Yazanlarda |
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
“Bir toplumda faiz ortaya çıkınca kıtlığa yakalanırlar. Bir toplumda rüşvet ortaya çıkınca da korkuya kapılırlar[10]."
A- Faizli İşlemler
Borçtan gelir elde etmeye yönelik her işlem faizli işlemdir. Borç, ya ödünçten ya mal veya hizmet akdinden ya da tazminattan doğar. Ödünçte ne verilmişse o alınır. Daha sonra 101 altın almak üzere 100 altın vermek faizli işlem olduğu gibi, borç ödeninceye kadar evinde oturmak veya tarlasının gelirinden yararlanmak üzere 100 altın vermek de faizli işlemdir.
Borcun vadesini uzatmaya karşılık alınan her türlü gelir de faiz olur.
Faiz yasaklanınca insanlar, görünüşte meşru olan bir yolu kullanarak faizcilik yapmak isteyeyebilirler. Alım satım, faizin üstünü örtmenin en uygun yolu olabilir. Hz. Peygamber, koyduğu yasaklarla bu yolu tümüyle kapamıştır.
B- Alım Satım Görüntüsü Altında Faiz
Hz. Muhammed, ona dua ve selâm olsun, altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzun bazı satış şekillerini faizli işlem sayarak yasaklamıştır. Bu yasaklar, ödüncü satış gibi gösterip faiz yasağını aşmaya engel olmaktadır.
Ebû Saîd el-Hudrî (r.a.) Allah'ın Elçisi'nin, ona dua ve selam olsun, şöyle dediğini bildirmiştir:
"Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma ve tuza karşılık tuz misli misline ve peşin olur. Kim artırır ya da fazlasını isterse faize girmiş olur. Bu konuda alan da veren de birdir[11].”
Aynı anlamı taşıyan başka hadisler de vardır. Bunları faizli ödünç kapsamında değil de alım satım kapsamında değerlendirenlerin ilk tepkisi şu olur: İnsanlar, altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday... alma ihtiyacını neden duysunlar? O mallar kendilerinde varsa, onları neden misliyle değiştirsinler? Kimsenin yapmayacağı bir işlem, niçin faize sebep olsun? Ama hadis, faizli ödünç kapsamında değerlendirilirse bu tepkiler olmaz. Çünkü o altı mal, en çok ödünç verilen mallardandır. Faizli ödünç, alım satım şeklinde de verilebilir. 11 altın almak üzere 10 altın ödünç verme yerine 10 altını, vadeli 11 altına karşılık satmak da mümkündür. Bunlardan birine faizli işlem, diğerine satış denirse alım satımla faiz karıştırılmış olur. Nitekim“Alım satım tıpkı faizli işlem gibidir” diyenler bu karıştırmayı yaparak şöyle söylerlerdi:
“Bir malı 10’a alıp 11’e satmak helâlsa, 10 altını 11 altına satmak da helâl olmalıdır. Bu iki işlem arasında
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
mantıki bir fark yoktur[12]."
Alım satımda bedeller az çok farklı olur. Bu fark sebebiyle bir kişi, diğerinin elinde olana sahip olma ihtiyacı duyar. Ama borçlar dengi ile ödenir.
Alım satım esasen peşin yapılır ama ödüncün peşini olmaz. Alım satım şekli verilmiş ödüncün de peşini olmaz. Hiç kimse 10 adet Reşat altınına karşılık 10 adet Reşat altınını peşin olarak vermez. Çünkü bu, onun ihtiyacını karşılamaz. Onun ihtiyacı, 10 adet Reşat altınını belli bir süre kullanmaktır.
Alım satım helâl, faizli işlem haram olunca faizli ödünce alım satım görüntüsü vermenin bir kafa karışıklığı meydana getireceği kesindir. İşte o altı madde ile ilgili yasaklar bu karışıklığı önlemektedir. Allah'ın Elçisi, ona dua ve selam olsun, şöyle demiştir:
“Bir dinarı iki dinara, bir dirhemi iki dirheme, bir sa’ı iki sa’a satmayınız. Çünkü faize girmenizden korkuyorum[13].”
"Faize girmenizden korkuyorum" ifadesi önemlidir. Çünkü altın verip altın bilezik almak gerçek bir alış veriştir. Buğday ununa ihtiyacı olanın onu buğday vererek alması, deniz tuzuna ihtiyacı olanın da onu kaya tuzu vererek alması gerçek bir alış veriştir. Fakat o altı mal, en çok ödünç verilen mallardan olduğu için bunların değişiminde yeterli tedbir alınmazsa alım satım adı altında faizli ödünç işlemine engel olunamaz. Hadisler, ona açılan yolları tümüyle kapamıştır. Şimdi kapanan faiz kapılarını tek tek görmeye çalışalım.
1- Altı malı kendi cinsiyle peşin değişme
Hadis, altın, gümüş, buğday, arpa, tuz ve hurmayı kendi cinsiyle değiştirirken değişimin peşin olmasını şart koşmuştur. Ödünç verilebilen bu malları kendi cinsiyle peşin değiştirme şartı, faize açılabilecek bir kapıyı kapamıştır.
Buna göre altın bileziğe ihtiyacı olan onu altınla, gümüş kemere ihtiyacı olan da onu gümüşle alacaksa bedellerin elden ele peşin değiştirilmesi gerekir. Bu yasak 10 altını, vadeli 11 altına satmayı, faizli işlem kapsamına sokmuştur. Bu çok önemlidir; çünkü o, satış sayılırsa, o zaman faizli ödünçler satış şeklinde verilmeye başlanır. 100 lira, vadeli 110 liraya karşılık satılır ve faiz yerine bir ticari işlem yapılmış olurdu.
2- Altı malı kendi cinsiyle eşit miktarlarda değişme
Hadiste, altı malı kendi cinsiyle değiştirirken miktarların eşit olması şart koşulmuştur. Buna göre 10 adet Reşat altını verip peşin 11 adet Reşat altını almak da faizli işlem olur. Allah'ın Elçisi, “Faiz sadece borçta olur[14] “dediğine göre, bu yasağın borçla ilgili olması gerekir. Biraz düşünülünce bu ilgi kurulabilir.
Faizcinin asıl isteği, verdiği 10 altına karşılık 11 altın alacaklı duruma gelmektir. Bu işlemi meşru yoldan yapabilirse onu borca çevirmek zor olmaz. Meselâ önce 11 altın ödünç verir, bunun için gerekli teminatları alır, sonra bir başka 10 altını verip borçludaki 11 altını satın alır. Bu iki işlem sonunda o, 10 altın vermiş, 11 altın alacaklı duruma geçmiş olur. İstenmeyen bir durumun doğmaması için bu işlem ya evrak üzerinde yapılır, ya da faizcinin güvendiği bir kişi, borçluya vekil olup işlemleri yürütürdü. Bunun kurumları da oluşurdu. Ama bu malların kendi cinsleriyle değiştirilmesi halinde bedellerin eşit miktarlarda olması şartı bu kapıyı kapamıştır. Nitekim eskiden, ödünç işlemlerinde alacaklıya yasal bir menfaat sağlamak için muamele-i şer'iyye adı verilen göstermelik bir satış yapılırdı. Mesela ödünç alacak taraf bir malını, ödünç verecek kişinin önüne koyar ve "Bunu sana 10 altına sattım." der, o da onu satın ve teslim alır ve parayı öderdi. Sonra ona; "Bu malı, bedelini bir yıl sonra ödemem şartıyla bana 11 altına sat." der, o da satardı. Böylece o, alım satım görüntüsü altında, 10 altına karşılık bir yıl vadeli 11 altın borçlanmış olurdu. Bunun bir çok usulü vardı. Eski İstanbul Müftüsü Selahattin KAYA[15]'nın anlattığına göre Osmanlı döneminde kurulan bankalardan Emniyet Sandığı'nda bir cep saati varmış. Kredi alanların ödeyecekleri faizi yasallaştırmak için her gün defalarca satılır, Sandığ'a hibe edilirmiş. Eğer yukarıdaki yasak olmasaydı bu defa cep saati yerine bankada bir görevli bulundurulur, bu görevli kredi alacak kişi adına daha önce belirtilen işlemleri
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
tamamlayıp onu 11 altın borçlandırdıktan sonra 10 altın verirdi.
Eğer ilgili hadisler, daha önce böyle yorumlansaydı muamele-i şer'iyyeye geçit verilemezdi. Biraz sonra yapılan yanlış yorumlardan bahsedilecektir.
3- Ödünç verilebilen yakın cinsleri peşin değişme
Allah'ın Elçisi, ona dua ve selâm olsun, şöyle demiştir:
“Altına karşılık altın, gümüşe karşılık gümüş, buğdaya karşılık buğday, arpaya karşılık arpa, hurmaya karşılık hurma ve tuza karşılık tuz misli misline, dengi dengine ve peşin olur. Bu cinsler değişik olursa peşin olması şartıyla istediğiniz gibi satabilirsiniz[16].“
İlgili hadislerde, farklı cins olarak, aynı türden olan altın ile gümüş ve buğday ile arpa sayılmış, farklı türlerden olan hurma ile tuza yer verilmemiştir. Allah'ın Elçisi, ona dua ve selâm olsun, şöyle demiştir:
“Gümüşe karşılık altın elden ele satıldığında gümüşün fazla olmasında bir zarar yoktur, fakat veresiyesi olmaz. Arpaya karşılık buğday elden ele satıldığında arpanın fazla olmasında bir zarar yoktur, fakat veriseyesi olmaz[17].”
Altın ile gümüş ve buğday ile arpa birbirlerinin yerine konabilirler. Bunların fiyatları arasında uzun süre büyük değişiklik göstermeyen oranlar bulunur. Bu malların birbiri ile değişiminde peşinlik şartının olması, faize açılabilecek bir kapıyı daha kapamıştır. Meselâ 1 dinar 10 dirhem değerinde olursa, 1000 dirhem 100 dinar değerinde olur. Bunları veresiye değiştirmek yasak olmazsa, faizci elindeki 1000 dirhemi bir yıl sonra ödenecek 120 dinara karşılık satıp alım satım perdesi altında %20 faizli ödünç işlemi yapabilir. Aynı şey arpa ve buğday için de olabilir. İki kile buğday, üç kile arpa değerinde ise bir sene sonra ödenecek 400 kile arpaya karşılık 200 kile buğday verilir ve alım satım yolu kullanılarak faizli ödünç işlemi yapılabilir. İşte hadisler bunu satış değil, faizli işlem saydığı için bu kapı da kapanmıştır. Buna göre Türk lirası verip karşılığında vadeli döviz alınamaz. Meselâ 1000 Amerikan dolarının bugünki değeri kadar Türk lirası verip bir yıl sonra ödemek üzere 1200 Amerikan doları alınamaz. Çünkü bunlar birbirlerinin yerine geçebilen şeylerdir. Yukarıdaki hadislerden bunun faiz olacağını anlamak zor değildir.
4- Farklı paraları günün fiyatı (günlük kur) üzerinden değişme
Abdullah b. Ömer dedi ki; Beqî'de deve satardım. Dinara karşılık satar yerine dirhem alırdım, dirheme karşılık satar yerine dinar alırdım. Allah'ın Elçisi’ne geldim, Hafsa’nın evindeydi; “Ey Allah'ın Elçisi, müsaadenle bir şey sormak istiyorum; ben Beqi'de deve satıyorum; dinara karşılık satıp yerine dirhem alıyorum. Dirheme karşılık satıp yerine dinar alıyorum. Ona karşılık onu alıyor, bunu karşılık bunu veriyorum.” dedim. Ona dua ve selâm olsun, dedi ki:
”Günün fiyatıyla almanda bir sakınca yoktur; yeterki, aranızda bir şey bırakarak ayrılmayın[18].”
Buna göre altın ile gümüşü değişirken o günün fiyatıyla değişmek gerekir. Eğer böyle olmasaydı faiz yasağı yine delinebilirdi. Meselâ 1 dinar, 10 dirhem değerinde iken faizci önce 11 dinar ödünç verir, gerekli teminatları alır, sonra da elindeki 100 dirhemi, borçludaki 11 dinara karşılık satardı. Bu iki işlem sonunda o, alım satım görüntüsü altında %10 faizli ödünç vermiş olurdu. Bunun yasal kurumları da oluşturulabilirdi. Ama bedelleri günün fiyatı ile değiştirme şartı bu kapıyı kapamıştır. Böylece hadisler, alım satım adı altında faizli ödünce açılan tüm kapıları kapamış olmaktadır.
C- Hadislerle Doğan Sıkıntılar
Hadisler, alım satım görüntüsü altında faizli ödünce açılabilecek kapıları kaparken bazı sıkıntıların doğmasına da sebep olmuştur. Örnek olarak kuyumcular, hurda veya has altın verip altın bilezik alma işini ancak bedellerin aynı ağırlıkta ve peşin olması şartıyla yapabilirler. Bunu kimse yapamayacağından bir sıkıntı doğacaktır. Ama bilezikler bir başka değerle, mesela kağıt para ile alınabileceği için işlerini yürütebileceklerdir.
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hadislerle konan yasaklar bazı sıkıntılar doğurmakla beraber faiz kapısını sıkı sıkıya kapama gibi önemli bir menfaati de sağlamış olmaktadır. Sağlanan menfaat, verilen sıkıntıdan fazladır. Böyle bir durum, konan yasağın gerekçesi olmaya layıktır. Nitekim bir ayette içki ve kumarın yasaklanma gerekçesi şöyle anlatılır:
“Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar, de ki; ikisinde de büyük günah ve insanlar için yararları vardır. Ama bunların günahı yararlarından büyüktür.” (Bakara 2/219)
Bu durum şu kaide ile ifade edilir: "Def'-i mefâsid celb-i menâfi'den evlâdır[19]." Yani zararlı şeyleri gidermek faydalı şeyleri elde etmeye tercih edilir.
II- HADİSLERLE İLGİLİ YANLIŞ YORUMLAR
Allah, alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kıldığı[20] halde meşhur dört mezhep, faiz sistemlerini alım satım üzerine kurmuşlardır. Bu durum, altı madde ile ilgili hadisleri yanlış yorumlamalarından kaynaklanmıştır.
Faizli işlemler; altın, gümüş, buğday, arpa, hurma ve tuzun bazı alım satım şekilleri ile sınırlandırılamayacağından onlar, ilgili hadislerden faizli işleme sebep olabilecek özellikler (faiz illetleri) çıkararak faizin kapsamını kıyas yoluyla genişletmişlerdir.
Hanefiler iki şeyi faiz illeti saymışlardır. Bunlar kadr ve cinstir. Kadr, ölçek ve tartıyı içerir. Cins ise iki aynı cins malın değişimi anlamına gelir. Cins, hadislerdeki “Altına karşılık altın, buğdaya karşılık buğday....” sözünden, kadr ise “misli misline” sözünden çıkarılmıştır. Kadri, tartı (vezin) ve ölçek (keyl) diye belirlemeleri, ilgili hadislerde yalnızca bu iki ölçü biriminin geçmesi sebebiyledir.
Hadislerde şu ifade de yer alır:“Bu cinsler değişik olursa peşin olması şartıyla istediğiniz gibi satabilirsiniz[21].“ Bundan da cinsleri aynı olup ölçü birimleri farklı olan veya ölçek yahut tartı ile işlem gördüğü halde cinsleri farklı olan iki malın değişiminin peşin olması gerektiğini anlamışlardır.
Buna göre hurda demire karşılık çubuk demir alınırsa her iki demirin aynı ağırlıkta olması ve değişimin peşin olması gerekir, yoksa faizli işlem olur. Çünkü bunlar, tartı ile satılan aynı cins mallardır. Demire karşılık bakır almak istenirse her iki bedeli peşin ödemek yeterli olur. Bunlar da tartıyla satılır fakat cinsleri farklı olduğu için biri diğerinden fazla olabilir ama veresiyesi olmaz, yoksa faize girilir.
Bu durumda altın veya gümüşten basılı bir paraya (nükûd = ) karşılık tartıyla satılan bir malı veresiye almak faizli işlem sayılmalıdır. Çünkü altın ve gümüş, tartıyla alınıp satılır. Ama Hanefîler bunu caiz görür, altın ve gümüşten basılı paraların sanca [22] denen ağırlık birimleriyle, diğer malların da men ( )[23] ile tartıldığını, ayrıca bu paraların tayinle taayyün etmediğini[24] ama diğer malların tayinle taayyün ettiğini, bu paraları her defasında tartmak gerekmediğini ama diğer malları tartıyla satabilmek için her defasında tartmak gerektiğini söyleyerek bu farklardan dolayı altın ve gümüş paralar ile tartıyla satılan diğer malların tartı bakımından her yönüyle ortak olmadıklarını söylerler[25].
Altın ve gümüşün tartı ile satıldığına dayanarak tartıyı (vezn) faiz illeti sayıp onları diğer mallarla değişirken bu illete riayet etmemek tam bir çelişkidir. Hanefilerin tartıyı bir illet saymayıp şöyle demeleri gerekirdi: "Altın ve gümüş her ne kadar tartı ile alınıp satılsa da tartıyla satılan diğer mallar ile bunlar arasında bazı temel farklar olduğu için vezin faiz illeti olamaz."
Vezin faiz illeti olamayınca ister istemez kile de faiz illeti olamaz ve iki illetten biri olan kadr, faiz illeti olmaktan çıkar. Bu da Hanefîlerin alım satıma dayalı faiz sistemini tümüyle çökertir.
Aynı tenkit Hanbeliler için de geçerlidir. Çünkü onlar da bu konuda Hanefiler ile aynı görüştedirler. Malikîler hadislerde sözü edilen arpa, buğday, hurma ve tuza bakarak temel gıda maddesi olup saklanabilen veya gıda maddelerini lezzetlendirin şeyleri faize konu mallardan saymışlardır. Bunlar kendi cinsleriyle değiştirilince miktarların eşit ve değişimin peşin olmasını, farklı cins gıdalarla değiştirilince de
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
miktarlar farklı olsa da değişimin peşin olmasını şart koşmuşlar, aksi takdirde faizli işlem meydana geleceğini söylemişlerdir.
Bu görüş, her ne kadar alım satım ile faizli işlemi ayıran ayete aykırı ise de kendi içinde tutarlıdır. Çünkü arpa, buğday ve hurma hem temel gıdalardandır hem de saklanabilirler. Tuz da yiyecekleri tadlandırmaya yarar ve saklanabilir özelliktedir.
Malikîler, biriktirilsin veya biriktirilmesin bütün gıda maddelerinin veresiye değiştirilmesi[26] ile her çeşit eşyanın kendi cinsiyle veresiye, bire iki değiştirilmesini ribe’n-nesie[27] saymışlardır. İşte bunun bir dayanağı yoktur. Çünkü hadisler, ribaya konu olan mallar arasında böyle bir ayırım yapmaya müsait değildir.
Şafiîlere göre riba kelimesi mücmel yani kapalıdır. Onu Allah'ın Elçisi açıklamıştır[28]. Açıklama dedikleri, altı malın satışı ile ilgili hadisleridir. Bu hadislerden bir de faiz tarifi çıkarmışlardır[29]. Faiz tarif edilecekse"Vadeli işlemden başkasında faiz yoktur[30]." hadisinden hareket edilmeliydi. Bu, ayetlere de uygun olurdu. Bunu neden yapmadıklarını İmam Şafiî şöyle açıklamaktadır:
"Diğer hadisler sebebiyle"Vadeli işlemden başkasında faiz yoktur[31]." hadisini bıraktık. Şunu dedik: "Riba, iki yerde; vadeli işlemde ve peşinde olur. Çünkü riba, peşinde kile ya da tartı fazlasıyla, vadeli işlemde de vade fazlasıyla olabilir. Bazen vade ile birlikte ödemedeki fazlalık sebebiyle de olabilir[32]."
Şafiîler şöyle derler: "Faizin haramlığı taabbüdîdir, faizli işlem sebebi olarak gözüken her şey sadece onun hikmeti olur, illeti değil[33]."
Taabbüdî demek, illeti (asıl sebebi) anlaşılamayan ama kul olma gereği uyulan emir veya yasak demektir[34]. İlleti anlaşılamayan bir şey üzerine kıyas yapılamaz. Ama bu sözü sanki hiç söylememişler gibi faizli işlemin iki illetinin olduğunu, bunların tu’miyet ve semeniyetten[35] ibaret bulunduğunu belirtmiş ve sistemlerini bu iki illet üzerine kurmuşlardır. Tu'miyet yiyecek maddesi olma, semeniyet ise altın, gümüş ve bu iki madenden basılı para olma anlamına gelir. Bu mantığı anlamak gerçekten zordur. Faizin haramlığı taabbüdî ise bu illetler nereden çıkıyor? Eğer bu illetler varsa neden taabbüdî diyorsunuz?
III- VADE FARKI VE FAİZ
A- Vade Farkı
Vade farkı, bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatı arasındaki farktır. Bunun faizle ilgisi yoktur. Çünkü bu, borçtan gelir elde etme değil, bir alış veriş türüdür. Toptan ile perakende arasında nasıl fiyat farkı olursa peşin satışla vadeli arasında da olur. İşin yapısı bunu gerektirir. Bu konuda Hz. Peygamber'in ve Hz. Ali'nin görüş ve uygulamaları ile dört mezhebin olumlu görüşü vardır. Önce bunlara bakalım, sonra da vade farkının faizle ilgisi olmadığını izaha geçelim. 1- Hz. Peygamber’in Uygulaması
Abdullah b. Amr’ın bildirdiğine göre, Allah'ın Elçisi ona, bir ordu hazırlamasını emretmiş ama develer yetmemişti. Bunun üzerine ona, zekattan alınacak genç dişi develere (kalus ) karşılık deve ( ) almasını emretmişti. O, sadaka develerinin toplanacağı süreye kadar bir deveyi iki deveye alıyordu[36].
Devenin büyüğü gencinden değerli olduğu için burada bir devenin, veresiye iki deveye değiştirildiği söylenemez. Ancak iki genç dişi deve, bir büyük deveden değerli olacağı için de peşin ile veresiyenin farklı olacağına delil olabilir.
2- Hz. Ali’nin Uygulaması
Hz. Ali (r.a.)nin Useygîr adındaki devesini veresiye dört deve karşılığında sattığı bildirilmiştir[37].
3- Mezheplerin Görüşleri
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Fakihler arasında vade farkını caiz görmeyen, onu faizli işlem ile karıştıran bir kişinin var olduğunu bilmiyoruz. Bütün mezhepler, bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatının farklı olabileceğini; bir mala, vadelere göre değişen fiyatlar istenebileceğini kabul etmişlerdir. Malın bedeli söylenirken meselâ, peşin 100 TL. bir ay vadeli 105 TL. iki ay vadeli 110 TL. üç ay vadeli 115 TL. gibi uzayıp giden fiyat listesi sunulabilir. Satış, bu fiyatlardan birinin kabul edilmesiyle bitirilmelidir. Dört mezhebin konu ile ilgili sözlerinin özeti budur. Aşağıdaki açıklamalar daha fazla bilgi isteyenler içindir.
a- Hanefî Mezhebi
Hanefî mezhebine göre vadeli satışta fiyat belli olursa vade farkının bir sakıncası yoktur. Ama satış, tek bir fiyat üzerinde anlaşma yapılarak bitirilmelidir. el- Mebsut’ta konu şu şekilde ifade edilir:
“Bir kimse satışı, şu vadeye kadar şu fiyata; peşin şu fiyata, ya da bir ay vadeli şu fiyata iki ay vadeli şu fiyata, diye yaparsa bu akit fâsid olur. Çünkü tek bir fiyat üzerinde anlaşıp satışı bitirmemişlerdir. Hz. Muhammed, ona dua ve selâm olsun, bir satış içinde iki şartı yasaklamıştır. Yukarıdaki örnek, bu hadisin açıklamasıdır. Herhangi bir kayda bağlı olmayan yasak (mutlak nehiy), şer’i akitlerde bulunursa o akit fâsid olur. Bu, tarafların anlaşmayı yukarıdaki gibi tamamlayıp ayrılmaları halinde böyledir. Eğer ayrılmadan anlaşmayı bir tek fiyat üzerine kesinleştirirlerse o zaman caiz olur. Çünkü bu durumda, akdin geçerlilik şartını yerine getirdikten sonra ayrılmış olurlar[38].”
Feth’ül-Kadîr’de konu ile ilgili olarak şöyle denir:
“Bir satışın, peşin olması halinde 1000’e, vadeli olması halinde de 2000’e yapılmasında bir faizli işlem anlamı yoktur[39].”
b- Şafiî Mezhebi
Şafiî mezhebi Hanefî ile aynı görüştedir. Tuhfet’ül-muhtâc’da şöyle denir:
“Hz. Muhammed, ona dua ve selâm olsun, bir satış içinde iki satışı yasaklamıştır. Bu hadisi Tirmizi rivayet etmiş ve sahih olduğunu da belirtmiştir. Meselâ satıcı der ki, “Bunu sana peşin 1000’e veya bir yıl vadeli 2000’e sattım, sen ya da ben veya falan şahıs bu fiyatlardan hangisini kabul edersek ona alın.” Böyle bir akitte bilinmezlik (cehalet) olduğu için yasaklanmıştır. Yoksa peşin bine, bir yıl vadeli ikibine veya malın yarısı bine, yarısı da ikibine satılabilir[40].”
c- Mâlikî Mezhebi
Malikî Mezhebinin görüşü de Hanefî ve Şafiîlerle aynıdır. Onların farkı, yaptıkları farklı yorum ile muhayyerliğin her iki tarafta olması halinde bunu caiz görmeleridir. Onların görüşleri şöyledir:
İmam Malik, bir malı peşin 10 dinara, veya vadeli 15 dinara alan ve bu iki bedelden birini ödeme yükümlülüğü altına giren kişi hakkında şöyle dedi: "Bu uygun olmaz. Çünkü 10 dinarı sonra verse vadeli 15 olur. 10 dinarı peşin verse, vadeli 15 dinarı 10 dinara satın almış olur[41].
Bu sözü, Malikî fakihlerden İbn Rüşd şöyle açıklar:
Malik'e göre bu yasağın sebebi faize götürecek yolu kapamaktır (sedd-i zerîa). Çünkü mümkündür ki, muhayyer olan taraf, peşinine veya vadelisine bakmadan akdi bitirmek ister, sonra durum kendi açısından netleşir ama bunu açığa vurmaz. (Her iki bedel de onun borcu haline geldiği için) bu durumda sanki o, bunlardan birini diğerine karşılık veresiye satmış veya veresiye fazlasına satmış olur. Bedeller nakit yani altın veya gümüş para olduğu takdirde bu böyledir. Bedeller yiyecek maddesi ise bu defa da yiyeceği (taamı) yiyeceğe (taama) karşılık fazlaya satma söz konusu olur[42].
Bunun iki satış sayılması, bedelin iki tane olmasındandır[43]. İmam Malik, her iki tarafın da muhayyer olmasını kabul eder. Sahnûn bu konuda, Abdurrahman b.
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kasım'a şöyle bir soru sormuştur:
"Baksana, yanında bir mal olan kişiye geldim, "Bunu kaça satarsın?" dedim, "Peşin elliye, veresiye yüze" dedi. Ben de onu veresiye yüze veya peşin elliye almak istedim. Malik'in görüşüne göre bu caiz olur mu?"
Sahnûn'un cevabı şu oldu:
"Malik şöyle dedi: Eğer satıcı isterse satar, isterse satmaz, alıcı da isterse alır, isterse almaz durumda ise bunun bir zararı yoktur. Ama taraflardan biri bırakmak isterse bırakır, almak isterse alır fakat bu diğerini bağlarsa onda bir hayır yoktur. Her ikisini de bağlarsa yine mekruhtur, onda da bir hayır yoktur[44]."
d- Hanbelî Mezhebi
Vade farkı konusunda Hanbelî mezhebinin görüşü şöyledir:
"Hz. Muhammed, ona dua ve selâm olsun, bir satış içinde iki satışı yasaklamıştır. Bunun anlamlarından birisi şudur: “Satıcı müşterisine der ki, bu köleyi sana peşin on’a, veresiye onbeş’e sattım... Bu, batıl bir satıştır... Çünkü bedel belli edilmemiştir... Sana bunu peşin şu fiyata, veresiye de şu fiyata satarım der de bedellerin biri üzerine akit yapılırsa bunun bir mahzuru yoktur[45].”
Görüldüğü gibi, akit sırasında satış fiyatı tam tesbit edildiği taktirde, bütün mezhepler vade farkını caiz görmektedirler.
B- Vadeli Satış ve Faiz
Vadeli satış ile faizli işlem arasında benzerlik vardır. Çünkü peşin fiyatı 100 lira olan bir malı iki ay vadeli 120 liraya satmak ile bugün verilen 100 liraya karşılık iki ay sonra 120 lira almak birbirine benzer. Ama arada önemli farklar da vardır. Kimileri bu farkları görmezlikten gelirler. Kur’an, bunu ciddi bir yanılgı sayar. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
"Faiz yiyenler, şeytanın peşine takılıp aklını çeldiği[46] kimsenin davranışından farklı bir davranış göstermezler. Bu onların, “Alım satım da tıpkı faizli işlem gibidir” demeleri sebebiyledir. Allah alım-satımı helâl, faizli işlemi haram kılmıştır.” (Bakara 2/275)
Fahreddin er-Razî’nin konu ile ilgili tespitleri şöyle özetlenebilir:
“1- Faizi helâl görenlere göre faizli işlem ile alım satım her yönüyle aynıdır. Öyleyse nasıl olur da biri helâl, diğeri haram olur. Peşin fiyatı 10 lira olan bir malı bir ay vadeli 11 liraya satmak helâlsa, 10 lirayı bir ay vadeli 11 liraya satmak da helâl olmalıdır. Bu iki işlem arasında mantıki bir fark yoktur.
2- Alım satımın helâl olmasının sebebi insanların ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Faizli işlem de ihtiyacı karşılar. Bugün parasız ve ihtiyaç içinde olan bir kişinin, ileride eline geçecek malı bulunabilir. Eğer faiz yasak olsa para sahipleri bu şahsa hiç bir şey vermez, o da sıkıntı ve ihtiyaç içinde kalır. Ama faize izin verilirse para sahibi, daha çok alma arzusuyla onun ihtiyacını karşılar. Borçlu da eline mal geçince borcunu fazlasıyla öder. Eline mal geçtiğinde fazla ödeme yapması, o zamana kadar ihtiyaç içinde kalmaktan kolay gelir. Öyleyse faiz helâl olmalıdır. Nitekim diğer alım satım çeşitlerinin helâl olmasının sebebi de ihtiyacın karşılanmasıdır[47].”
Fahreddin er-Razî’nin ifadelerinden de anlaşıldığı gibi faizli işlem ile alım satımı aynı görenler, buna veresiye satıştaki vade farkını örnek gösterirler. Ama alım satım esasen peşin olur ve satıcı ondan kâr eder. Fakat hemen ödenecek bir borcun faizi olmaz. Borçtan gelir elde etmek için borçluya vade tanımak şarttır. Satıcı, 8 liraya aldığı bir malı hemen orada, peşin 10 liraya satarak 2 lira kâr edebilir. Ama bu şekilde bir faiz geliri sağlamak mümkün olmaz. Kâr ile faiz birbirine benzetilebilir. Fakat alış verişle faizli işleme teker teker bakılırsa faizin karşılıksız fazlalık olduğu ama kârın böyle olmadığı görülür. 10 altın alacağı olan kişi, borçludan 11 altın alınca bir altın fazla almış olur. Çünkü borç alınan şeyle ödenen şey aynı özelliği taşır. 10 altın borç alan kişi borcunu
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
ödemiş olmak için 10 altın verir. Bu ikisi birbirinin karşılığıdır. Faiz olarak vereceği 1 altın ise karşılıksızdır. Peşin fiyatı 10 altın olan bir ceketi, bir ay vadeli 11 altına satın alan kişi, bir ay sonra o ceketi ve üstüne de 1 altın ödemez. Eğer öyle bir ödeme şartı olsaydı o zaman bir altına, karşılıksız fazlalık denebilir ve alım satım ile faizli işlem birbirinin aynısı olurdu. Ayrıca satıcı o ceketi peşin 10 altına satsaydı yine kâr edecekti. Burada satıcının kârı 1 altından fazla olduğu halde faizcinin aldığı faiz 1 altından ibarettir.
Bedeller aynı özelliği taşımıyorsa birinin diğerinden fazla olduğu iddiası geçersiz olur. “10 tane yumurta mı çoktur, yoksa 10 tane portakal mı?” ya da “1 gr. altın mı çoktur yoksa bir sandık elma mı?“ diye soru sorulamaz. Çünkü yumurta portakala benzemez, altın da elmaya. Bu bedelleri eşitlemek mümkün olmaz ki, birinin diğerinden çok olduğunu tespit mümkün olsun. Yumurta bol, portakal kıt olursa bir portakal, on yumurta hatta daha çok yumurta değerinde olabilir. Portakal bol olup yumurta kıt olursa, o zaman da 10 yumurtaya bir sandık portakal alınabilir.
Vadeli satışı faizli işlemden ayıran başka şeyler de vardır; bunları farklı başlıklar altında inceleyelim.
1- Fiyat
Para, belli bir satınalma gücünü temsil eder; bu güç, kişilere, şartlara ve mekana bağlı olarak değişmez. Paranın, satınalma gücünün, zaman zaman değişmesi ayrı bir konudur. Mallar para gibi değildir. Hiç bir malın, para gibi belli bir değeri, sabit bir fiyatı olmaz. Ne peşin fiyatı sabit olur, ne de vadeli fiyatı. Malların fiyatı kişilere, şartlara ve mekana bağlı olarak sürekli değişir. Bunun için bazı örnekler verelim:
a- Peşin fiyatın sabit olamıyacağına örnekler:
Palto üreten bir konfeksiyoncuya bir müşteri gelir, bir paltoyu peşin 100 lira'ya alır. Aynı palto mağazada 150 lira olduğu için müşteri memnundur.
Arkasından üç kişi gelir, iyi pazarlık yapar, 90'ar liradan birer palto alarak giderler.
Sonra bir öğretmen beş öğrenciyle gelir, özel indirim talep eder, her bir paltoyu 80 liradan alır.
Konfeksiyoncu paltoyu 75 liraya mal etmiş olsa, o gün ödemesi gereken 9000 lira tutarında borcu ve kasasında 800 lira parası olsa, bu durumda bir müşteri gelip peşin parayla 110 palto istese, konfeksiyoncu müşteriyi kaçırmamak için her türlü kolaylığı gösterir. Gerekirse maliyetin altında bir fiyatla satarak o günki para ihtiyacını karşılar. Bunlar alım satımda olur, ama faizli işlemde olmaz. Çünkü vadeli işlem olmayan yerde faiz de yoktur.
b- Vadeli fiyatın sabit olamıyacağına örnekler:
Yukarıdaki konfeksiyoncuya müşteri gelir, yarısı peşin, yarısı üç ay vadeli yirmi palto ister, iyi bir pazarlıkla paltoları seksener liradan alır.
İkinci müşteri gene yirmi paltoyu, üç ay vadeli olmak üzere 79 liradan alabilir. Çünkü o, devamlı müşteridir. Konfeksiyoncu kumaşı, ipliği, astarı vs. hep vadeli aldığı için bu müşteriden alacağı çekler kendine peşin para gibi gelir.
Üçüncü bir müşteri iki ay vadeyle 100 palto almak ister. Konfeksiyoncu ona güvenmediği için satmak istemez. Müşteri malı alabilmek için satıcıyı memnun etmeye çalışır. Dolayısıyle yüz paltoyu iki ay vadeyle 100'er liradan almaya razı olabilir.
Bunlar piyasada devamlı olagelen durumlardır. Şimdi bu malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatını nasıl ayırabiliriz? Paltoyu bir kişiye peşin 100 liraya sattığını esas alırsak vadeli fiyatların hepsi peşin fiyatın altındadır. Peşin fiyatı 90 liradan sayarsak durum farklı, 80 liradan sayarsak farklı olur. Bu sebeple mal fiyatları durum ve şartlara göre değişiklik gösterir. Ancak zamanımızda kapitalizmin tesiriyle piyasalarda tekeller ve karteller oluştuğu için bir çok malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatı net olarak ayırdedilmektedir. Böyle bir piyasada dahi vade farkı faiz sayılamaz. Çünkü malların üreticisi, toptancısı ve
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
perakendecisi vardır. Ama paranın üreticisi sadece devlettir. Paranın toptancısı ve perakendecisi de olmaz. Büyük bir bankanın kasasındaki 100 lira ne ise, bir çocuğun cebindeki 100 lira da odur. Bir üretici paltoyu ucuza verebilir ama Merkez Bankası ürettiği 100 lirayı 99 liraya veremez. Yani faizin oluşumundaki ilişkiler ile, fiyatlarının oluşumundaki ilişkiler farklıdır. Şimdi olayın bir başka yönüne değinelim.
2- Mal - para ilişkisi
Eminönü’nde 10 liraya alınan bir kalem, Beyoğlu’nda 12.5 lira olabilir. İki kardeşten biri Eminönü’nden, diğeri de Beyoğlu’ndan birer kalem alsalar, kaleme 12.5 lira ödeyen kardeş, 2.5 lirasının fazladan alındığını iddia edebilir ama buna faizciler de faiz diyemezler. Çünkü her iki alım da peşin yapılmıştır. Kaleme değer biçilirken piyasa faktörü devreye girmiştir. Kalemin fiyatı Eminönü'nde 10 lira iken, Beyoğlu'nda 12.5 lira olabilir. Dolayısıyle her iki kardeş de kalemi normal fiyatla almış, aldanmamıştır.
Eminönü piyasasında kalemin fiyatı 10 lira iken alıcının bilgisizliğinden yararlanılarak 12.5 liraya satılmışsa gene faizden bahsedilmez. Burada gabn-ı fahiş, yani müşteriye fahiş fiyatla mal satarak onu aldatma söz konusu olabilir. Eminönü için gabn-ı fahiş sayılan bir fiyat Beyoğlu için normal olabilir.
Aynı çarşıda bir malın değişik fiyatları olabilir. Meselâ Eminönü’nde bir satıcı, kalemi 9 liraya satarken, diğeri 10 liraya üçüncüsü de 11 liraya satabilir. O zaman kalemin Eminönü piyasasındaki fiyatı 9 ila11 lira arasında demektir. Fahiş fiyat bu sınırları aşan fiyattır. Meselâ bir kişi, piyasayı bilmediği için o kalemi 12 liraya alırsa fahiş fiyatla satınalmış olacağı gibi bir satıcı da piyasayı bilmediği için kalemi Eminönü’nde 8 liraya satmışsa, fahiş bir ucuzlukla satmış olur. Her ikisi de aldandığını iddia ederek alım satımın bozulmasını talep edebilir.
Sonuç olarak bir kalemin karşılığı Eminönü’nde 10 lira, Beyoğlunda 12.5 lira olabilir. Burada fazla gibi gözüken 2.5 lira karşılıksız değildir. Bu para, kalemin bedelinin bir parçasıdır.
Ama hangi piyasada olursa olsun, 10 lira verip 11 lira alınırsa buradaki 1 lira karşılıksız fazlalık olur.
3- Peşin fiyat ve vadeli fiyat
Biri bir paltoyu peşin 100 liraya alırken bir başkası aynı paltoyu aynı satıcıdan iki ay vadeli 100 liraya satınalmış olabilir. Burada paltoyu veresiye alan müşterinin karşılıksız bir fazlalık elde ettiği iddia edilemez. Peşin 100 lira nasıl o paltonun bedeli ise iki ay vadeli 100 lira da aynı şekilde o paltonun bedelidir.
Bir malın bedelini tespitte piyasanın etkisi inkar olunamaz. Fiyatların belirlenmesinde karşılıklı rıza önemlidir. İki ayrı müşterinin aynı fiyata razı olmaları gerekmez. Satıcılar bu konuda esnek davranmanın gerekli olduğunu bilir ve mallarına ona göre fiyat isterler. Pazarlığı da bu yüzden yaparlar.
Faizli işlemde böyle şeyler olmaz.
4- Peşin ile veresiyenin farkı
Peşin olarak alınan bedelle yeni bir iş yapılabilir. Veresiyenin geç ödenmesi yanında hiç ödenmeme tehlikesi de vardır. Bu sebeple bir malın peşin fiyatı ile vadeli fiyatı arasında fark olabilir, işin tabiatı bunu gerektirir.
Bedel peşin, mal veresiye ise bu defa da mal, peşine nisbetle daha fazla olur. Ya da bir başka ifadeyle bu mal için ödenecek bedel peşine nisbetle daha az olabilir. Böyle bir alım satım, selem veya istisna şeklinde gerçekleşir. Bunlardan daha sonra bahsedilecektir. Önce bu konuda sorulan bazı soruları cevaplamaya çalışalım.
C- Vade Farkı İle İlgili Sorular
Bu başlık altında bazı tekrarlar olacaktır. Bunun sebebi konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktır.
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
1- Vadeli satışla faizli işlemin yapısı
Soru- Vadeli satışla faizli işlemin farklı bir yapısı var mıdır?
Cevap- Vadeli satışta üç şartın gerçekleşmesi gerekir.
a- Mal mevcut ve belli olmalıdır. Meselâ 6 m2'lik şu Türkmen el halısı gibi.
Mal mevcut değilse satış bâtıl, mal mevcut fakat nasıl bir mal olduğu taraflar arasında anlaşmazlık doğuracak derecede bilinmez (cehâlet-i fâhişe) olursa satış fâsid olur[48].
b - Fiyat belli olmalıdır.
Eğer akit sırasında fiyat sabitlenmezse satış fâsid olur[49].
c- Parayı ödeme günü ve taksitler belli olmalıdır. Meselâ fiyat 250 TL, bunun 150 TL.’si peşin ve kalanı her ay 25 TL. olmak üzere dört ayda ödenecek, ya da tamamı veresiye olup dört ay sonra tek taksitte ödenecek diye anlaşma yapılabilir.
Vade ve taksitler belli olmazsa bu satış fâsid olur[50].
Bu üç şarta uyduktan sonra peşin fiyatın ne olduğuna bakılmaksızın vadeli satış geçerli olur.
Faizli işlemde de bu üç şart yerine getirilir. Yani borç veya borçlanılacak meblağ mevcut ve belli olur. Alınacak faiz belli olur. Bir de borcu ödeme günü ve taksitler belli olur.
Soru- Her ikisinin yapısı da aynı olduğu halde neden birine vade farkı ve kâr, diğerine de faiz deniyor?
Cevap- Daha önce belirtildiği gibi farklı hükme varmanın sebebi, bu ikisi arasındaki benzerlikler değil, farklılıklardır. Bir elma ağacının yanına iki kişi gelir, bu ağacın elmasından alıp götürmek isterler. Birisi hemen kabını doldurup gider. Diğeri ise ağacın sahibini bulur, ondan izin alır ve sonra kabını doldurur. Bunlardan birincisi hırsızdır. Çünkü elmaları sahibinden izinsiz olarak koparıp götürmüştür. Ama sahibinden izin almayı gözardı ederseniz birinciyi de ikinciyle aynı sayarsınız. Aynı ağacın elmalarından alan bu iki kişiden birini hırsız sayıp diğerini saymamak sırf o izinden dolayıdır.
Soru- Yani Allah kârı helâl, faizi haram kıldı diyorsunuz?
Cevap- Bu doğru. Allah'a boyun eğmiş bir insan bundan başka bir gerekçe aramaz. Ama burada faizle alış veriş arasındaki yapı farkına dikkat çekilmektedir.
Faizli işlemde mevcut ve belli olan borç veya borçlanılacak meblağdır. Ama vadeli satışta mevcut ve belli olan şatışa konu maldır. Bu, yukarıdaki üç şarttan birincisidir. İkincisi, alınacak bedelin belli olmasıdır. Faizli işlemde alınacak bedel, borç ile faizin toplamıdır. Yani borçlu, eğer 10 altın borç almışsa ödeme günü hem 10 altını hem de onun faizini verir. Ama vadeli mal alan kişi, borcunu öderken aldığı malı veya onun dengi bir malı geri vermez, sadece satıcıyla aralarında kararlaştırdıkları bedeli verir. Satılan mal artık devreden çıkmıştır. Peşin fiyatı 10 altın olan bir mal, vadeli 11 altına satılmış, o malın fiyatı, ödeme gününde 15 altına çıkmış veya 5 altına düşmüş olabilir. Bunun ödemeye bir etkisi yoktur. Faizli borçta böyle bir şey olmaz. Çünkü ödünç verme günündeki 10 altın ne ise bugünki 10 altın da odur; onbirinci altın faiz olur. Üçüncü şart da borcu ödeme gününün ve taksitlerin belli olmasıdır. Bu şart, faizli işlemde ve vadeli satışta aynıdır. Ancak bu şart, vadeli satışta alacaklıyı bağladığı halde faizli işlemde bağlamaz. Faizli işlemde alacaklı bazı gerekçeler ileri sürerek, meselâ borçlunun maddi durumunun veya ekonomik şartların bozulduğunu iddia ederek borcun kısa süre içinde faizi ile birlikte ödenmesini isteyebilir. Meselâ, bir yıl vadeyle kredi vermiş olan bir banka, ekonominin bozulduğu gerekçesiyle kredinin 15 gün içinde
|
Yukarı dön |
|
|
|
|