beyyine_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 131
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
esenlik üzerinize..
Bu birliktelikten sonra , forumlarda yazan kardeşlerimiz açısından , en büyük beklentim , biribirimize karşı tutumumuz, tavırlarımız ve bakış açımız umarım daha yumuşak , anlayış , sevgi ve saygıya dayalı olur .
Forumda açılan konular , yazışmalar ve münazaralar öyle güzel oluyor ki , okumaya ve takip etmeye doyamıyorsunuz..
Ama bir an geliyor ortam geriliyor , itham ve eleştiriler konu dışına çıkıp şahsa yönelebiliyor.
Tabii doğal olarak konunun akışı ve o hoş ortam bozuluyor ve konu tıkanıyor .
Şahsım adına bu sempozyumdan , en çok beklentim bu yönde , umarım birşeyler değişir ..
İlim İlim bilmektir, İlim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsen, Bu nice okumaktır...
|
savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Sevgili Halil Hocam,
Sempozyumdaki emeğinizden, gayretinizden, sevecenliğinizden...dolayı size bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sizden bir rıcam olacak; mümkünse Hakkı Yılmaz Hoca'nın 33/72'nin tam çevirisini bana ulaştırabilir misiniz?
Allah' emanet olun.
|
|
|
Selam,
Hakkı Yılmaz Hoca'nın çevirisini bilmiyorum ancak 33/72 nin alternatif bir çevirisi için şu yazıya bakılabilir:
Ahzab 72'nin Anlamı Üzerine
Ayeti, Türkçe mealler, aşağıdaki gibi vermekteler:
Biz emaneti, göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, (sorumluluğundan) korktular. Onu insan yüklendi. Doğrusu o çok zalim, çok cahildir. (Hayreddin Karaman v.d.)
Evet, biz o emaneti göklere, yere ve dağlara arz ettik, onlar, onu yüklenmeye yanaşmadılar, ondan korktular da onu insan yüklendi. O cidden çok zalim, çok cahil bulunuyor. (Hamdi Yazır)
Doğrusu Biz, sorumluluğu göklere, yere, dağlara sunmuşuzdur da onlar bunu yüklenmekten çekinmişler ve ondan korkup titremişlerdir. Pek zalim ve çok cahil olan insan ise onu yüklenmiştir. (Diyanet)
Biz emaneti göklere, yere, dağlara teklif ettik de onlar onu yüklenmekten kaçındılar, ondan ürktüler. insan ise çokzalim ve çok cahil olduğu halde onu yüklendi. (Yaşar Nuri Öztürk)
Biz sorumluluğu (sınanmayı) göklere, yere, dağlara sunmuştuk da onlar onu yüklenmekten çekinmişler ve kabul etmemişlerdi. Ancak onu insan yüklendi; o zalim ve cahil olmuştu. (Edip Yüksel)
Biz emâneti, göklere, yere ve dağlara sunduk; onu yüklenmekten kaçındılar, on(un sorumluluğundan korktular; onu insan yüklendi; (fakat onun ağır sorumluluğunu tam kavrayamadı) doğrusu o, çok zâlim, çok câhildir. (S. Ateş)
Konumuza girmemiz için bu kadar mealle yetiniyoruz. H. Basri Çantay, Ali Bulaç, Sabri Hizmetli, M. Hamidullah, Muhammed Esed ve diğerlerini de vermiş olsaydık müşterek anlam değişmeyecekti:
Allah, emaneti göklere, yere ve dağlara arz ediyor. Onlar bunu yüklenmekten çekiniyorlar, ondan korkuyorlar. Ancak insan bu emaneti yükleniyor. Çünkü o (yani insan) çok zalim, çok cahildir.
Böyle bir meal insan aklını tırmalamıyor mu? Göklerin, yerin, dağarın yüklenmekten kaçındıkları bir emaneti yüklenen insan, neden çok zalim ve çok cahil olmaktadır?
Ayetin son cümlesinin parantez-içi açıklamaları hiç de tatmin edici değil. Bu arayış içerisinde iken önce Cemaluddin Qâsımî'nin "Mehâsinu't-Te'viI" isimli tefsirinde, oradan referansla da meşhur müfessir Zemahşerî'nin "Keşşafında" âyetin başı ile sonu arasında hikmetli münasebet kuran alternatif bir tefsire ulaşabildik. Şimdi tefsiri vermeden önce, bu tefsirin doğrulttuğu şekilde âyetin mealini vermeye çalışalım:
Biz emâneti göklere, yere, dağlara yükledik; onlar buna riayetsizlikten çekindiler, (ihanet etmekten) korktular. (Fakat) insan, (kendisine yüklenen emanete) ihanet etti. Böylece insan, hem çok zalim, hem de çok cahil olduğunu ispatladı.
Mealimizde hemen dikkati çeken husus, daha önce verdiklerimizin tersine bir anlam ifade etmesi. Burada gökler, yer ve dağlar kendilerine tevdi edilen emâneti (bunun anlamı aşağıda gelecektir) yüklenmekten değil, ona ihanetten çekinmişler, ona riayet etmişlerdir. İnsan ise kendine tevdi edilen emânete ihanet ederek çok zalim ve çok cahil tavsifine müstahak olmuştur.
Şimdi sözü, daha fazla uzatmadan, Zemahşerî ve Qâsımî'ye bırakalım (Lisan tahlillerinin anlaşılması için cüz'î tasarruflarla ve özetleyerek veriyoruz):
***
• Âyette geçen "emânet"ten maksat, varlığa/fıtrata tevdi edilen kanunlara (ve dolayısıyla Allah'a) "itaat" sorumluluğudur. Bu, edası vacib olan bir sorumluluktur.
• Emânetin "arzı"ndan maksat, ihtiyar (seçme/tercih etme) kabiliyetindeki varlıklara, yani insanlara teklifi (şer'î); bu kabiliyette olmayan diğer varlıklara ise tabi'î (tekvînî) sorumluluğun tevdi edilmesidir.
• "Emânetin hamli (yüklenilmesi)", onun gereğini yapmamak, boynunda taşımak, eda etmemektir. Arab dilinde:"fulânun hâmilun li'1-emâneti ve muhtemilun lehâ: Filan, emâneti yüklenmiş veya (üzerinde) taşımakta" ifadesi ile emânete hiyanet edildiği, sahibine iade edilmediği, boynunda bir borç olarak kaldığı anlatılmak istenir. O halde emanete riayet etmek için, onu "hamletmemek", zimmetinde tutmamak gerekir. Yani "hamlinden içtinab etmek" ona riayet etmek, hak sahibine iade etmek demek olur. Yine Arab dilinde: "Rekibet-hu'd-duyûnu: Borçlar ona bindi" ifadesi, borçlarını ödemeyen kimse için kullanılır. Buna benzer başka bir deyim de "Ebğid hakka ehîke !: Kardeşinin hakkına buğz et!" ifadesidir. Bu ifade ile kardeşinin hakkını gasp etmemesi, ona iade etmesi talep edilmiş olur. Çünkü Arabın kullanım mentalitesinde, eğer bir kimse kardeşine ait bir şeyi severse onu gasbeder; nefret ederse onu kardeşine iade eder.
• Bu durumda, gökler, yer, dağlar ve benzeri gibi seçim iradesi olmayan (ihtiyarsız) varlıklar, kendi tabiatlarına arz edilen Allah'ın kanun ve nizamına tam bir teslimiyetle riayet etmişlerdir. Yani o emânetin boyunlarında kalmasından içtinap etmişler, korkmuşlardır. Nitekim aynı varlıkların (göklerin ve yerin) Allahın "isteyerek veya istemeyerek (buyruğuma) gelin" emrine karşı "Eteynâ tâ'i'în: isteyerek geldik" şeklindeki teslimiyetleri sembolik bir dille ifade edilmiştir (41/11).
• İnsana gelince; o, Allah'a karşı teklîfî (teşri'î) sorumluluğa mazhar olmuş -bilinen- yegâne varlıktır. Fakat kendisine bahşedilen ihtiyar (tercih) kabiliyetini yanlış kullanabilmekte, itaat etmesi gerekirken isyan edebilmektedir. Yani, yukarıdaki anlamda emaneti bir yük olarak (boynunda) taşımakta, Rabbine itaat şeklinde eda edememektedir. Bu isyankar haliyle, yani bu isyanı ile insan, haktan uzaklaşıp zâlim konumuna düşmekte ve fıtratındaki kanun ve sünnetin inkârı ile kopkoyu bir cehalet sergilemektedir.
Allah Zemahşerî'yi, Qâsımî'yi, hepimizi, hepinizi rahmetiyle kuşatsın.
Kaynak: Kuran ve Sünnet Üzerine, Hikmet Zeyveli, s. 185-189
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|