Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhabalar.
Ben de din,yöntem ve dil üzerine birkaç söz edeyim
izninizle.
Konumuz din olduğuna göre, öncelikle bilginin türleri
olduğunu, dini bilginin de bir bilgi türü olduğunu hatırlayalım. Bilgi
türlerini gündelik, dini, teknik, sanat, bilimsel olarak sınıflıyoruz.
Bu bilgi türleri içinde yalnız bilimsel bilgi belirli bir
yöntem ile elde edilir ve yalnızca bu bilgi türü doğrulanabilir ya da
yanlışlanabilir.
Dini bilgi ise belirli bir yöntem ile elde edemediğimiz, ne
yanlışlanabilen ne de doğrulanabilen bir bilgidir.
Dini bilgide, bilen(biz) ile bilinen arasındaki ilişki “inanç
öğesiyle” kurulur. Din, bir bilme konusu
değil, verilen bilgiye “inanç” konusudur. Buradaki inanç, olan ya da olacak
şeylere salt inanmak değil aynı zamanda inanılan bilgiye uygun hayat tarzını ortaya koymak anlamına gelir.
Bilgiyi şu üç şekilde elde edebiliriz:
1.Akıl. Örneğin, belirli bir öncülden yola çıkarak akıl
yürütmelerle bilgiye ulaşma,matematik,mantık gibi.
2.Deney: Duyularımızı kullanıp gözlem yaparak elde ettiğimiz
bilgiler,bilimsel bilgi,gündelik bilgiler gibi.
3. Sezgi. Doğrudan, akıl ve duyudan öte, hakikatin bilgisini
kavrama, dini bilgi gibi.
Bunların birbiriyle olan kombinasyonlarından da başka bilgi
edinme yöntemleri önerilir.
Peygamberler aracılığı ile edindiğimiz dini bilgi, ne
peygamberlerin akıl yürütmeleri ile ne de kişisel gözlemleri sonucu oluşan bir bilgidir. Bu araçlar olmadan,
apaçık, kesin, kanıt getirmeksizin ve konusuna upuygun olarak edindikleri bir
bilgidir.
Dini bilgiye inananlar, evren, insan, hayat gibi kavram ve
varlıklara ilişkin mutlak bilgiye yani hakikatin bilgisine sahip olduklarına
inanırlar. Sezgi ile elde edilen bu hakikat bilgisi bütüncül ve süreklidir.
Oysa ne akıl ne de deney bu niteliklere sahiptir. Akıl ve
deney ile elde edilen bilgi, bazı araçlar kullanılarak elde edilir. Bu araçlara
dil denir.
Dil, anlaşılmak isteneni parçalara ayırır. Bu ayırma
işlemini kavramlar kullanarak yapar.
Dilin kullanıldığı bilgi simgeseldir çünkü bilinen
objeye-nesneye yönelme kavramlar aracılığı ile olur. Kavramlar ise nesnelerin
kendisi değildir. Aracılık yapan simgelerdir.
Dilin kullanıldığı bilgi parçalıdır. Çünkü, kavramlar
varlığın tümünü değil, baktığımız bakış açısından varlığı tanımlar.
Dilin kullanıldığı bilgi analitiktir. Çünkü, kavramlar
nesneyi her biri kavramlar tarafından belirlenen parçalara ayırır.
Dilin kullanıldığı bilgi soyut ve cansızdır.
Bu nedenlerle dil, bütüncül, somut, canlı, dinamik olan
nesnelerin hakiki bilgisini veremez.
Hakikatın bilgisini verebilen tek bilgi türü olan sezgi,
varlığı kanıtlanamaz, başkasına aktarılamaz,
ifade edilemez bir bilgidir. Çünkü, aktarılmaya çalışıldığında
kullandığı dil yani kavramlar bu bilgiyi yukarıda bahsettiğim biçimde eksiltir.
Elimizdeki insan doğası gereği bir dil ile aktarılan Kuran-ı Kerim
ise bu hakikat bilgisini yapısı gereği işaretler, semboller kullanarak vermek
durumundadır. Bir dil kullanılarak verilen bu bilgiler, hakikati kısıtlı olarak
anlatabilir. Hakikat bilgisi bireysel, hissi- sezgiseldir. Davranışlarımız,
sözlerimiz de bir dil olduklardan dolayı asıl olanı, içsel olanı tam olarak
yansıtamaz.
Bu şekilde anlaşılır ise dini bilgiler hiçbir bilgi türüyle
çatışma içine girmez.
Bu şekilde anlaşılır ise dini bilginin bir ahlak sistemi
olduğu gösterilebilinir.
Bu şekilde anlaşılır ise dini bilginin nesnel anlamları, nesnel
yöntemleri olmadığı görülebilinir.
Bu şekilde anlaşılır ise dini bilginin statik anlamları
olmadığı anlaşılabilinir.
Bu şekilde anlaşılır ise dini bilginin nesnel kriterlere
bağlı olmadığı, tümüyle kişisel deneyim ve yöntemlere bağlı olduğu
anlaşılabilinir.
Bu şekilde anlaşılır ise, dilin kavramlar ile tarifleme
yaptığı, kullandığı kavramların tarih, coğrafya, sosyoloji,
epistemeloji vs. gibi dinamik unsurlardan soyutlanamayacağı anlaşılabilinir.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
|