HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: EBABİL KUŞLARI VE FİL ORDUSU Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
ebuzer
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: Fiji
Gönderilenler: 244
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ebuzer

Fil süresi

Rahman-Rahim Allah'ın adıyla


1-Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerini nasıl yaptı?


2-     Onların tuzaklarını başlarına geçirmedi mi?


3-     Onların üzerlerine Ebabil Kuşlarını gönderdi.


4-     Onlara pişmiş çamurdan sert taşlar atıyorlardı.


5-     Nihayet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.

Her hangi bir nedenle 'Ebabil kuşları' konusu gündeme gel­diğinde, hemen akla Fil süresindeki olay gelir, buna bağlı ola­rak olayın tarihi anlatımı ortaya konur. Konu İle ilgili tarihi bilgiler ve rivayetler değişik kitaplarda bol bol mevcuttur. Anlatılanla­rın çoğu biribirine yakındır. Olay mucize olarak ele alınıp çe­şitli tartışmalara girilmiştir, kuşların biçimleri boyutları konusunda tartışılmıştır, mesele bilinen tabiat kanunları sınır­ları içine alınıp irdelenmiş ve çeşitli tahminler ileri sürülmüş­tür. Bu makalenin sınırları içinde bu ayrrntıların hiç birisi üzerinde durulmayacaktır. Ancak şu kadarını söylemek yerinde olur kanısındayım: Olayda insan olarak iki isim ön plândadır: Ebrehe ve Abdülmuttalib? Ebrehe; Emperyalist ruhlu, ekono­mik çıkarları için oldukça acımasızlaşmış, büyük askeri ve mad­di güç sahibi negatif bir kişi. Abdülmuttalib; Kâbeyi ve kâbenin taşıdığı kutsal değerleri koruyan, ama askeri ve maddi gücü yeterli olmayan, güvenilir bir lider durumundaki pozitif bir ki­şi. Bu iki kişiliğin temsil ettiği değerlerin çatışmasında, ebabil Kuşları Abdülmuttalib'in lehinde fonksiyonlarını icra etmişler­dir. Olayın ayrıntılı tartışmaları hangi boyutlarda yapılırsa ya­pılsın, bu yönü sahihtir. Yani, fil sahiplerinin gücü karşısında zayıf durumda bulunan tarafa Allah(c.c) Ebabil Kuşları ile yar­dım etmiştir. Bunu Fil süresinde açıkça görebiliyoruz.


 

Şimdi bu çok önemli ve anlamlı olayı bütün zaman ve mekân­lara şamil kılarak, evrensel boyutlarda ele alıp gündeme ge­tirmek istiyorum. Çünkü Kur'an-ı Kerim'de yer alan her bilgi, hüküm, emir, kıssa,..v.s. evrensel boyutlara sahiptir. Buna ke­sinlikle inanmak ve bütün meselelere bu gözle bakmak her Müslüman için vazgeçilmez bir şarttır...

Fil süresinde: Bu sürede kâfirlerin hakikat cephesinde sa­vaşanlara karşı çok güçlü silah araç ve gerece sahip oldukla­rım anlıyoruz. Sürede adı geçen fil sahipleri, bütün zaman ve mekânlarda İslâmın düşmanı olan süper şer güçleri temsil eder. Sürede esas verilmek istenen konulardan birisi şu ol­malı: Ebabil kuşları ile fil sahiplerinin nasıl perişan edildiği göz­ler Önüne serilerek, Allah'ın yardımının anlatılmasıdır. Hakikati temsil eden insanın, ölüm pahasına da olsa davasından vaz geçmediği bir durumda Allah'ın yardımının şu ya da bu şekil­de mutlaka geleceği, vaat edilmektedir.

 

Bu gün çağdaş fil sahiplerinin çok güçlü ve etkili silahlan var. Bunu herkes biliyor. Bu silahlar sadece roketler, füzeler ve kim­yasal silahlar değildir. Sinema, basın-yayın, televizyon gibi araçlar da bu silahlara dahildir. Günümüzün ekonomik amaçlı savaşlarında o kadar çeşitli silah kullanılmakta ki, sayısını bil­mek ya da şudur-budur demek kolay değildir.


 

Fil süresinde dikkat edilirse ilginç bir kıyaslama espirisinin bu­lunduğu görülebilir. Bu çok önemlidir. Evet gerçekten Müslüman bu espiriyi kavraması çok zor değildir. Şer güçleri temsil edenlerin sahip oldukları en önemli savaş araçları filleridir. Fil­ler, O zaman için savaşlarda hemen hemen neticeyi tayin eden günümüzün nükleer bombalan gibi bir şey... Allah'ın gönder­diği varlıklar ise; kuşlar...


 

Evet, Filler ve kuşlar... Filler yeniliyor!.. Kur'an-ı Kerim'den az da olsa haberi olanlar ve İslâm tarihindeki gerçek cihat sah­nelerini bilenler hemen hatırlayacaklar: Allah'ın değişmez ya­salarından birisi de; Az kuvvete sahip müslümanları, kendilerinden daha fazla kuvvete sahip kâfirlere galip getir­mesidir. Bütün mesele kâfirlerle herhangi bir uzlaşmaya gir­meden, onlara boyun eğmeden, ölüm pahasına "sizin dininiz sizindir, benim dinim de binimdir" diyebilmekte ve Allah'ın İk­ramını hak etmektedir.



__________________
HAKİKATİ NERDE BULURSAN AL..
Yukarı dön Göster ebuzer's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ebuzer
 
dost1
Admin Group
Admin Group


Katılma Tarihi: 28 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı dost1

Selamün Aleyküm! Değerli Ebuzer Kardeşim!

Fil Suresi ile ilgili düşüncelerimize katkısı olur düşüncesiyle "Fil Suresinin" tebyinini bilgilerinize sunmak istiyorum.

 

             Fil suresi Mekke`de 19. sırada inmiştir. Surenin iniş tarihi M.S. 615 olarak tahmin edilmekte olup, bu sureden önce inen Kâfirun suresi ile arasında fazla bir zaman aralığı bulunmadığı bilinmektedir. Yani Müslümanların sayısı daha 40`ı bile bulmamış, Ömer ile Hamza henüz Müslüman olmamışlardır (Ömer ve Hamza, iki Habeşistan hicreti arasındaki dönemde M.S. 616 yılında Müslüman olmuşlardır).


             Bu dönem, Müslümanlarla kâfirler arasındaki dengenin kâfirler lehine olduğu, kâfirlerin varlıklı, güçlü, üstün oldukları bir dönemdir. Çünkü İslâm`a girenler arasında temiz vicdanlı zenginler azınlıkta olup, Müslüman olanların çoğu dünya malına sahip olmayan varlıksız kimselerdir. Böyle bir ortamda Kâfirun suresi inmiş ve peygamberimiz, kendisine verilen talimat gereği, Müslüman olmayanlara “eyyühel kâfirun” ile başlayan bir hitapla, artık safların ayrılması gerektiğini, herkesin kendi dinini/ düzenini yaşaması gerektiğini bildirmiştir.


             İniş sebebi:


             Kâfirun suresi ile yapılan bildirinin muhatapları, bu bildiriden sonra, artık peygamberimizle yapmayı düşündükleri uzlaşmadan/ anlaşmadan tamamen ümitlerini kesmişler ve yeni bir strateji belirlemeye karar vermişlerdir. Maddeci, ahireti inkârcı ve ahlâksız olan kâfirler (Kureyş`in ileri gelenleri), çıkarları gereği putçuluğu devam ettirmek azminde oldukları için, tüm putları reddeden Müslümanlığı kendi çıkarları açısından tehlikeli bulmuşlar ve ilerlemesine engel olmayı, yeni stratejileri olarak benimsemişlerdir.


             İlk zamanlar Haşimîlerden çekindikleri için, Ebutalib`in himayesinde olan peygamberimizin hayatına müdahale edemeyen Kureyşliler, artık sadece “mecnun, kâhin, şair” gibi ifadelerle yetinmeyip fiziksel saldırılara da başlamışlar ve bu saldırılarını, Ukbe`nin Kâbe`de yaptığı gibi, peygamberimizi boğma girişiminde bulunacak kadar ileri götürmüşlerdir.


             Yeni stratejileri gereği, herkesin gözünü korkutarak Müslümanlığın ilerlemesine engel olmayı amaç edinen Kureyşliler, kabilesi güçlü olan Müslümanlara dokunamamalarına karşılık, kimsesizlere, özellikle köle ve cariyelere, sonu ölümlerle biten işkenceler uygulamışlardır. Giderek artan bu işkenceler karşısında, Müslümanların bir kısmı dinlerini gizlemek zorunda kalmışlardır. Bu dönemde peygamberimiz ve beraberindekilerin içinde bulundukları korku ve çaresizlik, daha sonra Bakara suresinin 214. ayetinde başkalarına örnek olarak anlatılmıştır.


             İşte, peygamberimiz ve Müslümanlar bu sıkıntılar içindeyken gerekli manevî destek bu sure ile verilmiş; Allah`a inanıp, onun buyruklarını yerine getirenlerin, hakka inanmalarına rağmen güçsüz oldukları için zalimlere karşı çıkamayanların korkmamaları gerektiği, Allah`ın onları koruyacağı ve onlara yardım edeceği bildirilmiştir. Ayrıca bu surede, Allah`ın buyruklarına karşı gelenlerin, inananlara ve zayıflara saldırıda bulunarak zulmedenlerin de, güçleri ne olursa olsun Allah`ın cezalandırması karşısında yok olup gidecekleri de vurgulanmıştır.


Peygamberimiz ve çevresindeki Müslümanları rahatlatan, Allah ve elçileri tarafında olanların mutlaka galip geleceğini bildiren bu ifadeler, daha sonra Mücadele suresinde şöyle tekrarlanmıştır:


Mücadele; 20, 21:       Allah`a ve elçisine kafa tutanlar en aşağılık kişiler arasındadırlar. Allah, “Ben ve elçilerim mutlaka galip geleceğiz.” diye yazmıştır.  Allah çok güçlüdür, Aziz`dir.


19/ FİL  SURESİ

Rahman ve Rahîm Allah adına.


             Ayetlerin meali:

             1 - Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashab-ı file!

             2 - Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?

             3 - Onların üzerlerine öbek öbek uçanlar (bulutlar; boran) göndermedi mi?

             4 - Ki  onlara pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli yağmur yağdırıyorlardı.

             5 - Sonunda onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi


Ayetlerin tahlili:

             1.  Ayet:

             Görmedin mi nasıl etti Rabbin ashab-ı file,

             Tarihi kaynaklara göre “Fil olayı”, bu surenin inişinden 45, 46 yıl önce meydana gelmiştir. Böyle olmasına rağmen sure, sanki olay yeni meydana gelmiş ve herkes de görmüş gibi “الم تر  görmedin mi?” ifadesi ile başlamıştır. Bunun sebebi; “fil olayı”nı gören, yaşayan insanların sayısının çok olmasıdır. Rivayetlere göre, surenin iniş yıllarında yaşları 50`nin üzerinde olup bu olayı hatırlayanlar olduğu gibi, “اصحاب فيل  ashab-ı fil”e mensup olup bizzat olayı yaşamış ve sakatlığı sebebiyle ülkesine geri dönememiş kimseler de vardır.


             Bir olayı ne kadar çok insan görmüş, yaşamışsa, o olayın meydana gelişi hakkındaki rivayetlerin yalan olma ihtimali o kadar zayıftır ve bu tür, yani tevatüren sabit, kanıtlanmış sayılan olaylar için “duymadın mı” yerine “görmedin mi, görmüyor musun?” gibi ifadeler, Arapça`da olduğu gibi pek çok dilde de kullanılmaktadır. Bu soru şekli tıpkı Mâûn suresindeki gibi cevabı beklenen bir soru şekli olmayıp, teaccüp (hayret) uyandıran bir soru şeklidir. Yani ayet; “Onlardan korkman, çekinmen şaşılacak şey.


Korkma, bak Rabbin ashab-ı fili ne hâle getirdi. Gerekirse onları da, senin düşmanlarını da yok ediverir.” anlamında bir uyarı ifade etmektedir.


             Bu ifade tarzının ayrıca, geleceğe yönelik mucize bir mesaj olma ihtimali de mevcuttur. Belki ilerideki bir tarihte yapılacak arkeolojik araştırmalar sırasında “ashab-ı fil”in yer altındaki kalıntıları bulunacak, firavunun cesedi gibi müzelerde sergilenecek, bu olayın gerçekliği bir başka yolla daha gün ışığına çıkacaktır?


             Ashab-ı fil:


             “Ashab-ı fil”, sözcük anlamı olarak “fil arkadaşları” demek olup, Kur`an`a göre, kötü plânları sebebiyle Allah tarafından helâk edilmiş bir topluluktur. Arap ve İslâm kaynaklarından olan İbn İshak`ın es-Siret; ibn Hişam`ın es-Siret; Taberi`nin Tarih-ül Ümem ve-l Mülük gibi eserlere göre ise “ashab-ı fil”, Habeşistan`ın Yemen valisi Ebrehe`nin komuta ettiği, heybetini arttırmak için önünde Habeşistan`dan getirilmiş bir filin yürütüldüğü orduya verilen isimdir.


             Tarihî kaynaklara göre VI. yüzyılın ortalarında Habeşistan`ın Yemen valisi olan Ebrehe, Arapların Kâbe`ye olan saygılarını görmüş dinî, siyasî ve ekonomik amaçlarla San`â şehrinde “el-Kulleys” adında gösterişli bir kilise yaptırmış ve yayınladığı bir bildiri ile Araplar`ı bu kiliseyi ziyarete çağırmıştır. Bu davet Araplar tarafından kabul görmediği gibi üstelik Ebrehe`nin kilisesi bir Arap tarafından hakaret maksadıyla kirletilince, öfkelenen Ebrehe Kâbe`yi yıkmak amacıyla ordusuyla birlikte Mekke üzerine yürümüştür. Ordunun başında yürüyen fil dolayısıyla bu olaya “fil olayı”, olayın vuku bulduğu seneye de “fil senesi” denmiştir.


             Bakara suresinin 127. ayetinden öğrendiğimize göre, oğlu İsmail ile birlikte İbrahim peygamber tarafından inşa edilen tavansız, dört köşe (bu sebeple Kâbe denilmiştir) ve küçük bir yapı olan Kâbe, yine Kur`an`dan öğrendiğimize göre Allah`ın İbrahim peygambere vahyi doğrultusunda, insanların ziyaret yeri olarak ilân edilmiştir (Hacc; 27). Kur`an`da “بيتى  beytî (evim), Beytullah (Allah’ın evi), (Bakara; 125, Hacc; 26), “بيت العتيق  Beytü`l-Atik” (Eski ev) gibi isimler verilen Kâbe, içinde bulunduğu kent olan Mekke`ye de “امّ القراء  Ümmü`l-Kurâ” (Kentlerin anası; Anakent), (En`âm; 92), “Beledü`l-Emin” (Güvenli Kent) (Tin; 3) gibi nitelikler kazandırmıştır.


             Yaptırdığı kilisenin bir Arap tarafından kirletilmesine son derece öfkelenen Ebrehe, karşılık olarak Araplar arasında “Allah`ın evi” denilen ve emin bir yer olduğu inancı yaygın olan Kâbe`yi yıkmaya karar vermiştir. Saldırı öncesinde Abdülmuttalib`in, o güne kadar Kâbe`ye hiç kimsenin saldırmadığı ve kendisinin de saldırmaması gerektiği yolundaki uyarılarına karşı, Kâbe`yi yıkarak onun “emin ev” olma özelliğini de yıkacağını söyleyen Ebrehe, Kâbe`yi Allah`ın bile elinden alamayacağını da sözlerine ekleyerek büyüklenmiştir.


             O tarihte Arabistan yarımadasının ortasında, bedevîlik hâlinden kurtulamamış ve aralarında bitmek bilmeyen savaşlar süren Arap kabileler yaşamakta idi. Birbirlerine karşı bile bir üstünlük sağlayamamış bu kabileler, kutsal saydıkları evlerinin yıkılmasını önlemek için münferit karşı koyma hareketlerine girişmişlerse de, Ebrehe`nin güçlü ordusu karşısında yenilip dağılmışlardır. Böylece, ancak küçük direnişlerle karşılaşan ve onları kolaylıkla bertaraf eden Ebrehe, Mekke yakınlarına gelmiştir. Burada iken, Kâbe`nin yıkılmasına halkın direniş göstermemesi hâlinde kimseye dokunmayacağını vadeden, aksi takdirde ise bütün şehri yıkacağı ihtarında bulunan Ebrehe, ikazına uyan halkın şehri boşaltmasına izin vermiştir.


             Ertesi sabah Mekke`ye girmek üzere hareket eden Ebrehe`nin ordusu, Müzdelife ile Mina arasındaki Mahasab vadisi yakınında, Muassıb denilen yerde iken, ayetlerde anlatıldığı gibi müthiş bir afet ile helâk olmuştur. Ebrehe ve ordusunun helâk olması her yerde duyulmuş, bu olay nedeniyle Kureyş itibar kazanmış ve Kureyş`in kervanları gittikleri her yerde âdeta dokunulmazlık elde etmiştir.


             Tarihi kaynaklara göre M.S. 571 yılında cereyan eden bu olay üzerine, müşrik Mekkeliler on yıl kadar sadece “Tek Allah`a” iman edip putlarını Kâbe`den kaldırmışlar ama sonra yine eski âdetlerine geri dönmüşlerdir.


             2.   Ayet:


             Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?

             Yani; “Tıpkı yolunu şaşırıp aradığına ulaşamayan insan gibi, onların düzenlerinin yönünü şaşırtmadı mı? Hedefinden ve amacından saptırmadı mı?”


             Burada Kureyş`e, güçlü olan “ashab-ı fil”e karşı âciz kaldıkları bir sırada Kâbe`yi koruyup himaye eden Allah`ın bu nimeti hatırlatılmaktadır. Başka bir ifade ile, daha önce kendi evine saldırmak isteyenleri ezip geçen Allah`ın, elçisine ve inanmış azınlığa karşı kendi güçleri ile gururlananları da ezip geçeceği ihtar edilmektedir.


             3.   Ayet:


             Rabbin onların üzerlerine grup grup uçanlar (BULUTLAR)


             Göndermedi   mi?


             Ayette geçen “طير  tayr”, “طائر  tâir” sözcüğünün çoğuludur. “طائر Tâir”, sözlüklerde “havada kanatla uçan varlık” olarak bildirilmiştir. Yani sözcüğün vazı` (ilk) anlamında “kanatla uçmak” söz konusu olup, sözcük kanatsız uçma anlamını içermiyor demektir. Eski müfessirler bu anlama itibar ederek ayete “Üzerlerine sürü halinde kuşlar göndermedi mi?” manası vermişlerdir. Buna bağlı olarak da, bu sure ile ilgili yüzeysel yorumlar yapılmıştır:


             Kimileri, “Bu sure mucez (az öz ifadeli) bir suredir, olayla ilgili fazla detay yoktur, çünkü surenin ana teması olaydaki detay değil olayın sonucudur, yani o günün süper dev gücünün hakka zarar verme teşebbüsünün sonuçsuz bırakılması ve yok olmasıdır.” demişler ve ayetlerin tamamını anlamayı gereksiz görerek “Ayetlerin bu kadarını anlayıp tamamını anlamasak da olur.” deyip işin içinden çıkmışlardır.


             Kimileri, Allah`ın, “ashab-ı kehf” kıssasında “ashab-ı kehf”in sayısını kapalı bıraktığı gibi bu konuyu da kapalı bıraktığını, konu hakkında fikir yürütmenin gayba/ karanlığa taş atma anlamına geleceğini (palavradan başka bir şey olmayacağını) ileri sürmüşler ve her iki konunun kapalı bırakılmasında hikmetler olacağını beyan edip ayetleri anlamaya hiç gayret etmemişlerdir.


             Muhammed Abduh ve arkadaşları ise, 3. ayetteki “طير  tayr (uçanlar)” sözcüğünün, mikrop taşıyan sivrisinekler olduğunu ve Habeşli askerler üzerine mikrop saçmış olabileceklerini ileri sürmüşlerdir. Bu kanaatlerine delil olarak, tarihi belgelerde, sağ kalan askerler arasında çiçek ve veba gibi hastalıkların baş göstermiş olduğunun yer almasını göstermişlerdir. (İbn Hişam, bu olaydan sonra ilk defa bu bölgede çiçek ve kızamık hastalıklarının görüldüğünü nakleder. (İbn Hişam, es-Sîratü`n-Nebeviyye, Kahire 1955, I-II, 43-62)

            

Hamidüddin Ferahi ise, 4. ayetteki “termîhim” fiilinin failinin, “gördün mü" ifadesi ile muhatap alınan Mekkeliler ve diğer Araplar olduğunu söylemiş ve kuşlar hakkında ise, onların taş atmadıklarını, aslında “ashab-ı fil”in cesetlerini yemek için geldiklerini belirtmiştir. Ona göre; Abdulmuttalib`in, Ebrehe`nin yanına giderek, Kâbe hakkında konuşmak yerine develerini talep etmesi ve Kureyşliler ile hacc için gelmiş diğer Arapların, Ebrehe`nin hücumuna karşı koymayarak Kâbe`yi Allah`ın takdirine bırakıp dağlara çekilmeleri hakkındaki rivayetleri kabul etmek mümkün değildir. Bu olayın gerçek seyri ona göre şöyledir: Araplar Ebrehe`nin askerlerini taşlamışlar, Allah da tufan göndererek taşlar yağdırmış ve Ebrehe`nin askerlerini helâk etmiş, daha sonra da onların cesetlerini yemek için kuşlar göndermiştir.


             Hemen fark edileceği gibi bu açıklamayı kabul etmek mümkün değildir. Zira bu açıklamaya göre surenin ayet diziminin şöyle olması gerekirdi: “Onlara, pişirilmiş taşlar atmıştınız. Sonra Allah onları yenilmiş ekin gibi yapmıştı ve üzerlerine kuş sürüleri göndermişti.” Ama biz görüyoruz ki, Allah burada önce kuş sürülerini zikretmiş, hemen sonra üzerlerine pişirilmiş taş yağdırıldığını belirtmiş, daha sonra da onların yenilmiş ekin haline döndüklerini açıklamıştır.


             Kimilerine göre de Ebrehe`nin ordusunun yanıbaşında yanardağ patlaması olmuştur. Onların üstüne lâvlar yağmıştır. Onları yakıp yok etmiştir.


             Bize göre ise, yakın geçmişte cereyan etmiş bir olayı anlatan bu sure müteşabih ayet içermemekte ve herhangi bir tevile ihtiyaç göstermemektedir. Çünkü o gün için Mekke`de, gerek “ashab-ı fil”e mensup olanlardan gerekse Mekkelilerden, olayın canlı tanığı olan kimseler vardır. Dolayısıyla bu ayetin ve bu surenin müteşabihliği kesinlikle söz konusu değildir. Sure, peygamberimiz,  arkadaşları ve o günün tüm insanları tarafından gayet iyi ve net bir şekilde anlaşılmıştır.


             Bu ayetin müteşabih kabul edilerek üzerinde fazla durulmaması veya yapılan açıklamaların tutarsız ve yanlış oluşu; “طير  tayr” sözcüğünün “kuşlar” olarak anlaşılmasından/ kabul edilmesinden kaynaklanmaktadır. Buna benzer bir yanlış da ileride Neml suresinde “hüdhüd” sözcüğünün “kuş” olarak değerlendirilmesi şeklinde karşımıza çıkacaktır.


             “طير  Tayr” sözcüğüne “iki kanatla uçmak” anlamının verilmesi aslında Kur`an`a uymamaktadır. Çünkü En`âm suresinin 38. ayetinde “Yeryüzünde debelenen hiçbir canlı, iki kanadıyla uçan hiçbir kuş istisna olmamak üzere hepsi sizin gibi ümmetlerdir…”

denilmektedir. Bu ayette geçen “يطير  Yetıru” fiili sadece “uçar” anlamında olup, “kanatlarıyla/ iki kanadıyla” tamlaması ayrıca “بجناحين bicenahayni” sözcüğüyle ifade edilmiştir. Eğer “طير  tayr” sözcüğü “kanatlarıyla uçar” anlamında olsaydı, “بجناحين  bicenahayni” sözcüğüne gerek kalmaz, bu sözcük ayette zikredilmezdi. Bu durumda “طير  tayr” sözcüğünden “iki kanatla uçan kuşlar” anlamı çıkarmak yanlıştır.


             Arapça`da bazı sözcükler özel anlamlar ifade eder. Örnek olarak “isra” sözcüğü, “gece yürüyüşü” demektir, sadece “yürümek” anlamına gelmez. “Tayr” sözcüğü de iddia edildiği gibi “iki kanatla uçmak” anlamına gelmez, En`âm suresinin 38. ayetinin gösterdiği gibi sadece “uçmak” anlamına gelir.


             Sözcüğün Kur`an`a uygun olan bu anlamı esas alındığında, Nahl suresinin 79. ayetinde de geçen “tayr” sözcüğünü “kuşlar” anlamında değil, “bulutlar” anlamında kabul etmek daha isabetli olacaktır.


Nahl; 79:   Gök boşluğunda, bir emre boyun eğdirilmiş olan kuşlara (bulutlara) bakmadılar mı? Onları Allah`tan başkası tutmuyor. Bunda, inanan  bir kavm/halk için elbette ki ayetler (açık kanıtlar) vardır.


             Yine Mülk suresinin 19. ayetinde de “صفّات  saffat” ve “يقبضن  yegbidne” sözcüklerine gerçek anlamları verilirse bu konu daha iyi anlaşılacaktır. Bugüne kadar tüm tefsirciler(!) ve dil bilimciler tarafından “sürüler, topluluklar, öbek öbek, gruplar” olarak çevrilen “ebabil” sözcüğü için de bu anlam kabul edilebilir.


             4.   Ayet:


             Ki  onlara pişmiş taşlar ile birlikte büyük taneli yağmur yağdırıyorlardı.


             Gördüğümüz, bildiğimiz tefsirlerin(!) tümünde “ترميهم  termîhim” fiili, “رمى remyün” mastarından türetilen “fiili müzari, müfred, müennes” bir kalıp olarak alınmıştır. “Remyün” mastarı, “remy” kökünden türetilmiş olup, “atmak” anlamına gelir. “Taş atmak”, “ok atmak” ifadeleri “ramy” fiili ile söylendiği gibi, “مرمى mermi” sözcüğü de bu kökten türetilmiştir. Bu sözcük ayrıca istiare yoluyla “sövmek” ve “iftira atmak” anlamlarında kullanılmaktadır (Nur; 4, 6, 23).


             “ترميهم  Termîhim” fiilinin kökü “رمى  remyün” olarak kabul edilince, doğal olarak ayet “Ki bunlar onlara ateşte pişmiş taşlar atıyorlardı” şeklinde açıklanmakta, ayetin bu şekilde açıklanması ise, atılan şeylerin ne olduğu hakkında yorumcuların (!) “atış” alanlarını genişletmektedir:


             Mukatil`e göre; “Her kuş, biri gagasında, ikisi ayaklarında olmak üzere üç taş atıyordu ki, kimi öldüreceğine dair ismi üzerinde yazılı bulunan taşlar o adamı öldürüyordu. O taşlar, düştüğü yeri delip, öte taraftan çıkıyordu. Mesela eğer, bir kimsenin başına düşmüşse, onun makatından çıkıyordu.” (Palavraya iyi bir örnek!)


             İkrime, İbn Abbas`tan: “O taşlar, onlardan herhangi biri üzerine düştüğünde, orada bir kabarcık meydana geliyor ve bu sebeple, çiçek hastalığına benzer bir hastalık meydana geliyordu. Bu taşların en küçüğü mercimek, en büyüğü ise nohut kadardır.” (Râzî)


             Bize göre ise bu ayette üzerinde durulması gereken üç husus mevcuttur:


             Birinci husus; “ترميهم  termîhim” fiilinin hangi kökten türediğidir. Arapça lügat kitaplarına göre “termîhim” fiilinin, yine “ر م ى  rmy” harflerinden oluşmuş, (mim harfinin esresiyle) “remiyün” sözcüğünden de türemiş olması mümkündür. İsim olarak “yağmuru iri ve yere sert inen bulut” anlamına gelen bu sözcük filleştirilirse, “bulut iri ve yere sert inen yağmuru yağdırıyor” demek olur. Ayrıca rmy sözcüğünü “atmak” anlamında alıp bulutarın taş atmalarını mecaz anlamıyla “Taş yağdırmak” anlamıyla anlamanın da sakıncalı bir tarafı söz konusu değildir.


             İkinci husus; “بحجارة  bi hicaretin” ifadesinin başındaki “ب  be” harf-i cerrinin, cümleye kattığı anlamdır. Nahv ilminde “harf-i cer” denilen “be” edatı (bağlandığı sözcükte “bi” olarak okunur), cümleye “ilsak, teaddiye, sebebiyye, istiane, musahabe, bedel, mükabele, kasem, tefdiye” anlamları katar. Bu ayeti yorumlayan ve çevirenler bugüne kadar “be” edatının cümleye “ilsak (mecazi)” anlam kattığını kabul etmişler ve ifadeyi “pişmiş taşlar” olarak manalandırmışlardır. Bize göre ise bu edat, cümleye “مصاحبة  musahabe (yoldaşlık, birliktelik)” anlamı katmakta olup, ifade “pişmiş taşlar ile birlikte” şeklinde manalandırılmalıdır.

            

Üçüncü husus; “سجّيل siccil” sözcüğünün Kur`an`daki kullanımlarıdır. Biz burada “siccil” sözcüğünün eski Farsça`dan (Pehlevîce) Arapça`ya geçmiş bir sözcük olduğu ve aslının “seng-i gil (kilden, topraktan yapılmış pişmiş taş)” anlamına geldiği hakkında bir itirazda bulunmuyoruz. Sadece bu sözcüğün Kur`an`ın başka ayetlerindeki kullanımına dikkat çekmek istiyoruz. “Siccil” sözcüğü, konumuz olan bu ayet dışında Kur`an`da iki yerde daha geçmektedir:


Hud; 82: Nihayet emrimiz gelince, oranın üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine, istif edilmiş, pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.


Hıcr; 74: O kentin üstünü altına getirdik. Ve üzerlerine pişmiş çamurdan taşlar yağdırdık.”


             Bu ayetlerde “yerin üstünün altına getirilmesi” olayını anlatan ifadelerin, Hıcr suresinin 73. ayetindeki “Sonra, şafakla birlikte çığlık/ uğultu onları yakalayıverdi” ifadesi ile birlikte düşünülmesi hâlinde bir volkan patlamasını ve buna bağlı olarak bir depremi işaret ettiği anlaşılmaktadır. Nitekim Hud suresinin 82. ayetinde “منضود mendudin (istiflenmiş)” sözcüğü ile nitelenmiş “pişmiş çamurdan yapılan taşlar” ifadesi âdeta, bir yanardağın püskürttüğü lâvların (cüruf), yığınlar oluşturduğunu anlatmaktadır. Şu hâlde, Kur`an`ın “siccilden taşlar” ifadesini yukarıdaki ayetlerde “lâv (cüruf)” anlamında kullanmasından hareketle, “siccilden taşlar”ın bu ayette de aynı anlamda kullanıldığını söylemek mümkündür. Bu durumda ise, bir yanardağ ifrazatı olan “siccil taşları”nın, rüzgâr yardımı ile taşınıp “ashab-ı fil”in üzerine şiddetli bir yağmur ile birlikte yağması söz konusu olmaktadır.


             Yukarıdaki hususlar dikkate alınarak 3. ve 4. ayetleri şu şekilde ifade etmemiz mümkün olmaktadır:

Fil; 3  4:  Ki (gönderilen öbek öbek bulutlar) onlara lâvlar (cüruf, pişmiş taşlar) ile birlikte büyük taneli, sert yağmur yağdırıyorlardı.


             Bu iki ayetten şunu anlıyoruz: Rabbimiz “ashab-ı fil” üzerine iri taneli, sert yağmur yağdıran bulutlar yollamıştır. Bu bulut BORAN`dır. Kur’an’daki açıklamalara göre, yağmur ve fırtına Allah`ın ordularından olup, müminler bir çok savaşta bunların yardımı ile zaferler sağlamışlardır. Boran, olay yerine ulaşırken yol boyunca volkanik dağlardan toparladığı “siccilden taşları (pişmiş taşları, cürufları)” olay mahallinde yağmuruyla, dolusuyla birlikte “ashab-ı fil”in üzerine yağdırmıştır.


             Boran; yıldırım, çakım, gök gürültüsü, kuvvetli rüzgâr, sağanak hâlinde yağmur veya dolu ile birlikte beliren şiddetli bir atmosfer olayıdır. Genellikle de sıcak ülkelerde görülür.


             Görüldüğü gibi, sözcükler bizim verdiğimiz gibi manalandırılırsa, kesinlikle zorlama yoruma ve tutarsız söylentilere gerek kalmamaktadır. Ayetler ve sure gayet net olarak anlaşılmaktadır.


             Eski kaynaklarda yer alan bazı açıklamalar ve coğrafî belgeler de bizim verdiğimiz anlamları desteklemektedir. Şöyle ki: Hicaz bölgesinin küçük ölçekli haritalarında ve uzaydan çekilen haritalarda, olayın vuku bulduğu bölgede krater çukurları görülmektedir. Zaten ayrıca olay mahalline yakın yerlerde oluşmuş volkanik dağlar ve tepeler de hâlen mevcuttur.


             İbn-i İshak`ın, “Siret-ü İbn İshak” adlı eserinde belirttiğine göre, “fil olayı”nın  meydana geldiği yerde bir süre ot bile yetişmemiştir. Daha sonra da yörenin bitki örtüsü değişmiştir.


             Şair Eslet oğlu Ebu Kays, bir şiirinde, onların üstüne taş yağdığını ve bu taşların onları cüceler gibi ezdiğini anlatır.


             Yine Emêviler devrinin şairlerinden olan Ferezdak, “fil olayı”na değinmiş ve “Allah, Kâbe`yi korumak için yağdırdığı taşları Haccac b. Yusuf`un üzerine de yağdırsın. Bu taşlar fili süren Habeşli askerlere değdi ve onları helâk etti” (Siret-ün Nebeviyye, 1, 63) şeklinde bir ifade kullanmıştır. Dikkat edilirse Ferezdak, “taş attıkları” şeklinde bir ifade kullanmamış, “taş yağması”ndan bahsetmiştir.


             Yine Siret-ün Nebeviyye`de yer aldığına göre, bazı şairler ve yazarlar “fil olayı” günü simsiyah bir bulutun yükseldiğini ve bu bulutun Habeşlileri helâk ettiğini yazmışlardır.


             Bazı rivayetlerde de, bu olay sırasında, olayın vuku bulduğu yörede şiddetli bir fırtına ve rüzgâr meydana geldiği bildirilmektedir.


             5.   Ayet:

             Böylece onları bir yenik bitki  yaprağı gibi kılıverdi.


             Ayette geçen “عصف  asf” kelimesi, ağacın kuru yaprağıdır. “Asf” kelimesi, Rahman suresinin 12. ayetinde de kullanılmıştır; “ذو العصف والرّيحا 06;  zu-l asfı ve-r reyhan (yapraklı taneler ve hoş kokulu bitkiler)”. Bu yaprağın bir de “yenik” diye nitelendirilmesi, onun çürüdüğünü, öğütüldüğünü ifade eder. Böceklerin onu yiyip parçaladığı andaki ya da hayvanların onu yiyip çiğneyip, öğüttüğündeki halini anlatmaktadır. Bu ifade, borandan yağan bu taşların onların bedenlerini nasıl paramparça ettiklerini somut bir şekilde ortaya koymaktadır.


             Bize göre bu olayı, “onların çiçek veya kızamık hastalıkları ile helâk edilirken ki hâllerinin tasviridir” şeklinde yorumlamaya, ayet dizimlerini farklılaştırmaya, anlatılanların müteşabihliğine hükmetmeye, kısacası bu surenin bu gün için anlaşılamayacağı görüşünü ileri sürmeye  gerek yoktur. Sure en güzel şekilde anlaşılmaktadır ve 1. ayette yer alan “keyfiyet/ nasıllık” da güzelce ortaya çıkmaktadır.


             Surede bahsedilen olayların genel değerlendirilmesi:


             Saldırganların yok edilişi bir “mucize olay”dır, sıradan ve tesadüfen meydana gelmiş bir hadise değildir.


             Olayın o gününü anlamak istersek, Yüce Allah`ın “بيتى   beyti/evim” dediği Kâbe`nin himayesini müşriklere bırakmadığını, evini savunmak için olaya el koyduğunu görürüz. Böylece Allah, sonsuz güç ve kudretiyle, hem Kâbe`yi hem de kısa bir süre sonra içinde âlemlere rahmet olarak göndereceği ahir zaman peygamberinin doğacağı şehri, düşman taarruzundan korumuştur.

            

Yine bu olay göstermiştir ki, Yüce Allah, ehlikitab (Ebrehe ve ordusu) için Allah`ın kutsal evini yıkmayı ve kutsal yurda hâkim olmayı takdir etmemiştir.

             Fil suresinde anlatılan bu kıssayı ibretle düşünmek gerekir. Tarihte ve günümüzde bir çok İslâm düşmanı sistem ve insan Allah`ın dinine tuzak kurmak için çalışıp durmaktadır. Ama Yüce Allah, geçmişte mümin insanların bu tuzakları bozmakta âciz kalması hâlinde nasıl o zalimleri kendi tuzakları içinde bozguna uğrattıysa, her zaman da uğratabilir. Bu husus hiç unutulmamalıdır.


             Surenin bu güne mesajı:


             İslâm`ın ve mücahitlerinin karşısındaki güçler, hangi seviyede (süper, hiper, ultra süper vs.) olursa olsunlar, kesinlikle İslâm`a zarar veremezler, perişan olur giderler.


             Bunun böyle olduğunu müminler bilip rahat olmalıdırlar. Onlar, Allah`ın ayetlerinin (Kur`an), Kâbe gibi korunacağından emin olmalı ve sadece kendilerini kurtarmayı düşünmelidirler. Kâfirler de bu mucize olayı unutmamalı, “ashab-ı fil”in başına gelen felâketin veya benzerlerinin kendi başlarına gelmesinin hiç de uzak bir ihtimal olmadığını akıllarından çıkarmamalıdırlar.


             Savaş stratejisi açısından bakıldığında hava gücünün, en üstün kara gücünden daha etkin olduğunu bildiren bu sure, Müslümanlara bu anlayışla savunma gücü hazırlamaları konusunda da örnek olmalıdır

Kaynak: İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.                                                                                  

Doğrusunu en iyi bilen Allah`tır.

Sevgi,saygı ve muhabbetle.

Allah'a emanet olunuz.

 



__________________
Halil Ay
Yukarı dön Göster dost1's Profil Diğer Mesajlarını Ara: dost1
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!


اَلَمْ تَرَكَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ


selamlar,

Fil süresi

Rahman-Rahim Allah'ın adıyla

1-Görmedin mi Rabb'in fil sahiplerini nasıl yaptı?
2-     Onların tuzaklarını başlarına geçirmedi mi?
3-     Onların üzerlerine Ebabil Kuşlarını gönderdi.
4-     Onlara pişmiş çamurdan sert taşlar atıyorlardı

5-     Nihayet onları yenilmiş ekin yaprağı gibi yaptı.

Selam dostlar..

Kabeyi yıkmaya gelen ebrehe ve ordusu destanını okuya okuya   bitiremedik..
Neye saygı?
Duvarlara mı?
Allahın emrine mi?
Allahın emrine ise;
konuşamayan ve kendilerinide koruyamayanlara Allah neden saygı duymamızı istesin.
Neye saygı?


Temelleri İbrahim,ismail  tarafından yükseltilen Allahın o yüksek öğretisine,
 taş üstüne taş koymakla ve ''budur'' temellerini İbrahimin İsmailin yükselttiği diyerek  sarılmakla  ulaşılmıyor..

kabenin varlığıda yokluğu da bir gibi..kabe toplantı yeri sevap kazanma yeri..

tamam kabul..lakin o yapı ve o yerler artık adı müslüman olanlarca kutsanırken,kutsallığına neyin sebep olduğu artık düşünülmüyor..

Allah uyarmadıkça azap etmez..ebrehe ve ordusuna elçi gelip uyarıp gittide ondan mı sözde azaba uğradılar..yoksa ebrehe;

Allahın,

 bugün artık din için dine rağmen bir konum alacağını bildiği kabenin yıkılma düşüncesine bile tahammül edemeyeceğini düşünemedi ve bir elçi, bir uyaran göndermeden azap  edeceğini bilemedi mi?

yoksa ebrehe düşündüde haklı mı çıktı?

Haşa,sümme haşa..

Alemlerin rabbi olan o yüce Allah bu zanlardan uzaktır..

Ebrehe ve ordusu diye birileri ihtimal yaşamış olabilirler ama inanın dostlar ve  Allah ebreheye dinimin direğini yıkıyorsun diye kuş falan göndermemiştir..göndermişse bile kabul etmedği red ettiği azabı hak ettiği için göndermiştir..

Kuranda kazıklar sahibi anılır ve fil sahipleride..

nasıl?

yakaladınız mı şimdi?

Kabeyi yıkmak nedir?
Zübeyri yıktıktan sonra?
zalim haccac muvahhidleri kırdı geçirdi mekkede tecavüze uğramadık kadın ağıt duyulmadık ev ve yara almadık bina kaldı mı?
Haccac kabeyi yıktı..ve daha beteri muvahhidleri..
Nerde kaldı?

Ebabil Kuşları....

ve Muhammet gördü mü?

Görmedin mi rabbın nasıl yaptı Ad'e?

 Direk sahibi olan İrem cemaatine,ki o beldeler içinde misli yaradılmamıştı

Ve vâdîlerde kayaları kesen Semûd'e

Ve o kazıkların sahibi Fir'avn'e












Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Ahzab 23 :

Elmalılı Hamdi Yazır

Müminlerdendir o erler ki Allah'a verdikleri ahde sadakat gösterdiler. Kimi adağını ödedi (canını verdi), kimi de beklemektedir. Onlar, ahidlerini hiç değiştirmediler.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
Metehan2003
Ayrıldı
Ayrıldı
Simge

Katılma Tarihi: 11 ocak 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 474
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Metehan2003

Hergun bir kabe yıkıyoruz...hergun bircok kalb kırıyoruz...
Birşey olmamış gibi davranıyoruz...
Dört taş duvar yıkılırsa ne olur ki?
Kabenin içini temiz tutmak ne ki? Sen kalbini temiz
tutamıyorsan?
Hacılara su dağıtmak bir şeref mi,etrafındakilerin gönlünü
ferahlatamıyorsan?
___________________________________________________
selam olsun...

__________________
"Allah dilemedikçe siz bir şey dileyemezsiniz"
Yukarı dön Göster Metehan2003's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Metehan2003
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

Kabe denilen yapının bulunduğu yerden kaldırılıp başka bir yere konulması halinde namaz kılarken o yeni yere mi dönüleyeceği hususunda fıkıhçılar arasında görüş belirtmeler vardır. Çoğunluğun görüşü yeni yere değil; yine kabenin bulunduğu eski yerine yönelinmesi gerektiği, dolayısıyla o binanın değil kıblenin (o yönün) önemli olduğudur.
Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

hanif_sufi Yazdı:
Kabe denilen yapının bulunduğu yerden kaldırılıp başka bir yere konulması halinde namaz kılarken o yeni yere mi dönüleyeceği hususunda fıkıhçılar arasında görüş belirtmeler vardır. Çoğunluğun görüşü yeni yere değil; yine kabenin bulunduğu eski yerine yönelinmesi gerektiği, dolayısıyla o binanın değil kıblenin (o yönün) önemli olduğudur.


ama bu seferde ortada beyt kalmıyor...beyt etrafında dönülen,içinde ibadet edilen ve ibrahimin temellerini yükselttiği ev değil miydi?

bu sorular uzar gider..lakin şu an için kabenin işlevi  kravattan farksız ben bunu görüyor ve söylüyorum.
Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

hayrullah41 Yazdı:

İbrahimizm kardeşim,

Kabeyi putlaştırdılar diye, Kabeyi yakalım mı?

Müslümanım diyenlerin TEK ORTAK noktası, TEK BİRLEŞTİKLERİ AN MESCİT, MERKEZİ binası Kabe kalmış çok mu?

Bıçakla adam öldürdüler diye, ARAÇ olarak kullanmayalım mı?

hrsitiyanlar'ın merkez olarak bile HAC ettikleri merkezler bile bölünmüşken, müslümanların SADECE MERKEZLERİ TEK kalmış, fitne girememiş oraya, ÇOK MU?

Selametle,



Hayrullah kardeşim işte esas sorunda bu!!

neden tek ortak nokta kaldı...?

geçen yazdığım o yazıda ORTAK NOKTA nın ne olduğunu yazmıştım ve bu insanlar tarafından anlaşılsa din adına ne hristosu neyde yahudisi dava gütmez kan dökmez ve müslümlerde zaten elbet dökmezler..

o yazımı sanırım bu forumdan sadece sen anladın Allah razı olsun..çoğunluktan  ise halan ses yok..
 ..
yani ben diyorum ki gayet açık yüreklilikle..bu hacca falan gitmeler bu ritüeller belki eskiden kıymetli olabilirdi..ama şimdi hikaye masaldan başka birşey değil..zaten artık kutsallığı falan varsada o da hikaye..çünkü haca gider neden çağrıya..kimin çağrısına elçinin..şimdi kim çağırıyor?


4 duvarın gerçek adına hiçbir değeri yoktur diyorum..

etiket kafir mi olur münkir mi bilmem artık.
sağlıcakla
Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

37:95-96 İbrahim dedi: "Elinizle yonttuğunuz şeylere mi tapıyorsunuz? Oysaki sizi de yaptığınız şeyleri de Allah yaratmıştır."

 

Peygamberimizden önce Beyt’in (Kâbe) içinde insanların kendi elleriyle yontup taptığı putlar yok muydu?

 

Allah, kendisini yüceltmek, çevresinde dönmek, içinde ibadet etmek için İbrahim Peygambere yaptırdığı Beyt’in içine Kendisi dışında ibadet edilen putların sokulmasına neden izin vermiştir?

 

Defalarca, dikili taşlara tapmayın diyen Allah, İbrahim Peygambere bir bina yaptırıp neden insanları o binanın çevresinde döndürmektedir?

 

Muhammed’e Peygamberlik gelmeden 5-6 yıl kadar önce sel sularıyla yıkılan Kâbe, o zamanki kabileler tarafından onarılırken şu ünlü Hacer-ul Esved taşının hangi kabile tarafından yerleştirileceği hakkında hararetli tartışmalar yapılmış ve çözüm olarak yanlarına ilk gelen kişi kimse onun direktifiyle taşın yerine yerleştirilmesine karar verilmiş ve bilindiği üzere yanlarına ilk gelen ve o zaman El Emin olarak kabul edilen Muhammed gelince sevinmişler ve onun bulduğu çözümü uygulamışlardır. Rivayetler bu şekildedir.  

 

Sorularıma devam ediyorum; Kâbeyi yıkmak için harekete geçen fil sahiplerini (Ebrehe Ordusunu) helak eden Allah, aynı Kâbenin sel sularıyla (hem de defalarca) yıkılmasına neden izin vermiştir?

 

Bildiğim kadarıyla Kâbe, son olarak Osmanlı Sultanı 4. Murat tarafından onarılmıştı. Evet, Kâbenin bu kadar hasar görmesine Allah neden izin vermiştir?

 

Hem beyt=kabe mi acaba? Neyse bu konu daha önce başka başlıklar altında tartışılmıştı sanırım.

 

Değerli İbrahim kardeş, evet bu sorular uzar gider. Kabe ve hac konusunda da sana katılıyorum.

Es selam.

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
İbrahimizm!!!
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 14 subat 2009
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 420
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı İbrahimizm!!!

Hem beyt=kabe mi acaba? Neyse bu konu daha önce başka başlıklar altında tartışılmıştı sanırım.


evet lakin konu kilitlenmişti..bir konu neden kilitlenir onuda anlamış değilim..kapıyı kilitle hırsız girmesin,kabeyi kilitle sadece suud kralı senede bir kere gül suyuyla yıkasın ve  süpürsün diğerleri koyun gibi dışardan baksın meraktan simetrik olarak çatlasın,konuyu kilitle kimse yazı yazamasın...


Tartışmak lazım Hanif kardeşim yoksa buralardan çıkış yok,kahvede bile anlamlı iki laf edecek adam yok,burası ise bir mescit,konuşmak lazım birbirimize salat etmek lazım Değerli Hanif kardeşim..

Yukarı dön Göster İbrahimizm!!!'s Profil Diğer Mesajlarını Ara: İbrahimizm!!!
 

Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats