HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: RABITA ILE SEYHE TAPANLAR Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Bu sorularınıza 107 sayfa boyunca cevap verildi. Diğer forum başlıklarında da konulara değinildi. Zahmet buyurup da okursanız bizleri de tekrar tekrar aynı şeyleri yazmaktan kurtarmış olursunuz.

Tarikatlardaki Rabıtanın hiçbir Kur'ani delilinin olmadığına dair ilk sayfalardaki yazılar hala orada durmakta.

İnsanlar vakit ve emek sarfetmişler. Düşünmüşler yazmışlar. Neden ilk sayfadaki iletiye göz atılır yada hızlıca okunur da sonra hemen 107. sayfaya acilen birşeyler karalanır? Hatta bazıları onu bile yapmıyor. Başlığı okuyor, son sayfayı tıklayıp görüş yazıyor.

Öyle kendi mesajını kopyalıp yapıştırmak ve "bakın cevaplayamıyorlar" demek hüner değil malesef.

Bu linkteki kitaplara bakabilirsin.

 



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
berdo
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 23 temmuz 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 11
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı berdo

TİYERİLİ Yazdı:

cevaplara geçmeden önce şu kurana göre namazın nasıl kılındığı ile ilgiili lingi vereyim önce: http://63.231.71.139/akiknamaz/namaz.htm

peygamberimizin istanbulun fethi konusunda söylediği söz gelecekten ve gaibden verilen bir haber değildir.zamanın amerikası olan bizans imparatorluğunun yıkılışını görmek,başkentinin müslümanların eline geçeceğini görebilmek peygamberimizin siyasi ve askeri bir dehasıdır.ayrıca bu şekilde söylemiş olduğu söz tüm müslümanları istanbulun fethi için teşvik etmiş,öyleki hz.osman zamanında ilk kuşatma yapılmıştır.düşünün bir kere mağra devri yaşayan cahiliye toplumu çok kısa bir sürede dünyanın süper gücü olan bizansın başkentine talip olabiliyor.(afgan ordusunun 25 yıl sonra washingtonu kuşatabilmesi gibi bir şey yani)peygamberimizin bu müjdeli teşviki sonucu hazreti osman dönemimden başlamak suretiyle çeşitli türk ve arap devletleri tarafından sürekli kuşatılmak suretiyle bizans zayıflatılmış ve neticede dünyanın süper gücü olan bir devlet nihayetinde küçücük bir yarımadaya sıkışmış ve fatihin öldürücü darbesiyle bizans tarihe karışmıştır.

bu ve buna benzer olaylar ve tarihsel öngörüler günümüzdede olmaktadır.merhum alparslan türkeşin  50 yıl önce,merhum atatürkün ise 70 yıl önce sovyetler birliğinin dağılacağını ve esir pek çok türk cumhuriyetinin bağımsız olacağını söylediğinde bu fikirlere deli saçması deniyordu.sovyetlerin yıkılacağını 50-70yıl önce görebilen bu liderler şimdi insanüstü güçlere sahip kişilermi yoksa siyasi ve askeri yönden kendilerini çok iyi yetiştirmiş olan siyasi,askeri ve diplomatik birer dahimidirler?  bu gün bile pek çok stratejist ve dış politika uzmanı olan insanlar çok yakın bir gelecekte amerikanın ve çin'in yıkılacağını iddia etmiyorlarmı? bu fetih olayını burada kapattıktan sonra diğer meselelere gelelim.

 

''meshep imamları efendimiz(ASV) hz nin sünnetlerine göre ictihat çıkarmışlar kardeşim.kılınma şekli ile ilgili ayet varsa lütfen ekleyin,eğer yoksa meshep imamlarına hakaret etmeyin.''

demişsin.şunu kafana iyi sok burada kimse bu imamlara laf söylemiyor.imamı azamın kendisi mezhep filan kurmamıştır zaten.mezhep imamlarının sünnete göre içtihat çıkarıp bize namaz kılmayı öğretmişler demek.pekala mezhep imamlarından önceki 200 yıllık süreçte müslümanlar nasıl namaz kılıyorlardı?hiç bir mezhep imamı(senin deyiminle)kafalarına göre farklı farklı namaz şekli çıkarmadılar.onlardan sonra onların bazı öğrencileri işi zıvanadan çıkararak kendi kendilerine helal-haram kavramları çıkardılar.

diğer bir konudada kimse fatihe kafir filan demedi.akşamsettin fatihin çocukluğundan beri hocasıdır danışmanıdır.şunu iyi bilinki fatih sultan mehmet hocası akşemseddini düşünüp rabıta yapmıyor, dergahlarda miskin miskin oturup ömür tüketmiyordu.akşemseddin ise şeyhlik meşayihlık ve peygamber varisliği gibi abuk subuk iddialarda bulunmuyordu.o devirde kimsede akşemseddin için böyle bir iddiadada bulunmuyordu zaten.akşemsettin elinde silah cephede savaşıyordu.günümüzdeki sözde peygamber varisleri ve dünyayı kurtaran süpermenler gibi dergahlarda post üstünde uyuklamıyordu.fetih ve cihattan vakit bulamayan bu kişileri kendinizle özdeşleştirmenizede hala hayret ediyorum.

SA

Akşemsettin Hazretleri 1390 yılında Şam’da doğdu. Küçük yaşında ailesi ile birlikte Anadolu’ya gelerek Amasya civarında Kavak kasabasına yerleşti. Asıl adı Muhammed olmasına karşı Akşemsettin lakabı ile tanındı.
İyi bir tıp tahsili görerek; o devirde ilaçların ham maddesi bitkilerin hepsini ilmi bir şekilde tanımış ve bu bitkilerin hangi hastalığa iyi geldiğini keşfetmiştir. Bu günkü anlamda zamanının araştırmacı bir doktoru olan Akşemsettin’e zahiri ilim olan tıpta otorite olması yetmedi. Hastalıklarını tedavi ettiği insan vücudunun yaratıcısına yakın olmak, tasavvufu yaşayarak ruhunu yaşarken Allah’a ulaştırmak istedi.
O sıralar Ankara’da mürşid-i kâmil olan Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin müritleri ile birlikte tarlada çalışıyor olmasını hoş görmedi. Tarlada rençberlik yapan bu kişi mi Allah’ın görevlisi idi? O’nu, Akşemsettin’i Allah’a ulaştıracak nefsini tezkiye edecekti. Kendisi koskoca bir tıp otoritesi idi. Kur’ân ilmini öğreneceği kişinin kendisinden daha yüksek bir dünya makamının sahibi olması gerektiğini düşünüyordu. Nefsinin gurur afeti dolayısı ile geri döndü. Evine vardığı gece gördüğü rüya ona gerçekleri açıkladı. Rüyasında boynunda bir zincir ve zincirin ucu da Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin elinde idi. Yaptığı hatayı anlayan Akşemsettin alelacele Ankara’ya geri döndü.
Hacı Bayram Velî Hazretleri yine tarlada müritleri ile orak biçmekte idi. Akşemsettin de diğer müritlerin arasına katıldı. Tarlada çalışmaya başladı. Yemek saatinde Hacı Bayram Velî Hazretleri Akşemsettin’i sofraya davet etmedi. İşte Allah yolundaki, nefsinin tezkiyesi doğrultusundaki ilk imtihanı başlamıştı.
Sofraya davet edilmeyen genç tabip kufuryoklerle birlikte yemeye başlayınca Hacı Bayram Velî:
-Zincir zoru ile gelen misafir ancak böyle ağırlanır, beri gel, diyerek sofraya davet etti. Akşemsettin’in gördüğü rüyadan haberdar olduğunu böylece anlatıyordu.
Akşemsettin Hazretleri kısa zamanda tasavvuf ilmini öğrenip hayatına tatbik etti ve velayet kademelerinde yükseldi. Bu başarıları diğer müritlerin dikkatini çekti. Hacı Bayram Velî Hazretleri’ne sordular:
-Bazılarımız kırk yıldır ders alıyoruz. Akşemsettin kısa zamanda hepimizi geçerek salah makamına erişti. (Tahrim 8) Hikmet nedir?
Hacı Bayram Velî Hazretleri:
-Ey canlar, dedi. Akşemsettin bizde ne gördü işitti ise hemen inandı. Ama kırk yıldır tasavvuf eğitiminde olanlar görüp işittiklerinin önce hikmetini sordular sonra teslim oldular. İşte hikmet!
Akşemsettin Hazretleri ve Hacı Bayram Velî Osmanlı Sultanı 2. Murat’ın arzusu ile Edirne’ye gittiler. 2. Murat İstanbul’un fethini arzu ediyordu. Hacı Bayram Velî’den sordu:
-Ne dersiniz Şeyh Hazretleri Fetih müyesser olacak mı?
Hacı Bayram:
-Sultanım fetih şu bizim köse ile (Akşemsettin) sizin Mehmet’e (Fatih Sultan Mehmet) nasip olur. Ben bile o günü göremem, dedi.
Akşemsettin bu sözler üzerine istikbalin fatihinin kendi elinde şekilleneceğini anlamıştı.
Zaman geçti Mehmet Han Osmanlı tahtına çıktı. Akşemsettin Hazretleri’nin tasavvuf eğitiminden geçmiş olan genç padişah 1453 yılının Nisan’ında İstanbul’u orduları ile kuşattı. Cin Suresi 26 ve 27. âyetlerinde Allahû Tealâ:
“Allah gaybın alimidir. Rızaya ulaşan Resullerine gaybı verir.” der. Genç padişah bu âyeti kerimenin bilinci ile paşasını Akşemsettin Hazretleri’ne gönderdi. Fethin ne zaman olacağını sordu. Gelen cevap şöyle idi:
-Mayıs’ın 28. gecesi şafağında genel hücum yapılırsa Allah’ın yardımı ile fetih müyesser olacaktır.
Bu haberi alan Sultan Mehmet’in yüzünde görülmemiş bir ışık parladı. Bütün hazırlıklar yapıldı. Tekbir sesleri, ezan ve Kur’ân nağmeleri ile İstanbul kapıları müslümanlara açıldı. Fetih Akşemsetten Hazretlerinin dediği gibi olmuştu. Artık padişah saadetinden uçarak gibiydi. Beyaz atı üzerinde İstanbul sokaklarında ilerliyordu. Yanı başında yüce mürşidi Akşemsettin bulunuyordu. Muzaffer orduyu selamlayan mağlüpler Akşemsettin’i padişah sanarak ona doğru koştular ve ellerindeki çiçekleri uzattılar. Yüce Şeyh eli ile Fatih Sultan Mehmet’i işaret ederek:
-Sultan Mehmet Han odur. Ona gidiniz, dedi.
O zaman genç ve muzaffer kumandan heyecanla:
-Gidiniz, yine ona gidiniz. Evet, ben padişahım ama o benim yol göstericim MÜRŞİD’imdir, dedi.


evliyalar puta tapıyorsa şayet kafirlerse(sizin iddialarınıza göre) koca cihan padişahı niye gidip haşa bir kafirden danışmanlık etmesini istedi?fetih gününü sordu?yoksa haşa fatih sultan mehmet hz akıldan yoksun bir insanmıydı,akşemsettin hz yoksa mürşit değilmiydi?evliyalar işinize geldiği zaman askeri danışman,gelmediği zaman puta tapan kafir.akşemsettin hz sadece askeri alanda eğitim verdiğini biliyorsun,tasavvufi alanda fatihi irşat ettiğini bilmiyorsun veya işine gelmiyo sahi sen onların yanındamıydın ki tasavvufda irşat etmediğini söyleyebiliyorsun? 

kendinize yazık etmişsiniz kardeşlerim,rabbim hidayet etsin ne diyeyim.

allaha emanet olun


 

 

Yukarı dön Göster berdo's Profil Diğer Mesajlarını Ara: berdo
 
berdo
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 23 temmuz 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 11
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı berdo

iman Yazdı:
selam

harika yorumların var tiyerili kardış.
okuyunca içim ışıyor. teşekkürler

sevgiyle

 

sa iman kardeş yine yazıların siliniyormu? 

 

Yukarı dön Göster berdo's Profil Diğer Mesajlarını Ara: berdo
 
iman
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 16 haziran 2006
Gönderilenler: 751
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı iman

selam berdo

ya başkasıyla karıştırdın beni kardeş
ya ben anlayamadım.
hangi yazım silinmiş hatırlayamadım.
Yukarı dön Göster iman's Profil Diğer Mesajlarını Ara: iman
 
TİYERİLİ
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 113
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı TİYERİLİ

sayın berdo.cevabi yazını okudum.sana vereceğim cevapların hangisinden başlamak konusunda bayağı zorlandım.(cevap verme konusunda değil)öncelikle senin yazılarından alıntılar yaparak bu gün sizin kurtarıcı olarak gördüğünüz ve peygamberimizin varisi olduğunu iddia ettiğiniz şeyhlerinizle izinden gittiğinizi iddia ettiğiniz bazı kişileri mukayese ile yazıma başlıyorum.

''O sıralar Ankara’da mürşid-i kâmil olan Hacı Bayram Velî Hazretleri’nin müritleri ile birlikte tarlada çalışıyor olmasını hoş görmedi. Tarlada rençberlik yapan bu kişi mi Allah’ın görevlisi idi?''demek akşemseddin hacı bayramın tarlada çalışıyor olmasını ilk etapta  hoş görmemiş.ama bu gün sizin kurtarıcı olarak gördüğünüz ve peygamberimizin varisi olduğuna inandığınız süpermenlerin hangisi bir işte çalışıyor?altlarındaki son model mercedeslerin,türkiyenin muhtelif şehirlerindeki büyük malvarlıklarının kaynağı nedir?hacı bayram geçimini temin için tarlada  ırgat gibi çalışırken onu rehber edindiğini iddia eden şeyhler hayatında eline bir orak yada tırpan almışmıdır?bu trilyonluk malvarlıklarını hangi emek ve çalışmalarının karşılığı olarak kazanmışlardır?

burada hiç kimse ne fatihi nede akşemsettini kafirlikle itham etmiyor.sağınızdan solunuzdan bir şeyler uydurmayın.mademki bu şahısları kendinize örnek alıyorsunuz,o zaman bu kişilerin hayatları ile etrafında pervane olduğunuz şeyhlerin yaşantılarını bir mukayese edin.

akşemseddinin yaşadığı dönemde herhangi bir kimse akşemseddini rabıta ediyormuydu?akşemseddin kendisinin dünyayı kurtaracak bir süpermen olduğunu iddia edipte post üstünde günümüz şehleri gibi bir eli yağda bir eli balda uyukluyormuydu?hepsinden önemlisi akşemseddin hiç kimsenin elinden tutupta allah ile kul  arasına girip tövbe verme seramonisi yapıyormuydu?ona intisap etmek için küçücük kağıtlara 8-10 şart başlığıyla tarikata giriş şartnamesi varmıydı?akşemseddinin hayatıyla bugünkü süpermenlerin ortak paydada en küçük bir bileşeni varmıdır?

ayrıca enteresan bir iddianız daha var.fatihin akşemseddine fetih gününü sorması ve akşemseddinin fetihin tam olarak gününü vermesi.madem bir insan fetih gününü bilebiliyorsa fatih neden istanbulu haftalarca top yağmuruna tuttu?fetih gününe kadar bekleyipte o günü saldırmayı akıl edememişmiydi?o güne kadar karadan ve denizden yapılan kuşatmalarda  binlerce yiğit boşunamı şehit oldu?madem mürşitler gaybı biliyor,sizin şeyhinize bi zahmet bir soruverin amerika ve çin ne zaman yıkılacak?rusya çeçenistandan,israilde filistinden ne zaman defolacaklar?akşemseddinden sonraki şeyhler fatihten sonraki fetihlerin tarihlerinide verebilmişlermi?mesela çanakkale savaşında hayatta olan bir mürşit bu savaşın sonucunun mutlak galibiyetle sonuçlanacağını tahmin edebilmişlermidir?eğer peygamber varisi bir insan bu gün aramızda yaşıyor olsaydı fastan endonezyaya kadar olan coğrafyada yaşayan bir buçuk milyarlık islam alemi bu zelil ve rezil durumda olmaz,filistinde,ırakta,çeçenistanda,doğu türkistanda,afganistanda, müslümanların topraklarına ve namuslarına halel gelmezdi.peygamber efendimizin hayatta olduğu dönemde islam devletine komşu iki büyük süper güç olan iran ve bizans vardı.buna rağmen tek bir müslümanın malına,canına nede namusuna en ufak bir saldırı olabiliyormuydu?bu gün ortalık sözde peygamber varisleriyle dolu ama bu gün islam alemi  batılıların oyuncağı durumundadır.

peygamber efendimiz kendinden sonra yerine geçecek olan islam halifesini yani islam devletinin başkanı olacak kişiyi bile seçilmesi noktasında en ufak bir işarette ve vasiyette bulunmamışken,bu kişilere peygamberimizin varisi olması konusunda yetkiyi kim vermiştir.

günümüzde şeylik babadan oğula geçmektedir.yada aynı sülaleye mensup kişilerce yürütülmektedir.peygamberimiz ölmeden önce amca oğlu ve damadı olan hz.ali'yi halife olarak işaret edipte kendi soyuna bir saltanat bahşetmemişken,günümüz şeyhleri hangi kriterleri baz alarak şeyhliklerini bir saltanata dönüştürmüşlerdir?bu mudur peygamber varisliği?bir müslüman aç iken diğer müslümanın tok olarak uyumasını kınayan bir peygamberin ümmeti olmakla övünmekteyiz.ancak günümüz şeyhlerinin,millet çöpten ekmek toplayıp karnını doyurmaya çalışırken,altlarındaki son model avrupa otomobiller ile yurdun dört bir yanına yayılmış gayrımenkullerle zevk-ü sefa alemlerindeki şeyhlermi peygamberimizin varisleri oluyorlar?sünnet ehli olduğunu iddia eden bu zatların yaşantılarındana bana bir örnek verebilirmisinki peygamberimizin hayatıyla aynı paralellikte olsun?peygamberimizin hayatıyla ve mücadelesi ile tamamen zıt olan yaşam biçimlerinize bakmıyorsunuz ama ondan sorada utanmadan arlanmadan tek kaynak kurandır diyenleri sünnet ve peygamber düşmanlığıyla suçlamaktasınız.oysaki peygamber efendimizde kuranın tek kaynak olduğuna ve kuranın,islamı anlama yaşama noktasında yeterli olduğuna inanmaktaydı.kurandada muhtelif ayetlerde zaten kuranın islamı yaşama noktasında tek kaynak olduğu zaten yazmakta.işte bizlerde kuranın emri ve peygamberimizinde uygulaması olduğu içindirki kuranı tek kaynak olarak görmekteyiz.peki siz hangi kuran ayeti ve resulullahın hangi sünneti gereği bir şeyhe intisaplısınız?peygamberimizin hangi sünneti ve hangi ayet gereği tekkelerde dergahlarda post üstünde uyuklayıp ölüp gitmiş şahıslardan yardım istemektesiniz?bu gün savunduğunuz tarikat ritüelinizdeki tüm uygulamalarınızın hangisini peygamber efendimiz ve sahabiler hayatında bir kez olsun uygulamıştır?tarikatlerinizdeki uygulamalarınızın hangi bir tanesi kuran kaynaklıdır?sizin tarikat öğretilerinizi teşvik eden bir ayet gösterebilirmisiniz?gösteremezsiniz.çünkü kuranda ve sünnette sizin uygulamalarınızın hiçbir tanesi yoktur.şimdi soruyorum:sizmi ehl-i sünnetsiniz yoksa bizlermi?



__________________
TİYERİLİ
Yukarı dön Göster TİYERİLİ's Profil Diğer Mesajlarını Ara: TİYERİLİ
 
berdo
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 23 temmuz 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 11
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı berdo

İskenderci arkadaşlar görüşlerini burada değil  www.iskenderalimihr.com isimli sitedeki forumda dile getirebilirler. Berdo'nun iletisi bu yüzden silinmiştir. (Moderatör)

 

Yukarı dön Göster berdo's Profil Diğer Mesajlarını Ara: berdo
 
TİYERİLİ
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 nisan 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 113
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı TİYERİLİ

bu tarikatçılar beni epey yoracağa benziyor.bir önceki yazımda berdoya sorduğum soruların hiç birine yanıt alamadan yeni bir yazıyla karşılaştım.öncelikle sana 109. sayfada sorduğum sorulara öncelikle cevap vermenizi bekliyorum.

gelelim son yazdığın yazındaki iddialara.müminun suresi 17.ayeti tarikat oluşumları için referansa göstermişsiniz.bakalım ilgili ayete acaba sizin bu günkü tarikat anlayışınızdan en ufak bir eser varmı?

ıÜüişte ayet:''Yine, gerçek şu ki, Biz sizin üzerinizde yedi [semavî] yörünge yarattık; (7) ve şüphesiz, Biz yarattığımız âlemden hiçbir şekilde habersiz değiliz. ''bu ayette bana bir şeyhe intisap etmenin mecburiyeti,tarikate giriş şartları-,şeyhten el alarak tövbe etmenin ve rabıta hatme gibi uygulamalardan bahseden bir kelime varmı?sizin işiniz aynen şuna benziyor.hani şu iskenderciler,kuranda geçen geçen her elçi kelimesini görünce balıklama atlayıp iskenderin resüllüğüne delil olarak sunuyorlar,işte sizlerde aynen onlar gibi kuranda geçen her tarik yani yol kelimesini tarikatlarınıza referans olarak gösteriyorsunuz.burada geçen yol kelimesi kuranın bir çok yerindede geçen yedi gök yani yedi kozmik sistem) ifadesiyle. aynı anlamdadır.aynı şekilde bu ifade lafzen gezegenlerin yörüngelerine işaret edebileceği gibi her iki durumdada yedi sayısı çokluk bildirmek üzere deyimsel bir anlamada gelebilir.lütfen ayetleri kuranın içinden cımbızla çekerek oluşumlarınıza referans olarak göstermeyin.

 

yine yazınızın devamında:''ıÜüYillardan beri bu tarikat kavrami tartisilmaktadir. Kimilerine göre dinimizde tarikat yoktur, kimilerine göre tarikat bir bölücülüktür. Ama bütün bu tartismalarin çözüm kaynagi Kur’ân-i Kerim’dir. Iste, Kur’ân-i Kerim gözlükleriyle bu tarikat gerçegine baktigimiz zaman, gerçekten Allah’a ulastiran Tarik-i Müstakîm ve cehenneme ulastiran Tarik-i Cehîm diye iki tane tarikten kesinlikle söz edebiliyoruz. Allahû Tealâ, Kur’ân-i Kerim’de bu konuyu bu sekilde açikladigina göre, artik hiç kimsenin “dinimizde tarikat yoktur” yaygarasini yapmasi mümkün degildir. Çünkü Allah bu gerçegi Kur’ân-i Kerim’de belirtmistir. Yüce Rabbimiz söyle buyuruyor:
“Kaâlû yâ kavmenâ innâ semi’nâ kitâben ünzile min ba’di mûsâ musaddikan limâ beyne yedeyhi yehdiy ilelhakki ve ilâ tariykin müstekiym.” Ahkâf-30
Biz Hz. Musa (A.S)’dan sonra inen bir kitap isittik. Kendisinden evvelki kitaplari tasdik ediyor. Hakk’a ve Tarik-i Müstakîm’e ulastiriyor
'' demişsin.şimdi ayetlerde tarik-i cehim ve tarik-i müstaki kelimeleri geçiyor diye paldır küldür tekke ve dergahlaramı akın edeceğiz.mademki kuranda geçen tarik kelimeleri tarikatlara işaret ediyordu,neden iki yüz yıl boyunca müslümanlar tarikatsizdi?tekke ve dergah gibi yerler yoktu?peygamber efendimiz kuranın en iyi yorumlayıcısı değilmidir?hal böyleyken en iyi kuranı yorumlayıp hayatına prtatize ederek bizlere rehberlik eden bir peygamber neden bir tarikat oluşumuna gitmemiştir?peygambverimiz hangi sahabeye el vererek tövbe ettirmiştirde bugünkü şeyhler allah ile kul arasına girip komisyonculuk yapmaktalar.hangi sahabi peygamberimizi rabıta etmiştirde bu gün müritle şeyhlerini gece gündüz rabıta etmekteler?

geçen sırat-ı müstakim kelimesi sizin tarikatlarınıza temel teşkil ediyor öylemi?nedir bu tarik-i müstakim?doğru yol demektir türkçesi.sizin bu saçma mantığınızla hareket edecek olursak günüzde siyasi bir oluşum olan doğru yol partisinin kuran kaynaklı bir islamı akım olduğunuda kabul etmen gerekiyor.şimdi senin mantığınla bazı yorumlar yapalım istersen.kuranda 26 tane yerde bahçe geçmekte.şimdi fenerbahçe adlı spor kulubünün kuran kaynaklı olduğunumu iddia edeceğiz?yine aynı şekilde kuranda 4 tane yerde saray kelimesi geçiyor diye aynı şekilde galatarayın kurani bir kulup olduğunamı inanacağız.?lütfen kelime oyunlarınıza kuranı alet etmekten vazgeçin artık.gelelim diğer iddianıza:

''ıÜüO halde görüyoruz ki, Kur’ân-i Kerim, Tarik-i Müstakîm’e ulastiriyor. Kur’ân-i Kerim’in görevi, Allah’a ulastiran bir yola ulastirmak.''kuranın görevinin allaha ulaştıran yola ulaştırmakmış.yani kuranın görevinin insanları tarikata ulaştırmak olduğunu ifade etmeye çalışıyorsunuz.bakalım kuranın görevin ne olduğunu bizzat kuranın kendisinden öğrenelim:

işte ilgi ayetler:ıÜüDe ki: "Her kim Cebrail'e düşman ise, bilsin ki o, Allah'ın izni ile Kur'an'ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü'minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir." (bakara97)bu ayette neymiş kuranın görevi:önceki kitapları tasdik edici ve müminler içinde bir hidayet,kurtuluş rehberi ve müjde verici imiş.yani tarikatlara ulaştırma gibi bir görevinin olmadığını bizzat kuranın kendisi yazmaktadır.

yine yunus suresi 57de:ıÜü''Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifâ ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur'an) geldi. ''buyurulmaktadır.burdada kuranın bizlere rabbimizden gelen bir öğüt,kalplerimize şifa ve inanlar için yol gösterici olarak gönderildiği anlatılıyor.tarikatlere giriş için izlenen aşamalardan birisi değil.yine aynı şekilde kuranın indirilme sebebini ve kuranın misyonunun ne olduğuna dair pek çok ayet kuranda mevcuttur.

 

''ıÜüMürsid, tarikat üzeredir. Allah’a ulastiran yol üzeredir.''tarikat şeyhlerinin insanları allaha ulaştıran yol üzerinde olduğunun alametleri nelerdir?kimdi bunlara bu yetkiyi veren?bizlerde demek şeyhlere intisap edersek doğru yola zaten ulaşmış oluyormuşuz.öyleyse peygamberimizden 200 yıl itibaren yaşayan insanlar tarikatlara ve şeyhlere bağlı olmadığı için yüzbinlerce müslüman(ki bunların içinde bütün sahabilerde var)doğru yola ulaşamadanmı öldüler?

hele şu iddianızı okuyunca dehşetler içinde kaldım.demişsinizki:ıÜü“Ve en levistakaâmû alettariykati le’eskaynâhüm mâen gadekaâ.” Cin-16
Eger insanlar tarikat üzere olsalardi onlara kanacaklari kadar mai, sivi ulastirilacakti
''bakalım cin suresinin ilgili ayetinde gerçektende ne yazıyor?:

''ıÜüYine de ki: "Bana şöyle de vahyedildi: Eğer yolda dosdoğru olurlarsa mutlaka onlara bol yağmur yağdırırız ki bununla onları imtihan edelim. Kim Rabbinin zikrinden (Kur'an'dan) yüz çevirirse, Rabbi onu gittikçe yükselen bir azaba sokar." hani efendi burada tarikate girmenin mecburiyeti?ne ilgisi ne alakası var?dosdoğru yolda olmakla tarikatta olmanın bağlantısını burdan nasıl kuruyorsunuz.burada doğru yoldan kasıt acaba tarikatlar ve onların trilyonluk şeyhlerine intisapmı yoksa kurana bağlılıkmı?siz nerenizle kuran okuyorsunuz?yada hangi dinin kitabını okuyorsunuz?

 

''ıÜüAllah’in izniyle kurulmus olan tarikatlarin hepsi haktir. Kadirî tarikati, Naksibendî tarikati, Rufaî tarikati, Melamî tarikati... Ama Allah’in izniyle kurulmus olan bu hak tarikatlarda zaman içerisinde yozlasma olmustur''

şeklindeki tespitizlede kendi kendinizi ele vermişsiniz.insanları allaha ulaştıran bu tarikatlar demekki kendilerinide allaha ulaştırmakta zorlanıyorlar.madem buı tarikatların hepsi hak ve hakikattır öyleyse ne diye yüzlerce tarikat kurulmuştur.ilk kurulan tarikat insanların hangi ihtiyaçlarına cevap verememişte arkasın dan bir başkası ondan sonra bir diğerleri mantar gibi bitmişler?birisi ağzına burnuna bıçak şiş filan saplarken ötekisi tef dümbelek çalarak bağırıp çağırmakta?bir tanesinde müzik haramken ötekisinde müzik aletleriyle saatlerce sema dönmekte?birisi çakıl taşlarıyla sessiz zikir yaparken öteksinin attığı çığlıklar arşı alaya varmakta?madem kuran kaynaklıdır bu tatrikatlar neden hepsinin uygulamaları bir diğerinden farklı?kuranda bu tarikatların hangisinden bahsediyor.madem kuran tarikata girmeyi emrediyor bunların hangisine gireceğiz şimdi?

şunuda burda ifade edeyimki yazını okudukça sinir katsayımda yükselme oluyor.çünkü kuran ayetlerinin arasına parantezler açarak içerisine zehirinizi kusmakta bir bveis görmemişssiniz.şöyleki vermiş olduğunuz

nisa suresi 167-168-169 numaralı ayetlerinde cenab-ı hakkın :ıÜüOnlar ki küfür üzeredirler ve Allah’in yolundan alikoyarlar (men ederler) (kendileri de Allah’in yolunda degillerdir.) Andolsunki onlar uzak bir dalâlet içindedirler (mürsidlerine ulasmamis ve yola girmemis olduklari için).dediğini iddia etmektesiniz.bakalım kuranda gerçektende şeyhe intisap etmeyenlerin gerçektende dalalet içerisinde oldukları vede bu insanların küfür üzerine oldukları varmıymış.işte allahın ayeti:''ıÜü

Şüphesiz inkar edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.(167)

ıÜüŞüphesiz inkar edenler ve zulmedenler (var ya) Allah onları asla bağışlayacak ve doğru yola iletecek değildir(168)

ıÜü(Allah onları) ancak içinde ebedi kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah'a çok kolaydır. (169)

bu ayetlerden önceki ayetleride okursak eğer burada cehennemde ebedi olarak kalacakların allahın kitabını inkar edenler olduğunu anlayabiliriz.şimdi bana bu ayetlerden şeyhe intisabın kurani bir emir olduğunu çıkarabilecek babayiğidin değil elini ayağını öpeceğim.

yazının devamında kuran ayetlerinin arasına parantez açıp parantezlerin içerisine zehir kusmalar devam ediyor.işte bir zehir kusma örneği daha:

ıÜüVe Allahû Tealâ Furkan Suresinin 70. âyet-i kerimesiyle son noktayi koyuyor. Buyuruyor ki Rabbimiz:
“Illâ men tâbe ve âmene ve amile amelen sâlihan feülâike yübeddilullahü seyyiâtihim hasenât, ve kânallahü gafûren rahiymâ.” Furkan-70
Ama (mürsidin önünde) tövbe eden ve (mürsidin önünde tövbe etmek suretiyle kalbine iman yazildigi için) mü’min olan((mümin nasıl olunur ayrı bir tartışma konusudur..)) ve (ayni sebeple) nefsi islah edici ameller isleyen kisinin Allah günahlarini sevaba çevirir. Ve Allah günahlari sevaba çeviren ve rahmet gönderendir.
''bu kaynak gösterdiğin yazılar hangi dinin kitabında yazıyor?islam dininin kitabı olan kuranı kerimde bu saçmalıklar yazmıyorda o yüzden sordum.işte allahın kitabındaki ilgili ayet:parantezlerin içerisindeki zehirinizden arındırılmış olan ayetten bahsediyorum:

ıÜüAncak tövbe edip de inanan ve salih amel işleyenler başka. Allah işte onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.(furkan70) bu ayetin gerek arapçasında gerkse türkçe çevirisinde mürşit kelimesi varmı?bu ayetin neresinde mercedes filolarına sahip para babası şeyhlerinizin huzurunda tövbe almanın gerekliliğ nerede yazıyor?yazınızı okumayı bu noktada kesmek durumundayım.çünkü size laf yetiştireceğim diye sağlık sorunları yaşamak istemiyorum artık.tarikatınızda size şeyhlerinizde size.


 

 

 



__________________
TİYERİLİ
Yukarı dön Göster TİYERİLİ's Profil Diğer Mesajlarını Ara: TİYERİLİ
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam

iskenderin meallerine kokuyor bu yazı. ayetlere ALLAH'a ulaşmak ve mürşidler eklenmiş parantezlerle.

benimki de paranoya canım. tereyağlı iskenderi çıktığı fitne çukuruna müridleriyle beraber gömmüştük. utanmazlık edip tekrar gelmezler herhalde

herhalde ?

selam selam

Berdo ve fikirdaşlarına Moderatör Notu: İskendercilerle veya onun fikirlerinin savunuculuğunu yapanlarla yazıştığımız forum burası değil www.iskenderalimihr.com daki forumdur. Lütfen ilgili forumu kullanınız.

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
müsamma
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 03 kasim 2006
Gönderilenler: 21
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı müsamma

 

Selamün aleyküm arkadaşlar yeni üye oldum ama hoşbuluruz inşaallah sitenin tamamını satır satır okumak biraz zaman alacak ama bu konuyu az çok inceledim sitede hakaret içeren boş beleş yazılar olmazsa yazıların takip edilmesi daha kolay olacak diye düşünüyorum

RABITA İLE ŞEYHE TAPILMAZ

 

Allah-u Teâlâ Hazretleri,

(Ve kûnû maas sâdıkîn) "Sadık kullarımla beraber olun!" buyuruyor. Yâni "Onlar gibi olun, onların yanında olun, onların cephesinde olun, onların gittiği yolda, onların safında bulunun!" mânâsına geliyor. Onun mânevî tatbikatı, mânevî bakımdan beraber olmak, böyle rabıta ile sağlanıyor.

İnsanın hocasıyla beraber olması, vaazını dinlemesi, nasihatını dinlemesi, dinini ondan öğrenmesi lâzım!.. Bu her zaman mümkün olmuyor. Hem insanlar muhtelif yerlerde oturuyorlar, uzak diyarlara gitmiş oluyorlar. Hem de, günün bir kısmının istirahatle geçmesi gerekiyor. Günün her saatinde insanın hizmette olması da kolay olmuyor. O bakımdan rabıta yapılıyor.

Rabıta yapıldığı zaman, mürid şeyhinin huzurunda olmuş oluyor. Onu denetleyici olarak da düşünebilir. Sevdiği bir kimse olarak, hocası olarak onu karşısında hayal edecek, zikri beraber yaptığını düşünecek.

 Rabıtanın şirk olmasının hiç bir aslı, esası, dayanağı yoktur.çünkü  insanın gözünü kapatması serbesttir. Gözünü kapattığı zaman sevdiği bir insanı düşünmesi serbesttir. Bunun şirkle hiç bir ilgisi yoktur. Şirktir diyenleriniz herhalde tasavvufu bilmiyorlar veya rabıtayı bilmiyorlar, böyle bir görüşe saplanıyorlar. 


Şirk Allah'a ortak koşmak demektir. Allah'a ortak koşmakla ilgili herhangi bir şey burda olmadığı için, öyle bir husus yoktur. İnsanın sevdiği bir kimse ile beraber olmak istemesi, beraberliğini düşünmesi şirk değildir.

Birçok mânevî faydaları var... Feyz almak bakımından, insanın yetişmesi bakımından fevkalâde önemli...

Râmûzül Ehâdis'te bir hadis-i şerif var; Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: ÇBir geniş arazide, çölde giderken hayvanınız ürktü, kaçtı. Yardım edecek bir kimse de yok... Çölde uçsuz bucaksız dağların, kum tepelerinin arasında kayboldu. Bulmanız mümkün değil... Kaldınız çaresiz... Sular orda, yiyecek orda... Kumların üstünde bata çıka sizin yürümeniz mümkün değil... Yandınız, mahvoldunuz. Böyle bir durumla karşılaştınız. Ne yapacaksınız?..

--Deyiniz ki: "(Yâ ricâlallah!) Ey Allah'ın erleri, Allah'ın ricâli!.. (eğîsûnî) Bana yardım edin! (eînûnî) Bana yardımcı olun, benim imdadıma yetişin!" diye böyle söyleyin! Çünkü, Allah'ın sizin görmediğiniz maddî mânevî erleri olur, evliyâullahı olur; onlar imdada yetişirler." diye Peygamber Efendimiz tavsiye ediyor.

Onun için, Peygamber Efendimiz böyle deyin dediğine göre, Allah'ın evliyâsına da böyle selâhiyet verildiğine göre; hani ondan yardım istese bile, yine bir mahzuru yoktur. Çünkü, mahzuru olsaydı, Peygamber Efendimiz tavsiye etmezdi. Onun için bu şirk lafı bir taassubdan kaynaklanıyor.

Bir takım insanlar tasavvufa düşman olmuşlar. Bu tasavvuf düşmanlığını İngilizler körüklemiş. Meselâ geçtiğimiz asırda, İngilizler Osmanlı'yla çeşitli cephelerde harb ederken, iki büyük tehlike tesbit etmişler:

1. Hac
2. Tasavvuf, tarikatlar

Neden?.. Hacca gittiği zaman müslümanlar, dünyanın dörtbir yerinden gelip bir yerde toplanıyorlar. "İngilizler falanca yerde şöyle yaptı, böyle yaptı... Ona karşı şöyle tedbir alalım, böyle tedbir alalım!.." diyorlar. Ondan dolayı İngilizlerin başarısı veya gayrimüslimlerin, İslâm'a suikast için çalışanların oyunları bozulmuş oluyor. Onun için hacca düşmanlar...

O zamandan başlamışlar, hac mevsimi geldiğinde haccı engellemeye... İşte, "Salgın hastalık var!" filân diye yalan dolan haberler yaymağa... Bu, yakın zamanlara kadar devam etti. Sonra birden salgın hastalıklar filân hepsi kalktı. Yalanmış demek ki...

Yâni, hac mevsiminde ilkönce "Bir salgın hastalık var!" diyorlardı. "Gidersen, ölürsün!" diyorlardı. Hastaneye havale ediyorlardı, seyahat hürriyetini tahdit ediyorlardı. Doktorların keyfine kalıyordu. Rapor vermeyince, adam burda kahrından ölüyordu. Saçma sapan şeyler... Şimdi bak hiç bir şey olmuyor elhamdü lillâh... Yalanları ortaya çıktı.

Bir de bu tarikatlardan, tasavvuftan has müslüman yetiştiği için çok korkmuşlar. Meselâ deniliyor ki, "Hâlâ Orta Asya'da, Türkistan'da, Rus diyarlarında bozulmadan duran insanlar, bu tarikat sayesinde, tasavvuf sayesinde korunabilmişler, Rus baskılarının karşısında durabilmişler." diyorlar.

Ayrıca bir de hilâfet meselesinden çok korkuyorlardı. müslümanların halifesi olursa, ödleri patlıyor. Neden?.. O zaman, "Azerbaycan'da Ruslar saldırmış, ona karşı tedbir alın!.. Bulgaristan'da Bulgarlar şöyle yapmış, ona karşı tedbir alın!.." dediği zaman, tüm Ümmet-i Muhammed ayağa kalkacağından, böyle bir merkeze bağlılığı istememişler. Halbuki onu kurmak, her müslümanın boynuna vacib!.. Çok önemli bir şey... Çünkü dağınık olduğun zaman, düşman tek tek yakalayıp mahvediyor. Kuzucukları birer birer kurtlar parçalıyor.

O bakımdan böyle şeyler olduğundan, bir tasavvuf düşmanlığı almış gitmiş. Suud'da korkunç bir tasavvuf düşmanlığı var... İran'da kendine göre bir acaib tasavvuf düşmanlığı var... Radikal müslüman dediğimiz, yeni müslüman kardeşlerde bir tasavvuf düşmanlığı var...

Kur'an-ı Kerim'de zikir emri var... Seksen doksan yerde Allah-u Teâlâ Hazretleri zikri emrediyor. Nefsi terbiye etmek, tezkiye etmek vazifesi Kur'an-ı Kerim'de var:

(Kad eflaha men zekkâhâ. Ve kad hâbe men dessâhâ.) "Nefsini terbiye eden kimse kurtulmuş, onu fenâlıklara gömen kimse de ziyana uğramıştır." Ahlâkı güzelleştirme emri Kur'an-ı Kerim'de var... Nefsin oyunlarına karşı tedbir almak, şeytanla mücadele etmek meselesi var... Tasavvufun tüm konuları Kur'an-ı Kerim'in emirlerinden çıkmış, hepsi Kur'an-ı Kerim'de var... Sen bunları nasıl inkâr edersin, zikri nasıl inkâr edersin?.. İslâm'ı bilip tasavvufu inkâr etmek mümkün değil... Ama cahiller tutturmuşlar, öyle gidiyorlar.


Soru:


--Rabıta Allah'la kulun arasına girmek midir?

--Muhterem kardeşlerim! Rabıta, irtibat mânâsına geliyor, ilgi kurmak, irtibatlı olmak mânâsına geliyor. Nasıl hani, İstasyonu arayıp düğmeyi çeviriyorsunuz; ilgiyi kurduğunuz zaman, o radyo istasyonunun yayınını alabiliyorsanız, böyle bir ayarlama gibi bir şey olmuş oluyor.

Rabıta, bir sevgi bağlantısıdır, bir saygı bağlantısıdır. O bakımdan... Şimdi bir insan hocasıyla beraber, şeyhiyle beraber bir yerde olsa güzel olur. Aynı mecliste olsalar, sohbetinde bulunsa, sözünü dinlese; beraberce ellerine tesbihleri alsalar, zikirleri yapsalar güzel olur. Bu böyle olmadığı zaman, gözünü kapatacak, mürşidiyle irtibatını kuracak, mürşidini karşısında tasavvur edecek... O da onun karşısında oturmuş, mübârek bir mecliste beraberlermiş diye göz önüne getirecek... Böyle gönül aleminden bir irtibat sağlayacak... Bu irtibata rabıta deniliyor.

Böyle mürşidiyle bir irtibat kurduğu zaman; ziyaretine gittiği zaman, aynı mecliste beraber zikir yapsalar nasıl oluyorsa, orda da öyle bir durum oluyor. Beraber zikretmiş olacaklar, irtibat kurmuş olarak zikretmiş olacaklar. O zaman, böyle bir bağlantı kurulduğu zaman, mürşidindeki füyûzat ve mânevî berekât kendisine intikal eder. O bağlantının bereketiyle kendisi çok feyizyâb olur ve yaptığı ibâdetin tadını duyar, faidesini görür.

Böyle bir fenâ fillâh-beka billâh makamına ermiş mürşid-i kâmil ile irtibat kurduğu zaman insan, istasyonu bulmuş gibi oluyor yâni... O zaman kendisi çok istifade eder.Bizim büyüklerimiz böyle diyorlar. Bu bir sevgi bağlantısıdır ve kısa zamanda müridin terakkî etmesi için gerekli bir çalışmadır.

Bunun hem asrımızın modern ilimlerinden, hem de tarihimizden ve dinimizden çok misalleri vardır. Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz, Rasûlüllah Efendimizi her zaman karşısında görürmüş. Hattâ utanırmış. O kadar böyle canlı bir tarzda karşısında görürmüş ki, utanırmış ayağını filân da uzatamazmış. Yanında değil ama, yanında gibi... İşte buna fenâ firrasûl makamı derler. Yâni, nereye baksa Rasûlüllah'ı görüyor; Rasûlüllah'ı görür hale gelmiş oluyor.

O hale ermek için de, ilkönce fenâ fişşeyh makamı denilen hale ermiş olmak, şeyhini görür hale gelmek lâzım ki; ordan fenâ firrasûl makamı nasib olsun, ordan fenâ fillah makamı nasib olsun diye, büyüklerimiz böyle bu meseleyi açıklamışlardır.

Yâni, bu tasavvufî hayatın ihlâslı, aşık-ı sâdık mensuplarına Allah-u Teâlâ Hazretleri, başta sizin ve bizim kolay anlayamayacağımız, mânevî bir takım haller nasib ediyor. Rabıta da öyle bir hal olmuş oluyor. Yapan görür.

Soru:


--"Rabıta şirktir, İslâm'da delili yoktur." diyorsunuz

--Hayır! Allah'tan başka bir tanrı düşünmek şirktir. Rabıta ise, hayalinde şeyhini tahayyül etmektir. Bu şirk değildir.

Hayal kurmak yasak değildir. İnsan sevdiği için annesini babasını düşünebilir gözünü kapattığı zaman... Memleketini düşünebilir. Yaz mevsimini, tatili vs. yi düşünebilir... Gözünü kapatır, Kâbe-i Müşerrefe'yi, Medine-i Münevvere'yi düşünebilir. Bunun gibi hocasını düşünebilir.

Hocasını hayalinde karşısında düşünür, bu gayet normaldir. Şirk, Allah'ın birliğini kabul etmemek demek; bununla bir ilgisi yok...

Rabıtayı bilmediğinizden, uzaktan uzağa tenkid ediyorsunuz. Ne olduğundan haberiniz olmadığı şeyleri tenkid ediyorsunuz.

Soru:

--Şeyh ile rabıta yapmanın bid'at olduğunu söyliyorsunuz

--Hayır, bid'at değildir. Taa Peygamber Efendimiz'in zamanına kadar giden geçmişi vardır. Hattâ Kur'an-ı Kerim'de ona dair işaretler vardır. Bu bir mânevî haldir. İnsan o çalışmayı yaptığı zaman hasıl olur. Bu bid'at da değildir, şirk de değildir, yanlış da değildir. Güzeldir, iyi bir tasavvufî çalışmadır ve faydalıdır.

Soru:

--Rabıtada tahayyülde zorluk çekiyorum, 

--Şeyhinin sohbetine fazla devam etsin. Sevgisi ziyadeleşince olur.

Soru:

--Resimle rabıta olur mu?

--Olmaz, uygun değil!.. Pis suyla abdest alınır mı?.. Resimin ancak bir takım meşrû sebeplerle müsaadesi var... Sen onu meşrû sebepler için kullanabilirsin. Pasaport çıkacak, tapuda lâzım, bilmem nerde lâzım; orda kullanabilirsin. Onun dışında öyle resimle rabıta yapmak bid'attir, uygun değildir. Tarikatta bid'attır, böyle şey olmaz!.. O hocasına, usûlüne uygun olarak rabıta edecek, resimle yapmayacak!..

Soru:

--Rabıta-i mürşidin müridi yetiştirme ve olgunlaştırmadaki rolü nedir?

--Çok büyüktür. Hadis-i şeriften alınmadır. Peygamber Efendimiz'le sahabesi arasında rabıta vardı. Ebûbekir Sıddîk Efendimiz'in gözünden Peygamber Efendimiz'in hayali gitmediği için, yalnız olduğu zaman bile rahat olamıyordu. Ayağını uzatamıyordu, serbest olamıyordu.

Yâni, rabıta sevmekten kaynaklanır. Ayrıca, bu rabıta dolayısıyla hakîkaten mânevî bir yakınlık ve bağlılık hâsıl olur. Bu bağlılık, mürşide rabıtadan, Rasûlüllah'a rabıtaya götürür insanı... Sonunda insan, Rasûlüllah'la rabıta etme haline gelir. Onun için, bir yetiştirme merhalesidir bu... Bilinenden bilinmeyene doğru yükselmedir. Kolaydan zora doğru ilerlemedir. Bir merhaledir ve şarttır.

Peygamber Efendimiz diyor ki: "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim ki, siz beni annenizden, babanızdan, evlâdınızdan ve bütün insanlardan bile daha çok sevmedikçe, hakîkî müslüman olamazsınız."

Rabıta aslında sevgiden kaynaklanıyor. O sevgi ile, onu düşünmesiyle, onunla mânevî beraberliğini kuruyor. Bu beraberlik kuruluyor.

İnsan rûhî merhalelerde ilerlediği zaman, bu bedene bağlı kalmıyor ruhu... Yusuf AS, Yâkub AS'ı görüvermiş karşısında... Zeliha Hatun kapıyı kapatıp, "Hadi, ikimiz kaldık!" dediği zaman, Yâkub AS'ı görüveriyor karşısında... "Ne yapıyorsun evlâdım, bu ne durumdur?.." gibilerden, Yâkub AS'ın böyle parmağını ısıraraktan göründüğünü naklederler. Evliyâullahın da böyle görünmesi vardır.

Evliyâullahın ruhları bedenlerinden çıkıp böyle dolaşabilir. Bizim şeyh efendilerimizden birisine demişler ki, "Efendim sizi filânca yerde gördük..." "Evet evlâdım! Demin oraları düşünüvermiştim." demiş. Burdan düşünür gibi bir şeyle, o tarafta onun şeyi görünür. Böyle şeyler olur. Bunlar hep rabıtanın inceliklerinden, detaylarındandır.

Kişinin gözünü kapatıp annesini babasını düşünmesi nasıl tatlı bir şeyse, normal bir şeyse...

--Ne yapıyorsun?..

--Ah, ak sakallı babacığım hatırıma geldi. Nur yüzlü, başörtülü annem hatırıma geldi. Gözümü kapattım, onu hayal ediyorum.

Bunun şirkle bir ilgisi olmadığı gibi, insanın da şeyhini böyle düşünmesi, sevgi bağı olarak lâzımdır ve gereklidir. Sevmesi, sayması, dinlemesi ve böyle düşünmesi feyzinin çok olması için de gereklidir. Bu bir alıştırmadır. Sonunda Rasûlüllah'la görüşme haline gelebilmesi için alıştırmadır, başlangıçtır, birinci bölümüdür işin... Daha ötedeki bölümlerine bir gidiştir. Onun için gereklidir.

Soru:

--Rabıtada Peygamber Efendimiz'i düşünsek, daha iyi olmaz mı?..

--Zâten oraya getirecek. Yâni, Peygamber Efendimiz'i düşünmeye müridin ilk başta kabiliyeti yetmez ve o tecellîye kendisi tahammül edemez. Hocasını düşünmekten başlar. O eğitime alıştıktan sonra, Rasûlüllah'a gelir zâten...

Merdivenin altındaki iki basamağa ne lüzum var?.. Bunlar olmasa üst kata çıkamaz mıyız?.. Çıkamazsın; çünkü, buraya basacaksın, oraya öyle çıkacaksın! Alt merdiven olmadan üst merdivene çıkılmıyor.

Soru:

--Rabıtaya delil olarak Peygamber SAS'in zamanından bir örnek -Peygamber SAS Efendimiz, Ebûbekir Sıddîk Efendimiz'in gözünden hiç gitmezmiş. Evde yalnız olduğu zamanda bile... Hattâ onun hayalinin gözünün önünde devamlı olmasından dolayı, ayağını uzatmaya utanırmış, helâya gitmeye utanırmış. Bu bağlılığın bir misâlidir, fenâ fir rasul olmanın alâmetidir. Rabıta da zâten, o olsun diye yapılan bir çalışmadır.

Soru:

--Rabıta-i mürşid yaparken mürşid Allah ile kulu arasına girmiyor mu?

--Olmuyor. Ne demek Allah ile kul arasına girmek; nerden çıkmış? İlgisi yok!..

İnsan namaza duracağı zaman, "Allahu ekber" derken Kâbe'yi karşısında hayal edecek. Kâbe'ye doğru dönüyor ya... Tasavvur edecek: Mültezem şurada, Hacer-i Esved şurada, Hatîm şurasında, Makàm-ı İbrâhim şurada... Bu Allah'la kulun arasına Kâbe'nin girmesi midir?.. Değil... Böyle bir şey tasavvur edebilir.

İnsan askerdeyken gözünü kapattı, annesini babasını düşündü. "Ah evim, barkım, annem, babam..." diye hayal etti. Bu Allah'la kulu arasına girmek değildir, onunla bir ilgisi yoktur.

Şimdi biz karşı karşıya konuşuyoruz. Mürid de tesbih çekerken şeyhimle beraber çekiyoruz diye düşünüyor; ne var yâni?..

Allah mekândan münezzehtir. Öyle aradan, aralıktan filân da münezzehtir. Araya girmek diye bir şey bahis konusu değildir

 

ALLAH RAZI OLSUN

 


Yukarı dön Göster müsamma's Profil Diğer Mesajlarını Ara: müsamma
 
hasanoktem
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 10 eylul 2006
Gönderilenler: 2837
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hasanoktem

 

a.s müsamma , hoş geldin,

nuri72 Yazdı:

Madem birileri MenZIL FORVER diye sloganlar atiyorlar. O zaman su RABITA SEYH denen putlara tapanlari ele alma zamani geldi.

Irakli Muhammed Emîn el-Kurdî el-Erbilî de Tenwîr'ul-Qulûb adli eseri- nin "Tasavvuf" bölümünde ve «Nakibendî Sâdâtina Göre Zikrin Keyfiyeti» balii altinda saydii on bir arttan dokuzuncusu olan râbitayi öyle anlatiyor:
«Zikrin dokuzuncu keyfiyeti, mürsidi râbita etmektir. Bu da mürîdin, kalbini Seyhin kalbine karsi bulundurmasi; giyabinda bile olsa onun seklini hayalinde canlandirmasi; kalbine, seyhin nur okyanusundan feyizlerin aktgini içinden tasavvur etmesi ve ondan bereket dilemesiyle olur. Çünkü mürîdin Allah'a ulasabilmesi için vasitasi odur. » (Yani Seyhdir)


Ömer Ziyâüdîn Daistânî'nin de kendine göre râbitayi tanimlamasi öyledir
« (...) bu da mürîdin, kalbini Allah'in peygamberlerinden birine, veya O'nun velî kullarindan bir velîye, veya hepsinden birine, ya da silsilesi Hz. Peygamber (s)'e ulasan kâmil bir mürside veya Seyhine, ya da HAKKINDA GÜZEL DUYGULAR BESLEDGi VE ÜSTÜNLÜGÜNÜ TAKDR ETIGI BiRiNE BÜTÜN SEVGi VE SAMMYETYLE BAGLANMASINDAN iBARETTR

Tarîkat Öncüleri Tarafindan Râbitanin Ayrintilari Hakkinda
Yapilmi Çesitli Açiklamalar:
Nakibendîlerce simdiye kadar gerek yazili, gerekse sözlü olarak bu konuda ifade edilenlere bakilacak olursa râbitanin çesitli tariflerinden özet olarak su anlamlari çikarmak mümkündür:


1. Râbita: Mürîdin, seyhini seklen ve cismen tasavvur etmesidir. Yani daha açik bir anlatimla, onu fizik olarak zihninde canlandirmasidir.


2. Bununla birlikte mürîd, seyhinin kalbinden kendi kalbine nur hüzmelerinin yansidigni, ya da nurdan çalayanlar aktgini ayrica düsünecek ve ondan bereket, himmet ve yardim isteyecektir. Bunu, tarîkat dilinde «istifâza» ya da «rûhâniyetten istimdâd» diye bazi  yakitirmalarla özet olarak anlatmaya çalismislardir.


3. Mürîd kendini, seyhinin giyim ve kusam tarzi içindeymisgibi görmeye çalisacaktir. Son dönemin Nakibendî teorisyenlerinden Abdulhakîm Arvâsî'ye ait bu konuya ilikinc bazi açiklamalar sadeletirilerek su ekilde verilmitir:


«Pîrin kiyafet ve heyetine aynen bürünmek, kendini mürid seklinde görmek ve hayâl etmek... Bu vaziyette meydanda olan sanki pirdir, kendisi degil... Bu kisim râbita ibâdetlere mahsustur. Mesela Kur'ân dinlerken gözlerini yumar ve kendisini pîrin vücud ve kiyafetinde görür. Olan, sanki pîrdir, kendisi degil... Keza Kur'ân ve«Delâil» okurken, vaaz ve ders dinlerken,  namaz kilarken kendisini mürsidin kiyafet ve heyetinde hayâl eder


Simdi bakalim Allah ne diyor. SEYHEMI yoksa Allah'ami tapacaginiza siz karar verin


Zümer Suresi 3. Ayet Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz


Haydi bakalim Menzil FOREVER diyenler. Verin su ayete cevabinizi.  Siz Seyhiniz sizi yaklastirin diye tapmaya devam edin. Allah size ne guzel cevap vermis.


Casiye Suresi 10. "Ayet Arkalarından cehennem! Kazanmış oldukları da Allah dışında edindikleri veliler de onlara hiçbir yarar sağlamayacaktır. Çok büyük bir azap vardır onlar için."

Hicmi dusunmuyorsunuz.Seyhe baglanmadan akli paket yaptiniz herhalde.
Araf Suresi 3. Ayet Rabbinizden size indirilene uyun, O'ndan başka velilere uymayın! Sizler pek az düşünüyorsunuz!


Unutmadan soyleyeyim. Su ayet daha SIK okumaya basladim.


Araf Suresi 196. Ayet ."Benim veli'm, o Kitap'ı indiren Allah'tır. O, hayır ve barış seven kulları koruyup gözetir."

Yukarı dön Göster hasanoktem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hasanoktem
 

<< Önceki Sayfa 46 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats