HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Alıntılar, Makaleler
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Alıntılar, Makaleler
Konu Konu: Neden iyiyiz? Agnostik bir bakış açısı Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
UlulElbab
Yasaklı
Yasaklı
Simge

Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
Yer: Micronesia
Gönderilenler: 488
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

Eğer Tanrı yoksa neden iyiyiz?

1
    • Gerçekten iyi olmaya çalışmaktaki tek sebebin Tanrı'nın onayını ve ödülü almak ya da kınaması ve
      cezalandırmasından sakınmak mıdır? Bunun ahlaklı olmakla hiçbir ilgisi yoktur, bu yalnızca yağcılık etmektir, dalkavukluktur. Her
      hareketini hatta derin düşüncelerini gözleyen gökyüzündeki kontrol kamerası ya da kafanın içindeki çelik küçük ileti cihazını gizliden
      gizliye kollamaktır. Soru bu şekilde yöneltildiğinde elbette alçaltıcı bir izlenim bırakır. Dindar bir insan bu soruyu bana bu şekilde
      sorduğunda (ki çoğu dindar bunu yapar) hemen şeytana uyar (!) ve şöyle meydan okurum: ‘Gerçekten iyi olmaya çalışmaktaki tek sebebin
      Tanrı’nın onayını ve ödülü almak ya da kınaması ve cezalandırmasından sakınmak mıdır? Bunun ahlaklı olmakla hiçbir ilgisi yoktur, bu yalnızca
      yağcılık etmektir, dalkavukluktur. Her hareketini hatta derin düşüncelerini gözleyen gökyüzündeki kontrol kamerası ya da kafanın içindeki
      çelik küçük ileti cihazını gizliden gizliye kollamaktır. ’ Einstein’ın dediği gibi, ‘Eğer insanlar sadece cezalandırılmaktan korktukları ya
      da ödüllendirileceğini umut ettikleri için iyi kalplilerse, o halde gerçekten çok acınacak haldeyiz.’ Michael Shermer, İyi ve Kötünün
      Bilimselliği ‘nde (The Science of Good and Evil) bunu “tartışma sonlandırıcısı” olarak isimlendirir. Eğer Tanrının yokluğunda, ‘hırsızlık,
      tecavüz ve cinayet suçlarını işleyeceğinizi’ onaylıyorsanız, ahlaksız bir insan olduğunuzu ifşa etmiş olursunuz ‘ve sizi gördüğümüzde
      yönümüzü değiştirmemiz konusunda oldukça tedbirli davranırız.’ Diğer yandan, eğer ilahi gözetim altında değilken dahi iyi bir insan olmayı
      sürdüreceğinizi söylerseniz, Tanrının varlığının iyi bireyler olmamız için zorunlu olduğu iddianızı kaçınılmazca sarsmış olursunuz. Birçok
      dindar kişinin dinin kendilerini iyi birer birey olma konusunda motive ettiğini düşündüklerini biliyorum, özellikle de kişisel günahkârlığı
      sistematik biçimde sömüren inançlardan birinin mensubu iseler. Bana öyle geliyor ki Tanrıya inancımız aniden kayıplara karıştığında,
      hepimizin duygusuz ve bencil bir hedonist gibi hareket edeceğimizi ve şefkatten uzak, merhametsiz, cimri, iyilik sıfatını hak edecek hiçbir
      vasıf taşımayan kişilere dönüşeceğimizi düşünmek için oldukça düşük bir özsaygı gerekecektir. Dostoevsky’nin bu görüşte olduğuna geniş ölçüde
      inanılır. Bunun sebebi herhalde Ivan Karamazov’a laf yapıştırmak için kaleme aldığı şu yorumları olabilir: [Ivan> kutsal gözleminin ardından
      şöyle bir sonuç çıkardı;
      doğada insanın insanoğlunu sevmesi için bir kural kesinlikle yoktur ve eğer sevgi şimdiye dek tüm dünyada varolsaydı, bu doğa
      kanunlarının bir erdemi sayılamaz, bütünüyle insanın kendi ölümsüzlüğüne olan inancından kaynaklanırdı. Ayrıca kesin sözlerle şunu
      ekledi; doğa kanunlarını oluşturan etmen, ismen, insanın kendi ölümsüzlüğüne olan inancı bir kez yok olduğunda, insan yalnızca sevgi
      yeteneğini yitirmekle kalmayacak aynı zamanda bu dünyadaki yaşamını destekleyen yaşamsal etkileri de kaybedecek. Bundan başka, artık hiçbir
      şey ahlak dışı olmayacak, yamyamlık dahil her şey serbest olacak. Ve neticede, sanki tüm bunlar yetmezmiş gibi şunu ilan etti; siz ve benim
      gibi her birey (örneğin, kendi ölümsüzlüğüne ya da Tanrıya inanmayan birisi) için, doğa kanunu aniden değişerek eski din temelli kanunun tam
      zıt halini alacak ve egoizm, suç işlemeyi de kapsayarak, yalnızca hoşgörülebilir olmakla kalmayıp aynı zamanda insan yaşantısının en akılcı
      hatta en asil varoluş sebebi olarak zorunlu kılınacak. Safça denilebilir ancak ben Ivan Karamazov’un insan doğasına bakış açısından daha az
      alaycı bir bakış açısına yatkınımdır. Bencil ve suça yönelik davranmamızın önünün kesilmesi için gerçekten gerek Tanrı gerekse birbirimiz
      tarafından kontrol altında tutulmamız gerekli midir? Şahsen bu gibi bir gözetime ihtiyacım olmadığına samimiyetle inanmak isterim ve sevgili
      okuyucular, siz de böyle düşünmüyor musunuz? Diğer taraftan, özgüvenimizi zayıflatırcasına, Steven Pinker’in The Blank Slate’de (Boş Film
      Tahtası) tarif ettiği, Montreal’deki güvenlik güçleri grevindeki hayal kırıklığı yaratan deneyimine kulak vermeliyiz: Romantik 1960′larda,
      barışçılığıyla övünen Kanada’da genç bir delikanlı olarak, Bakunin anarşisinin sağlam bir taraftarıydım. Ebeveynlerimin, “eğer hükümet kolluk
      kuvvetlerini bir kenara iterse her yer cehenneme dönecektir” nasihatine gülüp geçmiştim. Rekabet içindeki tahminlerimiz 17 Ekim 1969, sabah
      saat 8:00′de Montreal kolluk kuvvetleri greve başladığında sınanmaya başlandı. Öğleye doğru saat ll:20′de ilk banka soygunu gerçekleşti.
      Öğlen olduğundaysa şehir merkezindeki dükkanların çoğu yağmalama yüzünden kapandı. Bu olaylar üzerinden daha birkaç saat geçmemişti ki, taksi
      şoförleri havaalanı müşterileri için kendileriyle rekabet halindeki bir limuzin kiralama şirketinin binasını ateşe verdiler. Bir keskin
      nişancı çatılardan birine çıkarak bir polis memurunu öldürdü. İsyancılar bazı otel ve restoranları bastı ve bir doktor banliyödeki evine
      giren bir hırsızı öldürdü. Günün sonunda, altı banka soyulmuş, neredeyse yüz dükkân yağmalanmış, on iki yangın başlatılmış, kırk araba dolusu
      dükkân camı kırılmış, şehir otoriteleri orduyu ve elbette Kanada Atlı Polislerini düzeni yeniden sağlamak adına çağırmadan evvel mülk zararı
      üç milyon doları aşmıştı. Bu belirleyici, deneysel sınav siyasi görüşlerimi sükûtu hayale uğratmıştı… Belki de, insanların gözetim altında
      tutulmadıkları ya da Tanrı tarafından yönetilmedikleri zamanda iyi olmayı sürdüreceklerine inanarak Polyannacılık oynuyorumdur. Madalyonun
      diğer yüzünde, Montreal nüfusunun büyük çoğunluğu muhtemelen Tanrı inancı olan kişilerdi.

      Yeryüzü üzerindeki kolluk kuvvetleri kısa bir süreliğine sahneden yok olduğunda, Tanrı korkusu bu insanları bu kötülükleri yapmaktan neden
      alıkoymadı?
      Montreal grevi Tanrı inancının bizi iyi insanlar yaptığı varsayımını sınamak için oldukça sağlam bir doğal deney değil miydi? Ya da kinik
      (kötümser) H.L.Mencken keskin bir dille şu görüşünü bildirdiğinde haklı mıydı?: İnsanlar dine ihtiyacımız var dediklerinde asıl imaları
      kolluk kuvvetlerine ihtiyacımız olduğudur.’ Elbette polis güçleri grevdeyken tüm Montreal kötülük yapma peşinde değildi.

      Dindarların yağma ve yıkım olaylarına karşı dindar olmayanlara nazaran daha az eğilimli olup olmadığına dair bir istatistiksel sonucun elimizde olmaması üzücü. Bu konu hakkında bilgisiz birisi olarak bir tahmin yaparsam eğer, dindarların yıkıp yağmalamaya daha eğilimli
      olduklarını söylerim. Sık sık şu iğneleyici yorumu duyarım, ateistler polise karşı direnmekten çekinirlermiş. Kim bilir belki de
      hapishanelerde çok az sayıda ateist olmasının nedeni budur (ki birkaç küçük kanıt olsaydı, bir sonuç çıkarmak daha basit olurdu elbette.)
      Ateizmin kesin bir şekilde ahlaklı olmanın seviyesini arttırdığını iddia etmiyorum, ama hümanizm (insancılık) büyük arılıdır (Genelde
      ateizmin yolunu takip eden ahlaki sistem.) Bir diğer iyi olasılık ateizmin, yüksek eğitim,
      zekâ ya da özgür düşünce gibi bir üçüncü etmenle bağ kurması ve bunun suç dürtüsünü etkisizleştirebilmesidir. Mevcut bu tür
      araştırmaya dayalı ispatlar hiç kuşku yok ki dinin ahlakla olumlu yönde bir ilişkisi olduğu ortak görüşünü desteklemeyecektir. Bu gibi
      bağıntılı kanıtlar asla inandırıcı olamazlar ancak yine de Sam Harris1 tarafından Letter to a Christian Nation’da (Hıristiyan Bir Ulusa
      Mektup) açığa vurulmuş aşağıdaki şu görüş çarpıcı etkidedir. Amerika’daki siyasi parti bağlılığı dindarlığın kusursuz bir göstergesi değilse
      de, ‘kırmızı eyaletlerin’ [Cumhuriyetçi> kırmızı olmalarındaki birincil sebebin muhafazakâr Hıristiyanların ezici siyasi baskısının olduğu
      bir sır değildir. Eğer Hıristiyan tutuculuğu ve toplumun sağlığı arasında güçlü bir bağ olsaydı, bunun belli başlı işaretlerini Amerika’nın
      kırmızı-eyaletlerinde görebilmeliydik. Göremeyiz. “Şiddet içeren suç” oranları en düşük yirmi beş şehrin yüzde 62’si ‘mavi’ eyaletler
      [Demokrat>, geriye (1Sam Harris 1967 doğumlu, din ve nörobilim üzerine kitaplar yazmış Amerikalı bir yazardır.) kalan yüzde 38′i ise
      ‘kırmızı’ eyaletlerdir [Cumhuriyetçi>. Yirmi beş en tehlikeli şehrin, yüzde 76’sı kırmızı eyaletlerde, yüzde 24′ü mavi eyaletlerdedir.
      Aslında Amerika’daki eri tehlikeli beş şehirden üçü dindar eyalet Teksas’tadır. “Ev soygunu” oranının en yüksek olduğu on iki eyalet
      kırmızıdır. “Hırsızlık” oranlarının en yüksek olduğu yirmi dokuz eyaletten yirmi dördü kırmızıdır. “Cinayet” oranının en yüksek olduğu yirmi
      iki eyaletten on yedisi kırmızıdır. Sistematik bir araştırma yukarıdaki bağıntılı veriyi desteklemeye hizmet edebilir. Dan Dennett, Büyüyü
      Bozmak’ta (Breaking the Spell), yalnızca Harris’in kitabını değil ama benzer araştırmaları alaycı bir tavırla eleştirir: Bu sonuçların
      dindarlar arasındaki en yüksek ahlaki erdemin klasik değerlerine çok sert bir saldırı olduğu aşikardır ve dinsel örgütler bu sonuçları
      çürütmek için er geç dikkate değer araştırmaları başlatmaya soyunacaklardır… Bu noktada emin olabileceğimiz bir nokta vardır, eğer ahlaki
      tutum ve dinsel bağlılık, uygulama ya da inanç arasında göze çarpan olumlu bir bağ var ise bu, yakın bir süreçte keşfedilecektir çünkü birçok
      dinsel örgüt geleneksel inançlarının ahlakla bilimsel bir ilişkisi olduğunu onaylamaya dünden razıdır. (Bu kişiler bilim inançlarını
      desteklediğinde, bilimin gerçekleri ortaya dökme gücünden oldukça etkilenirler.) Ayrıca bu tür bir bilimsel kanıtın teşhir edilmesi ne kadar
      gecikirse böyle bir kanıtın olmadığı yönündeki kuşkular da bir o kadar artacaktır. Mantıklı birçok insan gözetimsiz ahlakın, polis grev
      yaptığı ya da gözetim kamerası kapatıldığında kayıplara karışan sahte ahlaktan daha doğru olduğunu onaylayacaktır ve ayrıca bu casus
      kameranın bir polis merkezinde olmasının ya da gökyüzündeki hayali bir kamera olmasının önemi yoktur. Ancak belki de ‘eğer Tanrı yoksa neden
      iyi olmak için kendimizi kasalım?’ sorusunu alaycı bir tavırla yorumlamak haksızlık olur. Dindar bir düşünür daha içten bir dürüstlükle
      soruyu yorumlayabilir, ‘Eğer Tanrıya inanmıyorsanız, ortada herhangi kesin ahlaki normlar olduğuna inanmıyorsunuz demektir. Dünyadaki en
      kusursuz iradeyle iyi bir insan olmaya yönelebilirsiniz ancak neyin iyi neyin kötü olduğuna nasıl karar vereceksiniz? İyi ve kötü
      normlarınızı size en mükemmel şekilde belirtecek olan sadece dindir. Din olmasa iyi birisi olma yolunda ilerlerken tereddütler yaşar, uyduruk
      çözümler öne sürerdiniz. Bu u, kural kitabı olmayan bir ahlaktır: Yerli yerine oturmamış bir ahlak. Eğer ahlak sadece bir seçim meselesiyse,
      Hitler de kendine özgü ırksal ilhamlı normlarına dayanarak ahlaklı olduğunu öne sürebilirdi. Ve ateistlerin hepsi farklı nurlarla
      (inançlarla) yaşamak adına kişisel seçimlerini bildirip, kolayca işin içinden sıyrılırlardı. Bunun aksine, bir Hıristiyan, bir Yahudi ya da
      bir Müslüman Hitler’in kesinlikle kötü olduğundan yola çıkarak kötülüğün mutlak bir anlamı olduğunu öne sürebilir ve bu anlam tüm zaman ve
      mekânlarda geçerlidir. Eğer ahlaklı olmak için Tanrıya gereksinim duyduğumuz doğru olsaydı bile, bu elbette Tanrı’nın varlığını daha olası ya
      da daha çekici kılmazdı (birçok insan aradaki farkı söyleyemez.) Ancak konumuz bu değil.

      Kafamda canlandırdığım din savunucusu, Tanrıya yağcılık etmenin iyi yönde olmak için bir dinsel dürtü olduğunu hesaba katmaya gerek duymazdı.
      Bunun yerine şöyle bir öneride bulunurdu, iyi yönde olma dürtüsü her nereden kaynaklanırsa kaynaklansın, “Tanrı olmadan neyin iyi olduğunun
      belirlenmesinde bir standart bulunamaz.” Her birimiz doğrunun tanımını kendimizce yapıp, bu tanımlar ışığında hareket edebilirdik. Yalnızca
      dine dayalı ahlaki ilkeler saltçılık olarak tanımlanabilir (Mesela ‘altın kuralın’ aksine, ki genelde dinlerle birleşir fakat herhangi bir
      yerden kaynaklanabilir.) İyi iyidir, kötü de kötü ve örneğin, birisinin acı çekip çekmediği gibi özel durumlar hakkında karar vermekle
      uğraşmayız. Hayali din savunucum sadece dinin neyin iyi olduğunun belirlenmesinde bir temel sunacağını öne sürerdi. Bazı filozoflar, mesela
      Kant, dinsel olmayan kaynaklardan salt ahlak değerleri türetmeye çalışmışlardır. Kant, bizzat dindar birisi olarak ki bu o zamanda neredeyse
      kaçınılmaz bir olguydu1, Tanrıya karşı hizmetten ziyade, hizmete karşı hizmet temelli bir ahlaki sistem yaratmayı denemiştir. Bildik açık
      buyruğu ‘evrensel bir kanuna dönüşmesini istemeyeceğin kanunları uygulamamızı’ bildirir. Bu yalan söyleme meselesiyle birebir örtüşüyor.
      İnsanların ilke gereği yalan söylediği bir dünyayı hayal edin ve burada yalan söylemek iyi ve ahlaklı bir davranış olarak değerlendirilsin.
      Böyle bir dünyada yalan söylemek bir süre sonra bir anlam taşımaz hale gelir. Yalan söylemek gerçekleri zan altına almayı gerektirecektir.
      Eğer bir ahlak ilkesi herkesin benimsemesini istediğimiz bir kavramsa, yalan söylemek ahlaki bir ilke olamaz çünkü bu ilke anlamsızlığıyla
      kendi kendine yıkılır. Yalan söylemek, bir yaşam kuralı olmakta doğası gereği güvenilmezdir. Konuyu genelleştirdiğimizde, bencillik ya da
      diğerlerinin güzel amaçlarına yönelik asalaklık beni etkileyebilir ve bana kişisel tatmin sunabilir. Ancak tüm toplumun bencil asalakçılığı
      bir ahlaki ilke olarak benimsemesini arzulamam, çünkü böyle bir şey olursa asalaklık edebileceğim kimse kalmaz. Kantçı buyruk, doğruculuk ve
      diğer bazı konularda işe yarar görünüyor. Bunu ahlakın geneline yaymanın nasıl başarılacağını anlamak pek de kolay değildir. Kant’a rağmen,
      salt ahlaki değerlerin genelde din tarafından güdüldüğü konusunda hayali din savunucumla hemfikir olmak çekicidir. Ölümcül derecede hasta
      birisinin ızdırabına kendi isteği olmadan son vermek ilelebet yanlış mıdır? Kendi cinsiyetinizden birisiyle sevişmek her zaman yanlış mıdır?
      Bir embriyoyu öldürmek her zaman yanlış mıdır? Bunların yanlış olduğuna inanan birçok kişi vardır ve dayanakları kesindir.

      Kanıtlamaya ya da tartışmaya hiç gelmezler. Onlarla aynı fikirde olmadığınızda her kim olursanız olun vurulmanız gerekir: şaka
      yapıyorum; elbette Amerikan kürtaj kliniklerinde silahlı saldırıya uğrayan birkaç doktoru bunun dışında tutuyorum (bir sonraki bölüme
      bakın). Gelgelelim, ne mutlu ki ahlak değerlerinin salt olmaları zorunlu değildir. Doğru ve yanlışı belirlemek ahlak felsefecilerinin mesleki
      görevidir. Robert Hinde’nin az ve öz tanımıyla, ahlak felsefecileri ‘ahlaki kuralların, mantıkla oluşturulmalarının zorunlu olmamakla
      birlikte, mantığa dayalı savunmalarının yapılabilmesinde hemfikirdirler. Bu bilimciler kendilerini birçok farklı üslupla sınıflandırırlar
      ancak çağdaş terminoloji ışığında en büyük ayrım (Kant gibi) ‘deontologlar’ ve ‘neticeciler’ arasındadır (buna ‘utilitarian’ [faydacı> Jeremy
      Bentham da dahildir 1748-1832.) Deontoloji, ahlakın kurallara itaat etmekten ibaret olduğu inancı için kullanılan süslü bir isimdir.
      Gerçekteyse yükümlülük, görev bilimidir, Yunanca ‘bağlayıcı neden’ den gelir. Deontoloji salt ahlakçılıkla birebir aynı değildir ancak dinle
      ilgili bir kitaptaki çoğu amaç için bu fark üzerinde durmaya gerek yoktur. Saltçılar salt doğru ve salt yanlışlar olduğuna inanırlar,
      doğruluğu ispatlanmış buyruklar (yükümlülük, zorunluluklar) bu doğru ve yanlışların sonuçlarını etkilemez. Neticeciler daha bilgiç bir edayla
      bir eylemin ahlakının bu eylemin sonuçlarıyla değerlendirilmesini geçerli sayarlar. Neticeciliğin bir diğer uyarlaması faydacılıktır, yani
      Bentham ve arkadaşı James Mili (1773-1836) ve Mill’in oğlu John Stuart Mili (1806-73) özdeşleşmiş olan felsefe. Faydacılık maalesef sıklıkla
      Bentham’ın şu belirsiz sloganıyla özetlenir:

      ‘En kalabalık nüfusun en büyük mutluluğu ahlak ve yasamanın kurulmasıdır.’ Her saltçı görüş dinden türememiştir. Bununla birlikte, saltçı
      ahlakı dinin dışındaki zeminlerle müdafaa etmek epey güçtür. Aklıma gelen tek unsur vatanseverliktir, özellikle de savaş zamanlarında.

      Tanınmış İspanyol film yönetmeni Luis BunuePin de dediği gibi, Tanrı ve Vatan yenilmesi mümkün olmayan bir ekiptir; tüm zulüm ve
      katliam rekorlarını ellerinde tutarlar. ’ İnsanları silah altına almak önemli ölçüde sevdiklerinin vatani görev duygusuna bağlıdır.
      Birinci Dünya Savaşı’nda genç erkeklere cesaret verenler askeri üniforma giymeyen kadınlardı. Ah, elbette sizi kaybetmek istemiyoruz ancak
      sanırız gitmeniz gerekiyor, Kralınız ve ülkenizin size ihtiyacı var. İnsanlar hem kendi ülkelerindeki hem de düşman ülkelerdeki vicdanlı
      muhalifleri küçümsediler çünkü vatanseverliğin daima salt erdem olduğuna inanılır. Profesyonel askerin ‘İster haklı ister haksız, benim
      ülkem’ görüşünden çok çok daha salt bir görüş bulmak zordur, çünkü bu slogan gelecekte bir günün politikacılarının düşman belleyeceği herkesi
      öldürmenin sözünü vermektir. Neticeci usavarım siyasi kararları savaşa girme yönünde etkileyebilir ancak bir kez savaş ilanı yapıldığında,
      saltçı vatanseverlik dinin dışında asla görülmemiş bir güç ve etkiyle yeniden bayrağı devralır.

      Acımasız olmamaya öznel, neticeci ahlaki görüşleriyle ikna olmuş bir asker büyük olasılıkla kendisini askeri mahkemede bulacak ve
      belki de idam edilecektir. Bu ahlak felsefesi tartışmasının sıçrama tahtası şu kuramsal dinsel iddiaydı ki buna göre bir Tanrı
      olmadan, ahlak göreceli ve isteğe bağlıdır. Kant ve diğer bilge ahlak felsefecilerinin görüşleri ve vatansever coşkunluğa doğuştan
      verilen onay hiçbir zaman salt ahlakın kaynakları olamamıştır. Bunun yerine kutsal kitaplar tercih edilmiş ve bu kitapların kayıtlara
      bakarak doğrulaması mümkün olmayan yorumlarından türetilen ahlaki kurallar daima muazzam bir güce sahip olmuştur. Doğrusu, kutsal
      kitap otoritesinin yandaşları kutsal kitaplarının tarihsel kaynakları konusunda üzücü seviyede az merak sergilerler (ki bu kaynaklar
      son derece temelsiz ve belirsizdir.) Bir sonraki bölüm ahlaklarını bu kutsal kitaplardan edindiklerini iddia eden insanların bunları
      aslında pratiğe hiçbir zaman dökmediklerini gösterecektir. Ve ayrıca bu insanların bile kalplerinin derinliklerinde kabul edecekleri
      sağlam bir fikir sunacağım.


    Kaynak Richard Dawkins / Tanrı Yanılgısı (Sayfa, 198–219) Kuzey Yayınları / ISBN: 978 – 315 – 11 –

    __________________
    Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     
    UlulElbab
    Yasaklı
    Yasaklı
    Simge

    Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
    Yer: Micronesia
    Gönderilenler: 488
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

    Agnostik Kimdir?

    Agnostisizm ya da bilinmezcilik, tanrının ya da tanrıların varlığının ya da yokluğunun bilinemeyeceğini öngören felsefe
    akımıdır. Bu felsefenin takipçilerine agnostik denir.
    Kökeni eski Yunan'daki Sofistlere kadar uzanan agnostisizm kelime olarak eski Yunanca'daki agnostos, yani "bilinemez olan"
    kelimesinden gelir. Bir din ya da öğretiler bütünü değil, bir konsepttir.

    "Bilinmezcilik" olarak tanımlanması, aslında dinlerin öne sürdüğü Tanrı anlayışının gerçekliğinin sorgulanamazlığı demek
    değildir.

    Dinlerin tanrıdan gelmedigini söyler ve dinlerin tanrısını da reddeder. Ancak başka bir tanrının, bir yaratıcının varolup
    olmadığının hiçbir zaman bilinemeyeceğini söyler. Bu bakımdan agnostisizm kendini, "kesinlikle tanrı vardır" diyen teizmden de
    "kesinlikle tanrı yoktur" diyen ateizmden de ayrı tutar.


    Bu akım, insanın bilme yetisinin sınırlı olduğunu ve bu nedenle, görülebilenin ardındaki hakikati yakalayamayacağını savunur.
    Thomas Henry Huxley, agnostisizmi tanımlarken insanların ölüm sonrası ve tanrının varlığı konularında akıl yürütmekten
    kaçınmaları gerektiğini söylemekle kalmamış, bu bakış açısından değerlendirildiğinde değillenemeyecek hiçbir önerme ya da
    yanlışlanamayacak hiçbir bilgi olmadığını da eklemiştir.

    Huxley agnostik sözcüğünü hem geleneksel Yahudi-Hıristiyan tanrcılığını, hem de tanrıtanımazlık öğretisini reddederek Tanrının
    varlığı sorununu ortada birakan düşünürler için kullanmıştır. Terim daha sonra geriye götürülerek bütün bilinemezci ögretileri
    kapsamıştır. Agnostisizm, tarihsel olarak bilimin denetiminden yoksun insan düşüncesinin düştüğü büyük yanılgılara bir tepki
    olarak ortaya çıkmıştır.


    BERTRAND RUSSELL: AGNOSTİK NEDİR?

    Ünlü agnostik felsefeci Bertrand Russell'ın bir dizi soruyu cevaplandırdığı, orijinal ismiyle "What is an Agnostic?" başlıklı
    bu makale, Amerikan LOOK dergisinin 3 Kasım 1953 tarihli sayısında yer almıştır. Yazının bazı bölümleri, agnostisizmden ziyade
    Russell'ın kişisel görüşlerini yansıtmakla birlikte, genel olarak okuyuculara yararlı olabilir düşüncesiyle burada tüm
    makaleye yer veriyoruz.

    Agnostik nedir?

    Bir agnostik, Tanrı ve dünya ötesi yaşam hakkında doğruyu bilmenin imkansız olduğunu düşünür. Asla bilinemez denmese de, şu
    anda yaşadığımız zamanda bilinemez.

    Agnostikler ateist midir?

    Hayır. Bir ateistin görüşü, bir teistin görüşü ile benzer biçimdedir. Bir Hıristiyan, Tanrının varlığını bilebileceğimizi
    düşünür, bir Ateist de Tanrının yokluğunu bilebileceğimizi düşünür. Agnostik ise bu konuda kesin bir yargıya varılması için
    uygun zemin bulunmadığını söyler. Ancak aynı zamanda bir Agnostik, Tanrının varlığının -imkansız değilse bile- neredeyse
    olasılıksız olduğunu, bu nedenle de dini uygulamalar yapmaya değmez olduğunu düşünebilir. Bu açıdan, ateizmden uzak sayılmaz.

    Agnostiğin yaklaşımı, dikkatli bir filozofun antik yunan tanrılarına yaklaşımı gibi olabilir. Eğer benden, Zeus, Poseidon,
    Hera ve tüm diğer Olimpos ahalisinin varolmadığını kanıtlamam istenseydi, kesin kanıtlar ararken sonuçsuz kalırdım. Ama bir
    agnostik Hıristiyan tanrısının da, Olimpos tanrıları kadar olasılıksız olduğunu düşünülebilir, ve bu konuya yaklaşımı
    açısından -pratikte- ateistlerle birdir.

    Tanrı'nın emirlerini tanımadığınıza göre, davranışlarınıza rehberlik etmesi üzere hangi otoriteyi tanıyorsunuz?

    Bir agnostik, dindar insanların tanıdığı anlamda herhangi bir otoriteyi tanımaz. İnsanın kendi yolunu düşünerek ve
    sorgulayarak çizmesi gerektiğini düşünür. Elbette, diğer insanların aklından ve bilgisinden de yararlanır. Ancak kime
    danışacağını kendisi seçer. Tanrının emirleri denilen olgular değişkendir. Örneğin İncilin bir bölümünde, dul bir kadının eski
    eşinin kardeşiyle evlenemeyeceği yazar. Başka bir bölümünde ise evlenmek zorunda olduğu yazar. Tanrının emirlerini "tanımak"
    bazen imkansız olabilir.

    Neyin iyi neyin kötü olduğunu nasıl biliyorsunuz? Agnostik için günah nedir?

    Agnostik, iyi ve kötü hakkında bir Hıristiyan kadar katı değildir. Örneğin geçmişte dindarların inandığı gibi, dini konularda
    yönetimle ters düşenlerin cezalandırılması ve öldürülmesini onaylamaz. İşkenceye ve yargısız infaza karşıdır.

    Günah kavramı kullanışlı değildir. Elbette davranışlar istenenler ve istenmeyenler olarak ikiye ayrılabilir. Bu nedenle de
    istenmeyen davranışlara caydırıcı ve iyileştirici cezalar verilmesi gerekebilir. Ancak buradaki anlayış, suçlu bulunan kişiye
    kin tutulması ve ona acı çektirilmesi değildir. Bu yanlış inanış, insanların, Cehennemin varlığını kabullenmek istemelerini
    sağlamaktadır. Günah kavramının zararı buradadır.

    Agnostik canı ne isterse yapan mıdır?

    Bir açıdan bakılınca, Hayır; başkan bir açıdan bakılırsa, zaten herkes canı ne isterse yapabilmektedir. Örneğin birinden
    öldürecek kadar nefret ediyorsunuz. Neden öldürmezsiniz? Dinen günah olduğu için mi? Ancak ortada bir istatistiki gerçek var
    ki, agnostikler diğer insanlara oranla cinayete daha fazla eğilimli değiller! Hatta daha bile azdır. Agnostikler de, diğer
    insanları cinayetten alıkoyan ortak korkulara sahipler. Bunların başında da yasal cezalandırma korkusu var. Yasaları bir
    kenara koyarsak, suçun ortaya çıkması durumunda, diğer insanların nefret ettiği dışlanan bir birey olarak yalnızlaşma var.
    Ayrıca vicdan ve sağduyu denilen bir olgu var. Öldürdüğünüz kişinin son saniyelerinin ve cesedinin, zihninizden silinmeyecek
    kötü hatıraları var. Bu gerekçeleri sayarken elbette yasaların olduğu bir toplu yaşamdan bahsediyoruz. Seküler açıdan da, her
    istenenin yapılmadığı, kurallı bir toplum yaratmak ve korumak gereklidir.

    Öte yandan, dediğim gibi, her insan arzu ettiği biçimde yaşar. Her aklına geleni o anda yapana budala denir; bizi istediğimiz
    bir şeyi yapmaktan alıkoyan, esasen başka bir şeyi daha fazla arzulamamızdır. Örneğin, topluma ters gelecek bir davranışta
    bulunmak isteyen kişi, bunu gerçekleştirmez, çünkü arkadaşlarının, ailesinin ve toplumun saygısını kazanmayı daha fazla
    istemektedir. Toplumun tepkisini umursamayan biri içinse, bu alandaki soyut ahlaki (dini) kurallar tek başına yeterince
    yönlendirici olmayacaktır.

    Agnostiğin İncil'e bakışı nasıldır?

    İncilde ilahi bir kaynak yoktur; tarihi bir efsanedir. Agnostik açısından bu gibi ahlaki öğretilerin bazı bölümleri iyi
    olabilir, ancak bazen de çok bozuktur. İncilden bazı alıntılarla, örneğin, savaş esnasında Samuel Saul'a sadece düşmanı değil,
    onların koyunlarını ve sığırlarını da öldürmesini emretmiştir. Saul ise hayvanları öldürmemiştir. Bu nedenle onu kötülememiz
    ve kınamamız bekleniyor. Veya, Elisha'nın kendisine gülen çocuklarını lanetlemesini, Tanrının da çocukları bu nedenle öldürmek
    üzere iki ayı göndermesini takdirle karşılamamız bekleniyor.

    Agnostiğin Meryem Ana, İsa ve Kutsal Ruh'a bakışı nasıldır?

    Agnostik Tanrıya inanmadığı için, İsa'nın tanrı olduğuna inanması da beklenemez. Agnostikler, İsa'nın ahlaki öğretilerine
    saygı duyarlar, ama bu saygı bazı diğer inanılan öğretilere olan saygıdan daha fazla değildir. Örneğin bazı insanlar, Buddha,
    Socrates ve hatta Abraham Lincoln'ü, İsa kadar yüksek seviyede benimseyebilirler. Agnostik açıdan tüm bu kişilerin öğretileri
    tartışmaya açıktır ve hiçbiri değişmez doğru değildir.

    Meryem ve bakire doğum öğretisi, esasen pagan mitolojisinden alıntıdır ki orada bakire doğumlara çok rastlanır. Bu nedenle,
    pagan öğretileri gibi, İsa'nın öğretilerinin de güvenilirliği ve inanılırlığı yoktur.

    Bir agnostik, Hıristiyan olabilir mi?

    Hıristiyan kelimesi farklı zamanlarda farklı anlamlara gelebilir. Yüzyıllardır, Hıristiyan, Tanrıya inanan ve İsa'nın tanrı
    olduğuna inanan kişidir. Ancak Unitarian'lar da (Üniteryanizm: Teslis/Kutsal Üçleme'yi reddeden inanç) kendilerine Hıristiyan
    diyorlar. Bugünlerde pek çok kişinin Tanrı anlayışı geçmiş dönemlerde olduğu kadar kesin değil. Pek çok insan için Tanrı bir
    kişi veya bir üçleme değil, belirsiz bir güç.

    Geçenlerde bir kitabımda, dünyada "sevgi, Hıristiyan sevgisi ve merhamet" ihtiyacı olduğunu belirtmiştim. Bu nedenle bazıları
    benim dini düşüncelerimin değiştiğini zannettiler. Oysa, aynı yerde şunu belirtebilirdim. Hıristiyan derken, komşusunu seven,
    merhamet sahibi, dünyadaki acımasızlıkların ve kötülüklerin bitmesini isteyen kişiden bahsediyorsak, o durumda bana da
    Hıristiyan diyebilirsiniz. Hatta bu açıdan, Agnostikler içerisinde, Ortodoks'lardan daha fazla gerçek Hıristiyan
    bulabilirsiniz! Ama, bana göre, bu tanımlama doğru olmaz. Diğer itirazlar bir yana, bu niteliklere sahip kişilere Hıristiyan
    demek, Yahudilere, Budistlere, Müslümanlara ve diğer dinlerden kişilere karşı hata olur. Tarih göstermektedir ki, diğer
    dinlerin öğretilerinde de, en az Hıristiyanlık kadar benzer ahlaki değerler bulunmaktadır.

    Zaten Hıristiyan Tanrısının varlığına ve ölümsüzlüğe inanmak Hıristiyanlığın temelidir. Bu sebeple, bir Agnostik, Hıristiyan
    olamaz ve ben de kendime Hıritiyan diyemem. Ama bunun dışında, Hıristiyanlığı saf bir ahlak sistemi olarak kullanırsak, o
    zaman bir Agnostik, Hıristiyan da olabilir.

    Agnostik, insanın ruhu olduğunu rededer mi?

    Bu sorunun kesin bir anlam kazanması için, Ruh'un ne olduğunu tanımlamamız gerekir. Buradaki anlamı, sanırım, insan hayatı
    boyunca (içinde) bulunan, ölümden sonra da sonsuza dek varolan bir tinsel, doğa üstü şey. Bu anlamıyla bir agnostiğin, insanın
    ruhu olduğuna inanması pek muhtemel değildir. Öte yandan, bu Agnostiğin materyalist olmak zorunda olduğu anlamına gelmez.
    Benim açımdan, ruh gibi, bedenin durumu da şüphelidir, ama bu şüphe metafiziğin karmaşık alanlarına giren uzun bir hikayedir.
    Demeliyim ki, ruh ve beden, kesin varlıkları tanımlamaktan ziyade, kullandığımız sembollerdir.

    Agnostik ölüm sonrası yaşam, Cennet ve Cehenneme inanır mı?

    İnsanların, ölümden kurtulabildiği sorusunun cevabını bulmak için hangi kanıtlara bakılacağı önemlidir. Fiziksel araştırmalar
    ile dinsel inançlar bu soruya farklı cevaplar vermektedir. Bir agnostik, ölüm sonrası hakkında bilgi sahibi olmak için
    kanıtlara bakmalıdır, ve bence ölümden kaçılabileceğine inanmak için şu anda herhangi bir kanıt yoktur. Ama yeni kanıtlara
    açığım.

    Cennet ve Cehennem ise farklı bir konudur. Cehennem inancında, cezalandırmanın, caydırıcılık için değil, kin güdülerek
    yapılmasının iyi bir şey olduğu inancı vardır. Buna agnostiklerin inanacağını zannetmiyorum. Cennet için de, dini açıdan ikna
    edici tasvirler yapılsa da, agnostiklerin bunlara itibar edeceğini sanmıyorum.

    Tanrıyı reddettiğiniz için cezalandırılmaktan hiç korkmuyor musunuz?

    Neredeyse hiç. Ben zaten Zeus'u, Jupiter'i, Odin ve Brahma'yı da reddediyorum, ve bunlar bende hiç huzursuzluk yaratmıyor.
    İnsanlığın çoğunluğunun Tanrıya inanmadığını görüyorum ve karşılığında hiçbir ceza almıyorlar. Bir tanrı olsaydı da, bence,
    kendi varlığını sorgulayanlardan rahatsız olacak gibi bir kibir sahibi olmazdı.

    Agnostikler doğadaki güzelliği ve uyumu nasıl açıklar?

    Şu, doğada bulunan "güzellik" ve "uyum" nerededir bir türlü anlayamadım. Hayvanlar dünyasında, hayvanlar birbirlerini
    acımasızca öldürürler. Çoğu ya vahşice ölür ya da açlıktan ölür. Kendi adıma, örneğin bir bağırsak solucanında, herhangi bir
    güzellik veya uyum göremiyorum. Bu solucanın insanlara ceza olarak gönderildiği söylenmesin, zira hayvanlarda daha yaygın.
    Veya, gökyüzündeki yıldızları ele alalım. Bilinmesi gerekir ki yıldızlar patlarken etraflarındaki şeylere de zarar verir ve
    yokederler. Bu açıdan neyin "güzel" olduğu bakan kişiye bağlıdır.

    Agnostikler dini mucizeleri ve Tanrının sınırsız gücünü nasıl açıklar?

    Agnostikler, ortada doğa kanunlarını aykırı herhangi bir mucize kalıntısı veya kanıtı olduğunu düşünmezler. Bazı
    hastalıkların, hastayı geçeceğine inandırarak iyileştiğini biliyoruz ve bu bir mucize değil. Bu açıdan, hastanın güvendiği ve
    inandığı bir doktor da onu iyileştirebilir. Güneşi yerinden oynatmak gibi diğer mucizler ise tamamen efsanedir ve az veya çok
    tüm dinlerde bu hikayeleri bulabilirsiniz. İncildeki bu iddialara değer vermek ile Homeros'un antik yunan tanrılarının
    mucizelerini ciddiye almak arasında bir fark yoktur.

    Dinin karşı çıktığı alçaklıklar ve zalimlikler vardır. Dini prensipler terkedilirse, insanlık kendini yok etmez mi?

    Evet, tarihte alçaklıklar ve zalimlikler vardır, ama ben bunların hiç din tarafından engellendiğini görmedim. Aksine, bunları
    kutsallaştıran ve insanların pişmanlık duymadan bunlara katılmasını sağlar din. Zulüm ve eziyet, Hıristiyan dünyasında çok sık
    görülür. Bunu haklı gösteren de dogmatik inançlardır. Şefkat ve tolerans, ancak dogmaların yıkıldığı ölçüde vardır. Günümüzde
    (1953), yeni bir dogmatik din, Komünizm, ortaya çıktı. Agnostik, bunun da dogmalaştırılmasına karşıdır. Bugün, komünizm
    içindeki zulüm, geçmiş yüzyıllardaki Hıristiyanlık zulmünden farksızdır. Eğer bugün, Hıristiyanlık daha ılımlı bir hale
    geldiyse, özgürce düşünenler sayesindedir. Böyle olmasaydı, bugün hala kafirlerin yakılmasının mazur görüldüğü bir dünyada
    yaşardık. İnsanlık geçmişini tarafsızca inceleyen herkes, dinlerin engellediklerinden daha fazla acıya sebep oldukları
    sonucuna varacaktır.

    Agnostikler için hayatın anlamı nedir?

    Başka bir soruya cevap vermek istiyorum: Hayatın anlamının anlamı nedir? Sanırım burada bahsedilen bir tür genel amaç. Bence,
    hayatın bir tür genel amacı yok. Sadece yaşanıyor. Birey olarak insanların amaçları var ve bu amaçları terketmek için
    agnostisizm bir gerekçe değil. Bu amaca ulaşılacağı kesin olmayabilir, ama bir askerin zafer kesinleşmeden savaşmayacağını
    düşünmek saçma olur. Kendi amaçlarını cesaretlendirmek için dine ihtiyacı olan insan korkaktır.

    Dini reddetmek, evliliği reddetmek ve zinaya yönelmek midir?

    Burada tekrar, başka bir soruya bakmamız lazım. Evliliği savunan kişi, dünyadaki mutluluğu mu savunuyor, yoksa evliliği sadece
    cennete gitmek için mi istiyor? Cennete gitmek için isteyen kişi, elbette agnostisizmde böyle olgular bulunmadığı için,
    agnostisizmi erdemsizlikle suçlayacaktır. Ama onun erdem dediği şey, aslında cennet hayalleriyle dünyadaki mutluluğa vurulan
    darbedir.

    İlk önermeyi savunan, evliliği dünyevi argümanlar ile destekleyen kişi ise bu anlayışın agnostikler tarafından da
    benimsenebileceğini düşünmelidir. Agnostiklerin cinsel ahlak konusunda kısıtlı ve sınırlı görüşleri yoktur. Ama çoğunun
    görüşü, kontrolsüz ve ölçüsüz cinsel isteğe göz yummanın doğru olmadığı biçimindedir. Elbette bu görüşe, sözde kutsal
    emirlerden değil, dünya ile ilgili akıl yürüterek ulaşırlar.

    Sadece akıl yürütmeye inanmak tehlikeli değil midir? İnsan aklı, kutsal emirler olmadan yetersiz ve noksan değil midir?

    Aklı başında hiçkimse, ve tabi bir agnostik, akıl yürütmeye "inanmaz". Akıl yürütme süreci, gözlemlenen olguların toplanıp
    değerlendirilmesidir. Tanrının varlığı ve dünya ötesi yaşam hakkında düşünürken de, yakında ay tutulması olup olmayacağını
    düşünürken de aynı mantık güdülür.

    Tüm dinlere, batıl inanç ve dogma olarak mı bakıyorsunuz? Mevcut dinlerden hangilerine saygı duyarsınız ve neden?

    Büyük nüfuslara etki eden tüm dinlerde az yada çok dogma vardır ama "din" kelimesinin anlamı çok net değildir. Örneğin
    Konfüçyanizm, bir din olarak değerlendirebilir ama dogma içermez. Hıristiyanlığın liberal yorumlarında da dogma oranı çok
    düşüktür. Tarhiteki dinler arasında Budizmi tercih ederim, çünkü zulüm ve eziyete en az yer veren dindir.

    Agnostisizm gibi Komünizm de dine karşıdır, Agnostikler Komünist midir?

    Komünizm dine karşı değildir. Hıristiyanlığa karşıdır, ama İslam da Hıristiyanlığa karşıdır. Komünizm, en azından Sovyet
    yönetim tarafındna savunulduğu haliyle şiddet içeren yeni bir dogmatik sistemdir. Buna da elbette Agnostikler karşı
    duracaktır.

    Agnostiklere göre din ve bilim barışamaz mı?

    Bu sorunun cevabı neyin "din" olduğuna bağlıdır. Bir etikler sistemi olarak bilimsel açıdan kabul görebilir. Ama eğer dogmalar
    ve sorgulanamaz gerçeklerden bahsediyorsak, o durumda bilimle uyuşması mümkün değildir.

    Sizi tanrının varlığına nasıl bir kanıt ikna edebilir?

    Belki, önümüzdeki 24 saatte olacak herşeyi bir ses bana gökten söylese, hiç olmayacak olaylar da dahil olmak üzere hepsi
    gerçekleşse, o zaman en azından insanüstü bir zekanın varlığına ikna olurum. Buna benzer başka örnekler de verebilirim, ama
    bugüne kadar böyle birşeyin olduğuna dair hiçbir kanıt yok.
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     
    feridun_45
    Uzman Uye
    Uzman Uye


    Katılma Tarihi: 17 mart 2008
    Gönderilenler: 166
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı feridun_45

    selam ululelbab kardeşim...

    kardeş inanki bu kadar uzun metni arkadaşların çoğunluğu okumuyordur...burada anlatılmak istenenin özetini yazsan bence daha faydalı olur ...
    selametle kal
    Yukarı dön Göster feridun_45's Profil Diğer Mesajlarını Ara: feridun_45
     
    UlulElbab
    Yasaklı
    Yasaklı
    Simge

    Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
    Yer: Micronesia
    Gönderilenler: 488
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

    Selam Abi,

    Sende haklısın,Sağlık olsun:) Çok da bir şey kaybetmiş olmazlar feridun abi..

    Ama vakti olan dostunu düşmanı tanıma fırsatı bulur.

    Zaten toplum olarak okumayı sevseydik şimdi farklı olurduk.

    sevgiler...





    __________________
    Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     
    sasha
    Uzman Uye
    Uzman Uye


    Katılma Tarihi: 27 kasim 2009
    Gönderilenler: 368
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sasha

    Selam,



    Okuduklarimin sonunda aklima ilk gelen;

    Egitimli insan ahlakli insan midir?

    Ahlaksiz insan egitimsiz midir?


    __________________
    sana iyi görünen bir başkasının kötüsüyse ona "gerçek" değil “düşün” denir. gerçekler değişmez ama düşün değişkendir.
    Yukarı dön Göster sasha's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sasha
     
    hakka dogru
    Katilimci Uye
    Katilimci Uye
    Simge

    Katılma Tarihi: 04 ocak 2007
    Yer: Turkiye
    Gönderilenler: 78
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hakka dogru

    Selamlar

    Vicdan ve İde(Cimri bencil dürtülerimiz cinsellik korunma güven v.s) doğuştan tüm insanlarda vardır.

    Eğitim söz dinlemek Ademe secde=itaati olmayan insan iblisleşir.Vicdanı körelir=kalbi mühürlenir.Ademe itaat eden melekleşir.Vicdan büyüğr parlaklaşır.Nuru insanın yüzüne vurur.

    Eğitimden kuru bilgi katedilirse o kişi bir kitap yüklü eşektir.Hepsi bu .Başı da bu sonu da bu.



    __________________
    İlim Çinde de olsa alınız.
    Yukarı dön Göster hakka dogru's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hakka dogru
     
    UlulElbab
    Yasaklı
    Yasaklı
    Simge

    Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
    Yer: Micronesia
    Gönderilenler: 488
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

    hakka dogru Yazdı:

    Selamlar


    Vicdan ve İde(Cimri bencil dürtülerimiz cinsellik korunma güven v.s) doğuştan tüm
    insanlarda vardır.


    Eğitim söz dinlemek Ademe secde=itaati olmayan insan iblisleşir.Vicdanı körelir=kalbi
    mühürlenir.Ademe itaat eden melekleşir.Vicdan büyüğr parlaklaşır.Nuru insanın yüzüne
    vurur.


    Eğitimden kuru bilgi katedilirse o kişi bir kitap yüklü eşektir.Hepsi bu .Başı da bu
    sonu da bu.



    selam,

    Çok güzel ifade etmişsiniz hakkadoğru...

    ancak ademe secde=itaat...ademe adem mi itaat etmeli yoksa onun erdemleri karşısında

    ateş,su,toprak, hava gibi "melek"ler mi?

    kitap yüklü eşekler kur'anda verilmiş çok güzel bir misal ve ifade...

    sevgiler...

    __________________
    Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     
    hakka dogru
    Katilimci Uye
    Katilimci Uye
    Simge

    Katılma Tarihi: 04 ocak 2007
    Yer: Turkiye
    Gönderilenler: 78
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hakka dogru

    Selam

    Melek kavramına akıl hafıza muhakeme girdiği gibi karşıdaki insanda olan olan aynı güçlerde melektir.Adem idesini yenen kontrolunu ele alan vicdanın yön verdiği temiz akla sahip olandır.Adem böyle iken ona yasak ağaca meyletebileceğini bilerek itaat gerekir.Ademin söylediğini düşünüp akıl sonra vicdanla kabul ve imza ederiz.Körükörüne itaat değil bu.Güdülmek değil dinleyip itaat.

    Ateş hava v.s onlardaki kanunlarda melek.O kanunlar temiz akıl sahiplerine itaat etmiyor mu?Başkasına itaat ediyor mu?

     

     



    __________________
    İlim Çinde de olsa alınız.
    Yukarı dön Göster hakka dogru's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hakka dogru
     
    UlulElbab
    Yasaklı
    Yasaklı
    Simge

    Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
    Yer: Micronesia
    Gönderilenler: 488
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

    Aslında soru şu:

    Öyle bir mekan ve zaman yok,onu baştan belirtmekle birlikte;

    Allahın siz göremediği,duyamadığı...dolaysı ile sizden haberdar olmadığı bir yer olsa...

    Oraya gidiş-gelişlerinizde yasaklanmamış ve isteğinize bağlı kolay olsa...

    Oraya gitmekten kendinizi alıkoyarbilirmisiniz? Merak Akıl sahiblerine özgü bir haslettir...

    Orada bulunduğunuz müddetçe "iyi"liğinizi muhafaza edebilirmisiniz?

    İşin özü,yazılan çizilenin özeti bu!

    Üzerinde düşünülmesi gereken bir soru...

    Unutmayalım ki iyinin ve iyiliğin kaynağı RABB-UL ALEMİN dir.

    Onun etkisinin olmadığı bir yer ve zaman düşünülemez ancak olsaydı oraya İYİLİK ulaşabilirmiydi?

    İnsan kendini ne ZAN ediyor?

    sevgiler...

    metehan




    __________________
    Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     
    UlulElbab
    Yasaklı
    Yasaklı
    Simge

    Katılma Tarihi: 15 kasim 2009
    Yer: Micronesia
    Gönderilenler: 488
    Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı UlulElbab

    Allah korkusu olmadan..En iyi insan dahi çalmaktan,yıkmaktan ve ezmekten geri duramaz...

    Bu benim teorim...

    Yeryüzünde kan döken ve bundan zevk alabilen bir varlık...

    Allah korkusu nedir?

    Cehennemden..Ateşten..Sonsuz azaptan korkanlar...

    Allahı incitmek mümkün mü?

    Allahı incitmekten korkmak diye bir terim olabilir mi?

    Sizi derin derin düşünmeye davet ediyorum...

    Babasını üzmekten korkan bir çocuk ile Babasının kendisini dövmesinden korkan iki

    çocuk düşünün...Bunlardan hangisisiniz?

    Hangisi kötülükten uzak durur?

    Hangisi akşam eve geç gelir? hangisi tam zamanın da arkadaşlarına veda eder?

    sevgiler...


    metehan


    __________________
    Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
    Yukarı dön Göster UlulElbab's Profil Diğer Mesajlarını Ara: UlulElbab
     

    Sayfa Sonraki >>
      Yanıt YazYeni Konu Gönder
    Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

    Forum Atla
    Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
    Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
    Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
    Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
    Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
    Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

    Powered by Web Wiz Forums version 7.92
    Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
    hanif islam

    Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

         Sayfam.de  

    blog stats