Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Meramımı kısa yoldan anlatabilmek için bir örnek vereyim. Hem konumuzla da ilgili. Edip Yüksel’in meal kitabı olan Mesaj’daki Nisa 102 çevirisi:
Sen içlerinde olup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir grup sizi korumak için yanınızda bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsın. Namaza duranlar secdeye vardıklarında arkanızda bulunsunlar. Sonra namaz kılmamış olan grup gelsin...
Ne anlaşılıyor?
Muhammed onların içinde. Onlar kim? Muhammed onlara namaz kıldırıyor. Ama İslam ordusu düşman saldırısına açık; her an ani bir saldırıya uğrayabilirler. Yani korunmaları gerekiyor. O yüzden onlar İslam ordusunu korumak için silahlı olarak Müslümanların yanında bulunacak. Düşmandan İslam ordusunu koruması beklenemiyeceğine göre onlar yine İslam askerleridir.
Görüldüğü gibi Edip Bey, olayı fena halde çarpıttı.
(1)Muhammed’i islam ordusunun içinde yaptı; oysa ayetin siyakı onun kafir ordusunun içinde olduğunu gösteriyor.
(2)Muhammed’in salât ettirdiği grup aslında kafir askerleridir. Ama Edip bey onları İslam askeri yaptı.
(3)Korunmaya ve silahlarını yanlarından tutmaya muhtaç olanlar kafirlerdir; Edip Bey o ihtiyacı da İslam ordusuna yamadı.
Edip Bey nasıl becerdi bunu? (1)"Siyak"ı dışladı; (2)Meale Arapça metinde karşılığı bulunmayan bir korumak için ifadesi ekledi.
Benim anladığım, Edip Bey’in kafasında düşünce kalıpları var. Okuyucusuna Kuran’ı o kalıplara sokup ta sunuyor. Bir örneği Nisa 102’nin işte bu çevirisi.
Çarpıcı bir örnek daha: Ahzab 59.
Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve inananların kadınlarına örtülerini üzerlerine salmalarını söyle. Bu, onların (erdemli kadınlar olarak) tanınıp hakarete uğramamaları için daha elverişlidir...
Bakın, Arapça metinde (erdemli kadınlar olarak) diye bir ifade yok. Bunu kendisine hatırlattım. İkna olsun diye Allah’ın sözlerini bir bardak tertemiz içme suyuna benzettim. İçine birkaç damla lağım boca edilirse o su içilemez, dedim. Anladı. "Tamam," dedi. "O sözleri atacağım; yeni baskıda onlar olmayayacak."
Ama sevinemedim. Çünkü hemen ardından şunu söyledi: "Zaten cilbabın (erdemli kadınlar olarak) tanınmak için giyildiği o sözler olmadan da anlaşılıyor."
Yani Edip Bey inanan kadınları tesettür zindanına tıkmaya azimlidir; İmam Hatip’te o azmin düşünce kalıbını kafasının içine lök diye yerleştirmişler.
Çeviri işinden uzak durmak zorunda Edip Bey.
Aynı zorunluk İslamı paşa görnüllerine göre çarpıtıp zıvanadan çıkarmış olan ulema için de geçerli.
Ama genelleme yapmadığımı kütfen görün. İslamı kendi kafalarındaki düşünce kalıplarına hapsetmiş olan ulemadan söz ediyorum.
Sevgi ile,
Hasan akçay
|