Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Ben resulden neyi alacağım? Resul yok ortada. Belki bir gün ben de rüyamda onunla görüşürüm de soracaklarımı sorarım. Şüphesiz ben de gerçeğe ulaşmak isteyenlerdenim. Rabbimin laneti dini kendi amaçları için paramparça edenlerin üzerine olsun...
__________________ Zümer(27) Yemin olsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
Sen kimin meallerini açıklamaalarını esas alıyorsan ehli sünnet biz de ona göre onları araştıralım. Kimlerdir, neye hizmet ederler bilelim. Eğer kendin meal yazıyorsan onu da belirt ki onu da bilelim.
__________________ Zümer(27) Yemin olsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
Başlığı şöyle düzeltirsek sana katılırım ehlisunnet ne diyorsun...
Yani Resul'un Uyduğuna Uymak....
Resule gönderilen Kur'an'a uymak (resulun de uyduğu gibi) farzdır..
Mindar kardeşin teklifine katılıyorum.Allah Razı olsun.
[002.285] : Peygamber, Rabb'inden ne indirildiyse ona iman etti, mümin'ler de. Hepsi, Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve: «Peygamberleri arasında hiçbir ayırım yapmayız.» diye Peygamberlerine inandılar ve: «İşittik ve boyun eğdik, bağışlamanızı dileriz, ey Rabbimiz! Dönüş sanadır!» dediler.
Mutlu ve Esen kalın.
__________________ Kamer/17-22-32-40:Ant olsun Biz Kur`an`ı düşünme/öğüt için kolaylaştırdık/hazırladık.O hâlde var mı ibret alıp düşünen?
Kur'an sürekli bizden düşünmeyi, akletmeyi istemiyormu, niye aklınızı biraz kullanıp düşünmüyorsunuz. Hadislerin peygamberden ikiyüz yıl sonra oluşturduğunu söyleyip diğer rivayetleri kabul etmiyorsunuz, halbuki biliyoruzki hadislerin ta Resulullah zamanında yazılmaya başlandığını bildiren rivayetler var, neden bu konuda hep tek görüşü benimsiyorsunuz elimizde bu konularla ilgili olarak tam ve eksiksiz bilgiler yokki.
Evet MSER1 neden akledip düşünmüyoruz ? ..........
Hadislerin güvenilirliğinin deliline bakın. Hem de ibreti alem için bakın...
Rivayet edilen hadislerin güvenilir olduğu kanısını uyandırmak için yine bir rivayete sığınılıyor. Hadislerin ta Resulullah zamanında yazılmaya başlandığı rivayeti !
Hadis bir rivayet, onun güvenilirlik delili bir başka rivayet...
Önce sahih hadisler Kuran'a uyan hadislerdir dediniz şimdi rivayet iskelesine yanaşmaya başladınız.
Peygamberimiz hadis yazdırdı ise nerede. Ebu Bekir mi Ömer mi kim yaktırdı o hadisleri. Onlar mı çiğnedi peygamberimizin emirlerini...
MSER1 YAZDI
Sen hala işin farkında bile değilsin ki kardeş, hadislerin tümden inkarı sonu Kur'an ayetlerinin inkarını getirecektir.Bunun örneğin günümüzde mevcut görmüyormusunuz.
Bu dünyadan Kur'an'ın hakimiyetini engellemek isteyenler, Kur'an merkezli bir din anlayışının yaygınlaşmamasını isteyenlerin tertiplediği bir oyun.
Kuranı yetersiz bulup Kuran ayetlerini görmezden gelenler, Kuranı anlaşılmaz, zor bulup Kuran ayetlerini görmezlikten gelenler kendileri değilmiş gibi, Allahın kitabı hadislere muhtaçmış gibi iddialar ileri sürenler, Kuran dinin tek kaynağıdır diyenleri, Kuran'ın hakimiyetini engellemekle suçluyorlar.
Yüzyıllardır hadis peşinde koşanlar içinde, hangi hadisin sahih hangisinin sahih olmadığını ayıranların sadece siz olduğunu sanıyorsunuz. 1200 senedir yapılamayan bu ayrımı sizin yapabileceğinizi mi sanıyorsunuz. Onların önünde de Kuran yokmuydu. Peki nedir bu Müslüman aleminin durumu ? Hadis bataklığının sadece çamura saplanmak olduğunun en iyi ispatı yaşananlar değil mi ? Kuran'daki Resul neyinize yetmiyor.
En'am 38: .. Biz bu Kitap'ta, herhangi birşeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık...
diyen Yüce Allah'ın sözüne söz mü eklemeye uğraşıyorsunuz.
Açıkça söylesenize KURANDA EKSİK VARMI ? YETERLİ ÖRNEK YOK MU ? Mademki hadisleri dinin kaynağı olarak savunuyorsunuz. Mademki, hadisleri çıkarınca din eksik kalır diyorsunuz. Bunun anlamı Kuran'da anlatılan din yetersiz demektir. Aklınız bu kadarcığını da mı almıyor.
Allahım Sana, Kitabına, ve Resulüne yapılan iftiradan Sana sığınıyorum.
Mevzu dediğimiz uydurma hadisleri örnek verip duruyorlar , iyi de biz
onlara inanıyoruz mu? Sidikle banyo yapmıyoruzki. (Formda öyle bir
hadis verilmişti) Adam yazmış peygamber böyle dedi.
Selam Ehlisunnet
Eğer sen sünni bir müslümansan o hadislere inanmaktan öte iman etmelisin. Çünkü mevzu dediğin hadisler Kütübü Sitte hadisleri. Belki birkaç tanesi dışardan.
3966- Enes (r.a)’ten rivâyete göre:
“Ureyne’den bir gurup insan geldi ve Harre denilen yere indiler sonra Peygamber
(s.a.v)’e gelip Müslüman oldular. Medine’nin havası onlara iyi gelmediği için
rahatsız oldular da Peygamber (s.a.v) onları zekat
develerinin bulunduğu yere gitmelerini ve orada o develerin sütlerinden ve
idrarlarından içmelerini emretti. Onlar da oraya gidip sıhhat bulunca çobanı
öldürdüler, İslâm dininden döndüler ve develeri de alıp götürdüler. Rasûlullah
(s.a.v) onların arkasından adamlarını gönderip onları yakalatıp getirtti.
Elleri ayakları çaprazvari kesilip gözleri oyuldu ve Harre denilen yerde
bırakıldılar ve ölüp gittiler.” Enes diyor ki güneşin altında
bırakıldıklarından onlar susuzluktan ağızlarını yere sürüyorlardı böylece ölüp
gittiler. (Ebû Davud, Hudud: 3; Buhârî, Tefsir: 104)
Forumu gez-bak, daha nice Buhari, Müslim hadisi göreceksin.
Mevzu hadisin Buhari'de işi nedir? Hem de 1400 seneden beri. Turan Dursunlara malzeme...
Buharideki, Müslimdeki birtek hadisi inkar kişiyi kafir yapardı eskiden. Çünkü Resul hevasından konuşmazdı ve Kütübü Sittedekiler bizzat Resulullahın sözüydü. Şimdi Diyanet bile eleme yapıyor içinden. Kadın düşmnalığını körükleyen hadisler bir bir atılıyor Kur'andan sonraki en temel kitaplardan. Sünniler de evriliyor ama "hayır yok öyle birşey" diyerekten.
Şimdi sen bize şunu söyle lütfen. Kütübü Sitte hadisleri içinden Kur'ana uygun olanlar ve olmayanlar şeklinde bir tasnif yapılmış mıdır? Hem böyle bir tasnif ne derece doğrudur? Neden eskiler böyle bir tasnife yeltenmeden kutsal ilan etmişlerdir bu altı kitabı? Neden şimdi torunlar dedelerinin iman ettiklerine "Kur'ana uyuyorsa iman ederiz" demekteler?
Sünnilik de bozuluyor anlaşılan.
ehlisunnet Yazdı:
Aksine
Allaha ve resule itaat ettik demeniz gerekir. ve bu sizin savunduğunuz
düzmece iddialardan daha mantıklı dır. (düzmece iddiaları yolundan
gittiğiniz mason lara aittir.)
Lütfen bu tip yakışıksız ve desteksiz laflar etmeyiniz. Buradaki hangi iddia, hangi masonun düzmece görüşüdür? Buyrun gösterin lütfen.
Kastettiğiniz şahısların mason olduğunu gösteren deliller sunun. Masonların zaten böyle bir organize faaliyetin içinde olduklarını delillendirin. Forumdaki hangi görüşün onların hangi görüşleriyle birebir örtüştüğünü eşleştirmeler yaparak gösterin.
Yada lütfen özür dileyin.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Ne demek istedğimi anladığını sanmıştım ama görüyorumki hala çarpıtıyorsun, Hadislerin toplanılması ve yazılması ile ilgil tüm görüşleri dile getirmemiştim o yazımda, sadece sizin benimsediğiniz görüşün dışında var olan bir görüşten birini dile getirdim ve hemen atladın üstüne Hz.Ebu bekrin ve Ömerin yaktırdığını dile getirdin.
Söylediğin doğru yani işin özü Resulullahın hadislerin yazılması döneminde izin vermediğini belirten rivayetler de var, şimdi bana hak verdinmi elmuhcum, bu görüşlerden neden birtanesini mutlak doğru kabul ediyorsunuz, yani bu nasıl mantıdır.
__________________ Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
Hz Muhammet A.S. döneminde yazılan hadislerin var olduğunu söyleyen rivayetler var, hadis kitapların karıştırırsan bunları görürsün, ama şu hadislerde var, Peygamberin bu hadisleri toplatıp imha ettiği, yazılımına izin vermediği rivayet eden hadislerde var
Erhan AKTAŞ'IN bir çalışmasını sizlere sunmak istiyorum.
Bilinen genel ve klasik tanıma göre sünnet: Peygamber (sav)'in söz, fiil ve takrirlerinin bütününü ifade eden terimdir. Sözcük olarak da: Alışılmış yol, tutulan yol, izlenen örnek, adet gibi anlamlara gelmektedir.
Bu genel çerçevenin içinde Peygamberin Kur'an'ı pratize etme şekline 'sünnet', söyledikleri sözlere de 'hadis' diye tanımlama yapabiliriz.
Yukarıdaki tanımların geçerli ve doğru olduğunu kabullenirsek, o zaman sünneti de hadisi de yok saymak, inkar veya reddetmek demek Peygamberi devre dışı bırakmak demektir. Ki bu da dinin bir kısmını yok saymayla eş değer bir cürümdür. Zira, Peygamberin fonksiyonel gerçekliği Kuranla sabittir. Kur'an varsa Peygamber de vardır;Peygamber varsa yaptıkları ve söyledikleri de vardır. Bu bir hakikattir.
Sünnet ve hadis konusu 1400 yıldır Müslümanlarca üzerinde en çok tartışılan ve konuşulan bir konudur. Ne yazık ki yapılan bütün çalışmalar, konunun açıklığa çıkmasına bir katkı sağlamamış, daha da tartışılır hale getirmiştir. Herkes kendi yanındakini doğru, diğerlerininkini yanlış ve islam dışı olarak nitelemektedir. Aslında bu fazla yadırganacak bir şey de değildir.
Çünkü kaynak olarak sıralamada birinci, fakat başvuruda sıralamaya bile alınmayan Kur'an, doğru anlaşılmadıkça ve sıralamada olduğu gibi kaynak alınmada da birinci sıraya konulmadıkça doğru bir sonuç elde etmek mümkün olamaz. Ne zaman ki Kur'an ölçü olarak alınır; doğru ve yanlış ona göre belirlenmeye başlanırsa, ancak o zaman sünnet ve hadis de gerçek anlamını bulur ve dindeki gerçek işlevine kavuşur.
Sünnet ve hadis, İslam'ın ilk yıllarında, daha doğrusu Peygamber hayatta iken, kavram olarak tanımları yapılmış ve kayda geçirilmiş şeyler değildi. Kur'an'dan sonra İslam'a referans olarak alınan sünnet ve hadisin kavram olarak tanımlarına, dileyen dilediğince anlam vermiş ve verdiği anlama göre de bir inanç şekli ortaya koymuştur. Sözlük tanımları üzerinde hemen hemen aynı şeyler söylenirken; kavramsal tanımlarda aynı birliktelik sağlanamamıştır.
Günümüzde ise yeniden Kur'an'a dönüş hareketi ile beraber, zaman içinde İslami anlamları ya 'tamamen kaybolmuş' veya 'kısmen İslami olan' inançlar, Kur'an'a göre sorgulanmaya başlanmış; Kur'an'a uygunluk esası çerçevesinde her şey gerçek anlamına göre anlaşılmaya ve değerlendirilmeye başlanmıştır.
Tarihi süreç içinde, Müslümanlar belki de ilk kez ve bu oranda ciddi bir şekilde Kur'an'a dönüşü yaşamaya başladılar denilebilir. Ölçü Kur'an alınınca, İslam adına İslam'a sokulan ne kadar bid'at ve hurafe varsa, onların İslami olmadıkları anlaşılmaya başlanmış ve Müslümanlar Kur'an'm öngördüğü bir bakış açısına kavuşmuşlardır.
İsminden başka İslam'la hiçbir ilgisi olmayan, 'sözde İslami olan' anlayış ve düşünce sahipleri Mekkeli Müşriklerin benzeri bir tutumla, yeniden Kur'an'a dönen Müslümanları suçlamakta ve 'İslam adına' gerçek İslam'a ve taraftarlarına çok çirkin iftiralarda bulunmaktadırlar.
Öyle anlaşılıyor ki, Sünnet ve Hadis konusu doğru anlaşılmadıkça, İslami anlayışın Kur'an'la bütünleşmesi mümkün olamayacaktır. Ve 'Kur'an İslamı' ile 'sünnet ve hadis adına uydurulmuş İslam' olmak üzere, birbirinden farklı iki ayrı İslam varlığını sürdürmeye devam edecektir.
Sünnet ve hadisi Kur'an açısından tanımlayıp gerçek anlamlarına göre değerlendirmeden "sahih bir inanca" sahip olmak mümkün değildir.Yapılan bu değerlendirmeden ve tespitlerden sonra sünnet ve hadisi Kur'an'i açıdan tanımlamaya çalışalım:
Sünnet:
Sünnet, Peygamber(sav)'in insan olma sıfatıyla şahsına ait yaptıkları şeyler değil; peygamber olarak, Allah'ın hükümlerini, yani Kur'an'ı pratize etmesi ile din adına yaptığı, uyguladığı ve yaşanarak bize ulaşan hal ve hareketlerdir. Peygamberin kişisel olarak yaptığı şeyler bu tanımın kapsamı dışındadır.
Peygamber, Allah'ın hükümlerini pratiğe geçirmede bizim için örneklik teşkil etmektedir. Ve Peygamber, 'elçi Muhammed' olarak yaptıkları ile bizim için bağlayıcıdır, 'insan Muhammed' olarak yaptıklarını yapmak gibi bir sorumluluğumuz yoktur. Sünneti Kur'an'ın pratize edilmesi olarak görüyor ve bu pratiğin de yaşanarak bize ulaştığını kabul ediyoruz. Bu anlamı ile hadis de sünnetin kapsamı dışındadır.
Sünnetin tanımını şimdiye kadar yapılan tanımlardan ayırıyor ve İslami anlayışımıza uygun olarak sünnete: 'Peygamberin Kur'an hükümleri ve bu hükümler çerçevesinde dine dair kuralların uygulanış biçimidir' diyoruz. Yani, hükmü Allah'a ait olup ta uygulaması da Peygamberce yapılan davranışa sünnet diyoruz. Namazın rekat sayısı ve kılınma biçiminde olduğu gibi.
Bu yönü ile Peygamber ve sünneti bizim için bağlayıcı olup, onsuz İslamı yaşamamız mümkün değildir. Ayrıca Peygamberin kendi yorumu ile hayata geçirdiği ve yaşanarak sürdürülen eylemleri de sünnet kapsamındadır. Bu eylemler söz ile(hadisle) bize intikal etmiş de olsa pratiğe geçirildiği için sünnet sayılmaktadır. Bu tanımın dışında kalan eylem ve sözleri sünnetin kapsamı içinde görmüyoruz.
Hadis:
Hadis: Pratiği olmayan ve yaşama geçirilmemiş, rivayet olarak bize intikal etmiş "Peygamber(sav)'in söylediği söylenen sözlerdir." Söz (hadis), sünnet gibi değildir. Zira söz, bir konu ile ilgili bir kez söylenmiştir. Sünnet ise sürekli ve defalarca tekrar edilerek(yaşanarak) bize kesin bir bilgi(mütevatir) olarak ulaşmış ve sabitleşmiştir. Söylenen sözü dinleyen veya duyan, onu bir başkasına aktarırken sözün orijinalini değil, sözden ne anlamışsa, aklında ne kalmışsa, onu aktarır. Çünkü, insanın yaradılışı gereği bir şeyi olduğu gibi (tamamıyla) aklına yerleştirmesi ve bir başkasına da orijinal biçimi ile aktarması mümkün değildir. Kişi, ancak kendisine söylenenden veya duyduğundan ne anlamışsa onu aktarır.
Onun için "hadisleri, Peygamberin sözleri olarak değil, peygamberin söylediği söylenen sözler" olarak tanımlamak gerekmektedir.
Bu konumu ile hadislere, içinde Peygamberin sözleri olabilir ihtimali ile bakmaktayız. Zira, Kur'an'dan sonra İslam'ın ikinci derecede kaynağı kabul edilen "Kütüb-i Sitte" diye anılan hadis kitaplarına baktığımızda bu kitapların ortalama hicri 200. yılda yazıldığını ve derlendiğini görmekteyiz. Ayrıca bu kitaplardaki sekiz bin - on bin civarındaki hadisin yüz binlerce (yedi yüz bin - sekiz yüz bin) hadisin içinden seçildiği eser sahiplerince ifade edilmektedir. Şimdi peygamberden yaklaşık iki yüz yıl sonra ve bir milyona yakın hadis içinden sekiz bin -on bin hadisin seçilmiş olması bu konudaki haklılığımızı pekiştirmektedir. Öyle ya, bir milyona yakın uydurulmuş hadisin içinden doğru olabilir diyerek tekrarları da saymazsak dört bin, beş bin civarında hadis seçilerek kayda geçirilmiştir. Bu oran bile hadisler konusunda nasıl bir çıkmazla karşı karşıya bulunduğumuzu açıkça ortaya koymaktadır.
İşin diğer bir boyutu da, sahih diye kitaplarda yer etmiş hadislere baktığımızda bir çoğunun Kur'an'a açıkça ters olduğu görülmektedir. Peygamberin Kur'an'a ters bir şey söylemesinin mümkün olmadığı gerçeği göz önünde bulundurulursa, bu kitaplarda yer etmiş bir çok hadisin de uydurma oldukları rahatlıkla söylenilebilir.
Hadisleri değerlendirirken şu gerçeği göz önünde bulundurmada yarar var. Hadisleri 'gerçeğe yakınlığına' göre üç bölüme ayırmak gerekir:
1- Sahabenin kendisinin de Peygamberle birlikte yaptıkları şeylere ait rivayetler. 2- Yapıldığına tanık olunan bir hareketin rivayet edilmesi. 3- Herhangi bir şey ile ilgili Peygamberden duyulan veya duyanlardan aktarılan sözler.
Bir kimse, yaptığı bir hareketi bir başkasına aktarırken daha az yanılır. Bu gerçekten yola çıkarak diyoruz ki-Peygamberle birlikte yaptığı bir işi başkasına aktarmada daha az yanılma olduğundan, bir hareketi anlatan hadis, sadece duyduğunu aktaran hadis gibi değildir. Keza, insan gördüğü bir şeyi de, duyduğu şeyden daha az yanılma payı ile ifade eder. O bakımdan hadis, yapılan veya görülen bir işi aktarıyorsa, bu hadis, sadece duyulan bir sözün rivayeti olan hadisten doğruluğu açısından daha güçlüdür.
Şu da bir gerçektir ki hiçbir hadisin Peygamber(sav)'e ait olduğu konusunda kesinlik yoktur. Bütün sözler rivayete dayanmaktadır. Rivayete dayanan bir şeyde de zann(sanı) vardır. Bu bakımdan gerek sünnet ve gerek hadis inançta (itikad'da) esas alınmaz. Amelde ise yukarıda tanımlanan biçimiyle sünnet bağlayıcı özelliğe sahiptir. Hadis ise, yöntem olarak herhangi bir konuda bilgi olarak değerlendirme amacıyla kendisine gidilmesi gereken bir kaynaktır.
Zira iman etmek, kuşkusuz olmayı; yüzde yüz emin olmayı gerektirir. Bu eminlik özelliğine ise yalnızca Kur'an sahiptir. Çünkü, Kur'an Allah tarafından korunmuştur. Hadis ise, ne Kur'an gibi korunmuş, ne de Peygamberimiz zamanında kayda geçirilmiştir. Peygamberimizin vahiyle karıştırılabilir endişesi ile kendisine ait sözleri yasaklaması bilinen bir gerçektir.
Kur'an'ın pratize edilişi olarak tanımladığımız Sünnet ise, Kur'an gibi olmasa da yaşanarak bize kadar ulaşmıştır. En azından sünnete konu olan yapılan işin hükmü Kur'an'da olduğundan dolayı doğruluğu sabittir. Ancak zamanla bazı değişikliklere uğramış olabilir. Yine de hükmü Kur'an'da olduğundan Müslümanları bağlayıcı özelliğe sahiptir.
Şu gerçek çok iyi kavranmalıdır: Eğer, Hadis İslam’ın olmazsa olmaz şartı olsaydı tıpkı Kur'an gibi koruma altına alınırdı. Oysa mevcut kaynaklara göre hadis yüz, yüz elli yıl sonra derlenmeye ve yazılı metinlere geçmeye başlanmıştır.
Bu işi yapanların ifadelerine göre bize sunulan hadisler yüz binlerce hadisin içinden seçilmiştir. O bakımdan hiçbir hadis'e kesinlikle Peygamberin sözüdür denilemez. Ancak Peygamberin sözü olma ihtimali vardır denilebilir, ihtimaller de inanca esas teşkil etmeyeceğine göre hadislere ancak yararlanma amacıyla gidilmelidir.
Bu anlayış, sünneti ve hadisi dışlayıcı bir anlayış değil; tam aksine onlara gerçek anlamlarını, işlevlerini kazandıran bir anlayıştır. Değil sünnet ve hadisi dışlamak, Müslüman, Kur'an'ca belirlenen alanların dışında kalan konularda birşey yaparken bu işin daha önce nasıl yapıldığının bilgisine ulaşmayı gerekli görmelidir. Ve öncelikle Peygamberin, ashabının, kendisinden önce yaşamış İslam alimlerinin yaptıklarına ve düşüncelerine bakar; onlardan da yararlanarak karar verir. Değil Peygamber(sav) ve sahabesi, en sıradan birisinin bile ne düşündüğünden, nasıl yaptığından yararlanmak Müslüman için kaçınılmaz bir zorunluluktur. Burada dikkat edilmesi gereken şey bu yararlanmada Kur’an'ın ölçü alınmasıdır.
Doğruyu ve yanlışı, iyiyi ve kötüyü, yapılması ve kaçınılması gerekenleri belirlerken geçmişin bilgisine ihtiyaç vardır. O bakımdan Peygamberin elçilik ve insani boyutundan da, hadisten de, ashabının söyledikleri ve yaptıklarından da, İslam alimlerinden de yararlanılmalıdır. Ancak, Kur'an'a uyanlar alınmalı: Kur'an'a rağmenlik taşıyanlar veya uymayanlar atılmalıdır.
__________________ Yanlız sana ibadet eder ve yanlız senden yardım bekleriz.
İSLAM DİNİNİN ÖĞRENİLMESİNDE KAYNAĞIN NE OLMASI GEREKTİĞİ SORUNU
Bugün İslam alemi adı altında Dünyada yaklaşık 1,5 milyarlık bir kitle bulunmaktadır, kendilerini Müslüman veya Mümin olarak tanımlamalarına ve kutsal kitaplarının kuran olduğunu ifade etmelerine rağmen inanç yönünden çok çeşitli görüşlere ve fırkalara bölünmüşlerdir, bu bölünmüşlük fert bazında olabildiği gibi, mezhep bazında da olabilmektedir, hatta bu bölünmüşlük aynı mezhep içerisinde de oluşa bilmekte, aynı mezhebin bağlısı iki dini şahsiyet aynı konuda tartışa bilmekte ve hiç bir neticeye varamamaktadırlar, hatta inanç bölünmüşlüğü bir şahsın öz nefsinde dahi oluşabilmektedir, aynı şahsın sabahki dini ayrı, akşamki dini ayrı olabilmektedir zira sabah kabul ettiğini akşam, akşam kabul ettiğini sabah değiştire bilmekte veya inkar edebilmektedir. Bu durum günümüzde olduğu gibi bin yıldan fazla bir süreden beri süregelen bir olgudur. Bu kargaşa ve bölünmüşlüğün nedenini, Kûran’ın İslam dininin Tek Kaynağı ve Tek Rehberi olarak kabul edilmemesinden kaynaklandığını söylediğimizde, bu söylemimizi kabul etmeyip karşı çıkan bir çok kimseler tarafından Kûran’a dayandırılma şeklinde karşıt iddialar ileri sürülmekte ve dolayısıyla hatalı olduğumuz iddia edilmektedir. Bununda ötesinde savlarına cevap vermemiz içinde sorgusal olarak çağrıda bulunmaktadırlar. Bende bu noktadan hareketle karşıt iddialara cevap yazmanın bir gereklilik olduğunu düşündüm. Soru bazında çeşitli şahısların iddialarından, benim gördüklerim arasında bana göre en derli toplusu olan, ve Dr. Emin Şimşek tarafından “Kur’an’ı Kerim “Sünnet-i Seniyye’ye uymayı emrediyor” başlığı altında ki çalışmayı ele alarak, kısmet olursa cevaplandıracağım. Dr. Emin şimşek çalışması içeriğinde sorusunu “Günümüzde Kütüb-i Sitte ile ümmetin en muteber Hadis Kitabı kabul ettiği hadisleri, kendi akıl ve mantığına uymadıkları gerekçesi ile eleştirmeyi adet haline getirmiş, ilim fakiri kardeşlerimize sormak isteriz” bağlamında yöneltmektedir. Vereceğim cevapları, okuyucunun kolayca karşılaştırma yapa bilmesi için, suru metni içerisine belli olacak şekilde “CEVAP :” İbaresini başlangıç olarak belirleyip kısmet olursa ifadelendireceğim, Şöyle ki :
............
BUNDAN SONRASIN DA HADİSLERE DAYALI BİR HADİS SÜRECİ ANLATILMAKTA, KENDİM HADİSLER DAYALI BU TÜR ŞEYLERİ CİDİYE ALMADIĞIMDAN, CEVABIM: BU TÜR ŞEYLERLE UĞRAŞMAYA DEĞMEZ ŞEKLİNDEDİR . İŞLENEN KONU ŞÖYLEDİR:
SORU 1-) Peygamberimiz (SAV) , kendi sözlerinin kayd edilmesini yasaklamışmıdır? Yasaklmış ise, Hadisi şerifler nasıl oluşmuştur?
El-Cevap: Evet, yasaklamıştır, lakin bu yasaklama dönemi, Kur'anın ilk nazil olduğu döneme kapsamaktadır, tümünü değil. Çünkü bu yasaklamanın birincil sebebi, yeni nazil olan Kur'an Ayetlerinin yazılmasının önemine istinaden bir yasaklama getirmiştir. Kendi sözlerinin yazılması ile Kur'an Ayetlerinin yazılmasının, geçmiş dönemlerde tevrat ve İncilin içine belli belirsiz sözlerin karışmasından endişe ettiğinden, vahiy Katiblerine Kur'an Ayetlerinin yazılmasını söylemiş, kendisinden birşeyin yazılmasını yasaklamıştır!
Konu ile İlgili Hadis-i Şerifler :
“Allah Resûlü (s.a.s) yanımıza geldi. Bazı arkadaşlarımız, hadîsle alâkalı bir şeyler yazıyorlardı. “Ne yazıyorsunuz? ” diye sordular. Onlar da; “Sizden duyduğumuz hadîsleri yazıyoruz” diye cevap verince Resûlullah şöyle buyurdular: “Sizden önceki ümmetlerin, Allah’ın kitabının yanı sıra başka kitaplardan da birşeyler yazdıkları, (başkalarının sözlerini de kayda geçirdikleri) için sapıttıklarını biliyor musunuz? ” (Hatîb el-Bağdâdî, Takyîdü’l-İlm, 34.)
Peygamberimizin (SAV) : Benden bir şey yazmayınız. Kim, benden Kur’ân dışında bir şey yazmışsa, onu imhâ etsin.” (Müslim, Zühd, 72; Darimî, Mukaddime, 42; Müsned, 3/12.)
SORU 2-) Peki, daha sonraki dönemde, yine Sahih hadisi şeriflerden gördüğümüz kadarı ile, yazın demişmidir?
El-cevab: Evet demiştir. Kur'an Ayetlerinin, vahiy katibleri tarafından belli bir sistematik çerçevesinde yazılma alışkanlığının tecrübe kazanılması üzerine, Efendimiz (SAV) kendi söz ve davranışlarının yazmılmasını emretmiştir.Çünkü, Kur'an-ı Kerimde bunu arzulamaktadır:
O’nun(SAV) hiçbir sözü hevasından değildi ve beşerî arzularından kaynaklanmıyordu.. daha doğrusu O, kendinden konuşmuyor; ancak kendine vahyolunanı söylüyordu (Necm, 53/3)
'(Ey Resulum) De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.(Ali İmran,31)
Bu Ayeti Kerime peygamberimize uymayı, Allah'a uymak ile eşdeğer addetmektedir. Dolaysıyla, onun söz ve davranışlarını bilmeden Efendimiz (SAV) uymak hiç mümkünmüdür?
Konu ile İlgili Hadis-i Şerifler:
- Efendimiz (s.a.s) elini fem-i mübareklerine götürerek şöyle buyurdular:! “Yaz; hayatım elinde olan (Allah) ’a yemin ederim ki, buradan haktan başkası çikmaz.” Ebû Dâvûd, İlm, 3; Müsned, 2/162; Dârimî, Mukaddime, 43.
- Bir adam, Huzûr-u Risâletpenâhî’ye gelerek: “Yâ Resûlallah, ağzınızdan çok şey duyuyoruz; ama bunları anında ezberleyemiyoruz. Bu hayâtî şeyler, çok defa kaçıp gidiyor” diyerek hıfzından şikâyette bulundu. Bunun üzerine Efendimiz (s.a.s) , ona: “Sağ elinden yardım iste”yani yazarak, hıfzına yardımcı ol buyurdular. (Tirmizî, İlm, 12)
SORU 3-) Hadislerin 200 sene sonra yazıldığı iddia ediliyor. nedersiniz? El-Cevap:
Hz. Ebû Hüreyre (r.a) , şöyle demektedir: “Ashâb-ı Resûlullah (s.a.s) arasında benden daha fazla hadîs sahibi kişi yoktur, ancak Abdullah b. Amr İbn el-Âs müstesnâ; çünkü, ben yazmazdım, o yazardı”.(Buhârî, İlm, 39.)
Bu yazma hadisesinin peygamberimiz zamanında olduğunun en kati delilidir! Yazma Peygamberimiz zamanından beri vardı, ancak bu yazılanların bir birleştirilip Kitab haline getirilmesi Ömer bin Abdulaziz döneminde, bizzat kendisinin emri ile, Muhammed İbn Şihâb ez-Zührî tarafından yapılıştır. (Buhârî, İlm, 34)
Ömer İbn Abdülaziz Hazretleri’nin başlattığı bu tedvîn faaliyeti, yalnız Medine’de İmam Zührî ile de sınırlı kalmamış, Mekke’de Abdülmelik İbn Abdülaziz İbn Cüreyc, Irak’ta Saîd İbn Ebî Arûbe, Şam’da Evzâî, yine Medine’de Muhammed b. Abdirrahman, Kûfe’de Zâide b. Kudâme ve Süfyân es-Sevrî, Basra’da Hammâd b. Seleme ve Horasan’da Abdullah b. Mübârek, bu işi sürdürmüş ve kendilerinden sonra geleceklere dünya kadar malzeme bırakmışlardı.(İbn Hacer, Hedyü’s-Sârî, s.4; M. Accâc el-Hatîb, es-Sünne Kable’t-Tedvîn, s. 337.)
Buda, peygamberimizden 200 sene sonrasına değil, 80-85 sene sonrasına tekabül etmektedir.”
Daha birçok cevaplar vermek mümkün olmakla beraber, anlamak isteyen veya anlayan kimseler için konuyu bu şekilde ortaya koymakla yetiniyor ve cevap olarak yeterli olduğunu düşünüyorum.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma