Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
S.a. Allah'ın sevgili kullarına,
Müslümana uyanık olmak yakışır.
Mışlarla muşlarla konuşmak, bu şekilde konuşulanlara inanmak yakışmaz.
Kötüleyenler ya iftiracı olduklarını kabul etmek durumundalar ya da ispatlamak zorundalar iddiaları.
İspat nasıl olur?
Yüzlerce kitabı olan bu zatın en azından bir tanesini açıp okusunlar. Nerede hangi beyanı hangi İlahi hükme ters, hangisi hadisi şerife aykırı bunu yazsınlar. Ha yoksa zanları ile konuşmaktan, mesnetsiz şeyleri yazmaktan dolayı Allahtan korksunlar..
Sabah gazetesi iftira atmakta sizden elbet daha profesyonel ki manşetten bir resim, ropötaj yapıldığı iddiası, kitap adı ve kitaptaki ifadelerin çarpıtılmış hali ile uydurma idialar...
Madem bu gazete haberini bir Allah dostunu kötülemek için kullandınız , Allah aşkına hiç mi haberiniz yok bu yazı mahkeme kararı ile yalanlandı, tekzibini yine aynı gazete yazmak zorunda kaldı. Veya böyle bir ihtimal olacağıda mı aklınıza gelmedi.
Sabah gazetesi müslümanın ölçüsü müdür ki sorgusuz sualsiz bir Allah dostunu yalanlamak için kullandınız.
Ropörtaj yapılmadığı, gazetede yazılanların , kitaptaki ifadelerin çarpıtılarak aktarıldığı mahkeme kararı ile kanıtlandı. Muhabir Ercansarıkaya nın ziyaret esnasındaki kasete alınan konuşma herşeyi ispata yetti.
Her ne ise gerçekten anlamak, öğrenmek isteyene ilk tavsiyem eserleri Allah rızası için okumaları.
İkinci yapabileceğim şey ise internetten bulduğum tekzip yazısını buraya kopyalamam:
Cevap ve Düzeltme
Şahsımı Hedef Gösteren Yayına Cevaptır Sayın Yusuf Yazıcıoğlu, Sabah Gazetesi Sorumlu Müdürü Gazetenizin 30 Kasım tarihli nüshasının ilk sayfasında Ercan Sarıkaya imzası ile ve `Özel Haber` spotu altında manşetten yayınlanan haber; `İnsanın Yaratılışı ve Organ Nakli` isimli eserimdeki ilmi yayınlar çarpıtılarak ve şahsım okuyucuya hedef gösterilerek takdim edilmiştir.
Öncelikle bize müracaat eden basın kuruluşlarına ve muhabirlerine hiç kimse ile röportaj yapmayacağımızı söyledik. Ve röportaj yapmış da değiliz. Şahsıma müracaat eden ve ikamet adresime gelen muhabirlerinize de röportaj yapmayacağımı söyledim. Yayınlanmaması şartıyla resmimin çekilmesine hatıra binaen müsaade ettim. Ancak iznim olmadan resmim yayınlanarak ve röportaj havası verilerek haberi şekillendirmeniz, üstelik `Korkunç Fetva` diye büyükçe manşet atmanız, bununla yetinmeyerek `... kitabında lanetler yağdırdı`, `... kin kusuyor` şeklinde hakaret ve iftiralara yer vererek objektif habercilikle hiçbir alakası olmayan, ilmi mülahaza ve tespitleri tamamen çarptırmaya yönelik, gazetecilik ilkeleri ile kesinlikle bağdaşmayan, yanlı ve tek taraflı yayınınızı şiddetle kınıyorum.
Kitabımızda asla kullanmadığımız `Şeyhim dedi bu fetvayı verdi`, `Okuma yazma bilmediği için...`, `Organ bağışını teşvik eden Diyanet İşleri Başkanlığı görevlileri ve profesörlerini ise `katil` ilan ediyor` şeklinde uydurma ve yalan ifadelerle, konuyla hiçbir alakası olmayan, halkın hassasiyetini celbetmiş kapkaççı cinayetlerinden bahisle şahsım halkın gözünde mahkum edilmek istenmiştir. Kişilik haklarına saldırı fiilinin açık bir tezahürü olan bu yayın anlayışınızı protesto ediyor, sizi adalet ve hakkaniyete davet ediyorum.
Organ Nakli mevzuuna gelince: Bu konu hakkındaki `İnsanın Yaratılışı ve Organ Nakli` isimli eserimizde de görüleceği gibi bizim beyanlarımız Ayet-i kerime ve Hadis-i şerif`tir. Bütün kitaplarımızda olduğu gibi. Bir tek Ayet-i kerime bütün insanların görüşüne bedeldir.
Allah-u Teala Ayet-i kerime`lerinde: `Kendi elinizle kendinizi tehlikeye atmayın.` (Bakara: 195)
`Kendi kendinizi katletmeyin` (Nisa: 29) buyuruyor.
Organ nakli daha kişi ölmeden, organlar canlı iken yapılıyor. Beyin fonksiyonlarının durmuş olduğuna hükmedilerek nakil yapılıyor. Halbuki o anda kalp çalışır vaziyettedir. İşte bu kişinin takdir-i ilahi ile bitkisel hayattan çıkma imkanı ve ihtimali de vardır. Misalleri de çoktur. `Allah`ın izni olmadan hiç kimse ölmez, o belli bir süreye göre yazılmıştır.` (Al-i imran: 145)
Fakat daha kalp durmamışken organlar alındığı için, vasiyet eden için bu bir intihar oluyor. Resullullah-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif`lerinde buyururlar ki: `Bir adamın yarası vardı. (Istırabına dayanamayıp) kendisini öldürünce Allah-u Teala: `Kulum acele ederek bana geldi, ben de ona cenneti haram kıldım` buyurdu.` (Buhari. Tecrid-I Sarih: 668)
Bu gibi kimselerin cehennemde ebedi kalması, haram olan intiharı helal saydığı takdirdedir. Bir Hadis-i şerif`te şöyle buyuruluyor: `Kendi kendini boğan kimse, cehennemde kendini boğa boğa, kendini vuran kimse de cehennemde kendine vura vura azab eder.` (Buhari. Tecrid-I Sarih: 669) Allah-u Teala insanoğluna verdiği değeri, ikram edip şereflendirdiğini, onu en güzel bir şekilde ve mükemmellikte yarattığını Ayet-i kerime`sinde haber vermektedir: `Andolsun ki biz insanı mükerrem kıldık (üstün bir izzet ve şeref`e mazhar kıldık.) `İsra: 70)
Daha ölmemiş, kalbi çalışır bir vaziyette bulunan bir kimsenin organlarını almak, o kimsenin ölmesine mucip olur, böylece de bir mümin öldürülmüş olur. Belki o kimse bitkisel hayattan çıkacaktı. Bu yüzden mahzurludur.
`Kim bir cana kıymamış, ya da yeryüzünde bozgunculuk yapmamış olan bir kimseyi öldürürse, sanki bütün insanları öldürmüş gibidir.` (Malde: 32)
Burada insan hayatının ne kadar değerli olduğu gözler önüne serilmektedir. Hazret-I Aişe-radiyallahu anha- Validemiz`den rivayet edildiğine göre Resulullah-sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bir Hadis-i şerif`lerinde şöyle buyurmuşlardır: `Ölünün kemiğini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir.` (Ebu Davud: 3207 - İbn-i Mace: 1616) Hadis-i şerif`ten; kişinin hayatta iken eziyet duyduğu şeylerden ölü ekin de eziyet duyduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Ashab-ı kiram`dan Abdullah bin Mesud -radiyallahu anh-: `Bir mümine ölü iken eziyet etmek, hayatta iken eziyet etmek gibidir.` demiştir. Hadis-i şerif`ten maksat; dirinin kemiğini kırmak haram olduğu gibi, ölünün kemiğini kırmak da haramdır. Ebu Davud`un haşiyesinde, Süyuti bu Hadis-i şerif`in sebebini şöyle zikretmektedir: Cabir -radiyallahu anh-den rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: `Biz Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- ile beraber, bir cenazeye çıktık. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kabrin kenarında oturdu, biz de beraberinde oturduk. Mezar kazıcısı toprak altından bir bacak veya kol kemiği çıkardı. Onu kırmak istedi. Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz: `Onu kırman Senin onu ölü iken kırman, onu diri iken kırman gibidir. Lakin onu kabrin kenarında toprağa göm` buyurdu. Ümmü Seleme-radiyallahu anha- Validemiz`den rivayet edilen bir Hadis-i şerif`lerinde Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: `Günah hususunda ölünün kemiğini kırmak, onu diri iken kırmak gibidir.` (İbn-i Mace: 1617) Cabir bin Abdullah -radiyallahu anh-den rivayet edilmiştir: Tufeyl bin Amr ed-Devsi-radiyallahu anh- Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz`e gelerek `Ya Resulellah! Muhkem bir kal`aya ve muhafızların yanına gitmek ister misin?` demiş. (Cabir `Cahiliye devrinde Devs kabilesine ait muhkem bir kal`a vardı.` diyor.) Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz buna razı olmamıştı. Çünkü Allah muhafızlığı Medine`li Ensar`a ayırmıştı. Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Medine`ye hicret edince Tufeyl bin Amrn-radiyallahu anh- de Medine`ye hicret etti. Onunla birlikte kavminden bir zat da hicret etti. Fakat Medine`de sıkıldılar. O zat hastalandı ve sabırsızlık ederek oklarını aldı, onlarla parmak eklerini kesti. Derken ellerinden kan fışkırmaya başladı, sonra da öldü. Daha sonraki günlerde Tufeyl bin Amr -radiyallahu anh- onu rüyasında gördü. Kılık kıyafeti güzel olmasına rağmen elleri sarılı idi. Tufeyl -radiyallahu anh- ona `Rabbin sana ne yaptı?` diye sordu. O da `Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellemin yanına hicret ettiğim için beni affet.` diye cevap verdi. Tufeyl -radiyallahu anh- `Neden seni ellerini sarmış görüyorum?` deyince: `Bana `Senin bozduğun bir organını biz düzeltemeyiz` denildi.` cevabını verdi. Tufeyl -radiyallahu anh- bu rüyayı Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz`e anlattığında: `Allah`ım! Onun ellerini de affeyle!` diye dua etti. (Müslim: 116)
Ayrıca: `Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltilmiş gibidir.` (Maide: 32) Ayet-i kerime`sini delil olarak göstermektedirler. Bu Ayet-i kerime gaflette bulunmasından dolayı ruhu ölmüş olanlara aittir, cesetle ilgili değildir. Hayat kurtarmaya gelince: Esaretten, trafik kazasından, suda boğulmaktan, ateşte yanmaktan, düşmandan, doktorun niyet-i hallsa ile yaptığı müdahale ve buna benzer kurtarmalar zahiri kurtarmadır. Bunlara kurtarma denir, diriltme denmez. Şehitlik mevzusuna gelince: Allah yolunda ölen veya öldürülen hakiki şehitlerin yanında bir de hükmen şehit olanlar vardır. Bunlar ahiret hükmü bakımından şehit sayılırlar. Ebu Hüreyre-radiyallahu anhden rivayet edildiğine göre Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz `İçinizden kimi şehid sayarsınız?` diye sordular. `Ya Resulellahi Allah yolunda öldürülen şehiddir.` dediler. `O zaman ümmetimin şehidleri gerçekten azdır` buyurdular. `Peki kimlerdir ya Resulellah?` denildiğinde buyurdular ki: `Allah yolunda öldürülen şehiddir. Allah yolunda ölen şehiddir. Taundan ölen şehiddir. Karın ağrısından ölen şehiddir.` (Müslim: 1915)
Hülasa-i kelam: Nakil için kullanılacak organın hastanelerin morglarındaki ölülerden değil de beyin ölümü gerçekleşmiş olan kişilerden alınması kişinin bütünüyle ölmeden hayatına müdahale edildiğinin delili değil midir?
Kaldı ki; biz ilahi hükümleri, Ayet-i kerime ve Hadis-i şerif`leri esas tutuyoruz. İlmi konuşuyoruz. Sizin zannınıza uymuyor diye bu şekilde sansasyon çıkartmak için yayıncılık yapmak, hakkaniyeti ve adaleti gözeten hiç kimseye yakışmaz.` Ömer Öngüt.
Kaynak: http://www.tumgazeteler.com/?a=797769
|