Yazanlarda |
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
semazen yazdı:
"İnşaALLAH, ilk fırsatta aksi yönde görüş belirtmek istiyorum... "
Adamcağız,evliya halkasının çağdaş versiyonu gibi valla.kendinden emin ve net.Bakalım çağdaş velimiz ne gibi kerametler buyuracaklar,sabırsızlıkla bekliyorum.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Semazen
Hızırın evliya olmasını kanıtlamayı neden bu kadar çok istediğini anlamadım.Ayrıca evliyaların aldıkları vahıy degıl sadece ılham olur ve yalnız onları baglar dını bır degeri yada toplumsal bır degerı olamaz.Peygamberler özel olarak seçilip yüceltılmış kişilerdir,takvada ilimde Allahtan gelir,evliyaları Allah'a peygamberlerden daha yakın göstermek sadece yarı ılah şirk dini tasavvuf ve tarıkatçılığa kapı açmak olur.
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
adalet Yazdı:
semazen yazdı:
"İnşaALLAH, ilk fırsatta aksi yönde görüş belirtmek istiyorum... "
Adamcağız,evliya halkasının çağdaş versiyonu gibi valla.kendinden emin ve net.Bakalım çağdaş velimiz ne gibi kerametler buyuracaklar,sabırsızlıkla bekliyorum.
|
|
|
Değerli Adalet,
Adaletten ayrılmayın... Yoksa, bana olan kîniniz adaletinizi gölgeliyor mu? Çok yazık!! Kendinizi küçük düşürmeye daha ne kadar devam edeceksiniz???
Lütfen, beni hedef alan mesajlarınıza çeki düzen verin.. Aksi takdirde, sizden gelenlerin bir kulağımdan girip diğerinden çıkıp gitmesine izin vereceğim... Sizin için daha fazla üzülmeyeceğim..
N_S
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
safbilgi Yazdı:
Selam Semazen
Hızırın evliya olmasını kanıtlamayı neden bu kadar çok istediğini anlamadım. |
|
|
Allah, Allah!! SübhânALLAH!!!
Değerli Safbilgi,
Beni gerçekten şaşırtıyorsunuz... (Olumsuz anlamda..) :(
Önce Adalet'in mesajı ve ardından sizinki...??
Değerli Arkadaşlar! Sizlerin Kurân'ı "okuma" ve Kurân'dan daha ziyâde aydınlanma anlayışınız bir garip!! Bu işler siparişle olur mu?? Zihnimizdeki bir düşünceyi -doğru veya yanlış- Kurân'a zoraki onaylatmanın adı "ikra" olur mu??? Bizim hepimizin Kurân'ımızı "ikra" eylemekten muradımız, Cenâbı Allah'ın muradını anlamaya ve öğrenmeye çalışmak değil midir??? Bunu başarabilmek, takım tutar gibi sırtımızı belli bir görüşe -her ne şart altında olursa olsun- dayamak suretiyle mümkün olur mu??? Bunun adı "ilim" olur mu??? İlimde demokrasi olur mu??? Olur diyorsanız; HanifDostlar.Com'da parmak hesabı sayım yapalım ve bahsi geçen isimsiz Kurân kahramanın ne olduğuna oy çokluğu ile karar verelim.. :)
Arkadaşlar! Arkadaşlar! Biraz değil; çok ama çook ciddiyet lütfen!!!
Neyzen_Semazen
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli Dostlar,
Önce, Elmalılı Hamdi Yazır Tefsirinden meseleye ilişkin birkaç detayı sunuyorum.. Kehf-65'in tefsiri yapılırken şunlar söylenmiş...
"65- derken salih kullarımızdan birini buldular ki biz nezdimizde ona bir rahmet vermiştik. Yani vahiy ve peygamberlik nimeti ile nimetlendirmiş ve tarafımızdan kendisine ilim öğretmiştik. Bazıları bu zatın kim olduğu hakkında ihtilaf etmişlerse de tefsir bilginlerinin çoğu Hızır olduğunu nakletmişler ve açıklamışlardır. ..................... Gerçekten tefsir bilginlerinin çoğu, birçok yerlerde olduğu gibi buradaki rahmeti de vahiy ve peygamberlik ile tefsir etmişlerdir. "
Evet! Görüldüğü gibi halk arasındaki yaygın kabul bir yana tefsir dünyamızdaki genel kabul yukarıda net olarak özetlenmiş...
Ayrıca, merhum Hamdi Yazır metoda ilişkin güzel tavsiyelerde bulunmayı da ihmal etmemiş... :)
"Eğer yalnız söyleyen kimsenin değerinin yüceliğinden ve onun hakkındaki iyi kanaatten dolayı, o gibi sözlere değer verip de kabul edersen kıyamete kadar Hızır'ın yaşadığına inanabilirsin. Eğer Hz. Ali'nin "söyleyene bakma, söylediğine bak" dediği gibi söyleyen kimsenin onurunun yüceliğine aldanmayıp da sözü, delilin bulunması ve bulunmamasına göre kabul veya reddedeceksen iki tarafın delillerini, faydasına ve zararına olan delilleri öğrendikten sonra, vicdanından fetva sor, vereceği fetva ile amel et. Sakın birtakımlarının yaptığı gibi, bir konuda tasavvufçulara uymayanı hemen doğru yoldan sapıtmaya kalkışma. Çünkü İslâm hukukuna göre veya akla göre bir delilin, red edemeyeceği konularda ehlinden işitilen bir söze inanmamak bir mahrumiyet olabilirse de şer'î veya aklî delilin reddettiği bir dava tasavvufçularca da kabul edilmez. "
Bu satırlardan sonra, bahsi geçen isimsiz kahramanın neden "peygamber" olamayacağına dair kendi görüşümü gelecek mesajımda açıklamaya çalışacağım.. Böyle bir açıklamayı "tasavvufçu" (!) sayılmaktan çekinmeden cesaretle yapacağım.. :) Bazı okurların, söyleyen olarak şahsımıza değil, söylediklerimize bakacaklarını umacağım.. :))
Neyzen_Semazen
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bir de yine Merhum Yazır'dan "Ledün" konusunda önbilgi alalım...
LEDÜNN: "yanında" gibi bir zarftır. Türkçede katımızdan veya tarafımızdan demek gibidir. Ve görülüyor ki ilmin değil, öğretmenin kaydıdır. Bununla beraber öğretmenin, O'nun katından olması, ilmin de O'nun katından olmasını gerektirmez değildir. Şüphe yok ki bütün peygamberlerin ilmi Allah tarafından vahiy ve öğretmek itibarı ile Ledünnî (Allah katından)dir. Fakat burada dikkate değer bir husus şudur ki "ve kendisine tarafımızdan ilim öğrettik." kaydı ile Hızır'a öğretilmiş olan ilim, Musa'nın ilminden bambaşka bir ilim, yani Allah tarafından öğretilen ilimlerden özel bir ilim olduğu anlatılmıştır ki, âyetteki kıssalar karinesi (ipucu) ile tefsir bilginleri, bunu "Gayıplar ilmi ve gizli ilimlerin sırları" diye tefsir etmişlerdir. Diğer bir ifade ile demişlerdir ki: "Musa'nın ilmi, şer'î hükümleri bilmek ve dış görünüşe göre fetva vermekti. Hızır'ın ilmi ise işlerin iç yüzünü bilmekti." Sahih-i Buharî'de rivayet edilmiştir ki, Hızır şöyle demiş: "Ey Musa! Ben Allah'ın ilminden bana öğrettiği bir ilim üzereyim ki, sen onu bilmezsin. Sen de Allah'ın ilminden sana öğrettiği bir ilim üzeresinki ben onu bilmem." Bu şekilde ilm-i ledünnî (Allah bilgisi) deyimi, bu özel ilimde en özel bir mânâ ile terim olmuştur ki, buna hakikat ilmi ve batın (gözle görülmeyen şeyler) ilmi de denilmiş ve tasavvufçular, bu kıssaya bir delil olarak tutunmuştur. Özetle ledünnî ilim, kafa çalıştırmakla elde edilmeyip Allah tarafından, sırf Allah vergisi olan bir mukaddes kuvvetin tecellisidir. Etkiden etki yapana, duygudan varlığa doğru giden bir ilim değil, etki yapandan etkiye (ize), varlıktan duyguya gelen birinci derecede bir ilimdir. Nefsin olagelene geçişi değil, olagelenin nefiste meydana çıkmasıdır. Doğrudan doğruya bir keşiftir. Fakat ledünnî deyimi, bunun özellikle Allah'ın sırlarına ait olanından daha fazla deyim olmuştur. Türkçede bir işin ledünniyatı demek iç yüzündeki gizli incelikleri ve sırları mânâsında herkesçe bilinir. Bu kıssada ilim için araştırma yapmak ve yolculuğa çıkmaya bir teşvik delili ve bununla beraber ledünnî ilmin çaba harcamak ve istemekle kazanılmasının mümkün olmadığını anlatmak vardır."
N_S
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Değerli Dostlar,
Kehf Sûresi’nde Hz. Mûsa’ya “Sen benimle beraberliğe asla sabredemezsin!” diyen isimsiz kahramanın “peygamber” olup olmadığını inceliyoruz.. Bu noktaya lütfen dikkat! Eğer, peygamber değilse nedir sorusu (veli midir; âlim midir vb..) bugün için benim inceleme alanım dışında bulunuyor.. Konunun hatlarını genişletmekten ziyâde sâdece bahsi geçen Hz. X’in Kurân’a göre “peygamber” olduğunu iddia edebilecek yeterli delile sahip olup olmadığımızı tahlile çalışacağım... Bunu yapabilmek için de Kehf:65 üzerinde yoğunlaşacağım..
İlgili âyette Rabbimiz bizi şöyle bilgilendiriyor:
“fevecedâ abden min ıbâdinâ âteynâhu rahmeten min ındinâ ve allemnâhu min ledünnâ ılmen”
Şimdi! :)
Hz. X’in peygamber olduğunu düşünenler için bu âyeti kerimede hangi ipucu var? Elbette, “......âteynâhu rahmeten min ındinâ”!!
“Biz ona katımızdan rahmet verdik...” kısmı gerçekten Hz. X’in peygamber olabileceği yönündeki en kuvvetli veri... Neden?
Çünkü, “Rabbimizin ındinden rahmetin verilmesi” Kurân’da hep peygamberler için kullanılmış... Meselâ, Enbiyâ:84’de Hz. Eyyûb (a.s.) için “ve âteynâhu...........rahmeten min ındinâ”..........; Hûd:28’de Hz. Nûh (a.s.) için “ve âtânî rahmeten min ındihî”......; Hûd:63’de Hz. Sâlih (a.s.) için “ve âtânî minhü rahmeten”... buyurulmuş....
Ancak, peygamber olmayanlara gelince; onlar için “rahmet” dua kalıpları halinde ve ledün zarfı ile ufkumuza sunulmuş... Yâni, Âli İmran:7’deki “ilimde râsihler” rahmeti Rabbimizin ledünnünden (ındinden değil) isteyerek dua etmişler... Âli İmran:8...”...heb lenâ min ledünke rahmeten..”
Meselâ, Ashab-ı Kehf de öyle yapmış... Kehf:10.... “âtinâ min ledünke rahmeten..”
Dolayısıyla, şunu açıkça görebiliyoruz.. Rahmet’in Rabbimizin ledünnünden verilmesi ile ındinden verilmesi arasında fark var...
Peki, “rahmet” gibi ilmin de Rabbimizin ledünnünden olması ile ındinden olması arasındaki fark var mı? Doğrusu bu bambaşka bir bahis... Ancak, Kehf:65’deki ledünni ilim Hz. X’i Hz. Mûsâ’dan ayıran en önemli detay... Bu yöndeki üstünlüğü sebebiyle Hz. Mûsâ Hz. X’e öğrenci olarak tâbi olmak istiyor.. Ancak, kendisinden “sabır” ve kayıtsız şartsız (sorgusuz sualsiz de diyebiliriz) teslimiyet isteniyor...
Peki, bu durumu İsrâ:55’deki bilgiye paralel olarak mı değerlendirmeliyiz? Yâni, “velekad feddalnâ ba’dzan-nebiyyîne alâ ba’dz... gerçekten biz peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kıldık..”
Kısacası, Hz. X ledün ilmi sebebiyle Hz. Mûsâ’ya göre daha üstün olduğundan ve Hz. X’e de “rahmet” ındi ilâhiden verildiğinden; Hz. X’in peygamber olduğunu iddia edebilecek miyiz???
Kanaatimce, hayır! :)
Neyzen_Semazen
Not: İzninizle, mola alıyorum.. Az kalan kısmı –inşaALLAH- yarın tamamlayacağım...
|
Yukarı dön |
|
|
Semazen Ayrıldı
Katılma Tarihi: 26 ocak 2006 Gönderilenler: 679
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Nasıl, Değerli Safbilgi? Yeterince objektif olabiliyor muyum?? Yoksa, bir önyargının peşinde ilimsiz, mesnedsiz savruluyor muyum?? :)
Allah rahatlık versin.. :)
N_S
|
Yukarı dön |
|
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Semazen
Aynı anda 5-6 forum ve calışma yurutuyorum ve sızı iyice anlamak istıyorum,ondan sonra yazmak.Konu hakkında ne kadar tarafsız olduğunuza okuyucuların takdiri ve ilerki yazılarınız gösterecek benım yorumum önemli değil ama açıkki tartışmalarda iki taraf vardır,siz şu an Musadan ılım ve takvaca ustun Allaha daha yakın kişinin evlıya olduğunu söyluyorsunuz.Bu kanaatinizde tasavvuf evlıyalarının Allahla konuşması ,vahıy alması,ilahi mucızelere sahıp olması inancı yatıyor gibi görunuyor ama sız aksini söyluyorsunuz,o yuzden daha bana laf dusmez,siz kendınızı elbetteki daha iyi tanıyorsunuz...
|
Yukarı dön |
|
|
safbilgi Yasaklı
Katılma Tarihi: 25 agustos 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 841
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Dostlar
Tasavvufçular her zaman arapça kelimeleri ve kavramları yozlaştırıp değiştirerek,ek anlamlar koyarak yarı ılah şeyhler yaratmak için, cahıl halkı sömurmek hegamonyası altına almak için uğrasır.( vahıy,Allahın isimleri,Kurandaki bazı mutesabıh kelımeler,arz,dabbe,nefs ,rahmet,veli...ve bir çok kavram)Cahıl halk nasılsa arapça sözlüğe bakmaz yada gramer bılgısı zayıftır ve Kuran bılgısıde ,kandırmak tarıkata ,tasavvuf dinine sokmak kolaydır.Eleştırdığım Semazen değil,evliya ve seyhi yarı ılah yapanlardır,şahsa yazı yazmıyorum.O tasavvufa prım vermıyorum dedı zaten sadece tarafsızca tartışıyor.Bu kelimelere ve İslami kavramlara tarıhte yanlış anlamlar yukleyen o degıl tasavvufçu tarıkatçı yoz zıhnıyet,benım savasım bu tarıhtekı yozlaşmayla.
Şimdi iddalara bakalım,yozlaştırılan kavram Hakkı Yılmazında dikkat çektiği Ledün kelimesi,
Semazen yazdı:
Ancak, peygamber olmayanlara gelince; onlar için “rahmet” dua kalıpları halinde ve ledün zarfı ile ufkumuza sunulmuş... Yâni, Âli İmran:7’deki “ilimde râsihler” rahmeti Rabbimizin ledünnünden (ındinden değil) isteyerek dua etmişler... Âli İmran:8...”...heb lenâ min ledünke rahmeten..”
(ÂLİ IMRÂN suresi 38. ayet) Hünalike dea Zekeriyya rabbeh, kale rabbi heb li mil ledünke zürriyyeten tayyibeh, inneke semiud düa'
İşte Hz Zekeriya peygamber için bu kelıme gecıyor,oda yuzlerce peygamberden bırıdır,tasavvuf evlıyası değil,peygamberliği tüm dinlerde açıktır,hani geçmiyordu? Allah Zekeriya peygamberle ledün katından muhatap oluyor.Kehf suresınde diyanette peygamber olarak almış:
Kehf 65:fevecedâ abden min ıbâdinâ âteynâhu rahmeten min ındinâ ve allemnâhu min ledünnâ ılmen”
Diyanet Vakfı |
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafmızdan bir ilim öğretmiştik. |
Sözün özeti ındın veya ledün her ikiside kat,taraf demektir,tüm meallerde böyledir,Allahın katı bır tanedır on tane değil,herkese aynı kattan seslenir,lutuf verir.Allahın evliyalara farklı kattan seslenip lutuf verdıği,peygamberlere ise aşağı kattan verdiği koskoca bır yalan ve Hz Muhammede iftıra ve saygısızlıktır.Evliyaları peygamberden üstün kabul etmek isteyenler sağlam delıllerle gelsınler...
Mümin olmayı başaran cennetlık kullar zaten Allahın velısıdır,evlıyalık gıbı yarı ılah mertebeler yoktur.Mevlalıksa çoğul olarak herkesın dostu olmak yalnız Allaha özgudur Mevlanaya değil,kaldı ki Mevla Allahın isimlerındendir, Allah şırkten dişi örümcek Ankebuttan hepimizi korusun.
Ankebut Suresi |
41 |
Allah'ın berisinden veliler edinenlerin durumu, bir ev edinen dişi örümceğin durumuna benzer. Ve evlerin en güvensizi/en zayıfı elbette ki dişi örümceğin evidir. Keşke bilselerdi! |
Bakara Suresi |
107 |
Bilmedi mi ki göklerin de yerin de mülk ve saltanatı yalnız Allah' ındır.Sizin için Allah'tan başka ne bir veli vardır ne de bir Nasır/yardımcı. |
Ali İmran Suresi |
68 |
Şu bir gerçek ki, insanların İbrahim’e gönülce en yakın olanları, elbette ona uyanlar, bu peygamber, bir de iman sahipleridir.Allah, müminlerin veli’sidir. |
|
|
|
122 |
Sizden iki takım, korku ile bozulmak üzere idi.Halbuki Allah onların veli’siydi.Müminler yalnız Allah’a güvenip dayansınlar.
|
HAKKI YILMAZ YAZDI:
Veli,
Hızır,
İlm-i Ledün
Kulların gaybı bilebilmeleri,
Velinin nebiden üstünlüğü
gibi bir çok abuk sabuk inanış, ne yazık ki Müslümanlara kabul ettirilmiştir.
Bizim bu makaleyi yazmamızdaki amaç, işin gerçeğini kardeşlerimizle paylaşıp, kardeşlerimizi İsrailiyat batağından uzak tutmaktır.
İSLAMİ ARAPÇA KAVRAM ÇARPITMA İÇİN GUZEL BİR ÖRNEK DOST1 YAZDI:
Selamün Aleyküm! Değerli Dostlar!
Evliyâ tabirinin içine Üçler, Yediler, Kırklar, Abdal, Aktap, Evtad, Nükeba ve Nüceba denilen kimseler de girer.
Genel kabul olarak da her tarikatın şeyhi, her cemaatin ileri geleni Evliyâ’dır, Velîyyüllah’tır. Bunlar ya Gavs’tır ya Kutup’tur. Yine bunlar ya Üçler’dendir ya Yediler’dendir ya da Kırklar’dandır.
Kutup:Değirmenin, çevresinde döndüğü eksen demektir. Zamanının bütün oluşları onun çevresinde dönüp durduğu için zamanın ruhsal seyyidi ve yöneticisi olan zata bu ad verilmiştir.
Kutuplar iki tanedir. Biri görünen alemi yönetir, biri gayb alemini. Kutup ölünce, yerine Abdallardan en kamili geçer.
Abdallara gelince: “Abdal” kelimesi, bedel sözünden alınmıştır. Bunlardan biri ölünce onun yerine öteki geçtiği için bu adla anılmışlardır. Bunlar, peygamberin yerine iş gördükleri için de bu adı almış olabilirler. Allah, insanlara musallat olabilecek belaları, fesatları bu abdallar yüzünden yok eder.
Evtad’a gelince: Bu kelime direk, dayanak anlamındaki veted sözcüğünün çoğuludur. Bunlar, yeryüzünün dayanıklı olmasını sağlayan ruhsal kişilerdir. Kur’ân’da dağların evtad olduğunu söyleyen âyet bu kişilere dikkat çekmektedir.
Nukeba, nakîb (temsilci, belirleyici) sözcüğünün çoğuludur. Nukeba, toplumların kozmik temsilcileridir. Bunların her biri gezegenlerin birinin dünya üzerindeki etkilerini kontrol eder. Bunlar İblis’i de tanırlar ve onun etkilerini de kontrol ederler.
Efrad’a gelince: Bu kelime ferd kelimesinin çoğuludur. Efrad, melekler aleminden bazılarının temsilcisi olarak iş görür.
Nüceba’nın sayısı 70, Abdalların 40, Ahyarın 7, Evtad’ın 4’tür. Gavs ise bir tektir. Nukaba’nın yaşadığı yer Mağrip, nüceba’nınki Mısır, Abdallarınki, şam, Gavs’ınki Mekke, Kutup’unki Yemen’dir. Ahyar ise yeryüzünü durmadan dolaşır.
Halkın Ka’be’yi tavaf ettiği gibi Kutup da sürekli biçimde Allah’ı tavaf eder. Hep Allah’ın çevresindedir, orada döner durur.
Kutup, azledilmez, makamından ayrılmaz. Ancak ölünce yeri boşalır.
(İbn-i Abidin; Resâil, 2/264-281)
Değerli Dostlarım!
Gördüğünüz gibi Lâtlar, Menâtlar, Uzzâlar, Hubeller artık isim değiştirmiştir. Milli Eğitim Bakanlığı yayınlarından olan“Menâkib-ül-Ârifin” kitabının ikinci cildi sayfa 214’e ve Arif Pamuk’un “Rasülüllah’ın mübarek dilinden Surelerin faziletleri” adlı kitabının 8, 9. sayfalarında yazılanları buraya aktarmaya elim varmıyor. Merak eden kendisi bakabilir ve işlerin nereye kadar vardırıldığını görebilir.
Bu sapık ve saçma inançlar Peygamber Efendimiz ve sahabe döneminde Müslümanlar arasında kesinlikle yoktu. Hiç görülmedi ve de duyulmadı.
Tasavvuf ve tarikat dinlerinin temel inançlarından biri olan “velîlik” inancı, yeni Eflatunculuğun, Maniheizm, Şamanizm, Budizm, Hırıstiyanlık, Yahudilik, Paganizm, Zerdüştlük dinlerinin kırıntılarıyla oluşturulmuştur.
Bu sapıklığın temelinin Yahudilere ve Hırıstiyanlara uzanışı bizzat Kur’ân tarafından söyleniyor.
Maide suresi âyet 18:” Ve kaletil yehudü vennesara nahnü ebnaullahi ve ehıbbauHu, kul felime yüazzibüküm bi zünubiküm bel entüm beşerün mimmen haleka, yağfiru limen yeşaü ve yüazzibü men yeşa' ve Lillahi mülküs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma ve ileyhil mesıyr;”
“Yahudiler ve Hırıstiyanlar dediler ki, “Biz Allah’ın oğulları ve Sevgilileri’yiz.” De ki: “O halde niçin size günahlarınız yüzünden azap ediliyor?” Hayır, siz de O’nun yarattıklarından birer insansınız. Dilediğini affeder O, dilediğini azap eder. Hem göklerin hem yerin hem de bunlar arasındakilerin mülk ve yönetimi Allah’ındır. Dönüş de O’nadır.”
|
Yukarı dön |
|
|
|
|