Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Bu bir kitaptır ki, Rabbinin izniyle insanları
karanlıklardan nura (aydınlığa), O övgüye layık, Aziz olanın yoluna çıkarman
için sana indirdik. (14-İbrahim
suresi 1)
Doğruyu ve gerçeği doğru
yerden ve sağlam kaynaktan aranmadığı sürece bu ve bunun gibi inançlar
(sapkınlıklar) çıkacaktır. Cevşen, nazar boncuk, yıldızlar-astroloji, dilek
ağacı, kusal taşlar(put), kutsal kişiler vs. bu ve buna benzer daha nicelerine
inananların veya tam anlamı ile inanmasa da hayatın içinde bazılarının olabileceğini
düşünenlerin gerçekte Allaha olan inançlarını ve ona olan güvenlerini
ortaya koymakta.
Çünkü mantık ve bilimsel
olarak hiçbir gücü olmayan CEVŞEN den koruma beklemek, ona güvenmek ve inanmak
aslında Allaha güvenmemek demek gerçekte de ona inanmamak yani ona ortak koşmak
demektir.
İnançta samimi, ciddi
ve bilinçli olan kimseleri Rabbimiz doğruya iletsin. Sorun belki de bu tür
inançların oluşmasında burada yatıyordur. Samimiyetten ve sorumluluktan uzak
bilinçlenmeye kapalı (tembel veya inatçı) kimselerin ortada ne bulurlarsa
(belki de o dönem popüler olan neyse örn:fanatizm, burçlar vs.) hangi değerler
olursa olsun alıp rahatça kabul etmeleri ve savunmaları, hayatlarını anlamsız
(maddiyat, çıkarcılık) değerler üzerine inşa etmelerinin nedeni ne olabilir? Apaçık
doğruyu gösteren ve öğütleyen, sapasağlam olan, karanlıktan aydınlığa bir ışık
olan KURAN’dan uzak olmaları.
Resul de şöyle der: "Ey Rabbim,
benim toplumum, bu Kur'an'ı terk edilmiş/dışlanmış halde tuttular." (25 Furkan 30)
Cevşen- i Kebir ve Cevşeni Sagir olmak üzere iki dua vardır.
Uhud harbi esnasında Efendimizi öldürme teşebbüsleri çoğalıp havanın da sıcak olması hasebiyle zırhında yük yaptığı bir ortamda Cebrail Aleyhisselam gelir ve “Ey Muhammed! Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır.” (1) (Bu veya buna benzer metinler cevşen satılırken ufak bir kağıtla beraber verilir.) İşte yaklaşık 15 sayfa olan bu dua bize böyle gönderilmiştir. O günden bu güne kim onu üzerinde taşırsa başına musibet gelmez. Evinde olursa evi yanmaz. Çocuğunda olursa başına birşey gelmez. Gel vatandaş... Sadece bir milyonlarla artık pazara bile ulaştı. Bu konu hakkındaki ilmi mütalaalardan şu sonuçlar çıkmıştır:
1- Peygamber Efendimiz Uhud’da zırhını çıkarmamıştır. Hatta üzerinde iki zırh birden vardı. (2)
2- Madem bu dua Peygamber Efendimizi koruyacaktı da Efendimiz Uhud harbinde niye yaralandı.
“Ebu Said el Hudri der ki: Rasulullah’ın yüzüne baktım. Her iki şakağında gümüş para yerini andırır iz, alnında saçının dibinde de bir yara vardı. Alt dudağı yarılmış, sağ yanındaki rebaiye dişinden birisi de kırılmıştı... Yardım edilmedikçe attan inemedi... Her iki Sade (Sa’d b. Ubade ile Sa’d b Muaze) dayanarak evine girdi.” (2)
Hani bu dua zırhtan daha iyiydi. Bu savaştan sonraki savaşlarda niye yaralanmalar oldu? Efendimiz mübarek dişini niye yitirdi?
3- Demek ki bu İslam’ın tevekkül mantığına ters. O halde bu hadis nerede geçiyor diye araştırdığımızda şu sonuca varırız ki, bu olay ehli sünnetin ne birinci derece hadis kitaplarında, ne de ikinci derece hadis kitaplarında. Peki bu uydurma şey bize nasıl ulaştı diye bakarsak şu sonuca varırız. Bu duanın aslı cevşen kelimesinde saklı. Cevşen farsça bir kelimedir. Zırh demektir. İran kaynaklarına göre Cevşeni Kebir ile Allah’a müracaatta bulunan kimseye Bedir Şehitleri derecesinde 900.000 şehit sevabı verilir. Bu duayı kefenin üzerine yazan mü’min azap görmez onu okuyan kimse dört semavi kitabı okumuş gibi olur... vesaire, vesaire...
Bazen kendi kendime şöyle derim: Beş milyona normal patıska alacağına altı milyona cevşen baskılısını al hiç olmazsa azaptan kurtul. Hakikaten buna inanılır mı derdim ama inanılıyor. İran’da binlerce cevşenli kefen var bizde de binlerce insan.
Her dönemde dinini bilmeyen insanları istismar etmek için birileri çıkıp din adına birşeyler uydurup onunla menfaat sağlamak isteyen insanlar çıkmıştır. Hristiyanlar da cennetten arsa satmadılar mı?
Bundan birkaç yıl önce Fethullah Gülen hocaefendinin Zaman gazetesinin ikinci sayfasında cevşen adı altında üç gün boyunca tam sayfa yazısı çıkmıştı. Sonuç olarak şu kanıya ulaşılıyordu:
Evet! Bu olay ehli sünnetin hadis kitaplarında yok. Evet! Bu olayın silsilesi şia silsilesi. Evet! Bu olayın aslı olmayabilir. Ama bu duayı üstadın okuması bizim için yeterlidir. Evet hocaefendinin dedikle-rine aynen katılıyor ve iki meselenin izah edilmesi gerektiği kanısındayım.
1- Mesele: Madem bu olayın aslı yok “zira din isnattır.” buyuruluyor. Pek niye halen cevşen satılırken bu kayıtlar veriliyor. Bu tip insanlara ancak şunu söyleyebiliriz: “Allah’ın ayetlerini az bir paraya satmayın.” (Ayet Meali)
Az bir paraya satmayın, yani dini istismar edip dinin sırtından zengin olmaya kalkarsanız ne kazanırsanız kazanın o az bir para olacaktır, haberiniz olsun.
Nur Cemaatinin ayrılmasının sebeplerinden ve Risalelerdeki ebcet hesabı hatalarından bahseden bir kitapta (4) bu sebeplerin başında Risalelerin kârının kimde kalacağında anlaşılamamasıdır der... Ama ben bütün hüsnü zannımla böyle bir şeye inanmamakla beraber madem bu cevşen olayının aslı olmadığı bilindiği halde niye bu hikayelerin anlatıldığı hep kafamı karıştırmıştır. Niye?
2. Mesele: Zira bu asıl meseledir. İnsanların cevşeni takarken bu inançta olmalarıdır. Kendilerini bu kağıdın koruyacağını zannederler ve kağıdı asarak yardım beklerler ki bu insanları cahiliyeti puta tapmaya alıştırma gibidir. Oysa Allah istemedikçe dünya ve içindekiler ne isterse istesinler onlara bir şey olmaz. Kuvvet ve kudret sahibi olan Allah’tır ki insanlara bunun ilahi bir yönünün olmadığı söylense ve sadece bunda Allah’ın güzel isimleri, dualar, Bedir ashabının ismi var. Belki onlara hürmeten Cenab-ı Allah sizi korur denseydi cevşen bu kadar yayılır mıydı?
Bir diğer sayıda bu sorunun cevabı, nazar boncuğu, muska yazmanın dini hükümlerini inceleyeceğiz.
Dipnotlar 1) İslam Ansiklopedisi Cevşen bölümünde güzel mülahazalar vardır. Konuyu daha derin araştırmak isteyenlere tavsiye olunur. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi, c: 7, s: 462-3-4 2) İslam Tarihi Mustafa Asım Köksal, c. 3, s. 172 3) a.g.e., c. 3, s. 233 4) İşaratı Gaybiye ve Ayniye, Yazan M. Ali Nebioğlu, 1964, Ankara
__________________ İsrâ 89
Muhakkak ki biz, bu Kur'an'da insanlara her türlü misali çeşitli şekillerde anlattık. Yine de insanların çoğu inkarcılıktan başkasını kabullenmediler.
Yüzyıllardır toplumumuzda var olan ve belayı defedeceğine inanılan bazı adetler vardır. Toplumun her kesiminde benimsenen bu adetlerin en meşhuru nazar boncuğudur. Nazar boncuğu eğer bir süs olarak düşünülür ve takılırsa o zaman bu bir zevk ve bir tercih olarak telakki edilir. Fakat gelebilecek bela ve musibetlerin, değebilecek nazarların bir boncukla engelleneceği düşünülürse o zaman mesele İslamî inanca kadar uzanır. Zirâ bir hadis-i şerifte: “(Nazar değmesin diye) Kim bir temime takarsa Allah o kimsenin muradını tamam etmesin. Temime takan bir kimseye Allah bir menfaat vermesin.” (Ahmed) buyrulmuştur.
Temime: Arap çocuklarına nazar değmesin diye takılan nazarlık, muska ve tılsım gibi şeylerdir.
Zararı defeden ve kârı getiren ancak Allah’u Zülcelal’dir. Dolayısıyla zararı defeder düşüncesiyle bir şeyin, çocukların üzerine, evlere, arabalara, hayvanlara v.s. şeylere takılması insanı şirk yoluna sevkeder. İslam daha ilk zamanlarda bunları yasaklamıştır. Hadiste zikredildiği gibi, ‘Allah o kimsenin muradını tamam etmesin’ buyruluyor. Yani arabasına boncuk asıp o taş parçasının kendini, çocuğunu, evini veya arabasını koruyacağını zannedenlerin haberleri olsun ki, muradları tamam olmayacaktır.
İbn-i Mesud hanımının odasına girerken boynunda gördüğü (boncuğu) çekip koparmış ve “Allah’a yemin ederim Abdullah’ın aile efradı Allah’ın indirmediğini Allah’a ortak koşmaktan zengin olmuştur.” buyurdu. Ve devamen Rasulullah’tan işittim O şöyle diyordu: “Sara ve sıtma için takılan ağaçparçaları, nazar boncukları ve tevelle şirktir.” buyurdu (İbni Hibban ve Hakim)
Tevelle: Kadının kocasına yaptığı şirinlik muskasıdır.
O halde, nazar boncuğu, iğde dalı, nohut kurusu (üzerlik) v.s. neye inanılıyorsa bunlar aynı cahiliyede insanların taştan veya helvadan yaptıkları ve yardım dilekleri putlar gibi bir taş ve tahta parçasıdır. Müslümanın yardım beklediği taş ve tahta parçası değil, Yaratan’ın bizzat kenisidir.
Müslümana düşen vazife gördüğü hurafeleri üslubunca yerinden indirip, zararı defedebilenin yalnızca Allah-ı Zülcelal Hazretleri olduğunu bildirmek ve haykırmaktır. Unutulmamalıdır ki nazar haktır, yani gerçektir. Onu defetmek için Allah’tan yardım istenmelidir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’de, “Ve hüve hasir”e kadar Mülk Suresinin baş kısmından üç defa okumanın bir yardım şekli olacağını, böyle yapıldığı takdirde Allah’ın izni ile fayda bulunacağını söyler.
Bazı rivayetlerde nazar için Kalem Suresi’nin son iki ayetinin okunması gerektiği ifade edilmiştir.
MUSKA YAZMAK
Sahabe’nin ve Tabiîn cumhur görüşü nefes ile tedavide bir zarar olmadığıdır.
Kişi Allah’ın izni ile şifanın geleceğini umarak ayetleri ve sahih rivayetlerde öğrendiği duaları okuyabilir.
Eğer kişi bunları okumaya güç yetiremiyorsa örneğin okuma yazması yoksa, çok ihtiyarsa veya çocuksa o zaman bu ayet ve dualar bir kağıda yazılır ve ihtiyaç sahibi bunu üzerinde taşıyabilir. İşte biz buna muska diyoruz. Muskanın yazılması için böyle bir gereklilik olmak zorundadır.
Ayrıca bir muskanın içinde şu üç özellikten biri bulunmak zorundadır:
1- Allah’ın isimleri olmalıdır.
2- Kur’an olmalıdır.
3- Açık bir şekilde yazılmak şartı ile hadis veya dua olmalıdır.
Okunmayan yazılar, anlaşılmayan şeyler, sayılar, harfler, karakterler, yıldızlar asla caiz değildir. Bunları yazanların uyarılması ve icap ederse kınanması gerekir. Üzerinde bu tip rumuzlar ve sayılar olan muskaları taşımak caiz değildir. Zira bunlar insanı şirke iter. (Neylül Evtar)
Tabii ki bu tip şeylerin terkinin evlâ olduğu, nefes etmenin daha sıhhatli olduğu aşikârdır. (Kurtubî)
Rebi, İmam-ı Şafi’ye muskanın hükmünü sorduğunda, Kur’an ve bazı zikirlerin bir sakıncası olmadığı cevabını alır.
Bu meyanda Cevşen de konumuzla alakalı diğer bir husustur. Cevşen taşıyanların durumunu iki ayrı şekilde değerlendirmek mümkündür:
1- Kişi Cevşeni içinde bulunan dualar hürmetine takar ve zararı yalnızca Allah’ın defedeceğini düşünürse taşıyabilir. Fakat yazısının tam okunaklı olması gerekir. Eğer okunaklı ve cam içinde ise bunlarla tuvalet v.s. yerlere girilmemesi gerekir.
2- Metropol şehirlerde ve bazı elit kesimlerde cevşen tabulaştırıp kendisinden yardım beklenilen bir kurtarıcı gibi algılanmaya başlamıştır. Bu ise İslam’ın ruhuna aykırıdır.
Bu noktada ulemanın Cevşen hakkında ciddi bir mütalaada bulunması gerekir ve insanlarımıza sağlıklı bir netice vermesi gerektiği kanaatindeyiz.
“Şu halde şüpheden kaçınıp takva ile amel etmek en hayırlı olacaktır.”
TEFECİLER
Müslümanların zaaflarından yararlanıp onlara anlaşılmayan kağıtları satanlar veya Cevşen satarken Hz. Peygambere bile iftira atanlar tefecilerdir. Zararı defedenin yalnız Allah olduğunu bilip yalnız O’ndan yardım dilemeliyiz. Bir önceki sayıda Cevşen satanların verdiği kağıttan bahsetmiştik. Eğer bu kağıdı vermeyip bu sadece bir duadır deselerdi yarar veren ve zarar defeden yalnız Allah’tır deselerdi Cevşen bu kadar yayılır mıydı?.. Tabi ki hayır.
Alıntılayanın Notu: Yazıda katıldığım noktalar olduğu gibi katılmadığım noktalar da vardır.
Metropol
şehirlerde ve bazı elit kesimlerde cevşen tabulaştırıp kendisinden
yardım beklenilen bir kurtarıcı gibi algılanmaya başlamıştır. Bu ise
İslam'ın ruhuna aykırıdır.
selam dostlar,şunu her müslüman iyi bilmeliki,cevşen türü dualardan medet umma ve bunları bir yanında taşıma işi tamamen şamanizmle ilgili olup İslamla hiç alakası yoktur.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
CEVŞEN ÜZERİNDEE ANLAMA VE TARTIŞMA ÜSLUBUMUZ ÜZERİNE
1-CEVŞEN PEY.EFENDİMİZİN CENABIHAKKA YAKRIŞ ,MÜNACAATINI İFADE EDEEN BİR DUA METNİDİR.KAYNAĞI KONUSUNDA SAİD NURSİ ZİYAEDDDİN GÜMÜŞANEVİYE AİT MECMUATUL AHZAB İSİMLİ ESERDEN ALDIĞINI SÖYLER O DA Şİİ GELENEKTE MEŞHUR OLMUŞ HADİS KAYNAKLARINDAN ALMIŞ
2-CEVŞENİ ABARTMAK İÇİN SÖYLENEN ZIRHINI ÇIKAR BUNU OKU TARZINDAKİ İFADELERİ BENDE SAKINCALI BULUYORUM.KUR'ANIN AÇIK SARAHATİNE YADA GENEL OLARAK KUR'ANI DÜNYA GÖRŞÜNE VE RUHUNA AYKIRI DÜŞECEK BİR YÖNÜ YOKSA KÜLTÜRDE VAR OLA GELEN HERŞEYE MUHALİF OLMANIN MANTIĞINI ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL BENCE
3-CEVŞEN KUTSAL DUA METNİ DEĞİLDİR KURANDA RABBİMİZİ NASIL DUA EDECEĞİMİZİ İFADE EDEN DUA AYETLERİ VARDIR BUNLARA HİÇBİRDUA YETİŞEMEZ AMA KURANA TERS DÜŞMEYEN HATTA KURANDAN MÜLHEM OLAN CEVŞEN VB DUA METİNLRİNE DE İHTİYATLI YAKLAŞILMALI DİYE DÜŞÜNÜYORUM
4-CEVŞENİN VEDİĞER DUALARI YARIŞTIRMAK SBENİM DUAM SENİN DUANI ŞÖYL ŞÖYLE YAPAR DEMEYE GELEN YAKLAŞIMLAR GRUBCULU HİZİPCİLİK VE İSLAM ÜMMETİNDEN FARKINDA OLMADAN PARÇALANMAYI NETİCE VERDİĞİNİ BİN MUSİBET VE BELADAN SONRA HALA ANLAMADIYSAK YAZIKTIR BİZLERE
__________________ KURANI OKUYALIM VE İYİ DÜŞÜNELİM.
Türker26 yazdı: "CEVŞEN KUTSAL DUA METNİ DEĞİLDİR.KURANDA RABBİMİZE NASIL DUA
EDECEĞİMİZİ İFADE EDEN DUA AYETLERİ VARDIR BUNLARA HİÇBİR DUA YETİŞEMEZ
AMA KURANA TERS DÜŞMEYEN HATTA KURANDAN MÜLHEM OLAN CEVŞEN VB DUA
METİNLRİNE DE İHTİYATLI YAKLAŞILMALI DİYE DÜŞÜNÜYORUM."
Selam Türker26,zaten sorun burada.Bu cevşen olayı o kadar abartılmışki,sırf said-i nursi onu övdü diye,adeta vahyin üzerine çıkartılmış ve piyasada bir cevşen ticareti oluşmuş. Sıradan bir dua gibi değerlendirilse ve ihtiyatlı yaklaşılsa neyse,ama halkımızın çoğunun boynunda var bu muska ve onun kendisini koruyacağından o kadar eminlerki,ona sığındıkları kadar Allaha sığınıp yalvarmıyorlar. Bunlar sanki “ De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir
miydi?” (Fûrkan, 77).."ayetini "cevşeniniz olmasaydı,helak olurdunuz"a çevirmişler,işte tehlikeli olan bu.. Yani cevşen konusu da "cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir"kuralına yenilmiştir maalesef..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
bağıra bağıra söylüyorum ki: Cevşen, Allah ın rahim(koruyup-kurtarıcı) özelliğini nesneye yüklemektir. Allah'ın sıfatını, nesneye yakıştırmaktır. Bir insnın Allaha içten yada sesli olarak kurandaki dua örnekleri yada kendi diliyle yakarışı farklı bir olay, cevşeni taşıması farklı bir olaydır.
Cevşen zihniyeti, bir kağıda yüklenen koruyuculuk anlamıdır. Koruyan Allahtır. Allah bir kağıt parçasıyla insanı koruma yoluna mı gidecek, düşünmez misiniz. Bunun Allah'a ait olan bir özelliği Allah dışındaki varlığa yakıştırma olduğunu farkedemiyor musunuz?
De ki: Sizin duanız olmasaydı Rabbim size değer verir miydi?” (Fûrkan, 77).
Farsça asıllı olduğu kabul edilen cevşen kelimesi sözlükte,"zırh, savaş elbisesi" anlamınagelmektedir. Terim olarak Şii kaynaklarında Ehl-i beyt tarikiyle Hz. Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sağır denilen iki duanın ortak adıdır.
Cevşen-i Kebir: Anlatıldığına göre Asr-i saadette cereyan eden savaşların birinde (bir rivayette Uhud’da) muharebenin kızıştığı ve üzerindeki zırhın kendisini fazlasıyla sıktığı bir sırada, Hz.Peygamber ellerini açarak Allah’a dua etmiş, bunun üzerine gök kapıları açılarak Cebrail gelmiş ve, "Ya Resulullah, Rabbin sana selam ediyor ve üzerindeki zırhı çıkarıp bu duayı okumanı istiyor. Bu dua hem sana hem de ümmetine zırhtan daha sağlam bir emniyet sağlayacaktır" demiştir.
Olayla ilgili Şii kaynaklarına göre Allah Cevşen-i Kebiri dünyayı yaratmadan 50 bin yıl önce arşa yazmıştır. Bu duayı okuyan veya yazılı olarak üzerinde bulunduran kimse, dünyada her türlü beladan, afet, hastalık, yangın ve soygundan korunduğu gibi Allah ile kendisi arasında perde kalmaz ve bütün istekleri yerine getirilir.
Cevşen-i Kebir ile Allah’a münacatta bulunan kimseye, Bedir şehidleri derecesinde 900 bin şehid sevabı verilir. Bu duayı kefeninin üzerine yazan mümin ise azap görmez. Onu okuyan kimse, dört semavi kitabı okumuş gibi olur, her harfi için kendine Cennette iki ev ile iki zevce verilir, ayrıca insan ve cinlerden olan bütün müminlerinki kadar sevap kazanır, asla Cehenneme girmez. Cebrail, Hz. Peygamberden duayı kâfirlere öğretmemesini, sadece mümin ve takva sahibi kişilere tâlim etmesini istemiştir.
Kefenlere de yazılmış, Cevşen-i Kebir özellikle Şii dünyasında oldukça rağbet görmüş, gerek müstakil olarak gerekse çeşitli dua mecmuaları içinde birçok defa basılmıştır.
Cevşenin Şii dünyasında bu derece rağbet görmesinde, Ehl-i beyt tarikiyle rivâyet edilmiş olmasının yanında, faziletleriyle ilgili haberlerin de büyük etkisi olmuştur. Dua, Şia bölgelerinde özel matbaalarca kefen üzerine yazılmakta ve cenazenin kefenlenmesinde kullanılmaktadır.
Cevşen-i Kebir Türkiye’deki bazı Sünni müslümanlar arasında da ilgiyle karşılanmıştır. Duayı, A. Z. Gümüşhanevi, tarikatla ilgili Mecmuatül-ahzab adlı eserinde nakletmiş, daha sonra özellikle Risale-i Nur cemaati tarafından müstakil olarak birçok defa basılmış ve Türkçe’ye de tercümeleri yapılmıştır.
Ayrıca Şii kaynaklarında zikredilen metinle bu eserlerdeki metin arasında bazı eksiklik veya fazlalıklar göze çarpmaktadır.
Cevşen-i Kebir diye bilinen ve Musa el-Kazımdan itibaren imamlar yoluyla Hz. Peygambere nispet edilmiş bir hadis olarak rivayet edilen, yaklaşık 15 sayfalık metnin sahih olması mümkün görünmemektedir.
Zira bu metin, bilinen bir olayı, bir kıssayı veya tarihi bir vakayı anlatan, hafızada tutulması kolay metinlerden farklı olarak, her kelime ve cümlesinin büyük bir titizlikle raptedilip tekrarlanması, Hz. Peygamberden alınıp rivayet edilmesi imkansız denecek kadar güçtür.
Duanın Sünni hadis mecmualarında yer almaması, ayrıca Şii hadis külliyatının ana kaynağı durumundaki Kütüb-i erbeada da bulunmaması, sadece dua mecmuaları gibi ikinci derecede kitaplarda mevcut olması da bu görüşü desteklemektedir.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
"Münâfık düşmanlarımın maddî ve manevî
zehirlerine karşı gerçi Cevşen
ve Evrâd-ı Kudsiye-i Şâh-ı Nakşibend beni ölüm tehlikesinden, belki yirmi defa
kudsiyetleriyle kurtardılar...". (R.N.Külliyatı, II,1738 -Emirdağ
Lâhikası I)
"Kardeşlerim, merak etmeyiniz, Cevşen
ve Evrâd-ı Bahâiye bu defa dahi o dehşetli zehrin tehlikesine galebe etti.
Tehlike devresi geçti, fakat hastalık devam ediyor". (R.N.Külliyatı, II,1736
- Emirdağ Lâhikası I)
Kur'anda Yüce Allah bizlere gerek kendi gerekse de Resullerinin dilinden nasıl dua etmemiz gerektiğini öğretmiş.
Birileri ise bunu elinin tersiyle itmiş. Said'in Dua öğretisini benimsemiş.
Said'deki dua anlayışı Kur'andışıdır, saçmadır.
Cevşen, Evradı Kudsiye, Evradı Bahaiye gibi şeyleri sayıklayıp durmak, muska yapıp üzerinde taşımak, bunlardan medet ummak aklını işleten insana yakışmaz.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma