Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
http://www.hanifdostlar.net/forum_posts.asp?TID=6082&PN= 1
Yukarıdaki linkte işlemeye çalıştığım konuyu buradan devam ettirmenin daha uygun olacağını düşündüm,
Yaratıcı ihtiyaç sahibi olmadığı için istek sahibi de değildir,
Yaratılan araçlarla iş görmek mecburiyetinde olduğu için,
İletişimi imkanlar ile sınırlıdır, aksini beklemek zulüm olur,
Yaratılanlar sebeplendirerek, test ederek, gözlemleyerek, mantıksal çıkarımlarla öğrenmeyi gerçekleştirdiği için, kendisinden test edip gözlemleyemeyeceği, mantıksal çıkarımlarla elde edemeyeceği işleri görmesini beklemek ve istemek de imkanlarla sınırlı olan varlığa zulümdür,
Evrendeki sistemde kendiliğinden bir konumu olmayan ve konum alaması gereken tek varlık insandır,
Bir kuş 20 mt yükseklikteki bir bina nedeni ile uçuş güzergahını değiştirir,
Ama bir insan bir kuş'un uçuş güzergahını değiştirmemek için 2o mt yükseklikte yapacağı binayı 5 mt'ye indirmez,
Ki doğada her bir elemanın aldığı konum ile savaşan insan, kuş sürülerine çarpıp düşen uçaklar, fay hatları üzerine depreme dayanakasız binalar, dere yatakları sel gibi felaket diye isimlendirdiği olaylar ile başbaşa kalır,
Elçilerin, Allah'ın hükmü diye insanlara sundukları ise, İnsanın üzerine düşeni yapması gereken iş olarak düşünülmelidir, ki bu hüküm toplumların durumlarına göre değişiklik gösterir ama temelinde insanın haddini bilmesi vardır, kendisi için ayrılan sınırın dışına çıkmaya çalışan insan Sistemi bozacağı için, sistemi doğru okuyan elçiler, o insanı o sınıra geri çağırır, hem insan insan, hem insan doğa,vs arası ilişkiler için geçerlidir,
İnsan kuş'a kuşluğunu yapamayacağı bir hudud çizmeye kalkarsa,
İnsan insana insanlığını yapamayacağı bir hudud çizmeye kalkarsa,
İnsan kendine kendini gerçekleştirmesini engelleyecek bir hudud çizmeye kalkarsa,
Elçi, "O" bundan seni nehyetmiştir der, O sistemin tepesidir, ve sisteme akışı ve varlığı yükeleyendir,
Kısaca varlık alanındaki her bir elemanın kendisini yaratıldığı şekli ile varlık sürdürebilir halde kılmasını bozacak her türlü olumsuz davranışı "O" yasaklar, insana düşen ise bu sistem içerisinde üzerine düşen konumu almak ve diğer elemanların içinde bulunması gereken şartlara sahip olmalarını sağlamaktır,
İşte bu sistemi ayakta tutmak, bir hali ile kitabı ikame etmektir, kitaptan indirilenler, zikirler ve insanların mushaflarıdır ki bunlar da muhattabını idrak alanına yönlendirir, yani elinizdekini ikame edin, sizi kendisine değil, yaşadığınız hayata döndürecektir, kendisine bağlaması ikamesi değildir, hedefi gerçekleştirmesi için mücadeleye dönüşmesi ikamesidir, muhammed tevratı ayakta tutun diyerek, tevratın hukuk ve nusukundan bahsetmiyordu, bilaksi insan gibi evrensel olan, temel değerlerden bahsediyordu, adalet, hak vs,
Kartlar sürekli dağıtılıyor, elimize gelen kağıtları doğru oynamak üzerimize düşen, bizden öncekilerin kartları gibi kartlar gelene kadar pas diyerek oyunu bozmak değil, zira bizden öncekilerin eline gelen kartlar, masadaki diğer elemanların ellerndeki kartların durumuna göre anlamlı idi,
Kendisini ikam etmemiz gereken kur'an bize kendi kağıtlarını vermez, kendi mantığını, stilini verir,
O da az önce yukarda bahsettiğim, sistem içinde konum alma ve konum almalarına imkan verme,
------------------------------------------------------------ -------
Bu noktada "gayb"'ın davranışlarımızdaki yerini iyi belirlememiz gerekiyor
Gaipten bir ses, gaipten bir haber, gaipten bir emir değil
Bilakis görünenden bir ses, görünenden bir haber, görünenden bir emirdir, elçilerin ifade ettikleri,
Diri diri gömülen kız çocuğunun durumu gaipten bir ses değil, görünür bir sesdir,
Tartıda adaletsizlik yapmayın emri, gaipten bir emir deil, göz önünde olan bir emirdir,
O'nun açısından durumun ifade edilişi, O adaleti emreder, kötülüğü emretmez,
Kötülük zararlıdır, adalet faydalıdır,zararlılar ahengi bozar, akışa karşı mücadele verdirir, doğayı bir düzen içerisinde yaratan ahenksizliği, düzensizliği kötülüğü emretmez,
Kısaca, elçilerin en büyük düşünce alanı evrendeki sistem, işleyiştir, ki iddialarını delillendirmede en çok kullandıkları da evrendeki sistemdir,
Güneşin doğuş yönü, çatlaksız gök yüzü, rüzgarların yağmur önündeki elçiliği, ölü toprağın dirilişi,vs
Bu okumanın kendilerne verdiği tarz ile sosyal meselelere ve konulara da yaklaşmışlardır,
------------------------------------------------------------ ----
Gayb,
Gayb meseleleri diye meseleleri belirleyip arta kalanları idrak alanımız olarak mı belirliyoruz ? sorusunu hepimizin sorması gerek, şu şu şu meseleleler gayp meseleleridir bu meseleleri düşünme geriye kalanda özgürsün, bunları düşünme ama bunlara iman et (?) neden?
Ben kur'anda gaybe iman edin diye bir emir hatırlamıyorum,
Kur'anda gayb haberleri diye sunulan haberleri de iki şekilde anlıyorum,
Bu haberler ifade edildikleri şekli ile insanlara sunulmadan önce gayptı ve bu bildirilen haber de o gayp haberidir, yani bilinmeyen bir durumun haberi, bilinen hikayelerdeki gayb olan kısımların açıklanması, ayrıca karakterlerin şahitlik alanından uzak oluşu, yani bilgilerin gözlemleyerek elde edilmediği, ki anlatımlardaki teknik kısımların soru ve sorun edilmemesi gerektiği, ama haberin ibret ile ortaya konması gerektiği,,
İki ileti öncesinde uçan makarna canavarı ile ilgili bir link verdim, bilim deneylerini bu uçan makarna canavarının sürekli değiştirdiğini vb iddiaları var,
Kur'an'ın gaipten bir ses olduğuna inanan insanların, uçan makarna canavarı dini mensubu insanlara söyleyecek tek sözü olmamalıdır zira "Gayb" onlarınki de "Gayb" ne diyebilirsiniz, onlarda inanıp geçiyor, biz de inanıp geçiyoruz,
------------------------------------------------------------ -------
Kur'an'ı gaipten gelen bir ses gibi algıladığımızda,
İddialarının nasıl elde edildiği sorusunu soramıyoruz, bu sefer de iddalara kilitli kalıyoruz, akmaya, dönüşüme dönük hayatı donukluğa mahkum ediyoruz,
İnsanlara bağ kurarak elde edemeyeceği bilgileri sunarak, bunları akletmeniz için kolaylaştırdık demek,
Yaratıcının ahlakına yakışmaz,
------------------------------------------------------------ ------
Esenlikler diliyorum
Sağlıcakla
__________________ bildiklerimizle değil yaptıklarımızla, ellerimizin neleri ile değil hayatlarımızın nasılları ve nedenleri ile,,,
Beni bir yere oturtmaya çalışmayın,çünkü ben bir yerde oturmuyorum, sadece yürüyorum
|