HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Hz.İsa’nın yeryüzüne İnmesi Konusu(?) Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
hira
Groupie
Groupie
Simge

Katılma Tarihi: 22 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 85
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı hira

                                            slm metafizik   

                düşüncelerine canı gönülden katılıyorum

Yukarı dön Göster hira's Profil Diğer Mesajlarını Ara: hira
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Hz. İsa Öldü, Mehdi ve Deccal Gelmeyecek





__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
bembeyaz
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bembeyaz

hz isa ölmüştür, kanaatimizce tekrar gelmesi de söz konusu değildir....

merih kardeşimiz (mevlana hakkında ortaya atılan fikirlerin hepsine sorgusuz sualsiz katılan kişi) okursa bilgilenecek ve birsini suçlamadan önce iyi araştırma yapması gerektiğini kavrayacaktır...

çoğunluğun katıldığı konuda farklı kanaatini çekinmeden ortaya koyan birisini atalar dinini savunuyor şeklinde suçlamak insafla ve adaletle bağdaşmasa gerektir...

okursa seviniriz bakalım bembeyaz ne demiş...

Hz. Îsâ’nın ölümü ve kıyâmet kopmadan önce kıyâmetin bir alâmeti olarak tekrar dünyaya geleceği konusu, asırlardır İslâm âlimleri arasında tartışılmaktadır. Kur’an-ı Kerim’de Hz. Îsâ’nın kıyâmetin kopmasından önce yeryüzüne ineceğine dâir açık bir beyan bulunmamaktadır. Yahûdîlik’te Mesîh’le ilgili rivâyetler son derece müphem olup yoruma müsaittir.[1]

Hıristiyanlık’ta ise, havârilerin gözleri önünde semaya urûc eden ve babasının sağ tarafına yerleşen, dünyanın sonuna doğru ikinci defa gelecek olan bir “Mesîh” inancı söz konusudur.[2] İncillerde onun çeşitli alâmetleri ile geleceği anlatılmaktadır. Hz. Îsâ gelmeden önce, milletlerarası çeşitli çatışmaların yaşanacağı, kıtlık ve depremlerin olacağı, pek çok kimsenin “Mesîh” iddiasıyla ortaya çıkacağı, güneşin kararıp ayın ışık vermeyeceği ve yıldızların düşeceğinden bahsedilmektedir.[3] Daha sonra Îsâ’nın gelip izzet tahtına oturacağı, “deccâl”in hâkimiyetine son vereceği, iyileri mükafatlandırıp kötüleri cezalandıracağı, anlatılmaktadır.[4] Fakat bu gelişin vaktini sadece Tanrı bilmektedir.[5]  Kur’an-ı Kerim’deki bazı âyetleri[6] yorumlayanlar Hz. Îsâ’nın öldürülmediği ve göğe yükseltildiği kanaatine ulaşırken, aynı âyetleri tefsir eden diğer İslâm âlimleri ise, böyle bir sonuca ulaşmanın mümkün olmadığını ifâde etmektedirler.

İslâm bilginlerinin bu şekilde farklı yorumlarda bulunmalarına neden olan husus ise, rivâyetlere olan yaklaşımlarından kaynaklanmaktadır. Zîra, muhtelif rivâyetlerde, Hz. Îsâ’nın “kıyâmet alâmeti” olarak yeryüzüne ineceğine dâir bilgiler yer almaktadır. Bu rivâyetlere dayanılarak “nüzûl-i Îsâ” konusu erken dönemlerden itibâren bir tartışma konusu olmuş, günümüzde de henüz ortak bir kanaate ulaşılamamıştır. Nitekim, onun rûhu ve bedeni ile ilâhî huzura yükseltildiğini, kıyâmetin vukûundan önce tekrar dünyaya döneceğini, son peygamber’in getirdiği vahye tabi olacağını, “deccâl”i öldürüp, yeryüzünde adâleti sağlayacağını ve ruhunun ise bunları yaptıktan sonra kabzedileceğini savunanlar vardır.[7]

 Aksi kanaatte olanlar ise, onun dünyada iken eceli ile öldüğüne, ruhen Allah’ın katına yükseltildiğine, kıyâmet öncesi gelmesinin söz konusu olmadığına, bu konuda Hz. Peygamber’e atfedilen rivâyetlerin mütevâtir derecesinde olmayıp âhad olduklarına ve âhad haberlerin âyetlere aykırı bilgi ihtivâ etmesi halinde hadis olma niteliklerini kaybedeceklerine, bu tür rivâyetlerin Ehl-i kitap kanalı ile İslâm’a intikal ettiğine,[8] böyle bir inancın İslâm’ın genel ilkelerine[9] ve Allah’ın koyduğu tabiat kanunlarına[10] aykırı olduğuna inanmaktadırlar.[11]

Bir diğer görüş ise, âyetlerin anlamlarının açık olmaması ve “nüzûl-i Îsâ” konusunda pek çok rivâyetin bulunması nedeniyle, bu konunun reddedilemeyeceğini, onun ruh ve bedenen ilâhî huzûra yükseltilmediğini, tabii ölümle ruhunun kabzedildiğini, ancak bu rivâyetlerin uygun şekilde te’vil edilmesi gerektiğini, ileriki asırlarda Hz. Îsâ’nın mânevî şahsiyetinin ortaya çıkacağını ve insanlığa getirdiği sevgi, barış ve şefkat gibi değerlerin onun mensupları tarafından uygulanacağını belirtmektedirler.[12] 

Son iki görüşü temsil edenlerin Hz. Îsâ’nın normal bir ölümle öldüğü, ruh maa’l-cesed” ilâhî huzura yükseltilmediği ve dolayısıyla da kıyâmetten önce dünyaya bir insan olarak inmesinin mümkün olmadığı hususlarında birleştikleri görülmektedir. Bu iki görüş arasındaki farklılık ise, Hz. Peygamber’e nispet edilen hadislerin değerlendirilmesi noktasında ortaya çıkmaktadır. Zaten son görüş taraftarlarının yorum denemeleri ise, sınırlı bir seviyede kalmakta ve rivâyetlerin tamamını kapsamamaktadır. 

 

Kanaatimizce, “nüzûl-i Îsâ” inancını bu konudaki rivâyetlere dayanarak savunmak mümkün görünmemektedir. Zîra, bu rivâyetlerin yer aldığı bir takım kaynaklar tamamen güvenilir olmadığı gibi, isnâdların tamamı da sağlam değildir. Metin tenkîdi yapıldığında ise, pek çok çelişkilerin olduğu görülmektedir. Dolayısıyla, “nüzul-i Îsâ” konusunu bir inanç esası olarak kabul etmek ve öyle göstermeye çalışmak doğru değildir.[13] Çünkü, Kur’an-ı Kerim’deki açık bilgilerle[14] de çelişen bu tür rivâyetlere dayanarak bir inanç oluşturmak zordur. Tedvin döneminde Hıristiyan  kültürüyle karşılaşmanın bir sonucu olarak “nüzul-i Îsâ” inancının İslâm akâidine girmiş olmasının kuvvetle muhtemel olduğu ifâde edilmektedir.

 

Zîra, Hz. Îsâ’nın insanların aslî günahlarını affettirmek için kendini fedâ ettiği ve Tanrının hükümranlığını kurmak üzere tekrar dünyaya döneceği inancının Hıristiyanlara ait bir akîde olduğu bilinmektedir.[15] Hz. Îsâ’nın nüzûlünü savunanların dayanaklarından biri olan “bu konuda Sahâbe, tâbiin, fıkıh, hadis, tefsir ve kelam ulemâsının hem fikir oldukları ve bir icmâ bulunduğu” iddiası ise iknâ edici görünmemektedir. Zîra böyle bir mücerret icmâ iddiasıyla, problemler ve bunların yol açtığı şüpheler ortadan kaldırılamamaktadır. Bir inanç ve düşüncenin yüzyıllarca benimsenmiş olması, onun doğruluğunu göstermeye yetmemektedir.[16] Dolayısıyla icmâın dayanağını oluşturan ümmetin hata üzere birleşmeyeceği düşüncesini yeniden gözden geçirilmesi gerekmektedir.[17] Hz. Îsâ’yı Allah’ın –isterse- göğe çıkartıp tekrar indirebileceğini kabul etmekle iş bitmemektedir. Bunun vukû bulacağına dâir, elde kesin bir bilginin de bulunması gerekmektedir. Konu ile ilgili incelenen rivâyetlerin bu kesin bilgiyi vermesinin mümkün olmadığı ise görülmektedir. Kur’an-ı Kerim’de de bu konu hakkında kesin herhangi bir delil bulunmamaktadır. Bu konuda Hz. Peygamber’den gelen sahih haberler elbette kabul edilecektir. Ama gelmemişse hiçbir açıklamanın dikkate alınmaması gerekmektedir.[18]

 

Selam ve dua ile...

(Ayrıntılı bilgi için Dr. Ahmet Emin SEYHAN’ın, “Hadislerde Kıyamet Alametleri” adlı kitabına bakılabilir. Moralite Yay., İstanbul, 2006, s. 203-207)



[1] Mika, 5/2, s. 878; Zekarya, 9/9-10; s. 896; Malaki, 4/5-6, s. 902; Tensiye, 18/15-19, s. 195.

[2] Matta, 28/20, s. 34; Markos, 16/6-20, s. 54-55; Luka, 24/44-53, s. 91; Yuhanna, 20/1-31, s. 116-117; I. Korintoslulara, 15/3-28, s. 180-181; İbrânîlere, 13/20-21, s. 237-238.

[3] Matta, 24/4-44, s. 27-28; Markos, 13/24-31, s. 51; Luka, 17/23-24, s. 80, 21/25-31, s. 85.

[4] Matta, 25/31, s. 29.

[5] Markos, 13/32-33, s. 51; Rasûllerin İşleri, 1/7, s. 119.

[6] Âl-i İmrân, 3/54-55; “İnanmayanlar Îsâ’ya tuzak kurdular; ama Allah onların tuzaklarını boşa çıkardı: çünkü Allah, tuzak kuranların tümünün üstündedir. O zaman Allah: “Ey Îsâ!” demişti, “Seni öldüreceğim ve katıma yücelteceğim ve seni hakîkati inkara şartlanmış olanlar(ın arasın)dan çekip arındıracağım; sana tabi olanları, kıyâmet günü, hakîkati inkara şartlanmış olanların (kat kat) üstüne çıkaracağım. Sonunda hepiniz bana döneceksiniz ve aranızda antlaşmazlığa düştüğünüz her konuda ben hüküm vereceğim.”

                Burada “teveffî” kelimesi “öldürmek” mânâsına geldiğinden, Hz. Îsâ’nın ruhunun kabzedildiği anlaşılmaktadır. “Ref” kavramı ise, cansız varlıklarla ilgili kullanıldığında maddî, insanlar hakkında zikredilince mânevî yükseltmeyi ifâde etmektedir. Nitekim Râzî’ye göre; (ارفعوا هذا الامر الى القاضى) “şu işi kâdıya yükseltin” derken bu kavram, “onun bilgisine sunun, onun makamına arz edin” mânâlarına gelmekte ve kâdının temsil ettiği makam yüceltilmektedir. (و رافعك الى) “seni bana yükselteceğim” derken de “seni ben onurlandıracağım. Sana yaptığın iyi amellerin karşılığını mutlaka göstereceğim” anlamına gelmektedir. Bkz. (RÂZÎ, VIII, 61). Buradan da anlaşılacağı üzere (رفع) kelimesi peygamberlerle alakalı kullanıldığında onların bedenlerinin değil, mertebelerinin veya ruhlarının yükseltilmesi ve onurlandırılması söz konusudur. Bir başka ifadeyle ref etme fiili, ne zaman Allah Teala’ya atfedilmişse, “onurlandırma” yahut “yüceltme” anlamlarına gelmektedir. Diğer taraftan âyette geçen (مطهرك) “seni temiz kılacağım” ifadesi “seni ayıracığım, seni onların arasıdan çıkartacağım, arındıracağım” mânâsına gelmektedir. Yani ref kelimesinde “onurlandırma” anlamı olduğu gibi, (طهر) kelimesinde de “yüceltme” anlamı söz konusudur. Dolayısıyla âyette bütün bu kavramların kullanılması, Hz. Îsâ’nın Allah katındaki derecesinin üstünlüğüne ve yüksekliğine delâlet etmektedir. Bkz. (RÂZÎ, VIII, 61). Özetle belirtmek gerekirse, Râzî’nin ifadesiyle; “ref”ten maksat mekan ve cihet değil, “mânevî derece yüksekliği”dir. Bkz. (RÂZÎ, VIII, 62).

             (رفع) kelimesini geçtiği diğer âyetlerle ilgili olarak bkz. (Bakara, 2/253; Meryem, 19/57; Gâfir, 40/15; Şerh, 94/4). (رفع) kelimesini geçtiği bu âyetlerde de “yüceltme” anlamının verilmesi daha isabetli olmaktadır. Konu ile ilgili bir diğer âyet-i kerime ise, Nisâ, 4/157-158. âyetleridir. “Ve “Bakın, biz, Allah’ın elçisi (olduğunu iddia eden) Meryem’in oğlu Îsâ Mesîh’i öldürdük!” diye böbürlendikleri için (onları cezalandırdık). Aslında onu ne öldürdüler ne de çarmıha gerdiler, sadece onlara öyle (olmuş gibi) göründü; ve o konuda farklı görüşler taşıyanlar da gerçekten şaşkındılar, onunla ilgili (gerçek) bir bilgileri yoktu ve sadece bir zanna uymuşlardı. Kesin olan şu ki onu öldürmediler: Hayır, Allah onu kendi katına yüceltti. Allah gerçekten kudret ve hikmet sahibidir.” Burada da “ref” kelimesi “maddî olan bir yükseltmeye” değil, mânevî olan “yüceltme”ye işaret etmektedir.  

[7] MÜCÂHİD, Ebu’l-Haccac el-Mekkî (104/722), Tefsîru’l-İmam Mücâhid b. Cebr, thk. Muhammed Abdüsselam, Dâru’l-Fikri’l-İslâmî, Baskı yeri yok, 1989, s. 296; İBN KUTEYBE, Tevil, s. 176; TABERÎ, Ebû Câfer, Tefsîru’t-Taberî min Kitâbihi Câmii’l-Beyân an Te’vili’l-Kur’an, thk. Beşşar Avvâd-Asım Fâris el-Huristânî, (I-VII), Beyrut, 1994, II, 265, III, 209-210; ZEMAHŞERİ, Keşşâf, thk. Mustafa Hüseyin Ahmed, (I-IV), Kâhire, 1953, I, 281, 455-456; KURTUBÎ, el-Câmi, IV, 99-101, VI, 10; İBN KESİR, Muhtasar Tefsiri, I, 458-463, II, 521-522; NİSÂBÛRÎ, Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Vâhidî (873/1468), el-Vecîz fi Tefsîri’l-Kitâbi’l-Azîz, (I-II), Dâru’l-Kalem, Dımeşk, 1995, I, 343; HARPÛTÎ, Abdullatif, Tenkîhu’l-Kelam fî Âkaid-i Ehli’l-İslâm, (Kelâmî Perspektiften İslâm İnanç Esasları) haz. İbrâhim Özdemir-Fikret Karaman, TDV. Elazığ Şb. Yay. Elazığ, 2000, s. 290-291; KÂSİMÎ, Muhammed Cemâluddin, Mehâsinu’t-Te’vil, (I-XVII), thk. M. F. Abdulbâkî, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 1978, IV,108, V, 550, 609, VI, 439; YAZIR, II, 1117, III, 1519, VI, 4281; HERRÂS, Muhammed Halil, Hz. Îsâ’nın Yeryüzüne İnişi ve Deccâle Karşı Savaşı, trc. Osman Cilacı, Isp., 2002, s. 73; YAZIR, V, 3374; AHMED NAİM, XII, 311; BİLMEN, Ö. N., İlm-i Kelam, s. 327; KILAVUZ, M. S., Anahatlarıyla İslâm Akâidi ve Kelam’a Giriş, Ensar Neşriyat, İst., 1987, s. 211;  EBÛ UBEYDE Mâhir b. Sâlih b. Muhammed, er-Risale fi’l-Fiten, s. 139-146; EBÛ ŞEHBE, Sünnet Müdafaası, I, 331; YILDIRIM, Suat, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, DİB. Yay. Ank., 1988, s. 21; DÖNDÜREN, H., I, 111, Âl-i İmrân, 3/55, 53 no’lu dipnot; HARMAN, Ö. Faruk, “Îsâ”, DİA, XXII, 470, İst., 2000; YENİÇERİ, C., Uzay Âyetleri, s. 464-465.

[8] GOLDZİHER, Ignaz, el-Akîde ve’ş-Şerîa fi’l-İslâm,  trc. Abdülaziz Abdulhakk-Muhammed Yûsuf  Mûsâ, Dâru’r-Raîdi’l-Arabî, Beyrut, ts., s. 194; FAZLUR RAHMÂN, İslâm, trc. Mehmet Aydın, İst., 1981, s. 309; ATAY, Hüseyin, Kur’an’a Göre Araştırmalar, Ank., 1993, s. 49-50; FIĞLALI, E. Rûhî, Çağımızda İtikâdî İslâm Mezhepleri, Selçuk Yay. Ank., 1986, s. 251; YAVUZ, Y. Ş., “Kıyâmet Alâmetleri”, DİA, XXV, 524, İst., 2002; PAÇACI, Mehmet, Kutsal Kitaplarda Ölüm Ötesi, Ank. Okulu Yay. Ank., 2001, s. 215-216, Paçacı, bu konuda şunları söylemektedir: Eski Ahit’in apokaliptik anlayış doğrultusunda ele alınması, çok farklı sonuçlar doğurmuştur. Dünya ve âhiret kesin bir çizgi ile birbirinden ayrılmıştır. Dünya şeytana ve kötülüğe terkedilmiş, gelecek hayat ise Allah’ın hükmedeceği yegâne boyut olarak görülmüştür. Muhatabta bu yüzden dünya hayatı hakkında derin bir pesimizm duygusu oluşmuştur. Bütün beklentiler gelecek hayata aktarıldığı için, burada dünyanın sonunu beklemekten başka yapılacak bir şey kalmamıştır. Kıyâmetin vakti üzerinde yapılan spekülasyonlar, âhiret fikrinin bütün dinamizmini yok etmiştir. Son an, burada artık Allah’a ait bir bilgi değil, apokaliptik yazarların bir takım alâmetlerle ve hesaplamalarla bilebilecekleri bir bilgi olmuştur. Bu pasif ve pesimist âhiret anlayışı bir takım kurtarıcı figürler de oluşturmuştur. Mesîh ve insanoğlu kavramlarına, asıllarında bulunmadığı halde eskatolojik kurtarıcı anlamı hamledilmiştir. Bunlar ya da bu isimleri taşıyan kişi, âhir zamanda gelerek mü’minleri kurtaracak ve Allah’ın hükümranlığını kuracaktır….” “…Hz. İsâ’ya isnâd edilen eskatolojik kurtarıcılık görevi, Hıristyanlık’ın temel konusu olmuştur. Heilsgeschicte teorisi ile de bu anlayış bütün Kitab-ı Mukaddes’i içine alan bir yorumla ortaya çıkmıştır. Mesîh’in kurtarıcılık görevi, bütün Kitab-ı Mukaddes târihi boyunca görülen Allah’ın kurtarıcı aktivitesinin bir tamamlanışı olarak yorumlanmıştır. Târihin merkezinde ise, Mesîh’in gelişi olayı vardır. Bu anlayışla Yeni Ahit’in Mesîh merkezli yorumu sürdürülmektedir.” Paçacı, Hz. Îsâ’nın dünyaya ineceği beklentisinin fikri arka planını bu şekilde açıklamaktadır. Fazlur Rahmân da böyle bir bekleyişin sakıncalarını şöyle açıklamaktadır: “Mesîh” inancının sıkı sıkıya benimsenmesinin, insandaki ahlâkî güçleri ve beşerî teşebbüsü yok edeceği, tahlîle  ihtiyaç duyurmayacak ölçüde açıktır. Bkz. FAZLUR RAHMÂN, İslâm, Ank., 1973, s. 342.

[9] ŞELTÛT, Mahmud, “Hz. Îsâ’nın Göğe Yükseltilmesi ve Tekrar Dönüşü”, Çev. Mustafa Baş, Dînî Araştırmalar, C. 7, S. 21, (Ocak-Nisan), Ank., 2005, s. 306; ŞELTÛT, M. el-İslâm, s. 61-62; GÖRMEZ, Mehmet, Mûsâ CÂRULLAH Bigiyef, TDV. Yay., Ank., 1994, s. 85-88; ATAY, Hüseyin, Ehl-i Sünnet ve Şia, Ank., 1983, s. 125; FIĞLALI, E. Rûhî, Kadıyânîlik, DEÜ., Yay., İzmir, 1986, s. 12; KARDÂVÎ, Yûsuf, Sünneti Anlamada Yöntem, s. 110. Nüzûl-i Îsâ’nın bir îmân ve inanç esası olamayacağı ile ilgili olarak Bilmen şunu ifâde etmektedir: “İtikâdiyyât haber-i vâhidin mahalli olamaz. Çünkü itikadî meseleler, yakîniyyâta istinad eder. Haber-i ahad ise zannîdir. Binaenaleyh îtikâdî hususlar, haber-i ahad ile sabit olamaz(lar).” Bkz. BİLMEN, Ömer Nasûhî, Hukukı İslâmiyye ve Istılâhâtı Fıkhıyye Kâmusu, (I-VIII), Bilmen Yay., İst., 1985, I, 155. Koçkuzu da: “Akâitte haber-i vahitlerin delil olarak kullanılamayacağına dâir kanaat, en fazla taraftar toplamış olan görüştür.” “Şuyûun ve şöhretin, inanç konusunda ölçü alınması, her zaman doğru netice verecek güçte bir prensip (ölçü) değildir” demektedir. Bkz. KOÇKUZU, Ali Osman, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vâhitlerin Îtikat ve Teşrî Yönlerinden Değeri, DİB., Yay., Ank., 1988, s. 151.

[10] ÇELEBİ, İ., Uzak ve Yakın Gelecek, s. 100; ÇELEBİ, İlyas, İslâm’da İnanç Esasları, s. 287.

[11] EBÛ REYYE, Mahmud, Edvâ ale’s-Sünneti’l-Muhammediyye, s. 191-194; SÜLEYMAN NAZİF, “Hz. Îsâ’ya Açık Mektup II”, Haz. O., Cilacı, Oku Mecmuası, Sayı, 151, (Kasım-Aralık) Konya, 1974, s. 164-166; ATEŞ, Süleyman, Çağdaş Tefsîr, II, 402; ATEŞ, S., Kur’an Ansiklopedisi, X, 205, XXV, 534; AKDEMİR, Salih, Hıristiyan Kaynaklara ve Kur’an-ı Kerim’e Göre Hz. Îsâ, Yayımlanmamış Doktora Tezi, AÜ., SBE., Ank., 1992, s. 246; FIĞLALI, Ethem Rûhi, “Mesîh ve Mehdî İnancı Üzerine”, AÜİFD. XXV, 197; SARITOPRAK, Zeki, “Deccâl”, DİA, IX, 71; ÜNAL, Mehmet, “Tefsir Kaynaklarına Göre Hz. Îsâ’nın Ölümü, Ref’i ve Nüzûlü Meselesi”, İslâmiyât, C. 3, S. 4, Ank., 2000, s. 133-146; FATİŞ, Emrullah, Kur’an’da Hz. Îsâ ve Değerlendirilmesi, Yayımlanmamış Doktora Tezi, EÜ. SBE. Kayseri, 1999, s. 194, 222, 277, 286; GÜZEL, Mahmud, Kur’an’a ve İncillere Göre Hz. Îsa’nın Ref’i, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, EÜ. SBE. Kayseri, 2000, s. 151, 168, 169; TÜRCAN, Galip, Kur’an’da Âhiret İnancı, Yayımlanmamış Doktora Tezi, SDÜ., SBE., Isp., 2002, s. 161.

[12] REŞİD RIZÂ, Menar, III, 316-317. Rızâ, hadislerin mânâ ile nakledilmeleri ve nakleden kişinin, Rasûlullah’ın kastettiğini değil, anladığını nakletmesi sebebiyle nüzûl-i Îsâ’yı, “İnsanların İslâm şerîatının ruhuna sarılmaları” şeklinde yorumlamakta ve “İslâm dînînin mensupları, şâyet lafızların zâhiri mânâları üzerinde donup kalırlarsa, şerîatın ruhunu ve hikmetini ortadan kaldırmış olurlar” demektedir. Ayrıca bkz. S. Ateş’de: “Hz. Îsâ’nın gökten cesedi ile inmeyeceğini, Îsâ dînînin mensuplarının son zamanlarda İslâm’ın hükümlerini benimseyip onunla amel edeceklerine veya İslâm’ın özüne mensup olabileceklerine işaret olabilirdemektedir. Bkz. Çağdaş Tefsir, II, 406, Kur'an Ansiklopedisi, XXV, 535. Çelik ise, bu konularda yapılan yorumların açıklayıcı bilgiler vereceği ancak; “kastedilen mânâ budur” denilemeyeceğini belirtmektedir. Bkz. ÇELİK, A., Fitne, s. 59. Kardavî’de “nüz’ul-ü Îsâ” ile ilgili hadislerin “barış ve güvenliğin egemen olacağı bir asrı simgelediği” şeklindeki te’villeri şiddetle reddetmekte ve kabul edilemez görmektedir. O, bu hadislerin tevâtür derecesine ulaştığını iddia ederek, bu tevilin sahih hadislerle çeliştiğini söylemektedir. Ayrıca bu tür bir tevilin, “İslâm’ın kılıç dînî, Hıristiyanlığın ise yegâne barış dînî” olduğunu söyleyen misyonerlerin propagandasına güç katacağını belirtmektedir. Bkz. KARDAVÎ, Sünneti Anlamada Yöntem, s. 247. Sarıtoprak ise, sıhhatları sabit olan hadisleri zâhir dışı mânâlarla tevil etmeyi doğru bulmamaktadır. O: “hadisleri reddetmek ne kadar tutarsız ise, zâhiri mânâlarında kabul edip, hurafevârî anlamlar vermek de o kadar delilden yoksundur” demektedir. Bkz. SARITOPRAK, Zeki, İslâm İnancı Açısından Nüzûl-i Îsâ Meselesi, Çağlayan Yay., İzmir, 1997, s. 293. Seyyid Kutub ise: “Meselenin müteşâbihattan olup, tevilini Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceğini” ifâde etmektedir. Bkz. KUTUB, Seyyid,   Zılâli’l-Kur’an, (I-XXX), Basım yeri yok, 1967, VI, 20. 

[13] KIRBAŞOĞLU, M. H., “Hz. İsa’yı Gökten İndiren Hadislerin Tenkîdi”, İslâmiyât, C. 3, S. 4., Ank., 2000, s.167.

[14] Enbiyâ, 21/7-8; “Biz senden önce de (ey Muhammed,) kendilerine vahiy indirilen (ölümlü) adamlardan başkasını (elçi olarak) göndermedik; bunun içindir ki, (o inkarcılara de ki:) ‘Eğer kendiniz bilmiyorsanız, önceki kitapları okuyup izleyen kimselere sorun’. (Göreceksiniz ki,) Biz o’nları yiyip içmeye ihtiyaç duymayan  bir yapıda yaratmamıştık: o’nlar ölümsüz de değillerdi.” Ayrıca şu âyetlerde de iknâ edici bilgiler mevcuttur. Bkz. Enbiyâ, 21/ 34-35; “(Ey Peygamber! Sana inanmayanlara hatırlat ki, ) Biz senden önce de hiçbir insana ölümsüzlük vermedik; ve imdi, sen ölürsen bunlar kendilerinin sonsuza kadar yaşayacaklarını mı sanıyorlar? Her can ölümü tadacaktır; ne var ki, (hayatın ) iyi ve kötü (tezâhürleriyle) karşı karşıya getirerek sınıyoruz sizi; ve sonunda hepiniz bize döneceksiniz”; Vâkıa, 56/60-61; “Aranızda ölümü takdir eden biziz. Ve biz, önüne geçilebileceklerden değiliz. (bizi hiçbir şey alıkoyamaz). Böylece, sizin yerinize benzerlerinizi getirelim ve sizi bilmediğiniz bir âlemde tekrar var edelim diye (ölümü takdir ettik).” Ayrıca bkz. Âl-i İmrân, 3/145, 185; Nisa, 4/78; Hicr, 15/13; Ankebût, 29/57; Secde, 32/11; Ahzâb, 33/16; Zümer, 39/30; Gâfir, 40/68; Kâf, 50/43; Cum’a, 62/8; Mülk, 67/2. 

[15] ÇELEBİ, İlyas, “Îsâ”, DİA, XXII, 473, İst., 2000.

[16] Krş. Bakara, 2/170; Mâide, 5/104; A’râf, 7/70; Yûnus, 10/78; Hûd, 11/62, 87, 109;  İbrâhim, 14/10; Nahl, 16/35; Şuarâ, 26/74; Lokmân, 31/21; Zuhruf, 43/22-23.

[17] KIRBAŞOĞLU, s. 168.

[18] RÂZÎ, XXIV, 218.



__________________
Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!

www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/

selam ve dua ile...
Yukarı dön Göster bembeyaz's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bembeyaz Ziyaret bembeyaz's Ana Sayfa
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

sayın bembeyaz...
konudaki seviyeli ve faydalı katkınızdan ötürü teşekkür ederim...
bu konuda recep ihsan eliaçık ın şöyle bir yaklaşımı var...
hz. isa nın çarmıha gerilerek el ve ayaklarından çivilerle çakılarak ve asılarak öldürüldüğü yani şehit edildiği kanaatindeyim diyor...
kuran daki onu öldürmediler ve asmadılar fakat onlara böyle benzetildi...şeklindeki ifadenin çok dramatik bir tablonun resmedilmesi olarak gördüğünü ...bunu şehitleri tabutta taşıyanların şehitler ölmez demesine benzettiğini...isa ölmedi çünkü şehitler ölmez...demeğe benzer olduğunu söylüyor... yüce allahın  bir sevgili   peygamberini bu şekilde  eziyetlerle öldürmeleri karşısında çok dramatik bir şekilde hayır onu öldürmediniz asmadınız o bizim katımızda rızıklandırılıyor ....anlamında kullandığını söylüyor...
ne dersiniz...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
HAKgelenek
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 05 ocak 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 611
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı HAKgelenek

selam.

o bizim katımızda rızıkladırıyor acaba cennette olduğu anlamına gelmezmi.

isanın yeryüzüne gelme gibi bir durumu söz konusu değildir,isa bir nebi dir ve son nebi de muhammed nebidir.



__________________
Nahl.6:Bir güzellik de vardır onlarda sizin için: Sabah saldığınız sırada, akşam topladığınız sırada. Ve lekum fîhâ cemâlun hîne turîhûne ve hîne tesrehûn
Yukarı dön Göster HAKgelenek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: HAKgelenek
 
bembeyaz
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bembeyaz

o dönemdeki yahudiler İsa as'ı hiç bir zaman çarmıha geremediler... öldüremediler..

ancak o daha sonra bir başka yerde diğer peygamberler gibi eceli ile öldü.

kabri nerede belli değil... ancak göklerde de değil...

zira Allah'ın kanunlarında değişiklik olmaz...

kimseye bir ayrıcalık söz konusu değildir...

rızıklandırılması demek ille yiyecekle olacak demek değildir...

rızkın pek çok anlamı vardır..

selam ve dua ile.....



__________________
Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!

www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/

selam ve dua ile...
Yukarı dön Göster bembeyaz's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bembeyaz Ziyaret bembeyaz's Ana Sayfa
 
asım
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 14 agustos 2008
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 1700
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı asım

anladım ....
süleyman ateş te. hz isanın çarmıha gerilmediğini benzer birisinin oyle olduğunu hz isanın başka bir yere gidip orada  bir zaman yaşayıp kendi eceliyle vefat ettiğini söylüyor...
doğrusunu yüce allah bilir...
bazı peygamberlerin israiloğulları tarafından öldürüldüğünü biliyoruz... sanırım bu kurani bir bilgi...
hatta çok eziyet edilerek olduğu -hz yahya testereyle biçilererek yada çapalarla parçalayarak --- buda rivayetlerde geçenler ki aslı varmı yok mu bilmiyoruz...
peygamberimizin de başına yaralanma lar gelmiş...
burdan şuraya gelmek istiyorum...
yüce allahımızdan bizi kaza bela ve musibetlerden koruması nı istiyor dualarımızda bunları bekliyoruz....
aklıma şöyle bir şey geliyor...
en sevgili ve seçkin kullarının başına bu kaza ve belalar gelmiş...
biz hangi yüzle  bu kaza ve belalardan kaçınıyoruz...yada bize gelmesini istemiyoruz...peygamberler bu kadar zor şartlar yaşamışken biz rahat sıkıntısız bir ömür sürmek istiyoruz...
nasıl dua edeceğimi şaşırdım...


__________________
O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Yukarı dön Göster asım's Profil Diğer Mesajlarını Ara: asım
 
snobyx
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 mart 2008
Gönderilenler: 83
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı snobyx

Hz.İsa'nın ölümü başlıklı kısma yazdığım yazıyı burayada asıyorum.

Değerli arkadaşlar,biliyorsunuz Hristiyanlar ve ne yazıkki bir kısım müslüman kardeşlerimiz Hz.İsa'nın ölmediğini ve göğe yükseldiğini kıyamate yakında tekrar dünyaya döneceğini Kuran'a taban tabana zıt olmasına rağmen inanırlar.Halbuki Rabbimiz bu konuda kesin olarak İsa'nında her canlı gibi doğduğunu,yaşadığını ve öldüğünü Kuran'da deklere etmiştir.

Nisa Suresi 157
"Biz Allâh'ın elçisi, Meryem oğlu Îsâ Mesih'i öldürdük!" demelerinden ötürü (belâlara uğradılar). Oysa onu öldürmediler ve asmadılar; fakat (bu iş) kendilerine, benzer gösterildi. Onun hakkında ayrılığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O hususta kesin bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu yakinen öldürmediler (onu öldürdüklerini kesin biçimde bilemediler).
 
Ali İmran Suresi
55. Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım. Ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. Sonra bana olacak dönüşünüz; tartışıp durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim."
 
 
Müminun Suresi'nde Rabbimiz daha 1.ayette müminlerin kurtarılacağını söyler.Bunada örnek olarak sıra ile Nuh,İsmi verilmeyen başka bir peygamber,Musa ve Harun ve en sonundada İsa ve annesi Meryem'in kurtarıldıklarını anlatır.
 
Müminun Suresi
Rahman ve Rahim Allah’ın adıyla...
1. Hiç kuşku yok, kurtulmuştur müminler.
2. Namazlarında huşû sahipleridir onlar.
3. Boş ve lüzumsuz sözden yüz çevirmişlerdir onlar.
4. Zekâtı vermek için faaliyettedir onlar.
5. Cinsiyet organlarını/ırzlarını koruyanlardır onlar.
6. Eşleri yahut akitleri aracılığıyla sahip bulundukları müstesnadır. Bu durumda kınanmış değillerdir onlar.
7. Kim bundan ötesini isterse, işte onlar, sınırı aşanlardır.
8. O müminler, emanetlerine, ahitlerine saygı duyup sahip çıkanlardır.
9. Namazlarını korumaya devam ederler onlar.
 
Genellikle peygamberler kavmine tevhid esaslarını anlattıktan sonra kavmi tarafından red edilip,memleketinden çıkartılmıştır.Kuran bu kıssaları defaetle anlatmışdır.Peygamberimizde bunu yaşamışdır.Fakat İsa'nın red edildikten sonra başına ne geldiğini bilememekteyiz.Bildiğimiz tek şey İsa'nın çarmıha gerildikten sonra(İslam bunu red eder,Hristiyanlığa göre ifade ediyorum)annesi Meryem'in bir havari ile Anadoluya geçip Efes'de yaşadığı ve bir kilise kurduğudur ve bu bölgeye yerleştiğidir.Enteresandır hristiyanlık dünyaya Anadoludan yayılmıştır.Ürgüp bölgesinde Ihlara vadisinde dünyanın en eski kiliselerini görebilirsiniz.Tabiki en eski kilisede Efes'deki Meryem Ana kilisesidir.Şimdi iş burada ilginç bir hale geliyor.Şöyleki önce bu kilisenin kurulduğu coğrafyayı bir tanıtalım.Bunlar eksisözlük'den alıntılardır.
 
''gezilecek çok şey yok, meryem ana ibadet yerini görüp mum dikiyorsunuz ama içeride fotoğraf kesinlikle yasak. insanlar dua ediyor, mum dikiyor, oldukça dini, mistik bir atmosfer olduğunu itiraf etmeliyim. adak duvarı ve doğal su çeşmesini görüp, oradaki dükkandan bazı hıristiyan işi eşyalar satın alıp gidiyorsunuz. maksimum 30 dakika.
 
muhtemelen aynı boruya bağlı 3 tane çeşme vardır avlusunda meryem ananın evinin... millet bu sudan içmek için sıraya girer..
dinine çok bağlı bir hristiyan değilseniz bu eve gitmek için, taa
bülbül dağı'na kadar gitmek için sarf edilen çabaya gerçekten değmez..
hristiyan dinine ait bütün
$irk unsurları mevcut tabii ki..
a) dilek mumu. (nedir yani mum yakmayınca yakarı$ımız duyulmuyor mu, amplifikatör mü bu)
b) kutsal su/$ifalı su. içince insana para/a$k/sağlık veren meryem ana'dan kalma su kaynağı.
c) dilek kağıdı/vs.si asma bölümü. dua ederek istediklerimizin gerçekle$me ihtimalini arttırmak için kullandığımız torba/mendil vs. gibi aksesuvarlar. ne kadar çok asın $ansınız o kadar artsın.
yalnız para/ev/araba almak için satılan $irk metallerini ise hediyelik e$yacıların orda satıyorlardı.

not: suyun tadı çok kötü.''
 
Yorumların düzeyi için üzgünüm fakat insanların objektif yorumları olmaları açısından güzel...
Fakat bu kilise ve ev nasıl bulunmuşdur.Onuda aktaralım...
 

1881 yılında, Paris piskoposluğuna bağlı Gouyet adında bir rahip, Katerin Emmerik'in (1774-1824) yazdığı "Hazreti Meryem' in hayatı" kitabında anlatılan Meryem'e ait Ev'in, tanıma uygun olup olmadığını görmek için Efes'e gitmeğe karar verir.

İzmir Başpiskoposu olan Monsenyör Timoni, onu cesaretlendire­rek, araştır-malarına yardımcı olsun diye yanına bir genç verir. Ra­hip Gouyet, çantasına, üzerinde "zavallı, zararsız ve çaresiz bu yol­cuya lütfen saygı gösteriniz" sözlerinin yazılı olan bir pusula koyarak yola çıkar. Yolculuğu sorunsuz geçtikten sonra, Hazreti Meryem'in Evi'ni bulduğunu iddia ederek, raporunu Monsenyör Timoni ile Pa­ris Piskoposluk otorilerine, hatta Roma'ya verir. Fakat başarılı ola­maz.

On yıl sonra, İzmir Fransız hastanesi rahibelerinden Marie de Mandat Grancey, hastanedeki rahibeler camiasına, Katerin Emmerik' in "Hazreti Meryem'in Hayatı" kitabını okutuyordu. Meryem'in Efes'teki yaşamı ve ölümü ile ilgili bölümler bittiği zaman, rahibele­rin rahibi olan Lazarist M. Jung şöyle der: "Efes o kadar uzak değil­dir, gidip görmeğe değer."

Ayni tarihlerde İzmir Fransız Koleji müdürü ve İbranice uzman, Yahudi geleneklerini iyi bilen Lazarist rahip Eugene Poulin'de Katerin Emmerik'in kitabını inceler ve Efes'e bir gezi tertiplemeğe karar verir. Kendisi gitmediyse de iki rahip ve iki katolik görevli gön­derir.

27 Temmuz 1891 de dört kişi yola koyulurlar, Efes'te civarı iyi tanıyan Mustafa adında bir zencinin yardımını isterler.

Fakat bir müddet evvel Mekitarist (Ermeni katolik) bir rahip Değirmendere'-de bir şeyler bulduğunu iddia ettiğinden, Ayasuluk (Selçuk) yerine, Aziziye (Çamlık)dan dolaşırlar. Değirmendere'deki Ortodoks manastırına geldiklerinde heyet başkanı Mr. Jung, oradaki iki papaz'a Hazreti Meryem nerede «öldü diye sorar. Karşılığında "Kudüs te" diye cevap alır. Cevaplarından, Meryem'in ölümü ile ilgili, Bizans'ın resmi geleneğine sadık kaldıkları anlaşılıyordu.

Değirmendere gezisi hiç bir olumlu sonuç getirmediğinden, dört arayıcı Kuşadası'nda gecelemeği ve ertesi gün ellerinde pusula ile Ayasuluk'tan hareket ederek ve Katerin Emmerik'in kitabını rehber sayarak araştırma-larına devam etmeğe karar verirler.

29 Temmuz 1891 günü, saat 11'e doğru yorgun bir vaziyette, tü­tün dikilmiş küçük bir yaylaya varırlar. Susamış olduklarından, tarla­da çalışan kadınlardan su isterler. "Suyumuz kalmadı, fakat manas­tıra gidin, orada su bulacaksınız" diye cevap alırlar. Bir işaretle, ol­dukça harap olmuş bir evi gösterirler.

Susuzluklarını iyice giderdikten sonra dört araştırmacımız etraf­larına bakar ve şaşkına dönerler. Ne? Harabeye dönüşmüş ev, evin arkasındaki dağ, karşılarında deniz fakat...Katerin Emmerik tarafından Meryem in Evi için yapılan tasvirin ta kendisi, tıpatıp uyuyor. Do­nakalmış ve heyecanlı bir şekil-de, ev'i tasvir eden satırları bir daha gözden geçirirler. Vazifelerini tam yerine getirmek için, civardaki tepeleri araştırmak isterler. Katerin Emmerik gerçekten dağın tepe­sinden, Meryem Ana Evi'nin bulunduğu yamaç, Efes ve Deniz görün­düğünü yazıyordu. İki gün boyunca, tepeden tepeye koştular fakat Meryem Ana Evi'nin bulunduğu dağın tepesinden başka hiçbir yer­den aynı zamanda Efes ve Deniz görünmüyordu. Böylece Meryem'in evini bulmuşa benziyorlardı. Sevinç içinde, İzmir'e dönerler ve ke­şiflerini anlatmağa başlarlar.

M.Jung'un amiri sayılan, M.Poulin, meslektaşını şakacı itham ederek, bizzat Efes'e gitmeğe karar verir. Birinci keşif gezisinden onbeş gün sonra, yani 12 Ağustos'ta bizzat dağa tırmandıktan sonra, İzmir'e dönüşünde, tutkuyla meseleye sarılıp, derin ve bilimsel çalış­malarla bu işin peşine düşmeğe karar verir.

M.Poulin gecikmeden 19 Ağustos'ta, ikinci kez Mösye Jung'u ve kültürlü dört katoliği yanına alarak, Efes'in yolunu tutar. Altı gün boyunca fotoğraf çekerek, ölçerek ve önemli veriler elde etmek için orada kalırlar.

M.Poulin'in sık sık ziyaret ettiği ve rahip Gouyet'yi unutmayan İzmir Başpiskosposu Monsenyör Timoni, Efes'teki Meryem Ana'nın evi ile ciddi bir şekilde ilgilenmeye başlar. Başkanlığında, yedi rahip ve beş laikten müteşekkil uzman bir heyet kurar.

1 Aralık 1892 tarahinde Monsenyör Timoni başkanlığındaki 12 kişilik heyet Meryem Ana'ya çıkar. Heyet, Katerin Emmerik'in an­lattıktan ile bariz bir benzerlik olduğunu farkeder, yerinde hemen usulüne uygun şekilde bir tutanak tanzim edilir ve heyet üyeleri tara­fından imza altına alınır.

Mösyö Jung'un Panaya Kapulu'yu keşfettiği tarih sayılan 29 Temmuz 1891 ile Monsenyör Timoni'nin aynı yere çıktığı tarih olan 1 Aralık 1892 arasında, rahibe Marie de Mandat Grancey bu yerin mülkiyetini kendi adına geçirtmek için çalışır, bu yerin satın alma görüşmeleri 15 Ocak 1892'den, 15 Kasım 1892 tarihine kadar sü­rer. Demek oluyor ki, rahibe Marie de Mandat Grancey bu yerleri satın aldıktan 15 gün sonra monsenyör Timoni Meryem Ana'ya çı­kar.

Sonradan Mr.Poulin'in yazdığı gibi ev, çok güzel sekiz çınar ağa­cı ile çevriliydi. Bu çınarların bir kaç metre ötesinde, akarsuya doğ­ru, uzun ve narin bir kavak ağacının tepesi ince bir ok gibi yükseliyor­du. Bu büyük kayalıkların eteğinde, onu koruyan ve hükmeden bu dağda, koruyucu gölgeleriyle örtercesine gizleyen kavaklar altında, sanki bir sır saklıyormuş gibi bu tarihi ve küçük kilisenin, güzel ve saygıdeğer bir görünüşü vardı. Uzakları gözetleyip, yaklaşan düşmanı haber verircesine yükselen narin kavak ağacı ise, gelen ziyaretçilere sanki "Gelin burasıdır" diye sesleniyordu. (Poulin, Panaya Kapulu tarihi, el yazısı 1 cilt, sahife 30).  PEKİ KURAN BU KONUDA NE DEMEKTEDİR?      Mü'minûn Suresi 50.ayet

S. Ateş Meryem oğlunu ve annesini bir mu'cize kıldık ve onları oturmaya uygun, çeşmeli bir tepeye yerleştirdik.

A. Bulaç Biz, Meryem'in oğlunu ve annesini bir ayet kıldık ve ikisini barınmaya elverişli ve akar suyu olan bir tepede yerleştirdik.
 

Görüldüğü üzere Kuran Hz.İsa ve annesi Hz.Meryem'in doğal bir su kaynağı olan tepeye yerleştiğini ifade ediyor.Zaten Meryem İsa doğduktan sonra onu alıp beraber kavmine gittiğini ifade eder.Yani onların arasında yaşamaya başlamışlar ve İsa peygamberlik görevini yerine getirmeye başlamıştır.Fakat inkar ve arkasından gelen tuzak nedeni ile Rabbimiz her ikisinide korumuş,muhtemelen hicret etmelerini İsa'ya vahy etmiştir.Sonunda yerleştikleri yeride bu şekilde açıklamıştır.Hristiyan kaynaklarıda bu bilgiyi şu anda teyit etmekte,Meryem Ana Kilisesinin bulunduğu Bülbül Dağını Hac makamı olarak kabul etmektedir.
Tarihi gerçeklerle ve Kuran'ın verdiği(boşa söylenmediği gayet açık)bu bilgilerin uyuşması Kuran'ın bir başka mucizesi ve İsa'nın yerleştiği bu bölgede annesi ile hayatına ve görevine devam ettiğinin bir delili olabilir.


__________________
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir...
Yukarı dön Göster snobyx's Profil Diğer Mesajlarını Ara: snobyx
 
gondolcu
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 haziran 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 450
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı gondolcu

selamlar,

Yolunun kötü olmasına rağmen bülbül dağları ve çevresi çok güzel.

Gerçekten korunaklı bi bölge, antik kentlerede yakın olduğu için tebliğ de kolay olmuştur.

 

 



__________________
saygılarımla

Aaydın
Yukarı dön Göster gondolcu's Profil Diğer Mesajlarını Ara: gondolcu Ziyaret gondolcu's Ana Sayfa
 
bembeyaz
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 736
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı bembeyaz

hz. İsa yeryüzüne tekrar gelmeyecek...

ayetleri zorlamak yanlıştır...

hıristiyanların bu yanlış inanışlarını bazı müslümanların da sürdürmeye çalışmaları düşündürücüdür...

akıllı olmak lazımdır...

enfal, 22

"Gerçek şu ki, Allah katında yaratıkların en bayağısı aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir"

 

kamer, 17, 22, 32, 40

"Bu nedenle Biz bu Kur’an'ı akılda kolay tutulur kıldık:  öyleyse, yok mudur ondan ders almak isteyen?"

selam ve dua ile...



__________________
Rabbim! ilmimi ve anlayisimi artir!

www.ahmeteminseyhan.blogcu.com/

selam ve dua ile...
Yukarı dön Göster bembeyaz's Profil Diğer Mesajlarını Ara: bembeyaz Ziyaret bembeyaz's Ana Sayfa
 

<< Önceki Sayfa Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats