AbdulVedud Yasaklı
Katılma Tarihi: 17 nisan 2008 Gönderilenler: 38
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İŞTE GERÇEKLER ! | |
İslam
dini üzerinde az bir bilgi birikimine sahip olan kimseler bile sünnetin
dolayısıyla hadislerin dine kaynaklık etmedeki önemini bilirler. Bu
dinin merkez noktası ve dinin etrafında gezindiği eksen, sünnettir.
Sünnet Kur'an'dan sonra ikinci kaynak, hakikatin güneşi ve hidayetin
kaynağıdır ve bu konuda bütün Müslümanlar ittifak halindedir(1).
Sünnet ve hadis kelimeleri, usulcüler arasında farklı tanımlar
yapılmasına rağmen çoğunlukla birbirleri yerine kullanılırlar. Bir
farkla ki hadis peygamberimizin peygamberlik dönemini kapsadığı gibi
peygamberlikten önceki hayatıyla ilgili haberleri de kapsar(2). Bir
başka deyişle sünnet, hadislerin, yani peygamber asrından
nakledilegelen bilgilerin kanunlaşmış şeklidir.
Sünnetin konumu bu olunca, İslam düşmanları, hadisler üzerinde,
hadislerin delil olarak kullanımında ve güvenilirliğinde bir takım
şüphe tohumları ekmeye başladılar. Bunu -Allah korusun- başardıkları
takdirde İslam binasını temelinden çökertmeleri ve neticede
Müslümanları diledikleri yöne yönlendirmeleri kolaylaşacaktır (3).
Bir müsteşrik/oryantalist(4) olan Louis Massignon, Müslümanları ve
içine düşürdükleri boşluğu şöyle dile getirmektedir: "Doğulu kendisi
için var olabiliyordu ama kendisini anlamıyordu. Kısmen Avrupa'nın ona
yaptıklarından olacak, dinini de felsefesini de kaybetmişti.
Müslümanlar da muazzam bir boşluk vardı. Anarşiye ve intihara
yakındılar.(5)" Yine bir diğer ünlü oryantalist William Robertson
Simith peygamberi ve onun getirdiklerini insanların gözünden düşürmek
ve böylece insanların kafasına şüphe tohumları ekebilmek için şöyle
diyordu: "Ne yazık, peygamberin dini, ilk vaaz olunduğu yerdeki
önyargılara yenik düşüyor! Bu bir kusurdur. Yine bu din, koruması
altına barbarca fikirleri ve modası geçmiş olanları almıştır, bunların
sayısı hayli de kabarıktır. Herhalde Muhammed de bunların
faydasızlığından emin bulunuyordu, ne var ki dinin (reformun) yayılması
için bu gerekli bir işti. Bir de şu var ki, bizim İslam'dır dediğimiz
safsataların pek çoğunun Kur'an'la bir ilgisi yoktur.(6)" Aman
Allah'ım! Şu cümleleri bu gün ne çok işitmeye başladık.
Sünnetin, tarihin sayfaları arasında yok olup kaybolan eski
inkarcılarından sonra, çağdaş oryantalistler ve onların Müslüman
görünen talebeleri bunların yerlerini doldurmaya ve İslam'a hücum
etmeye başladılar. Esas üzücü olan ise Müslümanların hadislerle
irtibatını kesmek için çaba sarf edenlerin sadece oryantalistler
olmaması, Müslümanlardan batılılaşmış bir gurup insanın da bunlara
katılması ve bu zalimce eyleme bulaşmış olmasıdır(7). Bu insanlar
halkın cahil bırakılmış olmalarından faydalanmak suretiyle, kavram
bilgisinden yoksun olan insanlara doğru yanlış birçok bilgi sunmuş,
tartışmalı bir çok konuyu hakikat diyerek takdim etmişlerdir.
Hadislere karşı yürütülen savaş öyle birden bütün cephelerde
başlatılmamış, önce mevzi çalışmalar yapılmıştır. Tarihi seyir
içerisinde önce bir bir hadisler mevzu ilan edilmeğe, H.3. asırda
ortaya konmuş teknik ve metodlarla tespit edilmiş sahih hadisler, yine
aynı metodlarla tek tek yok edilmeğe başlanmıştır.
Daha sonra faaliyetler raviler üzerinde yoğunlaştırılmış, sahabeye
varıncaya kadar dil uzatarak bir kısım ravilerin rivayet ettikleri
hadislerin güvenilir olmadıkları işlenmiştir. Okuyucunun bu bilgileri
tahlil edebilmesi mümkün olmadığından, iddia sahipleri, rical ve
tabakat kitaplarında yan yana bulunan bilgilerden sadece bir kısmına
yer vermek suretiyle okuyucunun yanlı yönlenmesine sebep olmuş ve
böylece bir çok değerli insanı kendi şöhretleri uğruna tarihte mahkum
etmişlerdir. En çok hadis rivayet eden değerli sahabe Ebu Hureyre
(r.a.) bunlardan sadece birisidir. Bir hadis yok etmek için yıllarını
harcayanlar işin kolayını bulmuşlar bir Ebu Hureyre'yi yok etmek
suretiyle binlerce hadisi yok etmek istemişlerdir. (!)
En son olarak da günümüz de sahabenin tamamı ele alınmış, bu insanların
cerh ve tadilden geçirilmediği üzerinde durulmak suretiyle hadislerde
bir güvensizlik ortamı oluşturulma gayreti içerisine girilmiştir. Hangi
mantığa hizmet ettiğinin bilinmemesi pek mümkün görünmeyen bu gayretin
tek dayanak noktası da halkın içinde bulunduğu cehalettir. Çünkü
yazımızın başında belirttiğimiz üzere hadis bir ilimdir ve bu ilmin
temelleri H.1. asırda atılmış ve H.3. asra kadar da tescil edilmiştir.
Tarihimizde bir şeref tablosu olarak andığımız alimlerimiz, üzerine
düşen vazifeyi yaparak hadisleri ayıklamak için metodlar koymuşlar ve
bu metodlara riayet ederek de neredeyse ümmetin ittifakını kazanmış
olan değerli hadis mecmuaları oluşturmuşlardır. Aradan geçen bin yılı
aşkın bir süre içerisinde, bu gün birileri çıkıyor ve ilim adına,
sahabenin eleştirilmesi gerektiğini, onların da hadis aktarımında hata
edebileceğini, hatta yalan söyleyebileceğini işliyor fakat sahabeyi
mezardan çıkarıp cerh ve tadile tabi tutamayacağımıza göre ne
yapabileceğimizi söylemiyor. Bu zatlara göre meselenin çözümü gayet
basit olduğu için böyle bir şeye zaten ihtiyaç da görünmüyor. Hepimiz
Allah'ın bize takdim ettiği akla sahip olduğumuza göre bize sunulan
pirinç çuvalı içerisinden taşları ayıklayabiliriz. Böylece mesele
çözülmüş bütün taşlar yerli yerine konulmuş oluyor. Ya da öyle
görülüyor. Hayır bu bir ilme yapılabilecek en büyük kötülüktür. 1400
yıllık bir kültürü aklın ellerine, birbirinden farklı anlayışlara terk
etmek demektir.
Ortaya koydukları ikinci şey ise hadislerin Kur'an'la kıyaslanmasıdır
ki, masum görünse de bu da birincisinden çok farklı bir düşünce
değildir. Buna mesned olarak gösterilen hadisi ve hadisle ilgili
alimlerimizin yapmış oldukları değerlendirmeyi olduğu gibi
kaydediyorum: "Muhakkak ki siz benden sonra ihtilafa düşerseniz,
aranızda fikir ayrılıkları çıkar, öyle ise benden size bir hadis
rivayet edildiğinde, onu Allah'ın kitabına arz ediniz, onunla
karşılaştırınız, ona muvafık olan bendendir, muvafık olmayan benden
değildir." Sevban'dan rivayet edilen bu hadis sahih kabul edilecek
olursa Kur'an-ı Kerim'de açıkca bulunmayan bir hükmü ihtiva eden
hadislerin hiçbiri peygamberden değildir, diye hükmetmek gerekir. Bu
ise dini yıkmaktan başka bir şey değildir. Sevban'dan hadis diye
aktarılan yukarıdaki söze gelince meşhur hadis tenkitçilerinden Yahya
b. Main bu hadisin zındıklar tarafından uydurulmuş asılsız bir şey
olduğunu söyler. İmam Şafii "Rivayet ettikleri hadisler kayıt ve tespit
edilmiş olan hadisçilerden hiç biri, peygamberden böyle bir şey rivayet
etmemiştir." diyor (8 ).
Bütün bunların ardından bizce söylenecek şey, çevremizde kendi
değerlerimize karşı yönlendirilen açık saldırılar gün gibi ortadayken
her bir Müslüman üzerine düşeni ciddiyetle yapmalı ve dinine gereken
ciddiyeti göstermelidir. Bugün buna dünden daha çok ihtiyaç vardır.
Çünkü bu gün peygamberimizin 1400 yılık yoldan bildirdiği "Koltuğuna
yaslanıp, 'Allah'ın kitabı bana yeter' diyen insanlar" aramızda
yaşamaktadır. "Kur'an Müslümanlığı" tabiri, ne anlama geldiği üzerinde
düşünülmeden kutsal bir söz gibi ağızdan ağza taşınır olmuştur. Bu
sebeple bu gün hadisler ve hadislerin sıhhatine dair sıhhatli bilgi
daha değerlidir ve bu uğurda gösterilecek gayretler de o oranda
değerlidir. Tarih en güzel yargılayıcıdır.
KAYNAKLAR
(1) Fıkıh Usûlü, Prof. Dr. Abdulkerim ZEYDAN, Çev: Doç. Dr. Rûhi ÖZCAN, s: 140, İstanbul 1993, M.Ü. İlahiyat Fak. yay.
(2) Hadis Usûlü, Prof. Dr. Talat KOÇYİĞİT, s: 11, Ankara, 1997, T.D.V. yay.
(3) Sünnetin Etrafındaki Şüpheler, Muhammed Tahir Hekim, Çev: Hüseyin Arslan, s: 11, İstanbul, 1985 Pınar yay.
(4) (Şark. dan) Doğu memleketlerinin din, dil ve tarihlerini ve diğer
bâzı hususları araştırıp tespite çalışan batılı âlim. Garplı âlim.
(Orientalist),
Osmanlıca-Türkçe Büyük Lugat, Türdav, s: 728, İstanbul, 1985
(5) Oryantalizm, Edward SAİD, Çev: Selahaddin AYAZ, s:421, İstanbul, 1982, Pınar yay.
(6) Oryantalizm, Edward SAİD, Çev: Selahaddin AYAZ, s: 370, İstanbul, 1982, Pınar yay.
(7) Sünnetin Etrafındaki Şüpheler, Muhammed Tahir Hekim, Çev: Hüseyin Arslan, s: 11, İstanbul, 1985 Pınar yay.
(8 ) Riyazu's-Salihin c: I, s: XXI (Mukaddime), Ankara, 1981, D.İ.B. yay.
|