Yazanlarda |
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam kardeşlerim;
Forumda son zamanlarda pek hararetli tartışmalar yaşanıyor. Zaman zaman bu tartışmaların dozunu şaşırdığımız da olmuyor değil.
İşin esasında "dışarıya" karşı nasıl bir görüntü verdiğimiz konusu ile hiç ilgilenmiyorum. Çünkü, mümin için esas ve öncelikli olan diğerlerine / ötekine karşı verdiği görüntü değil, Allah'a karşı sergilediği tutumdur.
Mümin, etrafındaki insanlara verdiği görüntüsünü de başka değil ancak Allah'ın hoşnutluğunu kazanmak için düzenleyen kimse olmalıdır.
Bu süreç, gerçekten çok zorlu bir süreç... Kuran'ı anlama çabası, biz onu "gerçek anlamda, kovulmuş şeytandan Allah'a sığınarak" okuyuncaya kadar sürecektir.
Biz Kuran'ı bu şekilde okuyup anladığımızda ise "Kuran okuma"nın format değiştireceğini ve şimdi kestiremediğim başka bir hal alacağını düşünüyorum.
Aynı bir zamanlar masal kitabı okur gibi Kuran okurken, sonradan Kuran'a sorular sorarak, sorgulayarak okumaya başlamamız gibi değişik değişik okumalar olduğuna inanıyorum. Bursadaki arkadaşlar da Kuran'ı tabiatla okumak gibi değişik bir okuma yöntemi izliyorlar. Allah, umduklarından güzeline çıkarsın.
Bu okuyuş sürecinde "Kuran okuduğumuzu düşünerek onun canına okuduğumuz" şeklinde değişik ve yer yer haklı gördüğüm itirazlar da yükselmiştir.
Aynı eleştiri belki hali hazırda okuyorum diyenlere de yöneltilebilir.
İşin hangi cephesinden bakarsa baksın, her görüş sahibi için titizlikle kaçındığım şey şudur: Niyet sorgulayıcılığı
Ben bu bakışı, bir çok inanış ve düsturunu reddettiğimiz atalarımızın çoğu için de sürdürdüm. Her kişiyi, kendi döneminin koşul ve şartlarında değerlendirmek zorunludur.
Biz karşımızda, yanı başımızda olan bir kişinin dahi "niyetini sorgulama" yeteneğinden yoksun iken bundan bilmem kaçyüz sene önce yaşamış Buharinin, İmam Şafi'nin ve benzerlerinin niyetlerini nasıl sorgulayabliriz ?
Niyetleri sorgulama işi ancak yüreklerin özünü ve diğer her gizli bilgiyi bilen Allah'a mahsustur.
"Vahiy Savunması" isimli kitabı okurken dikkatimi celbeden ve cumhuriyetin ilanına kadar Türkçe'ye çevrilmiş Kuran sayısının, yani meal sayısının müzelerde tespit edilebilenler dahil iki elin parmak sayısını aşmadığı bilgisi, atalarımızı suçlamanın da marifet olmadığını öğretmişti bana...
İşin aslında, bırakın meal sayısını, insanların yüzünden okuyabilecekleri Arapça Mushaf sayısı kaç adetti ki ? Matbaa yok, her şey el yazması...
Bu şartlarda var olan mushafları okuyabilecek insanlar da ancak iyi bir arapça biliyorlarsa Kuran okuyabilecekler. Dolayısı ile, "atalarımız" diye dillendirdiğimiz insan grubunun nerdeyse %99,9'u bizim şu an sahip olduğumuz Kuran ile ilgili olanakların binde birine bile sahip değillerdi.
Elbette onların içlerinden "tefekkür" kaabiliyeti çok yüksek, çok değerli insanlar yetişmiştir.
M.İslamoğlu'nun da haklı olarak değindiği gibi her kişi dünyaya ancak kendi koşullarındaki "şimdi ve burada" penceresinden bakıyor.
Bizler de "şimdi ve buradan" bakıyoruz tüm mevcudata...
Zaman içinde gelişen "anlama farklılıklarının" "şimdi" ve "burada" nın ve bunun da ötesinde, "bakan" kişinin değişik olmasından kaynaklandığı apaçık ortadadır.
Bu nedenle, niyet sorgulayıcılığı bizler için kabul edilebilir bir hareket tarzı olamaz. İnancım o dur ki, ahir yaşamın yargılaması da "görünen / ortada olan" eylemlerden ziyade o eylemlerin arkasında yatan "niyetler" üzerine kurulu olacaktır.
Bu gözle geçmişe, bu güne ve geleceğe baktığımda yapabileceğim ve yapmam gerektiğine inandığım şey ancak, insanların faydasına güzel hareketlerde bulunan insanların bağışlanmasını, amellerinin en güzelleri ile mükafatlandırılmasını dilemekten başkası değildir.
Benim "hayır" gördüğüm "şer" olabileceği gibi "şer" gördüğüm "hayır" olabilir. Şu halde bize yakışan, ihtilafları nihayi olarak giderecek din günü sahibinin işine ortak olmamaktır.
Kuran'dan anladığım kadarı ile düşmanlığın en zirve noktası "kıtal"dir. Kıtal ancak müminler ile "din muharebesi yapmış" , "onları yurtlarından sürmüş" ve tebliğe var gücüyle eylemli olarak engel olan kimselerle yapılır.
Kısacası zorbalarla...
Bunun dışında, kin ve düşmanlığın bir aşağı seviyesi, içinde kıtal barındırmayan ve "ayrışmayı" kapsayan düşmanlık şeklidir.
İbrahim ve diğer resullerin örnekliğinden görüyoruz ki, ayrışma Allah'ı ve ahiret gününü inkar edenlerle olmaktadır. Münafıklar da işin özünde / gerçekte Allah'ı ve ahiret gününü inkar ettikleri için aynı kapsamdadır.
Sonra yine Kuran'da, kendileri ile "kıtal" yapılması mümkün olan ve hatta yapılmış ama "aman" dileyerek teslim olmuş / harb halini terketmiş müşriklere nasıl muamele edileceğini de görüyoruz.
Öğreniyoruz ki, din yıkmak, yok etmek, parçalamak için değil, ihya etmek için indirilmiş. Onun için bir meydan muharebesi sırasında kesin sonuca erişmek gayesi müstesna savaş esiri bile alınması yasaklanmış.
Kuran, ehli kitaba dahi "ortak sözde" birleşme çağrısı yapmaktadır.
Kuran'ın dünya hayatına yansıyan gayesi, ameli salihin ayakta tutulduğu, zulmün, adaletsizliğin, fesadın, fahşanın eğitim ve ikna ile engellendiği bir toplumdan başkası değildir.
Kuran, her köşe başına bir polis dikilmesini değil, her kişinin büyük günün korkusu ile kendi kendisinin polisi olmasını istemektedir.
Şu tabloya derli toplu baktığımızda, Allah'a ve ahiret gününe inanan insanlar arasında hangi bir mesele "kıtal"i gerektirebilir ?
Hangi bir mesele, "ebedi bir kin ve buğz" için haklılık teşkil edebilir ?
Kuran'ı anlama çabasının öteden beri getirdiği "farklılıklar" acaba bu kin ve nefret için "haklı" bir gerekçe midir ?
Daha düne kadar, müminlerin mezhep olarak kilikleşmesini, birbirlerinin arasına sırf bu sebeple kin ve düşmanlık girmesini kınamıyormuyduk ?
Salat tartışmasının bizi getirdiği şu nokta "salat tartışmasından öte" bunu bahane ederek birbirimize karşı sergilediğimiz tavır hususunda "durup düşünmeyi" gerekli kılıyor.
Önceden beri açıkça söylüyorum ki, hem birbirimizin hem de hakikaten bizim dışımızda olan / bizim gibi düşünmeyen diğer müminlerin inanışlarını sorgularken "incitici" olmaktan olabildiğince sakınmak durumundayız.
Kuran, apaçık müşrik ve inkarcı kesilmiş kişilerin değerlerine dahi sövülmesini yasaklamıştır. Çünkü bu tutum, onların da bizim ilahımıza / inanışımıza sövmelerine yol açacaktır.
Bu vaziyetin bireysel psikolojiyi ilgilendiren çok önemli bir sebebi var. Çünkü, değerlerine sövdüğünüz insan artık size, sizin söylediklerinize kapanmıştır. Siz bu suretle ve kendi ellerinizle onların kulaklarını, gözlerini, kalplerini mühürlemiş olursunuz. Artık siz ne söylerseniz söyleyin sizi anlamazlar, sizi işitmezler.
Ancak, kötülüğü af ile örtenler ve kötülüğe karşı güzellikle muamele edenlerdir ki, gönülleri açar, fetheder ve ne diyecekse diyeceğini muhatabının anlayabileceği şekilde ona iletir.
Bu bizim inanışımızla yakından uzaktan alakası olmayan kimseler için dahi geçerli bir düstur, bir makam iken, kendi aramızda, birbirimize karşı neden geçerli olmasın.
Kuran'ı anlama çabası, bizi diğer bir çok kavramda olduğu gibi "salat" , "zekat" , "secde" , rüku" , "kıble" , "kabe" , "mescid-i haram" , "beytullah" , "sadaka" kavramlarında da sorgulamaya itmiştir. Sorguladığımız şey Kuran'ın hükmü / kelimesi değil, atalarımızın bu kelimelere ait olduğunu söylediği anlamlardır.
Biz işe "çelişkilerden arınma" amacıyla baktık. Çünkü Kuran beyanı hiç bir eğrilik taşımaması, ona ne önünden ne ardından hiç bir batılın erişip yanaşamaması, çelişkisiz / tutarlı olması yönleri ile "övülmüş" ve bu vasıflar onun Allah sözü olduğuna delil olarak ileri sürülmüştür.
Şahsen düstür edindiğim prensip, Kuran'ın lafızlarına yüklediğimiz anlamların ayetleri kendi içinde tutarsız kılması halinde anlamların gözden geçirilmesi gereğidir. Yani hatayı, Kuran'da değil, kendi bakışımızda aramak... Bu "kendi bakışımız" dediğim şeyin aslında çoğu gerçek anlamda "kendi bakışımız" değil, atalarımızdan devraldığımız bir bakıştır.
Kuran'da yer alan ve yukarıda verdiğim kavramların ne olduğu hususunda değişik çalışmalar yapan insanların ilki değiliz.
Örneğin, Ahmet Baydar'ın Kuran'da geçen "salat" kavramlarına, önce onların "ne olmadığına" bakan ve sadece Kuran'ı delil edinen çalışmalarına bakabilirsiniz.
Bir şeyi muhtelif yollarla öğrenebiliriz.
Ya o şeyin tanımından,
Ya o şeyin zıddından,
Ya o şeyin ne olmadığından,
Ya o şeyin benzerinden.
Kuran'ı anlama çabamızda "salat" konusuna yaklaşımımız öncelikle "zıtlıklar" ile başladı. Diğer tüm kardeşlerimizin de bildiği gibi, salat'ın yüz çevirmenin zıddı olduğunu öğrendik.
Secdenin, "inkar etmenin" zıddı olduğunu gördük.
Salat kelimesinin ve türevlerinin geçtiği her yere "namaz" yazılması Kuran'ı ciddi çelişkilere boğuyordu.
Salatın, geçtiği her ayette ayetin siyak ve sibak bütünlüğü ile Kuran'ın bütüncül anlamından öğrenilmesi gerektiğini düşündük.
Gördük ki, Şuayb'e bir şeyler emreden salat, cehennemdeki mücrimlerin ikame etmedikleri salat, İsa'ya yaşamı boyınca ikame etmesi emredilen salat, müşriklerce engellenmek istenen salat ve benzeri salat kelimeleri "namaz"ın çok ötesinde başka bir eylemi / duruşu anlatıyordu.
Kuran'ın açıklamasını yine Kuran'a bıraktığımızda "ameli salih" diyebileceğimiz ve yaşamın içine tümüyle nüfuz etmesi istenen her davranış modelinin ya öncesinde, ya ortasında ya sonrasında "salat" ve "zekat" bir arada / bitişik olarak anıldığını gördük.
Kuran adeta, "salatı ikame etmek ve zekatı vermek" eyleminin ne olduğunu etrafına tutuşturduğu emirler manzumesi ile açıklıyordu.
Sonra aynı formdaki "salat ve zekat" konusunun, müminlerin akıbetleri anılırken de zikredildiğine şahit olduk.
Gerçekten de müminlerin akıbetini değiştiren, onları kötülüklerden alıkoyan şey, ancak Allah'a ve ahiret gününe iman ile ameli salih olabilir. Allah'a ve ahiret gününe imanı, ameli salihi öğreten ise Allah'ın vahyinden başkası değildir.
İşte bu süreç böyle başladı. Bu suretle salatın hangi ayette "ne olmadığını" öğrenmeye başladık.
Biz, 1400 yıllık bir mirasın üstünde oturmadığımız için, Kuran kavramlarını, çok önceden "kavramlaştırılmış / dondurulmuş" olan bu kavramların gerçek işlevlerini tespit etmek o kadar da kolay değil.
Aslında bizim "namaz yok" deyişimiz, Kuran'daki salatın namaz olup olmadığı, namaz ise detayı başka tartışmaların konusu olan bir çok ayetteki anlam çarpışmasının nasıl izah edileceği, eğer "namaz" değil ise salatın ne olduğu, yahut başka başka ayetlerde başka başka anlamlara gelecek idi ise bunların neler olabileceği hususunda birlikte tefekkür etme, birlikte anlamaya çalışma, birbirimizin ilminden istifade etme isteğimizin göstergesidir.
Yoksa, hiç birimizin amacı salatın namaz olduğuna inanan insanları "mecusi" ilan etmek değildir. Şahsen ben ve bir çok arkadaşım asla böyle bir tabir kullanmadık. Eğer kullanmış isek de hata etmişizdir.
Zaman zaman haddimizi aşıp "sert" yazdığımız olmuştur. Şüphesiz bunda "karşılıklı" olarak söylenen sözlerin ve "niyet okuma" gibi hiç birimize yakışmayacak hareket tarzlarının etkisi vardır.
Şimdi tüm kardeşlerime diyorum ki, cennete mi gitmek istiyorsunuz ?
O halde cennetinizi bu dünyada inşa etmeye başlayın. İçinizde mümin kardeşleriniz için kinden ne varsa söküp atın.
Allah'ın kötülüklerimizi örtmesini istiyorsak, birbirimizin kötülüğünü örtelim. Birbirimizde ayıp aramayalım.
Ve nihayet Allah'ın bizi bütün yanlışlarımıza, hatalarımıza, kırıp döktüğümüz şeylere rağmen bağışlamasını istiyorsak, biz de birbirimizi bağışlayalım.
Var mısınız ?
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
varım...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
muvahhit Ayrıldı
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İbrahimi inancı ve yaşayışı kendine şiar edinmişlere kim münafık diyebilir?o kabeyi veya şekilsel salatı red ettiği ancak kuranı şiar edindiği müddetçe..
selamlar,
o vakit baştan başlayalım..yalnız Ali kardeşin temennisine katılırken ek olarak,deist yada türevi olarak kendilerini tanımlamış olanların bu platformda olmaması gerektiğini,varlıklarının;bizim ve diğerlerinin,kavgasını verdiğimiz fikre zarar hatta fitne soktuğunu hatırlatıp,sebep olarak;namazı ve kabeyi şekilsel anlamayan ancak kuranın tamamının korunduğuna inanmış olan ve peygamberi red etmeyen kişileri şahsım adına ayırdığımı bildirmek isterim..kavga ve ithamların önü en azından büyük oranda kesilmiş olur ve sağlıklı bir fikir alışveriş ortamı doğmuş olur,yönetim ve ekibide bizim ayırdıklarımızı,bu platforma girişlerini engeller ve destek olurlarsa gürültüsüz ve sakin ortamda kimin ne dediği anlaşılır..sağlıcakla
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
|
Yukarı dön |
|
|
adalet Uzman Uye
Katılma Tarihi: 02 ekim 2006 Gönderilenler: 1195
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam Aliaksoy,yine size yakışan bir çıkış (huruc) hareketi yapmışsınız.İnşallah insanlar samimi oldukları müddetçe tartışa tartışa ve de Kuran ekseninde meselelere bakmayı sürdürdükçe en doğru olana ulaşacaklardır. Zaten Allah halis dine ulaşmak isteyenlere mutlaka yardım edecektir.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
|
Yukarı dön |
|
|
hatırlatıcı Uzman Uye
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 201
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam ali aksoy
Bu güzel fıtri söylem'i benimsiyor, eylem temennisiyle diyorum
__________________ ALLAH'IN EVRENSEL HAK DİNİ = Aklı doğru modda kullanarak yaratıcının bizde yarattığı yaratma yetisini işleterek yapımızdakileri sistematize edip ,kendimizle ve doğayla uyumlu bir yaşam sürmektir
|
Yukarı dön |
|
|
beyyine_45 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 mart 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 131
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
slm ali kardeşim ,
bende varım , gücüm yettiğince
birbirimizi sevmeye ,saymaya ,tüketmemeye , üretmeye , vahyin amacına uygun hareket etmeye , bakış açılarımız farklı olsada tekfir etmemeye ,etiketlememeye , bir birimize zaman tanımaya , tahammül etmeye , sabretmeye ,
hayat akışımızda hepimiz çeşitli süreçler içerisinden geçiyoruz ilmi yönden ameli yönden , daha iyisi gelene kadar bir önceki ile amel ediyoruz , biliyoruz nesh daha iyisi ve benzeri ile karşımıza çıkıyor ,
sözü dinlemeli en güzeline tabi olmalı , ve ikili ilişkilerde sözün en güzelini söylemeli ,
bizim önceki düşüncelerimizde olanlara karşı tutumuz merhamete dayalı olmalı ,onlara sevgiyle saygıyla yaklaşmalı , lokmanın oğluna verdiği nasihatları unutmamalı ,
önemli olan herkes elindekiyle ( düşüncesiyle ) samimi olarak amel etmelidir , ibrahim bu süreçte bize güzel örnektir , bizim vechimiz alemlerin rabbine selim bir kalble olsun , o bize yollarımızı gösterir ,
ve bu süreçlerimizde , geçtiğimiz yollarda daha güzeliyle karşılaştıkça önceki halimiz müşrikliğimize dalalet değildir , bunun adı sanırım sakim hali yada süreç olsa gerek , ( yıldız , ay , güneş )
bizlere ilim gelirse de başka bir tehlike , kıskançlık , hırs , çekememezlik bütünlüğü bozan , hakkı inkara iten sebeblerden ,
ve bu yol , bu bütünlüğü sağlamak kolay değil , herşeyin bedeli var , allah kendisi yolunda saff halinde gayret edenleri ,savaşanları , mücadele edenleri SEVER , ve hep birlikte o'na sığınarak , tevbe ederek o'nun ipine sarılmalıyız , farklılıklar kardeşliğe engel olmamalı ,
insanlar ya dinde kardeşimiz , ya insanlık ta eşimizdir ,
her zamanda birbirimize iman etmenin bedelini , salih amel işlemeyi ve hakkı tavsiye ve sabrı tavsiye edenlerden olalım ,
amaca giden yolda , aracı amaç edinmeyelim , birbirimizi tüketmekten , grublaşmadan , fırkalaşmadan , üretelim sevelim sayalım , şeytanın adımlarını izlemeyelim , hayırda yarışalım ,apaçık düşmanları yok saymayarak içimizden başlayalım , ( ilk kurbanımız ondan başlasın , o olsun ) o kesilsin ki , belki ölüler de dirilir : )
ha de bayramımız mübarek ola : )
esenlikle kardeşlerime ,
________________
Süphesiz iman edenler , yahudilerden, hiristiyanlardan ve sâbiîlerden Allah'a ve ahiret gününe hakkiyla inanip sâlih amel isleyenler için Rableri katinda mükâfatlar vardir. Onlar için herhangi bir korku yoktur. Onlar üzüntü çekmeyecekler ..
________________
Görmedin mi Allah nasil bir misal getirdi: Güzel bir sözü, kökü sabit, dallari gökte olan güzel bir agaca
Rabbinin izniyle her zaman meyvesini verir. Ögüt alsinlar diye Allah insanlara misaller getirir.
Kötü bir sözün misali, gövdesi yerden koparilmis, o yüzden ayakta durma imkâni olmayan bir agaca benzer
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Mircan Yazdı:
Selam,
Yaratıcısına secde etmeye haya eden zümreden daha ne bekleyebilirsiniz ki!!!
1400 yıldır bir kere bile gündeme gelmemiş bu iddiaları nasıl iyiniyetli bir çabanın sonucu olarak görebilirsiniz ki!!!
Müslüman yaftalı ancak özünde müslümanın sahip olması gereken temel özelliklerden yoksun ve bu nedenle doğru yola ulaşma ihtimali -kendilerinden kaynaklı- çok zayıf olana daha ne kadar taviz verebilirsiniz ki!!!
Allah'ın evini putlaştıran, salatı mecusi ritüeli olarak niteleyen, oruca ve zekata da bu hızla olmadık anlamlar yükleyeni daha ne kadar ciddiye alabilirsiniz ki!!!
Tüm kavramları sembolleştiren, dini kuşa çeviren origami dininin mensuplarının sözüm ona barış çağrılarına ne kadar güvenebilirsiniz ki!!!
Allah kimseye taşıyabileceğinden fazlasını yüklemez ayetini referans alıp, klasik anlamda namaz kılmak, hacca gitmek, oruç tutmak hatta zekat vermek bana ağır geliyor diyerek Allahtan aldıkları sözüm ona ruhsatla ayetlerin canına okuyanları daha ne kadar idare edebilirsiniz ki!!!
Kur'anı eğlence aracı görüp, ağzını,dilini ve diğer bilumum yerlerini bükerek daha farklı ne anlamlar yükleyebilirim yarışmasına "zaten ödül beklentimiz yok, önemli olan yarışmaktı" içsel sloganıyla gönüllü katılan ekibin sözlerine ne kadar itibar edebilirsiniz ki!!!
Yakın zamanda söylediklerini destekleyecek yalancı resul icat edecek sahtekarlara dur demenin vakti sizce de gelmemiş midir?
Sessiz kalanlar, tepki verenler, uygun ortam hazırlayanlar, izin verenler bu vebali nasıl taşıyacaksınız???
Not: Yukarıdaki yazımın muhatabı üzerine alınanlar olup, kimseyi tenzih etmiyorum. | | |
Ali Aksoy Yazdı:
Selam'a Selam,
Allah'ın insanların öğüt alması için indirdiği ayetleri O'na geri okumaktan "haya" etmeyenlerden ne beklenirse onu beklesen yeter.
Ne yani, itirazın şu dediğimizin "önceki ataların içinde hiç duyulmamış" olması mı?
Ataların, Kuran'ı arkaya atmış, Kuran yerine "tevatürü" din edinmişse, sen de onların yollarına uy. Ben ne senin ne de atalarının yoluna asla uymayacağım.
Neye inanıp neyi inkar edeceğimi senden öğrenecek de değilim. Benim hesabım sizin üstünüze değildir. Hesaba çekileceğim şey de ne atalarımın anladığı, ne senin anlamam hususunda direttiğindir.
Sözde "yalnız Kuran" yaftası ile ortaya koyduğunuz "melez" inanışınız, Buzağınız sizin olsun. Umarım Ataların ve onların uydurduğu "TEVATÜR" seni doğru yola eriştirir.
Müşriklerin inanışı "tevatür" den başka neye dayanıyordu ?
Allah'ın evini putlaştıranın kim olduğu apaçık bellidir.
Bana öyle bir ev söyle ki, onun yeri / temeli "tevhit" olsun, bu ev insanlara "hidayet" etsin. İçine giren güvene erip cennete gitsin. İçinde İbrtahim'in makamı bulunsun. Onda "açık seçik ayetler / deliller" bulunsun. Ve bu ev, daha önceden atılmış bir temelden yükseltilsin.
Nereden çıkarsak çıkalım, nerede olursak olalım yöneleceğimiz bir ev...
Allah'ın ipini, yolunu, elini bulduğunda evinide bulacaksın.
Lafzın kelimelerini "kavramlaştırmak" bizim değil, atalarımızın sanatıdır.
Nice nice şeyleri, Kuran'a dayanarak reddedip, önceden duyulmamış / meşhur olmamış şeyleri zikrederken ne kadar seçici ve akıllı idiniz.
Demek bunu bir tek siz yapabilirsiniz.
Siz, Kuran'a dayanarak "tevatür"ün bir kısmını reddederken müslümansınız da, biz Kuran'da beyan edilmemiş diğer şeyleri terkettik diye mi dinden çıktık ?
Bu ne güzel dinmiş böyle, kıblesi kendiniz / kendi doğrularınız olan...
Kininiz, nefretiniz ağızlarınızdan nasıl da fışkırıyor.
Dini kuşa çevirmekmiş...
Senin ataların Allah'ın "Dinde size hiç bir güçlük yüklemedi" dediği dini "karmakarışık etti ve sen de bundan pek mutlu isen" bunu doya doya yaşa.
Uydurduğunuz "namaz"da ara sıra vahye uy da, secdeni çene üzerine yap. Olur ki gözlerin açılır.
Evet, bu Kuran'ın ne önünden ne ardından hiç bir batıl erişip yanaşamadığı için, atalarınızın yüklediği ve sizin "mutlak doğru" diye peşinen kabul ettiğiniz anlamlar her yanından patlak veriyor, sizi çelişki içinde çelişkiye gark ediyor.
Diğerleri bana hiç bir izah getiremedi, sen getir. Aç ilgili başlığı teker teker cevap ver !
Göreyim senin "yalnız Kuran" yaftanı.
Yooo... Yanlız Kuran değil. Kuran + tevatür
Neden ? Tevatür, değiştirilemezmiş...
O halde neden Hıristiyanların ve Musevilerin o değiştirilemeyen o "hak" (!) olan tevatürüne tabi olmuyorsunuz ?
Kuran, onların tevatüre dayanan bilimum inanışını alaşağı edince, müşriklerin "tevatür" putunu devirince güzel, sizin atalarınızın tevatürünü yalana çıkarırsa "tukaka"...
Hatta siz bunun bir kısmını yalana çıkarırsanız güzel, biz çıkarırsak "Vatikan oyunu" !
Kuran'da asla olmayan namazı icad etmek için bilimum yerlerini kıvırmak anca size yakışır.
Kuran'ı bilmece bulmaca kitabına döndürerek bile bunu icad edemediniz. Bir de onu parça parça etmeden okusaydınız.
Ben muhakkak doğru düşündüğüme mi inanıyorum. Asla ! Hak, ancak Allah'tandır. Ama siz, kendilerinizin mutlaka doğru olduğu yahut bizlerin muhakkak ve muhakkak yanlış olduğumuz hususunda pek bir eminsiniz.
Bizi komplo teorileri üretmekle de suçladınız. Siz, Musa'nın kavminin başlarında Harun olduğu halde kırk gecede yoldan çıktığına inanırsınız da kendi kutsal atalarınızın yoldan çıkmış olabileceğine asla inanmazsınız.
Hatta, siz onların bazı konularda yoldan çıkmış olabileceğine inanır, bazı hususlarda yoldan çıkmış olabilceklerine asla inanmazsınız.
Tepeden tırnağa çelişkilere batmışsınız. Bu çelişkilerin nedenini sorduğumuzda da doğal olarak öfkeniz kabarıp bendinizi aşıyor.
Vaziyete bak !
Kıble var, salat yok. Salat var kıble yok. Secde ve rüku var, kıyam yok.
Kıyam var, salat yok.
Hangi ayette kıyamı, rükuyu, secdeyi ve salatı bir arada gördünüz ?
Size hangi ayet namazın nasıl kılınacağını açıklıyor.
Ezber ettiğiniz şey şu: Zaten bilinen bir şey neden açıklansın ?
İyi de bu "zaten bilinen şeyi" ben nereden bileceğim ?
Hadis kitaplarından bile şu kılmakta olduğunuz namazı derleyip çıkaramazsınız. Siz ancak, haber olarak gelenlerin bir kısmını kabul edip boşluklarını doldurarak buna ulaşabilirsiniz.
Beden hareketlerinin insanları kötülükten alıkoyduğu nerede görülmüş !
Hanginizin alnında secde izi var ?
Ne zamandan beri rüku eder bir halde zekat veriyorsunuz ?
Eğer "Tevatür" siz ve kavminiz için bir zikir ve siz bundan hesaba çekilecekseniz, elbette en doğru yoldasınız.
Sahtekarlara dur demenin vakti gelmemiş miymiş ! Sen niye "dur" demiyorsun.
Delillerini ser ortaya, kafamıza takılmış hususlara cevap ver.
Yooo... Siz anca sürüp çıkarırsınız.
İncitici bir çok söz söyleyerek, insanları "uyardığınızı" zannediyorsunuz.
Biz, elbette yanılmış olabiliriz. O halde, bırakın vatikanın oyununa gelme mavallarını da, "Papa" bile soracak olsa verecek cevabınız varsa onu söyleyin.
"Zaten cevap verdik" mi diyeceksiniz.
Evet cevap verdiniz.
Kuran'ı tevatürle anlamak gerekir diyerek,
Tarihin şahitlik ettiği "kıbleteyn" mescidini delil göstererek,
Müşriklerin zaten bildiği, "el çırpmak ve ıslık çalmaktan ibaret" salatı öğütleyerek,
Rükuyu, Davudun yere yıkılışında arayarak,
Her gün eda ettiğiniz namazda rükudan sonra doğrulup secdeye gittiğiniz halde, kıyamdan sonra rükusuz secde etmek mümkün değildir, ne kadar da komik olurdu diyerek,
Tek başına rüku, secde veya kıyamın yahut bunların muhtelif kombinasyonlarının namaz olamayacağını iddia ederek,
Neden "ikişerli" secde ettiğiniz hususunda susarak,
Tevatürde "beş vakit" olarak kılınan namazı hangi akla hizmet üç yahut ikiye indirdiğinizi izah edemeyerek,
Kuran'da inanılmaz derecede detaylar içeren ayetlere rağmen, hatta mesela vasiyet edecek kimsenin, yolculuk halinde vasiyetini aktaracağı kimselerin "NE SÖYLEYEREK YEMİN EDECEKLERİ" bile açıklandığı halde, namazın neresinde ne söyleneceğini Kuran'dan gösteremeyerek...
Ve daha nicesi...
Bunlar mı bütün söyleyecekleriniz.
O halde şunu bilin:
Ben, Rabbimden gelen gerçekten başkasına itaat etmem. Sizin atalarınızdan görerek inandığınız namazı inkar ediyorum.
Çatlasanız da, patlasanızda.
Ben sizi, karşılıklı olmak kaydı ile inanışınız sebebiyle kınamam.
Sizin dininiz size, benim dinim bana.
Ne ben sizin Rabbinizim, ne siz benim Rabbimsiniz.
Tekfir hakkı ancak dinin sahibine aittir.
Beni hesaba çekecek olan, ne sizsiniz, ne de atalarınız.
Hesaba çekileceğim şey, ne sizin dikte ettikleriniz, ne de tevatür.
Güzellikle konuşmaya yapılan her çağrıyı reddettiniz.
Benim kıblem vahiydir. Nerede olursam olayım, nerden çıkarsam çıkayım yönelmeye gayret edeceğim Aziz ve Rahim'in indirdiğidir.
Allah'ın evi diye inandığım şey, temeli Tevhit ile gösterilmiş, önceki resullerin izinde temellerinden yükseltilen, dileyen her kişinin içine girip güvene ereceği, İbrahim'in makamını ve açık seçik ayetleri barındıran İbrahim'in milletidir.
İtaat eden, boyun eğen taifeler için, akıl ve şeriata aykırı her şeyden temizlenmiş Kutsal ev...
Ben yaşamım boyunca Allah'ın emirlerini ayakta tutup, arınılması gerken şeylerden arınmaya çaba göstereceğim.
Kötü şeylerden alıkoyacağına inandığım salat, vahyi gayblerde bile inanarak izlemektir.
Benim inandığım salat, insanlara bir çok şeyi emrediyor.
Benim inandığım salat, Kuran'da uzun uzun / türlü türlü anlatılmıştır.
Benim inandığım salatı ikame etmeyenler (vahye muhatap olup anlamak koşulu ile) elbette cehenneme odun olacaklardır.
Bu salattan men etmeye çalışanlar da...
Bu salatı, dini yalan sayandan başkası inkar edip engellemez.
Bu salat, gece gündüz, sabah akşam, sabaha ererken, akşama ererken yani her zaman ikame edilir.
Peygamber, bu salatı duyurmak için çağırırsa elimi, kolumu, yüzümü yıkar, baştan ayağa silkelenir giderim.
Allah'ın ayetlerini dinleyince boyun büker, itaatle çenem üzerine kapanırım.
Zaten ben onu (vahyi) öz oğlumu tanıdığım gibi tanırım.
Bakarsın Peygamber, vahyi işitip secde / itaat edenler arasında dolaşa dolaşa salat eder.
Arınılması gereken şeylerden rüku eder bir halde / alçak gönüllülükle arınmaya çalışırım.
Eğer birileri ile bir antlaşma yaparsam, bu anlaşmanın hükümlerini de ayakta tutmaya, anlaşmanın yasak ettiği şeylerden sakınmaya çalışırım.
Amma evlilik akti olsun, amma barış anlaşması, amma vasiyete şahitlik..
Ama yaya ama süvari / her zaman ve en güzel bir şekilde, korksam dahi bunun gereğini riayete çalışırım.
Demek kuşa döndürülen din bu mu?
Ben işte bu dinin mensubuyum.
Siz hoş görmeseniz bile...
Allah, şu işlere kafa yoran her kardeşimi ve beni en güzel ve doğru olan hangisi ise ona muvaffak kılsın.
Esenlik dileklerimle....
Bende Ali Aksoy'un bu tespitlerine ve dim dik duruş ve tavrını aynen onaylayarak ve benimseyerek vede katılarak varım.
Muhabbetle.
Abdurrahman Özlük
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
aliaksoy yukarıda yazdıklarının hala arkasında mıdır? Öncelikle bunu öğrenelim.
|
Yukarı dön |
|
|
aliaksoy Uzman Uye
Katılma Tarihi: 05 subat 2007 Yer: Turkiye Gönderilenler: 989
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Asla ayni degildir. Ofke ile, karsilik / kisas olsun
diye yazilmis, itham yonuyle bastan asagi
haddini asmis bir yazidir. Cunku, zannederim ki,
Mircan da benim gibidir.
Goruslerimizde uzlasmak zorunlulugumuz
yoktur. Ama hayra ve barisa cagirmak, icabet
etmek ve guzel ve erdemli isler yapmak
zorunlulugumuz vardir.
Esenlikle...
Esenlikle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
|
Yukarı dön |
|
|
Mircan Uzman Uye
Katılma Tarihi: 25 agustos 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1277
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam,
Bencede öyledir.
Peki neden barışa yapılan çağrıdan sonra benim mesajımın altına aliaksoyun cevabı yapıştırılır ve birileri gaza getirilmeye çalışılır?
Üstelik bu kişinin kendi sözleri ile değil altına imza atmak suretiyle yapılır.
Aslında bu durumu çok iyi ifade eden türkçede bir söz var ancak haya sınırlarını aşmamak en iyisi.
Şakşakçılarada selam olsun...
|
Yukarı dön |
|
|
|
|