HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: DİNİN KAYNAĞI NEDİR? Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
azize_meryem
Newbie
Newbie
Simge

Katılma Tarihi: 16 ekim 2006
Yer: Greece
Gönderilenler: 17
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı azize_meryem

SELAM!
 
www.turandursun.com sitesinde bir yazışmamı paylaşmak ve ''dinin kaynağı /islamın kaynağı'' konusunda fikirlerinizi öğrenmek istiyorum.katkı sunarsanız sevinirim
 
TARTIŞMA

----------------T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerden doğan tepkiler midir? İslami kaynakları değerlendirmede hiçbir metoda dayanmayışı, İslam'ın temelinden olmayan (İslam' ın temeli Kuran ve ona uygun rivayetlerdir) kitaplardan eleştirebileceği parçaları alışı; buna karşın işine gelmeyen bölümlere gözünü kapayışı onun tepkisel olduğunu gösteriyor. Buna birkaç örnek vermek istiyoruz;

1) Şeytan ayetleri masalını anlatırken; "Olayın kalan bölümü, sayılamayacak kadar çok hadis ve tefsir kitaplarında var" (Din Bu I: s101) diyor. Halbuki sayılamayacak kadar çok dediği 3-4 kitabı geçmiyor. T.Dursun ayrıca bu rivayetleri reddeden (Kadı Iyaz, Fahreddin Razi, Alusi, Kadı Beyzavi, Muhyiddin Arabi, İzmirli İsmail Hakkı, Muhammed Abduh, Muhammed b. İshak b. Huzeyme, Beyhaki, Şevkani, Kurtubi, Ayni vs.) birçok alimi yok saymıştır.

2) Ayetlerin geliş tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülemez (s104) diyerek şeytan ayetleri masalını ispatlamaya çalışırken her nedense ayetlerin tarihine ilişkin kesin bilgi veren kaynakları unutuveiyor!

3) Arap dilindeki mecazi (benzetme, sembolik) kavramları, sanki anlamlarını bilmiyormuş gibi kasıtlı çevirmektedir. Mesela Allah'ın gözetlemesi demek olan "Allah'ın gözü" deyimini "insanın gözü gibi göz" diye tercüme etmiştir.

4) Eş kelimesini karı diye çevirerek okuyucunun zihninde olumsuz anlamlar uyandırıyor. Mekr kelimesini düzen yerine kasten tuzak olarak çevirerek yine aynı anlam saptırmasına başvuruyor.

5) Tefsirlerdeki bilgilerden işine geleni alarak farklı yorumları gözardı etmekte, hatalı bir tefsirde gördüğü hatayı, İslam' ın görüşüymüş gibi vermektedir. Mesela: Ayın yarılması konusunda (s217) İbnül Cevzi'nin tefsirini kendi yorumuna ters düştüğü için reddetmektedir. s230'da ise İbnül Cevzi'yi güvenilir bir müfessir olarak kabul etmektedir.

Biz T. Dursun un bu "bilimsel!" yöntemli uygulamalarını objektif düşünme ve değerlendirme hassasiyetine zıt buluyor ve reddediyoruz.

6) Bazı konularda tefsirleri kanıt olarak bir hünermiş gibi sıralarken nedense Arapların kızlarını öldürmesi konusunda "güvenilir" dediği tüm tefsirleri bir çırpıda arkasına atıyor, reddediyor ve şöyle diyor: "Tefsirler Ferezdak'ın iki dizesi üzerinde durur. Ne var ki tefsirlerde bu iki dize hep aynı sözcüklerden oluşmuyor. İki dize de değişik biçimde yer alıyor, dizelerin değişik olması göz önünde tutulursa sonradan uydurulduğu bile düşünülebilir (s204)"

Aynı akıl yürütmeyi şeytan ayetleri konusunda nedense yapmıyor. Halbuki şeytan ayetleri denen uydurma dizeler 20 değişik şekilde aktarılmıştır. Şeytan ayetleri bu yüzden uydurmadır deseydi T.Dursun'un samimiyetine inanabilirdik. Şu durumda ise tepkiselciliğine ve sübjektifliğine şahit oluyoruz.

7) Nefislerinizi öldürün ayetini mecburi anlayış istikameti gibi kendinizi (birbirinizi) öldürün diye anlamak gerektiğini söylerken nefsi, insanın eğilimleri olarak anlayanları bilgisizlikle ve Arapçayı bilmemekle suçluyor (s222). Halbuki aynı kitabın 254. sayfasında Şerif Cürcani'nin Tarifat'ından aldığı tanımda nefsin doğal eğilim anlamına geldiğini söylüyor. Göstermek bizden, takdir sizden, çarpıtma T.Dursun'dan...

8) Aslında kendisinin de güvenilirliğinden şüphe ettiği bazı hadisleri delil olarak öne sürüyor. Halbuki kendisi bunların uydurma olduğunu kabul ediyor. İşte itirafı: "Gerçekten de hadis kitaplarının en güçlü sayılanları bile uydurma hadislerle doldurulmuştur" ( 2.Kitap, s158)

Bazı yerlerde sorduğu sorular ise saçmalığın doruğunu zorlar nitelikte; işte ilginç soruları: "Neden son peygamber bir Arabi. Muhammedi seçmiş hem neden son Peygamber?" Bu soruda neye itiraz ettiği anlaşılmıyor. Son peygamber kavramına mı? Onun Arap (ki başka bir milletten olsa idi yine aynı şekilde soracaktı) oluşuna mı? Adının Muhammed oluşuna mı? (Aslında son Peygamber bir Türk de olabilirdi, hatta adı T.Dursun da olabilirdi!) Ama Allah kime katından bir rahmet (Peygamberlik) indireceğini bilir. (bkz. İbrahim, 11)

Allah teala, Hz. Muhammed'e vahiy gelmesi karşısında o dönemdeki insanların itirazlarını aynen şöyle aktarıyor: "Onlara bir ayet gelince Allah'ın elçilerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe katiyyen inanmayız dediler. Allah elçiliğini kime vereceğini daha iyi bilir." (Enam:124)

Görülüyor ki 1400 yıl evvelinin inkarcılarıyla T.Dursun'un mantığı ve itirazı arasında pek fark yok.
"Onlar kendilerinden bir uyarıcı gelmesine hayret ettiler ve o kafirler dediler ki; bu yalancı bir sihirbazdır." (Sad: 4)

Neden son peygamber sorusuna ise şu kısa cevabı vermekle yetineceğiz. Kuran'dan sonra gerek olmadığından (İlahi öğreti korunduğundan dolayı) yeni bir peygamberin gönderilmesine ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed doğal olarak son peygamber olarak kalmıştır.

Görülüyor ki, T.Dursun'un kitapları bir metoddan yoksundur. Sadece İslam'a duyduğu tepkiden doğan kimi yerde duygusal, kimi yerde muhakemesiz yargılardır. T.Dursun iyi niyetli olsaydı ve din kavramına şu iki açıdan bakabilseydi böyle bir bataklığa sürüklenmezdi:

A - Din tarih boyunca özbirliğe sahiptir. Bununla beraber dinin pratikleri geldiği toplumun düşünsel, kültürel ve sosyal yapısına göre farklılık gösterir. Bu farklılık (ve değişim) kainattaki diyalektiğin gereğidir.

Gönderilen her dinde inanç esasları (Allah'ın varlığı ve birliği, iyilik ve kötülüğün karşılıksız kalmayacağı vs) birdir. İbadet ve insanlar arasındaki ilişkiler ve bunlarla ilgili hükümler ise toplumdan topluma değişirler.

B - Din tarih boyunca karşı din (karşı devrim) taraftarlarınca ya yok edilmeye çalışılmış ya da çarpıtılmıştır. Bu çarpıtmanın dinamiğini üç grup oluşturmaktadır:

a) Kuran'da Firavun ile özdeşleştirilen iktidar sahipleri,

b) Karun ile örneklendirilen sermaye sahipleri (burjuvazi),

c) Bel'am ile tarihsel örneği verilen sahte, özünden uzak, şekilci oportünist, revizyonist din adamları.

Bu dinamiklerin tarihte çok örnekleri vardır. İşte birkaçı:

-Sabiilikteki ruhanilik (aşkınlık), Mezopotamya astrolojisi tarafından materyalize edildi.

-Hz.İbrahim'in Tevhid dini, Arapların tabiatperestlik ve putperestliği ile örtüldü.

-Musevilik dini, Yahudi ırkçılığı ile evrenselliğini yitirdi.

-Hıristiyanlık, Aziz Pavlos tarafından Roma'nın hukuki ve sosyal yapısı ile neo-platonizme adapte edildi.

-İslamiyet (uygulama ve uydurma rivayetler ile) Emeviler'in kabileci (milliyetçi), müşrik ruhlu materyalist saltanatları tarafından çarpıtılmaya çalışıldı.

-T.Dursun'un kullandığı tarih ve tefsirlerdeki rivayetlerin ve israiliyatın çoğu Emevilerin döneminde uyduruldu ve yazıldı. İslam savaş ve ceza hukukunu (uygulamada ve uydurma rivayetlerle) zulüm kanunlarına dönüştürmeye çalıştılar. Bu noktada akıl ve vicdan sahibi her insan İslam'ı bulanık olmayan kaynaktan (Kuran'dan ve ona uygun rivayetlerden) alarak ilahi tekamül yolunda ilerlemeli, uydurma ve çarpıtmalara karşı uyanık olmalıdır. Allah doğru olanların yardımcısıdır. (29:69)

(bu arada yazıların büyüklüğü konusunda görme kusurlu kişiler olabilir diye düşünüyorum hem o font ayarlarını süs olsun diyemi koydunuz.)

Görme sorunu olanlar konusunda sizi bilgilendirmiştim. Yazı boyutunu normale getirdim. Bir dahaki görme sorunlulara yardım amaçlı yazınızı "silinen başlıklar" altında okumak istemeyiz. Lütfen saygılı olun. neutrino

 ------------------------------------------------------------------------------------

-kopyala yapıştır, ama sende bir şeyler kat, fontları büyüt.

Halbuki sayılamayacak kadar çok dediği 3-4 kitabı geçmiyor.(Hz. Hüseyin_Emir)

halbu ki Kur'an ise 1 kitabı geçmiyor, fontlar çok küçük kalmış, yazarken okuyamamışsınız.

ne eşi, cariye var köle var, sen hala harem kurmadın mı? Tabi erkeksen, değilsen haremlerde yerin var. Fontları büyük yazmak değil ki marifet, marifet büyüttüğünüzü okuyabilmekte.

Siz emevilerle avunadurun, sevgili Hz. hazreti, hazretleriniz saltanat mevzu olunca birbirlerinin ciğerini söktü. Üstelikte sökende, sökülende cennetle garantili, birde müjdelilerdendir. Eh bu da artık benim uydurmam olsun. Zavallı emeviler, 100 yıl bile süremeyeck olan çöl kurallarından, yerleşik hayat kültürüne geçiş sürecinde oldukları ve uygulayabilmek için yırtınıp durdukları için.

fontları daha büyük yapmalısınız, görülüyor ki, siz kitapları at gözlüğü ile değil ancak mercekle okumalısınız.

sonuç; yeldeğirmeni olmaktansa donkişot olmayı yeğlerim, değirmen kardeşim. Eni sonu odundan son çağlarda metalden müteşekkil. (spartacus)

 --------------------------------------------------------------------------------

-merhabalar,

spartacus, bence hüyeyin_emir`in yazisina hic ama hic deginmemisin, font büyüklügü yanlis olabilir... ama hüseyin_emir`in yazdiklarin icerikligne bir haksizlik payi vermemesi lazim font büyüklügü, hem bence böyle daha okunakli olmus.Inandigin bir seye saldiri yapmis gibi davraniyorsun, öyle hircinlanmissin, ateizm din gibi olmamamli, insanlar icin din gibi kutsal olursa, o zaman bence din gibi yasakci zihniyet ortaya cikarir, ateizm bir tanrinin varligini ve bir dinin de o tanridan oldugu tezini, tartisabilmeli, tasiyabilmeli, yoksa din gibi yasakci duruma gelir, din gibi silahsörleri olur, bu da ateizmi bazi dinlerin konumuna düsürür.
Hüseyin_Emir, maalesef sana cevap verebilecek detayli bilgim yok, umarim bir kisi sana hak ettigin cevabi, hak ettigin yorumu verir.(mürted)

 --------------------------------------------------------

-tekrar merhaba Hüseyin_emir,
Demişsiniz ki (daha doğrusu başkaları demiş siz kopyalamışsınız)
"Neden son peygamber sorusuna ise şu kısa cevabı vermekle yetineceğiz. Kuran'dan sonra gerek olmadığından (İlahi öğreti korunduğundan dolayı) yeni bir peygamberin gönderilmesine ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla Hz. Muhammed doğal olarak son peygamber olarak kalmıştır."

Birkaç paragraf sonra ise şunu alıntılamışsınız:
"-İslamiyet (uygulama ve uydurma rivayetler ile) Emeviler'in kabileci (milliyetçi), müşrik ruhlu materyalist saltanatları tarafından çarpıtılmaya çalışıldı."

Bu çelişkinize yorum yazmaya gerek yok sanırım.

Genel olarak güzel bir yazı. Hatta şimdiye dek okuduklarım içinde en elle tutulur olanı diyebilirim. Nihayet Müslüman kardeşlerimizin de birşeyleri saldırmadan, direkt olarak red etme yoluna gitmeden araştırmaya başladıklarını görmek gerçekten sevindirici.

Gelelim ikinci konuya:
Dün açtığınız ve sonradan kilitlenen topik'inizde size sorduğum iki soruya hakaretle cevap yazmışsınız. Sizin yazınız silinmiş ancak, başka bir arkadaş alıntı yaptığı için oradan okuyabildim. Şu anda aklımda yok. Hakaretlere, kişiliklere takan bir insan değilim. Sadece sorularımı yinelemek istiyorum. Mümkünse incitme amacı gütmeden cevap verirseniz sevinirim.

1-İncil ve Tevrat'ın tahrif edildiğini Kur'an'ın hangi ayeti söylüyor.
2-Ayet yoksa hadis de olur.

Hz. Muhammet'in son peygamber olduğunu söyleyen bir ayet var mı?

sağlıcakla kalınız. (k.c)

 -----------------------------------------------------------------------------------------------

-Hüseyin_Emir, sana bir sey yazmayaz unuttum,

senin hircinligini nedense dogal görmüsüm, ama sen´de de var,
Turan Dursun´a Don Quijote gibi hayalperest diyorsun, ve daha kötüsü, bir, ne desem, saklaban, bir
sahtekar, kisacasi samimiyetini hic ama hic kabul etmiyorsun, yok daha da kötü, sanki samimiyetsizligi bir fiziksel kanunmus gibi yaziyorsun, niye?
Senin düsündüklerine camur attigi icin, sana atmadi, Dine atti.
Bence atmakda hakli, adam gencligini vermis, sonra dinden dönmüs, dönmesi ama dogru ama yanlis, kendisini kandirilmis gib his etmisdir, bilmiyorun o duyguyu hic tattinmi, kandirlidim duygusunu.
Yanildim degil kandirlidim, Müslümanlarin cogu islam´i anne baba ve toplumun müslüman olsundan ve inanmamagin cok kötü bir sey oldugu icin müslüman, bence.

Islamiyete inanamadigi icin, ona karsi ciktigi icin otomatikmen samimiyetsizlik mi oluyormus?
Ebu Cehil dine karsitliginda samimyetsiz mi idi? Hakiki ismíni bilen var mi?
Muhammed ve arkadaslari, islamiyet ile ekonomik, siyasi güc kazanmislardir, onlar da o zaman samimiyetsiz olamaz mi, en azindan bir samimiyetsilik payi?

Bence korku veren bir dinden, sadece cehennem korkusu degil, insan gayrisamimi ayrilmaz.
En azindan Turan Dursun´un Islam´a inanmadiginin samimi oldugunu kabul etmelisin, inaniyor ve inanmiyor gibi gözükmek , bence islam´ a inanan bir kisinin lüksü olamaz, cünkü islam saka götürmüyor biliyorsun. (mürted)

 --------------------------------------------------------------------------------------------------------

-Sevgili Mürted.
İlk yazınızda bir yer var ki çok haklısınız. Bende sizinle aynı düşünüyorum, herkesin özgürce düşüncelerini belirtme, karşılıklı insani bir iletişimi savunuyorum, öylede bulundum forumlarda. Hata yapmış olmayı umarak, ki böylesi bir zihniyete düşmüşsem kabahat benimdir.
Hüseyin_Emire ait olan tek yer, bu yazıda en alttaki gülen adam bölümüdür. Fontları büyütmüş, altada tiye alan bir not düşmüştür, Hüseyin_Emirin kopyala-yapıştır yaptığı methoda vs değinen bu yazıda, samimiyetten vs bahsetmekte, sözde Turan Dursun'u eleştiren yazı, aynı methodu kendisi kullanmaktadır. Kaynaklar olayların karşısında ikincildirler ve görecelilik arzederler. fakat bizim gibi bu çağlarda yaşayanlar karşında ise kaynaklar birincil önemdedir çünkü ifade ettikleri olaylar geçmişte kalmıştır. O yüzden çeşitlikler olacaktır, çelişkiler olacaktır, burada ise samimi davrananın bu çelişkileri ifade eden olması değil mi?
Hüseyin_Emir sadece alttaki yazıyı ve fontu büyüttü, samimi davranmadı, aldığı yazının kaynağını söylemedi, üstelikde aşırdığı yazıya verdiği değerde sadece ego tatmininden öteye geçmedi. Kaynağı ben söyleyeyim, geriye Hüseyin_Emir ne demiş görelim...
http://www.islamustundur.com/cevaplar4.html

Yukarıda ki linkde yazıyı bulabilirsiniz, Hüseyin_Emir'e ise cevabımı zaten ilk başta verdim, yazıya da bir önerme yaptım 3-4 kitap mevzusunda. Amaç paylaşmak değil, dürtmek. Tabi hakaret etmenin getirdiği ego tatminide var. Yinede eleştiriniz olumludur, şu söylediklerim bu olumluluğu hafifletmiyor (spartacus)

 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-Hüseyin arkadaşın büyük ihtimalle "Turan Dursun ve Din" adlı kitapdan alıntıladığı yazılarına cevap vereyim. Ama öncelikle dürüstlük gereği alıntı yaptığı kaynağı vermesi gerekirdi. Bunu belirtmeliyim. Yazarına saygı açısından bu gerekirdi.

Alıntı:

Seç

T. Dursun'un yazıları bir metoda mı dayanıyor? Yoksa (Don Kişotça) bazı itilimlerden doğan tepkiler midir?


Elbette Turan Dursun'un yazıları akılcı bir metoda dayanıyor. Çünkü öncelikle alıntılarının kaynağını belirtiyor. Ayet ise ayetin sure adı ve numarası belirtiliyor. Hadis ise hadisin kaynağı numarasına kadar veriliyor. Daha sonra yorumlarına geçiyor. Kaynak belirtmeden İslamı eleştirmiyor. Bu akılcı ve bilimsel bir yöntemdir ve Turan Dursun'un yazılarına hakim bir yöntemdir.

Peki Turan Dursun'un yazılarında tepkisellik yok mu, duygusallık yok mu? Evet var. Zaman zaman var çünkü kendisininde belirttiği gibi o islama kızgındı da şöyle belirtiyordu bunu:

"Benden uzun yıllarımı çaldı, yaşamımı çaldı" diyor.

Düşünün ki 6 yaşınızdan itibaren İslamla içiçesiniz. Mesleğiniz İslamla ilgili, meslek dışı günlük yaşamda da namaz, oruç vs. Size dini sorular soran eş, dost... Ve 50 li yaşlara yaklaştığınızda bir de farkediyorsunuz ömrünüzü adadığınız din bir yalanmış! Ne hissederdiniz? Ruhsal bir çöküntüye girmezmeydiniz? Ruh dünyanız hiç sarsılmaz mıydı? Elbette sarsılırdı. Kızgınlık duyardınız bu yalan dinin peygamberine, kitabına ve ona ait şeylere büyük ihtimalle.

İşte Turan Dursun da kendi ifade ettiği gibi ruhen etkilenmiştir bu keşfinden dolayı. Ve bu durumu zaman zaman yazılarına da etki etmiştir. Bazı yazılarında kızgınlık, alaycılık içeren içeren ifadeleri olmuştur. Bir insan olarak böyle hataları elbette olmuştur onun. Ancak bu durum tüm yazılarına aksetmemiş ve onun genel itibarıyla yazılarındaki ana unsuru bozmamıştır.

Alıntı:

Seç

2) Ayetlerin geliş tarihine ilişkin kesin bir bilgi ileri sürülemez (s104) diyerek şeytan ayetleri masalını ispatlamaya çalışırken her nedense ayetlerin tarihine ilişkin kesin bilgi veren kaynakları unutuveiyor!


Kesin tarih veren bazı İslam alimlerinin olması bu ayetlerin kesin "iniş" tarihlerinin olduğunu göstermez. Elamlılı Hamdinin tefsirlerine baktığınızda bu ayetin şu kişiye göre iniş tarihi şudur, şu kişiye göre ise şudur dediğini görürsünüz.

Alıntı:

Seç › ‹ Genişlet


Aslında kendisinin de güvenilirliğinden şüphe ettiği bazı hadisleri delil olarak öne sürüyor. Halbuki kendisi bunların uydurma olduğunu kabul ediyor. İşte itirafı: "Gerçekten de hadis kitaplarının en güçlü sayılanları bile uydurma hadislerle doldurulmuştur" ( 2.Kitap, s158)


Birincisi en sahih hadis kitaplarında bile pek çok uydurma hadisin olması tüm hadislerin uydurma olduğu anlamına gelmez. İkincisi ise "ben bu hadise inanmıyorum ama siz inanıyorsunuz, eğer inanıyorsanız bakın bu sizin aleyhinize" diyebilmek için hadis kullanılabilir. Bundan ters bir durum yok bence.

Alıntı:

Seç

Neden son peygamber bir Arabi. Muhammedi seçmiş hem neden son Peygamber?



Turan Dursun böyle sormuş diye eleştirmiş İslamcı yazarlar. Bence TD şu bakımdan haklıdır ki o dönemin arap yarımadası pek çok karışık bölgeye göre örneğin avrupa ve asyaya göre çok düşük nüfusa sahiptir. Örneğin o dönemin Mekkesinin en fazla 5-10 bin nüfusta olduğu tahmin edilidr. Eğer tanrı toplumsal huzurluğun olduğu bir yerde bunu düzeltmek istiyorsa asyaya ve avrupaya peygamber yollamalı idi mantıken. Çünkü o bölgelerin asıl düzene ihtiyacı var idi. Issız bedevi çöllerinden yaşayan 5-10 bin araba değil.

Şunu unutmayalım ki Turan Dursun'un 10 hatası da çıksa bu onu çökertemez ancak tanrıdan iddia edilen Kuran'da sadece 1 hatanın bile kanıtlanması Kuranı çökertir. Çünkü mantıken tanrı hata yapamaz. (cem)

 -----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-ben böyle saçma sapan şeyler duymadım neymiş donkişot hemde turandursunla karşılaştırılmış..tabii ya bazılarının işine gelmiyoo gayet ortadaki kanıtlar..islamın demokrasiyle ,çağdaşlıkla ,insanhaklarıyla ilgisi yok..insan sevisinden yoksun ayetler ve kutsal kabul edilen bir kitap... sevgili hoca turan dursun gerçekleri ortaya serdi diye alçakça teröristler tarafından suikaste uğradı!! bide demezlermi biz allahın askerleriyiz onun savaşçilarıyız diye......ozaman allah en büyük terörist olurdu!!!! onlar başkalarının ideolojilerini ortaya sermesini açıklamasını istemiyorlar..böyle bir şey olurmu böyle bir din olurmu !!malesef islamın gerçeği bu şiddet,savaş,ideolojilerini sunan bir insana saldırmak sizin hangi dinden olduğunuzu ortaya seriyor..sevimsiz bir konu özür dilerim..sert bir dille yazdığımı biliyoorum ama çok sinirlendim helede haksızlıkları gördükçe tekrar özür dilerim ama gerçek buuu (nehemya)

 -----------------------------------------------------------------------------------------------------

-selam/eirene

malesef islamın gerçeği bu şiddet,savaş,ideolojilerini sunan bir insana saldırmak sizin hangi dinden olduğunuzu ortaya seriyor..sevimsiz bir konu özür dilerim..sert bir dille yazdığımı biliyoorum ama çok sinirlendim helede haksızlıkları gördükçe tekrar özür dilerim ama gerçek buuu nehemya...

sayın spartacus'un yorumlarını genel olarak sağduyulu kabul edebiliriz.vardığı çıkarım doğrudur:yani turan dursun bizatihi insan olduğundan çelişkiye düşmesi,nonbilimsel davranması,zaman zaman duygusallığının kurbanı olması normaldir ve bu sayın spartacusun de belirttiği gibi kutsal bir metnin içsel çelişkisiyle özdeş değildir.ama turan dursun çökertilemezse bile nonbilimsel davrandığı için saygınlığını ve güvenilirliğini büyük ölçüde yitirir.zaten bahaeddin sağlam (ki kitabını kısmen inceledim ) da turan dursunun bu çelişkilerine vurgu yapmış ve eleştirinin bilimsel olması gerektiğini savunmuş ki yerden göğe kadar haklıdır.(belirtmeliyim ki bu türden subjektivizmi-turan dursundan daha bilimsel bulsam da- sayın bahaeddin sağlamda da bulmak zor değil)
peygamberliğin nereye verilmesi gerektiğine dair bence esaslı bir araştırma yapmak gerekiyor.arabistan aleyhine diğer bölgelerin lehine bulduğumuz bir iki tespit fotoğrafı tam olarak görmemizi sağlayamıyor.bence daha detaylı bir araştırma yapmak gerekiyor.

neyse asıl değinmek istediğim konu şu hristyanların islam karşıtı her konuda nefretlerini bol bol kuru gürültüyle dışavurmaları.bunun tipik bir örneği sayın nehemya...

bence bir hristyanın islamı şiddet konusunda eleştirirken daha dikkatli olması gerekiyor.aksi halde hristyanların aynen kabul ettikleri tevrattan ayetler serpiştirmek durumundayız.


cik.15:3 Savaş eridir RAB,Adı RAB'dir.
mal:3-6 «Ben RAB'bim, değişmem.....
say:23-19 Tanrı insan değil ki,Yalan söylesin; İnsan soyundan değil ki, Düşüncesini değiştirsin....
yas.7:10 Kendisinden nefret edenlere ise üzerlerine yıkım göndererek karşılık verir....
cik.20:5 cik.34:6-7; say.14:18; yas.7:9-10 ...Tanrın RAB, kıskanç bir Tanrı'yım. Benden nefret edenin babasının işlediği suçun hesabını çocuklarından, üçüncü, dördüncü kuşaklardan sorarım.
yar.4:15 Bunun üzerine RAB, «Seni kim öldürürse,ondan yedi kez öç alınacak» dedi...

cık.21:23 lev.24:20; yas.19:21; mat.5:38 cik.21:24 cik.21:25 Acımayacaksınız: Cana can, göze göz, dişe diş, ele el, ayağa ayak."

Yasa Kitabı_20-13 Tanrınız RAB kenti elinize teslim edince, orada yaşayan bütün erkekleri kılıçtan geçirin. Yasa Kitabı_20-15 Yakınınızdaki uluslara ait olmayan sizden çok uzak kentlerin tümüne böyle davranacaksınız.
hez.9:6 «Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün


Exodus 32:27 Musa şöyle dedi: "İsrail'in Tanrısı RAB diyor ki: 'Herkes kılıcını kuşansın. Ordugahta kapı kapı dolaşarak kardeşini, komşusunu, yakınını öldürsün.'"
Exodus 32:29 Musa, "Bugün kendinizi RAB'be adamış oldunuz" dedi, "Herkes öz oğluna, öz kardeşine düşman kesildiği için bugün RAB sizi kutsadı."

şu da bu ayetlerle şu ayetlerin çelişkisi

mal:3-6 «Ben RAB'bim, değişmem...
diyen
Tanrının yerine
Matta:5-39 Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin. Sağ yanağınıza bir tokat atana öbür yanağınızı da çevirin. Matta:5-44 Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.

bir de sayın nehemya -şayet gerçekten bir imanlıysa- düşmanını sevmek zorunda olduğuna göre sinirlenememelidir

(gul_gulsoy)

 ------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-Birincisi bu başlık açıldığında, Hüseyin_Emir bir düşünce belirtiminde bulunmamıştı, ilk yazımda sadece O'nun EGO suna yönelmiş olsamda, ikinci yazımda nereden aşırdığını ilgili link ile birlikte verdim. Bu durumda, yapmış olduğu, kopyala yapıştırdan sonra, kocaman ve koyu fontlar ile, tüm bizleri, yani kendisi gibi düşünmeyenleri ti'ye alarak, bundan da hoşnut kalarak gülme sendromları yaşamış, en alta sadece kendisine ait olan parantez içi lafı söylemiştir, bunların dışında şu konu itibari ile H_Emir benim muhatabım değildir, olamaz, kimseninde değildir çünkü yazdığı bir yazı, belirttiği bir düşünce yada fikri yoktur.
Peki H_Emir ne yapmış, Kendisi ise, fontları büyütmüş, en altınada gülmüş ve bizleri görme özürlü ilan etmişti. Gerisi ise o zamanlar verdiğim linktedir, oradan almış, kaynak bile belirtmeden buraya aynen asmıştı. Üstelikte T.Dursun'a karşı yazdığını sandığı yazıda, T.Dursun hadisleri olsun, onların ifade ettiklerini olsaun, mümkün olduğunca farklı kişi ve kaynaklardan, ortaya koymuştur. Altınada kaynaklarını, numaralarını vermiştir, bu H_Emir ne yapmıştır? Başka linkten almış, kopyalamış?!
Böylesi arkadaşların başkalarının doğru yada yanlış, iyi yada kötü adına ne der isek, ortaya koyduklarını, bu tür forumlara, nerden aşırdıklarını bile söylemeden aynen kopyalayıp yapıştırdıktan sonra, böbürlenme edaları ile, bilgiçlik sendromlarına ve aşağılama komplekslerine girerek, kendilerince kurdukları üstünlük komplekslerini burada tatmin etmeleri ise garip bir durumdur.
Bakınız H_Emir ne söylemiş, sadece parantezler içindeki yerler, yazının %99 u için H_Emir şu haliyle muhatap bile değildir, olamaz. sadece O'na görme özürlü olmadığımızı söyleyebiliriz.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sevgili gul_gulsoy,
anlayamdığım noktalar var, neden bu cümleler? sorusunu çözemediğim.
peygamberliğin nereye verilmesi gerektiğine dair bence esaslı bir araştırma yapmak gerekiyor.(gul_gulsoy)
Sizce peygamberlik verilen bir şeymiydi?
Ortadoğu neden o zamanlar kabile toplumları şeklindeydi ve onları Feodal bir toplum yapısı altında, bir ümmet olarak birleştirme gerçeği nereden doğmakta idi?

arabistan aleyhine diğer bölgelerin lehine bulduğumuz bir iki tespit fotoğrafı tam olarak görmemizi sağlayamıyor.bence daha detaylı bir araştırma yapmak gerekiyor.(gul_gulsoy)

Arabistan aleyhi diğer bölgeler lehi ben burayı anlayamadım, aleyhi ve lehi ile kasıt nedir?
Mesala ben şimdi çıkıp diyorum ki, Köleci ve Kabile toplumlarından, yerleşik-feodal(toprağı işleyen ve mülkiyetine sahip olan, olmayan çoğunluğuda köle yapan) toplumlara geçişte, tek Tanrının otoriterliği gibi, ümmetinde tek bir merkeze, otoriter olarak bağlanması için, en iyi aracın yine din olduğunu, Müslümanlığın gelişmekte olan ve şehirlerden başlayan-öyle olmak zorunda olan Arap Feodalizminin özel ürünü olduğunu söylediğimde birileri yada diğerleri için lehte bir şey mi söylemiş olurum? Ümmetin o dönemin vazgeçilmez bileşkesi, coğrafyaların belirlenmesinde ve hakim kesimlerin egemenlik alanlarını genişletmesi ve ellerinde tutmaları için vazgeçilmez işlev ve önemde olduğunu, bu bakımdan Din olgusunun yeni olmasındaki asıl kasıt o coğrafyada yeni bir ümmet yaratmasından dolayı olduğunu söylemek aleyhdemidir, değilmidir. Şu sözlerin Arabistan yada dışındakiler için çok mu önemi vardır, aksi diğerleride aynı özün başka versiyonlarımıdır?
Kabile ve göçer toplumlarda mülkiyet ilişkisinin, şehir, ev, toprak olarak ortaya çıkmadığı için, onların feodal sisteme tabi kılınamaması ve sonuçta bir çok kabilenin ayrı, ayrı coğrafik dağılımına karşı, Tanrısı gibi hakim egemenliğinde tek bir merkezden ve sarayı merkezin orta göbeğinde olan, insanların toprak egemenliği namına, bireysel mülkiyet ve bu mülkte çalıştırılır esirler haline getirilmeye çalışılan göçerlerin varlığı, uygulanan şiddet, otokratik bir Tanrı ve yönetim anlayışının varlığı, kimlerin ekmeğine yağ sürmekte idi. Kimin aleyhine yada lehine bir durum sözkonusudur?....
Mesala sırf Müminleri savaşa sürmek için, sözde ölüm adına yapılan tariflerde bile o kadar büyük ilkellikler ve çıkarcılıklar vardır ki, kimisi ölüm 300 kılıç darbesi gibidir demekte, kimisi 1000 kılıç darbesi gibidir demekte ve savaşta tek bir kılıç darbesi ile ölmek daha iyidir denerek, insanlar hakimler için boyunlarını ölüme sunmaktadır?!
Kimse inanırken bilimsel yollarla inandırılmıyor ve hiç ama hiç kimse,inanç gibi içsel bir olgudan, sudan çıkıyormuş gibi rahat çıkamıyor. Putlarını bile yıkmaya korkan insanları düşündüğümüzde bilimsellik bunun neresinde ise, yine Tanrı ve o'nu, kendi çıkar potalarına alet ederek kullananlarda, o kadar bilimsellik vardır. Ölüm o kadar acıdır ki, her gün ölümü 20 kere anan kişi yeniden dirileceklerdendir der iken, her din, insanların en doğal korkularını nasılda abartarak kullanagelmiştir. Korkutula korkutula tam bir şebeleğe dönen halimizde şaşmamak elden bile değildir.
Ölümü kullanmışlar, cehennemi kullanmışar, korkuları kullanmışlar, bilinsizliğimizi kullanmışlar, hurafe-ihezimet piskoslarına, demli bir çayı yatırı gibi, demler gibi demlemişler, ha bire altımızdaki ateşi körüklemişlerdir. Bilimsellik bunun neresinde aranmalıdır?
Gidilen bir yol bilimsel değilse, ondan geriye dönen yolda tam bir bilimsellik arzetmeyecektir, taki o yoldan da, o yolun ister ilerisi isterse gerisine doğru hareket halinde olalım, tamamen dışına çıkmadıkça, tam bir bilimselliğe ulaşamayacağız.
Gerçekte ise niyet yoktur. Gerçek tarihsel olarak niyet taşımaz, ancak gerçeklerin oynadığı rol, aynı gerçeklerden farklı sonuçlar çıkartan bizlerin lehinde yada aleyhinde olabilir, bu durum gerçeği değil sadece bizi bağlar. (spartacus)

 --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-selam/eirene

Sizce peygamberlik verilen bir şeymiydi?

cem beyin üslubuyla paralel bir üslup kullandım.eğer peygamberlik verilecekse asyaya ya da daha uygun bir yere verilmeliydi gibisinden bir çıkarsamada bulunmuştu.gerekçesini de arabistan yarımadasında yaşayan insan sayısının diğer bölgelere nazaran daha az ve arabistan insanının diğer bölgelerden daha az düzeltilmeye muhtaç olması olarak belirtmişti.benim düşüncem bu paralelde gelişti.yani burada cem bey olaya tek cihetten (sayı azlığı veya çokluğu ) cihetinden bakmıştır ki bunun fotoğrafı tam olarak görmemizi sağlayamayacağını düşündüğümü belirttim.

Arabistan aleyhi diğer bölgeler lehi ben burayı anlayamadım, aleyhi ve lehi ile kasıt nedir?

yani şöyle:şayet peygamberlik verilen bir şeyse neden asya değil de arabistana verildi diye sorgulamıştı sayın cem.sayı azlığı arabistan aleyhine olarak peygamberliğin bu bölgeden çıkmaması gerektiği soncuna vardırmış sayın cemi.(çıkmaması gerektiği halde çıktığına göre peygamberlik aldatmaya yarayan gerçekdışı bir kurumdur demeye getirmiş sayın cem)
leh ve aleyh sözcüklerini bu meyanda kullandım.yani arabistan koşulları peygamberliğe uygun muydu değil miydi?bunun detaylı bir incelemesini yapmak gerektiğini düşündüğümü ifade ettim.

Mesala ben şimdi çıkıp diyorum ki, Köleci ve Kabile toplumlarından, yerleşik-feodal(toprağı işleyen ve mülkiyetine sahip olan, olmayan çoğunluğuda köle yapan) toplumlara geçişte, tek Tanrının otoriterliği gibi, ümmetinde tek bir merkeze, otoriter olarak bağlanması için, en iyi aracın yine din olduğunu, Müslümanlığın gelişmekte olan ve şehirlerden başlayan-öyle olmak zorunda olan Arap Feodalizminin özel ürünü olduğunu söylediğimde birileri yada diğerleri için lehte bir şey mi söylemiş olurum?

şunu söylemiş olursunuz:peygamberlik kendi şartlarının ürünüydü ve arapları birleştirmenin en iyi yolunun bu olup peygamberin bu yolu seçtiğini söylemiş olursunuz.
ama farklı görüşler savunan insanlar da var.sözgelimi arap milliyetçiliğinin de birleştirici unsur olarak son derece elverişli bir yöntem olacağını savunanlar var. (sanırım bilinmeyenden,yaratıcıdan vahiy aldığını iddia etmekten çok daha kolay olur ve çok daha az tepkiye yol açardı.nitekim müşrikler buna çok sert eleştiriler yöneltmişler ve islamın ilk yılları son derece başarısız geçmiştir yayılma açısından )
arap milliyetçiliği dışında yöntemler de savunuluyor.ve bana kalırsa bunlar tanrıdan vahiy aldığını söylemekten çok daha kolay ve başarılı olurdu.

Kabile ve göçer toplumlarda mülkiyet ilişkisinin, şehir, ev, toprak olarak ortaya çıkmadığı için, onların feodal sisteme tabi kılınamaması ve sonuçta bir çok kabilenin ayrı, ayrı coğrafik dağılımına karşı, Tanrısı gibi hakim egemenliğinde tek bir merkezden ve sarayı merkezin orta göbeğinde olan, insanların toprak egemenliği namına, bireysel mülkiyet ve bu mülkte çalıştırılır esirler haline getirilmeye çalışılan göçerlerin varlığı, uygulanan şiddet, otokratik bir Tanrı ve yönetim anlayışının varlığı, kimlerin ekmeğine yağ sürmekte idi. Kimin aleyhine yada lehine bir durum sözkonusudur?....

arapların tek bir tanrısı zaten vardı ve bunun adı da allahtı.öteki tüm putlar/tanrılar çıkar amaçlı icat edilmişti.söyledikleriniz bu duruma daha çok uyuyor sanırım.öteki tüm tanrıları red edip tek bir aracısız tek bir tanrı fikrinin yaygınlaştırılması girişimi ekmeklerine yağ sürmemişti ,tersine vücutlarına türlü ezalar verilmesine yol açmıştı.işte zaten anlam veremediğim noktalar bunlar.savundukları uğruna işkence görmeyen nerdeyse yok.ve bu fikrin tutacağı da hiç garanti değildi.onca işkence,sürgün,boykot,savaş...bilmiyorum

servise yetişmeliyim...devam etmek ümidiyle (gul_gulsoy)

 -------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-Öncelikle yazım 2 -çizgi- bölüm.
İlk bölüm size olan cevabımdır ve neden ümmet. İkinci bölüm ise yeni bir ümmet üzerinedir.
------------

gul_gulsoy yazdı:

Seç

ama farklı görüşler savunan insanlar da var.sözgelimi arap milliyetçiliğinin de birleştirici unsur olarak son derece elverişli bir yöntem olacağını savunanlar var.


Bu doğru bir yaklaşım olamaz, neden olamaz çünkü tarihi anlamda toplumsal gelişim ve dayanaklara görüşler düzeyinde yaklaşamayız. Milliyetçilik Kapitalist toplumlar için geçerli bir kurumsal argümandır, milli varlık ve unsurlar kapitalizm öncesi ne birleştirici bir etkiye sahiptir ama nede dönemin egemen anlayışları tarafından kullanılmışlardır. O dönem dünyaya hakim olan sistem feodal sistemdir ve feodal sistemlerde toplumsal birlik ümmi aidiyetlerle şekillendirilir. En basitinden Osmanlı Devletini bu bakımdan incelemeniz yeterlidir, devlet düzeyinde kurumlaşmış olan olgu Ümmettir, milliyet değildir. Ümmet olgusu egemen olunan yada olunacak coğrafyaya daha geniş bir çerçeveden olanak sunduğu gibi, ilahi ve kutsal söylemlerin etkisi daha uygun bir rol oynamaktadır. Bu bağlamda, feodal egemenlik ümmet olgusu üzerinden gelişmiş, Ortaçağ sonrası ise Avrupada gelişen Burjuva akımlar ümmi olguyu parçalamak için Milli unsuru kullanmak zorunda kalmışlar, devlet ve üst yapı kurumlarında ki din etkisini kırmak(laik model) için çalışmışlardır. Feodal toplumlar ümmi olduğu gibi devletleride dinidir. Milli unsurların aidiyet olarak kurumsal bir durum teşkil etmesi, İslamiyetin ilk ortaya çıktığı dönemlerden 1000 yıl sonraya kalır.
Bu gün ise Ortadoğu ve Arap yarımadasının gelişememesi ve geri kalmışlığı ise, Avrupada başlayan burjuva aydınlanma ve akımların kökeni çok güçlü olan Arapyarımadası ümmetçiliğini, kısaca feodal yapıyı, bu kabuğu parçalayamamış olmasındandır. Bu gün Arabistanda, belinde kılıcı ve kuşağı, sivri göbeği ile saraylarda oturan Arap Beyleri hala bu feodal ve aşiretvari kabuktan beslenmektedir, arap hakim kesimleri ümmi olgudan milli olguya, feodal hakimiyetten, milli hakimiyete geçmemek için direnmektedir. Direncinde kendincede haklıdır çünkü, burjuva tarzda bir toplumsal model, hükmettiği ve hitap ettiği ümmetin, kutsal bağlılığınıda parçalayacaktır. Bu gün bile Arap milliyetçiliği, hakim feodal beylerin çıkarına terstir ve topluma indirmemek için mümkün olduğunca toplumu ümmi sınırlar ve ümmi hukuk kurallarında tutmaya çalışmaktadırlar. Milli devlet modeli, dini devlet modelinden farklıdır ve bu reislerin sonu demektir. Bu ise politik-çıkarsal bir durumdur ki, buraya fazla girmeyeceğim. Ama islamın ilk evrelerinde arap milliyetçiliğinden söz etmek sadece görüş yada kurgu olur, kazın ayağı öyle değil çünkü.

gul_gulsoy yazdı:

Seç

arapların tek bir tanrısı zaten vardı ve bunun adı da allahtı.öteki tüm putlar/tanrılar çıkar amaçlı icat edilmişti.söyledikleriniz bu duruma daha çok uyuyor sanırım.



Hayır, söylediğim her ikisi içinde uyumludur. Çıkar amaçlı olması ise zaten ortadadır, ha nesnel bir put hada bir kurgu putu, sonuç değişmiyor. Evet öteki tüm putlar çıkar amaçlıydı ama artık tarihi dönemini kapatmış olan köleci toplumların bir devamıydı, yani eski hakim sınıflarda, onların ihtiyacını karşılayan putlarda artık hükmünü yitirmişti. Sonraki ise feodal ümmet oluşturmanın ve aynı çıkarların başka hakimiyet şartlarında kullanımı doğrultusunda gelişen yeni çıkar ve inancı temsil ediyorudu. Ne demek istediğimi ise anlamak için bir üst paragrafa, güncel durumdan örneğime bakınız. O dönem köleci-kabile toplumarından, feodal toplumlara geçiş dönemi idi, islamın ilk dönemi ise bu köprü üzerindedir, bu gün ise feodal toplumlardan kapitalist toplumlara geçiş süreci vardır ve şimdi aynı Arabistan bir başka köprü üzerinde durmaktadır, hurafelerin ise gittikçe güç kaybetmesini ister Türkiyede isterse tüm ortadoğuda inceleyebilirsiniz.

--------------------------------------
Aleyh ve leh durumunu fazlasıyla araştırmak gerekir demiştiniz. Bunu araştırmaya gerek yok, çünkü eğer ki tüm insanlığa inecek bir din söz konusu olsa idi bu kuşkusuz tüm kabileler yada tüm biribirinden esir toplayan kent devletleri yada tüm merkezi otoriteyi ümmet üzerinden sağlamış devletlerin içine tümden gökten inerdi-ki bu mümkün değildir, daha ortadoğudan bile çıkabilmiş değiliz, oysa tüm dünyada ki dinlerin her zaman gökten indiği bilinir-.
Demek ki elimizde böyle bir tezat var ve çoğunluğu göçer toplum ve kabileler halinde olan Arap yarım adası seçilecek en son yer konumundadır. Ama uzak asyada çoktandır oturmuş ve kültürü ile gelişmiş, ticaretin beşiği olmuş yerlerin aksine henüz daha yeni yeni gelişmekte olan yerleşik ve merkezi bir hükmü zorunlayan feodal şehir pazarı ve kültürü için arap yarımadası biçilmiş bir kaftandır. Şu son sözlerimi ise ilerleyen bölümlerde bildiğimce ve dilim döndüğünce ifade etmeye, neden bu sonuca vardığımı detaylandırmaya çalışacağım, ama detaylar için bu başlık yolumuzu açmıyor, ama madem ümmet dedik biraz nedenlerine ve gereksinimine değini şeklindede olsa inelim...
O dönemler (MÖ 2000- MS 600) feodal Kültür doğudan batıya doğru nasıl yol izlemiştir ve yer ve gök neden 7 kattır, işin garibi 7 Kat göğün ve 7 kat yerin neden sahibi Hintli Brahma'dır? Bunlar sorgulanarak merkez noktaya doğru gidilebilir, ama subjektif(öznel, kurgusal) ihtiyaçlardan ziyade, nesnel(mülk, zenginlik, idare, sahip olunacaklar) zorunsamlara bakmamız gerekir....

Göçer toplumlarda mülkiyet ve illede sabit ve taşınamaz bir mülkiyet ilişkisi gelişmemiştir. Onların tanrısal bilgi ve teolojileri, tapınaklara, ihtişamlı saraylara dayanmaz, arkalarında göğe yükselecek kutsal anıtlar dikmemişlerdir, okullar kurmak ve ona sahip olmak gibi bir durumları yoktur, av ve yetiştirici bir toplumdurlar ve sınıfsal yapı(yani sınıf ayrımı ve egemenliği keskin değildir) keskin köşelerle oluşmadığı için, tanrılara şehirli efendiler kadar muhtaç değillerdir. Karmaşaya ve Tanrı zırhına bürünmüş çobanlara ihtiyaçları yoktur. Şehirli bahçesindeki hurma ağaçlarından nasıl satıpda gelir elde edeceğini ve nasıl insan pazarına gidipde kendisine köle ve kadın alacağını düşünürken, göçer toplumlar geceleri yıldızları izlerler.... Dağınıktırlar ve tümüne hitap edecek Tanrıları yoktur, her kabilenin kendi tanrısı ve tanrılarının temsilleri vardır(bu ise sonraki gelişmedir). Kabilelerin hepsi aynı ırktan olsalarda, tanrıları farklı olduğu kadar toplumsal ayrışıklarıda farklıdır. Tümsel anlamda ırki bir birlik yoktur ve coğrafyaya dağınık bir biçimde konumlanmışardır...
Zamanın ilerleyişi ile kent merkezleri, ürünler için olduğu kadar hayvan ve insan pazarları haline dönüşmüştür. Issız çöl topraklarında, geçmişte köşelere doğru basınçla itilmiş olan kabileler ve göçerler artık yaşam gereksinimlerini karşılayamamakta, su boylarını ve verimli toprakları ise yerleşik şehirler tutmaktadır. Ticaretin ve köle ticaretinin gelişmişliği ile, yerleşikteki efendilerin zenginliği karşısında, göçer ve yerleşik olmayan kabileler tarafından yağmalara maruz kalır hale gelmektedir. Ticaret yollarıda yağmalanmakta, yağmalayanlar esir pazarlarına inerek köle satmakta, malları satmakta ve uygarlığın(feodal) beşiği uzak asyaya ticaret yapılamaz olmaktadır. Aynen o toprakların bir zamanlar atası olan Sümerlerin, dağ arkalarından gelen, göçer ve barbar Gutilerce yağmalanması ve bunun zaman geçtikçe iflah olmaz düzeylere ulaşması gibi.
Baştan ne demiştim, göçerlerde kültürel açıdan mülkiyet ilişkisi yerleşiklerdekiler kadar gelişmemiştir ve ellerinde tutmaktan korktukları malları, mülkleri, esirleri, köleleri yoktur. Oysa yerleşiktekiler ise bu kaygılar ile yastığa baş koyup, bildiği, ettiği tanrılardan, kendi üstün ve egemen konumlarını, mala ve mülke hükmeden konumlarını koruması için aşırı muhtaçtırlar. İster para ile ama isterse hüküm ile elinde tuttuğu hizmetçiler içinde, onları kendisine tam bir biat ve kaygısız bir bağlılıkla bağlayacak olan kutsal gücede muhtaçtırlar.... Bu tanrısal muhtaçlığı kutsal metinlerde görmek mümkündür, kadın konusunda bile.

Görüyoruz ki, heykelleri, tabuları, kutsalları, taşınamaz ve değişmez inançları olan yerleşiklerdir ve Arap yarımadasında yeni bir ümmet yaratan ve geçmiş boşluğa düşmüş toplum modelinden, feodal toplum modeline ve tüm coğrafyaya oralarda bulunan kabileler ve göçerleride hüküm ve idare altına almaya kudreti olacak bir ümmete ihtiyaç vardır. Arap Yarımadası o gün biçilmiş bir kaftandır...

Bilinen ve söylenenin tersine diğerleri gibi İslamiyet de çöl dini değil, aksine şehir ve şehirli dinidir, ve temelinde mülkiyet vardır.

Buraları uzatmak istemiyorum, ama madem konuya başladık, başka başlıklarda forum, forum, sırası ile işlemeye başlarız. Gözümüzden kaçmayan istemesekte orta yerde duran bir gerçek var ki, Tanrı elit, seçilmişler kesiminin babası-annesi değil yani, bunu kutsal metinlerde göreceğiz-, geriye kalan kesim güdülmek için, etinden, sütünden faydalanacak bir köle sürüsüne karşı ise sopasıdır. Cennet ise hoş bir kaval sesidir. Tanrılar her zaman kralları, çobanları kullanmış olan kurgular iken, gerçek tanrılar krallarca kullanılmış kurgulardır.
Arap Yarımadası biçilmiş bir kaftandır.

Gökten ise yağmur, göktaşı ve kardan başka hiç bir şey inmez. Öyle düşünürsek, ki öyle iddia ediliyor, Gökten inen din yada kutsal şeyler bir yağmur kadar olamıyorsa durup düşünmek gerekir, bu yüzden melekler kanatlıdır, aynen antik tanrı betimleri gibi, bulutların üzerinde kanatları ile dururlar. Amerika kıtasına yağan yağmur, çöllerede yağarken, çöllere inen vahy neden Amerika kıtasına inmemiştir. İlla birilerinin çoban ve diğerlerinin dizleri üstünde ve savaş cephelerinde kılıç, kalkan savaşması mı, esir ve ganimet olmasımı gerekir? Bu gün en uzakta ki bir uçak kazasını dahi dünyanın öbür ucu duyabiliyorken, bir kitabın bir avuca inmiş olması mantıklımıdır? Önceden yazılmış ve meleklerce sırası ile peygambere okunmuş vahy ler, neden illa bir avuç insana okunmuştur ve neden herkes duymamıştır, perdenin arkasında kimler vardır ve perdenin önüne neyin gölgesi düşmektedir?
Öyle ise bir avuç şehir Arabı seçilecek en son yerlerden bir sonrakidir. Öncesi ise Eskimolardır, kuzey kutbudur, ondan sonra ise seçilmesi en mantıksız olan yer Arabistandır. Değil ise Arabistan biçilmiş bir kaftandır, perde arkası ve perdeye düşen gölge için.
Bu konu başlığında olmasada çok Tanrılı dinlerin argümanları ve kullanım maksatları, çıkarlara hizmet eden tanrının ve değişen toplumsal yapı mülkiyet ve idare ilişkilerinin ve tek merkez tanrı ve kabilelerden tek bir ümmet olana detaylarıyla giriş gerekiyor. İşte en doğal yıldırımın dahi, insanlara karşı korku ile kullanımına basit bir örnek, ne demeliyiz, gök gürlediğinde hamd ile tebih ediliyor ise, dizlerimizin üzerine çökmemiz gerekir, korku kimileri için başa beladır ama kimileri içinse biçilmiş bir kaftandır en az Arabistan kadar..
RA'D SÛRESİ
(13) Gök gürlemesi O'na hamd ederek tespih eder. Melekler de O'nun korkusundan tespih ederler. O yıldırımlar gönderir de onlarla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücadele ediyorlar. Halbuki O, azabı çok şiddetli olandır. (spartacus)

 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

-selam/eirene

sayın spartacus itiraf etmeliyim ki beni çok çok aşan bir analiz yapmışsınız.henüz bir kez okumuş bulunuyorum değerlendirmenizi.bilgi dolu eleştirinize saygısızlık olmaması için ve değerlendirmenizi güzelce özümsemek için zaman ihtiyacım olacak.
araştırma sürecimin başında sayılırım (2 bilemedin 3 yıldır derslerimden artakalan boş zamanlarda yaptığım araştırmalar kadar bu konulara hakimim)
tarih bilgim az,tarihin marksist yorumuna da pek vakıf sayılmam.bu açıdan ben biliyormuşum gibi değil de detaylandırarak konuyu ele alırsanız hem bilgim artmış olur hem de daha iyi kavramış olacağım için parmaklarınızı boşa yormamış olursunuz.bu ricamı dikkate alırsanız sevinirim.(ayrıca 22 yaşında olduğumu ve tıp öğrencisi olduğumu da dikkate almanızı umarım)
analizinize tekrar dönersek değerlendirip bu analizin analizini yapmaya çalışacağım.

selam/eirene (gul_gulsoy)



__________________
gerçeği bileceksiniz ve gerçek sizi özgür kılacak (yuhannaya göre incil )
Yukarı dön Göster azize_meryem's Profil Diğer Mesajlarını Ara: azize_meryem Ziyaret azize_meryem's Ana Sayfa
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN

Şu anda din adına sunulan sistem ile Kuran'ın anlattığı din arasında ne gibi farklılıklar var diye düşünebilirsiniz. İlerideki bölümlerde Kuran'ın İslam'ı ile geleneksel İslam'ın farklarını detaylı bir şekilde göreceksiniz.

DİNİN KAYNAĞINI BELİRLEMEK

Bu farklılıkları ortaya çıkarmak için önce dinin kaynağını belirlemek gerekir. Kuran'ın, dinin tek kaynağı olduğunu anladıktan sonra bize din adına yöneltilen soruların cevaplarını, delillerini Kuran'dan arayacağız. örneğin biri bize haremlik selamlık şeklinde kadınların erkeklerle ayrılması dinde var mı diye sorarsa, Kuran'ı okuyup inceleyeceğiz ve böyle bir yasağı bulamadığımızdan dolayı dinde böyle bir yasağın olmadığını söyleyeceğiz. Oysa geleneksel din yapısını savunanlar dini Kuran'dan değil, ilmihal kitaplarından, şeyhlerinden ve uydurmalarla dolu hadislerden öğrenmektedirler. Kuran'ın dışındaki bu kaynaklara göre ise haremlik selamlık dinin bir şartıdır, farzdır. (Sırf Kuran'dan dini anlamanın örnekleri için bakınız 35.,37.,38. bölümler)

Tüm bunları incelediğimizde tüm sorunların çözümü olan şu temel soru karşımıza çıkıyor: "Kuran, dinin kaynağı olarak yeterli mi?” Kuran yeterlidir. çünkü eksiği, gediği yoktur ve din adına tüm izahları kapsar. üstelik Kuran, dinin tek kaynağı olduğunu ve her şeyi açıkladığını kendisi söyler. Oysa karşıt görüşte olanlara göre Kuran'ın yanında hadis, icma ve kıyas olmazsa din eksik olur. Bunlardan Kuran ve Hadis temel kaynak olarak alınır. Biz kitabımızda hadis diye adlandırılan Kuran dışı sözlerin güvenilir olmadığını ispatlamaya ağırlık vereceğiz. çünkü hadislerin bile Kuran'ın yanında Kuran'a ilaveler yapan ikinci bir kaynak olamayacağını gösterirsek diğerleri otomatik olarak devre dışı kalacaktır. (Diğer kaynakların tahribatını anlamak için özellikle kitabımızın 14. Bölümünü okumanızı tavsiye ederiz). Kuran gelenekçi İslamcılara göre yetersizdir. Aslında Kuran'ın yeterliliğini ispat etmeye sadece kitabın bu bölümünde Kuran’dan alıntı yaptığımız ayetler bile yeterlidir. Kuran'ın yeterli olduğunu, her şeyi açıkladığını ve gerekli teferruatları verdiğini başta Kuran'ın kendisi söylemektedir. Kuran dışında diğer kaynaklara ihtiyaç olduğunu söyleyerek Kuran'ı yetersiz ilan etmek, başta Kuran'ın bu ayetlerine karşı gelmektir. Fakat biz sırf bu ayetler bile delil olarak yeterlidir deyip geçmeden, Kuran'ın din konusundaki otoritesine eş koşulan hadislerin (sözlerin) nasıl çelişkili, mantıksız ve Peygamber'e iftira olduklarını da örnekleyerek, Kuran dışındaki dini arayışların hatasını her yönden göstereceğiz.

KURAN'I YETERSİZ GÖRENLER

Kuran'a yeterince güveni olmayanlar; falanca mezhepten, filanca tarikattan olduklarını söyleyerek görüşlerimize karşı çıkanlar olacaktır. Hadisçiler, hadis kitapları bilinmeden, fıkıhçılar fıkıh kitapları olmadan, tefsirciler bol hadisli tefsirler okunmadan İslam bilinemez, halk dini anlayamaz demeye devam edeceklerdir. Din tüm insanların anlaması için mi yoksa sadece üç dört kişinin anlaması için mi indirildi? Peygamber'imizin mezhebi var mıydı? Dört halifenin mezhebi neydi? Kuran'da Hanefilik, Şafilik, Alevilik, Şiilik, Vahhabilik şeklinde mezhepler mi var, yoksa tek bir dinden mi bahsediliyor? Kuran dinin rehberi diye kendinden mi bahsediyor, yoksa Buhari'den Müslim'den, Oniki İmam'ın eserlerinden, ilmihallerden, Muvatta'dan mı bahsediyor? Kuran ayetlerini inceleyip, bu soruların cevabını bulalım ve Kuran'ın dinin tek kaynağı olarak yeterli olup olmadığını tespit edelim.
Biz bu kitabı sana, her şeyin ayrıntılı açıklayıcısı, bir doğruya iletici, bir rahmet, Müslümanlara bir müjde olarak indirdik..

16 Nahl Suresi 89

Görüldüğü gibi ayette Kuran'ın her şeyi açıkladığı, bizi doğruya ilettiği söylenmektedir. Kuran her şeyi açıklıyorsa Buhari, Müslim diye kaynaklara, ilmihal kitaplarına ne gerek var? Allah her şeyi Kuran’da açıkladığını söylerken niye hâla Hanbeli, Şafi, Şii, Hanefi, Caferi, Maliki diye mezheplerden medet umuyoruz? Neden Allah Kuran’da bize Müslüman (İslam olan) diye isim takmışken Sunni, Şii, Hanefi, Şafi diye isimleri kullanıp Allah'ın bize verdiği ismi yetersiz görüyoruz?

HÜKÜM YALNIZ ALLAH'INDIR

Hüküm yalnız Allah'ındır. O kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur. Ama insanların çoğu bilmiyorlar.

12 Yusuf Suresi 40

26Kendi hükmünde hiç kimseyi ortak kılmaz.

27Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. O’nun kelimelerini değiştirecek hiçbir kudret yoktur.

18 Kehf Suresi 26,27

Hüküm Allah'tan başkasına bırakılırsa, dosdoğru dinden sapılmış olunur. Mezhep içtihatlarıyla, icma, kıyas başlıklarıyla veya hadislere dayandırılarak verilen hükümler Allah'ın hükmü değildir. Bu mezhepleri dine eşitlemek, Allah’ın hüküm koyucu yetkisini başkasına vermek demektir. Allah’ın hüküm konusunda hiçbir ortağı yoktur. Kişilerin şahsi hükümleri din olamaz. Kehf suresi 27. ayetten Allah'ın hükmüne uymanın Allah'ın vahyine uymakla yerine getirilebileceğini anlarız. Allah’ın kelimelerini değiştirebilecek kimse yoktur, ama mezhepler nasih mensuhla (25. Bölümü okuyun), uydurma hadislerle Allah’ın hükümlerini değiştirmeye yeltenmişlerdir. Allah'ın hükümleri Allah'ın vahyi olan Kuran'dadır. Zaten Allah'ın sözü olduğu iddia edilebilecek başka bir kaynak yoktur ki bu kaynağın Allah'ın hükmünü kapsadığı iddia edilebilsin. Hükmün yalnız Allah'ın olması (12 Yusuf Suresi 40) ve Allah'ın hükmüne kimsenin ortak kılınmaması (18 Kehf Suresi 26) için Allah'ın hükümlerinin hepsini içeren Kuran'ı dinin tek kaynağı yapmak zorundayız. Eğer Allah'ın hükmü olmayan, Allah'ın olmayan kitapları, dini hüküm kaynağı yapıyorsak (İster mezhep ilmihali, ister hadis kitabı olsun) Allah’ın kitabı Kuran’la çeliştiğimizi bilmeliyiz. Bu kitapların Buhari, Müslim, Ebu Davud gibi adları ve mezheplerin Hanefi, Şafi, Caferi gibi adları, bu hükümlerin sahiplerinin Allah değil, bu şahıslar olduklarını daha baştan adlarıyla ortaya koymaktadır.

Allah'a çağıran, yararlı işler yapan ve ben Müslümanlardanım diyen kimseden daha güzel söz söyleyen kim vardır?

41Fussilet Suresi 33

Rabbinin sözü hem doğruluk, hem adalet bakımından tamamlanmıştır. O’nun sözlerini değiştirecek hiçbir kuvvet yoktur.

6 Enam Suresi 115

Allah’ın dini, Kuran’ın indirilmesinin bitişiyle Peygamber’imiz hayattayken tamamlanmıştır. Kuran yazdırılmış, ezberlenmiş ve başı sonu belli bir kaynak olarak rehberimiz olmuştur. Peygamber döneminde yazılması yasak olan hadisleri toplayan kitaplar Peygamber'in vefatından yüzikiyüz yıl sonra ortaya çıkmaya başlamıştır. Kuran’ın ayetine göre Allah’ın sözleri değiştirilemez bir şekilde tamamken, nedense insanlar bununla yetinmeyip yeni sözler aramışlardır. Bu zihniyete göre İmam Şafi'nin içtihatları, Oniki İmam’ın fetvaları veya Hanefi imamların izahları ile din tamamlanmıştır. Bunlara göre din daha evvel tamam değildir ki bu şahısların yorum, içtihat ve izahları insanlara gereklidir. Ayrıca geleneksel İslam'ın savunucuları bununla da yetinmeyip, nasihmensuh kılıflı izahları sonucunda hadislerle Kuran’ın izahlarını iptal edip, yerine kendi izahlarını ve hadisleri koymuşlardır (Bakınız 25. ve 26. Bölüm). Böylece Allah’ın sözlerini değiştirebilecek hiç kimse olmadığıyla ilgili olan yukarıdaki ayetle çelişmişlerdir.

KURAN HER DETAYI İÇERİR

Allah size kitabı detaylandırılmış bir halde indirmişken Allah'ın dışında bir hakem mi arayayım?

6 Enam Suresi 114

Kuran ana konuları verip, yan konular için bizi başka kitaplara, şeyhlere, ilmihallere, kütübi sitteye havale etmiyor. Kendisinin detaylandırılmış olduğunu söylüyor. Eğer ki bir yasağı, detayı, ibadeti Kuran’da bulamazsak; bu, o yasağın, detayın, ibadetin dinimiz ile alakası olmadığı anlamına gelir. örneğin ipek giymek veya midye, karides yemek ile ilgili Kuran'da bir ifade olmaması, ipeğin giyilebileceğini, midye ve karidesin yenebileceğini gösterir. Kuran'da bir fiilin yapılmamasına dair izah aramak gerekir, yapılması gerektiğine dair izaha gerek yoktur. örneğin ipeğin giyilmesinin yasak olduğuna dair izahın bulunamaması yeterlidir. Ayrıca ipek giyilebilir manasında bir ayete gerek yoktur. Bu mantığı şu ayette de gözlemleyebiliriz.

Ey iman sahipleri; size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın. Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onları affetti. Allah Bağışlayandır, Merhametlidir.

5 Maide Suresi 101

Allah kullarına güçlük çıkarmak istemediği için birçok konuda açıklama yapmamıştır. Eğer açıklama yapsaydı, o konularda da üzerimize sorumluluk binerdi. Allah birçok ayette dinin kolay olduğunu, insanlara güçlük çıkarmak istemediğini söylemektedir. Oysa hadis uydurucuları ve mezhepçiler sanki Allah unutmuş gibi Allah'ın açıklama getirmediği konuları açıklayarak, din adına zorluklar üretmişlerdir. Dinin yasakladığı her şey kötüdür, ama din her zararlı fiili yasaklamak zorunda değildir. Dinin açıkladığı hususları yerine getirmek bir sorumluluktur. Bu yüzden, dinde açıklanmayan hususların Allah'ın bize verdiği özgürlük alanları olduğunu anlamalı ve acilen Kuran dışında dine yapılan ilaveleri temizlemeliyiz.(Geniş bilgi için 39. Bölümü okuyun)

ALLAH UNUTMAZ

Rabbin asla unutkan değildir.

19 Meryem Suresi 64

Rabbimiz Allah, her şeyi bilir ve bu, bizim din adına tüm ihtiyaçlarımızı bildiği anlamına gelmektedir. Allah'ın açıklamadığı konular haşa unutkanlığından değil, bizi o konularda özgür bırakmak istemesinden kaynaklanır. Allah'ın açıklamadığı konuları açıklayarak dine yeni ilaveler, yeni detaylar getirenler, kendilerini Allah'tan daha mı akıllı sanıyorlar, yoksa bu ayeti ve Allah'ın kainattaki tüm ayetlerini görmezlikten gelip, Allah'ın indirdiğinin kendilerince eksiğini mi kapıyorlar? örneğin; Allah kadına "Şuradan şuraya kadar örtüneceksin” şeklinde bir üniforma tarif etmemişken, bu üniformayı Allah adına tarif etmiş olanlar ne yapmak istediler? Niye Allah'ın kitabı Kuran'ı yetersiz görüp kendi görüşlerini dine soktular? Bu soruların niyesi belki tartışılır ama Kuran'da olmayan izahların dinde olmadığı, bu örnekte görüldüğü gibi kadına bir üniforma biçmenin Allah'a, Kuran'a, dine iftira olduğu tartışılamaz. (Bakınız 17.,18. Bölüm)

Kendilerine okunmakta olan Kitap'ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu?

29 Ankebut Suresi 51

Ne yazık ki geleneksel İslamcılara Kuran yetmiyor, yetmiyor, yetmiyor... Ne yapıp edip, gerektiğinde ayetleri çekiştirip, içinde binlerce uydurma olan hadisleri, dine ilave bir sürü hükmü uyduran mezhep imamlarının görüşlerini din diye yutturmak isteyenlere, Kuran yetmiyor. çünkü Kuran kadını gelenekçilerin istediği gibi kapatmıyor, haremlik selamlık yapmıyor, sanata, heykele yasak getirmiyor, sarığın, sakalın, cübbenin, Arap geleneklerinin makbul olduğunu söylemiyor. Bu yüzden birçok kişi Kuran Müslümanı olmaktansa Hanefi, Şafi, Şii olmayı tercih ediyor. çünkü Kuran'da olmayan bu yasaklara, bu örf dinselleştirmeciliğine, bu mezhepler geçit veriyor. Kişiler Kuran’ı açıp dini öğreneceklerine, kafalarında din oluşturup Kuran’da arıyorlar, sonra bu dini Kuran’da bulamayınca, bak Kuran eksikmiş diyorlar. Ne yazık ki yukarıdaki ayette geçtiği gibi bazı dinsizlere de, bazı dincilik şampiyonlarına da Kuran yetmiyor.

EKSİKSİZ KİTAP

Kitap' ta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.

6 Enam Suresi 38

Allah Kitap’ta eksik olmadığını söylerken, Kuran'ı ölülerin arkasından okunan bir kitap gibi kullanıp, Kuran'ın manasından çok musikisine önem verenler, ne yazık ki bu ayetlerin manasını anlayamıyorlar. Kuran'ın yerine ilmihal kitabını, mana yerine musikiyi, canlılar yerine ölüleri, Kuran İslâm'ı yerine mezheplerin İslâmı'nı ön plana alanlar Kuran'ı, manayı ve canlıları ön plana almadıkça bu ayetlerin açık manasını da anlayamayacak gibi gözüküyorlar.

154 Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?

155 Hiç mi hatırınıza getirmiyorsunuz?

156 Yoksa sizin apaçık olan bir deliliniz mi var?

157 Şayet doğru söylüyorsanız kitabınızı getirin.

37 Saffat Suresi 154-157

36 Neyiniz var? Nasıl hüküm veriyorsunuz?

37 Yoksa okuyup, ders almakta olduğunuz bir kitabınız mı var? 38 İçinde keyfinize uyanın sizin olduğu.

68 Kalem Suresi 36,37

Sen de aralarında, Allah' ın indirdiğiyle hükmet.

5Maide Suresi 49

Ayetlerden, dini hükümlerin Allah'ın indirdiğine dayanması gerektiğini görüyoruz. Allah'ın indirdiği kitaba dayanmayan hükümler, dinen temelsizdir. Yani dinen bir hüküm oluşturmazlar. Eğer Peygamber'in bir söz veya davranışı Kuran'a ilave bir hükme delil gösteriliyorsa, bilin ki o hadis ya Peygamber'e iftiradır, ya da Peygamber'in şahsi tercihi olan, dinen hüküm ifade etmeyen bir mesele dinselleştirilmiştir. Maide Suresi 49. ayetten anladığımız üzere Peygamber sadece Kuran'la hüküm verir ve sonuç olarak Kuran'da tüm dini hükümler vardır. Bir tek Kuran'ı dini kaynak yaparsak başka bir kaynağa, otoriteye ihtiyaç duymadan dinimizi buluruz. (Allah'a ve Peygamberlerine itaat konusunu 27. Bölümde anlatacağız)

O yalnızca bir öğüt ve Mübin(apaçık) bir Kuran'dır.

36Yasin Suresi 69

Kuran'ın sıfatlarından biri olan Mübin, “beyan” kökünden olup apaçık, açık açık gösteren manalarına gelmektedir. Aynı ifadeye 27Neml 1, 28Kasas 2, 26Şuara 2 gibi ayetlerde de rastlarız. Kuran'ın apaçık olduğunu ifade eden bu ayetler, Kuran'ın tek başına anlaşılamaz olduğunu, ancak hadislerle, esbabı nuzul hikayeleriyle, mezhep imamlarıyla Kuran'ı anlayabileceğimizi söyleyenlere cevap vermektedir. 27Neml Suresi 79. ayette ise Peygamberimiz'e "Sen mübin gerçek üzerindesin.” deniliyor. Peygamberimiz'in insanlığa tanıttığı gerçeğin açıklayıcısı Kuran’dır. Bu yüzden Peygamberimiz'e izafe edilen her şey ancak Kuran'dan onay aldığı takdirde geçerlidir. Mübin olan Kuran; hem dini, hem Peygamber'i tanımamızda hepimize tek başına yeterlidir.

KURAN'A UYAN PEYGAMBER'E DE UYMUŞ OLUR

De ki " Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”

21 Enbiya Suresi 45

Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik.

13 Rad Suresi 30

Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu.

6Enam Suresi 19

Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar "Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki "Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.”

10Yunus Suresi 15

Ayetlerde görüldüğü gibi, Peygamber'in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran'dır. İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini istedikleri de Kuran’dır. Peygamber’in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran’ı okumaktır. Peygamber’e uymak; Kuran’a uymak, Kuran’ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır. Peygamber’imiz Kuran’da en çok “Resul” kelimesiyle tanıtılır. Resul Türkçe’de “elçi” kelimesinin karşılığıdır ki Allah bu kelimeyle, Peygamberimiz'in vazifesi olan Allah'tan aldığı mesajı insanlara iletmeyi vurgular. Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran'dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yoktur. Allah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar olsaydı, onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi. Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak Kuran'a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Kuran'ın din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı %100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgeniyor. öyle ki Kuran’ın oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı %1’in bile çok altındadır. Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran'ın değerini düşüren, Peygamber'e yalan sözler(hadisler) atfeden, Peygamber'e iftira eden bu mantığa karşı çıkar.

KURAN KARANLIKLARDAN AYDINLIĞA ÇIKARIR

4 Dosdoğru bir yol üzerindesin.

5 Aziz ve Rahim' in indirdiği üzerindesin.

36 Yasin Suresi 4,5

Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman için sana indirdik.

14İbrahim Suresi 1

Bu kitap (Kuran) insanları karanlıktan aydınlığa çıkarır. Allah'ın indirdiği (Kuran) üzerinde olan dosdoğru yol üzerinde olur. Kuran'a uyanlar bu ayetler gibi birçok ayetten güç ve destek alırlar. Peki Fetavayı Hindiyelere uyanlar, Tirmizi, Muvatta, Buhari, Müslim gibi kitaplara uyanlar ve bunları Kuran gibi dinin kaynağı gösterenler, böylece Kuran'ın dindeki tekelini bozma girişiminde bulunanlar nereden güç ve destek alıyorlar? Kuran, Peygamber döneminde yazıldı, ezberlendi. İçinde hiçbir çelişki ve mantığa aykırılık yoktur. Diğer hiçbir kaynak, Peygamber hayattayken yazılmadı. Üstelik ileride hadisleri ve mezhepleri inceleyen bölümlerde göreceğimiz gibi bu izahlar Kuran'la, kendi aralarında ve mantıkla çelişirler. Nerede çağın ve aklın çok önünde olan Kuran? Nerede çağın gerisinde, İslam'dan insanları kaçırmış uydurma hadisler ve mezhepler? (4. Bölümden 12. Bölüme kadar Kuran'a eş koşulan izahları inceleyip, dinin kaynağı olmaya lâyık olmadıklarını göstereceğiz.)

YAHUDİLERDE VE HIRİSTİYANLARDA DA AYNI TİP DEJENERASYONLAR VAR

İçinde Allah' ın hükmünün bulunduğu Tevrat yanlarında iken, nasıl oluyor da senin hakemliğine başvuruyorlar.

5Maide Suresi 43

İncil bağlıları Allah' ın onda indirdiğiyle hükmetsinler. Allah' ın indirdiğiyle hükmetmeyenler sapkınların ta kendileridir.

5Maide Suresi 47

Allah evvelki din sahiplerine de Peygamberleri aracılığıyla kitaplar, sayfalar indirmiş ve kitaplarına uymalarını söylemiştir. Yahudiler Kuran gibi detaylı ve her şeyi açıklayan Tevrat’ı aldılar. Ancak Allah’ın sözleriyle yetinmediler. Bakara Suresi 67. ile 71. ayetler arasında gördüğümüz Yahudilerin teferruatsever yaklaşımları Hz. Musa'nın vefatından sonra da devam etti. Bu tavırları sonucu Mişna (Söz, Hadis) ve Gamara (Pratik, Sünnet) denilen dini kaynaklar ürettiler. Hadis ve sünnet adı altında kutsala fatura edilen uydurma dolu izahlarla dini teferruata boğma, bir tek bizim dinimize özgü değildir. Kuran, Hıristiyanların Hz. İsa’yı ve din adamlarını Rabler edindiğini söyler ve dine ilave olarak uydurdukları ruhbanlığa sonra kendilerinin de tam olarak uyamadığını anlatır. Kuran'da tüm bu kıssalar bize öğüt almamız için açıklanmıştır. Oysa kendini dinde otorite ilan eden bazıları "Bu Hıristiyan ve Musevilere olmuş, bize olmaz” diyerek sanıda bulunmaktadırlar. Acaba Kuran'dan bir delilleri var mı? Tabi ki yok. Zaten delil yerine sanı ile konuşmaya meraklı bu otoritelerin(!) delile ihtiyacı yoktur. çünkü kendileri ve evvelki otoriteleri zaten delildir. Bu tipler kelle saymaya çok meraklıdır. Bunların çoğu "Bu kadar insan böyle diyor siz onlardan daha mı akıllısınız?” izahıyla geleneklere, kelle sayım sonucuna güvenirler. Hıristiyanların çoğu “Hz. İsa Allah’ın oğlu” derken, bunun bir mecaz olduğunu, Allah’ın oğlu olamayacağını, Hz. İsa'nın sadece Allah'ın sevgili bir kulu ve Peygamber'i olduğunu söyleyen Hıristiyanlar da vardır. Peki bu azınlık Hıristiyanlar mı, yoksa Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia eden, Katolik ve Ortodoks din adamlarını Rabler edinmiş bu çoğunluk mu haklıdır? üstelik Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu iddia edenlerin sayısı geleneksel İslam'ı savunanlardan çok daha fazladır. Hıristiyan çoğunluk: "Bakın ne kadar çok kişi Hz. İsa’yı Allah’ın oğlu kabul ediyor. Bizim Saintlerimiz, evliyalarımız çok fedakâr, çok büyük adamlarmış. Onlar böyle diyor yanılıyor da, siz üç beş adam bizim Saintlerimizden, mürşidlerimizden, papazlarımızdan daha mı iyi biliyorsunuz?” demektedirler. Geleneksel İslam'ı savunanların izah tarzıyla bunların tıpatıp aynı olması hiç de şaşırtıcı değildir. çoğunluğa uymanın saptırmaya yol açacağını belirten Kuran ayetleri ve Hıristiyan çoğunluğun çizdiği bu manzara umarım kelle sayıcıları ve delil yerine evliyaya(!) güvenenler için yeterlidir.(Hz. ömer'in, hadisleri "ümmetimin Mişna'sıdır” diyerek yakması için 11. Bölüme, Hıristiyan ve Musevilerle ilgili konular için 29. Bölüme, kelle sayma meraklılarına cevap için 33. Bölüme bakın.)

Andolsun ki size beyyine (açıklayıcı, açık delil) ayetler, sizden önce gelip geçenlerden örnekler ve korunup, sakınanlar için de bir öğüt indirdik.

24Nur Suresi 34

... Ta ki ölen beyyine (açık delil) üzerine ölsün, yaşayan da beyyine (açık delil) üzerine yaşasın.

8Enfal Suresi 42

Kuran'a göre insan beyyine (açık delil) üzere olmalıdır. Yani gelenek diye, böyle gördük, biz de böyle yapıyoruz diye uygulamalar, kelle sayımı ile gerçeği bulmalar Kuran'ın İslamı ile bağdaşmaz. Kuran'a göre, Kuran'ın kendisi beyyinedir(açık delildir). Demek ki Kuran'ı dinin kaynağı yapanlar açık delile uymuş olurlar.

Bunları Kuran'da türlü türlü şekillerde (sarf) açıkladık ki öğüt alıp hatırlasınlar. Fakat bu sadece kaçışlarını artırıyor.

17İsra Suresi 41

Andolsun bu Kuran'da her örnekten insanlar için türlü türlü açıklamalarda (sarrafna) bulunduk. İnsanların çoğu ise tanımamakta ayak diretmektedirler.

17İsra Suresi 89

Bak iyice kavramaları için ayetleri nasıl türlü şekillerde açıklıyoruz(nusarriful).

6Enam Suresi 65

Bilgiyle uzun uzadıya, etraflıca açıkladığımız (fassalna), inanan bir toplum için doğruya iletici ve rahmet olan bir kitabı onlara getirdik.

7Araf Suresi 52

Bu bir kitaptır ki, Hakim ve Her şeyden Haberdar olan, ayetlerini hüküm ifade edici (muhkem) kılmış ve sonra detaylandırıp(fussilet) açıklamıştır.

11Hud Suresi 1

KURAN'IN AÇIKLAMADIKLARI DİN DIŞI ALANDIR

Yukarıdaki ayetlerden Kuran’ın detaylı, etraflıca, türlü türlü şekillerde gerekli açıklamaları yaptığını Kuran’ın kendisinin söylediğini görüyoruz. Ayetlerde Kuran’ın etraflıca, türlü türlü şekillerde, detaylı bir biçimde açıklamalar yaptığını vurgulayan kelimelerin Arapça'sını parantez içinde verdik. “Kuran başka kitaplara gönderme yapar, Kuran ana kitaptır, detayları başka kitaplardan öğreniriz.” demek tüm bu ayetlere karşı çıkmak, bu ayetleri yok saymak demektir. Aynı şekilde “Kuran’ı biz anlayamayız” tipi izahlar da Kuran ile çelişir. Kuran’ın izahlarına göre iman edenler Kuran’ı anlar. Kuran’ı anlamamak iman etmeyenlerin bir özelliğidir. Kuran’ı incelediğimizde gerekli tüm teferruatların Kuran’da yer aldığını görürüz. örneğin Kuran, zorda kalıp başka yiyecek bir şey bulamayanların aşırıya gitmemek kaydıyla haram olan leş, kan, domuz eti ve Allah'tan başkası adına kesilen hayvanları yiyebileceğini söyler.

KURAN AYETLERİNE GÖRE DİN

Hacca giderken başında hastalık olduğu için saçını kısaltanların ne yapması gerektiği de Kuran'da geçer. Teyze ve anne ile evlenmenin haram olduğu da Kuran'da vardır. Peygamber'in sırf kendisine farz olan gece ibadeti de Kuran'da geçer. Ebu Leheb'in Müslüman olmayacağı, Rumların yakın zamanda savaşı kazanacakları tipinde ancak Peygamber'imiz döneminde gözlenebilecek olaylara da Kuran değinir. Yukarıdaki örnekler ve daha birçok örnek, Kuran'ın tüm teferruatları verdiğinin delilidir. Kaç kişi domuz, leş gibi yiyecekler ile başbaşa kalıp başka hiçbir helal gıda bulamayacak kadar zor durumda kalıp, bunları yemek zorunda kalacaktır? Hacdayken hastalığı yüzünden saçını kısaltacak olan kişi sayısı binde bir bile değildir. Yani her bin kişiden birinin hayatta bir kere rastlaması ihtimali bile zor olacak bir detay Kuran'da vardır. Teyze ve anne ile evlenmeye kalkmanın çirkin olduğu aşağı yukarı herkesin bildiği, onbinde bir insanın bile kalkışmayacağı bir iğrençliktir. Kuran bu konu zaten bilinir dememiş, bunu da açıklamıştır. Yahudilere Cumartesi yasağı gibi yasakların da koyulduğunu belirten Kuran, hiç mümkün müdür ki inananlarına tüm yasakları belirtmesin? Hiç mümkün müdür ki Hacda saçını kısaltan adama yol göstersin de, kıyafet ve diğer hususlarda bir yasak varsa bunu kadınlara açıklamasın? Hiç mümkün müdür ki zorda kalana yukarıda belirttiğimiz izni açıklasın da midye, karides diye bir yasak varsa bunun açıklamasını başka kaynaklara bıraksın? Hiç mümkün müdür ki Peygamber'e özel farz ibadet açıklansın da tüm Müslümanlara farz olan tüm namazlar Kuran'da yer almasın? Allah'ın gönderdiği bir kitap var ve onun din adına tüm bilgileri içermediğini iddia edenler var. Allah'ın eksik ve başka kaynaklara ihtiyacı olan bir kaynak göndermesi mümkün mü? Allah'tan olanın, insanın yazacağı kitaplardaki açıklamalara, tefsirlere muhtaç olduğu hiç düşünülebilir mi? Eğer ki din adına Kuran'ın hacminden fazla bilgilere ihtiyacımız olsaydı Allah, Kuran'ı 23 kat daha kalın yapabilirdi. Böylece bizi yine başka kaynaklara muhtaç etmezdi. Kuran eğer ki dini açıklamada yetersizse niye indirildi? Allah dinin sadece bir kısmını açıkladı da, diğer kısmı için başkalarına mı muhtaç kaldık? Allah'ın kelimeleri tükenmez, Allah kelime sıkıntısı çekmez. Allah hiç kimsenin mezhebine, hadisine ihtiyaç kalmaksızın dinini tam olarak açıklamıştır.

Eğer yeryüzündeki ağaçlar kalem olsa ve deniz de arkasından yedi deniz daha katılarak kullanılsa; yine de Allah'ın kelimeleri tükenmez. Allah üstündür, bilgedir.

31Lokman Suresi 27

KURAN'IN ANLAŞILMASI İÇİN TEFSİR, HADİS, İLMİHAL … KİTAPLARINA İHTİYAÇ YOKTUR

32 Kafirler dediler ki "Kuran ona toptan, tek bir defada indirilseydi ya” Biz böyle yaptık ki, onunla senin kalbini dayanıklı kılalım. Biz onu parça parça düzenleyip okuduk.

33Onların sana getirdikleri hiçbir örnek yoktur ki, biz sana gerçeği ve en güzel yorumu (ahsena tefsir) getirmiş olmayalım.

25 Furkan Suresi 32,33

Görüldüğü gibi kafirler hep Kuran ile uyarılmışlardır,bu yüzden kafirlerin itirazları da hep Kuran'a karşıdır. Yapılması gereken yorumlar da Kuran'ın içindedir. "En güzel yorum” ifadesinin Arapçası "ahsena tefsir”dir ve "tefsir” kelimesinin Kuran'da geçtiği tek yer yukarıdaki alıntıladığımız ayettir. Böylece Allah, Kuran'ın tefsirinin en güzel şekilde yine Kuran'la yapılacağının dersini vermektedir. Oysa Kuran'a eş koşulan birçok hadis de "Kuran tefsiri” diye satılan kitaplarda geçer. Kuran en güzel yorumu içerirken ayrıca başka yorum kitapları (tefsir kitapları) dinin kaynağı olamaz. Dinimiz tefsir kitapları olmadan da anlaşılır ve tastamamdır. Daha evvel belirttiğimiz sarf(türlü şekillerde açıklama), fussilet(detaylandırma) tipi kelimelerin Kuran için kullanılması da, Kuran'ın hiçbir hadis kitabına, mezhep kitabına, tefsir kitabına ihtiyaç duymaksızın her detayı içerdiğini gösterir.

1 Rahman

2 Kuran'ı öğretti

55 Rahman Suresi 1,2

17 Şüphesiz onu toplamak ve okutmak bize düşer.

18 O halde biz onu okuduğumuzda sen de onun okunuşunu izle.

19 Sonra onu açıklamak da bize düşer.

75 Kıyamet Suresi 17,18,19

Allah Kuran’ın öğretilmesini de, açıklanmasını da üzerine almıştır. Kuran, kendi kendini açıklar. Kuran’ın bir ayetinde anlaşılması gerekli konu tamamlanmadıysa, başka bir ayetin ilave yapmasıyla, o ayeti açıklamasıyla konu anlaşılır. Yoksa Kuran'ın, Kuran dışı hadis, tefsir, içtihat başlıklı kitaplara ihtiyacı yoktur. Bu kitaplardan, bu kaynakların gereğinden Kuran hiç bahsetmez. Kuran, Allah’ın kendisini öğreteceğini, açıklayacağını ve kendi içinde en güzel yorumu(ahsena tefsir) yaptığını söyler.(Kuran'ın kendi açıklamasına şu konuyu örnek verebiliriz. 1 Fatiha Suresi 4. ayet "Din gününün sahibidir O” şeklindedir. Din gününün ne olduğunu anlamayan kişiler tüm Kuran'da bu terimi araştırırlar. Bu terimin 15Hicr Suresi 35. ayet, 26 Şuara Suresi 82. ayet, 37 Saffat Suresi 20. ayet, 38 Sad Suresi 78. ayet, 83 Mutaffifin Suresi 11. ayet ve diğer geçişlerini inceleyenler bu terimin öldükten sonraki yeniden dirileceğimiz günü ifade ettiğini anlarlar. Bu örnekte olduğu gibi din adına anlamamız gereken tüm bilgi Kuran'ın içindedir. Kuran kendi kendini açıklar.)

PEYGAMBERİMİZİN ŞİKAYETİ

Kuran'ı dinin merkezine koymalı ve Peygamberimiz'e uymanın, Kuran'a uymakla olacağını bilmeli, Peygamberimiz'i ve dinimizi iftiralardan kurtarmalıyız. Peygamberimiz'in Allah'ın huzurunda ümmetinden tek şikayeti ayette şöyle geçer:

Ey Rabbim! Benim toplumum bu Kuran' ı devre dışı tuttular.

25 Furkan Suresi 30

Gerçekten de Peygamberimiz'e uyduğu söylenen birçok kişinin sergilediği manzara budur. Sözde Kuran el üstündedir, kutsaldır, fakat Kuran aslında hayata uygulanmayan, dini tek başına belirlemeyen bir kitap olmuştur ve yüzlerce dini kitaptan birine çevrilmiştir. Kişiler dinlerini ilmihal kitaplarından öğrenmekte, Kuran ise anlaşılmak için değil, sadece seslendirilmek için okunmakta, böylece devre dışı tutulmaktadır.

Tüm bu ayetler ve açıklamalar, Kuran'ın dinin tek kaynağı olduğunu başta kendisinin açıkladığını göstermektedir. İleride Kuran'ın dinin biricik kaynağı olduğuna dair burada belirtmediğimiz delilleri de konuların içinde göstereceğiz. Aslında Kuran'daki bu ayetler, Kuran'ın tek kaynak olduğunu ve İslam'ın eğer bir şey İslamı olacaksa Kuran İslamı olması gerektiğine delil olarak yeterlidirler. Peygamber'e iftira olarak uydurulan hadisler başta olmak üzere, mezhepler, tarikatlar ve gelenekleri irdeleyerek, Kuran dışında kaynak kabul etmenin sonunun nasıl felaket olduğunu gözler önüne sereceğiz. Diğer bölümlerle beraber, özellikle 27. Bölümü dikkatlice okumanız, Kuran'a göre Kuran'ın yeterli olduğunu anlamanızı daha da iyi sağlayacaktır.



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 
Turk_Ibrahim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 15 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 340
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Turk_Ibrahim

Selam Azize Meryem,

Gerek Turan Dursun gerek Selman Rüşdi gerekse bir başkası aşağıdaki saçmalıktan bir kitap çıkarabilir. Fazla ciddiye almamak gerek Çünkü Kur'an'a karşı tek bir cümle kuramazlar.

 

Kuran: "Bundan sonra yeri yumurta (Elips) biçimine soktu.”

79 Naziat Suresi 30

Uydurma Hadis: "Dünya balığın üzerindedir. Balık başını sallayınca Dünya'da depremler olur.”

İbni Kesir Tefsiri 2/29 68/1’in açıklamaları



__________________
"Bak işte günler!Biz onları insanlar arasında dolandırır dururuz. Allah bu sayede iman edenleri bilecek, sizden tanıklar edinecektir."3:140
--BLOG--
Yukarı dön Göster Turk_Ibrahim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Turk_Ibrahim Ziyaret Turk_Ibrahim's Ana Sayfa
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats