29. BÖLÜM
HIRİSTİYAN VE MUSEVİLERDEN İBRET ALMAK
Kuran’da, geçmiş toplulukların hataları ibret almamız için anlatılır. Bu topluluklardan günümüzde de varlığını sürdüren Hıristiyanlık ve Museviliği ele alırsak, içine düşülen hatalardaki benzerliği hemen kavrayabiliriz. Bu ortak temel hatalar; Peygamber ve din adamlarını putlaştırma, Allah’ın kitabı dışında kitaplar oluşturma, Allah’ın dinini mezheplere bölmektir.
Papazların, mezheplerin dini adına matbaaya ve halkların kendi dillerinde ibadet etmelerine karşı çıkmaları, Hıristiyanlık’ta din adına yapılan yobazlığa örnektir: “Matbaanın bulunmasıyla kitap yayınlarının çoğaldığı ve eğitim öğretimin geliştiği doğrudur, fakat aynı zamanda fikir ve görüş ayrılıklarının oluştuğu da bir gerçektir. Bunun sonucu olarak insanlar Kilise’nin yerleştirdiği iman ve akideler konusunda düşünmeye ve sorular sormaya başlamışlardır. Din kitaplarını okuyor, anlıyor ve kendi anladıkları dilde ibadet ediyorlar. Bu nedenle kendi kendilerine din adamlarına artık gerek bulunup bulunmadığı sorusunu sormaları söz konusudur. Eğer herkes kendi bildiği dilde ve kendi anladığı şekilde Tanrı’ya ibadet etmeye kalkışacak olursa... Böyle bir durum bizim mensup bulunduğumuz din adamları sınıfının
HIRİSTİYAN VE MUSEVİLERDEN İBRET ALMAK
çok zararına olur. Din esaslarının, din adamlarının dışında hiç kimse tarafından bilinmemesi koşul olmalıdır.” (Bakınız İlhan Arsel – Toplumsal Geriliklerimizin Sorumluları: Din Adamları sayfa 18) Hıristiyanlık’ta bilimsel gelişimin önünü tıkayan ve geciktiren, mezheplerin savaşlarıyla ortalığı kan gölüne çeviren papazların hegemonyası kaybolur diye matbaaya, kendi dilinde ibadete karşı çıkan, aforoz, endülüjans, engizisyon gibi kurumlarıyla halka kan kusturan, kulların affedilme yetkisinin bile kendisinde olduğunu iddia eden hep kilise olmuştur.
Enam Suresi 154, Araf Suresi 145. ayetlerde Tevrat’ın da aynı Kuran gibi detaylandırıldığını görüyoruz. Oysa Yahudiler ellerinde detaylı bir şekilde Tevrat dururken ‘Mişna’ (hadis, söz) ve ‘Gamara’ (sünnet, pratik) başlıklarıyla kutsala fatura edilmiş rivayetlerle dinlerine ilaveler yapmışlardır. Görüldüğü gibi Yahudi yobazlığının kendi dinlerini bozarken kullandığı başlıklar bile dinimizin mezhepçileriyle örtüşmektedir. Oysa Yahudiler’e dinleri Tevrat’ta detaylı olarak açıklanmıştır. Kuran’ın izahına göre Yahudiler Tevrat’ta, Hıristiyanlar İncil’de hükümlerini bulurlar.
Biz indirdik Tevrat’ı Biz. İyiye ve güzele kılavuz var onda, ışık var. Teslim olmuş Peygamberler Yahudiler’e onunla hükmederler. Kendini Rabb’e adayanlarla, ilimde derinleşmiş olanlar da Allah’ın kitabını korumakla görevli olduklarından ....
5 Maide Suresi 44
İncil ehli Allah’ın onda indirdikleriyle hükmetsinler. Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmeyenler sapkınlardır.
5Maide Suresi 47
HIRİSTİYANLIKTAKİ BABA-OĞUL MESELESİ
Dinimizin bağlıları Hıristiyanlar’ın ve Museviler’in sapmalarını çok iyi tespit eder ve çok mantıklı eleştirirler. Ne yazık ki bu eleştiriyi yapanların birçoğu Kuran dışı dini kaynaklara tabi olmuşlar veya mezheplerin hegemonyasına girmişlerdir. Hıristiyanlıktaki en büyük sapma olan Hz. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğu sapmasını ele alalım. Bugünkü bilinen en eski İncil bile Latince’ye çeviridir. Hz. İsa’ya indiği dilde bir İncil elde mevcut değildir. Orjinalinde ne olduğunu bilmediğimiz kelimeler Latince’ye “Baba” ve “Oğul” şeklinde çevrilmiştir. Fakat bu Latince tercümelerde bile “Oğul” kelimesi sadece Hz. İsa için değil, Allah’ın tüm sevgili kulları için kullanılır. Aynı şekilde Baba kelimesi de sırf Hz. İsa’nın Baba’sı manasında değil tüm kulların Baba’sı manasında kullanılır.
Siz göklerde olan Babanızın Oğulları olasınız.
İncil Matta 5,45
... Benim Babamın ve sizin Babanızın, benim Allah’ımın ve sizin Allah’ınızın yanına çıkıyorum.
İncil Yuhanna 20,17
Yani mevcut İncil’i şu andaki tercümesiyle eline alan bir kişi bile şu andaki anlatımıyla Allah’ın oğlu tanrı İsa’yı İncil’de bulamaz. Çünkü bu tabirin tüm insanlar için kullanılması, bu kavramın mecaz bir kavram olduğunu gösterir. Bizim tahminimize göre İncil’in orijinalinde kul manasına yakın bir kelime “oğul”, Yaratıcı manasına yakın bir kelime de “baba” diye çevrilmiştir. Fakat her şeye rağmen İncil’in heryerinde bu kelime bu tarzda çevrildiği için, kelimenin tüm insanlık için kullanılmış olmasından, ne manayı kastettiği anlaşılabilir. Günümüzdeki İncil çevirilerini incelemek bile tercümelerle Hıristiyanlıkta ne kadar tahrifat yapılabildiği hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacaktır.
35 İsa kovulmasını haber alır almaz onu aradı ve ona sordu, İNSANOĞLU’na inanıyor musunuz?
Yeni Amerikan İncil Yuhanna 9,35
35 İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: İNSANOĞLU’na inanıyor musunuz?
Yeni Uluslararası İncil Yuhanna 9,35
35 İsa ne olduğunu duyunca adamı buldu ve ona: “MESİH’e inanıyor musunuz?” dedi.
Yaşayan İncil Yuhanna 9,35
35 İsa kovulduğunu duydu ve onu bulunca şöyle dedi: TANRININ OĞLU’na inanıyor musunuz?
Kral James İncil’i Yuhanna 9,35
4. tercümedeki Kral James İncil’inde ilk iki İncil’deki insanoğlulafzının nasıl Tanrı oğlu lafzına çevrildiğine dikkat edin. Ayrıca bu Baba ve Oğul lafızlarının kullanımında saptırma olduğu Matta’nın şu bölümünden de anlaşılabilir:
Yeryüzündeki kimseyi Babanız diye çağırmayın, zira babanız birdir, semavi Babadır.
İncil Matta 23,5
BAŞ SORUMLU KİLİSE
Görüldüğü gibi tercümede yeryüzündeki kimseyi Babanız diye çağırmayın deniyor. Oysa “Baba” herkesin biyolojik kan bağı olan babasını çağırdığı isimdir. Hiçbir zaman Allah’ın çağrıldığı bir isim değildir. Burada da kanaatimiz Baba diye tercüme edilen kelimenin orjinalinin Allah’a mahsus yaratıcı veya benzeri bir kelime olduğu fakat tercümelerle bu kelimenin günümüzdeki “Baba” kelimesi şeklinde kaldığıdır. Fakat yine de tercümeler ikinci dereceden suçludur. Çünkü bu kelimelerin tüm insanlar için kullanıldığını gören objektif değerlendirici, bu kelimelerin mecazi bir kelime olduğu kanaatine varırdı. Bugünkü Katolik ve Ortodoks mezheplerinin yorumcuları bu kelimelerin tüm insanlar için mecazi manada, Hz. İsa için ise gerçek manasında kullanıldığını söylemişlerdir. Yani bugünkü Hz. İsa’nın oğul Tanrı ilan edilmesindeki asıl suçlu Katoliklik, Ortodoksluk tipi mezhepler ve onların kurumu olan kilisedir. Kilisenin yorumundan ibaret olan bu yaklaşımlara, dini sadece mevcut İncil’lerden öğrenmeye çalışan Hıristiyanlarca varılmayacağı kanısındayız. Yıllarca insanlar Hıristiyanlığı kilise kurumunun anlatımlarıyla öğrendiler. Dinimiz Hanefi, Şafi gibi Sunni ve diğer Şii mezheplerin anlatımlarıyla nasıl dejenere olmuşsa, Hıristiyanlık da Katolik ve Ortodoks mezheplerin hegemonyasıyla dejenere olmuştur. Hıristiyanlık için durum daha da zordur. Çünkü mevcut İncil’lerin orijinali yoktur. Oysa Kuran’ın orijinali elde mevcut olduğu için Kuran’a gidip de ilaveleri ve eksiltmeleri düzeltmek; gerçek dinle, uydurulan dini ayırt etmek gayet kolaydır.
Tüm bu dejenerasyonlardaki metotları incelediğimizde; Hıristiyanlar’ın kendi mezhepleriyle dejenerasyonunun, dinimizin mezhepler eliyle dejenerasyonuna benzerliğini saptayabiliriz. Mevcut İncil (tercümelerle saptırmalara rağmen) bir kenara bırakılmış ve kilise kendi yorumunu İncil’in üstüne çıkartmıştır. Kilisenin burada rahipler topluluğu olduğunu unutmayalım. Hz. İsa’nın öldürülmesi için karar alan da Yahudi haham toplumuydu. Dinimizdeki ilaveleri yapanlar ise dinimizin hadis imamı, mezhep imamı adlı din adamı topluluklarıdır. Biz Hz. İsa’yı öldürmek isteyen hahamların sapkınlığını, Hz. İsa’yı aşırı yücelten Saint Paul gibi papazların sapkınlığını çok iyi anlarız. Ama söz Buhari gibi uydurma hadis toplayıcılarına veya Şafi gibi mezhep imamlarına geldi mi onların kutsallığından bir türlü vazgeçmeyiz. Fakat yine de Hıristiyanlar’ın Saint Paul’den, Museviler’in katliamcı hahamlarını savunmaktan neden vazgeçemediklerine çok şaşırırız. Bir de kendimize şaşıracağımız günler gelebilse! Aslında tarih nüans farklarıyla tekrarlanmakta, geçmiş kavimlerden alınmayan ibretler felaketlerin sebebi olmaktadır. Dine en büyük zararı ise bir kısım hahamlar, rahipler, imamlar diye bilinen sözde kutsallar vermektedir.
DİNE EN BÜYÜK ZARARI SAHTEKAR DİN ADAMLARI VERİYOR
Allah’ı bırakıp bilginlerini, rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih’i Rabler edindiler. Halbuki hepsi de tek Tanrı’ya kulluk etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar. O’ndan başka Tanrı yoktur. O bunların ortak koştukları şeylerden yücedir.
9 Tevbe Suresi 31
Ey iman sahipleri! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler ve Allah yolundan da geri çevirirler.
9Tevbe Suresi 34
Ne yazık ki birçok Müslüman bu ayetleri masal gibi dinlemektedir. “Allah bize geçmişteki bu kavimlerin durumunu anlatıyorsa, bunun önemli bir sebebi bizim de aynı yanlışı tekrarlayabilecek olmamızdır.” çıkarımı ne yazık ki düşünülmemektedir. Bugün görüyoruz ki benzer hatalara düşülmüştür. Nasıl Hıristiyanlar’da papazlar Rab kabul edildiyse, İslamiyet’te imamlar fetva, içtihad, mezhep görüşü başlıklı yutturmalarla, dinde olmayan dini hükümleri icat etmişlerdir. Yani din adamı zümresine, sırf Allah’ın tekelinde olan hüküm koyucu yetkisi verilmiştir. Nasıl Hıristiyanlar Katolik, Protestan, Ortodoks rahiplerini, ruhanilerini her şeye rağmen temize çıkartıyor, onların evliyalık ve üstünlük hikayelerini anlatarak onların Hıristiyanlığı dejenere etmelerini temize çıkartıyorlarsa, bizim imamlarımız da aynı evliyalık, üstünlük ... hikayeleriyle temize çıkarılmaktadırlar. Kilisenin maddi menfaatler için dini nasıl istismar ettiğini ise Güney Afrika’lı , Nobel ödüllü rahip Desmond Tutu çok güzel anlatmaktadır: “Misyonerken Güney Afrika’ya geldiklerinde toprak bizde, İncil onlardaydı. Sonra bize gözlerimizi kapatalım, dua edelim dediler. Gözlerimizi açtığımızda gördük ki İncil bizde, toprak onlardaydı.” Din adına insanların paralarını haksızlıkla bazı rahipler, hahamlar nasıl yiyorlarsa, hiç merak etmeyin bizim şeyhler, hocalar, mevlidhanlar onlardan aşağı kalmamaktadırlar. Tüm bu manzaralarda hem Museviler, hem Hıristiyanlar, hem de bizim için elbette bir çok ibretler vardır. Bu üç din de tüm bu mezhepleri ve mezhep önderlerini kenara itmeden dinlerini gerçek manasıyla kavrayamazlar. Öncelikle tüm mezhep izahları ve tüm ilave Mişnalar, hadis kitapları, falancanın mektupları çöpe atılıp, Allah’ın kitapları tek başına masa üstüne konulup çözüme başlanmalıdır. Kuran’ın orjinali elimizde olduğu için biz bu konuda çok daha rahat çözüm şansına sahibiz. Fakat Musevi ve Hıristiyanların da aynı metotla Allah’ın istediği orjinal dine çok daha fazla yaklaşacakları kanaatindeyiz. Ne yazık ki şu anda din diye anlatılan ne Musevilik’te Tevrat’tır, ne Hıristiyanlık’ta İncil’dir, ne de bizde Kuran’dır. Mezhepler ve azizlerin, hahamların kitapları ne acıdır ki Allah’ın kitaplarının önüne geçmiştir. Bu üç dinin yobazlıklarının temel sebebi de aynıdır: İnsani olana kutsal kılıfı giydirilmiş ve bunlar gerçek kutsal olan Allah’ın kitabının yanına ve önüne konmuştur. Dinlerdeki bir diğer istismar mekanizması da kitapta yazılan açık gerçeklerin yorumla, kelimelerin manasını kaydırarak gizlenmesi veya saptırılmasıdır.
Onlar kelimeleri yerlerinden kaydırıyorlar. Öğüt almak için çağrıldıkları şeyden nasiplenmeyi unuttular.
5 Maide Suresi 13
Bunların içlerinden bir grup vardı ki, Allah’ın kelamını işitiyor, onu kavramalarının ardından bile bile tahrif ediyorlardı.
2 Bakara Suresi 75
İNCİL VE TEVRAT’TA PEYGAMBERİMİZE İŞARETLER
Hıristiyan ve Museviler’in kendi dinlerindeki bu tahrifatlarının en güzel örneği Tevrat ve İncil’de Peygamberimiz’i tarif eden ayetleri yorum ve tahrifatla değişik şekilde manalandırmaya çalışmalarıdır. Bugün elimizdeki Tevrat ve İncil’de tespit ettiğimiz muhtemelen Peygamberimiz’e işaret etmesi muhtemel örnek ayetleri inceleyelim:
Ve bütün milletleri sarsacağım ve bütün milletlerin (Himada’sı) gelecek ve bu
mabedi şanla şerefle dolduracağım der. Orduların Efendisi; benimki gümüş,
benimki altın der. Benim bu son evimin şöhreti, ilkinden daha yüksek olacak der
insanların Efendisi ve bu yerde selam (şalom) vereceğim der orduların Efendisi.
Tevrat Haggay 2,79
“Himada” kelimesi eski İbranice’de “ hmd” kökünden türemiştir. Kuranı Kerim’de Hz. İsa’nın kavmine ismi Ahmed olan bir Peygamber geleceğini söylediği anlatılır. “Ahmed” kelimesi “Muhammed” ismiyle aynı kök yapısına sahiptir. Böylece Hz. İsa’nın kavmine adı “Ahmed” olan bir Peygamber gelecek demesiyle, adı “övülmüş” manasında olan bir Peygamber gelecek demiş olduğu ve Peygamberimiz’in adının manasını söylediği de düşünülebilir. “Ahmed” kelimesi “Himda” kelimesinin değişmeden kalmış Arapça şeklidir ve aynı manaları içermektedir. Grekçe yazılmış Yuhanna İncil’inde de klasik Grek diline tamamen yabancı olan “Paracletos” ismi kullanılmıştır. Aslında “Ahmed, Muhammed” kelimelerinin karşılığı olan “ şanı yüksek, övülmüş, çok hamdeden” manasına da gelen pekiştirilmiş şekildeki “Periclytos” kelimesinin Hz. İsa tarafından vazedilen Arami lisanındaki “Himda” ve “Hemida” kelimesinin Grekçe’ye tercüme edilmiş şekli olması kuvvetle muhtemeldir. Fakat her halükarda bu kelimenin manası Peygamberimiz’in ismiyle aynı manadadır. “Şalom” kelimesine gelince bu kelime de İslam kelimesi ile aynı kök ve manalara sahiptir. Her Sami dil alimi “ Şalom” ve “ İslam” kelimelerinin “ barış, teslim olma” manasına gelip aynı kökten türediğini bilir. (Bakın Tevrat ve İncil’e Göre Hz. Muhammed, Prof. Abdulahad Dâvud)
15 Eğer beni seviyorsanız, emirlerimi gözetirsiniz.
16. Ben de Baba’ya yalvaracağım ve o size başka bir “Paraklit”gönderecektir.
İncil Yuhanna 14, 1516
7 Bununla beraber ben size gerçeği söylüyorum. Benim gitmem sizin için hayırlıdır. Çünkü ben gitmezsem “Paraklit” size gelmez. Fakat gidersem O’nu size gönderirim.
8 Ve o geldiği zaman günah, doğruluk ve hüküm konusunda dünyayı suçlu olduğuna
ikna edecektir.
İncil Yuhanna 16, 78
20 Yahya’nın tanıklığı şöyle oldu, açıkça konuştu, inkar etmedi: “Ben Mesih
değilim” diye açıkça konuştu.
21 Onlar da kendisine “Öyleyse sen kimsin? Sen İlyas mısın?” diye sordular. O
da: “Değilim” dedi.
“Sen o Peygamber misin?”
Yahya “Hayır” diye cevap verdi.
İncil, Yuhanna 1,2021
HZ. İSA’DAN SONRA GELİP BİR TEK ALLAH’A ÇAĞIRAN KİM VAR
Görüldüğü gibi İncil’de Hz. İsa’dan sonra gelecek biri sürekli müjdelenir. Oysa Hz. İsa son Peygamber’dir, bir daha Peygamber gelmeyecek tarzında bir ifade hiçbir yerde geçmemektedir. Yuhanna 1,2021’de ise insanların İlya ve İsa dışında bir Peygamber daha bekledikleri görülüyor. Peki Hz. İsa’dan sonra gelip, insanlara Allah’ı anlatıp, tanıtan kim vardır? Tarihe baktığımız zaman Peygamberimiz dışında buna uygun tek bir önemli şahsiyet bile yoktur. Tüm bunlara karşın İncil’de Hz. İsa’nın kendinden sonra geleceğini söylediği “ Periclytos” kelimesinin manasının Peygamberimiz’in isminin manası ile aynı olması tesadüf olabilir mi? Yuhanna İncil’inde geçen “Parakletos”un Kutsal Ruh(Cebrail) diye açıklanmaya çalışılmasını eleştiren Prof. Dr. Maurice Bucaille bu anlayışı reddederek “Parakletos”tan kastın Hz. İsa’dan sonra gelecek Hz. İsa gibi bir Peygamber olduğunu söyler: “Burada öne sürülen insanlara bildirme işi hiçbir surette Kutsal Ruh’un işlerinden olan bir ilhamdan ibaret değildir. Aksine kendisini belirleyen Yunanca kelimedeki yayma kavramı sebebiyle, onun açıkça maddi bir niteliği vardır. Şu halde Yunanca “Akouo” ve “Laleo” fiilleri bir takım maddi işleri ifade ederler ve bu fiiller ancak işitme ve konuşma organlarına sahip bir varlıkla ilgili olabilirler. Dolayısıyla bu fiilleri Kutsal Ruh’a uygulamak mümkün değildir... Öyleyse Yuhanna’nın Paraklet’inde, Hz. İsa gibi işitme ve konuşma kabiliyetlerine sahip olan bir insan görmek, mantığın götürdüğü bir sonuç sayılmalıdır. Yunanca metin bu özellikleri kesin olarak gerektirmektedir. Demek ki Hz. İsa kendisinden sonra Allah’ın yeryüzüne bir başka insan göndereceğini ve Yuhanna’ya göre onun rolünün, bir cümleyle söylemek gerekirse Allah’ın kelamını işiten ve onun mesajını insanlara tebliğ eden bir Peygamber’in rolü olacağını haber vermektedir. Şimdi elimizde mevcut metinde bulunan Kutsal Ruh kelimeleri tamamen kasti olarak sonradan yazılmış bir ilaveden ileri gelmektedir. İlavenin gayesi Hz. İsa’dan sonra bir Peygamber’in geleceğini haber veren bir kelimenin ilk anlamını değiştirmektedir. Çünkü buna inanmak Hz. İsa’nın son Peygamber olmasını isteyen gelişme halindeki Hıristiyan cemaatlerinin öğrettikleriyle çelişki ortaya çıkarıyordu.” [Prof. Dr. Maurice Bucaille, Tevrat, İnciller, Kuranı Kerim ve Bilim, sayfa 127]
YALANCI VE GERÇEK PEYGAMBERLER
Peygamberimiz’in gerçek peygamber mi, sahte peygamber mi olduğunu merak edenler Hz. İsa’nın İncil’deki şu kriterini uygularlarsa gerçeği görebilirler:
Yalancı Peygamberlerden sakının. Onlar size koyun postu içinde yaklaşırlar ama
içten yırtıcı kurtlardır. Onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız. Hiç
dikenlerden üzüm, kenpellerden incir toplanır mı? Her iyi ağaç iyi ürün verir.
Çürük ağaç ise kötü ürün verir. İyi ağaç kötü ürün vermediği gibi, çürük ağaç da
iyi ürün vermez. İyi ürün vermeyen her ağaç kesilip ateşe atılır. Demek ki
onları yaşam ürünlerinden tanıyacaksınız.
İncil Matta 7,1520
Görüldüğü gibi Hz. İsa Peygamberlik iddia edenleri tanımada şu kriteri veriyor: Verilen ürüne bak ve yalancı ile doğru söyleyeni ayırt et. Oysa kendisinden sonra hiç Peygamber gelmeyecek olsaydı Hz. İsa: “ Benden sonra Peygamber gelmeyecektir, benden sonra kim Peygamberlik iddia ederse o yalancıdır.” diye çok kestirme bir şekilde bu sorunu halledebilirdi. Hz. İsa’nın yalancı ve doğru Peygamber’i ayırt etmede tavsiye ettiği yöntem başlı başına Hz. İsa’dan sonra Peygamber geleceğine yeterli delildir. Hz. İsa’dan sonra Peygamber gelecek olması ise Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Peygamberliğine yeterli delildir. Çünkü Hz. İsa’dan sonra gelip de Allah’a inanan, Allah’a güvenen, Allah’ı seven bir topluluğun oluşması gibi muazzam bir ürün sadece ve sadece Peygamberimiz’in sayesinde alınmıştır. Nitekim Kuran’da Hz. İsa’nın Peygamberimiz’i Ahmed ismiyle müjdelediği geçer.(Ahmed ismi Muhammed ismi ile aynı köke sahiptir ve aynı manadadır. Kuran’da Peygamberimiz birkaç yerde Muhammed ismiyle anılmasına karşın, sırf aşağıdaki ayette Ahmed ismiyle anılır. Acaba Allah’ın bununla bir hikmeti de mevcut İncil’lerde geçen, Peygamberimiz’in isminin manasında kullanılan kelimelere bakmamızı istemesi olabilir mi? Doğrusunu Allah bilir.)
Hani Meryem oğlu İsa da “Ey İsrail oğulları, ben sizin için Allah’ın elçisiyim.
Benden önceki Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonraki ismi Ahmed (övülmüş, öven)
olan bir elçinin de müjdeleyicisiyim.” demişti.
61 Saff Suresi 6
Tüm bu açık gerçeklere ve Tevrat’taki, İncil’deki işaretlere rağmen; Tevrat ve İncil’in tasdiklediğini hahamlar, papazlar örtbas etmek için, saptırmak için yarışmışlardır. İncil’de tarifi olmayan Katoliklik, Ortodoksluk mezhepleri, Roma’daki Papa veya başpiskopoz beyefendilerin(!) görüşleri ne yazık ki halk için Tevrat ve İncil’in görüşlerinden daha önemlidir. Biz bu Papalar’a ve Başpiskoposlara; Katolik ve Ortodoks mezheplere çok kızarız. Ama Sunni ve Şii mezhepleri, hadisleri, mezhep imamlarını çok severiz! Hz. İsa Katolik miydi? Yoksa Ortodoks muydu? diye haklı sorular sorarız. Fakat Peygamberimiz’in Sunni, Hanefi veya Şii, Caferi olup olmadığı sorusunu hiç sevmeyiz! Biz bu lahana turşusunu yedikçe perhizimizden ne kadar hayır gelebilir? Millete verdiğimiz aklı bir de kendimizi düzeltmek için kullanabilsek!