Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm!
ŞEKİLSEL ANLAMDA SALAT VARDIR.
SÜREKLİ ATIFTA BULUNDUĞUMUZ kUR'AN'IN TEBLİĞ EDENİNİN DE BİR HANİF OLDUĞU VE DAHA RESUL OLARAK GÖREVLENDİRİLMEDEN ÖNCE DE KABE' DE SALATI İKAME ETTİĞİ GERÇEĞİNE DİKKATLERİNİZİ ÇEKERİM. (ALAK 9-10)
Kur'an da geçen salat sözcüğünün ne olduğu ile ilgili düşünülmesi gerektiğine inanıyorum. Önceki sayfalarda bu konuda açıklamalar var. Bu açıklamalara ek olarak salat sözcüğünün anlamları ne olabilir sorusunu açmak istiyorum.
Salat sözcüğü yapı olarak "saly" ve "salv" köklerinden türemiş olabilir.
Saly: Ateşe atmak/ateşe girmek anlamına gelir.
Hakka 31 de : "Sonra cahime sallayın onu.(salluhu)"
Salv: İsim olarak uyluk, fiil olarak uylukları hareket ettirmek demektir.
Her iki kökün manası birlikte düşünüldüğünde "salat" , "ateşten korunmak hareketi, gayreti çabası" anlamını kazanır.
Bu anlam pratikte dua olarak yer etti meşhurlaştı.Bunun nedeni yine İsrailiyattır. İbranice'de de "salat" sözcüğü vardır. "Saluta" fiilinden gelir." Salutatıon" selamlama, selam durmak demektir. Bu sözcük İbranilerden Araplara, onlardan da Endülüs yoluyla batı dillerinegirmiştir. Görünen o ki "salat" ın İbranice anlamı Arapça anlamını bastırmış. Bu nedenle de Kur'an'la bizler arasına yüce dağlar girmiş. Bu İbranice "saluta" sözcüğünün türevlerinden olan "salavat" sözcüğü İbranice anlamıyla (havralar) Hacc 40 da yer alır.
Namaz, hareketli, eylemli bir ibadet olduğundan "es salat" özel ismi ile isimlendirildi. Bu durumda salat, dua demektir ama bu dua; lafla yapılan değil, eylemle, bedenle, dille ve kalple yapılan, çabayla yapılan, gayretle yapılan bir fiili dua demektir.
Zamanında "salat" sözcüğünün tam karşılığını aramadık, bulamadık. "Salat"'a Farsça "namaz" dedik. Arapça olarak "dua" dedik. Şimdi de Türkçe ad arıyoruz.
Tarihe baktığımızda Türklerin, Araplardan çok Farisilerden etkilendikleri daha iyi anlaşılır. Etkilenmenin sonucu dine ait terimler de dilimize Farsça olarak yerleşti.
Arapça "salat" sözcüğü "namaz" ; "Vuzu" sözcüğü "abdest"; "Savm" sözcüğü "oruç" olarak dilimize girmiştir.
Türkler Müslümanlığı Araplardan değil, kendilerinden evvel Müslüman olan Farisilerden/İranlılardan öğrenmişlerdir.
Türkler anlamını bilmedikleri "salat, savm, vuzu vb. " Arapça terimleri yine anlamını bilmedikleri "namaz, oruç, abdest "adlarıyla kabullendiler. Sözcüğün anlamı ve özü bilinmediğinden bu terimler tarihi süreç içinde ruhunu yitirdi, şekilden ibaret anlamsız şeyler haline dönüştü.
Dinimizdeki orijinal adı "salat" olan bu önemli ödevin öztürkçesi NİYAZ dır. Ama salt dil ile yapılan niyaz değil, aynı zamanda beden ve gönül ile yapılan niyaz demektir.
Şimdi Dua/Niyaz nedir bakalım.
"Dua", da'vet ve da'va mastarları gibi mastar olup "çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek" demektir.
Ayrıca isim olarak dua, "küçükten büyüğe, aşağıdan yukarıya olan talep ve niyaz" demektir.
İslami bir terim olarak da dua:
"Allah'ın yüceliği karşısında kulun, aczini itiraf etmesi, sevgi ve tazim duyguları içinde lütuf ve yardım dilemesi demektir.
Duanın ana hedefi, insanın, Allah'a halini arzetmesi ve O'na niyazda bulunması olduğuna göre, bu, Allah ile kendine inanan kul arasında bir diyaloğu ve yakın ilgiyi ortaya koyar. İşte bundan dolayı duaya "münacat" (Allah ile gizliden ve ruhsal konuşma) adı da verilmiştir. Ki insan, varlığını kabul ettiği o Yüce Güç karşısında duyduğu saygı, sevgi ve ümit hislari sebebiyle kendisinden daha üstün olanla irtibat ihtiyacını duymaktadır.
Dua tüm dinlerde vardır. Muhteva, şekil ve anlatım biçimine göre bazı türlere ayrılır.
Bu formda yazı yazan kardeşlerimiz:
1. Duanın niçin gerektiği:A'raf 172,189,190; İsra 44,67;Ra'd 14-15; Teğabün 1;Zariyat 56; Yunus 12,22,23; İsra 11; Fussilet 49,51; Zümer 8,49;Tevbe 75,76; Nahl 53,54; Lokman 31,32; Rum 33; Ankebut 65 okunduğunda;
İnsanoğlundaki olumsuz gelişmeleri önlemek amacıyla,ilahi dinler, insan şuurunda dini inanç ve duygunun mümkün olduğu kadar canlı, etkili bir halde bulunmasını sağlamanın bazı çarelerini insan için görev haline getirmiştir. Bu görevler ibadetlerdir. Özellikle de ibadetlerin özü ve beyni olan duadır. Dua, kulluğun en ileri mertebesi ve ibadetlerin en önemlisidir. Ve kul duasıyla değer kazanır. İbadet ve dua kulda Allah bilincini canlı ve sürekli kılar. Bu bilinç sayesinde kul boyun eğer. Bu küçülme ve saygı, Allah'ın rahmet ve merhametini, bereketini çeker.
Mümin 60:
"Rabbiniz buyurmuştur ki: " Dua edin bana, cevap vereyimsize. Kibre saparak bana ibadetten uzaklaşanlar, aşağılanmış bir halde cehenneme gireceklerdir."
Furkan 77:
De ki "Duanız yoksa, Rabbim sizi ne yapsın! Yalanladınız; bu yüzden azap kaçınılmaz olacaktır."
Bakara 152:
"Anın beni ki anayım sizi. Şükredin bana , sakın nankörlük etmeyin."
Hud 190 :
"Rabbinizden af dileyip O'na yönelin. Rabbim Rahimdir, rahmeti sınırsızdır; Veduddur, çok sevgilidir.
2. Dua yalnızca Allah'a yapılır: Şuara 213; Kasas 88; Ra'd 14; A'raf 194,195; Nahl 20; Nisa 117; Hacc 12,13
3.Duanın adabı: Nisa 32,134; A'raf 29,55,56,180,205; Bakara 186; Yunus 86,87; Enbiya 90
TÜM BUNLARDAN SONRA SALATIN/NAMAZIN TARİHÇESİNE BAKALIM
Peygamber Efendimizden önceki peygamberlerimizdeki namaz
1.Musa As.: Yunus 87; A'raf 170; Fatır 29; Taha 14; Bakara 43,83; Maide 12
2. Zekeriya As.: Ali İmran 39;
3. İsa As.: Meryem31,55
4. Şuayp As.: Hud 87;
5. Lokman'ın oğluna nasihati: Lokman 17
6.İbrahim As.: İbrahim 40; Enbiya 73; A'la 15-19; Meryem 59; Enfal 35; Maun bakınız.
Buradaki ayetlere bakıldığında Mekke müşriklerinin de namaz kılmış olduklarını kesin olarak anlıyoruz.
Araplar bu ibadetleri uygulamakla beraber yozlaştırmışlar, şirke bulaşmışlardır.Ruhundan uzaklaştırıp eğlence ve gelenek haline getirmişlerdir.
Araplar dinsiz kimseler değillerdi. Allah'a inanıyor., Allah için hacc yapıyor, namazı kılıyor, bazıları zekat bile veriyorlardı. Onların namazlarında da rüku ve secde vardı.
NAMAZIN TARİFİNİN ALLAH TARAFINDAN YAPILMAMASI, ESKİDEN BERİ ARAPLAR TARAFINDAN NAMAZ BİLİNDİĞİ VE KILINDIĞI İÇİNDİR. BİLİNMEYEN VE TANINMAYAN BİR İBADET OLSAYDI AYRINTILI OLARAK TARİFİ YAPILIRDI.ŞEKİLLERİ BELİRTİLİRDİ.
Bir Mekkeli Arap olan Resülüllah Efendimiz de peygamber olmadan evvel namaz kılıyordu.
Alak 9,10: "Gördün mü o yasaklayanı, Bir kulu namaz kılarken."
Bu ayette sözkonusu edilen " namaz kılan kul" Resülüllah Efendimizdir. O' na engel olan kişi de Ebu Cehil' dir.
Kur'an'ın bu ilk suresinde Peygamberimizin namaz kıldığı belirtildiğine ve de peygamberlik bu sure ile verildiğine göre, namaz kılma olayı, henüz kendisine peygamberlik görevi verilmeden önce olmuş olmalıdır. Çünkü ayette daha önce olmuş, geçmiş bir olaydan bahsedilmektedir.
Ki Peygamber Efendimize Mescidi Haram'da namaz kılma fırsatı verilmeyince O da oradan Mescid-i Aksa'ya gitmiştir. Ve orada; Mescid-i Aksa'da (Bu Kudusteki Mescid değildir.Bu mescid Mekke'nin kenar semtindedir.) ilk vahy ile muhatap olmuştur.
Ebu Cehil gibi müşriklerin Efendimizi namaz kılmaktan men etmeye çalışmaları, onun putların adını anmadan , sadece Allah'ın adını anarak namaz kılmasından dolayı idi.
Siyer kitaplarında yer aldığına göre, Kureyş, Duha (Kuşluk-öğle) namazı kılmasına engel olmazdı. Çünkü bu namaz Kureyş'inde alışık olduğu bir namazdı. Fakat Efendimiz günün başka vaktinde namaz kıldığı vakit Ali ve Zeyd onu beklerdi.
Yüce Rabbimiz, bizden evvelki ümmetler de namaz kılmalarını emretmiş.Namaz hep dinin direği olmuş. İbrahim Peygamberin dininin kalıntılarıyla amel eden Mekkeliler ve Efendimizin de namaz kıldıklarını yine Kur'an ayetlerinden öğrenmiş, dinimizin sıfırdan ortaya çıkan bir din olmadığını Hz. İbrahim ile nihai şeklini alan TEVHİD VE HANİFLİK DİNİNİN devamı, ama yozlaşan, bozulan noktaların Peygamber Efendimizce ıslah edildiğini görüyoruz. Mekkelilerin namazınınişin aslından uzaklaşmış, ruhunu yitirmiş, anlamsız şekiller almış olduğunu bozulan noktaların; vakit, rekat, kıble, dış temizlik, zihin temizliği, hıdu, huşu itibariyle özünün Kur'an'da düzeltildiğini görüyoruz.
Kur'an'a baktığımızda toplumda var olannamazın devamlılığı emredilmektedir.Yoksa Efendimiz ilk kez bir namaz emri ile muhatap olmamıştır.
Ta Ha 132:" Ailene namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırıyoruz.Sonuç takvanındır.
Namazın ilk kez Miraç' ta şifahi emirle farz kılındığı rivayetleri yalan ve düzmecedir.
KUR'AN'A GÖRE DİNİMİZDEKİ NAMAZ, ESKİNİN ISLAH EDİLEREK DEVAMIDIR.
ALLAH'A EMANET OLUNUZ.
|