Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
İlgili şahıs düşüncelerini destekleyen (!), sözüm ona delillerini kitaplaştırıp mail olarak sanada göndermiş. Kendisiyle bu süreçte yazışmaya devam ediyoruz. Tıkandığı noktalarda hadisleri örnek gösterip, mevcut din adamlarını eleştirmesi ise dikkat çekici. Açıkçası bu başlığı duygusal nedenlerden dolayı açtım. Kendisi için korktuğum sürecin, adım adım birinin nasıl deist olduğuna dair tanıklığım bana gerçekten acı verdi. Şu an ise Kur'anla daha önceden tanışmış, üzerinde araştırma yamış birini tekrar döndürmeye çalışmamızın faydasız olduğunu anlıyorum. Karşımızdaki bir ateist olsaydı işimiz belkide daha kolaydı... Bu noktada kendisi için yapılacak en güzel şeyin Allahtan kendisini ıslah etmesini dilemek olduğuna inanıyorum..
Vaziyeti hakkında bilgi verdiğin kişinin uğradığı âkıbet -takdir edersin ki- hiç şaşırtıcı değil.. (Belki son olarak sana ulaştırdığı düşünceler, en başından beri sahip olduğu asıl düşünceleri idi de asıl niyetini gizliyordu?? Mâlum, dîni alanın da şarlatanları ve hokkabazları var..)
Forumda, ahkâm kesen birçok kişiyi böylesi âkıbetlerin beklediğine dair kötümser duygu ve düşüncelere sahibim.. Gördüğüm akıllı/akılcı (!) insan manzaraları karşısında iyimser olamıyorum... Çünkü, bunların hiçbirinin Akıl-Kurân, Akıl-İman, Akıl-Din, Akıl-İhlas ilişkilerinin seyri ve seviyesine dair zerre miskal bilgileri yok.. Koyu kara bir cehâletin verdiği cesaretle diplomasız bir saha olan din alanında "müctehid" takılıyorlar... Sanal dünyanın sağladığı konfor onların cür'etini kat-be-kat artırıyor.. Uçmaya başladıklarında onları tutacak bir yerçekimi kuvveti yok... Çünkü, en başta kutsadıkları akılları uçmuş... Ne yazık ki çok güvendikleri akılları onları imandan uzaklaştırıyor...
Onlar okuyup öğrenmeye 2007 yılından itibaren başlıyorlar.. Resulullah ile günümüz arasındaki çağları hiçe sayıyorlar... Kendi akıllarını kutsuyorlar ve başka bütün akılları aslında hiçe sayıyorlar.. Onlar için ortak aklın ve onun ürettiği değerlerin hiçbir kıymeti yok... Din mevzuunda onlardan daha büyük âlim yok.. Nasıl olsa diplomaya gerek yok... :)
İşte bu yüzden, akıl nasıl işletilir; Kurân nasıl okunur;ilmî deliller nasıl değerlendirilir bilmezler; bunlardan külliyen habersizdirler...
Dolayısıyla, bu koyu kara cehâletin ve sınırsız cür'etin karşılığı -tabii olarak- daha kuvvetli iman ve ihlas olmaz... Onlar saparlar ve saptırırlar.. Senin bu başlık altında bilgisini sunduğun zavallı bunun son örneği... Daha önce bu forumda, namazı, Kâbe'yi, haccı silip süpürenlere tanık olmadık mı??? İşte bu son örnek, Kurân'ı bir çarpıda "gereksiz" saydı... Ne iğrenç bir âkıbet!!!!
Son olarak iman ve akıl ile ilgili bir şeyler yazmak ihtiyacı duydum. Böylece o satırların yazarının doğru bir yol üzere olduğunu zannedeniniz varsa yanılmasın.
İbrahim Rabbini aklı ile mi bulmuş? Şu yıldız, ay ve güneş meselesine bakalım. İbrahim’in Rabbini aramaktadır. Varlığı konusunda bir sorgulama içinde değildir asla. Sadece arıyor. Ama ne arıyor dikkat edin: Rabbini arıyor! RAB! Belli ki bir terbiye edici, yol gösterici otorite ihtiyacı hissediyor. Çevresindeki insanların nasıl putlara tapmayla yanlış yollara, rezilliklere battığını görüyor. Ve böylece kendisini doğruya ve güzele ulaştıracak bir rab arıyor. Yıldızı görüyor ve onun rab olmayacağını düşünüyor. Neden? Aklıyla mı bunu buluyor? Asla! “Ben batanları sevmem”. Yani yakıştıramıyor. Kalbi ile kabul edemiyor. Mesele bundan ibarettir. Akılla ne ilgisi var? Aynı şekilde ay ve güneşi de reddediyor. Sadece kalbi ile reddediyor. Ve en sonunda kendisinin rabbi olma sıfatını hiçbirine yakıştıramıyor. Kalbi ile. Bundan ne anlamalıyız? İbrahim kendisine rab görünenleri reddederek doğru yola varıyor. Aklıyla değil; kalbiyle! Kabul ederek değil; reddederek.
Bugün insanlar İbrahim’den ders almalılar. İbrahim güneşe kanmazken bu insanlar sönük yıldızlara bile takılabiliyor. Kimi peygamberi rab ediniyor, kimi Kuran’ı, kimi de bilimi. Evet, bu en sonuncular en çıkmaz yolda olanlar. Çünkü akıl ile diğer rableri elediklerini sanıyorlar ve böylece akla tapar hale geldiler. Oysa İbrahim onu diğer rablerden kurtaranın kendisine ait bir cevher olmadığını anlamıştı.
Akıl her zaman sonuna kadar açık olmalıdır. Ama anlamadığın konularda sabırlı olmasını ve üzerine gidip de kafayı üşütmemek gerektiğini de bileceksin. Acele etmeyeceksin. Kuran’ı çarçabuk anlamaya çalışmayacaksın. Yoksa böyle abuk sabuk yorumlar yaparsın. Mesela geçenlerde biri Nuh tufanında Allah’ın “her hayvandan bir çift” ifadesine takılmış. Aklını kullandığını zanneden şimdi der ki “her hayvandan bir çifti bir gemiye nasıl sığdıracağım”. Ama aklını gerçekten kullanan der ki: “Şimdi kendini Nuh’un yerine koy. Allah diyor ki: “her hayvandan bir çift al”. Şimdi sen çıkıp yılan, çıyan, akrep, fil, aslan, kaplan, lama, yak, ornitorenk gibilerini mi ararsın yoksa en yakınındaki çiftlik hayvanlarından ve at, deve gibi hayvanlardan lazım olan birer çifti mi alırsın?”
Adam uzun uzun yazmış. Belli ki çok zaman tüketmiş. Kusura bakması ben ömrümü Kuran ile tüketmek değil anlamlı, verimli ve bereketli hale getirmek niyetindeyim. Ne de böyle bir yığın yazının içine dalacak değilim. Daha başta İbrahim’le ilgili tamamen akıl dışı bir yorum yapılıyorsa hele hiç uğraşmam. Bundan anlaşılıyor ki baştan beri Kuran’a belli bir şey söyletme çabası varmış. Tutmayınca da “bu kitabı değiştir, başka bir tane getir” diyenler gibi kitabı değiştirip kâinat kitabına yönelmiş. Ama kullanma kılavuzu olmadan o kâinat ayetleriyle ne yapacağını nereden bileceksin?
Merhamet konusunda kendi kendinize çıkarımlar yapmayın. Her romanda, bilgisayar oyununda… kötü karakterler vardır. Aklını kullanan varsa eğer kullansın ve bir benzetme yapsın: Allah bir sanatçı gibi bir tasarım yapıyor. Nereden biliyorsun nasıl bir şey tasarladığını? Belli ki kötü karakterler insanlar ve cinlerden: çünkü Kuran’dan anladığımız şekliyle cehennem bunlarla dolacak. Ve yine Kuran’dan biliyoruz ki “biz uyarılmadık” demeyesiniz diye kitap göndermiş. Herkesi doğru yola iletmeye çalışan elçiye de diyor ki: “Cahillerden olma!”. Yani bırak sapanı sapsın diyor! Artık aklınızı başınıza toplayın. Daha ne desin! Tasarımı hakkında ipuçları vermiş. Bu uyarı onun rahmetinin bir yansıması. Sen o rahmetten payını almazsan o tasarım içindeki yerinin ne olduğunu da kendin seçmişsin demektir.
Yeryüzünde aklına benden daha çok güvenen kimse yoktur. Ama biliyorum ki yüzümü Allah’tan başka bir yöne çevirirsem, ona secde etmek bana ağır gelmeye başlarsa, anlamadığım şeyler konusunda sabırlı olup da “Allah bununla ne demek istedi” demeyi bırakmazsam yoldan saparım.
Görüyorum ki burada bulunmama gibi bir tercih hakkım yok.
Selam Okun,
Oradaki konuyu bölmemesi açısından, cümleni buraya alıntıladım. Bu başlıkta yazdıklarını okuyunca, gerçekten de burada bulunmama gibi bir tercih hakkının olmadığını düşünüyorum ben de:)
Rabbimiz ilmini artırsın. Saygılar.
__________________ Asra andolsun ki,iman eden, sâlihât işleyen, hakkı ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran içindedir.
merhaba. sizde kabul ediyor olmalısınız ki bilim durağan değil gelişken’dir ve aklını kullanmayan için gelişen hiçbir şey yoktur. varsa parası başka milletlerin geliştirdiği obje’leri satın alır. O’kadar. zaten yaşama ah.r kapısından bakan toplumlar, kendinden şikayetçi olmayıp hep batıyı suçlayıp dururlar. ama gelin görünki batı’nın fabrikalarında çıkan en yeni araç bir ay’da Türkiye’dedir. örneğin yeni ford mondeo ve jeep’ler. mazeret hazır, devenin en iyisine bineceksin, elde kaynak deposu hadis.. güne uyarlanışını’da yaptımmı oldu sana bmw x5 güle güle kullan. muhammed’in yaşamı son bulmuş ama gittiği yerden ilham etmeyi sürdürüyor. İbrahim için reddediyor dediğiniz olayların hangisi islam dünyasında var.kimde kaçtane gözlem yapan enstitü var, ve gözlem niçin yapılır. her sorgulamanın önce'sinde deney vardır.İbrahim deney yapmamışsa imkanı yokta yapmamış olabilir, deney yerine gözlem yapmış olması daha mantıklıdır. İbrahim gibi birini kendi dininize uyarlamada hata yapıyorsunuz. madem ki size göre İbrahim sorgulamadan gözlemlere göre rab arıyorsa, sahtesini mi bulması olası, yoksa gerçek olan Yaratıcı’yımı bulması daha olası. sosyal yaşamın mutsuzlukları kalb’inbaşarısıdır.Kalpteki imrenme duygusu akılda olmaz . akıl bilirki bende yapabilirim. akla dayanması gereken sosyal davranışlarımızı, kalbe yönlendirdiğimiz yüzünden bunca hüsran, bunca mutsuzluk yaşıyoruz.
Yaratıcı kendini, insanların kalbiyle anlamasını istemiş olsaydı, sizce insan kalbini, bu kadar zayıf, bu kadar aldatan, antlaşmalarına ihanet eden, entrika ve yalan'lara inanan bir olgu vermiş olurmuydu? yanılgınızı fark edin. bütün bulgular akıl iledir. Yaratıcı kendini, yarattığı akıl’lı insanlara mecaz ifadelerle anlatmaz. akıl’lı toplumlar'da mecaz olaylara bakıp Yaratıcı’yı aramazlar. batı toplumu ile ortadoğu arasındaki en belirgin fark budur. arayıpta bulanlara tek tavsiyem bulduklarını sorgulasınlar. Sorgulamaz’sanız her kültürün tanrısı ve buyruğu ve ilhamı gibi detaylar yüzünden geri kalırsınız. oluşturduğunuz din, sizin, gerçek ile muhatap olmanıza engel olur. herhangi bir din Yaratıcı’yı anlatacak kadar içerik içeremez. Değişen ihtiyaçlar dini terimler ile mücadeleye girişir.
Yaratıcı insana mücadele yetkisi vermiştir. dindarlar bağdaş kurup orurur vaaz dinler sevap kazanır. mecaz kazançlar elde eder itirazım yok.ama düşünün biraz, akşama da gidip mecaz çorbası ve yanındamecaz pilavı ve mecaz yoğurdu’da yiyebilmek gerekmezmiydi? eğer mecazlar gerçek olsa en üstün millet yahudilere göre israil olacak.o zaman bizimki hangarya'dan bir yaşam. oysa mücadeleye girişenler sahildeki kum’dan silikon çıkarır,bigisayar yongası yapar, onu satar veya onunla çalışır emek harcar, gereksinim karşılayan mal üretir karşılığında helal para kazanır.akşama’da çorba, pilav ve yoğurdu afiyetle yer. Dindar olan insanların çoğu , şunu iyi bilin çoğu’nun faiz geliri vardır. Helede akp hükümetinden sonra. Yinede hallerinden muzdarip’ler. Erdoğan hazretleri’nin faizin ticaretde gerekli olduğunu açıkladıktan sonra dindarlar bir anda kuran izahını bırakıp Erdoğan izahına yumuldular. Sallamıyorum Akbank şubesinde şahid oldum. Dindarlar için her şey tıkırında işliyor.2007 mevlana yıl’larıda var ohh be.5 yıl milletvekili ol - ömür boyu emekli maaşı al ohh be. Sen yetmez ceddin’de alsın ohh be. Emekli primlerini asgari ücretli ödesin ohh be. Milletvekili maaşı net ve kesintisiz 700 küsür ytl olsun, asgari ücretli maaşı bürüt 562.50, net 403.03 ytl olsun ohh be. ama mevlanacılar yinede mutsuz. gücenip alınmak nerdee.saygılar
Yaratıcı kendini, insanların kalbiyle anlamasını istemiş olsaydı, sizce insan kalbini, bu kadar zayıf, bu kadar aldatan, antlaşmalarına ihanet eden, entrika ve yalan'lara inanan bir olgu vermiş olurmuydu? yanılgınızı fark edin. bütün bulgular akıl iledir.
Sevgili Mircan,
İzninle sana hitaben yazarak, bazı şeyler eklemek istiyorum.. İnşaALLAH, faydalı olur...
Mesela, alıntı yaptığım yukarıdaki satırlar; kalp ve aklı birbirinden ayırıyor... Oysa, Rabbimiz bu nevi bir ayırımın mümkün olmadığını bize Kurân'ı ile gösteriyor.. Nasıl mı??
Önce, Kurân aklın bir fonksiyonumuz olduğunu birçok ayette ortaya koyuyor... Dikkat lütfen, fonk-si-yon!!!
Kurân, aklı hep "fiil" olarak verir.. Aklı, Kurân'da hiçbir yerde isim olarak göremeyiz... Yâni, hep "akletmek" vardır...
Peki, insan nesi ile akleder?? Kurân'a göre kalbi ile... (Anatomik kalp değil...) Lütfen, Hâc Suresi, 46. âyet üzerinde kafa yoralım...
Peki, akleden kalbin insanda yeri neresidir???
Sadırlardır; cevf değil!!!!
Anatomik kalbin yeri cevfdir... Lütfen, Ahzâb/4 üzerinde kafa yoralım...
Akleden kalbimiz öyle bir kalpdir ki, Cebrail (a.s.) Kurân'ı Resulullah'ın tam işte o kalbine indirmiştir... Bakara/97'yi lütfen inceleyelim...
Çok özet olarak, özetin de özeti olarak diyebiliriz ki, vahyi taşıma kapasitesine sahip kalp işin (akletme işlevi) merkezidir... Yine, Kurân'a göre "selîm" de olabilir; mühürlenebilir de.....
Sorulması gereken ve üzerinde durulması gereken şudur!
Selim bir kalbin akletme işlevi ile mühürlenmiş bir kalbin akletme işlevi arasında ne gibi farklar vardır???
İşte, bunun üzerinde müminlerin kafa yorması gerekir...
Dahası kalbimizi nasıl "selim" kılabiliriz??? (Kafa yoracak ne kadar çok mesele var! :))
Bu başlık altında ele alınan "acı kayıp" Resullullah'ın kalbinde yer tutan Kurân'a kendi kalbinde yer bulamamış ki, aklı ile vahyin dostluğunu fark edememiş.. Vahyi aklının rakibi görmüş...
Böyle bir rekabetin vehmedildiği kalbe "selim" diyebilir miyiz???
Söylediğin şeylerin neredeyse tamamına yakınına katılıyorum. Hakikaten benim de şikâyetlerimi aynen sıralamışsın. Ama iş iman ve akıl meselesine gelince…
Sana biraz İbrahim’den bahsedeyim de Allah onun için neden “İbrahim tek başına bir ümmetti” demiş anlayasın. Evet, İbrahim tek başına bir ümmetti. Düşünün, şirke, hurafelere batmış bir toplumdasınız. Rezillikleri görüyorsunuz ve daha genç yaşta için için kıvranıyorsunuz. Babanız bile putperestlerden. Hiçbir veliniz, hiçbir yardımcınız, hiçbir tutunacak dalınız yok. Genç yaşta tek başına koca bir topluluğa karşı. Nasıl hissedersiniz? Ararsınız değil mi? Olmamasını aklınıza bile getirmezsiniz. Çünkü aksi halde bitmişsiniz demektir. Ya aşağılık bir şekilde onlara uyup yaşayacaksınız ya da mücadele edeceksiniz. Nasıl mücadele edeceksiniz? Neye dayanarak mücadele edeceksiniz? Akıl ile Allah’ı bulan birini düşünün. Kolay mı eline baltayı alacaksın, o topluluğun putlarını kıracaksın, sonra hepsine karşı tartışmaya girişeceksin? Kolay mı yakılmayı dahi göze alacaksın, her şeyi göze alacaksın ama asla bu rezilliğe katlanmayacaksın? Allah’ı zaten akılla bulamazdı. Günümüzde Allah’ı akılla bulmuş olan var mı ki o çağda bulsun? Varsayalım bir şekilde Allah’ın varlığını ispat etti. E, sonra? Nereden buldu o cesareti, o gücü? Akılla buldu ve hiçbir kalp bağı yok. Allah’ın onu koruyacağını, davasına destek vereceğine nereden emin olacak? Belki Allah onlara böcek muamelesi yapıyor. Belki “benim şanımı korumak bu insana mı düştü” diyecek. Aklına türlü türlü sorular gelmez mi? “Ne zorum var, ne uğraşacağım, zamanı gelince alır başımı giderim” demez mi?
Hayır, İbrahim’in Allah’ın varlığı konusunda hiçbir sorusu yoktu. Çünkü onun varlığını kendi varlığıyla özdeşleştirmişti. O, olmazsa ben, ben olamam diyordu. Aklına bile getirmiyordu. Sadece arıyordu; “neredesin ey Rabbim” diye arıyordu. Peki, böyle arayan oyuna mı gelir, her şeye kanar mı? İşte burada yanılıyorsunuz. Semazen güzel hatırlattı; akleden kalp diye bir şey duydunuz mu? İşte İbrahim’de bundan vardı. Yıldız, ay, güneş meselesi de budur zaten. İbrahim yıldıza, aya, güneşe kanmadı. İbrahim bunların rab olmasını kabul etmedi. Hangi veriye dayanarak? “Ben batanları sevmem”. İşte sana veri. Biri gelip ona ben peygamberim deseydi kabul edecek miydi? O peygamber onu doğru yola ve temize götürecek olsaydı kabul ederdi. Ama kanmazdı. Sahtelerine kanmazdı. Çünkü akleden bir kalbi vardı ve onunla doğruya götüren ile yanlışa götüreni ayırt edebiliyordu. Onunla o topluluktan olan ile aydınlanmış insan arasındaki farkı görecekti.
Akıl bir güçtür. İnsana tek başına karakter katmaz. Evet, İbrahim akıllıydı. Ama onun bütün cesareti imanındaydı. Akıllı insan başına gelecekleri düşündükçe daha da korkar. İbrahim’im yaptığı işi bir düşün? Ve diyelim ki sen Allah’ın varlığından haberdarsın. Yapar mıydın? Sana neler yapacağı bilinmeyen o vahşi topluluğa karşı tek başına direnir miydin? Sıkar biraz değil mi? İşte İbrahim bunun için tek başına bir ümmetti.
Kuran’da İsa’nın havarilerinin cennetten sofra istemesini ve Allah’ın buna verdiği karşılığa bakarsan görürsün: Delil ne kadar güçlü ise iman o kadar değersiz, buna rağmen sorumluluk daha fazla. Ve delil net olduğu zamanki iman ise tamamen değersizdir. Akıl ile iman arayan değersiz bir iman arıyor. Allah’ın varlığını biliyorsan daha neye iman edeceksin? Önce yolunu çizeceksin, kim olacağına, hayattan ne istediğine karar vereceksin. İbrahim karar verdi ve dedi ki ben tamamen beni destekleyen, bana yol gösteren bir rabbim olmadan bunları asla yapamam dedi. İşte bunun içindir ki Allah inananlara en az bir hedef göstermiştir: o da cennet. Ama bu imanın en zayıf desteğidir. Sağlam bir imanın hayatta da desteği olmalı. Hayat ile bağlantısı, bir yaşama amacı, bir anlamı olmalı ki o imanı taşıyan insanın Allah’a yalvarması için bir sebep olsun.
Bunun dışındaki eleştirilerine katılmamak elde değil. Hakikaten de şu an yeryüzünde örnek gösterilebilecek bir dindar topluluk yok. Ama ben hanif Müslümanlarda o potansiyeli görüyorum. “Ayetlerin neshedilmesi” ile ilgili açtığım başlıklarda yazdıklarım sana bir fikir verebilir. Artık aklı doğru yere koyma zamanı gelmiştir. Akıl sonuna kadar kullanılmalıdır. Ama Allah akıl ile bilinemez. Çünkü bilinirse imanın değeri kalmaz. Allah akleden kalp ile bilinir.
Yaratıcı kendini, insanların kalbiyle anlamasını istemiş olsaydı, sizce insan kalbini, bu kadar zayıf, bu kadar aldatan, antlaşmalarına ihanet eden, entrika ve yalan'lara inanan bir olgu vermiş olurmuydu? yanılgınızı fark edin. bütün bulgular akıl iledir.
Sevgili Mircan,
İzninle sana hitaben yazarak, bazı şeyler eklemek istiyorum.. İnşaALLAH, faydalı olur...
Mesela, alıntı yaptığım yukarıdaki satırlar; kalp ve aklı birbirinden ayırıyor... Oysa, Rabbimiz bu nevi bir ayırımın mümkün olmadığını bize Kurân'ı ile gösteriyor.. Nasıl mı??
Önce, Kurân aklın bir fonksiyonumuz olduğunu birçok ayette ortaya koyuyor... Dikkat lütfen, fonk-si-yon!!!
Kurân, aklı hep "fiil" olarak verir.. Aklı, Kurân'da hiçbir yerde isim olarak göremeyiz... Yâni, hep "akletmek" vardır...
Peki, insan nesi ile akleder?? Kurân'a göre kalbi ile... (Anatomik kalp değil...) Lütfen, Hâc Suresi, 46. âyet üzerinde kafa yoralım...
Peki, akleden kalbin insanda yeri neresidir???
Sadırlardır; cevf değil!!!!
Anatomik kalbin yeri cevfdir... Lütfen, Ahzâb/4 üzerinde kafa yoralım...
Akleden kalbimiz öyle bir kalpdir ki, Cebrail (a.s.) Kurân'ı Resulullah'ın tam işte o kalbine indirmiştir... Bakara/97'yi lütfen inceleyelim...
Çok özet olarak, özetin de özeti olarak diyebiliriz ki, vahyi taşıma kapasitesine sahip kalp işin (akletme işlevi) merkezidir... Yine, Kurân'a göre "selîm" de olabilir; mühürlenebilir de.....
Sorulması gereken ve üzerinde durulması gereken şudur!
Selim bir kalbin akletme işlevi ile mühürlenmiş bir kalbin akletme işlevi arasında ne gibi farklar vardır???
İşte, bunun üzerinde müminlerin kafa yorması gerekir...
Dahası kalbimizi nasıl "selim" kılabiliriz??? (Kafa yoracak ne kadar çok mesele var! :))
Bu başlık altında ele alınan "acı kayıp" Resullullah'ın kalbinde yer tutan Kurân'a kendi kalbinde yer bulamamış ki, aklı ile vahyin dostluğunu fark edememiş.. Vahyi aklının rakibi görmüş...
Böyle bir rekabetin vehmedildiği kalbe "selim" diyebilir miyiz???
Sevgilerle,
N_S
Not: İnşaALLAH, devam edeceğim...
Okun Yazdı:
Varsayalım bir şekilde Allah’ın varlığını ispat etti. E, sonra? Nereden buldu o cesareti, o gücü? Akılla buldu ve hiçbir kalp bağı yok. Allah’ın onu koruyacağını, davasına destek vereceğine nereden emin olacak? Belki Allah onlara böcek muamelesi yapıyor. Belki “benim şanımı korumak bu insana mı düştü” diyecek. Aklına türlü türlü sorular gelmez mi? “Ne zorum var, ne uğraşacağım, zamanı gelince alır başımı giderim” demez mi?
devamını beklediğimiz bu güzel ve beni titreten yazına bir katkım olabilmesi adına, yazınızda geçen 3 tane Ayetin Mealini S.Ateş'ten kopyalıyorum : ( başka Meallere de bakmakta yarar vardır şüphesiz )
22 Hac 46 :
46 Hiç yer yüzünde gezmediler mi ki (kendilerinden önce mahvolanların yerlerini görsünler de) düşünecekleri kalbleri, işitecekleri kulakları olsun (akıllları başlarına gelsin, hak sözünü işitsinler). Zira gözler kör olmaz (çünkü gözlerin körlüğü, geçici bir görme yetersizliğidir); fakat (asıl) göğüslerdeki kalbler kör olur.
33 Ahzab 4 :
4 Allâh, bir adamın (göğüs) boşluğunda iki kalb yaratmadı ve zıhâr yaptığınız (sen bana, annemin sırtı gibisin dediğiniz) eşlerinizi, sizin anneleriniz yapmadı; evlatlıklarınızı da sizin öz oğullarınız kılmadı. Bunlar sizin ağızlarınıza gelen sözlerinizdir. Allâh gerçeği söyler ve O, doğru yola iletir.
2 Bakara 97 :
97 De ki: "Allâh'ın izniyle Kur'ân'ı kendinden öncekini doğrulayıcı ve inananlara yol gösterici ve müjdeci olarak senin kalbine indirdiği için, kim Cebrâil'e düşman olursa,
Yüce Rahman'a Emanet Olunuz.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
SELAM DOSTLAR. semazen'in yukarıdaki yazısı olumlu ve takdire değer ama aşağıdaki yazısı maalesef kibir ve aşağılama kokmakta,sahibinin asıl niyetini ele vermektedir: "Forumda, ahkâm kesen birçok kişiyi böylesi âkıbetlerin beklediğine dair
kötümser duygu ve düşüncelere sahibim.. Gördüğüm akıllı/akılcı (!)
insan manzaraları karşısında iyimser olamıyorum... Çünkü, bunların
hiçbirinin Akıl-Kurân, Akıl-İman, Akıl-Din, Akıl-İhlas ilişkilerinin
seyri ve seviyesine dair zerre miskal bilgileri yok.. Koyu kara bir
cehâletin verdiği cesaretle diplomasız bir saha olan din alanında
"müctehid" takılıyorlar... Sanal dünyanın sağladığı konfor onların
cür'etini kat-be-kat artırıyor.. Uçmaya başladıklarında onları tutacak
bir yerçekimi kuvveti yok... Çünkü, en başta kutsadıkları akılları
uçmuş... Ne yazık ki çok güvendikleri akılları onları imandan
uzaklaştırıyor..."
Yukarıdaki satırların yazarı madem bu kadar bilgi ve tecrübe sahibi idiyse niye zamanında müdahele edip doğruyu söyleme çabasına girmedi de birilerinin ayağı kayınca devreye girdi?Bu sözlerin yazarı demekki birilerinin ayağı kaysın da haddlerini bildireyim şunlara beklentisi içerisinde."Kötü tuzak sahibine dolanır." Ayrıca insan, bütün bunları yazmasının nedeni sakın şu yıkama-yağlama yapmaya çalıştığı zatın intikamını almaya çalışması olmasın diye de düşünmüyor değil hani..
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Bu başlık dikkatimi çekmemişti.Daha yeni fark ettim.Okun,Semazen gibi abilerimizin yorumlarından Hasan Öktem gibi titrememek mümkün mü?İbrahim kıssasına hiç bu yönden bakmamıştım.Muhteşem açılımlar.Akletmek olgusuyla ilgili olarak da Semazen harika açılımlar yapmış.Bu başlığa iman,cin13,Hasan Akçay,muhiddin,Alperen'in katkılarını ve Ali Aksoy'un daha fazla katılımını bekliyorum.Zevkle takip ediyorum.
__________________ Ve elçi dedi ki: 'Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktı'' (furkan-30)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma