Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İlginç ve bir o kadarda düşündürücü bir kaç örnek vereceğim müsaadenle.
Hepimiz biliriz ki,ima ile namaz kılınır.Hasta bir insanın namaz kılması.Bu ima ile namaz nereden geldi,bize kim öğretti bilmiyorum ama,bildiğim kesin bir şey var ki,bu çeşit namaz kuran kaynaklı değil,ama müslümanların büyük çoğunluğu 'ima ile namazı' biliyor.
Aynı müslümanların büyük çoğunluğu,bakara suresi239.ayette yer alan 'yürüyerek namazı' bilmezler.Bilmemelerinin sebebi,öğretilmemesidir.Öğretilmemesinin sebebini de, oturup düşüneceğiz.
Bayraktar hoca,'kaza namazı yoktur' derken hiç aklım almıyordu,meğerse haklıymış.Kaza namazı dinimizde yoktur dememek için, bakara suresi239.ayetini karartma yoluna gidiyorlar.Ben de,Bayraktar hoca gibi düşünüyorum.Başka türlü izah edemezsiniz.Akıl akıldan üstündür.Başka şekilde açıklamak mümkün görünüyor mu?
Bir başka konu da; Bizler, Allah'ın kitabına, mealllerle ulaşacağız,Demiştim. Türkiyede'ki meallerin sayısına bakıyoruz yaklaşık 21 tane( daha fazla da olabilir).Bu meallerin çok çok farklılıkları olmaması gerekirken,dağlar kadar fark olduğunu görüyorsunuz. Bir kaç örnek:
Bazı meallerde,Adem ile eşi yazarken,bazılarında, ADEM ile HAVVA yazmaktadır.
Bazı meallerde,Adem'in iki oğlu yazarken,bazılarında, HABİL ile KABİL yazmaktadır.
Bazı meallerde,tek bir kadın olarak sadece Meryem'den bahsedilirken,bazılarında ise iki kadın,Meryem ve Belkıs, bazılarında da üç kadın,Meryem Havva ve Belkıs yazmaktadır.
Oncelikle su soruma cevap vermenizi onemle rica ederim:
Uyelik tarihiniz 2006 yilinda ve gonderdiginiz mesaj sayisi 4 iken, ve 4 yildir bu konu defaetle munazara edilmisken, konuyu tekrar gundeme getirme amaciniz tam olarak nedir?
Mesajlarinizda yazmis oldugunuz gerekceleri samimi bulmadigimi belirtmeliyim.
Deveye hendek atlatmak, insana laf anlatmaktan daha kolay. Sonucta o bir deve, insan ise kuralsiz ve duzensiz bir ortamda ancak kaos cikarir.
Cevremizde samimi bir gozlem yapar isek, kurani hayatlarina rehber edinmis bir insanin namaz var mi, iki mi yedi vakit mi gibi sorulari veya sorunu olmadigini cok net goruruz.
Ve namazla hizaya gelmis, kotu aliskanliklarindan kurtulup, fayda saglayan insan sayisi da az degildir.
Bir seyleri yikarken, bir amacimiz ve misyonumuz olmali ve yerine daha iyisini koyabilmeliyiz
Evet kabe puttur, ama ibadetlerde bir disiplin ve merkez olmasinin da bir sakincasi yoktur
Kabeyi etrafinda donulmesi allahin hosuna gider diye zan eden anlayistadir yanlislik, yoksa mudur ile isciye aralarinda hic bir fark olmadigini hatirlatan bulusma noktasi olmasi degil.
Öncelikle acizane şahsıma vermiş olduğunuz değerli cevaplarınız için çok teşekkür ederim.
Hayrullah bey, evet dediğiniz gibi 2006 yılından beri sitenizi takip ederim. Yalnız yazdığım mesaj adediyle ilgili sözünüze binaen, ben ilmim yeterli olmadığından, yazdıklarımla kafa karıştırmamak adına sadece okuyucu ve izleyici oldum. Amacım bilmediklerimi öğrenmekti. Bir ara hanifdostlar sitesine zorunlu nedenlerden dolayı ara vermek zorunda kaldım.
Benim samimiyetsiz olduğumu söylemişsiniz. Allah razı olsun. Ama inanın hiç bir ard niyetim yoktu. Sadece buyurduğunuz gibi o kadar yapılan münazaralar neticesinde bunca zamanda bir yere varılmamasından duyduğum rahatsızlığı dile getirmek istemiştim.
Sitedeki yazılan tüm yazıları büyük bir öğrenme iştahıyla okudum. Tabii ki yazılanlar içinde çok değerli ve istifade ettiğim yazılar var. Hala da takip ediyorum.
Başta da dediğim gibi, namaza karşı değilim; sadece ben şekilsel bir ritüelin varlığına tam olarak ikna olamadım. Hala internette tez ve antitezleri okuyarak araştırma içerisindeyim. Mutlaka bildiğimiz anlamda namazın faydası vardır. Bu yadsınamaz.
İlminize ve fikirlerinize çok değer verdiğimi belirterek, konuyu fazla uzatmamak adına sözümü bitiriyorum.
Salât ile ilgili olarak bir facebook grubundan alıntıladığım soruları aşağıya aktarıyorum. Bilmiyorum sitede belki bu sorular çözülmüş olabilir.
İşte sorular:
1. Salâtınız bittikten sonra Allah’ı ayakta, oturarak ve uzanmış olduğunuzda anmaya devam edin. Ayetindeki Salât’ın bitmesinden ne anlıyorsunuz? Salat günlük hayatın yansıması ise biten nedir? Diyorsunuz ki Salat Allahın sürekli anılmasıdır Namaz gibi belirli zamanlarda anılması değildir, peki bu biten şey nedir? Bittikten sonra Allah anılıyorsa hala, salat nedir?
2. Ellerin yıkanmasından başka bir şey, yüzün yıkanmasından başka bir şey ve daha birçok şeyden aslında başka bir şey anlıyorsunuz. Peki, Allah’ın aslında yüzden yüzü, ellerden eli, baştan başı ve diğerlerinden gerçek anlamlarını kastetmesi için nasıl cümleler kurması gerekirdi?
3. Mecaz ve yorum havuzunun kişiden kişiye ve alabildiğine değiştiğini görmüyor musunuz? Bu durumun keyfilikler yaratacağını anlamıyor musunuz?
4. Kast ettiğiniz basit anlamların açıkça söylenmesinde bir sorun olmamasına ve çıkardığınız anlamları kitabın başka yerlerinde açık ve net olarak görüp anlamamıza rağmen, Tanrı neden kast ettiğiniz anlamları kelimelerin arkasına ve mecazların ayırt edilemez dünyasına saklamıştır?
5. Kuranda “salât” kelimesinin bütün anlamlarının veya geçtiği yerlerdeki her anlamının namaz olduğu hiç kimse tarafından savunulmazken bunu böyleymiş gibi kullanıp güya bir eleştiri olarak sunmanız art niyetinizin bir göstergesi değimlidir?
6. Zekeriya’nın salâtını anlatırken kitapta “dua” anlamını karşılayan bir kelime varken “salat” kelimesine “dua” anlamını yüklemeniz işin içinden çıkamadığınızı göstermiyor mu?
7. “çeneleri üzerine yere kapanma” gibi açık bir tarifi anlayamıyor musunuz?
8. “Mescid” kelimesi gibi içinde “secde” kelimesini de barındıran ve anlamı açık olarak “secde edilen yer” olan bir kelimeyi çarpıtmak size nasıl duygular kazandırıyor. Dilbiliminden haberiniz var mı?
9. “Salat” kelimesinden çıkardığınız tutarsız anlamı bile uygulama alanından kaldırmak, diğer ayetlerle olan mantıksızlığını gidermek için bunu sadece peygambere özgüdür deyip sonra 4:103 ayetini “BAĞLANI/SÖYLEV müminler üzerine vakitleri belirlenmiş bir farz olmuştur” şeklinde nasıl çevirebiliyorsunuz? Mantıksızlığınız ve tutarsızlığınız sizi hiç mi dürtmüyor?
10. Salat kelimesine verdiğiniz anlam her nedense 2:239 da ikinci bir yamulmaya uğrayarak “mehir yükümlülüğü” anlamına gelmiş. Her işinize gelmeyen ayeti, verdiğiniz anlama ters gelebilecek ayetleri böyle değiştiriyor musunuz? Ayeti çeviriniz şu şekilde: 02:238-239 Bağlılıkları(MEHİR YÜKÜMLÜLÜĞÜNÜ) ve en uygun bağlılığı koruyun. Allah'a tam bir teslimiyet ile yerine getirin. Eğer çekinir (mehır yükümlülüğünü belirleme) yerine getiremezseniz vasıta(aracı,hakem kişi) ile yerine getirin.Eğer kendinizi emin hissederseniz Allahın öğrettiği gibi yerine getiriniz.(vasıtasız 236'daki gibi) Peki bu ayeti çevirirken “vusta” yerine başka anlam, “salat” kelimesine başka anlam, “çekinir” yerine başka anlam kullanmanıza rağmen “yürürken” kelimesi yerine neden herhangi bir şey koyamıyorsunuz? Yoksa planlarınızı alt üst mü edecek?
11. Salat kelimesini çarpıtmak için kitabı çorbaya çeviren sizler abdest ile ilgili ayeti de çarpıtıyorsunuz. Bir kısmınız abdest ayetinden tamamen mecazlarla kendilerine göre yorumlar yaparken, bir kısmınızda “söylev için bağlantı kuralları” diye bir ucubeden söz eder. Nedir bu tutarsızlık? Mecaz ve yorumlarla her metni gerçek anlamının dışında alabildiğine yamultabileceğinizin farkında değilmisiniz?
12. Salat ve onunla bağlantılı onlarca ayetin(hac,el,yüz yıkamak,cünüplük,kıble,kabe,mihrap,dua vs.) mantıksal tutarlılığa sahip, birbiriyle çelişmeyen ve yorum içermeyen çevirilerini vermeniz mümkün mü?
13. Kelimelerin işinize geldiğinde sözlük anlamlarını, ancak işinize gelmediğinde ve beklentinizi karşılamadığında mecaz diyerek yorumlarınızı tercih ettiğinizin farkında mısınız?
14. Tanrı Kuranla meşguliyetin öneminden bizzat kuran kelimesini kullanarak defalarca söz etmesine rağmen sizce neden acaba tamda 11:105 ayetine geldiğinde “salat” kelimesiyle ifade etmiş olsun?
15. Ayet çevirilerinde istediğiniz anlam çıkarılmadığında neden “yani anlatılmak istenen şu” diyerek ayetleri çarpıtıyorsunuz? 5:6 ayetinde olduğu gibi.
16. Herhangi biri sizlerle aynı yöntemi izleyerek mecazlar, yorumlar ve ikinci üçüncü anlamları, kelimenin başka kullanım yerlerindeki anlamlarını dikkate alarak tek bir ilaha değil birden çok ilaha dayalı bir sistem olduğunu iddia etse nasıl ve hangi haklı gerekçe ile itiraz edeceksiniz?
17. Abdest ayetini şirkten arınma olarak çarpıtmanız halinde, Kendini şirkten arındırma genel bir durum olmasına rağmen, her nedense hastalık, yolcululuk veya tuvaletten gelme durumlarında da sanırım şirk bulaştığı için insana, Allah bu durumlar için de ayrıca bir arınma istiyor olacağını hangi mantıkla izah edebileceksiniz. Dahası akla yatmayan bu durumu ve çevirinin kendisini aklınız nasıl kabul ediyor? ''Ey inananlar (münafıklar inananlara dahildir)! Salata /Kur'an'a (Kur'an dersine) gittiğinizde yüzlerinizi ve ellerinizi/yani kendinizi iyice yıkayınız/temizleyiniz/arındırınız (şirkten, nifaktan ) ve (yani) başınızı ve ayaklarınızı / baştan tabana her tarafınızı siliniz (küfür ve nifaktan). Eğer cünüpseniz / itaatten uzaksanız, iyice temizlenin!.."
18. Kuranda belirtilen “kitaptan sanasınız diye dillerini eğip bükerler” 3:78 ayetinden ne anlıyorsunuz? Sizin yaptığınız bu değilse o halde eğip bükme nasıl olmaktadır?
19. Sizlerle aynı mantıktan yola çıkan ve domuz etini helal, genelevleri meşru gören kişilere ne cevap vereceksiniz? Elinizde “bize göre böyle” sözünüzden başka ne var?
20. Kitab, ayet, ve kuran kelimelerinin kuranda yerine göre çok farklı anlamlarda kullanıldığından haberiniz var mı? Bu kullanımları aynı mantıkla yamultabileceğinizin farkında değil misiniz?
Bu soruları kim kime sormuş?? Benim salat ve es-salat anlayışımla bağdaşmayan sorular..
Sadece Resule emredilen, ve yalnızca o dönemin müminlerinin katılması istenen es-salatı, nedir, ne değildir diye tartışmaya hala devam mı edeceğiz?? es-salat ile veya salat ile nerede kıyam edin, nerede secde edin, nerede rüku edin birbirlerine bağıntılı şekilde yazıyor?? Tabi ki uyduruk hadislerde!!!
Salat kelimesinin izlemek, arka çıkmak, arkasında olmak, takip etmek, destek olmak, sırtlanmak olarak Kur'an'daki salat ve türevlerini yerli yerinde kullanarak namaz denilen Zerdüşt ritüelini meallerden ve kafalardan kaldıracağız biiznillah..
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba,
Sorular gayet yerinde.
Namazın Zerdüşt ritüeli olduğuna dair deliliniz nedir. Zerdüştlerin gerçekten günde beş vakit veya daha az veya çok böyle bir ritüeli var mı ?.
Kur'an da ismi verilen (fecr, ışa, Cuma) salatlarının namazdan başka bir şey olduğunu düşünmüyorum. Amaç ta Kur'anın tekrarlanması yoluyla öğrenilmesi ve bağlılığın arttırılmasıdır. Zaten biten, eden, insanlara Allahı anması için vakitli olarak fazedilen bunlar.
Örneğin Al-i İmran 113 de
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.
Bu Allahın hoşnut olduğu bir şey. İnsanların kıyamda Allahın ayetlerini okuması ve secdeye kapanması. Bu namaza benzer bir ibadet. Hatta kendisi. İçinde rüku yok. Belki Rukü namazın içinde olmazsa olmaz olan bir şey değil. Namazın olmazsa olmazı Kıyam, kıraat (Kur'an ayetlerinin okunması) ve secde. Diğer iftitah tekbiri, rükü, kade i ahire vb. şeyler peygamberin veya mezhep imamlarının toplu halde disiplini sağlamak amaçlı yaptıkları, kurallaştırdıkları şeyler olduğunu düşünüyorum. Bireysel namazda olması gereken şeyler değil.
Essalatın sadece o dönem mü'minleri , peygamber devriyle kısıtlı olduğunu düşünmüyorum.
Namazın zerdüşt ritüeli olduğunu da düşünmüyorum. Sabah, Akşam ve Cuma dışında vakti belirli, mü'minlere farz Salat (Namaz) olduğunu düşünmüyorum. Hele ki güneş kültü, güneşe tapınma olduğunu falan asla. Salat bağlılıktır tamam da işte sen bu vakitleri belirli zamanda yaptığın faaliyetle bu bağlılığı arttırıyorsun.
Namazın beş vakte çıkarılması Emevi halifesi Abdülmelik zamanında ortaya çıkmıştır. Miraç hadisesi tümüyle Kudüs te de hac yapılabileciğini , Kudüs ün de Kutsal bir yer olduğunu ikna etmek için uydurulmuş siyasi bir propagandadır. Zalim Haccac ta buna karşı çıkanlara baskı yapmış, onları öldürmüştür.
Mezhepleşme de Abbasilerin ikinci halifesi Mansur zamanında devletin bürokrasideki iran asıllı yöneticilerin Abbasi devletini dini bir devlet olan Sasani devlet modelinin örnek alınmasını önermeleri ve bunun kabul görmesi ile ortaya çıkmıştır. Bunun sebebi Abdullah ibn-i Mukaffa ( Beydebanın Kelile ve Dimne isimli klasik eserini Arapçaya çevirmiş ve bu güzel eserin bütün dünyaca tanınmasını sağlamıştır.) isimli bir Entellektüel bürokratın Halife Mansura sunduğu Risaletün Sahabe (Sultanın Arkadaşları ile ilgili Risale) eserinde yaptığı önerilerin kabulü sonunda önerdiği SAsani modelinin Abbasilerde ve ondan sonraki Selçuklu, Osmanlı vb tüm İslam devletlerinde uygulanmasıdır.
DEvlet din devleti haline gelmiştir. Bu durum Hristiyan dünyasında da böyledir. Halifeler, krallar artık tüm ortaçağ, hatta yeni çağ boyunca Allahın yeryüzündeki gölgesidir. Esasen Hristiyanlıktaki bir çok uygulamanın kökeni Yine bir İran dini olan Mitra dini kökenlidir. Mitra dini Roma İmpratorluğunun Hristiyanlık öncesi son dinidir. Miladın başlangıcına doğru Romalılar Eski Jüpiter, Venüs vb. tanrılarının olduğu Eski Yunandandan aldıkları dini bırakmış yerine İrandan aldıkları Mitra dinini kabul etmişti. (örneğin Noel, Paskalya yumurtaları falan Mitradan gelen bazı adetlerin Hristiyanlaştırılmış halidir. )
İranın dini devlet modelleri hem Hristiyanlığı, hem Müslümanlığı etkilemiştir. Batı dünyası bu modelden 1770 lerdeki Aydınlanma felsefesi ile kurtulmuş, İslam dünyası hala kurtulamamış, Türkiye ise Laiklik prensibi ile yarı kurtulmuş ya da yarı kurtulamamış bir şekilde devam etmektedir.
Kur'an da şöyle bir durum var.
Salat diyor. Tanımını vermiyor.
Zekat diyor. Tanımını vermiyor.
Zina diyor Tanımını vermiyor.
Biz de bu sitede tartışıp duruyoruz.
Tabi böyle olunca bu verilmeyen tanımlar yorum la dolduruluyor.
Kimse bir başkasının yorumunu kabul etmediğinden , insanlar üzerinde otorite kurulmak için Peygamberden 200 sene sonra Hadis kitapları yazılıyor. (Bu kitapların hepsi Abbasilerin ilk devirlerinde 800 lü yılların başında yazıldı.) Bu kitap yazma işinin Abdullah ibn_i Mukaffa nın önerileriyle bir alakası olduğunu düşünüyorum. Eğer onun önerdiği modele geçilmese idi ne hadis yazılırdı, ne de mezhepleşme olurdu. Çünkü Abbaside devlet Hukuğu kontrolu altına aldı. Kadıları atamaya başladı. Kadılar bizim arkadaşlardan, talebelerden olsun mücadelesi de ortaya Hanefi, Şafii, Maliki, Hanbeli mezheplerini çıkardı.
Ayrıca bu Hadislerdeki Yahudi ve Hristiyan etkisi çok açık. Adam tevrattan, İncil den almış yazmış. Tutarlı , tutarsız. Aynı şeye olur diyen hadis te var, zinhar olmaz diyeni de. İkisini de peygamber söyledi deniyor. İkisi de sahih.
Geleneksel İslam anlayışlı sitelerde böyle bir durum yok. Hemen ayet yanına bir hadis. Bunu böyle anlayacaksın haa. deniyor. Aklın kullanılmasının önüne geçiliyor.
Neyse bu Sasani devlet modelli İslam ile bugünlere geldik. Bunu İslam diye belledik.
Bundan sonrası gerçekten temiz akılla, gerçekten Allahın ne istediğini anlamaya çalışmak.
Hanif Sufi arkadaşın soruları yerinde.
Hele ki bütün hanifler namazın olmadığı , namazın Zerdüşt ritüelinden alındığı gibi bir fikre ve inanca sahip değiller. Böylesi kestirip atmak olur. Yanlış olur.
Bizim Fecr, Işa , Cuma vaktinde Allahı nasıl anacağımız, o vakti belirli salatı nasıl yapacağımız, ama bireysel, ama toplu olarak bunu belirlemeye çalışıyoruz. Kur'an kesin bunu böyle yapacaksın diye bir tarif vermiyor ama Nisa 101-102-103 te Ali İmran 113 te işaretlerini vermiş. Biz de bunu uyguluyoruz.
Bir de iki tane tarihi hakikat var. Hz. Ömer Akşam namazında, Hz. Ali Sabah namazında veya Salatında diyelim suikaste uğrayıp öldürüldüler. Bütün tarihi kaynaklar bunu böyle kabul eder, yazar. Bir tane farklı söyleyeni yoktur. Bu da benim için Hz. Ömerin ve Hz. Ali nin Ali İmran 113 de anlatılan gibi bir ibadet yaptıklarının delili. BU olaylar Müslümanların Zerdüşt kültürüyle temas ettikleri, hatta ondan yer yer etkilendikleri Abbasi döneminden en az 100 yıl önce.
Selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.
- Bu ayette nerede namaz var, nerede es-salat var? Lütfen kafanızdaki bilgi kirliliğinden arınınız... Bu ayetin anlattığı şu;
Onların hepsi aynı değil. Onlardan bazıları geceleyin uyumazlar ve Allah'ın ayetlerini okuyarak kabul ederler/kabulliyetlerini yerine getirirler...
Ayette düşmek, yere kapanmak anlamında, bir kaç ayette secde kelkimesi ile birlikte kullanılan harra kelimesi kullanılmıyor...
Bu ayet sizin dediğiniz gibi olsa da bunu neye dayanarak salat veya es-salat ile bağıntılıyorsunuz??
Ehli Kitabın yaptığı, harra/yere kapaklanma ve çeneleri üstü secde ( ki bu söz dizilerinde fiil olan secde/kabulliyet değil, kabuliyetin göstergesi olarak yapılan yere kapaklanma ve çene üstü kapaklanmadır ) bizden de isteniyor mu? Allah'ın bizler için böyle bir emri var mı??
Salat, tevella kelimesinin zıttıdır.. ( tevella sırt dönmek, yüz çevirmek, salla sırtlanmak, izlemek, arka çıkmak, destek olmak )
Es-salat ise bı zıttın eyleme dökülmesidir. ( yani Resul sırtlandığını yapacak, nedir Resulun sırtlandığı; vahyi insanlara duyurmak ). Eylem direk Resule "sen yap" olarak emredilmiştir. Bu eylem günde 2 vakittir ( kitaben mevkuta ). Bu vakitler sabah ve akşam es-salatları olarak isimlenir ve bu vakitlere yevmul cumu'a/toplanma zamanı-devresi-dönemi denir.. Müminler katılırken kendilerinden belli hususlar istenmiştir ( bunları yazmıyorum ).
Yani Resul olmadan es-salat olmaz...
Ama salat ( izlenilen şey ) her daim olmalıdır, zayi edilmemelidir.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın YunusEmregun,
Nisa 102 ve Ali imran 113 teki Secde nasıldır.
Peygamber insanlara Fecr, Işa (Sabah,Akşam) ve Cuma da nasıl bir salat yaptırmaktadır.
Peygamber bunu nerede yaptırmaktadır. Mescid de diyeceksiniz. Mescid secde edilen yer midir. Yoksa Kabul edilen yer manasınamıdır.
Peygamber bu salatta Oradaki mü'minlere Kur'an ayetlerini okumaktadır. Herkes ayakta kıyam vaziyetindedir. Sonra ne olmaktadır. Vakitli Salat Namazdır diyenler bundan sonra insanların yere secde ettiklerini düşünüyorlar. Secde kelimesinin bugünkü kullandığımız anladığımız bize öğretilen şekli ni uyguluyor. Bugün her müslüman ın secde kavramı bu. Bir namaz secdesi, bir tilavet secdesi. Aynı şekilde uygulanıyor.
Fark SEcde kelimesinde mi. Siz diyorsunuz ki, hayır secde o değil, Senin bugün secde diye uyguladığın şey Kur'anda harra kelimesiyle ifade ediliyor. Secde kabul etmektir. Yani oradaki müslümanlar peygamber Kur'an okumayı bitirince , Amenna ve saddakna veya Sadakallahül Azim gibi bir şey söyleyerek Ayetlere inandıklarını söylüyor ve onların secdesi bu oluyor. Bizim gibi yere yapışarak yerin tozunu toprağını, öndekinin ayak kokusunu çekmek zorunda kalmıyor falan mı demek istiyorsunuz.
Bir de yanlış mı anlıyorum. Nisa 103 sadece peygamber zamanındaki mü'minlere mi hitap ediyor. Peygamberden sonraki mü'minler Sabah, akşam ve Cuma da Salat yapmayacaklar mı. Yapacaksa ne yapacaklar.
İnancınızı derli toplu bir şekilde anlatabilirmisiniz. veya inancınız ı tam olarak inceleyebileceğim bir link verebilirmisiniz.
Selamlar,
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Merhaba Saffet kardeşim.. Cevap yazımı bu kadar geç yazdığım için kusura bakmazsın umarım..
Nisa 102'deki Peygamberin değil de es-salata doğrulan/vahiy bildirimini dinleyen ilk grubun "secde"den bahsediyor.. Bu secde ilk grubun dinledikleri ayetleri yalanlamamaları/kezzebe, kabul etmeleridir/secde...
Ali İmran 113'te ise Ehl-i kitaptan Allah'ın ayetlerini kabul ederek, bu ayetleri geceleri ayakta/yani uyanık olarak okuyan kimselerin olduğundan bahsediliyor..
Fecr ve İşa vakitleri Cumu'a/toplanma zamanlarıdır/yevm=zaman, evre, devre,dönüm.. Yani yevmul cumu'a=toplanma evresi.. Ayet bize şunu anlatıyor; "Ey bu dönemin inananları toplanma evresi/dönemi es-salat/vahiy bildirimi için davet-çağrı yapıldığında Allah'ın hatırlatmasına koşun, alım-satımı bırakın. Bu bilirseniz size daha hayırlıdır.."
Secde= kabul edip hizmet etmek
Mescid= kabul edilene hizmet yeri..
Harra = yere kapaklanmak.. yere kapaklanıp kabul edenler, daha önce kendilerine ilim/bilgi verilmiş olan kimseler.. Kendilerine Allah'ın ayetleri okunduğunda bu ayetlere inanıp kabul ediyorlar ve bu kabuliyeti yere kapaklanarak gösteriyorlarmış...
Ama Allah o dönemin inananlarından ne es-salat ile bağıntılı olarak, ne de bundan ayrı bir şekilde yere kapaklanarak gösterilen bir secdeyi istemiyor..
Evet Resul bu vahyi mescid'de ( hizmet yeri ) de yapıyor.. Yani es-salat yapmak için özel bir yeri yok Resulün.. O an o vakit neredeyse, orada vahyi davet ettiği k,mselere veya da yanında bulunan kimselere bildiriyor..
""Yani oradaki müslümanlar peygamber Kur'an okumayı bitirince , Amenna ve saddakna veya Sadakallahül Azim gibi bir şey söyleyerek Ayetlere inandıklarını söylüyor ve onların secdesi bu oluyor."" Bu gibi, ya da "işittik ve itaat ettik" demek, ya da hiçbirşey söylemeden örneğin; Allah "inek kesin" emrini verdiğinde inek kesmek gibi...
Ben " ya eyyuhellezine amenü" cümlesi hakkında şüpheliyim.. Bu hitap bana sadece o dönemin inanlarına bir hitapmış gibi geliyor, ama tam emin değilim.. Lakin bu genel ve zaman ötesi bir hitap bile olsa ben es-salatın yapımının sadece Resule emredildiğini düşünüyorum.. Çünkü vakitlerin belirtildiği Hud 114. ayette ve İsra 78-79 ayetlerde hitap, emir direk Peygambere, yani; "Es-salatı/sırtına yükleneni ( peygamberin sırtına yüklenen aldığı vahyi tebliğ etmek ) şu şu vakitlerde yap" .. Yapın demiyor.. Elbette Resul sırtına yüklenen vahyi birilerine duyuracak.. kime? Allah'ın ayetlerine inananlara.. O inananlara söylenen emirse şu; es-salatı ikame edin/vahiy bildirimine doğrulun, yani Resulun günde iki vakit yapacağı es-salata katılın.....
Derli toplu olup olmadığını bilmiyorum, umarım anlaşılır bir şekilde ilgili ayetlerden ne anladıklarımı anlatabilmişimdir..
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma
HABERLER
Etkin Konular
Kullanıcı Listesi
Yardım
Kayıt
Giriş
Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an'da İnanç Konuları
Konu: NAMAZLA İLGİLİ SİZLERE SORUYORUM?
