Yazanlarda |
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Yeminlerle ilgili alternatif meal denemesi. (Konuşabiliriz)
Kur'an'ı Kerim'deki yeminlere alternatif meal denemesi
Belağat kitaplarında Meani bölümünde isnad (yüklem) mahiyetine göre iki kısma ayrılmıştır; haber isnadı/bildirme isnadı ve dilek isnadı/inşâ isnadı yani Cümle-i Haberiyye ve Cümle-i İnşâiyye'dir. Haber/Bildirme İsnadı/Yüklemesi ;
a.) İbtidai Haber: Dinleyici tarafından şüpheye düşülmeksizin kabul edilen haber veya Kelam/Söz işiten tarafından itirazla karşılaşmazsa veya Kelamın sahibi öyle bir zanna düşüp karşısındakini ikna çarelerine baş vurmazsa İlkel/İbtidai Haber meydana gelmiş olur.
b.) Talebi Haber: İşiten sözü söyleyenin doğruluğuna inanmazsa veya tereddüdle karşılarsa İstemeli/Talebi haber meydana gelmiş olur. Bu takdirde halin gereği sözü pekiştirmektir/Te'kid. Bazen söz sahibi de anlattığının işiten tarafından şüpheyle karşılandığını düşünebilir. Bu durumda da söz pekiştirilir/Te'kid. İşitenin sözün doğruluğuna kanaat getirmesi için "Gerçekten", "Hakikaten", "Şüphesiz" Te'kid amaçlı söylenir.
c.) İnkar-i Haber: Sözün anlamı (delâlet ettiği kavram) işiten tarafından asla kabul edilmediği zaman inkar bildirmesi meydana gelir. "Mutlaka", Elbette" Te'kid amaçlı söylenir.
d.) İsrar-i Haber: Pekiştirmeye/Te'kid'e rağmen işiten sözün doğruluğunu, inkardan vazgeçmediği durumda ısrar bildirmesi meydana gelir. Söz ancak yeminle halin gereğine uygun düşer. "Vallahi", "Billahi" Te'kid amaçlı söylenir. İnkâr ve ısrar apaçık (bedihi) hükümler üzerinde olursa, pekiştirme veya yemin gerekmez.
· Kur'an'ı Kerim ve Te'kid/Pekiştirme:
Yukarıda bahsi geçen Talebi, İnkari ve Israri Haberlerde pekiştirme için kullanılan "Gerçekten, hakikaten, şüphesiz, mutlaka, elbette" ifadeleri Türkçe'dir. Kur'an'ı Kerim çevirilerinde okuyucular yukarıdaki bu ifadelerle karşılaşırlar. Kur'an'ı Kerim'i orjinal metinden okuyanlar yukarıda geçen ifadelerin, bazı Te'kid edatlarıyla ifade edildiğini "İnne, enne, lam, nun, kad, lekad gibi" veya "Zaid harflerle" yapıldığını bilirler. "Kasem/yemin" edilerek veya kasem "vav"ı kullanılarak da Tek'id/ pekiştirme yapılır. Yine 'Tefsir usulü'ne ait kitaplarda "Aksamu'l-Kur'an" başlıklı bahislerde ve müstakil eserlerde "Kur'an'ı Kerim'deki yeminler" konu edinilmiştir. Kur'an'ı Kerim'de yeminlerin sebebi olarak özetle "Araplar bir sözün te'kidini istediklerinde yemin ederlerdi. Kur'an'da onlarca yemin olarak kullanılan kelimelerle nâzil olmuştur. " Denmiştir.
· Kur'an'ı Kerim'den misaller:
Bu başlık altında yukarıda yazdıklarımıza misal olacak beş ayeti Latince yazılışıyla seçtik;
1. "İnnes safa vel mervete min şeairillah" (2:158)
2. "Ve beşşirillezine amenu ve amilus salihati enne lehüm cennatin tecri min tahtihel enhar." (2:25)
3. "Ve lekad ahidna ila ademe min kablü fe nesiye ve lem necid lehu azma" (20:115)
4. "Veşşemsi ve duhaha." (91:1)
5. "Fe ve rabbis semai vel erdi innehu lehakkum misle ma ennekum tentikun" (51:23)
· Kur'an'ı Kerim'de yeminler:
Kur'an'ı Kerim'de yeminle başlayan surelere bakıldığında Mekke dönemi inen sureler olduğu görülecektir. Misal olması açısından Kalem, Leyl, Fecr, Duha, Asr sureleri böyledir. Yine misal olması için bu surelerde "Kalem, Leyl, Fecr, Duha, Asr, Adiyat, Necm, Şems, Buruc, Tin, Zeytin"e yemin edilmiştir. Bu yeminlerin büyük çoğunluğu 'Vav'ı kasem'le yapılmıştır. Yine 51:23, 10:53, 15:92, 19:68, 4:65, 64:7, 70:40 ayetlerinde sure içinde "vav"ı kasemle yemin edilmiştir.
a.) Şems suresi 1-8 ayetler ve Türkçe meallerden misaller:
Misal: Şems suresi 1-8:
· Veşşemsi ve duhaha, Velkameri iza telaha. Vennehari iza cellaha Velleyli iza yağşaha, Vessmai ve ma benaha, Vel'ardi ve ma tahaha. Ve nefsin ve ma sevvaha. Feelhemeha fucureha ve takvaha.
· Meallerden misaller:
1. Muhammed Esed (çevirisi):
· "Güneşi ve onun aydınlık veren parlaklığını düşün ve güneşi(n ışığını) yansıtan ayı! Dünyayı gün ışığına çıkaran gündüzü düşün ve karanlığa boğan geceyi! Gökyüzünü ve onun hârika yapısını düşün ve yeryüzünü, onun (uçsuz bucaksız) genişliğini! İnsan benliğini düşün ve onun nasıl (yaratılış) amacına uygun şekillendirildiğini; ve nasıl ahlaki sorumluluk bilinciyle de donatıldığını"
2. Yaşar Nuri Öztürk:
· "Yemin olsun Güneş'e ve ışığının parladığı kuşluk vaktine, Onu izlediğinde Ay'a, Onu iyice açtığı vakit gündüze ve onu sarıp sarmaladığı zaman geceye. Göğe ve onu kurana, Yere ve onu döşeyene. Nefse ve onu düzgün bir biçimde şekillendirene. Ardından da ona bozukluğunu ve takvasını ilham edene ki,"
3. Ahmet Tekin:
· "Andolsun, güneşe ve kuşluk vaktindeki parıltısına. Andolsun, güneşin peşinden geldiği zaman aya! Andolsun, güneşi açtığı zaman gündüze, Andolsun güneşi bürüdüğü zaman geceye. Andolsun gökyüzüne ve onu yükseltip düzenleyerek, tavan olarak inşa edene! Andolsun yeryüzüne ve onu döşeyerek yerleşmeye, yaşamaya elverişli hale getirene! Andolsun nefse, insana ve onu yaratılış amacına uygun olarak şekillendirene! Andolsun nefsi, insanı ahlaki zaaflarla, vicdan azabıyla, Allah'a sığınma, emirlerine yapışma günahlardan arınma, azaptan korunma, kulluk ve sorumluluk şuuruyla özgürce şahsiyetini geliştirme, dini ve sosyal görevlerinin bilincinde olma kabiliyetiyle donatana!"
4. R.İhsan Eliaçık:
· "DİLE GELSİN güneş! Dile gelsin yaydığı aydınlık! Dile gelsin güneşe ram olmuş ay! Dile gelsin açıkça açan gündüz! Dile gelsin örttükçe örten gece! Dile gelsin o görkemli yapısıyla gökyüzü! Dile gelsin o uçsuz bucaksız genişliğiyle yeryüzü! Dile gelsin titrenerek yaratılan can! Dile gelsin günahı da sevabı da esinleyen ilham ki;"
Yukarıda misallerini verdiğimiz iki meal (Y.N.Ö ve A.T) aşağıdaki şu suallerin zihinlerde oluşmasına mani olamamaktadırlar;
" Yemin şayet Mümini inandırmak için yapılmışsa, Mümin zaten yemine ihtiyaç duymaksızın, Allah kelamının doğrudan doğruya tasdik eder, kafiri inandırmak için yapılmışsa, bu yeminin kafire bir faydası olur mu?.
Allah'tan başkasına yemin etme, nehyedildiği halde, mahlukata nasıl yemin edilir?
Yemin eden değer verdiği şeyler üzerine yemin eder. Allah'ın fevkinde değer verilecek hiçbir şey mevcut değildir. O halde Allah'ın yemin etmesi ne demektir?
Arap'ların yemin etmesi anlaşılır bir şeydir fakat Allah(a.c)'in yemin etmesi nasıl anlaşılmalıdır?"
Merhum Esed(mealin çevirisi) ve İhsan Eliaçık, bir çok Türkçe çeviride olmayan alternatif çeviri yapmışlardır. "Vav'ı Kasemleri" Esed "Düşün", Eliaçık "Dile gelsin" olarak çevirmişlerdir. Esed, ilk anlatan özne olarak Muhammed(a.s)'ın "düşün" emrine muhatab olduğunu '(Ve) yemin edatının' kendisinden sonra belirtilen gerçeğe ya da gerçeğin kanıtına ağırlık kazandırmak için yemin kadar ağır ve güçlü bir iddia ve isbat ifade ettiğini, bu nedenle "Düşün" şeklinde çevirdiğini söyler. Eliaçık, "Dile gelsin" ifadesi için mealinde bir açıklama bulamadık. Yalnız Zariyat suresinde dipnotlarda "Esen yeller dile gelsin" ifadesini "harfi harfine 'savurarak savuranlara yemin olsun' " şeklinde notlandırmıştır. Eliaçık, yemin edilen şeylerin "dile gelmesinin", Esed ise anlayan öznenin yemin edilen şeyleri "Düşünmesini" anlamışlardır. Elbette bu iki meal için bir şeyler söylenebilir.
b.) Şems Suresi 1-8 Alternatif meal:
Şahid olsun, Güneş ve onun aydınlığı,
Şahid olsun, güneşin ardından doğan Ay,
Şahid olsun, Gündüz, güneşin çıkmasıyla aydınlanıyor.
Şahid olsun, Gece, güneşin batmasıyla kararıyor.
Şahidtir, Sema ve onu bina eden
Şahidtir, Yer ve onu döşeyen
Şahid olsun Nefs ve (şahidtir) onu şekillendiren
nefsin Takvasını ve Fücurunu ilham eden.
Yukarıda "and olsun", "Yemin olsun", "Düşün", "Dile gelsin" şeklinde meallendirilen "vav"ları biz "şahidtir, şahid olsun" diye meallendirdik. İlahi Kelam'ın "Ay'ı", "Güneş'i" veya diğerlerini "mesajına şahid kıldığını" yani bu mesaja sadece insanları değil, yeri ve göğü "ilahi Kelam'a" şahidliğe çağırdığını düşünüyoruz. Bir iki misal daha vererek meramımızı netleştirelim;
· "Vel asr, innel insane le fi husr, illellezine amenu ve amilus salihati ve tevasav bil hakki ve tevasav bis sabr." (103:1-3)
"Şahid olsun akıp giden zaman, gerçekten insan husran içindedir. Ancak iman eden, doğru davranan ve Hakkı Sabırla tavsiye edenler müstesna"
· "Velleyli iza yağşa. Vennehari iza tecella. Ve ma halekazzekere vel'ünsa" (92:1-3)
"Şahid olsun, karardığın da gece, Şahid olsun aydınlandığında gündüz. Şahidtir erkekle dişiyi yaratan"
· "Vessemai zatilbüruci. Velyevmilmev'udi. Ve şahidin ve meşhudin." (85:1-3)
"Şahid olsun, burçlara sahib sema, Şahid olsun, vaad edilen gün. Şahid olsun, Şahidlik eden ve şahidlik edilen."
· "Fe ve rabbike le nes'elennehum ecmeiyn" (15:92)
" Şahidtir Rabbin, Onların hepsine soracağız"
· "Ya Sin . Vel kur'anil hakiym. İnneke le minel murseliyn" (36:1-3)
"Ya Sin. Şahid olsun, Hikmetli Kur'an. Elbette sen gönderilenlerdensin"
· "Fe ve rabbis semai vel erdi innehu lehakkum misle ma ennekum tentikun" (51:33)
"Şahidtir, Göğün ve Yerin Rabbi, elbette o haktır tıpkı sizin konuşmanız gibi"
Misallerde görüldüğü üzere Muhammed(a.s)'ın elçiliğine adeta her şey Şahid olmuştur. Yani "Son mesaj", öncelikle kelamın sahibi ve her şeyin Şahidliğinde "Son elçiyle" Ademoğullarına iletilmiştir. Yerde ve gökte olanlar, İns ve Cin'in "ilahi kelam'a" şahidliğinden sonra elbette Ademoğulları için büyük mahkemede hiçbir mazeret olmayacaktır. Zaten yemin etmenin amacı yemin edilen şeyi "şahid tutmak, şahid kılmak" değil midir? Bu nedenle Yerin ve göklerin Rabbi Allah(a.c) kelamına her şeyi şahid tutmuştur. Ve/Veya yerde ve göklerde olanlar tek bir Allah(a.c) olduğuna şahidlik etmiyorlar mı? Doğrusunu Allah(a.c) bilir, bu anlayış üzere "vav" edatlarını, "vav'ı Kasemleri" biz Allah(a.c)'in yemin etmesi olarak değil, Allah(a.c) her şeyi insana şahid tutması olarak anlıyor ve böyle yorumluyoruz.
"Allah, gerçekten ilah o olduğa şahitir; Melaike ve ilim sahipleri de O'ndan başka ilah olmadığına adaletle şahitlik ettiler. Aziz ve hakim O'dur ancak ilah" (3:18)
Cehd bizden Te'vfik Allah(a.c)'den
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
allah razı olsun bir güzel çalışma daha... benim sormak istediğim yemin edatları harfleri yada kelimeleri böyle farklı anlamlandırmaya müsaitmidir... müsait se sizinkide pekala anlamlı ve yerinde bir görüştür...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
baybora Ayrıldı
Katılma Tarihi: 06 eylul 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 547
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam asım,
Aslında geleneğimizde "bazı" şeyler "bazı alimlerimiz" tarafından bilinmesine rağmen "baskın kültür" den çekinme veya satır aralarında zikretme şeklinde tezahür etmiştir. Ben "yeminlerin" de böyle olduğunu düşünüyorum. Müfessir Razi, mutezili bilgin "ebu Muslim"den en çok nakil yapan kişidir. Eğer Razi olmasaydı "ebu Muslim"in alternatif "yorumlarına" ulaşamayacaktık.
Birde açıkça kasem/yemin "kıyamet suresinin" başında va onunda cevabı surenin sonlarına doğru.
Şimdilik yeterli, katılımla devam edebiliriz.
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
|
Yukarı dön |
|
|
kutsalgölge Uzman Uye
Katılma Tarihi: 06 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 148
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
teşekkürler baybora!
uzun bir zaman önce kozmooloji üzerine yazılmış dini içeriklerle süslenmiş bir kitap okurken bu yeminler konusunda şöyle bir yorum okumuştum , paylaşmak istedim;
"ALLAH zeytine, zamana dağa taşa niye yemin eder, bunda dağ taş diye zikredilen sözler asıl manasını içermez bunların harf harf tevili işin aslını anlatır!"
Kuran apaçık bir kitap olmasına rağmen, insanlar mistik bir gizem aramak uğruna bunu da herkesin tevil edemeyeceği doğuştan bir yeteneğe sahip kişiler olması (keramet) gerekmektedir diye işi kendi sorumluluklarından uzaklaştırmaya gerek duymuşlar!
sağlıcakla.................................................. ......
"Çocuğu babasından daha başarılı olamadıysa ikiside başarısız sayılır" Atasözü
|
Yukarı dön |
|
|
tarık1972 Yasaklı
Katılma Tarihi: 23 kasim 2008 Gönderilenler: 7
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
-3/ÂLİ İMRÂN-77: Muhakkak ki onlar; Allah’ın ahdini ve yeminlerini az bir değere satarlar. İşte onlar için ahirette bir nasip yoktur. Ve Allah onlar ile konuşmayacak ve kıyamet günü onlara nazar etmeyecek (bakmayacak). Ve onları temize çıkarmayacak ve onlar için elim azab vardır.
-5/MÂİDE-7: Allah’ın, sizin üzerinizdeki nimetini ve: “İşittik ve itaat ettik” dediğiniz zaman, onunla sizi bağladığı misakını hatırlayın. Allah’a karşı takvâ sahibi olun, muhakkak ki O, göğüslerde (sinelerde) olanı en iyi bilir. -3/ÂLİ İMRÂN-76: Belâ men evfâ bi ahdihî vettekâ fe innallâhe yuhibbul muttekîn Hayır, (öyle değil)! Kim (Allah ile olan) ahdini yerine getirir ve takva sahibi olursa, o taktirde muhakkak ki Allah, takva sahiplerini sever. 13/RA'D-20: Ellezîne yûfûne bi ahdillâhi ve lâ yenkudûnel misâk Onlar, Allah’ın ahdini ifa ederler Ve misaklerini bozmazlar. -13/RA'D-21: Vellezîne yasılûne mâ emerallâhu bihî en yûsale ve yahşevne rabbehum ve yehâfûne sûel hisâb(hisâbi). Ve onlar Allah’ın , Allah’a ulaştırılmasını emrettiği şeyi , O’na Allah’a ulaştırırlar. Ve Rab’lerine karşı huşû duyarlar ve kötü hesaptan cehenneme girmekten korkarlar. -13/RA'D-22: Vellezîne saberûbtigâe vechi rabbihim ve ekâmûs salâte ve enfekû mimmâ rezaknâhum sirren ve alâniyeten ve yedreûne bil hasenetis seyyiete ulâike lehum ukbed dâr(dâri). Onlar, sabırla Rab’lerinin vechini dileyenler ve namazı ikame edenler, onları rızıklandırdığımız şeylerden gizli ve açıkça infâk edenlerdir. Ve seyyiati, hasenat ile savan kimselerdir. İşte onlar için, bu dünyanın akıbeti vardır
__________________ Doğrudan Kuran ile almalıyız ilhamı
Asrın idrakine anlatmalıyız İslamı
MEHMET AKİF ERSOY
|
Yukarı dön |
|
|
snobyx Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 27 mart 2008 Gönderilenler: 83
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bu konuda naçizane fikrimi daha önceden yaptığım bir çalışma ile yazmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar,
Sizler ile Naziat suresinin kasem(yemin) bölümü ile alakalı ve kanımca Kuran’ın bir başka büyük mucizesine ait bu çalışmayı paylaşmak istedim.Bu çalışmadaki yorumlar benim kişisel yorumlarımdır ve elbetteki en doğrusunu Alemlerin Rabbi olan Allah bilir.
Önce Naziat Suresinin kasem bölümünü orijinal metinden yazarak,kelime köklerinin anlamlarını inceleyerek en mantıklı meali yapmaya çalışacağım.Ayetleri tek tek sıralayarak ve merhum Elmalılı Hamdi tefsirinden yararlanarak bu meali yapmaya çalışacağım
1- وَالنَّا 86;ِعَاتِ غَرْقًا
1-Vennazi'ati ğarken.
ĞARK, iğrak mânâsına mastar ismidir. İğrak, suya daldırıp boğmak, bir kabı doldurmak, dolmuş hale getirmek ve yayı şiddet ve aşırılıkla doldura doldura çekmek demektir. Bu mânâlardan hareketle, herhangi bir şeyde aşırı gitmek, uzağa gitmek mânâlarında kullanılır.
NÂZİÂT, nâzi'ler demektir. Bu kelime müteaddi (geçişli) veya lâzım (geçişsiz) olmasına göre, nezi' kökünden de nüzû kökünden de türetilmiş olabilir.
Nezi', bizim çekmek, çekip almak ve soymak kelimelerimiz gibi çeşitli mânâlara gelir:
1- Nezi', intiza' kelimesi gibi bir şeyi yerinden koparıp çekmek mânâsına gelir. Bundan, hayatı çekip almak, can almak ve can çekiştirmek mânâsına gelir ki bu hale "Halet-i nezi'= can çekişme hali" denir. Bu mânâ ile nâziât, can alan kuvvetler, melekler demek olabileceği gibi, can çekişme halinde bulunan canlar demek de olabilir.
2- Nezi', kuyudan şiddetle kova çekmek, su çıkarmak mânâsına gelir ki, bunda "ğarkan nezi'", iyice daldırıp derinden doldurarak hızla çekmek demek olur. Bu da ta derinden çeke çeke can almak mânâsına mecaz olabilir. Bu duruma göre de nâziât, şiddetle daldıra daldıra, boğa boğa, bedenlerinin dipten tırnağa ta derinliklerinden çeke çeke can alan melekler veya cihad yapan kuvvetler demek olur.
3- Nezi', yay çekmek; "ğarkan nezi'" de yayı şiddet ve aşırılıkla doldura doldura çekmek mânâsına gelir ki, buna yayı doldurmak denir. Bu mânâda nâziât, atış yapan kuvvetler, gâziler demek olur.
4- Nezi', atın başını alıp bir düzüye koşması mânâsına gelir ki, bu mânâdan nâziâtın, "Gürültü ile koşan"(Âdiyat, 100/1) âyetinde olduğu gibi atlar, biniciler ve o mânâda olan kuvvetler için kullanılması doğru olabilir. Ayrıca bu mânâdan mecaz olarak gökte doğudan batıya hareket eden yıldızlar ile de tefsir edenler olmuştur. Fakat "bir iş çevirenler", yıldızlar olamaz.
5- Nüzü', bir şeye can atmak gönül çekmek dediğimiz gibi bir şeye meyledip arzulamak; bir de bir şeyden feragat edip geri çekilmek, sıyrılıp çıkmak mânâlarına geldiğinden vatanını özleyen gurbetçiye nâzi' denildiği gibi, nâziât da bu mânâdan olarak bedenlerinden ayrılmış, bedenlerine hasret kalmış nefisler demek olabilir.
2- وَالنَّا 88;ِطَاتِ نَشْطًا
2-vennaşitati neştan
NAŞİTÂT, bu kelime neşt ve neşât kökünden türetilmiş olabilir.
1- Neşt, kuyudan kovayı kolayca ve yumuşak bir şekilde çekmek mânâsına gelir ki, bizim "tereyağından kıl çeker gibi çekmek" sözümüze benzer.
2- Neşt, bir düğümü yumuşak bir şekilde usulcacık çözmek mânâsına gelir ki, "ünşûta" denilen ve kolay çözülen ilmekli düğümü çözmek gibidir. Bu iki mânâdan nâşitât, müminlerin ruhlarını nazik ve yumuşak bir şekilde alan melekler ve rahmet melekleri denilmiştir. Tatlılıkla gönülleri kendilerine çeken ruhlar, nefisler demek de olabilir.
3- Neşt, bir yerden bir yere çıkmak mânâsına gelir. Nitekim bir yerden bir yer giden yaban öküzüne "nâşıt" denilir. Buna benzetilmek sûretiyle nâşitât, burçtan burca giden gezegenler demek olduğu da söylenmiştir. Nâziât da yıldızlar demek olduğuna göre doğudan batıya hareketleri kendilerinin değil, zoraki mahiyette olması; bunların ise burçtan burca gidişleri kendilerinin olarak tabii mahiyette olması tarzında anlatılmış demek olur
4- Neşât, bilindiği gibi, gönül hoşluğu, şenlik demektir. Bundan, "ölüm zamanında bedenden gönül hoşluğu ile çıkan mümin ruhlar" diye tefsir olunmuştur. Nitekim bu takdirde, "boğula boğula, şiddet ve azap ile çıkan kâfir ruhlar" demek olur.
3- وَالسَّا 76;ِحَاتِ سَبْحًا
3- Vessabihati sebhan.
Sebh, suda yüzmek ve kolayca uzağa gitmek demektir.
فَالسَّا 76;ِقَاتِ سَبْقًا-4
-4 Fessabikati sebkan.
Yarışıp öne geçenler manasındadır.
5- فَالْمُد 14;بِّرَاتِ أَمْرًا
-5Felmudebbirati emren.
‘Mudebbirati’ ifadesi ‘belirli işleri tedbiri ile ilgilenen,sonuçlandıran,memur edilmiş,görevlendirilmiş olanlardır’
Burada görülüyor ki "şiddetle çekmek", "yavaşça çekmek", "yüzüp gitmek", "yarışıp geçmek" ve "iş çevirmek" gibi beş işi yapanlara yemin edilmiştir.Cevabı da daha sonra gelenlerden elde edilen karine ile bilindiği için zikredilmemiştir ki, "Bunlar olacak, o kıyamet ve öldükten sonra dirilme gerçekleşecek." demektir.
Bu işleri yapanların hepsi bir topluluk veya bir topluluğun sınıfları yahut bir kısmı başka bir topluluk olarak düşünülebilirse de hepsi aslında bir kumandaya bağlı bir topluluk veya o topluluğun sınıfları olması, gelecek olan "Fakat o bir tek haykırıştır." karinesi ile daha açıktır.
Bir de görülüyor ki, bu beş fiilin ilk üçü olan "şiddetle çekmek", "yavaşça çekmek" ve "yüzüp gitmek" arasında bir sıralama gözetilmeyip "vav" bağlacıyla bağlanmış; geçmek ve iş çevirmek fiilleri ise "fâ" ile birbirlerine ve öncekilere bağlanmakla fiilde veya zikirde bir sıralama gözetilerek ifade edilmişlerdir ki, bununla bu iki fiilin öbürlerinin neticesi ve gayesi gibi olduğu anlatılmış demektir.
Bu ön bilgileri kısaca verdikten sonra bu ayet grubunu mantığa en yatkın bir şekilde meallendirirsek;
1-Derinden şiddetle çıkanlara,
2-Bir yerden bir yere geçenlere,
3-Yüzerek gidenlere,
4-Yarışarak öne geçenlere,
5-İş ve oluşu gerçekleşterenlere kasem(yemin)olsun ki;
Burada önemli bir sorunda kasemin yani kanıt gösterilen bu ayetlerin,neye kanıt gösterildiği belli değildir en azından meali yapan değerli ilahiyatçılar bu noktayı her nedense es geçmişlerdir.Bu sebeple Kuran’da geçmekte olan kasem cümleleri ile alakalı değerli Hakkı Yılmaz Hoca’nın ‘İşte Kuran’adlı eserinde Buruc Suresi Tebyininde verdiği bilgilendirme notunu burada vermek istiyorum.
Kasem (yemin) cümlesi:
مسقلا " Kasem (yemin)" sözcüğünün esas anlamı; "güç, kuvvet"
demektir. Terim olarak ise sözcük; "iddia edilen tezi somut kanıtlar ile
güçlendirmek" anlamına gelmektedir. "Kasem (yemin) cümlesi" de, insanların
düşüncelerini anlatırlarken, ileri sürdükleri tezleri, kanıtlarla güçlü bir şekilde
ortaya koymakta kullandıkları bir cümle çeşididir.
Kasem cümlesi iki bölümden oluşmaktadır. Bunlardan birincisi; yemin
edilen (kanıt, tanık gösterilen) "kasem bölümü", ikincisi ise; söylenmek istenen
asıl tezin ileri sürüldüğü "kaseme cevap bölümü" dür. Yani;
- kasem cümlesinin "yemin bölümünde", cümlenin ikinci bölümünde ileri
sürülecek tezi desteklemek üzere, kişiler, olaylar, nesneler… kanıt gösterilir,
- kasem cümlesinin "kaseme cevap bölümü"nde de, ileri sürülen tez, asıl
söylenmek istenen yargı belirtilir.
Muhataplar tarafından anlaşılabilmesi ve kabul edilebilmesi için, kasem
edilen şeyin mutlaka somut ve akıl sahibi herkes tarafından ulaşılabilir özellikte
olması gerekir. "Yemin ederim, ediyorum" vs. gibi ifadeler yemin sayılmaz ve bu
ifadeleri taşıyan cümleler de yemin cümlesi değildir. Yemin; somut kanıtlardan,
yemin cümlesi de; Kur`an`da Rabbimiz tarafından verilmiş örneklerde olduğu
gibi, bu somut kanıtlarla güçlendirilmiş yargılardan oluşmalıdır.
Kasem cümlesinin yapısı ve belirgin özellikleri:
Kasem cümlesinin birinci bölümü olan "kasem bölümü", kasem
edatlarının (vav, be, te), sözcüğün başına getirilmesi ile oluşturulur. Kasem
cümlesinin ikinci bölümü olan "kaseme cevap bölümü" ise, mutlaka bağımsız bir
cümle hâlindedir ve bu cümle istenildiği gibi değil, bazı kurallara tâbi olunarak
kurulur:
Kaseme cevap olan cümle;
1-) İsim cümlesi ise ve olumlu ise, cümlede mutlaka " ل lam" veya " انّ inne"
edatlarından birisi veya her ikisi birden getirilir.
2-) Fiil cümlesi ise ve,
a) cümle olumlu ise;
I - fiil geçmiş zaman kalıbında ise " دق kad" ve " ل lam" edatları birlikte getirilir
(bazı durumlarda "lam" hazfedilebilir (gösterilmeyebilir).
II- fiil geniş zaman kalıbında ise (fiili muzari), "lam" ile "tekit nunu" getirilir.
b) cümle olumsuz ise, nefy edatlarından birisi (ma, la) getirilir.
Bundan önce tahlilini yaptığımız surelerdeki tüm kasemlerin hepsinin
cevap cümleleri, yukarıda belirttiğimiz kurallara uygun olarak kurulmuştur. Büruc
suresinde de, belirttiğimiz kurallara uyan ve ilk üç ayetteki kasemin cevap
cümlesi olabilecek tek cümle 12. ayettir.(Buruc Suresindeki kaseme cevap)
Bilindiği gibi, Kur`an`da kasem edilen şeylerin tümü, ileri sürülen
tezlerin kanıtlarıdır. Yani, Rabbimiz bir çok olaya, sisteme, "şey"e… kasem
etmekte ve bunları açıkladığı yargıya kanıt göstermektedir. Ama piyasadaki meal
ve tefsirlerde (!), maalesef bu önemli kural ihmal edilmekte, kasemler cevapsız
kalmakta, dolayısıyla Rabbimizin mesajları kullarına doğru olarak ulaşamamaktadır.
Ama görünen odur ki, sureler düzenlenirken ve mushaf tertip edilirken
bu kural, sahabe tarafından maalesef dikkate alınmamıştır. Benzer örneklerini
ileride Kaf, Naziat ve Sad surelerinde de göreceğimiz bu uygulamanın ve böyle
bir mushaf tertibinin, Allah ve peygamberimiz tarafından yapılmış olmasımümkün değildir, düşünülemez.
Oysa 12. ayet, teknik yapısını yukarıda belirttiğimiz kasem cümlesinin
"kaseme cevap" bölümünü oluşturmaktadır ve surede, ilk üç ayetten oluşan
"kasem bölümü"nden hemen sonra yer alması gerekmektedir. Gerek dil bilgisi
kurallarına, gerekse suredeki söz akışına uygun olan bu durumun, Arapça dilinive Kur`an ilimlerini bilenler tarafından reddedilmesi mümkün değildir.
O halde Naziat Suresinde geçen bu kasem cümlelerine cevap olabilecek ayet ve Rabbimizin üzerine yemin ederek dikkat çektiği bu mucize nedir?
__________________ Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir...
|
Yukarı dön |
|
|
snobyx Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 27 mart 2008 Gönderilenler: 83
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yukarıda geçen bilgilendirme notunu göz önüne alırsak Naziat Suresinde geçen kasem ayetlerinin cevabı olan ayet 26.ayettir.Ayrıca bu sure içerisinde aynen Buruc suresinde olduğu gibi ayetlerin tertilinde bir problem vardır.Dikkat edilirse kasem bölümünden sonra kıyamet sahneleri anlatılmaya başlanmış daha sonra Musa peygamberin kıssasına geçilmiş,sonra insanın ve göğün yaratılışı karşılaştırılarak gökler ve yer hakkında yaratılış ve dizaynı hakkında bilgi verilip,tekrar kıyamet sahnelerini içeren ayetlere geri dönülmüşdür.
Buna göre Surenin doğru tertili en yakın şu şekilde olmalıdır.
1-Derinden şiddetle çıkanlara, 2-Bir yerden bir yere geçenlere, 3-Yüzerek gidenlere, 4-Yarışarak öne geçenlere, 5-İş ve oluşu gerçekleşterenlere kasem(yemin)olsun ki;
6. Kuşkusuz, bunda,haşyet duyanlar için (Allah’a duyduğu saygı ve uzak kalma korkusu ile içine ürperti düşen için) tam bir ibret vardır.
7. Siz mi daha zorsunuz yaratılışça, gök mü?
8. Onu O yapıp kurdu. Onun boyunu yükseltti; ardından ona ahenk ve düzen verdi.
9. Gecesini kararttı, kuşluğunu ortaya çıkardı.
10. Bundan sonra da yeri yayıp deve kuşu yumurtası biçiminde yuvarlattı.
11. Ondan suyunu, otlağını çıkardı.
12. Dağları, demir atmış gibi oturttu;
13. Sizin için ve hayvanlarınız için bir geçim aracı olarak.
14. Ulaştı mı sana Mûsa'nın haberi?
15. Hani, Rabbi ona, kutsal vadide, Tuva'da seslenmişti:
16. "Firavun'a git! İyice azdı o."
17. "De ki ona: 'Arınıp temizlenmeye ne dersin?"
18. "Seni Rabbine kılavuzlayayım da gönülden ürperesin!"
19. Derken, ona o en büyük mucizeyi gösterdi.
20. Ama o yalanladı, isyan etti.
21. Sonra, sırtını döndü; koşuyordu.
22. Derken, bir araya toplayıp bağırdı.
23. Dedi ki: "Ben sizin en yüce rabbinizim."
24. Bunun üzerine Allah, onu sonraya ve önceye ibret olmak üzere bir ceza ile çarptı.
25.O gün şiddetle sarsacak olan saracaktır.
26.Onu, ardısıra gelen izleyecektir.
27.Bazı kalpler o gün kaygıdan titreyecektir.
28.Onların gözleri yerlere eğilecektir.
29. "Biz gerçekten bu çukurda eski halimize döndürülecek miyiz?" diyorlar.
30. "Un-ufak kemikler haline geldikten sonra, öyle mi!"
31. "Hüsran dolu bir dönüştür bu öyleyse!" diye konuştular.
32. Oysaki o, sert bir komut sesinden ibarettir.
33. Bir anda hepsi uyanıp ortaya geliverir.
34. O güç yetmez büyük felaket geldiğinde,
35. O gün insan, uğrunda gayret sarfettiği şeyi hatırlar.
36. Gören kişi için cehennem apaçık ortaya çıkarılmıştır.
37. Artık azmış olan,
38. Ve iğreti hayatı yeğlemiş olan için,
39. Cehennem, barınağın ta kendisidir.
40. Rabbinin yüceliğinden korkup nefsini boş heveslerden yasaklanmış olan içinse,
41. Cennet, barınağın ta kendisidir.
42. O saatten soruyorlar sana, "gelip demir atması ne zaman?" diye.
43. Nerede sende, onu hatırlatacak şey!
44. Ona ilişkin bilginin sonu Rabbine varır.
45. Sen sadece, ondan korkanları uyaransın.
46. Onu gördükleri gün onlar, dünyada sanki bir akşam veya onun kuşluk vaktinden başka kalmamışa dönerler.
Şimdi esas Yemin kısmına dönersek ki amacımız bu kısımdaki anlatılmak isteneni bulmaktı;
Rabbimiz ilk beş ayette üzerinde durduğu ve haşyet duyanların dikkatini çektiği nokta hemen sonra gelen ayetten anlaşılacağı üzere insanın yaratılış ile ilgilidir.Bu hususda şu ayetleri dikkate alırsak;
Nahl Suresi
4. İnsanı bir spermden yarattı. Bir de bakmışsın insan, açıkça kafa tutan bir hasım oluvermiştir
İnsan Suresi
. 2. Doğrusu, biz insanı karışım olan bir spermden yarattık. Halden hale geçiririz onu. Sonunda onu işitici, görücü yaptık.
(Hac 5,Fatır 11,Yasin 77,Mümin 67,Necm 46,Kıyamet 37,Abese 19)
Tam bu kısımda ‘Kuran Hiç Tükenmeyen Mucize’ adlı eserden faydalanmak istiyorum.
MENİ BİR KARIŞIMDIR
Gerçekten de insanı karışımlı bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bu yüzden onu işiten ve gören yaptık.
76 İnsan Suresi 2
Mikroskobun icadı ve geliştirilmesi sayesinde insan vücudundaki birçok organın ve birçok maddenin detaylı analizinin yapılabilmesi mümkün oldu. Bu analizler sayesinde meninin, birçok ayrı merkezde üretilen ayrı maddelerin karışımı olduğu anlaşıldı. Meni; sperm kanallarından, seminal keseciklerden, prostat bezinden, idrar yollarına bağlı cooper ve mery bezleri gibi salgı bezlerinden salgılanan maddelerin bir birleşimidir. Meni diye adlandırdığımız sıvının detaylı analizi yapılırsa bu sıvının; sitrik asit, prostoglondinler, flavinler, askorbik asit, ergotionein, fruktoz, fosforilkolin, kolesterol, fosfolipidler, fibrinolizin, çinko, asit fosfataz, fosfaz, hiyolurinadaz ve spermler gibi birçok ayrı bileşenden oluştuğu görülür.
Bedenimiz en mükemmel, en güzel ve en karmaşık yaratılışlarından biridir. Bedenimiz sayesinde görürüz, işitiriz, üreriz; bu bedenin becerileri sayesinde makinalar, bilgisayarlar, köprüler, uçaklar yapar, resimler, heykeller, müzikler üretiriz. Bedenimizin yaratılışının ilk aşamalarından biri, karışım olan meninin, karışımındaki ham maddelerin yaratılmasıdır. Daha sonra karışım olan menideki spermler, dişi hücreyle birleşerek bir karışım daha oluşturacaklar, bu karışım insanın yaratılışında yeni bir adım olacaktır.
Sırf bir sperm kanalını veya bir prostat bezini ele alsak bile bunların mükemmel yaratılışlarını yüzlerce sayfaya sığdıramayız. Yaratıcımız, bizi "karışımlı" bir sıvıdan yaratmış ve gönderdiği kitabında buna dikkat çekmiştir. Bizim bu "karışımı" incelememiz ve bu "karışımın" nasıl, nerelerde oluştuğuna dair araştırmalar yapmamız, Allah'ın vücudumuzu mükemmel yaratışına hayranlığımızın artmasına bir kez daha sebep olacaktır.
Bu karışımlı suyla başlayan maceramızda bir gün, görmek ve işitmek gibi olağanüstü komplekslikte ve mükemmellikte özelliklere sahip oluyoruz. Başlangıçta birkaç bilinçsiz damla iken, sonra görmek ve işitmek gibi özelliklere sahip olmamız kelimelere sığdırılamayacak güzelliktedir. Aklını kullanan hiçbir insan, kendi mükemmel yaratılışını bu "karışımlı" sıvının marifetlerine veya şuursuz, kör, tesadüfen oluşumlara bırakmaz. Açıkça bellidir ki, tüm bu oluşumları Yaratan, Kuran'ın söylediği gibi kudreti sonsuz, ilmi sonsuz, bilinçli, mükemmel bir Yaratıcıdır.
AZ BİR SIVIDAN YARATILIŞ
36 İnsan başıboş bırakılacağını mı sanıyor?
37 Kendisi dökülmüş menide bir damla değil miydi?
75 Kıyamet Suresi 36-37
Kuran, insanı bu kadar mükemmel yaratan Allah'ın, insanı yaratıp da başıboş bırakmasının mümkün olmadığını söylemektedir. Bunu ifade eden 36. ayetten hemen sonra 37. ayette, başlangıçta insanın meninin içindeki bir damla olduğu ifade edilmektedir. Bu ayette de Peygamberimiz'in döneminde ulaşılması imkansız bir bilgiye rastlıyoruz. 37. ayette "meni" ile bir damla diye tercüme ettiğimiz "nutfe" kelimesi ayrılmıştır. "Nutfe" kelimesi, bir kova boşaltılınca dibinde kalan sıvıyı ifade için de kullanılır. Bu kelime insanın meninin hepsinden değil, meninin içindeki bir parçadan yaratıldığını gösterir.
Bir boşalmada açığa çıkan meni, içindeki birçok maddeyle beraber 100 milyon ile 200 milyon arası sperm barındırır. Dişi yumurtayı ise bu yüz milyonlarla ifade edilen spermlerden sadece ve sadece bir tanesi döller. Yani insanı oluşturacak olan zigot, meninin tamamından değil, ancak ayetin de işaret ettiği gibi küçük bir parçasından oluşmaktadır.
Meninin içindeki spermler başa, boyuna, orta bölüme ve uzunca bir kuyruğa sahiptirler. Yüz milyonlarca sperm, erkek cinsel organından çıktıktan sonra kuyruğu ile yüzerek kadın yumurtasına doğru yönelir. Kadın cinsel organındaki bu yüzüşün mesafesi spermin mikronlarla (1 mikron metrenin milyonda biridir) ölçülen boyuna göre çok çok uzun bir mesafedir. Bu mesafe insan boyuna göre kilometrelerce yüzmeye eştir. Bu uzun yolculukta birçok sperm ölür ve az sayıda sperm yumurtaya ulaşır. Yumurtanın etrafını çeviren spermlerden sadece biri içeri girer ve yumurta diğer spermlerin girişine kapanır. İşte insanın genetik bilgisinin yarısı bu tek spermin 5 mikron büyüklüğündeki başına sığdırılmıştır. Diğer genetik kod ise spermin vardığı yumurtanın içinde, annenin bedeninde hazır beklemektedir. Tüm bu yaratılışlar, birçok detayın çok ince şekilde ayarlanmasıyla oluşmaktadır. Yaratıcımız, Evren'in her noktasında olduğu gibi, yaratılışımızın bu ilk aşamalarında da olağanüstü tasarımını gözler önüne sermektedir.
BİR ÖZDEN YARATILIŞ
Sonra onun soyunu bayağı bir suyun özünden meydana getirdi.
32 Secde Suresi 8
Bundan bir önceki bölümde (48. bölüm) insanın toprağın özünden yaratıldığına dikkat çekildiğini gördük (23Müminun Suresi 12. ayet). O bölümde incelediğimiz ayette geçen "sülale" kelimesi Secde Suresi'nin 8. ayetinde de geçmekte, bu sefer insanın meninin bir özünden yaratıldığı vurgulanmaktadır. Yani insan toprağın belirlenmiş bir özünden yaratıldığı gibi, meni aşamasında da; bu meniden rastgele bir şekilde değil, bu meninin belirlenmiş bir özünden yaratılmaktadır. Kısacası "nutfe" kelimesiyle insanın meninin az bir kısmından yaratılmasına dikkat çekilirken, "sulale" kelimesiyle meninin belirlenmiş bir özünden yaratıldığına dikkat çekilmektedir.
Gerçekten de spermler, daha önce belirttiğimiz gibi meninin hem bir kısmıdır, hem de meninin en temel ham maddesidir. Spermlerin içinde ise yumurtayı dölleyen sperm, hem spermlerin yüz milyonda biri ile ifade edilecek kadar az bir kısmıdır, hem de bu uzun mesafeli yüzüşte milyonlarca spermi geçerek hedefe varan en başarılı yüzücüdür. Sonuçta, hepimiz işte bu başarılı spermiz. Var olan her insan hayata ilk adımlarını yüzme yarışında yüz milyonları geçerek atmaktadır. Var olmak bu zorlu yarışı birinci bitirmeye bağlıdır. Şu anda bu yazıyı okuyan bizler var olduğumuza göre, demek ki hepimiz hayatımızda bir kez bile olsa yüzmilyonları geride bırakan bir yarışı kazandık. Hepimiz "sülale"yiz; yani seçilmiş bir özüz, seçilmiş bir sperm sayesinde varız. Tüm bu oluşumlarda aklını kullananlar için ne büyük ibretler vardır!
57 Sizleri yarattık. Yine de doğrulamayacak mısınız?
58 Akıttığınız meniyi gördünüz mü?
59 Onları sizler mi yaratıyorsunuz, yoksa yaratıcısı biz miyiz?
56 Vakıa Suresi 57-59
Evet,değerli arkadaşlar sizlerede koyu yazdığım kısımlar Naziat Suresinde tanıdık bazı ayetleri hatırlatmıyor mu?
Yaklaşık 14 asır önce indirilen ve bu yüzyıl içerisinde yakın bir zamana kadar bilinmesi mümkün olmayan bu mucizeyi (sıvısı içerisinde yüzen,yarışan,iş ve oluşu tamamlayan bu varlıklardan bahsedilmesi) Kuran’ın bize sunması karşısında Rabbinden saygı ile ürperenlerin etkilenmemesi mümkün müdür?
__________________ Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir...
|
Yukarı dön |
|
|
yalnız_kürt Uzman Uye
Katılma Tarihi: 27 haziran 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 155
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sorgulayan beyin(!), alıntı yaptığın kaynağı sence de belirtmen gerekmez mi?Yoksa sen İlhan Arsel emminin kendisi misin?
http://www.ilhan-arsel.org/KurElestri/08.html
Forum Kurallarından seni ilgilendiren bölümler
5. Ateizm, Deizm propagandası yapılamaz.
12. Forumlara kaynağı belirtilmeden başka internet sitelerinden alıntı yapılamaz.
Moderatör kardeşlerimden de yapılması gerekenin yapılmasını istirham ediyorum.
__________________ Gideni az olan yoldan gidin (İncil)
Yeryüzünde yaşayanların çoğunluğuna uyarsan seni Allah'ın yolundan saptırırlar (Kur-an)
|
Yukarı dön |
|
|
hünkar Newbie
Katılma Tarihi: 25 ocak 2008 Gönderilenler: 22
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ş-h-d
şahit, şehit , şuheda
kavramlarına yüklediğiniz anlamları biraz açar mısınız?
bir ricam daha olacak ....
şehadet getirme yani Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhu ve resûluhu
cümlesine de bir yorum ekler misiniz?
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ş-h-d' den şuhûd ve şehâdet; görmek, bilmek, kesin ve kat'î haber vermek, söylemek, onaylamak, tasdiketmek, tanık olmak..
Şehid (ç: şuhedâ): Mubâlağalı ism-i fâildir. Çok iyi gören, bilen, gözeten, tanık olan, onaylayan, inanan, söyleyen...
Eşhedu en lâ ilâhe illâ Allâh:
Ben Allahtan başka ilâh olmadığını söylüyorum.
Ben Allah'tan başka ilâh tanımam.
Ben yalnız Allah'ı ilâh tanırım.
Ben sadece Allah'ı ilâh bilirim.
Ben ancak Allah'ı ilah görürüm.
Ben Allah'tan başka ilâh bilmiyor, görmüyor, söylemiyor, tanımıyor, kabul etmiyor, onaylamıyorum.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|