HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Genel Tartışma
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Genel Tartışma
Konu Konu: Kuran’ın indirilişinden günümüze gelişi Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

asım Yazdı:

1.

Aydınlanma Kur'an-ı Kerimin Ortaya Çıkış Süreci
Arif Güneş

Bir müslüman için, özellikle Hz. Peygamberin yokluğunda, din bakımından temel müracaat kitabı, şüphesiz, Kur'an-ı Kerimdir. Bu yüce kitap, bilinmektedir ki, bundan 1400 yıl önce Arabistan'ın Mekke şehrinde bir Arap olan Hz. Muhammed tarafından insanlara duyurulmuştur. Böyle olunca; muhtevasının yanı sıra teşekkül sürecini de bilimsel araştırma metodları ile ortaya koymak, bu yüce kitaba hem bir hizmet ve hem de insanların bilgi ihtiyacını karşılamağa bir katkı olur.

Allah'ın kitabının "teşekkül sürecinin bilimsel araştırma metodları" ile ortaya konması kocaman bir çelişki ve tutarsızlık olmaz mı?

Ama haklısın, aslında sizlerin  zihninde onun değeri "Mesnevi" den farkı olmayan "Abdullah oğlu muhammed"in kitabı değil mi? 

İşte bu kitapta; Kur'an'ın, Hz. Peygambere bildirilmesi anlamında zikredilen vahyin ne demek olduğu ve nasıl gerçekleştiği, Peygamberimizin vahyi nasıl bellediği ve 23 yıl nasıl muhafaza ettiği, Kur'an-ı Kerimin ne zaman ve kimler tarafından Mushaf yani kitap haline getirildiği, bu iş yapılırken atma, katma veya değiştirme yapılıp yapılmadığı ve nihayet, o işler yapılırken itiraz veya muhalefet olup olmadığı ve olmuşsa sonucunun ne olduğu konuları incelenmektedir.

Bu "terbiyesiz ve küstah" ifadelere söyleyecek söz bulamıyorum,"Allah sizi ıslah etsin" demekten başka. 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
putdüşmanı
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 02 eylul 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 23
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı putdüşmanı

Selam asım kardeş;

İstersen alıntılama işlemlerine biraz ara ver, ne dersin? Çünkü birbiriyle çelişen, tutarsız o kadar çok rivayet bilgi yığını var ki hangisine güvenelim, insanlar kendi ideolojilerini desteklemek için işine gelen rivayeti cımbızlayıp seçmesini biliyor. Konu kakkındaki şahsi fikirlerini yazmayı denesen olmaz mı?

Mesela sen zikrin korunması denilince ne anlıyorsun?  

Muhabbetle...

Yukarı dön Göster putdüşmanı's Profil Diğer Mesajlarını Ara: putdüşmanı
 
muhliskul
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 26 nisan 2007
Yer: Australia
Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muhliskul

 Sayin Hakgelenek sizin bana yazdiklarinizda  , benimde size hitaben yazdiklarimda  bu yazismayi iptal etmemize sebeb olacak hususlar mevcut degil. Bilakis konuya endekslenmis yazilar bunlar. Sahsiniza yazdiklarimda sizi rahatsiz edecek ifadeler kullandiysam, kusura bakmayin. Ben bana   terbiyesizlik yapmayan hic kimseye,fikirlerinden oturu kisisel saldiriya gecmem.  Birde eger ikazlar yapilacaksa, gerek bu bu baslik altinda, gerekse diger basliklarin altinda, yazan arkadaslara karsi fikri yetmedigi icin,    terbiyesizlik yapan kisiye  yonetilmelidir. Onun saldirganligina karsi savunma hakkini kullananlari, onun  seviyesinde  gorerek uyari yapilmamalidir. Kuran'daki adalet anlayisini benimsemis kimseler gibi davranilmasi gerekir. Sanal bir ortamda bile  olsa dahi, kahvehane kulturuyle insanlara hitap edenlerin Kuran'in edep anlayisini hic umursamadiklari gozden kacmamalidir.  Bunlar bizim icin pek fazla onem tasimiyorsa Kuran hakkinda tek cift soz etmemizin dahi anlami yoktur. Kuran'i onemsiyen kimseler onun edep olculerine riayet ederler.  Bu sahsin yazdiklarini okuyun, hicbir fikri kalite olmaksizin saldirmaktan baska bir katkisi olmusmudur. Kultur duzeyi dusuk olmak ayip degil, fakat aydin insanlara husumet besleyip onlara saldirmasi kabullenemez. 

Ben, hem kendi hakkima hemde baska arkadaslarin hakkina saldiran bu kimseye karsi dilsiz kesilemem. Ona gereken ikazi direk yapmayip, ortaliga konusan arkadaslari  hem pasif hemde  haksizliga yandas olarak goruyorum.

Allah'a emanet.

Yukarı dön Göster muhliskul's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muhliskul
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

merhaba muhliskul.

öncelikle yazdığınız yazılardan dolayı bir rahatsızlık duymadım,sadece bizim yazdıklarımızın konuyla ilgili olmadığını düşünen arkadaşlarla tekrardan tartışıp konuyu fazla uzatmak istemedim.

daha önce ifade ettiğim gibi yazılarınızın bir kısmına katılıyorum,bir kısmına ise katılmıyorum.

insanların yaptıkları yanlışlara yanlış bir uslup ile ara ara bende cevap veririm ama aslında bu uygun bir davranış değil.

bizim amacımız öldürmek olmamalı yaşatmak olmalı bunu her zaman yapabiliyormuyuz hayır.

selam ile

 



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Vahyin toplumsal şekillenişinin olaylar çerçevesinde gerçekleştiğine (Mekkî, Medenî, Esbab-ı nüzul, Nesih-Mensuh) şâhid olan, yine Hz. Muhammedin yapıp-etmelerinin dayanaklarını, sözlerinin vürûd sebeplerini gören, bilen Hz. Ömer, Kuran ve Sünneti Allah gibi mutlak, kutsal ve değişmez olarak algılamadı. O, Allahın tarih boyu insanî eksiklik ve sınırlılıklarla iş gördüğünü, insana güvendiğini ve birçok büyük değişikliklerin meydana gelmesine vesile olduğunu biliyordu. O, Kuranın vermiş olduğu münferit hükümlerin menatı (tabanı, zemini) değişince Kuranın ruhuna , genel  amaçlarına, maksadına uygun olarak gerçek anlamda ictihad (istîhsan) Kıyas değil- yaptı.


Hz. Muhammedden çok az hadis rivayet ettiği gibi; Peygamberin yapıp etmelerini, sözlerini mutlaklaştırıp olup-olmadık yerde Hadis rivayet edenleri elinde sopasıyla kovaladı. Ne var ki, Ömer bu yaklaşım tarzında tek kaldı. Sahabenin bütünü ve devam eden nesiller Kuran ve Hadisi (Hadis konusunda Mutezilenin, Ebû Hanifenin temkinli tutumu hariç) Allah gibi mutlak, kutsal ve değişmez olarak gördüler. Şafiî bunlara Sahabenin icmaını da katarak sabit kaynakları üçledi. Şafiî, ulemaya ictihad olarak yeni ortaya çıkacak sorunları Kıyas yoluyla nasslara bağlama görevini verdi.

İlhami Güler


_kur’anın indiği toplumda onu anlama sorununun olmadığı kesindir. ona inanmama sorunu vardı. bu da, inad, tekebbür(büyüklenme), taklit ve cehalet ve menfaat gibi sebeplerden kaynaklanıyordu. fakat aradan 1400 sene geçmiş olmasından dolayı özellikle arap olmayan toplumlar için bu metnin birçok bölümünde bir doğru anlama (ne dediğini anlama) sorunu ortaya çıkmıştır. buna rağmen bugün bile bu metnin büyük bir bölümünün ne dediği problemsiz olarak anlaşılabilmektedir. çünkü;

a.Allah’ın insanla konuşmaya karar vermesi, bir iletişim vasıtası olarak insanoğlunun geliştirdiği dilin bütün zaaflarına rağmen doğru anlamanın varlığına delalet eder.

b.mantık kuralları, bir dilin bağlı olduğu gramer kuralları, bütün dillerin bağlı olduğu ortak kurallar –ki bu kurallar çeviri olayına imkan vermektedir- doğru anlamanın evrensel kurallarının varlığına delalet eder.

c.kutsal metinlerdeki din dili şehadet alemine (olgusal alan) ve sosyal alana (hukuk, siyaset, iktisad, askeri) ait konularda dili basit olarak kullanırken, gayb alemi, tarih ve ahlak alanlarında yer yer sembolik (mesel, mecaz, istiare, teşbih kıssa) bir dil kullanmaktadır. kur’an’ın anlatım üslubunun düz nesir değil, şiire benzeyen yüksek bir anlatım üslubu olması, kendiliğinden bir çok yerde anlam zenginliği doğurmaktadır. yalnız bu, hiçbir zaman bir kelimenin bir ayette birden çok anlama geldiği sonucunu doğurmaz. klasik “tefsir usulü” disiplinin de dikkat çektiği gibi “vucuh ve nezair” (bir kelimenin birkaç anlama gelmesi ve bir anlam için birkaç kelimenin vaz edilmesi) konusu, bu endişeden doğmuştur. zenginlik cümlede ve cümlelerin toplamında artı bir anlama sahip olan metinde, paragrafta aranmalıdır.

_doğru anlamanın imkanının var olduğu gerçeği ile birlikte bugün kur’anın indiği topluma “ne dediğini” hakikate yakın bir düzeyde anlamanın önünde bazı zorluklar vardır. bu zorlukları ve çözüm yollarının şöylece sıralayabiliriz:

1.kur’anın nazil olduğu anda kullanıldığı dilin (kelime hazinesinin) aradan 1400 sene geçmiş olması dolayısıyla, anlam dünyasında bir değişme meydana gelmiştir. çünkü dil; canlı, yaşayan, değişen ve gelişen, gerileyen bir yapıya sahiptir. elimizdeki en eski arapça sözlükler ise en fazla hicri ikinci yüzyıla kadar gitmektedir. bu zorluğu aşmanın yolu metnin lafzi (literal) anlamını, filolojik bir arkeoloji ile bulmaya çalışmaktır. kur’an’ın indiği yüzyıla ait edebiyat ürünlerinin azlığı böyle bir çalışmayı güçleştirmektedir. fakat bu tip çalışmalara devam edilmelidir. arkoun’un dediği gibi bu tip çalışmalarda arkeoloji, etnoloji ve lehçe-bilimden de yararlanılmalıdır.

2.kur’anın alışık olduğumuz türden sistematik bir metin olmaması, bir kitap olmaması, bir metin olmaması, sözlü bir anlatım olması –arkoun’un dediği gibi kur’an, sessiz okunacak bir metin değil, ilan edilecek bir mesajdır- bir konunun kur’an’ın bütünlüğü içindeki yerinin ne olduğunu ortaya koymayı güçleştirmektedir. çünkü bugün elimizdeki ‘mushaf’ın büyük bir bölümü 23 senelik bir mücadelenin seyrine paralel olarak irili ufaklı 450-500 kadar insani (ferdi) ve toplumsal olaya, duruma atfen inmiştir.

bu sorunun çözülmesi için, sağlam bir arkaplan bilgisi (sebeb-i nüzul), nasih-mensuh olayını(veya tedric) mantığını ve kur’an’ın oluşum kronolojisini (mekki-medeni) kavramak gerekir. ikincisi, semantik çalışmalarla konuların birbirleriyle olan yeraltı ağlar şebekesinin ortaya çıkarılması gerekir.[örneğin, ibadetin iktisadla, içihadın savaş (cihad)la ilişkisi]. bu konuda toshihiko izutsu’nun çalışmalarından sonra ciddi adımlar atılmamıştır.

3.arap olmayan milletler için ayrı bir dil, tarih, coğrafya ve toplumda inmiş olmasından kaynaklanan zorluk. bu zorluk, dil, tarih kültür, coğrafya tarihsel ve antropolojik çalışmalarla çevrilen dile ve halka tanıtılarak aşılabilir.

_netice itibariyle epistemolojide, ahlakda ve metin (hukuki, tarihi, edebi ve kutsal metin) okumada izafiyetçiliği savunmak (postmodernizm) insanlığın bu alanlarda şimdiye kadar kazandığı birikimi tümden yok saymaktır. sonucu ise nihilizmdir. doğru bilgi- yanlış bilgi, ahlaki anlamda doğru-yanlış (iyi-kötü), metin okumada delaletine uygun doğru anlama- yanlış anlama vardır.

_ilhami güler'in, bilgi vakfı 2. kuran sempozyumu'nda sunduğu 'hermenötik açıdan kur’an’ı anlama ve yorumlamanın sorunları' isimli tebliğinin bir kısmıdır




__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
BalkanTuran
Katilimci Uye
Katilimci Uye


Katılma Tarihi: 09 kasim 2006
Gönderilenler: 62
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı BalkanTuran

Selam Putdusmani,

Kur'an Kitaptan insanlara okunandir, okumadir: El-Kehf: 27

Koruma altina alinan ise Kitapdir, bakiniz:

56:77 - O, elbette serefli bir Kur'an dir.
56:78 - Korunmus bir Kitaptadir.

Allaha emanet.
 




__________________
Gercek henuz farketmedigindir. Dayanamazsin...
Yukarı dön Göster BalkanTuran's Profil Diğer Mesajlarını Ara: BalkanTuran
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

Mushaflar bahsi ile sıkı ilgisi olan bir mesele de Kur'an'ın harekelenmesi ve noktalanması işidir.
Bilindiği üzere Arap yazısında nokta ve hareke yoktu. Araplarda İslâmın ilk devirlerinde Nabatı ile Kûfî adını alan Hiyrî yazı vardı. Kur'an'ı Hiri yâni Kûfî yazı ile yazarlardı. Buna baştan Hicazi denirdi.
Yazı, Basra ve Kûfe'de ilerlemişti. Bağdadî yazı da meşhurdu. Süslü ve nakışlı yazılar için Kûfî yazı kullanılırdı. Adi muhaberatta eski şekli Hicazî yazı kullanılırdı.
Mağrip ve Endülüs yazısı bir başkalık arzeder.
Yazıya ilk okunaklı ve güzel şekli veren İbni Mukle'dir. İbni Mukle (H. 272-328/M. 885-939) nesih yazıyı kullanmıştır.
Türk hattatlarının elinde ise yazı en mükemmel şeklini bulmuştur. Burada yazının geçirdiği safhalardan bahsedecek değiliz.

Baştan yazı noktasız ve harekesizdi. Kur'an böyle yazılıyordu. Böyle noktasız ve harekesiz mushaflar yazılmıştır. Bu yazının okunması güç olmakla beraber bazı iyi cihetleri de vardı. Meselâ: Peygamberden işitilen kıraatlerin okunuşuna müsaittir. Bir kelimede muhtelif kıraatler toplanabiliyordu veya kelimenin müsaadesi nisbetinde kıraat ediliyordu. Yedi kıraatin hepsi Mushafı Osman'ın resmine, yazısına uygundur. Kıraatde zaten bu şarttır. Misal verelim:
وما ربك بغافل عما يعلمون : 123 âyet, noktasız olduğundanتعملون،& #1610;عملون
da okunur, her iki kıraate de müsaittir. فناداها من تحتها 19:34 âyet, harekesiz olduğundan " مَنْ مِنْ" = min, men diye
her iki türlü kıraate de elverişlidir.
İslâmiyet etrafa yayılınca Arap olmayan unsurlar da Müslüman olmuşlardı. Bunlar noktasız ve harekesiz Kur'an'ı okumakta herkes gibi güçlük çekiyordu. Lahne ve hataya düşüyordu. Bu güçlüğü gidermek, hataları önlemek için hareke ve nokta koyma çaresine başvurulmuştur. Bu iş başlıca üç safha geçirmiştir:
1-Kelime sonlarında nokta şeklinde harekeler konması,
2- Birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için harflerin noktalanması,
3-Bugünkü şekildeki harekelerin konulması.
Bunları birer birer izah edelim:
1-Muaviye'nin Hilâfeti devrindeyiz. A'rabînin birisi:
واعلموا ا&# 1606; الله برئ من المشركين ورسوله "Va'lemû ennallahe beriün minel-Müşrikîne ve Resulihi" diye okuyor. Bu okunuşa göre mâna çok bozuk oluyor. Bu gibi i'rap hatalarını önlemek için Irak Valisi olan Ziyad ibni Ebih, devrinin âlimi Ebül-Esved Duelî'ye (H. 69/M. 688) emrediyor. Buradaki hata i'rab hatası olduğundan kelimelerin sonlarının doğru okunup i'rap verilmesini sağlayacak işaretler koymasını söylüyor. Ebül-Esved de kelimelerin sonlarına nokta şeklindeki harekeleri koymaya başlıyor. Üstün için harfin üzerine bir nokta, ötre için harfin içine veya önüne bir nokta, esre için harfin altına bir nokta koyuyor. Tenvin için iki nokta koyuyor ve bu işi şöyle yapıyor:

Kâtibine diyor ki: ''Ağzımı açtığım zaman harfin üstüne bir nokta koy, ağzımı topladığım vakit harfin içine bir nokta koy, esre okuduğum zaman harfin altına bir nokta koy!" O zaman bugünkü ıstılahlar henüz olmadığından böyle basit tâbirlerle, basit bir yolda harekeleme işini yapti.

Tenvin için iki nokta koydu. Sonraları bu tarz, noktayla harekeler kelimenin bütün harflerine teşmil olundu. Ancak bunlar Mushafın yazılmış olduğu mürekkebin rengine uymayan bir renk ile yapılıyordu.
Bu usul Mağripte ve Endülüste Dördüncü asrın ortalarına kadar devam etmiştir.
Şarkta Halil ibni Ahmed'in harekeleri yayıldığı halde onlar bu tarzı bırakmadılar.
Böyle kelimelerin sonları veya bütün harfleri nokta ile harekelenmiş Mushafları görüyoruz. Bazan bu noktalar küçük bir daire şeklini almıştır (o). Bilhassa harflerin noktalanmasından sonra hareke noktalariyle harf noktaları birbirine karışmasın diye daire şeklindeki hareke noktaları behemehal lâzımdı. Baştan harflerde nokta olmadığından bu iltibas yoktu. Ayrı renkte olmak, işi halledemiyordu. Hareke noktaları asıl yazıdan sanılmasın için harflere mahsus ve ekseriya siyah olan noktalardan ayrılmak üzere Mushaflarda ayrı renkte konurdu. En eski Mushaflarda kırmızı, sonraları sarı, yeşil ve nadiren mavi renkle yazılırdı. Nokta yerine konulan küçük daireler de böyledir. Dinî olmayan eserlerde ise bu harekeler hiç kullanılmaz. Bu usule göre:
والقلم وما يسطرون âyeti şöyle hareke alır: وْالقْلْ 05; وْمْا يْسطرْوْ 06;ْveya وْالقْلْ 05; وْمْائسط 18;روْنْ
2- İkinci merhale: Harfler birbirine benzediğinden yine iltibasa düşülüyordu. Hattâ bu yüzden hatalara düşüldüğü söyleniyor. Onun için birbirine benzeyen harfleri ayırdetmek için Haccac zamanında
(H. 41-95/M. 661-713), Nasr bini Âsim
(H. 89/M. 707) ve Yahya bini Ya'mer
(H. 129/M. 746) harflere nokta koyma işini başardılar. Harf noktaları aynı renkte yâni siyah idiler. Hareke noktaları ise başka renkte idi.
İbni Hallikân "Vefeyâtül-A'yân" da Haccac'ın tercümeihalinde diyor ki: "Ebu Ahmet Askeri "Kitabüt-Tashif' de hikâye ediyor: Bütün nâs 40 yıldan fazla Mushafı Osman üzere kıraat ettiler. Abdül-Melik bini Mervan zamanına kadar böyle gitti. Sonra Irak'ta tashif yayıldı. Haccac işaretler vaz'ını kâtiplere emretti. Nasr bini Âmir ve Yahya bini Ya'mer bu işi yaptılar. Harflere tek ve çift noktalar koydular." Bu da Emevilerden Abdül-Melik bini Mervan zamanında yapıldı.
Harflerin noktalanması muhtelif safhalar geçirmiştir. İslâm Ansiklopedisi diyor ki: En son noktalanmış olan harf (8) dir. Bu her halde 11. asrın son yarısından daha evvel vâki olmamıştır. Bazan (Kûfî yazı ile yazılmış Kur'an'larda hemen daima) noktalar sol aşağıdan sağ yukarıya giden meyilli çizgiler şeklinde konulmuştur. Noktaların çift olanları, bazan şakulî ve bazan mail vaziyette olmak üzere yanyana konulur. Üç noktalar düz bir hat istikametinde sıralanır. (Ş) ش harfinde ise bu noktaların üçü ekseriya bir çizgi şeklinde gösterilir. Bu noktalama işi muhtelif şekillerde yapılmıştır ve türlü safhalar geçirmiştir. Çeşit harflere türlü noktalar konulmuştur. K ق
3. asrın ortalarına kadar bu şekilde noktalanmıştır." Yakın zamana kadar ق ile (Fa)ف aynı yazılıdırق .ل harfi de ن'a benzer.
İlk harekeler nokta şeklinde olduğundan bazıları nokta ile harekeden hangisi evvel olduğunu karıştırıyorlar. Evvelâ nokta kondu, sonra hareke verildi, sanıyorlar. Nokta ile harekeyi birbirinden ayıramıyorlar. Halbuki evvelâ hareke, sonra nokta konulmuştur. İlkin harekeler nokta şeklinde idi. Bugünkü harekeler daha sonra yapılmıştır.

3- Ve işin üçüncü merhalesi odur. Hareke noktaları ikinci asrın ortalarında bugünkü şekilde harekelere çevrilmiştir. Ebül-Esved'in koyduğu hareke noktaları yerine bugünkü harekeleri koyan Halil ibni Ahmet (H. 100-170/M. 718-786) olmuştur. Bunları sesli harflerden, harfi medlerden almıştır. Ötre vavdan, üstün mail eliften ibarettir. Esre de kısaltılmış Y'dir. Cezim ve şedde gibi işaretler harekeden sonradır. Bunları da Halil icad etmiştir. Teşdid işareti şedde kelimesinin(Ş - ش harfinden alınmıştır. Hakikaten bugünkü harekeler çok lüzumlu idi. Okumayı kolaylaştırmak için noktalar çok konuldukça, hareke noktaları ile harf noktaları birbirine karışmaya başladı. İki türlü mürekkep kullanmak güç bir işti.
Hasan Basri ve Muhammed bini Şirin, Mushafın noktalanmasında bir beis olmadığını söylerler. Nevevi ise Mushafın noktalanması ve harekelenmesi müstehaptır diyor. Zira lahn ve tahriften korur.
Noktayı kusur sayanlar olmuştur. Hele tahriratta cehalet eseri imiş. Fakat noktasız yazı yüzünden bazı hatalar olmuş ve felâketlere bile sebep olmuştur. Hareke Kur'an'dan başka muharreratta kullanılmazdı, sonradan başladı.


Ayetlerin sonundaki duraklar daire içinde meyilli çizgiler şeklinde yazılırdı. Hattâ satır sonlarında böyle meyilli çizgilere çok sonraki tarihlerde diğer yazılarda da rastlanır. Daha sonraları âyetin sonunu göstermek için yalnız daire yapılmaya başlanmıştır. Ancak bu daireler beşinci âyeti göstermek için üst kısmı yukarı doğru sivri bir uç halini alır. Onuncu âyeti göstermek için süslü bir daire yapılır. Bazan dairenin içine rakam ve daha sonraları harfle on yazılı bir murabba konur. Bu murabbam Mushafın metnine değil de kenarına konulduğu da vardır. Altıncı asırdan sonra bu tarz kayboluyor. Orta zamanlara ait Mushaflarda âyetlerin sonları daireler, yahut güllerle işaret olunuyor, içi süslü duraklar yapılıyor. Süslü başlıklar, kenarlarında hizib, cüz', aşır işaretleri yapılıyor.

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

KURANIN MUHAFAZASI ve YAKILMA HADİSESİ
Dr.Veli Ulutürk



KIRAAT İHTİLAFI
İhtilafa sebep olan bu kıraat farkları nedir? Aslında ihtilafa sebep olan bu kıraat farkları büyütüldüğü kadar değildir; fakat müslümanların kitablarına olan hassasiyetleri, titizlikleri ve Kur'an'ı muhafazaya olan hırsları, haklı olarak bu konuyu daha önemli kılmıştır. Kur'an-ı Kerim açık bir Arapça ile nazil olmuştur (Şuara, 195; Zümer, 37; Şuara, 7). Ayrıca hadis-i şeriflerde, Peygamber Efendimiz(sallallahu aleyhi vesellem) (s.a.v), "Bu Kur'an yedi harf üzere indirilmiştir. Ondan kolayınıza geleni okuyun" buyurmuştur. Bu da böylece hadislerle sabittir. Alimler, bu gibi hadislerde geçen "harf" kelimesinin manası hususunda ihtilaf etmişlerdir. Başlangıçta Kur'an'ın Arap kabileleri arasında sür'atle yayılabilmesi için Cenab-ı Hakk tarafından, Peygamberimize Arapça'nın değişik lehçeleriyle Kur'an’ın okunmasına müsade verilmişti. Arapların büyük çoğunluğu müslüman olup, Kur'an'a ve Arapça'nın en fasih lehçesi olan Kureyş lisanına alışınca, yine asr-ı saadette Kureyş lehçesi iyice yerleşmiştir. Bu değişik, lehçelerle okuyuş, her ayette olan birşey değildir. Kur'an'ın bazı kelimelerinin değişik telaffuzlarla okunması, bir takdim-tehir bulunması veya aynı manaya gelen müteradif kelimeler şeklindedir (2). Farklı hüküm, tezad ve tenakuz ortaya çıkaracak şeyler değildir. Kur'an' tezad ve tenakuzdan münezzehtir (3). İşte başlangıçta müsaade edilen bu farklı okuyuş, ayrı ayrı bölgelerde, birbirlerinden farklı telaffuzlu kimselerden alınıp, öylece oralarda yerleşince, bir kıraat ihtilafına sebep olmuştur. Hazreti Osman (radıyallahu anh)'ın işte bu ihtilafı önlemek için istinsah heyetine, ihtilaf ettikleri noktalarda ''Kureyş lisanı ile yazmalarını, çünkü Kur'an'ın onların lisanı ile indiğini" (4) söylemesi bundandır. Kureyş lisanı demek, herhalde Arapça'nın en fasih lehçesi demektir. Yoksa Arapça'dan ayrı bir dil değildir. İşte Hazreti Osman bu harf ile birliği sağlamak istemiştir. Bu görüşte olan alimler şunlardır: Beyhaki, el-Ebheri, Kamus sahibi Firuzabadi, Ebu Ubeyd'dir (5). İbn Kuteybe ve İbnü'l-Cezeri de bir yerde, harfin lehçe olduğunu söylemişlerdir (6). Büyük müfessir İbn Cerir et-Taberi de aynı görüşü savunur (7). Muhakkik alim Tahavi de aynı görüştedir. Bunu Tecrid-i Sarih'in ilgili yerlerinde, aynı görüşü savunan merhum Kamil Miras ifade eder (8). Ahmet Cevdet Paşa da buna uygun bir görüş belirtir (9). Aynı görüşte olan Prof. Dr. Süleyman Ateş, İbn Abdilberr'in de bu görüşte olduğunu bildirir (10).
Bu ihtilafa bir diğer sebep de o zamanki Arap yazısının noktasız ve harekesiz oluşu ve bugünkü gelişmiş yerleşmiş imla kaidelerine sahib olmayışıdır (11). Lehçe farkını sadece bir kelimedeki telaffuz farkı olarak kabul etmek, dil vakı'asına uygun düşmez. Lehçelerde aynı manaya gelen değişik kelimeler de bulunabilir. Biz bu alimlerin tercihine uyduk. Bunlar ictihadi görüşlerdir (12).
İşte Hazreti Osman (radıyallahu anh), Kureyş lehçesi üzerinde birliği sağlamıştır. Bütün Ashab da onu tasvib etmiştir. İünkü değişik harflerle okuyuş, belirli bir zaman için verilmiş bir ruhsat idi. Aynı harfler devam etseydi, ihtilaf nasıl önlenecekti? Halbuki Ashab ve ümmet Kureyş lisanı üzerinde icma ve ittifak etmekle bu birliği sağlamışlardır.

KUR'AN'IN YAKILMASI OLAYI
Kur'an'ın yakılması olayı, kamu oyunda verilmek istenen imajdan çok farklı bir mahiyet arzeder. İünkü bu olay da Kur'an'ın muhafazası için alınan tedbirler halkasından birisidir. Bu hususta kaynaklarda fazla teferruatlı bir bilgi yoktur. İünkü mes'elenin özü ve hedefi önemlidir.
Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, Hazreti Osman (radıyallahu anh), çoğaltılan mushafları önemli İslam merkezlerine gönderince, bunlar dışında elde bulunan özel sahife ve mushafların bir rivayete göre yakılmasını (13), bir rivayete göre yırtılmasını (14) veya bir rivayete göre yıkanıp temizlenmesini yani silinmesini emretti (15). Burada (H) harfinin noktalı veya noktasız olmasından da değişik mana çıkabilir. Noktasız yakma, noktalı (Hı) yırtma, parçalama manasına gelmektedir. İbn Hacer "Rivayetlerin, çoğu yakma hususunda sarihdir" der. Belki de bazıları, yazıları iyice giderebilmek için önce yıkamış veya yırtmış, sonra da yakmışlardır. Yırtma, yıkama ve yakma birleştirilebilir (16). Gömüldüğüne dair de bir rivayet vardır (17). R. Blachere de her üç rivayetin bulunduğunu kabul eder (18). T. Nöldeke, yakma işlemini gereksiz görür. Yakma yerine, yıkanıp temizlenir ve o malzeme yeni bir yazı için kullanılır, görüşünü ileri sürer (19).
Mes'elenin özü, bazı müsteşriklerin veya onlara tabi olan kötü niyetli kimselerin vermeye çalıştıkları, Kur'an'ın varlığını ortadan kaldırma mes'elesi değildir. Tam tersine Kur'an'ın korunması için alınmış bir tedbirdir.
Hazreti Osman örnek mushafları büyük İslam merkezlerine gönderirken, az önce bahsettiğimiz kıraat ihtilafını ortadan kaldırmak maksadıyla, şehirler halkına "Ben şöyle bir iş yaptım (Bundan başka) yanımda bulunan (sayfaları) yok ettim (sildim). Siz de (bundan başka) yanınızda bulunanları siliniz (20) talimatını yazmıştır.
Hazreti Osman, yaptığı te'lif, tanzim ve teksiri bütün ashabın görüşünü alarak onların ittifakıyla yapmıştır (21). Birliği sağlamak için her güzel tedbiri almıştır. Onun Kur'an'a bu hizmeti herkese nasib olmayan meziyetlerindendir (22). Suveyd bin Gafele'nin Hazreti Ali'den rivayeti şöyledir. "Osman hakkında hayırdan başkasını söylemeyin! Vallahi o mushaflara yaptıklarını ancak bizden bir cemaatin önünde yaptı (23).
O kendiliğinden Kur'an'da asla bir değişiklik yapmamıştır. İbnu Zubeyr, Hazreti Osman'a Bakara, 234, ayetinin başka bir ayetle nesh edildiğini söyleyerek, "Onu niçin yazıyor veya yerine koyuyorsun?" diye sordu. Hazreti Osman'da "Yeğenim, Kur'an'dan hiç bir ayeti yerinden değiştiremem" demiştir (24).
Hazreti Osman resmi mushafları ortaya koyduktan sonra, içerisinde Kunut duaları, tefsir kabilinden Kur'an'dan olmayan notlar ve ahad yoluyla gelen rivayetler gibi şeyler bulunan şahsi sahife ve mushafları yaktırmıştır (25). Bu tedbir, dinen, eskimiş, silinmiş ve okuması zorlaşmış nüshaların, ortada hürmetsiz bir şekilde dolaşmaması için yakılması gibi bir şeydir. Bunda dinen bir sakınca yoktur (26). Bunu ümmetin tasvibinden anlıyoruz. Hem ümmet, Hazreti Osman'ın bu icraatını benimsemeyi dindarlıklarının bir tezahürü olarak görmüşlerdir. Yoksa A. Jeffery ve R. Blachere gibi müsteşrik ve misyonerlerin vermeye çalıştıkları nüshalar arasındaki zıtlık ve mübayeneti Hazreti Osman otoritesiyle ortadan kaldırmış değildir (27). Bunun öyle olmadığını, ümmetin, Hazreti Osman'ın yakma tedbirini de dindarane bir görev bilerek benimsemeleri ve bu yüzden Osman mushaflarının kısa zamanda bütün İslam beldelerinde tutulup yayılması ve birliği sağlaması gösterir. Ebu İshak, Musab bin Sa'd'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hazreti Osman mushafları yaktırdığı zaman çok insanlara uğradım. Onlar bunu beğendiler. Onlardan hiç kimse bunu yadırgamadı (28). Yine aynı zattan "Muhammedin ashabı "Vallahi, Osman iyi etti" dediler şeklinde de rivayet gelir (29). İbn Battal, Hazreti Osman'ın bu davranışından "İzerinde Allah(celle celalüh)(celle celalühü) ismi yazılı şeyin yakılmasının caiz olduğu kanaatına varmıştır"(30).
Rafizilerin bu konuda Hazreti Osman'ı ithamlarına gelince, bunların tutarsızlığını Hazreti Ali'den naklettiğim ve edeceğim tarihi beyanlar ortaya koymaya kafidir (31). Suveyd bin İafele Hazreti Ali'nin şöyle dediğini rivayet eder: "Ey insanlar! Osman hakkında aşırı gitmeyiniz. Mushaflar hakkında ve mushafları yakma hususunda onun için hayırdan başka bir şey söylemeyiniz. Vallahi o, mushaflar hakkında yaptığını bizden ileri gelen bir topluluğun hepsinin önünde yapmıştır" (32). Yine Hazreti Ali (radıyallahu anh) Osman mushafları yaktığı zaman "O yapmasaydı onu ben yapardım" demiştir (33). Suveyd bin İafele Ali bin Ebi Talibi "Ey insanlar topluluğu!. Allah(celle celalüh)(celle celalühü)'tan korkunuz! Osman hakkında aşırı gitmekten ve Kur'an yakıcısı demekten sakınınız. Vallahi, bunları bize, Rasulullah'ın ashabına danışmadan yakmadı" derken işittim demiştir (34). İmer bin Said, Hazreti Ali'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Hazreti Osman zamanında vali (idareci) ben olsaydım, mushaflar hususunda Hazreti Osman'ın yaptığı gibi yapardım" (35). Hazreti Ali (radıyallahu anh) da Osman mushafını okur, onu rehber ittihaz eder ve daima onunla hükmederdi (36).
Bu ifadeler karşısında, gulat-ı şia'nın ve onların iddialarını öne çıkaran müsteşriklerin tutumlarının ne kadar mesnedsiz, asılsız ve batıl olduğu ortadadır (37). T. Nöldeke bile şöyle demek zorunda kalmıştır: "Böylece devlet adamı olarak O (Osman), en anlamlı işi yapmış, hatırasını taçlandıran tek hareketi gerçekleştirmiştir (...) Tersine Abdullah bin İmer ve Ali gibi ileri gelen kişiler her ne kadar kişisel siyasal olarak Osman'a karşı idilerse de bu konuda onunla uyuşmuşlardı" (38).
İu halde Hazreti Osman'ın gerekli şartları haiz olmayan bozuk kıraatli suhuf ve mushafları yakma kararı şüphesiz hikmetli bir davranış olmuştur. İünkü onların kalması, bilhassa insanların Rasulullah zamanından uzaklaşmasıyla ihtilaf sebeplerinin artmasına sebep olurdu. Hazreti Osman'ın yaptığı sahabe (radıyallahu anh)'ün gönülden kabul ve tasvibine mazhar oldu (39). Herkes onun mushafını benimseyip kendi mushaflarını yaktılar. Osman mushafında toplandılar (40). Bunun bir istisnası Abdullah bin Mes'ud ise, önceki itirazından bilahere vazgeçmiş ve cemaatin haziresine dönmüştür. Hazreti Osman mushafının üstünlükleri, ümmetin onun üzerinde toplanması ve bu husustaki söz birliği ortaya çıkınca, Allah(celle celalüh)(celle celalühü), İbn Mes'ud'a Osman mushafına dönmeyi ilham etmiştir. İünkü onun mushafı tüm ümmetin mushafı idi. Böylece İslam'ın seması ihtilaf ve niza' vebalarından temizlendi (41).
Yoksa bu birliği sağlamak için, müsteşriklerin iddia ettikleri gibi zor kullanılmamıştır. Hazreti Osman (radıyallahu anh)'ın memurlarının, her evi, çöldeki her çadırı, her köyü ve her şehri tarayıp da onlardaki mushafları yakmaları mümkin değildir(42). Bu zorla olacak iş değildir. Nitekim Hazreti Osman'ın emrine rağmen özel mushafların saklandığı, İbn Ebi Davud gibi kimselerin, Kitabu'l—Mesahif'de nüsha farklarını belirttikleri mushaflardan anlaşılmaktadır (43). Ancak bunlar ümmetin tasvibine mazhar olmamış, sönüp gitmişlerdir.

HAFSA MUSHAFI VE SONUÇ
Burada son olarak yine büyütülmek istenen, Hafsa (radıyallahu anh) mushafının yakılması rivayetine temas etmek istiyoruz. Ebu Ubeyd ve İbn Ebi Davud, İbn İihab tarikiyle, Salim bin Abdullah'ın şu rivayetini haber verirler: Mervan, Muaviye tarafından Medine valisi olduğu zaman, Hafsa'ya adam gönderip Kur'an yazılı sahifeleri istiyordu. O da vermekten kaçınıyordu. Salim şöyle der: "Hafsa vefat edip de biz onun defninden dönünce, Mervan kararlılıkla Abdullah bin İmer'e adam gönderip "O sahifeleri kendisine göndermesini" istedi. Abdullah onları ona gönderdi. Mervan da onların yırtılmasını emretti. Mervan "Bunu sadece aradan uzun zaman geçmesiyle, bu sahifeler hakkında birinin şüphe etmesinden korktuğum için yaptım" dedi (44). Ebu Ubeyd'in bu rivayetinde sahifelerin yırtıldığı bildirildiği halde, İbn Ebi Davud'un rivayetinde, Mervan'ın aynı gerekçe ile o mushafı yaktığı haberi vardır (45). Yıkadığı da rivayet edilmiştir (46). T. Nöldeke "Haber kuşkuludur. Verilen gerekçe Osman edisyonunun, Hafsa edisyonunun kopyası olduğu yolundaki olguyla uyuşmamaktadır" (47) der.
Bu haberin sıhhat derecesini bilmiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki, Mervan zamanından çok önceleri, Hazreti Osman mushafları resmi mushaf olarak yayılmış, yerleşmiş ve bütün İmmet tarafından benimsenmişti. Hazreti Hafsa (radıyallahu anh) 'ın mushafı zaten Hazreti Osman mushafının esası olduğu için sadece bir hatıra değeri taşıyordu. Bu rivayet sahih bile olsa, ümmet olayı önemli görmediği için üzerinde durmamıştır. Eğer esasa dokunan bir şey olsaydı, büyük tepki olur, istisna kabilinden tepkilerin bile nakledildiği gibi o da nakledilirdi. Asırlar sonra bazı müsteşriklerin ve onların tesirinde kalan bazı şaşkınların, büyük bir şey varmış gibi bu mes'eleyi kurcalamaları hiç önemli değildir. Bu meselede asıl olan müslümanların tutumudur. Çünkü kitab, onların kitabıdır. Onlar kitabları konusunda her zaman için, herkesten çok daha titiz olmuşlardır. Hem sonra Hafsa (radıyallahu anh) nüshası, elde olsa bile, ne bulunacak ki..? Harf farklılıkları. Bunlar ise zaten çeşitli kitablarda yer alıyor. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, hüküm değiştirecek tezad ve mübayenet olabilecek hiçbir şey yoktur. O halde daha ne aranıyor da, bir takım Kur'an bilgisinden mahrum kimselere şüphe verilmek isteniyor? Eğer –haşa- öyle birşey olsaydı, bu zamanı beklemeden, daha fırkaların doğduğu asırda bunlar öne sürülürdü. Halbuki yetmiş iki fırka, ellerindeki aynı Kur'an metninin değişik yorumları ile birbirlerine karşı delil getirmeye " çalışmışlardır. İbaresi üzerinde bir tartışmaları olmamıştır.
Sözü başa döndürüyor ve diyoruz ki: Cenab-ı Allah(celle celalüh)(celle celalühü) selef-i salihin'e (Allah(celle celalüh)(celle celalühü) onlardan razı olsun), Kerim Kitab'ını muhafaza yollarını ilham etmiş, gerekli tedbirleri aldırmış ve nezd-i ilahisinden indiği şekilde korunmasını, Kendinden bir va'd olarak, onlar eliyle fiilen gerçekleştirmiştir.
Bugün müsteşrikler, Kur'an'ın sağlamca muhafaza edilip, onu kendi kitabları seviyesine indirememelerinin sıkıntısını duymaktadırlar (48). Bunlardan birisi olan Leblois, Kur'an'ın muhafazasındaki sağlamlıktan, İncil için, içine düşen hasreti şöyle dile getirir: "Kim istemezdi ki, Hazreti İsa'nın vefatından sonra, yakın tilmizlerinden birisi, onun talimini yazı ile kaydetmiş olsun" (49).
İşte Kur'an-ı Kerim, sünnisi ile, şii’si ile bir milyar müslümanın elinde, aynı şekilde mazbut ve mahfuz bir hüccet olarak yaşamaktadır.


DİPNOTLAR:
1) Buhari, Fezailü'l-Kur'an, 5.
2) Bkz.: İbn Ebi Davud. s. 33-49 Bakıllani, s.23, 383-395; Mukaddemetan, s.45, 117; Zerkeşi, I, 211-227; Suyuti, I, 75-83; 133-135; Zerkani, I, 155-156; Subhi Salih, s. 109-112; M. A. Draz, s. 46-47.
3) M. İzzet Derveze, el Kıır'an ve'l-Mülhidun, s.326.
4) Buhari, Fezailü'l-Kur'an. 2.
5) Zerkani, I, 180; El-Kamusu'l-Muhit, 111,127, Kahire, ts.
6) Zerkani, 1, 163.
7) Cami'ul-Beyan, 1, 20-22, 26.
8 Bkz., Sahihi Buhari Muhtasarı Tecridi Sarih Terc,VII,312-319; IX, 28; XI, 231.
9) Hulasatü'l-Beyan, s. 7-8.
10) Yüce Kur'an'ın İağdaş Tefsiri, I, 43; 30 - 40.
11) O. Keskioğlu, s. 97.
12) A. C. Paşa, s. 12.
13) Buhari, Fezailü'l-Kur'an, 4; Suyuti, I, 59.
14) Mukaddemetan, s. 274.
15) Bakıllani, s. 401; O. Keskioğlu, s. 99.
16) Fethu'l-Bari, X, 395; Mukaddemetan, s. 274.
17) İbn Ebi Davud, s. 34.
18) İntroduction au Coran, s. 55
19) Kur'an Tarihi, s. 110.
20) İbn Ebi Davud, s. 22.
21) Mukaddemetan, s. 78.
22) Zerkeşi, I, 240; İbn Ebi Davud, s. 13.
23) İbn Ebi Davud, s. 22; Suyuti, I, 59; S. es-Salih, s. 86.
24) Suyuti, I, 60.
25) Bakıllani, s. 401; O. Keskioğlu, s. 99, 110.
26) Bkz. İbn Hacer, X, 395.
27) M. İzzet Derveze, s. 326; T. Nöldeke, s. 111.
28) İbn Ebi Davud, s. 12, Mukaddemetan, s.45; İbn Hacer. X, 395.
29) Mukaddemetan, s.45, 52; Zerkani, I, 261.
30) İbn Hacer, X, 395.
31) Zerkeşi, I, 240.
32) İbn Ebi Davud, s. 22; Bakıllani, s. 359.
33) İbn Ebi Dauud, s. 13; Mukaddemetan, 52.
34) Zerkani, I, 262; T Nöldeke, s. 63, 110.
35) A.Yerler.
36) Bakıllani, s. 359.
37) Zerkani, J, 282.
38) Kur'an Tarihi, s. 63.
39) Subhi es-Salih, s. 82. 40) Zerkani, I, 261.
41) Zerkani, I, 261; Subhi es-Salih, s. 83.
42) M. İzzet Derveze, s. 325-326.
43) S. Ateş, Yüce Kur'an'ın Çağdaş Tefsiri, I, 12.
44) İbn Hacer, X, 395.
45) K. Mesahif, s. 21.
46) Mukaddemetan, s. 22.
47) Kur'an Tarihi, s. 136.
48) İ. Cerrahoğlu. s. 113; M. A. Draz, s. 42 - 43.
49) M. A. Draz, s. 31 (Le Koran et La Bible Hebraiquc'den naklen).

__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
kutsalgölge
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 06 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 148
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı kutsalgölge

Allah'ın bizi mahlukattan ayırmak için vermiş olduğu 'aklın' sayesinde, evrenin ve eşyanın hakikatını kavramaya çalışmamızın sonucunda herşey ortaya çıkacaktır.

Başta japonya olmak üzere dünyanın bilim teknikte gelişmiş ülkelerinde ses fizyolojisi üzerinde yapılan araştırmalar, makul bir seviyeye ulaştığında aklımızdaki tüm soru işaretleri  ortaya birer birer çıkacaktır inşAllah.

Ağızdan çıkan hiçbir ses yok olmaz.Titreşimler halinde sesi oluşturduktan sonra ses evrende gezmeye başlar.Şuandaki teknoloji bildiğiniz gibi, ses kayıt cihazları ile ağzımızdan çıkan titreşimleri hemen yakalayıp hafızasına kopyalamaktadır.Daha da gelişmiş olarak;Uydu aracılığı ile dünyanın herhangi bir noktasına odaklanarak, orda konuşulanları kayda geçirmenin mümkünlüğünü örnek verebiliriz.

Yapılan araştırmaların amacı;Titreşimle var olan maddeyi  (seste bir madde) şuanda nasıl kayıt altına alabiliyorsak yani çıkan sesi teknik cihazlar nasıl boşluğa karışmadan yakalıyorsa, geçmişte oluşan seslerde yok olmamıştır ve bu titreşimleri yakalayacak kapasitede frekansal özlellikleri çok kuvvetli cihazlar yapılabilir.

Böylece geçmişte, hangi kral şuna ne demiş, tarihi olaylardaki içyüzü aydınlatılamamış görüşmelerde nelerin konuşulduğu, kimin haklı kimin haksız olduğu gibi tüm merak uyandıran olaylar aydınlığa çıkabilecektir.

Hanifdostlar olarak bir hayal gücümüzü kullanıp düşünelim, yüksek düzeyde frekans yakalayabilecek hızda cihazların yapılmasıyla neler yapılabilir?

saygılar.................................................... .........................!

 

Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım, başım göğe eredi!

Yukarı dön Göster kutsalgölge's Profil Diğer Mesajlarını Ara: kutsalgölge
 
Hacivat
Yeni Uye
Yeni Uye


Katılma Tarihi: 09 ekim 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 11
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Hacivat

kutsalgölge ; yıllar önce oluşlan sesleri (konuşmaları) kaydetme gibi bir teknoloji yapılabilirmi?
Yukarı dön Göster Hacivat's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Hacivat
 

<< Önceki Sayfa 19 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats