Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
"Muhafazakâr İslam, eğer Kur’an’a sorarsanız, ‘Kur’an İslamı’na karşı oluşturulan İslam demektir."
"Muhafazakârlık, siyasal terminoloji açısından baktığımızda, bir‚ 'İslam’ı iğdişleştirme projesi’dir. Gerçek İslam demek istemeyenlerin başvurdukları oyunların en yenisidir. Sömürgeci Batı’nın Yahudi kanadından yükselen yeni yutturmalardan biridir. Yalın haliyle sırıtacağı bilindiğinden suratına çağdaş bir maske geçiriliyor: Demokrasi."
"Osmanlı’nın, homoseksüelliği nasıl belgeli-resmî bir eğlence’ye dönüştürdüğünü anlamak için ‘hiz oğlanlığı’ kavram ve kurumunu incelemek yeter. 17. yüzyıldan kalan ve tek nüshası tarihçi Murat Bardakçı’da bulunan ve o devir hamamcılar kethüdası Derviş İsmail tarafından yazılan ‘Dellaknâme-i Dilküşa’ (Gönüller Açan Tellaklar Risalesi) bize gösteriyor ki, o devir İstanbul hamamlarının sayısı 400 küsür; buralarda çalışan tellakların sayısı ise yaklaşık üç bindir. Bu tellakların bir kısmı, aynı zamanda hiz oğlanı yani ‘döşek yoldaşı’ hizmeti de vermekteydi."
"Muhafazakârlık denen pagan illetinin bugün anımsadığımızda öfkemizi kabartan dindışılıkları vardır. Örneğin, Arap’ın sarığını bize asırlarca İslam’ın alâmeti gibi gösterip takdis ettirdiler. Dedemden öyle gördüm, filan büyük âlim başına örtmüştü. Hatta Peygamber Efendimiz örtmüştü. Nasıl olur da kutsal olmaz?! Peki, Peygamber Efendimiz’in baş düşmanı Ebu Cehil ne örtmüştü? Acaba o baş düşmanın sarığı Peygamberimizinkinden daha az mı görkemliydi? Hayır, tam tersine. O halde, sarık nasıl oluyor da kisve-i resul oluyor?"
"Muhafazakârlığın karşıtı Kur’an’da hanîfliktir. Hanîf; ‚sapık, zındık’ damgası yemeyi göze alarak ecdat kabullerine karşı çıkan devrimci, âsi demektir. İbranice’de bu kelime atalar dininden sapan zındık anlamındadır. Kur’an bu kelimeyi, hanîfliğin babası olarak gördüğü Hz. İbrahim’i öven bir sıfat olarak kullanır. Kur’an’a göre, gerçek bir mümin, aynı zamanda gerçek bir hanîf olmalıdır."
"Ilımlı İslam denen irtidat dini oyunuyla, Allah’ın dini, sahibinin koyduğu tek kelimelik adla anılmaktan uzaklaştırıldı, adına insan tarafından bir ekleme yapıldı. İsimdeki bu bir kelimelik ekleme, içerikte ve o içeriği tebliğde alabildiğine genişledi ve ‘sadece Allah’ın olan halis, berrak ve erdirici din’, beşerin de söz sahibi olduğu bir ortaklığa dönüştü."
"Kur'an'a göre, Kur'an okumak, esas anlamıyla tedebbür etmektir. Tedebbür yoksa Kur'an okumaktan söz etmek mümkün değildir. Tedebbür için, okunan metnin dilini bilmek ilk şart olduğuna göre, Arapça bilmeyen bir Müslüman'ın, tedebbür emrini yerine getirmesi için, Kur'an'ı anladığı dildeki çevirisinden okuması kaçınılmazdır. Kur'an, tedebbür ilkesinin, Müslümanların temel ibadetleri olan namazda da korunmasını istemektedir. Bunun içindir ki, ne dediğini anlamadan namaz kılmak yasaklanmış ( Nisa, 43), ne dediğini anlamadan namaz kılanlar ağır biçimde kınanmıştır. (Mâûn, 4-5)"
"Osmanlı, kendine âdeta bir self-emperyalizm uygulamıştır. Kendilerine kutsal ırk diye hizmet ettiğimiz Araplar bizi emperyalist olarak suçlarken biz onların kültürlerinin, dillerinin köleleri olduk. Bu köleliğin yaşatılması için hep yozlaştırılan din kullanıldı. Böylece ne İslam'dan yararlanabildik ne de kendi varlığımız ve kültürümüzden. Bu durum, dini ve kutsal duyguları sömürülerine araç yapmak isteyen zihniyetlerin de işine geldiği için, onlar da Kur'an'ın büyük halk kitlelerince okunmaması yolunda gayret sarf etmişlerdir."
"Dini, Allah ile aldatmanın aracı yapan zihniyetler, tarih boyunca hep dili kutsal kıldılar. Mesaj hep ikinci plana itildi. Bunun en görkemli örneği engizisyon papazlığının İncili tercümeye izin vermemesidir."
"Çevirisi yapılmayan veya yapılamayan bir kitabın, büyük Atatürk’ün söylediği gibi, ‘anlamı yok demektir.’ Atatürk’ün bu tezi, İmamı Âzam’ın bu konudaki teziyle tıpa tıp aynıdır. İmamı Âzam’a göre de, Kur’an her dile çevrilir ve o çevrililerle namaz kılınır. Çünkü Kur’an esasında bir mânâdır. O mânâ tarih boyunca tüm peygamberlere değişik dillerde gelmiştir. Bunun aksini söylemek Allah’ın anlamsız söz vahyettiğini söylemekle eşanlamlıdır."
"Bugün Türkiye'de Diyanet'in şemsiyesi altında faaliyet yürüten ve Türk halkından resmî, gayrı resmî büyük meblağlarda paralar toplayan Kur'an kursu sektörü, Allah ile aldatmanın bir hizmet kurumu gibi çalışmakta, buralara devam eden çocuklara Kur'an'ın muhtevası, ilkeleri, zulme karşı çıkan, ahlakı öneren ruhu öğretilmek yerine Arap harflerinin telaffuzu öğretilmektedir. Oysa ki Kur'an kursunun anlamı ve amacı bu değildir."
"Arap harflerini telaffuz ettirme sektörü, Allah ile aldatmaya dayalı saltanatın en güçlü sektörlerinden biridir."
"Camiler, Allah ile aldatanların tekrarladıkları gibi, 'Allah'ın evi' değil, birer toplantı yeridir. Ama o toplantı yerlerinde namaz da kılınabilir. Bunun aksine söyleyenler İslam adına yalan söylemektedirler. İbadet ve mâbet kavramlarını kullanarak halkı soymakta, belirli yerlerde toplayıp beyinlerini yıkamaktadırlar. Bu tavır, İslam'ın talebi değil, Emevî saltanatçılarının bir uygulamasıdır. Bu uygulamadan bugün, Emevîler yerine Haçlı emperyalistler yararlanmaktadır. Mesela, BOP projesi meyanında Türkiye'de camiler birer BOP hapishanesine döndürülmek isteniyor."
"Resmî mâbet; resmî din sınıfı, din kıyafeti ve nihayet ruhban hegemonyası getirir. Bunun sonu ise engizisyondur. Yani din sınıfının tedhiş hegemonyası."
"Engizisyon, mâbedi kin ve çıkarlara paravan yapanları insanın kaderine egemen kılarak yeryüzünü cehenneme çevirir. Bu cehenneme yuvarlanmaktan kurtulmanın tek güvencesi vardır: Toplum düzenini laik sisteme oturtmak." Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK - Türkiye'yi Kemiren İhanet = Allah ile Aldatmak
|