HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Kur'an Hükümleri ve Kavramları
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Kur'an Hükümleri ve Kavramları
Konu Konu: Maun Suresindeki Salat Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

ULU-YOL

Bal gibi edilir.İçlerinden topluma örnek olacak bir topluluk çıkmıyorsa bu teorininde pratiğininde çürüklüğüne işaret değilmidir?

MUVAHHİT

diyorsun..hayır bal gibi edilmez..içlerinden topluma örnek olacak topluluğun çıkmadığını ben ve sizler bilemezsiniz..uyanış daha yeni başladı..önce şu uyuşukluğun etkisinden bir kurtula bu nesil..sağlıcakla sevgili Uluyol.

ULU-YOL

Hangi "uyanış" Muvahhit?Sen,hem  kendini Hanif safında göreceksin hem de "kıl tapıcıların"dan uyanış bekleyeceksin?Dostum,Kendi kulvarını oluşturmaya bak,bırak başka batıl kulvarlarla avunmayı ve onlardan medet ummayı.

Selamlar.. 

 


Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

Aleyküm Selam,

ULU-YOL

Hangi "uyanış" Muvahhit?Sen,hem  kendini Hanif safında göreceksin hem de "kıl tapıcıların"dan uyanış bekleyeceksin?Dostum,Kendi kulvarını oluşturmaya bak,bırak başka batıl kulvarlarla avunmayı ve onlardan medet ummayı.


ümit var hala var,var olmayada devam edecek..nasıl mı?bu site bir zamanlar o kıl tapıcılar tarafından oluşturuldu ve başıda Alperen çekmekteydi,örnek olarak sanırım yeter.lakin sizler kalpleri okumuşçasına net ayırıyorsunuz,kıllara hürmet vs vs=münafık..bunun doğru olmadığını ikimizde biliyoruz..iki sınıf var..samimi ama bilmezler ve münafıklar..sende bende birinci sınıftayız..bizlerde samimiyiz lakin araştırmadayız,belki daha öndeyiz ancak bizlerde ilk sınıfın adamlarıyız,biz önde isek onları yönlendirmeliyiz yermeli aşağılamalı değil sevgili Ulu-Yol.Biraz merhamet.

__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

muvahhit Yazdı:

Aleyküm Selam,

ULU-YOL

Hangi "uyanış" Muvahhit?Sen,hem  kendini Hanif safında göreceksin hem de "kıl tapıcıların"dan uyanış bekleyeceksin?Dostum,Kendi kulvarını oluşturmaya bak,bırak başka batıl kulvarlarla avunmayı ve onlardan medet ummayı.


ümit var hala var,var olmayada devam edecek..nasıl mı?bu site bir zamanlar o kıl tapıcılar tarafından oluşturuldu ve başıda Alperen çekmekteydi,örnek olarak sanırım yeter.lakin sizler kalpleri okumuşçasına net ayırıyorsunuz,kıllara hürmet vs vs=münafık..bunun doğru olmadığını ikimizde biliyoruz..iki sınıf var..samimi ama bilmezler ve münafıklar..sende bende birinci sınıftayız..bizlerde samimiyiz lakin araştırmadayız,belki daha öndeyiz ancak bizlerde ilk sınıfın adamlarıyız,biz önde isek onları yönlendirmeliyiz yermeli aşağılamalı değil sevgili Ulu-Yol.Biraz merhamet.

Sevgili Muvahhit,anlaşılan kafan çok karışık.Yazdıkların ciddi çelişkiler içeriyor.Konunun dışına çıkmaya başladık.Allah selametlik versin.

 

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

Allah selametlik versin.

:)sanada sevgili Ulu-yol.

maun suresinde salatlarından gafil olanların özellileri NET  olarak verilmektedir

Maun Suresi (Y. Nuri Öztürk Meali)

 

1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların ki,
5. Namazlarından gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7. Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.

Dini yalan sayan yani Allaha ve ilkelerine saygı duymayanların ortak özellikleri ne imiş,merhamet duygundan bihaber ve bencil..o kadar ileri gitmişki sahipsizi kendi haline bile bırakmamış itip kakmış..

namazlarından gaflet içinde olanlar kimlerdir...şimdi anlamadığı dilde ibadet eden ibadeti robotlaştıran vs demeyin onlar değil..kimler?dini yalan sayanların ta kendileri..
ben bu sebeple kıla hürmet eden çoğunluğun azgın olmadığını,bilmediklerini ancak inançlarında samimi olduklarını belirtmiştim..insanlar iki sınıf demiştim..bilmezler ve samimi olanlar ve münafıklar..bizde ilk saftayız ancak asla ikincide değil..sanırım anlatabildim.Sağlıcakla


__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

insanlar iki sınıf demiştim..bilmezler ve samimi olanlar ve münafıklar..bizde ilk saftayız ancak asla ikincide değil..sanırım anlatabildim.Sağlıcakla

Anlattın anlatmasına da, ancak ben senin olduğun safta da değilim.

Selam..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
elmuh
Uzman Uye
Uzman Uye


Katılma Tarihi: 07 eylul 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 435
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı elmuh

Alperen Yazdı:

Maun Suresi (Y. Nuri Öztürk Meali)

1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?
2. İşte odur yetimi itip kakan;
3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.
4. Vay haline o namaz kılanların ki,
5. Namazlarından gaflet içindedir onlar!
6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.
7. Ve onlar, kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.

Birinci ayete bakılırsa birazdan dini yalan sayanların özellikleri anlatılacak.

Dini yalan sayanlar nasıl oluyor da namaz kılıyorlar ve bu kıldıkları namazlarından gafildirler?

Bir diğer sorun da şu: Surenin konusu nedir? Kimsesizlere sahip çıkma, yardımlaşma. Buna önayak olma, asla engel olmama. Tema bu iken namaz konusu arada sıkışmış ve havada kalmış gibi durmuyor mu?

Namaz kılan birisiyim ben de. Fakat burada sorun var gibi. Ne dersiniz?

Selam Alperen,

Doğru olduğunu düşündüğüm yaklaşım İşte Kur'an - H.Yılmaz'dan

Muhabbetle.



__________________
O, odur ki, sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarsın diye kulu üzerine, gerçeği apaçık gösteren ayetler indiriyor. Allah size karşı gerçekten çok şefkatli, çok merhametlidir.
Yukarı dön Göster elmuh's Profil Diğer Mesajlarını Ara: elmuh
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

5. Âyet, bize göre Medine münafıklarını değil, Mekke müşriklerini işaret etmektedir. Çünkü Medineli münafıkların hem namazda hem de malî yardımda riyakâr olmalarına karşılık, Mekkeli müşrikler 7. âyette de gördüğümüz gibi hiç malî yardımda bulunmadıkları için sadece namazda riyakârdırlar.H.Yılmaz

H.Yılmaz hem doğru hem yanlış söylemiş,ayet tüm hakedenlere hitaptır,buradan elbet mekkeli ve medineli müşriklerede hitap vardır,duru olarak anlatım içine keşke bu tip ifadeleri yerleştirmese daha iyi olacak..

Benim safımda olmadığını,şu birkaç iletime bakarak anlayan ve bunu takiben, kafasında benim yerimi belirleyen sevgili Ulu-yol..Allah basiretinizi artırsın,sağlıcakla



__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 
ibrahimim
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 17 ekim 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 506
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı ibrahimim

Selamlar,

Sn: Hakkı YILMAZIN bu sure hakkındaki görüşlerini istifadi bilgilerinize sunuyorum.

http://www.istekuran.com/index.php?page=176dc03baec48a336496 710a029fcef2&id=21

 

Mâûn suresi Mekke`de 17. sırada inmiştir. Bu surenin tamamının Medine`de indiğini iddia edenler olduğu gibi, 1-3. ayetlerinin Mekke`de, 4-7. ayetlerinin Medine`de indiğini iddia edenler de vardır. Ancak hem surenin üslûp ve içeriği, hem de İzzet Derveze gibi araştırmacıların İbn-i Abbas ve İbn Zübeyr kaynaklı tespitleri, surenin kesin olarak Mekkî olduğunu göstermektedir. Surenin yarısının Medine`de indiği iddiası ise, 4. ayetin “ta`kip” veya “sebep” “ف  fa”sı ile başlaması nedeniyle dikkate alınacak bir görüş değildir. Çünkü surenin orijinal yapısı (konu bütünlüğü), ayetlerin birbirinden ayrılmasına engeldir. Surenin Mekkî olduğunu gösteren bir başka husus da, surede özellikleri anlatılan insanların Medine`li münafıklar olmayıp, adı sanı belli, sayılı Mekke`li firavun bozuntuları olmasıdır. Yani bu sure de, yine Mekke müşriklerini teşhir etmekte, onların şahsında bütün dünyadaki ve tüm zamanlardaki müşrik ve din karşıtlarının ilkelerini ortaya dökmekte, onlara karşı alınması gereken tavırları belirlemekte ve uyarılara devam etmektedir.

 

             İniş sebebi:    

 

             Mâverdi, bu surenin Ebucehil hakkında indiğini ileri sürmüş ve iddiasını şu rivayete dayandırmıştır:

             Ebucehil, vasisi (velisi) olduğu bir yetimin, ihtiyaç sebebiyle kendi malından bir şey istemesi üzerine, onu iterek isteğine kulak vermez. Kureyş`in ileri gelenleri, alay etmek maksadıyla, çocuğu peygamberimize gönderirler. Çocuk da peygamberimizden yardım ister. Hiçbir ihtiyaç sahibini geri göndermek âdeti olmayan peygamberimiz, çocuğu dinledikten sonra çocukla beraber Ebucehil`e  gider ve Ebucehil de çocuğa malını verir. Bunun üzerine Kureyşliler Ebucehil`e “sen de sapıttın” derler. Ebucehil ise onlara “Hayır sapıtmadım. Fakat onun sözleri bende öyle dehşet uyandırdı ki, vermezsem helâk olacağımdan korktum `` diyerek cevap verir.

             Ayetin iniş sebebi hakkında Ebucehil`in yanı sıra cimrilikleri ile tanınan, yoksullara-düşkünlere eziyet ederek onları hor görüp itip-kakan, Velid İbn Âiz,  Ebusüfyan, As İbn Vâil es Sehmî, Velid b. Muğıre gibi başka isimler de rivayet edilmiştir.

             Aslında, surenin kimin için indiği önemli değildir. Çünkü Kur`an’ın hükmü sadece bu şahıslarla sınırlı olmayıp, her zaman ve her yerde, bu kişilere benzeyen, aynı davranışlarda bulunan tüm insanları kapsar.

 

 

 

17 / MÂÛN (Basit ev eşyaları) SURESİ

 

Rahman ve Rahîm Allah adına.

 

             Ayetlerin meali:

 

             1- Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü?

             2-3- İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse.

             4- Bu nedenle, şu namaz kılanların / şu destekçilerin vay haline!

             5- Onlar namazlarından / destek verişlerinden gafildirler,

             6- onlar, gösteriş yaparlar,

             7- ve mâûnu vermezler.

 

 

Ayetlerin tahlili:

 

             1.   Ayet:

 

             Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü?

 

             “الدّين  Din” sözcüğü üzerinde hem Arap-İslâm âlimleri hem de Mac Donald, A. Jeffery, L. Gadret gibi oryantalistler ciddî araştırmalar yapmışlar, İbranice`de ve Eski Farsça`da bu sözcüğe yazılış ve okunuş olarak benzeyen sözcükler bulmuşlardır. İbni Menzur`un Lisan-ül Arab ve Zebidî`nin Tac-ül Arus adlı eserlerinde, örnekleriyle açıkladıklarına göre “دين din” sözcüğü “د  dal”, “ ى  ye” ve “ن  nün” harflerinden meydana gelmiştir. “دين  Deyn” sözcüğü de aynı harflerden meydana gelmiştir. Üstelik “Deyn” sözcüğünde “ ى  y” harfi, cezim hâliyle bir mastar veznini korurken “دين din” sözcüğündeki “ى  y” harfi harekesini kaybederek harf-i med (uzatma harfi) durumuna dönüşmüş ve böylece “دين  din” sözcüğü isimleşmiştir. Bu durum, “din” sözcüğünün  “deyn” sözcüğünden türediğini  göstermektedir.

             “Deyn” sözcüğünün vazı` (ilk) anlamı “borç” demektir. Aslında “din” sözcüğü de başlangıçta “borç” anlamında kullanılmaktaydı. Fakat zaman içersinde insanlar arasındaki alma-verme işlemleri kapsam olarak genişleyince, buna bağlı olarak bu ilişkileri ifade eden sözcüğün de anlamı genişlemiş ve ceza (her şeye bir karşılık verilmesi), hak-hukuk, nizam-intizam, sosyal düzen… gibi kavramlar da “din” sözcüğüyle ifade edilir olmuştur.

             “Din” sözcüğü, konumuz olan ayette “ceza” anlamındadır. Kısaca “karşılık” demek olan “ceza” sözcüğü, Türkçe`de, sadece kötülüğün karşılığı olarak anlaşılmaktadır. Ama aslında “ جزاء  ceza”, iyi ya da kötü, her türlü davranışın karşılığıdır. Bu ayette konu edilen ve “ceza” anlamına gelen “din” sözcüğü de; ahirette herkesin iyi ve kötü, yaptıklarının karşılığını görmesini ifade eder.

             “Din” sözcüğünün Kur`an`da “ceza (karşılık)” anlamında kullanıldığına, Nur; 25,  Zariyat; 6,  İnfitar; 9,  Tin; 7 gibi bir çok ayet örnek olarak gösterilebilir. Saffat suresinin 53. ayetinde ise sözcük yine aynı anlamda ama “مدينون  medînûn” şeklinde kullanılmıştır. Ayrıca Kur`an`da geçen tüm “يوم الدّين  yevmiddin (din günü)” tamlamalarının anlamı da; İnfitar suresinde detayı verildiği gibi “Karşılık günü”dür.

             Aynı kökten gelen ve yüce Allah`ın sıfatı ya da ismi olarak kullanılan (Esma-i Hüsna`dan olan) “الدّيّان  ed-Deyyân”; yapılan işlerin karşılığını veren, hesaba çeken, hiçbir ameli karşılıksız bırakmayıp hayra da şerre de karşılık veren demektir.

             “Din” sözcüğü, daha sonra da istiare yoluyla, mutlak olarak, toplumsal alış-veriş; toplumsal ilişkiler anlamı olan “şeriat / sosyal nizamı belirleyen ilkeler” anlamında kullanılır olmuştur.

             “Şeriat” anlamında kullanılan “din” terimi, Kâfirun suresinin tahlilinde açıklanacaktır.

 

             Ayetteki “Sen gördün mü?” hitabı, görünüşte peygamberimizedir. Ama Kur`an üslûbu gereği bu hitap, her çağda ve her coğrafyada geçerli olup, her akıl sahibi insanadır. Ayrıca “duydun mu?” değil de “gördün mü?” ifadesinin kullanmasının nedeni, dini yalanlayarak icraatta bulunanların yalanlama işlerini fikir düzeyinde sözlü olarak değil de, toplumda  eylem olarak yaptıklarını göstermek içindir. Ancak bu soru, “evet gördüm” ya da “hayır görmedim” diye cevabı beklenen bir soru değildir. Bu, “teaccüb (hayret uyandıran)” bir soru tipidir ve “din”i (iyi, kötü her amelin mutlaka karşılığının alınacağını) yalanlayan insanın bu tavrının hayret verici, enteresan bir tavır olduğunu ifade eder. Bu üslûp, muhatabı, ahireti inkâr eden insanda ne gibi bir karakter meydana geleceğini düşünmeye davet etmektedir. Hatırlanacak olursa, aynı soru tipi ile ilk sure olan Alak suresinde de karşılaşmıştık.

 

             2 - 3.   Ayetler:

 

             İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen

             kimse.

 

             Bu ayetler bize Fecr suresinin 17-20. ayetlerini hatırlatmaktadır.

 

Fecr; 17  20:   Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz.

                                      Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz.

                                      Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki!

                                      Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına! ”

 

             Fecr suresindeki sözlerin muhatabı belirgin değildi, tabir yerinde ise ithamlar ortaya yapılmıştı. Bu surede ise stratejinin değiştiğini, hitapların sertleştiğini, safların belirginleştiğini, kimliklerin açıklandığını görüyoruz.

 

             Ayette geçen “يدعّ اليتيم  yedi`ul yetim” deyimi birden çok anlama gelmektedir:

             - “Yedi`ul yetim”; babasının yetime bıraktığı mirasa el koymak suretiyle onun hakkını yiyen ve onu kovan kimsedir.

             - “Yedi`ul yetim”; yardım talebiyle kendisine gelen yetime merhamet etmeyen, yanından kovan, kovulmasına rağmen çaresizlik nedeniyle yanından gitmeyeni ise iterek kovan kimsedir.

             - “Yedi`ul yetim”; vesayet ya da velâyet yoluyla yanında bulunan yetime, ev halkının hizmetini gördüren ve kahrını çektirmek suretiyle zulmeden kimsedir.

             Ancak “yedi`ul yetim”, yukarıdaki davranışları ara sıra değil devamlı yapan, bunları âdet haline getirmiş kişidir. “Yedi`ul yetim”, yetimin yalnız olduğunu, yardım edeninin bulunmayacağını zannederek, hakkını yemekten sakınmaz veya elinden tutar ama zulmeder ya da yardım istediğinde kovar. Bu davranışlarının, yaptıklarının çok kötü şeyler olduğunu düşünmeden, hiçbir şey hissetmeden, Allah`ın her şeyi gördüğünü bilmeden bu tavırlarına devam eder.

             Başlarını okşayacak, sahip çıkacak, ilgilenecek bir veliden yoksun, dolayısıyla hakları yağmaya açık ve korunmaya muhtaç olan yetimler, insanları yumuşaklık ve duyarlılığa çağırırlar. Ama bu çağrıyı duymayan “yedi`ul yetim” vicdanı, yetimi iter, aşağılar, mağdur eder. İşte ayet, bu tiplerin dini yalanlayanlar olduğunu söylemektedir.

 

             Ayette “طعام المسكين  taâm-ul miskin” ifadesi kullanılmıştır. Bu ifade, “miskinlere yemek yedirmeyi/ yedirmeye teşvik etmez” anlamına gelen “اطعام المسكين  it`âm- ul miskin”den farklı bir ifadedir. “Taâm-ul miskin” ifadesi; “miskinin kendi hakkı olan yemeğini vermez” demek olup, yemeğin verenlere değil, bizzat miskine ait olduğunu vurgulamaktadır. Yani bu yemek, verenlerin üzerine borç olan, yoksulun hakkı olan yemektir. Yemeği veren, onu bir bahşiş, lütuf olarak değil, tersine, yoksulun hakkı olduğu için,  zorunlu olarak verecektir, vermelidir. Yoksulun bu hakkı, Zariyat suresinin 19. ayetinde de; “Onların mallarında sâil ve mahrumların hakkı vardır.” denilmek suretiyle belirtilmiştir.

             Bu noktada “miskin” sözcüğünün, daha önce Fecr suresinde açıkladığımız gibi, gerek fakirlik sebebiyle, gerekse fiziksel-zihinsel yetersizlik, yaşlılık, egemen güçlerin baskısı gibi başka bir etken sebebiyle hareketsiz kalmış, serbest hareket imkânını kaybetmiş, boynu bükülmüş kimse anlamına geldiğini hatırlatmakta yarar vardır.

 

             Ayetteki “lâ yehuddu” ifadesi de, miskinlerin kendi hakları olan yemeği vermeyen kişinin, kendisinin bu işi yapmadığı gibi başkalarını da bu işi yapmak için teşvik etmediği anlamına gelir. Yani bu kişiler, fakir ve muhtaçların, çalışarak, iş yeri açarak kendi ekmeğini kazanması için gerekeni yapmazlar, onlara haklarını vermezler. Bu kişiler, efendi/ lord olmak isterler; köleleri olsun isterler; herkesin ekmeğini aşını kendileri versin isterler; kölenin soyu köle, işçinin soyu işçi, çiftçinin soyu  çiftçi … olsun isterler.

             Allah`ın burada iki bariz misalle anlattığı konu, ahireti inkâr edenlerin ne kötü meziyet sahibi olduklarını göstermektedir. Tabi ki, “dini yalanlayan” kimseye ait yegâne gösterge bununla sınırlı değildir. Ancak burada “dini yalanlayanın” bu özelliği öne çıkarılmıştır.

             Burada asıl maksat ahireti yalanlayanlarda bulunan, yetimi itip-kakmak, onları saygın bir hale getirmeyip perişan etmek ve ihtiyaçlıların yemekleri üzerinde teşvik etmeyiş üzerinde durmak değildir. Burada dikkat çekilen asıl nokta; sayısız kötülüğün ahireti yalanlamanın sonucu olarak meydana geldiğidir.

             İman gönüle düşünce orada rikkat (hassasiyet) ve sevgi yaratır. Oysa “dini yalanlayanda” vicdanın sermayesi olan bu hasletler bulunmaz.

 

 

             4.   Ayet:

 

             Bu nedenle, şu namaz kılanların/ şu destekçilerin vay hâline!

 

             Ayetin başındaki, “bu nedenle” diye çevrilmiş olan “ ف  fa” edatından, bu ve bundan sonraki ayetlerde sayılan kötü niteliklerin ortaya çıkış gerekçesinin, dini yalanlamaya dayandırıldığını anlıyoruz.

             Bu ayetteki “المصلّين  el musallin” ve 5. ayetteki “salatihim” sözcükleri, şimdiye kadar  klâsik eserlerde hep terimsel anlamlarıyla ele alınmıştır. Bize göre, Kevser suresinde “صلوة  salât” sözcüğü hakkında verdiğimiz geniş bilgiler ışığı altında ayetleri, hem terimsel hem de sözlük anlamları ile açıklamak mümkündür.

             Bu durumda ayetin anlamı;

             - terimsel anlam esas alındığında; “… şu namaz kılanların vay hâline!”

             - sözlük anlamı esas alındığında; “… şu destekçilerin vay hâline!” olur.

 

             5.   Ayet:

 

             Onlar namazlarından/ destek verişlerinden gafildirler,

 

             Ayette “فى  fi” edatının değil de “عن  an” edatının kullanılmasından, burada namaz kılarken gaflete düşenler değil, namazın ne olduğunu, mahiyetini, erkânını, yararını… bilmeden, atalarından gelen alışkanlıkla içi  boşaltılmış boş namazı kılanlar kınanmaktadır. Tabi ki ayette söylenen bu namazı kılanlar kâfirlerdir, bu tanımlamaların müminlerle bir ilgisi yoktur. Eğer ayette “fi” edatı kullanılmış olsaydı, bu takdirde kınananlar, namazlarını kılarken gaflete düşenler olacaktı. Yani gerçek namazı kılarken hata yapan, kusur işleyen kınanmış olacaktı. Bu durum ise, hatasız bir kulun olamayacağı dikkate alındığında, bütün insanların kınanması demekti. İşte Yüce Rabbimiz bu ayırımı “fi” yerine “an” edatı kullanarak yapmış ve bize, namaz kılarken hata yapması mümkün olan bütün insanları değil, kıldığı namazın ne anlama geldiğini bilmeyenleri, Celâleddin-i Rumi`nin tabiriyle “ser bizemin dem bihevâ (baş yere kıç havaya)” şeklinde namaz kılanları kınadığını açıklamıştır.

             Bu ayette geçen “ساهون  sâhûn” sözcüğü, Abdullah ibn-i Mes`ud`un mushafında “lâhûn” olarak yer almıştır. Bu durumda ise ayetin anlamı; “Onlar namazı eğlence olarak kılmaktadır” olur ki, Enfal suresinin 35. ayeti “Onların Beyt yanındaki namazları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir.” ifadesi ile, müşriklerin, namazı bir zevk, eğlence, tatmin aracı olarak kıldıklarını doğrulamaktadır.

             Bu noktada, müşriklerin Kur`an`da net bir şekilde tarif edilen bu davranışları ile, günümüzde dindar geçinen bazı kimselerin, düğün-dernek ve çeşitli merasimlerde anlamını bilmeden ve dikkate almadan güzel sesli sanatçılara Kur`an okutmalarının veya bazı kesimlerin dinî ibadet (ayin) olarak sema, zikir ya da sazlı sözlü semah yapmalarının arasındaki benzerlik, gözden kaçırılmamalıdır.

             Yukarıdaki açıklamalarımız, “salatihim” sözcüğünün terimsel anlamı esas alınarak yapılmıştır. “Salatihim” sözcüğünün sözlük anlamı esas alınırsa ayetin anlamı; “Onlar desteklerinden gafildirler, verdikleri desteği eğlence olarak yapmaktadırlar” olur.

 

             6.   Ayet:

 

             onlar, gösteriş yaparlar,

 

             Yani; “ahirete inanmadan, namazın mahiyetinden habersiz, eğlence olarak namaz kılanlar; gösteriş yapmaktadırlar.” Burada “gösteriş yapmak” olarak çevirdiğimiz “رياء  riya” sözcüğünün kökü “رئية  rü`yet”tir, ve “görme” anlamına gelir. “Riya” kalıbıyla ise “gösteriş” anlamındadır. Yani kişinin, “görsünler” diye bir davranış içerisine girmesi anlamındadır. Diğer bir ifade ile iyi görünüş sayesinde insanların kalbinde yer etme isteğidir. Bu bir karakter bozukluğu, alçakça bir davranıştır. Bu şekilde gösteriş yapanlara “riyakâr” veya “mürai” denir.

             “Riya”, samimiyetsizliğin, kişiliksizliğin bir sonucudur. Bu ikiyüzlü bozuk karakterli kimseler, ya bir dünyalık elde etmek, ya bir makama çıkmak, ya da şöhrete ulaşmak için sahte davranışlarda bulunurlar. Bunlar, bulundukları ortama göre, çıkar sağlamayı düşündükleri insanların hoşuna gidecek, onlara şirin görünecek hareketler yaparlar. Oysa onları gören, izleyen birileri yoksa bu hareketleri yapmazlar. Zira beklentileri, bu hareketleri ile gözlerini boyadıkları kimselerdendir, onları kandırırlar, böylece hem kendilerini hem de biriktirdikleri servetlerini korumuş olurlar.

             Bunlar aslında inançsız kimselerdir. Bunlar komşularından en ufak bir yardımı bile esirgedikleri halde, yardım ediyor gibi yaptıklarında da televizyon kameralarını ve gazetecileri çağırıp, kendilerinin ne kadar yardımsever olduklarını gösterirler. Aslında onlar bu sözde destekçiliği, satışlarını ve prestijlerini artırmak için bir halkla ilişkiler metodu olarak kullanırlar. Yani toplumda kendileri için oluşmuş karşıtlığı ortadan kaldırmayı amaçlayarak destekçilik yaparlar ve bir taraftan da bu işten eğlenirler.

             Tıpkı memleketleri soyup soğana çevirenlerin birkaç okul, kültür merkezi, sağlık ocağı yapmaları gibi. Tıpkı bazı sosyetik kulüp ve derneklerin bayramlarda Çocuk Yuvalarını ziyaret etmeleri gibi. Tıpkı bazı süper marketlerin reklâm broşürlerinde, ulusal ya da uluslar arası yardım kuruluşlarına yaptıkları yardımları ilân etmeleri gibi. Tıpkı Hıristiyan misyonerlerin aslî işleri olan Hıristiyanlık propagandasını perdelemek için sergiledikleri, yoksullara yardım ve iş bulma çabaları gibi…

 

             “Riya”, Kur`an`da en çok yerilen kavramlardan birisidir:

 

Bakara; 14:                  Ve inananlara rastladıkları vakit “inandık” dediler. Şeytanlarıyla

                                      baş başa kaldıklarında ise, “biz kesin olarak sizinleyiz ve

                                      onlarla yalnızca alay ediyoruz” dediler.

Bakara; 264:   Ey inanalar! Allah`a ve son güne inanmadığı halde malını

                                      insanlara gösteriş için bağışlayan kimseler gibi, sadakalarınızı

                                      başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın…

 

Nisa; 38:        &n bsp;         &n bsp;   Ve Allah`a ve ahiret gününe inanmadıkları halde mallarını

                                      insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri (Allah

                                      sevmez). Ve şeytan Kim için arkadaş olursa, o ne kötü

                                      arkadaştır!

 

Nisa; 142:        & nbsp;         & nbsp; Evet, ikiyüzlüler Allah`ı aldatmaya çalışırlar; oysa, onları

                                      aldatan O`dur. Onlar namaza kalktıklarında tembel tembel

                                      kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah`ı da pek az

                                      hatırlarlar.

 

             5. Ayet, bize göre, Medine münafıklarını değil, Mekke müşriklerini işaret etmektedir. Çünkü Medine`li münafıkların hem namazda hem de malî yardımda riyakâr olmalarına karşılık, Mekke`li müşrikler 7. ayette de gördüğümüz gibi hiç malî yardımda bulunmadıkları için sadece namazda riyakârdırlar.

             Burada dikkat edilmesi gereken bir başka husus da, ilk ayetlerde tekil ifade kullanılmışken, 4. ayetten itibaren “المصلّين  el musallîn”, “الّذين  ellezîne”, “هم  hüm” gibi “onlar” anlamındaki çoğul ifadeler kullanılmış olmasıdır. Bu da bize, Mekke müşriklerinin namazlarını evlerinde, bahçelerinde, kimsenin olmadığı, görmediği yerlerde tek başlarına değil, Enfal suresinin 35. ayetindeki gibi Kâbe`nin yanında ve kalabalık içinde kıldıklarını göstermektedir.

 

             7.   Ayet:

 

             ve mâûnu vermezler.

 

             “ماعون  Mâûn”, kendisinde insanlar için fayda bulunan küçük ve az bir şeye denir. Yani, “bol” sözcüğü ile zıt anlamdadır. Müfessirlerin(!) çoğuna göre “mâûn”, komşuların birbirlerine ödünç verdiği ufak tefek eşyalara denir. Bunlar kap-kacak, keser-balta, su kabı gibi basit eşyalardır. Buna argo ifadeyle “ıvır zıvır” denir. Yani pek kıymeti olmayan şeyleri ifade eder. İşte ayet, “din”i yalanlayanların aslında çok basit şeyleri bile vermediklerini, toplumsal yarar için ellerini ceplerine atmadıklarını, yaralı parmağa bile işemediklerini bildirmektedir.  

             “Mâûn” sözcüğünün bazı tefsirlerde “zekât” anlamında çevrildiğini görmekteyiz. Bu yorum, ayetin delâlet manasına istinaden yani, “basit, küçük bir şeyi vermeyen kimsenin zekâtı, malının belli bir oranını vermeyeceği zaten bellidir” mantığı ile yapılmıştır. Ancak, bu ayetin Mekkî, zekât emirlerinin ise Medenî olması ve açıkça “zekât” ifadesiyle gelmesi sebepleriyle, “mâûn” sözcüğüne “zekât” anlamı vermek yanlış olur.

             Bu sure, dikkat edilirse, bundan evvelki surelerde üzerinde durulmuş olan sosyal adalet ve sosyal paylaşım ilkelerine ait öğretileri özetleyerek yine ön plâna çıkarmaktadır.

             Mâûn suresini iyi anlamak ve mümin ile mükezzib (yalanlayıcı) kâfirin bir karşılaştırılmasını yapmak açısından, bu suredeki yalanlayıcıların negatif tavırlarına karşılık müminlerin pozitif tavırlarını sergilendiği Bakara suresinin 3-5. ayetlerine de bir bakmak yerinde olur.

 

             Mâûn suresi bu gün de peygamberimizin misyonunu sürdüren müminlere şu mesajı vermektedir:

             Tüm insanları uyararak onlara öğreteceğiniz, tebliğ edeceğiniz ilk ilke, onları, yapılan iyilik ve kötülüğün karşılığının mutlaka ahirette görüleceğine  inandırmak olmalıdır. Ahirete inanmayanlar kesinlikle sosyal paylaşımda bulunmazlar. Yapar gözükseler de “dostlar alış verişte görsün” diye yaparlar. Onlar kesinlikle yaralı parmağa işemezler, zırnık koklatmazlar. Onlardan hiçbir kimseye ve hiçbir topluma yarar gelmez.

 

Doğrusunu en iyi bilen Allah`tı

Hakkı YILMAZ

 



__________________
Ey inananlar, Allah'tan korkarsanız O size iyi ile kötüyü ayırdedici bir anlayış verir, kötülüklerinizi örter ve sizi bağışlar. Allâh büyük lutuf sâhibidir
Yukarı dön Göster ibrahimim's Profil Diğer Mesajlarını Ara: ibrahimim
 
Guests
Guest Group
Guest Group


Katılma Tarihi: 01 ekim 2003
Gönderilenler: -259
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Guests

insanlar iki sınıf demiştim..bilmezler ve samimi olanlar ve münafıklar..bizde ilk saftayız

Sevgili Muvahhit,sen kendi kafandan iki sınıf oluşturup bizi birisine kaydediyorsun.Ben de bunları onaylamadığımı söylüyorum.Yani ben "bilmezler" sınıfından da değilim diyorum.Bunda alınacak ne var?

Selamlar..

Yukarı dön Göster Guests's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Guests
 
muvahhit
Ayrıldı
Ayrıldı


Katılma Tarihi: 24 haziran 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı muvahhit

Aleyküm selam Ulu-yol,hayır asla alınmadım..sağlıcakla.



__________________
Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Yukarı dön Göster muvahhit's Profil Diğer Mesajlarını Ara: muvahhit
 

Eğer Bu Konuya Cevap Yazmak İstiyorsanız İlk Önce giriş
Eğer Kayıtlı Bir Kullanıcı Değilseniz İlk Önce Kayıt Olmalısınız

<< Önceki Sayfa 2
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats