Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sinan_25 Yazdı:
..............
Bu baslikta Semazen'e ait tüm satirlarin varliginda, Kur'an-dan Tasavvuf'a onay(ya da temeli diyeyim) var mi yok mu gibi bir gaye gördüm. Yunus Emre'nin sözlerine ve Ask kavramina özel vurgu yapmaniz, satirlarin sizdeki acilimina isaret ediyor. Dördüncü iletinizde Kur'an-dan kopukluk var, soruyu disarida arar gibisiniz.
Fakat Ayetler esliginde dikkat cektiginiz özellikle Nefs ve Vecih kavramlari beni düsündürdü. "Semazen'e ait tüm satirlari yok sayin" önerisine uymadigim halde :) faydali bir calisma oldugunu belirtmeliyim. Bu vesileyle "Sahsiyet Tekamülü" adli bir calismayla tanistim.
Ilerde bu basligin devamini getirecek olursaniz, benim de size tavsiyem, öncelikle Kur'an-daki kavramlarla yetinerek sorulara yine Kur'an-dan cevap aramaya devam etmenizdir.
|
|
|
Sevgideğer Sinan_25,
İlginiz ve hakkımızdaki güzel düşünceleriniz için teşekkürler...
İncelemenin üçüncü bölümü (4. ileti) için -haklı olarak- tespitte bulunmuşsunuz ve zannediyorum buna bağlı olarak da son parafraftaki önerinizi sunmuşsunuz..
Bu husus hakkında şu açıklamada bulunmam zannediyorum yerinde olur..
Kurân araştırmalarımızı yaparken; Kurân "okuru" olarak "dışarı"ya kayıtsız kalmamız yönünde sâbit bir şart yok.. Yâni, nasıl forum üyeleri olarak herhangi bir dînî konuda başkalarının yorumunu, araştırmasını ve tecrübesini merak ediyor ve yararlanıyorsak; Resullullah Efendimizden bize gelinceye kadar yaşamış nice değerli insanın dînimizin doğru anlaşılarak yaşanması yolunda ürettiklerini dikkate almalıyız... Eğer, örnek vermek gerekirse; "vecih" kavramının insana ve Rabbimize ilişkin boyutlarını, belki geçmişte belki bugün, birileri bizden daha doğru anlamış olabilir.. Meselâ, benim için Yunus Emre böyle bir kapasiteyi temsil etmektedir...
Elimizde haklı olarak tenkit ettiğimiz ve şâhit olduğumuz olumsuzluklar sebebiyle güvensizlik duyduğumuz kültürel (din kültürü ve diğerleri) bir miras vardır!!! Aklı başında müslümanlar olarak "mirasyedi" formatını tercih etmeyeceğimiz ortadadır.. Ancak, "reddi miras yapmak" kadar da absürt birşey olamaz... Bu münâsebetle, Kurân sanki bize nâzil oluyormuşçasına "ikra!" herkese önerimizdir... Ancak, birileri (?) bizden daha iyi "okuma" yapma yolunda öne geçmişlerse ve insanlığa Kurân'dan ışık tutabilmişlerse; onlar kanalıyla bir kültür mirası hâlinde ulaşan ışığa gözlerimizi kapamak önerimiz olamaz... Dolayısıyla, incelemenin üçüncü bölümü "dışarıya kayıtsız kalmamak" yönünde işaretler taşımaktadır..
Netice olarak, Kurân'ımıza bakarak "vecih" kavramından ve bu kavramın kul ve Rab arasında müşterek kullanımından hareketle "teveccüh" kavramına ulaşmaya çalıştım... Kurân'daki teveccüh, İslam Tarihinde doğru ellerde "tasavvuf" nâmı altında yaşanmışsa; bu bizim baş tâcımız olmalıdır... Elbette, eğriyle doğruyu ayırt edebilmek için Kurân'ın rehberliğini sembolik olmaktan çıkartıp, hayatımızın merkezine Kurân'ı oturtmak sûretiyle...
Selamlar,
Neyzen_Semazen
|