Yazanlarda |
|
prangasiz Uzman Uye
Katılma Tarihi: 11 mart 2010 Gönderilenler: 288
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
şimdi bir peygamber daha arabistandan çıksa ve çağrı yapsa
tüm dünyaya,bizim tavrımız sizce ne olmalı sayın Aksoy..
farz edelim tutsi kabilesinden çıktı ve tüm dünyaya çağrı
yaptı bu durumda tavrımız ne olmalı?selam ile
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
kuranı derleyip toplayıp sonraki nesillere aktaralım mı yoksa peygamberin yapmadığı bu işi bizde bırakalım mı...
ömer ve ebu bekir arasında bu tartışma yaşanmış...
ebu bekir bu işi yapmayalım demiş...
ömer de yapalım bu işte hayır vardır demiş...
bu tartışma aslında kuranın tarihselliğiyle ilgili belki ilk tartışma...
belkide ebu bekir kuranın ancak kendi zaman ve şartlarında iyice anlaşılabilen ifadelerinin sonraki nesiller için aynı açıklıkta olmayacağını bildiği için...
yada çok özel bazı konuların tüm insanları ilgilendirmeyeceğini düşündüğü için...
yada allahın kularından istediği şeyi gayet net bir şekilde anladığı için...
bilemiyorum ama ebu bekirin görüşü kabul edilse idi bu gün elimizde kuran adı verdiğimiz bir mushaf olmayacak tı...
o zaman bizler ne yapar nerelere gider idik...
allahın bizlerden istedikleri ve istemediklerini nasıl keşfedebilir idik...
cennetin yolunu nasıl bulur idik...
kurandan bi haber yaşayan insanlığın yüzde sekseni gibi heralde...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
aliaksoy Yazdı:
.... yerine o günün (ve tabiki coğrafyanın / kültürün / diri muhatapların) ihtiyaçlarına karşılık gelecek Kuran indirilmiştir. ...
|
|
|
Merhaba,
bir futbol maçında, yenik durumdaki takımını bu durumdan kurtarmak için sorumluluk alan, çalım atan, kaleye şut atan, ama beceremeyen kişiler eleşirilir, çok yoruma maruz kalırlar...
bu noktada ali aksoy kardeşim, umarım sorularımın gerekçesini anlarsın..
yukarıdaki alıntıladığım notunun bütünü yeterine açıklayıcı...
ancak temel olarak şu sorulara cevap verilmesi gerekiyor, daha tutarlı bir tartışma ve sağlam bir zemin için :
1. İndirilme işlemi nasıl oluyor? bir şaire ilham gelmesi gibi mi,yoksa melekler fiziksel olarak gelip ayet mi getiriyor?
2. Kurana göre 1. sorunun cevabı net. meleklere inanmak ÖN ŞART...muhammed peygamberin onları gördüğüne inanmak da.
3. 2.soruya şeksiz-süphesiz inandığımızda, muhammed peygamberden sonra başka hiç kimsenin MELEKLERDEN vahiy aldığını duymadığımıza göre, muhammed peygamberi ve alınan vahyini SON kabul etmemiz gerekir.
4.2. soruya inanmadığımızda..o zaman Muhammed peygamber yalancı duruma düşüyor...
5. 2. soruya kısmen inandığımızda (muhliskulun bir değerlendirmesi vardı) o dönemin inanç malzemelerini kendi tenceresinde güzel bir yemeğe dönüştürdüye inanmak gerekir. (muhammed peygamber kesin doğrucu, melekler yok anlayışına karşılık)
6. 1.sorunun cevabı fiziksel olarak melekler yok ise, vahiy ilham ile eşdeğer ise ve kuran bir anayasa ise :
6.1. M.kemal de bir peygamberdi
6.2.adnan menderes de
6.3. özal da
6.4. tayyip erdoğanda
diyebilir miyiz?
ve ebukerem kardeşimin sorusunu -anladığım kadarı ile- hatırlatarak bitirelim :
- Kuran vahiy ise, Allahtan ise ve melekler getirmiş ise, kutsal ise, tüm beşeri kanunların üzerinde yer alması gerekmez mi? ceza, medeni, ticari hukuka ANA KAYNAK olması gerekmezmi?
hayır ise, kuranın eleştirdiği, yahudilerden ne fark olur...
selam olsun...
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Hayrullah Meral kardeşim,
Bahsettiğin sorular temelde daha önce de bu forumda tartıştığımız "Vahiy Allah'ın mı, Muhammed'in mi sözüdür" konusu ile ilgili.
Malumunuz bu tartışmayı son zamanlarda İranlı yazar Suruş alevlendirmiş ve Kuran'ın ilham sonucu derlenmiş Hz. Muhammed'e ait "beşer" sözü olduğunu söylemişti.
Ona göre, vahyin özü Allah'tan ama kelimeleri, misalleri beşerden yani Hz. Peygamberden kaynaklanıyordu.
Ben bu tartışmalarda hep aynı soruyu sordum:
Yalancı bir insan paygamber olabilir mi ?
Allah kendisine hiç bir şey vahyetmemişken "Bana Allah canibinden şunlar vahyolunuyor" diyen kimse yalancının teki değil midir ?
Bu itirazıma karşı bazı kardeşlerimiz şunu söyledi:
O, her şeyi / eylemi / sözü Allah'ın yaratması gibi kinaye yoluyla böyle söylemiştir. Sonuç olarak konuşturan Allah'tır, bu nedenle sözlerini Allah'a nisbet etmiştir dediler.
Ben de diyorum ki, madem ki her şeyin / eylemin / sözün yaratıcısı Allah'tır, herkes çıksın bana da vahyolunuyor desin.
Bu izah şeklinin yenilir, yutulur, kabul edilebilir bir yanı yoktur. Zaten böyle kabul edilirse vahiy, ne evrensel, ne tarihsel, tamamen "kişisel" bir nitelik arz eder. Yeryüzünden nice felsefeci, düşünür, lider geldi geçti, nice güzel sözler söyleyip, nice güzel misaller irad ettiler. Bunların çok azı sözlerini Allah'a nisbet etmiştir.
Tüm Peygamberlerin vahiyle konuştuğuna ve söyledikleri vahyin içerik, dil ve misaller itibariyle Allah tarafından olduğuna inanıyorum. Tabi ki ben bir şeye şahit değilim. İman, subjektif bir kabuldür ve ben böyle inanıyorum.
Bu nedenle saydığınız ve sayabileceğiniz o tarihi şahsiyetlerin hiç birini resul / nebi / peygamber olarak görmüyorum.
Melekler meselesine gelince...
Melek tabirinin, o gün ve coğrafyanın din dili ile ilgili olduğunu düşünüyorum. Bence melekler Allah'ın yarattığı kuvvetlerdir. Canlı bir nitelikleri yoktur. O bütün kuvvetler insanın potansiyel gücüne boyun eğdirilmiştir.
Şunu sordunuz:
- Kuran vahiy ise, Allahtan ise ve melekler getirmiş ise, kutsal ise,
tüm beşeri kanunların üzerinde yer alması gerekmez mi? ceza, medeni,
ticari hukuka ANA KAYNAK olması gerekmezmi?
Eğer öyleyse buyrun Tevratı, İncil'i ve Kuran'ı, hatta bunlardan önce indirilmiş diğer tüm EVRENSEL vahiyleri derleyip getirin, hukukunuzu bunlarla tanzim edin. Nasıl olsa hepsi evrensel ve siz hepsinden mesulsünüz.
En basitinden şu muamelata (hukuka) dair konuyla başlayın. İç yağları size helal mi, haram mı?
Yoksa o vahiylerin bir kısmı tarihsel de bir kısmı evrensel mi ?
Yoksa Allah'ın sözlerinden bir kısmı diğerlerinden daha mı değerli ?
Yoksa Allah sözlerinden bir kısmının kaybolup gitmesine, gaip olmasına, o sözler göreceli olarak daha değersiz olduğu için mi göz yumdu ?
Yoksa Allah önceki sözlerini koruyamadı da Kuran sonuncu denemesi midir ?
Yoksa Allah Muhammed'i bütün insanlara gönderdi de ondan öncekiler Kabile peygamberi midir ?
...
Bu gün Allah kullarından birisini vahiyle gönderirse ne olur ?
Bir kere o rahmetini dilediğine, dilediği gibi pay eder.
Ben, canlı cansız her şeyi konuşturan Yaratıcıyı susturacağını zannedenlerden değilim.
O, hiç kimseye gücünün üzerinde bir yük yüklemez. Hiç kimseyi, kendisine vermediği bir şeyden mesul tutmaz.
Bana, kendisine vahyettiği bir elçi/resul/nebi aracılığıyla bir şey bildirecek olursa, benim neyce konuştuğumu, neyi anlayıp neyi anlamayacağımı bilir.
Hangi dilden bir resul gönderecek olursa olsun, beni sadece bilip anladığım şeyden mesul tutar.
O resul, hangi topluluğa gönderilirse, o topluluğun bildiği dil ile söyler...
Dilediği topluma, dilediği kadar elçi gönderir. O, acz içerisinde değildir.
Fakat şu bir gerçek ki, elçinin sözüne vakıf olanlar, eğer kendileri önceden Kitap ehlinden ve bilen kimselerden ise o sözü öz oğullarını tanıdıkları gibi tanırlar.
Bir kısmı bilerek inkar eder ve tarihte inkarcılar hanesine yazılır.
Bir kısmı, yanlarında olanı doğrulayıcı, eskimez dinin (Din-i Kayyım) ilkelerini / Zikri koruyan / muhafaza eden / sürdüren / yeniden gündeme getiren söze teslim olurlar.
Böyle inanıyorum...
Esen kalın.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
Ali hocam, bir başka başlık altında "bu sitede bu 3. kırılma noktasıdır" dediğiniz için konuları açtım.
kırılma olacaksa tam olmalı.
vahyin kaynağı ve hangi araçlar ile getirildiği; melekler konusu bu forumda tartışılmış olabilir.
ancak, bir çok konuda olduğu gibi bu konularda sadece tartışılmış ve sular bulanık kalmıştır.
su siyah olsa, bakar geçersiniz.
berrak olsa, içersiniz...
ama bulanık oldu mu, işte orası acıyıp duruyor...
o yüzden kırılacaksa tam kırılmalı...
melekler konusu, Kuran'ın anlaşılması bakımından son derece önemli...
Melek = kuvvet derseniz ve bu kuvvetler insanın potansiyel gücüne boyun eğdirilmiş derseniz, Kuran ile çelişir.
melekler : cehennemlik insanların sırtlarına vura vura canlarını alırlar.
bazen gökyüzüne bakıp, melekleri görmek istemişimdir...
ama ne yazık ki hiç nasip olmadı...
muhammed peygamber ise, görmüş onu...ve göz sınırı aşmamış..
işte kuvvet olarak falan değil...
NET olarak MELEKLERE inanmamız gerekir...veya TAM tersi..
bakara son iki ayet---amener resulu....
melekler vahyi getiriyor ve Allah tarafından mühürlendiği KESİN salık veriliyor...
şimdi siz buna subjektif olarak inanıyorsunuz!!!
Eğer inanıyorsanız, vahiy tarihsel, evrensel diye TARTIŞMAYA hakkınız olmaz..
çünkü, Allah her şeyi EN İYİ BİLEN olduğuna göre...
vahiy evrensel değildir,arapça olmaz türke gibi düşünceler, VAHYİN eksikliğinden değil, bizim YETERSİZLİĞİMİZDEN dir...DEMELİ...
kim = vahiy, melek, resul bütünlüğüne SUBJEKTİF olarak inanan kişi.
net olarak bunlara ne diyorsunuz Ali aksoy kardeşim?
selamlar
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hayrullah Meral kardeşim,
Şu forumda veya başka hiç bir yerde Rabbin sözü hakkında "eksik" demişliğim yoktur.
Bana haksızlık yapıyorsunuz.
Siz vahyin değer ve gücünü onun evrenselliğine, son kitap olmasına bağladığınız için ben vahiyler tarihseldir dediğimde bu sizin cephenizde böyle algılanıyor.
Halbuki siz Kuran'ı böyle değerlendirirken İncil ve Tevrat hakkında -açıkça ikrar etmeseniz bile- onların "tarihsel" olduğu yönündeki Atalar dini baskısı / öğretisi ile aynı şeyi yapmış olmuyor musunuz ?
Eğer benim Kuran tarihseldir deyişim Kuran hakkında bir acz ifadesiyse, açıkça ikrar etmeseniz bile İncil ve Tevrat hakkında bağır çağır evrenseldir diyemeyişiniz, onlar hakkında bir acz ifadesi değil midir ?
Önceki tartışmalarımızda şöyle bir misal getirmiştim:
Biz Kuran tarihseldir dediğimizde kardeşlerimiz, biz sanki Kuran değersiz bir şeydir demişiz gibi algılıyor. Halbuki, Yaratıcının yarattığı her şey gibi O'nun sözleri de ister istemez aşkın ve kusursuzdur / yerli yerincedir.
Yeryüzünün nice köşelerinde hiç bir beşerin (insanın) görmediği nice mahlukat doğar, yaşar ve ölür. Onların beşer tarafından bilinemeyişi ne onlardaki mükemmel sanata ne de Yaratıcı'nın kudretine gölge düşürmez. Yaratıcı, şu mahlukatı beşer görmeyecek diye kusurlu yaratacak da değildir. Bu nedenle, aynı yaratışı gibi O'nun sözleri de ister bir kişiye hitap etsin isterse milyarlarca insana, İSTER İSTEMEZ aşkın bir nitelik taşır.
Subjektif iman meselesine gelince...
Subjektiflik, kişiye bağlı, bireysel tercihlerle ilgili ve bu nedenle göreceli olan şeyler hakkında söylenir.
Objektif olan şey ise sana bana göre değişmez. Mutlaktır.
Yeryüzündeki insanların -peygamberler dahil- tamamının inanışları subjektif nitelik taşır.
İnanış OBJEKTİF hale getirildiği gün hiç kimseye göz açtırılmaz ve o gün her şey olup bitmiştir.
Sanırım bu söz size tanıdık gelecektir.
Esen kalın.
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MErhaba Ali aksoy kardeşim,
öncelikle sorularımı mazur görmeni temenni etmiştim, umarım hala öyledir.
çünkü, orta sahada sorumluluk aldın, ve önemli şeyleri tekrar münazaraya açtın...
elbetteki, bu bahis edilenler yıllardır ediliyor..
ancak Ali aksoy söyledi mi, işte o zaman şimşekler çakıyor beyinlerde...
hani namaz meselesinde olduğu gibi...
işte bu noktada;
MELEKLERE iman Kuranın GEREĞİDİR ve EMRİDİR...
o meleklerin GÖZETİMİ altında indirilen Kurandan başka bir VAHİY kitabı gelmemiştir...
neye göre gelmemiştir ?
meleklerin getirdiği şekilde...
halbuki onlarca eser yazılmıştır, örneğin fransız ihtilali bile bir olgudur...
demek istediğimi lütfen doğru anlayalım, ben diyorum ki:
kuran hem tarihsel, hem evrensel OLAMAZ...
kırılacaksa kırılsın ama NET olalım...
önümüze koyalım
basit görelim...
yıkacaksak yıkalım,
sarılacaksak sarılalım...
1. muhammed peygamber yalan söyledi, ama pempe yakan oldu ve olayları düzene soktu...zaten vahy böyle bir şeydir.
2. muhammed peygamber doğruydu, melekleri gördü ve kuran Allah tarafından moda mod gönderildi.
3. Muhammed peygamber doğruydu. melekleri gördüğünü sandı. çünkü o dönemde herkes böyle inanıyordu. Ama düzgün bir şekilde yorumladı.
bu 3 seçenekten başka bir seçenek var ise, belirtelim
yok ise, birisini seçelim ve ona SIKI SIKI sarılalım...
selamlar
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hayrullah Meral kardeşim,
Ben konunun meleklere iman bahsiyle olan alakasını kavrayamadım.
Melek konusunda inanışımı söyledim, elbette yanılıyor olabilirim. Ve yahut her iki durum da doğru olabilir. Yani, hem şimdiye kadar bildiğimiz anlamda meleklerin varlığı hem de Kuran'ın Allah'ın yarattığı kuvvetleri melek olarak adlandırmış olması... (Bu meselede meleklerin ademe secdesi / itaati bana böyle bir anlamı çağrıştırıyor.)
Cebrail, Mikail, Azrail, İsrafil ve Cehennem zebanileri ve diğer meleklerin hepsi şimdiye kadar bilip inandığımız şekilde var olsa bile Kuran'ın evrenselliğine bakış açım değişmeyecek ki...
Ben Kuran'ın kelimesinden, misallerine değin "Allah sözü" olduğuna zaten iman ediyorum. Bu sözün, bir melek aracılığıyla veya iç yüzünü bilemeyeceğimiz bir vahiy yoluyla (iletişim kanalıyla) indirilmiş olması, Kuran'ın muhatap kitlesiyle ve insanlığın geri kalan kısmıyla irtibatını değiştirmez.
Bunun aksinin kabulü halinde, yani Kuran'ın Allah sözü olmaması halinde bana göre zaten herhangi bir şeyi tartışıyor olmamızın bir anlamı kalmaz.
Herhalde yaratıcı beni bir başkasının kişisel gözlemleri / ilhamı ile yargılayacak değildir.
Suruş ve benzeri düşünen insanlar aynı hataya düşüyor...
Adam bakıyor, Kuran'ı (terkip, dil, misaller, hükümler vs.) bu güne bire bir eşleyemiyor, bunun üzerine ya Kuran'ın beşer sözü olduğunu söylüyor, ya da toptan inkar edip deist veya ateist oluyor.
Ama her ne hikmetse sürekli olarak, Kuran'ın ve önceki kitapların lokal, tarihsel nitelikler taşıma ihtimalini göz ardı ediyorlar. Meseleye bu cephesinden yaklaşamıyorlar.
Çünkü bilinç altı temiz değil. Sizin az önce buyurduğunuz gibi su oldukça bulanık. Mesele, başka konularla da sıkı sıkıya irtibat halinde.
Mantık şöyle işliyor:
Hz. Muhammed'in son peygamber olduğu ve Kuran'ın korunmuşluğu gibi birbirini destekleyen "iddialar" temelinde meseleye yaklaşırsanız vahyin "evrensel" olarak tanımlanması mecburidir.
Biz ne diyoruz ?
Hz. Muhammed'in son nebi olduğu iddiası, teferruatını başka başlıklarda da tartıştığımız gibi Kuran'dan -bizce- onay alamayan bir varsayımdır. Her peygamberin son peygamber olduğuna inanılması meselesi, bütün ümmetlerin, Kitap Ehlinin ortak saplantısıdır. Kuran'a göre bunun örneği Yusuf peygamberde de görülmüş ve Yahudiler, "Allah Yusuf'tan sonra bir daha peygamber göndermez" demişlerdir. Bu tartışma ne zaman yaşanıyor, Hz. Musa'nın tebliği sırasında...
Tarihin kör saplantısıdır ki, Hz. Musa'dan sonra da süreç benzer şekilde ilerlemiştir.
Kuran'ın korunmuşluğu da benzer bir mesele... Yine daha önceleri bunu da tartışmıştık. Hatta ben bu konuda "Kuran korunmuştur" diyerek çok kırıp döktüm... Halbu ki, Kuran'ın korunmuşluğu meselesi de Kuran'a zorla söyletilmeye çalışılan bir şey idi...
Bütün vahiylerde olduğu gibi Kuran'ın korunması da insanlara teslim edilmiş, Kuran göreceli olarak daha yakın bir zaman diliminde indiği ve Araplarda sözlü kültürle "ezber" geleneği olduğu için diğer kitaplarla mukayese bile edilemeyecek derecede korunarak bize erişmişti.
Fakat, tüm bu koruma çabaları, Kuran'ın harekelendirilmesi, kıraat farklılıkları gibi ufak tefek arızaların vukuuna engel olamamıştı. Kuran beşer korumasındadır diyenler için bunda hiç bir problem yok. Ancak, bu gerçekler "Kuran'ı Allah koruyor" diye inananlar için çetin bir mesele, ciddi bir kâbustur. Ben o kâbusu çok yaşadım. Çünkü Allah'ın koruması istisna kabul etmez. Onun korumasında "ufak tefek arızalar" söz konusu bile olamaz.
Ezber ettiğimiz dogmalara sarılmak ve hayata ve olaylara bu gözle bakmak yerine GERÇEĞE teslim olduğunuzda, gerçek sizi özgür kılıyor.
Bakıyorsunuz ki, Zikri biz indirdik, onun koruyucusu biziz diyor...
Zikir, hatırlatma / anma demektir.
İki görüş var bu konuda,
Bir kısım diyor ki, korunan Kuran'dır ve korunduğu dönem vahyin Hz. Peygamber'e erişimidir. Yani şeytanlar ona hiç bir şey karıştıramaz, arada parazitlik yapamazlar.
Bir görüş diyorki korunan zikir, yani hatırlatmadır.
Ne hatırlatılıyor ?
Din-i Kayyım... Eskimeyen, pörsümeyen, dimdik ayakta duran din... Yani bütün vahiylerin ortak söylemi.
Nasıl korunuyor ?
İnsanlar o ilkeleri arkalarına attıklarında gönderilen elçilerle, yeniden vahyedilerek korunuyor.
Ve deniliyor ki, Kuran'ı arkanıza atsanız da Zikri / hatırlatmayı biz koruyacağız, sürdüreceğiz, yeniden gündeme getireceğiz. Siz fanisiniz, biz bakiyiz !
"Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek hiç bir kuvvet yoktur"
"İsa, Allah'ın kelimesidir"
Eğer Allah'ın kelimelerini değiştirebilecek bir kuvvet arıyorsanız ben size söyleyeyim:
İslam alemindeki kıraat farklılıkları bizim uydurduğumuz bir mesele değildir. Fahruddin Razi'nin tefsiri kebirini okursanız, hangi ayetteki hangi kelimenin hangi kıraatte nasıl okunduğunu ve anlamı ne şekilde etkilediğini görebilirsiniz.
Kuran'a harekeler eklenmesi meselesi de eski nüshalarla kanıtlanmış bir meseledir.
Bütün bunlar, Kuran'ın A'dan Z'ye değiştiği anlamına elbette gelmiyor. Kuran metni çok ciddi bir korumayla günümüze erişmiştir. Ancak bahsettiğim bu "ufak tefek" arızalar, Kuran'ın kelimelerinin Allah'ın koruması altında olmadığının kanıtıdır.
O halde, Allah'ın kelimelerini kim değiştirebilir ?
Eğer kelime dediğiniz, Kuran'daki lafızlarsa onların manalandırılması da dahil olmak üzere değiştirilmiştir.
Ancak... !
Allah'ın vaadini değiştirebilecek, Allah'ın vaad ettiği şeyin vukuuna engel olabilecek hiç bir kuvvet yoktur. Yaratılan her şey Allah'a karşı bir araya gelse hiç bir şey, O'nun vaad ettiği azabın veya mükafatın önüne geçemez.
Muhammed Esed olmasa, ben bu meseleyi (kelime sözcüğünün vaad anlamına gelecek şekilde de kullanılmakta olduğunu) öğrenemeyecek ve diğer mütercimler yüzünden kendi kendimi yiyip bitirecektim.
Peki ne için ?
Allah gerçekten Kuran'ı bu şekilde öğrenmemizi -daha doğrusu öğrenemememizi- mi murad etmiş ?
Şu forumda tartışılan konulara bakınız, Tefsirlerde tartışılan konulara bakınız... Kuran sanki bir bilmece-bulmaca kitabıdır. Oradan kes, buraya yapıştır, yok orada şu anlama gelir, yok burada bu anlama gelir...
Haydi ben mektepliyim, az buçuk entellektüel bir şeyler karıştırmışlığım var, teknoloji biliyorum da okuyorum, hayatında hiç bir zaman Türkçe Meal görmemiş, görememiş milyonlarca insan nereden öğrenecek "mübin" Kuran'ı...
Bu nasıl "mübin" / apaçık kitaptır ki, elli çeşit mezhep, yüzlerce tefsir, onlarca mealler... Bir türlü "mübin" yüzünü göremedik...
Çünkü sorun, Kuran'ın bizim için de "mübin / apaçık" olduğu inanışımızdaydı...
Kuran elbette mübindir. Ama muhatap aldığı topluluk için mübindir. Apaçıktır. Verdiği tüm misaller, değindiği tüm konular, yaptığı tüm göndermeler, eleştirdiği tüm hususlar, söyleyenler, söylenenler, kullandığı her terim, her kelime apaçık bir biçimde anlaşılmıştır.
İlk tefsir yazıldığı gün, o tefsir hangi gruba / topluluğa yazılmışsa onlar için Kuran'ın mübin vasfı sona ermiştir. Artık, kendisini "En güzel tefsir" diye niteleyen beyan, bir kısım insanlar için beşer tefsirine ihtiyaç gösterir hale gelmiştir.
Kuran, indirildiği dönemde dahi mesela Çin'de yaşayan bir kimse için mübin değildir. Kuran, bir başka dile çevirildikçe / bu konuda ihtiyaç ortaya çıktıkça "mübin" vasfını kaybeder. Ne zaman ki, o Çin'deki vatandaş ama o günün güncel Arapçasını aynı o günün insanları gibi bilebilir, aynı havayı teneffüs eder, aynı misalleri, vakıaları ve sair her şeyi bilebilir veya bunların hepsini kapyasan kendi dilinde "EKSİKSİZ" bir açıklamaya vasıl olur, işte o zaman Kuran ona da "mübin" hale gelir. Artık o, uyarılmış / tebliğe muttali olmuş birisidir. O tebliğin her bir harfinden, ilkesinden mesuldür. Bilmiyordum, bilemedim diyemeyecektir. İtiraz olarak ileri sürebileceği hiç bir husus kalmamıştır.
"... kime erişirse onu uyarman için" sözündeki erişmeyi böyle anlamak gerekir.
Mushafın erişmesi vahyin erişmesi demek değildir.
Nihayet demem o ki, Kuran'ın ve önceki vahiylerin evrensel olup olmadığı meselesi Peygamberliğin sonlanması ve metnin korunmuşluğu inanışları ile birlikte, bir bütün olarak değerlendirilmelidir.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
söyledikleriniz yeterince anlaşılır Ali hocam...
daha önce de anlaşılırdı...
ancak eksik...çelişkili...
Allah tarafından bir MUSHAF indirilecek,veya bir mushaf bütünlüğünde vahiyler zinciri olacak ve o tarihte kalacak...
işin kötüsü ondan sonra başka bir MUSHAF inmemiş olacak Allah tarafından...
işte en büyük çelişki bu...
bu işin MELEKLERE iman ile DİREK ilişkisi var Ali aksoy kardeşim...
Öncelikle MELEKLERE, kitaplara ve resullere İMAN edeceksin.
bu ön şarttan sonra, Allah'ın vahyi bu denilen HER KELİMEYE biat edeceksin...
melekleri yalnız sen göreceksin ve sana deli diyenlerle, demiyenleri AYRIŞTIRACAKSIN...
Sorgulattıramayacaksın...çünkü ilahi bir metin ve Allah tarafından gönderildi, en BAŞTA buna iman edildi...
en fazla ne yapılır?
tarihseldi, o güne hitap ediyordu,vs diyeceğiz...
ama Allah tan gelen sözlerdir, demeye devam edeceğiz...
Allah'tan gelen sözler, bize de gelse ya dediğimiz de, sapıtmış olacağız, dinden çıkacağız...
işte bu yüzden,hem tarihsel, hem yerel hem de tarih ötesi ve genel geçer olamaz AYNI ANDA...
birinden birini SEÇMEK zorundayız...
yoksa bulanık suda yaşamaya devam ederiz,
ne içeriz
ne geçeriz...
selamlar...
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
hayrullahmeral Yazdı:
Allah tarafından bir MUSHAF indirilecek,veya bir mushaf bütünlüğünde vahiyler zinciri olacak ve o tarihte kalacak...
işin kötüsü ondan sonra başka bir MUSHAF inmemiş olacak Allah tarafından...
işte en büyük çelişki bu... |
|
|
Hayrullah kardeşim,
Şimdi saatini uzun bir süre öncesine geri al...
Ta... Milattan sonra mesela 580'li yıllara... Şöyle bir bahar mevsimi olsun. Cıvıl cıvıl ötüşen kuşların olduğu bir kırda, sırtını ağaca yasla yukarıda alıntıladığım cümleleri kendi kendine mırıldan...
Çelişkiyle irkildiğin anda beni anlamış olacaksın...
Esen kal...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
|
|