Ka'b el-Ahbâr
ve Ebu Hüreyre:
Hadis uleması "Sahabe'nin Tabîûn'dan rivayeti –veya "Büyüklerin Küçüklerden
Nakli"- babı altında, Ebu Hüreyre, Abâdile, Muâviye, Enes ve diğer bir
çoklarının, yahudiliğini gizleyip İslam olduğunu iddia eden büyük kâhin
Ka'bu'l-Ahbar'dan rivayette bulunduklarını kaydederler. Bize ulaşan
bilgilere göre, Ebu Hüreyre ona en fazla aldanan ve ona güvenerek kendisinden en
fala hadis rivayet eden kişiydi. Ka'b'ın üstün dehasıyla, Ebu Hüreyre'nin
safdilliğine hakim olduğu ve onu uyutarak İslam Dinine sokmak istediği her türlü
hurafe ve evhamı ona telkin ettiği araştırmayla sabit olan bir gerçektir. Ka'b,Ebu
Hüreyre'yi hakimiyetine alma hususunda ilginç üsluplar ve acayip yollar
izlemiştir.
Ebu Hüreyre'nin biyografisini yazanlardan ez-Zehebî şunu rivayet eder: Ka'b Ebu
Hüreyre hakkında şöyle dedi: "Okumadığı halde Tevrat'ın muhtevasını Ebu Hüreyre
kadar iyi bilen birini daha görmedim!"
Biyografi'sinden gaflet ve hata sahibi bir insan olduğu ortaya çıkan Ebu
Hüreyre'ye bu Yahudi din adamının nasıl tuzak kurduğuna bakınız! Ebu Hüreyre
Tevrat'ın muhtevasını nereden bilebilir ki? Hem bilse dahi onu okuyamazdı. Zira
o İbranî'ceydi. Ebu Hüreyre, okuma-yazma bilmediğinden Arapça metinleri dahi
okuyamayan biriydi.
Bu kurnaz Yahudi din adamının, Ebu Hüreyre'yi nasıl kanadının altına aldığı
ve sözlerini harfi harfine Rasul (s)'e isnad ettirerek söylettiğine delil olması
babından şu haberi zikrediyoruz:
Bezzâr, Ebu Hüreyre'den rivayet etti ki, Allah Rasulü şöyle buyurdu: "Güneş ve
ay kıyamet günü cehennemde iki öküzdür."
Bunun üzerine el-Hasan şöyle dedi: "Peki, suçları nedir?" Ebu Hüreyre: "Sana
Rasul (s)'den haber veriyorum, sende kalkmış 'suçları neymiş?' diyorsun"
Aynı sözü harfi harfine Ka'bul'l-Ahbâr da söylemiştir: Ebu Ya'lâ el-Mavsılî,
Ka'b'ın şöyle dediğini rivayet eder. "Güneş ve ay kıyamet günü iki kısır öküz
gibi getirilir ve cehenneme atılırlar. Onlara tapanlar onları orada görürler".
El-Hakim ve et-Taberânî ise -ki, ravileri Sahîheyn'in ravileri
derecesindedir- raviler kanalıyla Ebu Hüreyre'den şunu rivayet etmişlerdir:
"Allah Rasulü buyurdu ki: "Allah bana, iki ayağı yerde, boynu arşta olan ve
devamlı ('Seni tesbih ederim Rabbim! Sen ne yücesin!' diyen ve Allah'ın da
kendisine "Yalan yere benim adıma yemin eden bunu bilmez!" dediği horozu size
anlatmam hususunda izin verdi."
Bu hadis de Ka'b'ın sözlerindendir. İşte metni: "Allah'ın, boynu arşın altında
ve pençeleri yeryüzünün aşağısında olan bir horozu vardır. Allah bağırınca o da
bağırır ve şöyle der: "Kuddüs,melik ve rahman olan Rabbim! Seni tesbih ederim.
Senden başka ilah yoktur!"
Ebu Hüreyre Rasul (s)'ün şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Nil, Seyhan, Ceyhan
ve Fırat cennet nehirlerindendir." Aynı sözü Ka'b da söylemiştir: "Allah Teâla,
Cennet'in dört nehrini yeryüzüne yerleştirmiştir: Nil, cennetteki bal nehridir.
Fırat, Cennetteki şarap nehridir. Seyhan, cennetteki su nehridir. Ceyhan'sa
cennetteki süt nehridir."
İbn Kesîr, "Tefsîrinde, Ebu Hüreyre'nin Ye'cüc ve Me'cüc'le ilgili hadisinin
metnini zikreder: "Ye'cüc ve Me'cüc seddi her kazarlar. Güneş ışıklarını görür
gibi olduklarında üzerlerindekiler: "Dönün, yarın tekrar kazacaksınız." derler,
olar da dönerler..." İbn Hanbel'in Ka'b'tan rivayet ettiği bu hadis için
şöyleder: "Ebu Hüreyre bu hadisi muhtemelen Ka'b'tan almıştır. Çünkü o, onunla
sık sık beraber olur ve ondan hadis rivayet ederdi." Ebu Hüreyre'nin Sahiheyn'de
yer alan: "Allah,Adem'i kendi sureti üzere yarattı." Hadisine gelince, bu
ifade Tevrat'ta aynen yer almaktadır: "Allah,insanı kendi sureti üzerine
yarattı. Allah'ın sureti üzerine onu yarattı." (Ishah, 1)
Ka'b, Rasul (s)'ün Tevrat'taki vasıflarını zikredince Ebu Hüreyre şöyle
demiştir. "O (s), kötülükten uzak ve mutedil biriydi. Pazarlarda gürültü patırtı
etmezdi." Gördüğünüz üzere bu, Ka'b'ın önceki bölümlerde Tevrat'ta Rasul (s)'ün
sıfatlarıyla ilgili söylediklerinin aynıdır.
Müslim, Ebu Hüreyre'den şunu rivayet eder: Allah Resulü elimi tuttu ve şöyle
dedi: "Allah toprağı cumartesi günü yarattı. Onun üzerinde dağları Pazar günü,
ağaçları pazartesi,salı ve nuru/ışığı Çarşamba günü yarattı. Perşembe günüyse
canlıları ona yaydı. Son olarak da; Cuma günü, ikindiyle gecenin arasındaki son
saatlerde Adem'i yarattı!"
El-Buhari, İbn Kesir ve diğerleri Ebu Hüreyre'nin bu hadisi Ka'b'tan aldığını
zira onun Kur'ânî nasslarla çeliştiğini söylemişlerdir. Kur'ân'da Allah Teâla
şöyle buyurmuştur: "Rabbiniz olan Allah gökleri ve yeri altı günde yaratmıştır."
İşin ilginç yanı, Ebu Hüreyre'nin söz konusu hadisi Rasul (s)'den bizzat
duyduğunu, hatta onun elini tuttuğunu iddia etmesidir. Burada, hadis bildiğini
iddia edenlerin hepsini bu hadisteki kapalılığı gidermeye davet ediyorum.
Söz konusu hadis, hadisçilerin kuralları doğrultusunda sened açısından sahih
olan, bir Müslim hadisidir. Ebu Hüreyre, hadisinde, onu bizzat Rasul (s)'den
dinlediğini hatta elini bile tuttuğunu söylüyor. Hadis imamları, bu hadisin Ka'b
menşeeli olduğuna ve Kurân'a muhalif düştüğüne hükmediyorlar. Kuşkusuz böyle bir
rivayet açık ve mutlak bir yalan kabul edilir. Bu yalanı Rasul (s)'e isnad
edenin hükmü nedir? Rasul (s)'ün "Hakkımda yalan söyleyen ateşten oturağını
hazırlasın!" hadisinin hükmüne mi girer? Yoksa özellikle bu ravi için bir
kurtuluş yolu var mıdır? Allah'a yemin ederim ki -hiç kuşkuya mahal bırakmayacak
şekilde- haklarında son derece ihtiyatlı davranılması gereken Ebu Hüreyre hadis
rivayetlerinin iç yüzünü ortaya döken bu hadis hususunda,alimlerimizin bilgisine
muhtaç durumdayım!
Ka'b, dehası sayesinde Ebu Hüreyre'nin gaflet ve
safdilliliğini öylesine istismar ediyordu ki, İslam'a sokuşturmak istediği
hurafe ve evhamı önce ona telkin ediyor, sonra da bir başka yerde Ebu Hüreyre'yi
teyid edecek rivayetlerde bulunuyordu. Böylelikle İsrailiyyatın müslüman
zihinlere daha güçlü bir şekilde yerleşmesini sağlamış oluyordu. Sanki Ebu
Hüreyre'denmiş gibi rivayet edilen bir çok hadis, hakikatte Ka'bu'l-Ahbar'a
aittir!.
Aslında İsrâiliyyât'tan olan,ancak Ka'b kanalıyla Ebu Hüreyre tarafından İslam
kültürüne sokulan bir hadisle konuyu noktalamak istiyoruz:
İbn Hanbel, Ebu Hüreyre'den Rasul (s)'ün şöyle buyurduğunu rivayet etti:
"Cennette bir ağaç vardır ki binekli onun gölgesinde yüzyıl yürür de, onu
katedemez. Dilerseniz "... ve uzanmış gölge..." ayetini okuyun!"
Ebu Hüreyre'nin bu hadisi rivayet etmesinin üzerinden çok geçmeden KA'b şu
rivayette bulundu: "Musa (a)'ya Tevrat'ı ve Muhammed (s)'e Furkan'ı indirenin
hakkı için-Ebu Hüreyre- doğru söyledi. Kişi,dört yaşında genç bir deveye binip o
ağacın tepesine ulaşmak için tırmanırsa, tepeye varamadan ihtiyarlamış olarak
aşağı düşer. Allah onu eliyle dikmiş ve ona kendi ruhundan üflemiştir. Dalları
Cennetin örtülerinin arkasındadır. Cennetteki her nehir bu ağacın kökünden
çıkar." Ebu Hüreyre ve Ka'bu'l-Ahbar bu tür
hurafeleri işte böyle yardımlaşarak yayıyorlardı. İşin garip
yanı, Vehb b. Münebbih'in bu garip haberi bir başka garip haberin içinde rivayet
etmesidir.
Hadiste İsrailiyyât başlıklı bölümde bu tür rivayetleri görmüştük.
Ebu Hüreyre
ve Emeviler:
Geçen bölümlerde gördüğümüz üzere Ebu Hüreyre, -bizzat kendi ifadesine göre-
Rasul (s)'le karın tokluğuna beraber olmuş, fakirliğinden dolayı Suffe'ye
sığınmıştır. Orada diğer Suffe mensuplarıyla yemek yer, bazan da karnını
doyurmak için Rasul (s)'ün veya Sahabe'den birinin evine giderdi.
Bu durumdaki birinin Sahabe'nin avamından olmasından tabii bir şey yoktur. Ebu
Hüreyre'nin bu konumu, Ebu Bekir (r) ve Ömer (r)'nin döneminde de devam etmiş,
-uzun sessizlikten sonra- ancak Osman ((r) döneminde tezahür etmeye başlamıştır.
Rasul (s), Ebu Bekir (r) ve Ömer (r) dönemlerinde yaşanan güçlü günlerden
sonra fırkaların türemesinin akabinde Ali (r) ile Muaviye -diğer bir deyişle
Emeviler'le Abbasiler arasında savaş patlak verip müslümanlar gruplaşmaya
başlayınca Ebu Hüreyre tabiatının yatkın olduğu gruba yakınlaştı. Bu grubun
arzuları da onunkilerle çakıyordu. Bu, Muaviye'nin grubuydu. Bütün, lüksü,
savleti ve variyatıyla Muaviye'nin grubu;fakirlik, açlık ve zühtden başka bir
şeye sahip olmayan Ali (r)'nin grubuyla karşılaştırıldığında Ebu Hüreyre'ninki
gibi bir hayat süren kişinin yapabileceği en muhtemel tercihti. Ali (r)'ye giden
yoldan uzaklaşıp, oburluğunu Muaviye'nin rengarenk sofralarında ve ihtirasını
onun değerli hediyeleriyle tatmin etmek: İşte Ebu Hüreyre'nin bütün isteği.
Açlıktan baygınlıklar geçiren ve etrafındakilerin "deli" diyerek boğazına
bindikleri Ebu Hüreyre'nin, saltanata ve lezzetli yemeklere sahip Emevi
Devleti'ni bırakıp yiyeceği peksimet olan yoksul,zahit Ali (r)'ye meyletmesi
düşünülebilir miydi?
Emeviler, Ebu Hüreyre'nin iyiliklerini itiraf etmiş, kendilerine gösterdiği
yakınlığı takdir ederek onu hediyelere ve bağışlara boğmuşlardı. Çok geçmeden
Ebu Hüreyre'nin durumu düzelerek dar günlerden müreffeh günlere, fakirlikten
zenginliğe kavuşmuştur. Bir zamanlar vücudunu yırtık Yemen Abasıyla örten Ebu
Hüreyre artık ipek ve keten elbiseler giyiyordu.
Emeviler'in, yardımına karşılık Ebu Hüreyre'ye verdikleri ilk karşılık, Bisr b.
Artae tarafından Medine valiliğine atanmasıdır. Ona bu görevi veren Bisr,
Muâviye'nin emriyle Hicaz halkına yapmadığını bırakmamış biridir. Mervan b.
Hakem de arasıra Ebu Hüreyre'yi Medine valiliğine niyabetle bırakırdı. Zamanla
Emeviler'in Ebu Hüreyre üzerindeki etkileri artmış ve onun için el-Akik'te bir
köşk inşa ederek, kendisine arazi vermişlerdir. Bununla da yetinmeyerek,onu
yoksul günlerinde karın tokluğuna hizmet ettiği Prens Atebe b. Gazvan'ın kızı,
Büsre bn. Gazvan'la evlendirmişlerdir.
Kibir ve böbürlenmesi onu daha da aşağı bir hale getirmiş aslı ve mayası ortaya
çıkmıştı. Ebu Hüreyre bu değerli hanıma yaptığı muameleyle tüm edep ve haya
sınırlarını aşmıştır. Hayal bile edemediği bu evlilikten şöyle bahseder: "Ben
Büsre bn. Gazvan'ın karın tokluğuna çalışan işçisiydim. Yolculuğa çıktıklarında
onları sevkeder, ikametlerinde kendilerine hizmet ederdim. Şimdiyse onunla
evlendim. Ve şimdi ben biniyorum. İndiğimde de o bana hizmet ediyor!" yine o
derki: "Ovamsı bir yere geldiğinde iner ve şöyle derdi: "Bana 'asîde' yapmadan
buradan ayrılmam." İşte şimdi onun yerini ben aldım ve ona ben: "Bana 'asîde'
yapmadan buradan ayrılmam." diyorum!"
İbn Sa'd da konuyla ilgili şu rivayette bulunmuştur: "Kendimi karın tokluğuna ve
ayak bağı oluşuma karşılık Gazva'nın kızına kiralamıştım. Benden dik binmemi ve
ayaklarım çıplak halde gelmemi isterdi. Vaktaki Allah bana onunla evlenmeyi
nasip etti ben ondan dik binmesini ve ayakları çıplak gelmesini istedim."
Ebu Hüreyre'nin Muâviye'ye yaptığı destek kılıçla veya malla değildi. Onun
yardımı; ancak ve ancak Ali (r) ve taraftarlarını kötüleyen, eleştiren hadisleri
rivayet edip bunları yaymak biçiminde gerçekleşiyordu. Bunun yanı sıra
Muaviye'yi ve devletini öven hadisler de söylüyordu. O yaptığı bu propagandayla
halkın Alî (r)'den uzaklaşmasını ve Muaviye'ye ılımlı bakmasını sağlıyordu.
Aşağıda Ebu Hüreyre'nin, Osman (r), Muaviye ve diğer Emeviler hakkında söylediği
övgü dolu hadislerden bazılarını zikredeceğiz:
Ebu Hüreyre, Osman (r)'ın kuşatma altındaki evine gitti ve konuşmak içinizin
istedi. Kendisine izin verilince şöyle dedi: "Allah Rasulü'nü şunu derken
duydum: "Siz benden sonra fitne ve ayrılıkla karşılaşacaksınız!"Orada
bulunanlardan biri: "Bize kimi tavsiye edersin -veya "Bize ne emredersin?"- Ey
Allah'ın Rasulü!" dedi. O zaman Rasul (s) şöyle buyurdu: "-Osman'a işaret
ederek- size emin kişiyi ve arkadaşlarını tavsiye ederim.
Osman (r) Kur'ân nüshalarını çoğalttırdığında, Ebu Hüreyre ona giderek şöyle
dedi: "Doğru yaptın ve başardın. Şahid olurum ki, Allah Rasulü'nü şunu derken
duydum: "Ümmetimden beni en çok sevenler, benden sonra gelip beni görmedikleri
halde iman eden ve asılı kağıttakilerle amel edenlerdir..." Çok geçmeden
mushafları teksir ettiğini gördüm." Bu rivayet Osman (r)'ın hoşuna gitmiş ve Ebu
Hüreyre'ye 10 bin dirhem verilmesini emretmiştir."
Bu hadis de onun garip hadislerinden olup, nasıl bir idare-i maslahatçı olduğunu
göstermektedir.
Ebu Hüreyre rivayet eder ki: "Allah Rasulü (s) Muâviye'ye bir ok verdi ve şöyle
dedi: "Bu oku al ve cennette beni onunla karşıla!"
İbn Asakir, İbn Adiy ve Hatib el-Bağdâdî, Ebu Hüreyre'den şu hadisi rivayet
etmişlerdir: Allah Rasulü (s)'nü şunu derken duydum: "Allah, vahyini üç kişiye
emanet etti: Ben, Cebrail ve Muâviye" Diğer bir rivayette Ebu Hüreyre şu merfû
haberi nakleder: "Eminler üçtür: Cebrail, ben ve Muâviye"
Ebu Hüreyre, olağanüstü güzelliğiyle meşhur olan Aişe ibn. Talha'ya bakarak
şöyle dedi: "Subhânallah! Ailen seni ne güzel beslemiş. Allah'a yemin ederim ki
Allah Rasulü'nün minberinin üzerindeki Muâviye hariç senden daha güzel yüze
sahip birini görmedim." Bu tip hadisler oldukça fazladır.
Onun Emeviler'e verdiği destek ve safhaya ulaşmıştı ki, halkı Emevî valilerin
istedikleri sadakaları vermeye teşvik ediyor ve onlara küfretmekten
sakındırıyordu.
El-Accâc er-Râciz der ki: "Ebu Hüreyre bana dedi ki: "Sen kimlerdensin?", "Iraklı'yım"
diye cevap verdim. O zaman şöyle dedi: "Yakında Şam'ın hizmetçi ve kölleri sizin
diyarınıza gelecekler ve sadakanızı alacalar. Olar geldiklerinde, kendilerini
sadakan hazır şekilde karşıla. Sadakaların bulunduğu yere girdiklerinde,
sadakaların uzağında bulun. Sadakandan ve onlardan kurtul. Sakın onlara
sövmeyesin. Eğer onlara söversen hem sadakan hem de ecrin gider. Eğer
sabredersen, o sadakalar kıyamet günü tartına gelir!"
Ebu Hureyre ve Ali (r) Aleyhindeki Hadisler
Ebu Cafer el-İskâfî der
ki: "Muâviye, Sahabe ve Tâbiûn'dan bir topluluğu Ali (r)'nin şerefini
lekeleyecek biçimde çirkin hadisler uydurmakla görevlendirmiş ve onlara bunun
karşılığında çok şeyler vaadetmiştir. Onlar da Muaviye'yi hoşnut edecek tarzda
rivayetlerde bulunmuşlardır. Ebu Hüreyre, Amr b. el-Âs, el-Muğire b. Şu'be ve
Tabiûn'dan Urve b. ez-Zübeyr bunlardandır."
A'meş şunu rivayet etmiştir: "H. 41 yılında Ebu Hüreyre Muâviye'yle birlikte
Irak'a gidince önce Küfe mescidine uğradı. Halkın büyük bir kalabalık halinde
dizlerine kapandığını görünce dazlak kafasına defalarca vurduktan sonra şöyle
dedi: "Ey Iraklılar! Siz benim Allah ve Rasulü hakkında yalan söylediğimi mi
sanıyorsunuz? Ben mi kendimi ateşle yakmak istiyorum? Allah'a yemin ederim ki
Allah Rasulü'nü şunu derken duydum:"Her Nebî'nin bir haremi -dokunulmaz bölgesi-
vardır. Benim de haremim Ayr ve Sevr dağları hududunca Medine'dir. Kim burada
bir kötülük yaparsa Allah'ın, meleklerin ve tüm insanların laneti onun üzerine
olsun!" ve ben Allah'ı şahit koşarım ki, Ali (r) orada kötülük yapmıştır." Ebu
Hüreyre'nin bu sözü Muâviye'ye aktarılınca, kendisini mükafatlandırmış ve
tazimde bulunarak Medine emirliğini ona vermiştir.
Hakkın taraftarsız kalmayacağı muhakkak olduğu için, Muaviye'nin Ebu Hüreyre
gibi emri altına aldığı Sahabilerin dışında, çoğu sahabe, onun vaadlerine
kanmamış, tehditlerinden korkmamıştır. Süfyan es-Sevrî, Abdurrahman b.
el-Kâsım-Ömer b. Abdulğâffâr kanalıyla şunu rivayet eder: "Ebu Hüreyre,
Muâviye'yle birlikte Kufe'ye gelince geceleri halkla beraber Babu'l-Kinde'de
otururdu. Geç bir Kûfeli yanına oturarak şöyle dedi: "Ey Ebâ Hüreyre, sana
Allah'ı hatırlatırım. Rasul (s)'ün Ali b. Ebi Talib için: 'Allah'ım, ona dost
olanı dost edin, Ona düşmanlık edene düşmanlık et!" dediğini duydun mu?" Ebu
Hüreyre: "E,evet" dedi. Genç, o zaman şunu söyledi. "Allah'ı şahid kılarım ki
sen, Ali (r)'nin düşmanını dost edindin ve onun dostunu düşman gördün!" Genç, bu
acı darbeyi indirdikten sonra, Ebu Hüreyre'nin yanından kalkıp gitti."
"Muâviye, Sa'd b. Ebî Vakkâs'a şöyle dedi: "Ebu Turâb'a -Ali (r)'ye- sövmene
engel olan nedir?"Dedi ki: "Sen Rasul (s)'(ün ona söylediği üç şeyi hatırlamaz
mısın? Ona asla sövmeyeceğim. O üç şeyden biri dahi benim nezdimde zevk-ü
safadan daha hayırlıdır. Rasul (s)'ün ona, -kendisini bazı gazvelerinde
Medine'ye halefi olarak bıraktığı sırada söylediklerini duydum. Ali (r): "Ey
Allah'ın Rasulü" Beni kadınlar ve çocuklar içindemi halefin olarak
bırakıyorsun?"Rasul (s) ona şunu dedi."Benim için Musâ (s)'nın Harun (a)'u gibi
olmak istemez misin_? Şurası var ki benden sonra Nübüvvet yoktur." Yine Hayber
günü onun şöyle buyurduğunu duydum: "Sancağı, Allah'ı ve Rasulü'nü seven ve
Allah ve Rasulü'nce sevilen birine vereceğim." Hepimiz sancağa uzandık ancak
Rasul(s): "Ali'yi çağırın." Dedi. Ali'nin gözü iltihaplanmıştı. Rasul gözlerine
hafifçe tükürdü ve sancağı ona verdi. Allah'ın yardımıyla fetih tamamlandı."Yine
"... Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı çağıralım" âyeti inince Allah Rasulü (s)
Ali (r)'yi, Fatıma (ra)'yı, Hasan (r) ve Hüseyn (r)('ı çağırarak: "Allah'ım
bunlar benim ailem!" demiştir."
Ali (r)'nin faziletleri hakkında rivayet edilen hadislerden biride: Rasul
(s)('ün Ali'ye söylediği şu hadistir: "Sen bendensin, ben de sendenim!" Yine
onun için "Ben kimin dostuysam Ali de onun dostudur." demiştir. İbn Hanbel;
"Sahabe'nin hiçbiri hakkında Ali (r) kadar hadise sahip değiliz." demektedir.
Yine Nesa'î ve Nîsâbûrî şunu kaydetmişlerdir: "Sahabe'nin hiçbiri hakkında Ali
(r)'nin ki kadar sahih isnada sahip hadis bize ulaşmamıştır."
Müslim, Ali (r)'den şunu rivayet eder: Çekirdeği yaran ve rüzgarı uçuranın hakkı
için Rasul (s) bana şunu söyledi: "Seni ancak müminler sever. Sana ancak
münafıklar kızar."
Ebu Hureyre’nin Rivayetlerinden Örnekler ve Bir
Karşılaştırma
Ebu Hüreyre, Rasul
(s)'den şunu rivayet eder: "Sizden birinizin içinin, kan ve irinle dolması
–benim nezdimde- şiirle dolmasından daha hayırlıdır."
Ebu Hüreyre'nin şu sözü rivayet edilmiştir: "Rasul (s)'den iki kap ezberledim.
Bunlardan birini yaydım. Diğerine gelince eğer bunu da yaysaydım şu boğazım
kesilirdi."
Bu hadis, yaklaşık aynı ibarelerle, Cemâ'a tarafından yapılan rivayete
muhaliftir. Ali (r)'den rivayet edilir ki: "Kendisine "Yanınızda yazılı bir
metin/kitap var mı?" diye sorulduğunda, o şu cevabı vermiştir: "Hayır. Ancak
Allah'ın Kitabı ve Müslüman birine verilen anlayış ya da bu sahifedekiler."
Söz konusu hadis, Buhari'nin Abdulaziz b. Refi'den yaptığı rivayete de
muhaliftir: "Ben ve Şeddâd b. Ma'kel İbn Abbas'ın yanına gittik. Şeddâd, İbn
Abbas'a "Rasul (s) bir şey bıraktı mı?" diye sordu. Oda: "Ancak mushafın iki
kapağı arasında olanları bıraktı." Cevabını verdi."
Eğer Rasul (s)'ün çok yakın bir arkadaşına vereceği bir şey olsaydı kuşkusuz Ali
(r); arkadaşları arasında buna en layık olanı olurdu. Zira o, Rasul (s)'ün kendi
terbiye ettiği bir şahsiyettir ve de aynı zamanda; amcasının oğlu, ilk müslüman
ve kızının eşidir. Ne yolculukta ne de konaklamada Rasul (s)'ün yanından
ayrılmıştır. Rasul (s) kendisini halefi olarak Medine'ye bıraktığı Tebük gazvesi
hariç, bütün önemli olaylarda onunla beraber olmuştur. Tebük gününde Ali (r)
Rasul (s)'e: "Beni kadınlar ve çocuklar içinde mi halefin olarak bırakıyorsun!"
demiş, Rasul (s) de ona: "Benim için Musa'nın Harun'u gibi olmak istemez misin?
Şurası var ki benden sonra nebî yoktur!"" cevabını vermiştir."
Gerçekten de Ali (r) böyle bir şeye herkesten daha fazla layıktı. O olmasaydı
bile, Ebu Bekir (r), Ömer (r), Ebu Ubeyde (r), halasının oğlu ve havarisi ez-Zübeyr,
Hatice (r.a)'den sonra en sevdiği eşi Aişe (r.a) akıllı hanımı Ümmü Seleme (r.a)
ya da Rasul (s)'ün kendisine: "Örtüyü kaldırıp benim sırlarımı dinlemen için
izinlisin." Dediği ve onunla çok sık beraberliğinden dolayı neredeyse Ehli
Beyt'ten kabul edilen, Sahabe tarafından kendilerinin bilmediği bazı şeyleri
bildiğinden dolayı sırlar ve yastığın sahibi olarak adlandırılan İbn Mesûd,
Rasul(s)'ün verdiği bu gizli bilgiyi alan kişi olabilirdi. Tabiiki, Peygamber
böyle bir gizli bilgi vermişse...
Bunlar, Rasul (s)'ün diğerlerinden gizli tutmak istediği birşeyi açmasına en
layık olan kişilerdir.
Ebu Hüreyre de kim oluyor ki, Rasul; bütün dostlarından, yakın arkadaşlarında
ve güzide
Sahabesinden gizleyip, sadece ona bildiriyor? Onun peygambere yaklaşabileceği
hiçbir meziyeti veya fazileti yoktu ki! Nitekim Rasul (s)'ün vefatından sonra
Sahabe tabakatının hiç bir tabakasında adı anılmamıştır. O, ne ilklerden, ne
Muhacirlerden, ne Ensar'dan, ne mallarıyla ve canlarıyla cihad edenlerden, ne
rakiplerden, ne ariflerden ne İslam'a sonradan giren cahiliyye taraftarlarından,
ne Rasul'ün şairlerinden ve ne de Kurân-ı Kerîm'i ezbere bilen/Kurrâ'dandır.
Onun faziletleri hakkında meşhur hadis kitaplarında tek bir hadis dahi varid
değildir. Hakkında bilinen yegane şey -ne aşağı, ne yukarı- Suffe ashabından
biri olduğudur!
Ebu Hüreyre Rasul (s)'ün şunu dediğini rivayet eder: Ölüm meleği Musa'ya
gönderildi. Musa'nın yanına gelince o, ona vurdu. Melek Rabbi'nin yanına döndü
ve şöyle dedi: "Beni ölmek istemeyen birisine gönderdin!" Allah Meleğe-Musa'nın
kör ettiği-gözlerini verdi ve şöyle dedi: "Git ve ona elini bir öküzün üzerine
koymasını söyle. Elinin kapladığı yerdeki kıl sayısınca ona yıl olarak ömür
verildi!" Melek: "Evet, Rabb'im! Sonra ne olacak?" Allah: "Sonra, ölüm!" dedi.
Melek: "Şimdi Allah'dan onu Mukaddes topraklara bir taş atımı yaklaştırmasını
diliyorum!" dedi. "Allah Rasulü şöyle buyurdu."Eğer ben olsaydım, sonra size
onun kızıl kumdaki yolun kenarındaki kabrini gösterirdim."
Bu hadis, diğer bir rivayette şu şekildedir: "... Musa ölüm meleğinin gözüne
vurdu ve onu oydu."
Taberî de Ebu Hüreyre'den şunu rivayet etmiştir: "Ölüm meleği,insanlara
aşikâr geliyordu. Musa (a)'ya geldiğinde, Musa (a) ona vurarak gözünü oydu. Musa
(a) hadisesinden sonra insanlara gizli gelmeye başladı!..." Farkedileceği gibi,
bu hadis buram buram İsrailiyyat kokuyor.
Ebu Hüreyre Rasul (s)'ün şöyle buyurduğunu rivayet eder: Cennet ve Cehennem
birbirleriyle iddialaştılar. Cehennem: "Ben müstekbirlere ve zorbalara miras
kılındım." dedi. Cennet: "Benim nem var da bana hep zayıflar ve düşkünler
giriyor?" dedi. Allah Teâla Cennete şöyle buyurdu: "Sen rahmetimsin, seninle
kullarıma rahmet ederim." Cehenneme ise: "Sen benim azabımsın, seninle dilediğim
kullarıma azab ederim."dedi. Her birini dolduracaklar vardır. Cehenneme gelince
o, Allah Teâla ayağını üzerine koyuncaya kadar dolmaz. O zaman: "Yeter!
Yeter!"der. Cehennem işte o an dolar ve sıkıca toplanıp dürülür."
Ebu Hüreyre Rasul (s)'Den şunu rivayet eder: "Kafirin iki omuzu arasında hızlı
bir binicinin üç günde alabileceği mesafe vardır."
Müslim, bu hadisi şu fazlalıkla yine Ebu Hüreyre'den rivayet eder: "(Kafirin)
derisinin kalınlığı üç günlük yol kadardır."
Ebu Hüreyre Rasul(s)'ün şöyle buyurduğunu rivayet eder: "Sizden birinizin kabına
sinek düştüğünde onu tamamen batırsın ve çıkarsın. Zira bir kanadında zehir
varsa diğerinde şifa vardır."
Ebu Hüreyre Rasul (s)'den: "Bir melek Allah'tan bana bir mektub getirdi. Sora
ayağını kaldırarak göğün üzerine koydu. Diğerini de yere koydu ve kaldırmadı."
Ebu Hüreyre Rasul (s)'den: rivayet eder ki: "Acve (hurması) Cennettendir. Onda
zehire karşı şifa vardır."
Son olarak Ebu Hüreyre'nin şu iki rivayetini alıntılıyoruz:
"Allah insanları toplayarak şöyle der: "Kim bir şeye tapıyorsa ona tabi olsun."
Onlar da taptıklarına uydular. Ümmet bu şekilde münafıklarıyla yaşayıp giderken
Allah onların bildiklerinden farklı bir surette kendilerine görünür ve: "Ben
sizin Rabbinizim!" der. Olar: "Senden Allah'a sığınırız! Bu Rabbimiz bize
gelinceye kadar duracağımız yerdir. O geldiğinde biz Onu tanırız." Bilahare
Allah, bildikleri suret üzere gelir: "Ben Rabbinizim!" der. Onlar da: "Sen bizim
Rabbimizsin!" derler.
"Cennette bir ağaç vardır ki, binekli onun gölgesinde yüzyıl gider."
Ebu Hüreyre'nin bu kabil rivayetleri başlıbaşına ciltler dolusu kitaplarda ele
alınabileceğinden bu örneklerle yetiniyoruz.
Geçen bölümlerde, Rasul (s)'le sadece bir yıldan biraz fazla bir süre
kalmasına rağmen Ebu Hüreyre'nin tam 5374 hadis rivayet ettiğini ve
Buhârî'nin bunlardan 446'sını kitabında zikrettiğini görmüştük. Şimdi, onun bu
rivayetlerinin miktarını, imanda onu geçmiş, Rasul (s)'e ondan daha yakın olmuş,
din ve faziletiyle Sahabe tabakatının üstlerini işgal etmiş güzide Sahabelerin
yaptıkları rivayetlerin miktarıyla karşılaştıracağız:
Ebu Bekir (r): Ali (r)'den sonra İslama ilk giren erkek olan Ebu Bekir,
Sahabe'nin şeyhi olup, Mekke ve Medine hayatı esnasında Rasul (s)'den ayrılmamış
bir soy bilimcisiydi. Bu şahsiyetin kaç hadis rivayet ettiğini tahmin
edersiniz?
en-Nevevî, "el-Tehzîb" adlı eserinde şöyle der: "Sıddîk, Rasul'den 142 hadis
rivayet etmiştir. Bunlardan 104'ünü "Tarihu'l-Hulefa" adlı eserinde
zikretmiştir. Buhârî ise bunlardan yalnız 22'sini eserine almıştır.
Ömer b. el-Hattâb (r): Mekke'de İslam'a giren Ömer (r) irtihaline kadar Rasul
(s)'den ayrılmadı. O der ki: "Ben ve Ensar'dan bir komşum Rasul (s)'e nöbetleşe
giderdik. Bir gün ben, bir gün o. Ben gittiğimde o günkü vahiyle ve diğer
gelişmelerle ilgili haberleri ona ulaştırırdım. O gittiğinde de aynı şekilde
yapardı." Tüm bunlara rağmen Ömer (r) İbn Hazm'ın da kaydettiği üzere elli
civarında hadis rivayet etmiştir.
Ali b. Ebi Tâlib (r): İslama ilk girmek şerefine erdi. Rasul (s)'ün
dizinde terbiye gördü ve onun himayesi altında yaşadı. Rasul (s)'ün irtihaline
dek ne yolculukta ne de ikamette ondan ayrıldı. Rasul (s)'ün hem amca oğlu hem
de kızı Fatıma (r.a)'nın eşiydi. Tebük dışında bütün gazvelerde Rasul (s)'le
birlikte bulunuştur. Hatta Tebük'e giderken Rasul (s) kendisini Medine'ye halefi
olarak bıraktığında: "Beni kadınlar ve çocuklar içindemi halef olarak
bırakıyorsun?" demiş Rasul (s) de kendisine: "Benim için Musa'nın Harun'u gibi
olmak istemez misin? Şurası var ki, benden sonra Nebî yoktur!" demiştir.
İlim bakımından nerdeyse hiç bir Sahabe'nin boy ölçüşemediği bu güzde Sahabe
İmam Suyûti'nin ifadesine göre elli sekiz hadis rivayet etmiştir. İbn Hazm da
kendisinden ancak elli kadar hadisin sıhhatli bir kanalla geldiğini söyler.
Buhârî ve Müslîm'de sadece yirmi kadar hadisi vardır.
Osman (r): Kendisinden Buhâri dokuz, Müslim beş hadis rivayet etmiştir.
ez-Zübeyr b. el-Avvâm (r): Buhâri dokuz, Müslîm bir hadisini rivayet etmiştir.
Talha b. Ubeydullah (r): Buhâri, dört hadisini rivayet etmiştir.
Abdurrahmân b. Avf (r): Buhâri, dokuz hadisini rivayet etmiştir.
Übeyy b. Ka'b (r): Buhâri, sekiz hadisini rivayet etmiş, beş hadisi üzerinde de
Müslim'le ittifak etmiştir.
Selmân el-Fârisi (r): Buhâri dört, Müslim üç hadisini rivayet etmiştir.
Hatta Sahabe'nin ileri gelenlerinden bazıları Rasul (s)'den hiç bir hadis
rivayet etmemiştir. Saîd b. Zeyd b. Nufeyl ve Ubeyy b. Amâra bunlardındır.