Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Az önce televizyonlara Gazze'den bağlanıp “Ölmezsem sonra yine konuşuruz” diye espri yapan Filistinli Muin Naim'i tanıyorum.
Bu espriyi yaptığı sırada İsrail savaş makinesi onun evine doğru ilerliyordu.
Hamas'ın Türkçe bilen sözcülerinden biri olmuş Muin.
Benim ODTÜ'den arkadaşım.
ODTÜ'de bir zamanlar yüzlerce Filistinli öğrenci okurdu. (Kızlar da vardı ama onlar başörtüsü yasağından sonra gelmez oldular.) Şimdi Gazze'den telefonla bilgi alınan Türkçe bilen o Filistinlilerin çoğu ODTÜ'lüdür herhalde
Muin de onlardan biriydi.
O da diğer Filistinliler gibi okulun etrafındaki bakımsız, ucuz evlerde kalırdı. “Filistin kampı” derdik biz o evlere.
Bütün Filistinliler gibi onun da dersleri kötüydü. Kötü şartlardan gelmişti çünkü. Birlikte kaç defa Calculus dersini alıp, kaldık hatırlamıyorum. Ama Bahar Şenliği'nde Filistin standında yaptıkları lezzetli felafalleri hiç unutmadım.
Aynı öğrenci topluğunda bulunduk Muin'le. Şanlıurfa'ya, Antep'e gittik trenle, yolda uzun uzun Filistin'i konuştuk.
Ne yapacağını bilmiyordu Muin. Filistin'e dönmek, bütün hayatını bir trajedi ve mücadele içinde geçirmeyi en baştan kabul etmek demekti. Dönmemek ise, gurbette aynı sefaleti hem de ülkesine ihanet etmiş olma duygusundan bir an olsun kurtulamadan çekmeyi kabul etmek demekti.
Tanıdığım bütün Filistinliler gibi onun da hayatı politika ve mücadeleydi. Devrim yapmak, iktidara gelmek, toplumu dönüştürmek için değil, adam gibi yaşamak için, adamı da bırakın sadece yaşamak için. Bu dünya onlara normal ve basit bir hayat sürdürme fırsatı vermedi çünkü. Şimdi onlardan militan, terörist diye bahsedenler, Hamaslı, El Fetihli ya da başka bir örgütten olmanın Filistinli olmak, olmayan Filistin devletinin vatandaşı demek olduğunun farkında değiller.
Dün Muin'i televizyonda gördüm. Hamas sözcüsü olmuş. Türkiye televizyonlarına bağlanıp, bilgi veriyor. Hiç değişmemiş aynı muhlis Muin o. Aynı bacı kalfa Türkçesi. Aynı hınzır ses. Karıncayı incitemeyecek, iri cüsseli, saf, tertemiz, bir tek İsrail denince tepesi atan Muin o.
Şimdi siz Muin'e terörist mi diyorsunuz? Allah korusun Muin öldürüldüğünde İsrail, askerî hedefleri mi vurmuş olacak? İsrail bu kez çocuk ve kadın öldürmedi, hastaneye saldırmadı diye “ohh” mu çekilecek, “su testisi su yolunda kırılır” mı denilecek?
Peki, siz söyleyin. Muin'in yerinde olsaydınız siz ne yapardınız?
Bir sabah 2000 yıl önce bu toprakların sahibi olduğunu iddiasıyla Hititler gelse bizi evlerimizden atsa.
Sonra da boşalttığımız evlerimize, topraklarımıza yerleşse.
Bizi de birkaç mülteci kampında toplasa. Etrafımıza duvarlar örse.
Bir kısmımız Bulgaristan'a, Yunanistan'a, Suriye'ye, Gürcistan'a, İran'a kaçsa.
BM'nin bize verdiği küçücük toprak parçası bile işgal altında olsa. Dünyanın buna bile sesi çıkmasa.
60 yıldır bu rezillik, bu hayat mücadelesi, bu haksızlık böyle devam edip gitse.
Siz de bu rezilliğin, bu hayat mücadelesinin, bu işgalin ortasına doğsanız.
Anneniz, babanız, bütün sevdikleriniz açlıkla, yoklukla, sefaletle mücadele ederken az ötede sizin evlerinize kurulmuş Hititler refah içinde yaşasa.
Bütün dünya onları tanısa, bütün dünya onları muhatap alsa.
Gülseler, eğlenseler, gelecek endişeleri olmasa.
Ve bütün bunları her gün görseniz. Bütün bu çelişkiyi her gün yaşasanız.
Her gün kendi vatanınızda kontrol noktalarında aşağılansanız.
Bir de haklarınız için mücadele ederken kendi vatanınızda adınız teröriste çıksa?
Eliniz kolunuz bağlanmış olsa.
Siz ne yapardınız?
Sadece taş atmak öfkenizi nereye kadar keserdi?
Dünyanın en iyi üniversitelerinde, en iyi şartlarda okumuş, yaşamış, “ilkel” güdülerinden kurtulmuş, dünyanın en derin
adamlarından biri olmuş Filistinli Edward Said'e İsrail hedeflerine taş attıran öfkenin Gazze sokaklarında her gün bu işkenceyi yaşayan sıradan bir Filistinli gence neler yaptırabileceğini düşünün. Hele son İsrail saldırılarından sonra?
Ve tekrar düşünün Siz Muin'in yerinde olsaydınız ne yapardınız?
“İsrail kendini savunuyor” diyen AB'nin adaletine mi güvenirdiniz?
“İsrail'i çok iyi anlayan” Obama'dan mı çözümü beklerdiniz?
Koltukları karşılığında, dünyanın egemenlerine zavallı Filistinlileri satan totaliter Arap rejimlerinden mi medet umardınız?
Bush ile işbirliği yapan, Hamas'ı bitirmek için Mısır'la işbirliği içinde Gazze'yi açlığa terk eden El Fetih'e mi katılırdınız?
2005'te Arap dünyasının en adil seçimleriyle, demokratik yollarla iktidara gelen, uyguladığı yanlış siyasi stratejilere rağmen bir şekilde İsrail karşısında durabilen tek Filistinli güç haline gelmiş Hamas'a mı katılırdınız?
Yoksa kan ve barut kokan, abluka yüzünden insanların ot yediği Gazze sokaklarında “Bütün dünya buna inansa bir inansa hayat bayram olsa” tarzında mı takılırdınız?
Türkiye'de “Ama Hamas da” diyerek suça ortak olanlar, suça sessiz kalanlar tüm bunları hiç düşündü mü?
Buradaki “ama” ile “Ama Ermeni çeteleri de Türkleri öldürdü”deki ama arasında bir fark olmadığını hiç düşündü mü?
Peki, siz bu berbat şartlarda yine de bir Muin olabilir miydiniz?
Bir insandan ancak canlı bir bomba yaratacak bu şartlarda onun kadar muhlis, sevecen ve vicdanlı kalabilir miydiniz?
Siz bu şartlarda bile Muin gibi espri yapabilir miydiniz? Serinkanlılığınızı koruyabilir miydiniz?
Az önce “ Ölmezsem yine bağlanırım” diye espri yaptı televizyonda ODTÜ'den Filistinli arkadaşım Muin.
Tam o sırada İsrail savaş makinesi evine doğru ilerliyordu.
O öyle söylediğinden beri ben merakla ve endişe içinde televizyon başındayım ve onun yeni bir kanala canlı bağlanmasını bekliyorum.
Ölme Muin. Öldürme Muin.
Çok bekledin. Çok sabrettin.
Sakin, huzurlu bir hayatı sen de hak ettin.
Dayan Muin... Dayan Gazze...
Yıldıray Oğur/TARAF
__________________ ZÜMER-2739/27 Andolsun, biz bu Kur'an'da insanlara her türden örnekler verdik ki düşünüp öğüt alabilsinler.
Aşağıda yer vereceğimiz hikâyeyi
okumaya başladığınızda yazı başlığı ile ilgisi olmadığı hissine
kapılabileceğinizi tahmin etmek güç değil. Ama yazının sonundaki
sürprizi beklerseniz sanırım hak vereceksiniz.
Hikâyeyi Can Uludağ isimli okuyucumuz göndermiş. Olay gerçek mi
değil mi bilmiyorum. Kısa bir araştırma yaptığımda yazının internet
ortamında dolaştığını da gördüm. Hikâyeyi okuduğumda aklıma ilk gelen,
�İşte Gazze�deki acıyı dindirecek çözüm bu�� diye düşündüm. Aşağıda yer
vereceğim örneği aslında hayatın her alanına uygulayabilirsiniz. Çok
işe yaradığını göreceksiniz.
�500 bin dolarlık çek� başlıklı yazıda şunlar anlatılıyordu:
İş adamının işleri bozulmuştu. Ne yaptıysa olmuyordu. Bir zamanlar
çok başarılı olmasına rağmen şimdi borç batağındaydı. Bir taraftan
kredi verenler onu sıkıştırırken, diğer taraftan da ödeme bekleyenler
sıradaydı. Çok bunalmıştı ve hiçbir çıkış yolu bulamıyordu. (Hikâyenin
bu kısmını okurken, küresel kriz nedeniyle büyük zarar gören, dünyanın
47. zengini Alman milyarder Adolf Merckle'nin (74) Almanya'nın Ulm
kenti yakınlarında dün bir trenin önüne atlayıp canına kıyması geldi aklıma. Milyarder işadamının geride bıraktığı veda mektubunda içine düştüğü çaresizliği anlattığı görüldü.)
Neyse biz hikâyemize dönelim.
Zor durumdaki işadamı biraz da olsa rahatlamak için bir parka
gitti. Bir banka oturdu, başını ellerinin arasına aldı ve bu durumdan
nasıl kurtulacağını düşünmeye başladı.
Tam bu sırada önünde yaşlı bir adam durdu; "Çok üzgün görünüyorsun. Seni rahatsız eden bir şey olduğu belli� Benimle paylaşmak ister misin?" diye sordu. İşadamının yakınmalarını dinledikten sonra da, "Sana yardım edebilirim" dedi ve çek defterini çıkardı. İşadamının adını sordu ve ona bir çek yazdı. Çeki ona verirken de şöyle dedi: "Bu para senin. Bir yıl sonra seninle burada buluştuğumuzda bana olan borcunu ödersin. Hadi al" dedi. Ve yaşlı adam geldiği gibi hızla gözden kayboldu.
İşadamı elindeki çeke baktı. Çekte 500 bin dolar yazıyordu: İmza
ise Amerikalı ünlü milyarder John Rockefeller'e aitti. Yani hikâyenin
yaşandığı dönemde dünyanın en zengin adamı olan kişiye� "Tüm borçlarımı
hemen ödeyebilirim" diye düşündü. John Rockefeller'e ait bu çekle tüm
sıkıntılarını aşabilirdi. Ama çeki bozdurmaktan vazgeçti. Bu değerli
çeki kasasına koydu. Onun kasasında olduğunu bilmenin güvenle ve
yepyeni bir iyimserlik ve umutla yeniden işine dört elle sarıldı. Ödeme
planlarını yeniden yapılandırdı. Büyük küçük demeden önüne çıkan tüm
işleri değerlendirmeye başladı. İyi yapılan işler yeni işleri doğurdu.
Çok değil, birkaç ay geçmeden işlerini tekrar yoluna koyabilmişti.
Bir yıl boyunca bu azim ve moralle çalıştı durdu. Borçlarından
tümüyle kurtulup para kazanmaya başladı. Tam bir yıl sonra, kasasından
çıkardığı ve hiç el sürmediği bozulmamış çek ile parka gitti.
Kararlaştırılmış saatin gelmesini bekledi. Tam zamanında yaşlı adamın
hızla ona doğru geldiğini gördü. Tam ona çekini geri verip başarı
öyküsünü paylaşacakken bir hemşire koşarak geldi ve adamı yakaladı.
Hemşire "Onu bulduğuma çok sevindim, umarım sizi rahatsız etmemiştir" dedi. "Bu bey sürekli olarak huzur evinden kaçıp, bu parka geliyor. Herkese kendisinin John Rockfeller olduğunu söylüyor" diye ekledi. Hemşire adamın koluna girip onunla birlikte uzaklaştı.
İşadamı şaşkın bir şekilde öylece durdu kaldı. Sanki donmuştu. Tüm
yıl boyunca arkasında yarım milyon dolarlık çek olduğu moraliyle
inanarak çalışmış, o moralle yeni riskler üstlenmiş, işler almış ve
kısa sürede işlerini yoluna koymayı başarmıştı. Birden, hayatının
akışını değiştiren asıl şeyin para olmadığını, kendine duyduğu güven ve
inanç olduğunu fark etti.
Bize lazım olan�
Gelelim bu hikâyenin zihnimizde yaptığı çağrışıma�
Dört tarafı İslam ülkeleri ile çevrili olan bir avuç ölçekteki
İsrail, dünyanın gözleri önünde insanlık tarihinin en büyük vahşetine
imza atarken, üstelik Filistin halkını yıldırmak için sanki özellikle
yapıyormuş gibi bebekleri ve çocukları öldürürken, İslam dünyasındaki
yöneticilerin sessizliğini, beceriksizliğini ve sorundan kurtuluş için
bir adım dahi atmaktan aciz görünen tavırlarını ve özgüven
yetersizliklerini nasıl açıklayacağız?
Başımızı iki elimizin arasına alıp düşündüğümüzde, yapmamız imkân
dâhilinde olduğu halde yerine getirilmekten imtina edilen çok sayıda
fırsatların olduğu görülecektir. Eksik olan şey özgüven eksikliğidir.
Sorundan çıkış için lazım olan enerjinin bizde değil, başkalarının
olurunda ve lütfedecekleri bir himmette olduğunu vehmetmektir. Kendi
gibi olamamaktır.
Hâlbuki bu konuda bizi rahatlatacak olan en etkili çek, temel
alacağımız en köklü referans, şanlı tarihimizdir. Dün bu sorunları
nasıl aşıyor ve dünyayı nasıl bir huzur iklimi haline getirebiliyorduk
sorusuna cevap bulmaktır. Adımlarımızı atarken, böylesine bir manevi
gücün varlığını arkamıza alarak ve hissederek harekete geçmemizdir.
Geleceğin tarihçileri bugün bölgede yaşanan vahşeti sorgularken,
aynı dönemde İsrail�in etrafında hangi ülkeler vardı ve yöneticileri
ile halkları ne yapıyordu ayrıntısına muhakkak bakacaklardır.
Bu ayıba şahit olanlar olarak gelecek nesiller nezdinde utançla
anılmak istemiyorsak, çok geçmeden ciddi bazı adımlar atmamız
gerekiyor. Gerekirse gönüllü olarak gitmek için ilgili mercilerin
kapısına dayanabiliriz.
Tarih boyu çok sayıda peygamberin neden İsrail oğullarına
gönderildiğini ve bu peygamberlerin yaşadıkları sıkıntılara Kuran�da
neden bu kadar çok yer verildiğini şu an şahit olduğumuz Gazze vahşeti
bize ayan beyan anlatıyor.
Demek ki kutsal kitabımıza yeterince kulak vermemişiz. Demek ki bazı noktaları kavramakta eksik kalmışız.
Karşılıksız bir çek gibi, arkamızda neden kutsal kitabımızın,
dinimizin ve bunu aksiyon safhasına geçirmeye müsait bir milletimizin
olduğu bilinciyle yeni bir başlangıç yapmıyoruz ki�
Kim bilir, bu olayların bize söylemek istediği belki de budur.
Ne dersiniz�
osman özsoy
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Kökü tarihin derinliklerine uzanan, yüzyıllar - on yıllar içinde
çözülemedikçe karmaşıklaşmış, karmaşıklaştıkça müzminleşmiş, "sebep-
sonuç" "etki-tepki" ilişkilerinin kısır döngüler halinde birbirine
dolandığı; bin bir türlü parametrenin iç içe geçtiği büyük sorunların
herhangi bir anında bir kesit alıp haklı-haksız değerlendirmesi yapmak,
patlak veren herhangi bir güncel olayla ilgili olarak kurban-cellat
saptamasına kalkışmak hem imkansızdır, hem de yararsız...
Tıpkı şimdi Gazze faciasında kimin ilk taşı attığını tartışmak gibi...
Böyle zamanlarda olaylar zincirinin son halkasına yapışıp kalmak ve o
noktada bir hesaplaşmaya girişmek yerine güncel olayların üzerine çıkıp
daha geniş bir perspektiften bakarak esas olanla tali olanı, geçici
olanla kalıcı olanı ayırabilmek ve düğümün çözülmesi için asıl
yakalanması gereken ucun neresi olduğunu anlayabilmek gerekir.
Şu anda Gazze üzerine yapılan bütün güncel politik, hukuksal,
diplomatik, askeri değerlendirmeler, haklı-haksız tartışmaları orada
ölen masum insanların parçalanmış görüntüleri yanında tali kalır. Evet,
bugün esas ve acil olan sadece budur ve vicdanı olan herkes en kısa
zamanda bizi insanlığımızdan utandıran bu katliamı durdurmanın
yollarını düşünmelidir.
Bunun için Türkiye elinden geleni yapıyor, daha da yapmalıdır.
Avrupa'nın şu utanılası suskunluğunu bırakması, Obama'yı iktidar yapan
Amerika'nın vicdanının harekete geçmesi, İsrail içindeki barış
yanlılarının seslerini yükseltmeleri, şimdiye kadar suskun kalan Arap
ülkelerinin seyirci olmayı bırakıp sorumluluk almaları için mümkün olan
her şey yapılmalıdır.
Ancak ondan sonra sıra, bu koca düğümün 60 yıldır bir türlü
çözülememesinin ana kaynağını, temelde yatan sebeplerini irdelemeye
gelebilir. Sıra bu noktaya geldiğinde, bu sorunun barışla çözülmesinin
karşısına dikilen birbirinden fanatik ve birbirinden hayalci iki
zihniyetle yüz yüze geliriz.
Bu hayallerden biri, Filistin halkını kıra kıra bitirmek,
bitiremediklerini de diğer Arap ülkelerinde sürgün yaşamaya mahkum
etmek; tarihi Filistin topraklarının tümünü ele geçirip o topraklar
üzerinde Tevrat'ta yazılı olan Yahudi devletini kurma hayali...
Diğeri ise, 1948'de Filistin toprakları üzerinde gayrı meşru olarak
kurulan İsrail Devleti'ni tamamen yok etmek, tarihi Filistin vatanını
geri almak ve Filistin Devleti'ni kurma hayali. İşte 60 yıldır kıyasıya
çarpışan ve birbirlerini güçlendiren iki fanatik cephe budur.
Birbiriyle uzlaşmaz çelişki içindeki bu iki cephenin varlığı, derece
derece diğer kesimleri de etkilemekte, her türlü barış teşebbüsünü
dinamitlemeyi ve umutsuz bir savaşı sürdürmeyi becerebilmektedir.
Hayatın gerçekleri her iki hayalin de mümkün olmadığını gösterdiği
halde "dava"larına fanatikçe sarılmaya devam eden bu iki fanatik mihrak
bu düğümün çözülmesinin önündeki temel engellerdir. Bugün geldiğimiz
noktada kimin hayalinin haklı ya da meşru olduğunun hiç ama hiç önemi
yoktur.
Önemli olan, dünyanın bugünkü konjonktüründe her iki hayalin de
gerçekleşme şansının olmamasıdır. Biraz sağduyu, ne Filistin halkının
kıra kıra bitirilebileceğini, ne de İsrail devletinin o topraklardan
koparılıp yok edilebileceğini anlamak için yeter. Barış, ancak bu iki
realitenin da kabulü halinde ve hayalci fanatiklerin marjinalleştirip
tecrit edilmesi durumunda gelebilir.
Barış, ortalarda bir yerlerde kurulacaktır. Ortalarda bir yerdeki o
nokta taraflardan birine "hakkaniyetli" görünmeyebilir. Ama
hakkaniyetli olup olmamasından daha önemli olan gerçekleşebilir olması,
barışı sağlamasıdır. Çünkü bu dünyada bebelerin yaşama hakkından daha
kutsal bir dava yoktur.
gülay göktürk
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Kapının önüne konulmuş üç boş süt şişesi gibi yan yana dizilmişler.
Bir daha içemeyecekleri süte uzanırcasına aralık, kanamayacakları bir
dünyaya uzanmış ağızları, üzerlerinde kanlı giysiler.
Hele o ortadaki, o evet, başı beyaz sargıyla sarılmış olan...Ölmeden
önce de, zaten yaralı olan. Daha önce vurulmuş ve muhtemeldir ki
hayatta kaldığı için Allah'a şükredilmiş... Bu bir film olsaydı
'sırasını savmış', aldığı yara karşılığında hayatta kalmayı hak etmiş
olduğu varsayılırdı. Filmlerde çoğunlukla öyledir; bir badireden
kurtulmuşsan bir anlamı vardır.
Filmlerde kader şöyle bir değip geçmiş ve yaşamana karar vermişse,
bir daha geri dönüp bakmaz. En azından uzunca bir süre bakmaz. Ama
İsrail öyle değil, şöyle bir değdiklerini tanıyor, geri dönüp eskaza
hayatta kalmışlarsa da tarıyor. Onun için 15 dakika bile yeterince
uzun. Gördünüz değil mi o resmi? Dün Zaman dahil birçok gazetede vardı;
o çocuk cesetleri. Bebeklerin altındaki yaygıyı da gördünüz mü? Hani,
ölü de olsalar, soğuk almasınlar diye serilmiş gibiydi. Hani ölü de
olsalar, belki şehre bir Mesih gelir, canlanırlar/ zatürre olmasınlar.
İleride çocukları olmaz sonra. Yekten koymayalım taşa. Böbrekler sonra,
soğuğu mıknatıs gibi çeker. Hem İsrail için İsrafil vakti. Artık
gücenmiş olsun da gelsin o büyük Sûr... Hasta olmasınlar. Yekten taşa
koymayalım. Hazmedilmesi güç gerçekliğe dair, gerçeklik duygusunun
'insanca' yitimi. O yaygıyı seren Filistinlinin aksine, gerçekliği
'insanca' yitiremiyoruz biz.
Ne kanlı turnusol kâğıdıymış Filistin meselesi. Sapır sapır döküldü
insanlığımız. Burkulkaç diye bir fizik yasası var sanki. Burkuluyor
burkuluyor ve sonra bu gerçeklikle baş edemeyeceğimize karar verip
kaçmayı tercih ediyoruz. Zaplayarak ya da unutarak. Çünkü etrafımız
neyin 'etik' neyin 'doğru' olduğunu söyleyen, 'tabloyu doğru
değerlendirmek lazım geldiğini' vazeden ve vicdanın o ilk uyanışına,
dolaysız sesine çelme takmak için karışık mesaj veren 'realist'lerle
dolu.
Köşe yazarlarına bakıyorum. Türkiye realist davranmıyor, Tayyip
Erdoğan İsrail ile kurduğumuz diplomatik ilişkileri bozacak şekilde
sert çıkıyor, oysa Arapların Filistinlileri umursadığı yok, biz neden
Arap'tan çok Arapçı olacakmışız ki, diye, bla bla bla bir yığın
mübtezelce fikir var. Hamas'ın yok edilmesi adına İsrail'in Gazze
harekâtına Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan gibi ülkelerin verdiği zımni
destek de iyi bahane oldu sonra. Kendimizi Avrupalılarla aynı rafa
yerleştirme fırsatı doğdu; Oryantalist bir yerden, çok çok üstün
olduğumuza inandığımız Araplara tepeden bakmak için bir imkân daha!
Bölge ülkelerinin kirli işbirliğini İsrail'e göstermemiz gereken
hoşgörünün eskortu haline getirmek! Gerçeklik duygusunu insanca
yitiremiyoruz, evet. Bir katliama ses çıkarabilmek, bir katliam
dolayısıyla öfke duyabilmek için Arap olmak/olmamak mühim bir
kerterizmiş gibi. İsrail ile ilişkilerimize her halükârda dikkat
buyuracakmışız efendim. Bu bir şaka olsa gerek. Onca kan akarken, 4
askerine karşı, 670 sivil Filistinliyi öldüren, öldürmeye de devam
eden, demokratik seçimle gelmiş Hamas'ı, 15 aydır tek füze atmamış
Hamas'ı, bölgedeki Arap ülkelerinin de desteğiyle derdest etmeye
azmetmiş bulunan Siyonizm'in şahı İsrail'le ilişkilerimize dikkat
etmeliymişiz.
Ben de 'realist' bir yorumsama faaliyetinde bulunmak isterim: Kimse
kusura bakmasın, 'İsrail ile diplomatik ilişkiler' insanlığın önünde
bariyer teşkil ettiği sürece, ortam yekten 'antisemitizm'e varan bir
kan davasına kalacaktır. Hizbullah, İran ve Hamas'ın etkisinin Arap
ülkelerinin de verdiği omuzla bastırılması ve bu kirli işbirliğine
başta AB dahil BM'nin dahi gık diyememiş olmasının sonucu, vasat,
Filistin'de ölen her bir çocuğa karşı diasporada yaşayan 4 Yahudi'nin
ölümü için fetva verebilecek aşırıların söylemlerinin benimsenmesine
kadar gidebilir. Yoksa sahiden, bunun olması mı isteniyor?
Bugün İsrail'e ağız dolusu küfür ediyorum. Hem görünen köy kılavuz
gerektirmediği için hem de kabaran öfkem muhatabını şaşırmasın diye.
Siyonist Yahudi ile sıradan-masum bir Yahudi arasındaki farkın önemi
sonsuza kadar önemli kalsın diye. Bilmem anlatabildim mi?
n.bengisu karaca
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
GAZZE'yim ben...Yıkık, harap, mağrur ve asi... Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi... İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım. Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde... ....dünyanın gözleri önünde... Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım. Barbarların istilası karşısında Şark'ın nefs-i müdafaasıyım. Bayramdı. Çatışma vardı. Cuma sabahı camide vuruldum. Yerde can çekişirken bulundum. Yaradan'ın evinde, Yok - eden vardı o gün... Aradıklarını söyledikleri kitle - sel imha silahlarıyla geldiler. Kafama nişan alıp, beynimi deldiler. Dağıldı kafam, parçalandı yüzüm. Kızıla kesti dayandığım duvar; Kendi kanıma gömüldüm. Tanırsınız beni... Vietnam'da beynine kurşun sıkılan da bendim; Filistin'de taşlarla kolu bacağı kırılan da... İzmir'de ilk kurşunu atan da... Hepsinde suçum aynıydı: İşgalciye karşı ülkemi savunuyordum. Ve kanlar içinde yattığım yerden dünyaya, unuttuğu bir yemini, "isyan"ı hatırlatıyordum. Fakat ne mümkün! Katilim, benden çok önce dağıtmış dünyanın beynini... Kara bir perde inmiş Ademoğullarının gözüne... Görmüyor, duymuyor, ses vermiyor. Susuyor riyakarca... Aslan tarafından parçalanan avın artığına göz dikmiş sırtlanların iştahıyla... ....susuyor, katliama ortak olma pahasına... Şimdi yalanlar söyleyecekler sana... "Özgürlük götürdük, onun için öldürdük" diyecekler. Bir tek yüzüm var, bunun karşısına koyabilecek. Bu darmadağın, bu delik deşik, bu kanlı yüz, feneri olsun kör gözlerinizin... GAZZE adını, zulmün defterine yazın. Ve asla unutmayın. Dönerim bir gün; mazlumun ahı gibi çıkar gelirim. İsyanlarla, sandıklarla... olmazsa, belime sarılmış bombalar, cephane yüklü kamyonlarla... "Terörist" diye işitirsiniz manşetlerde adımı yine; büyüğüne tapar, küçüğünü lanetlersiniz. Suçlunun savcı, mazlumun sanık olduğu bu sefil mahkemede, adım adım faşizme gidersiniz. Ödersiniz bedelini sükutunuzun... Bir gün pişman olursunuz. İşte o gün hatırlayın beni: Ben, GAZZE'yim. 21. asrın kabristanı, insanlığın son kalesiyim.
İsrail donanmasının vurduğu Şati mülteci kampında kalanların yaşadığı panik yüzlerinden okunuyordu.
bomba gazze sığınma İsrail katliam
İsrail ordusunun, 110 Gazzeliyi önce sığınmaları için bir eve topladığı, ertesi gün de bu evi vurarak 30 kişinin ölümüne yol açtığı raporlandı
BM, İsrail ordusunun, bu hafta başında Gazze kentinde yarısı çocuk 110 sivili topladığı bir evi 24 saat sonra topa tutarak, 30 kişinin ölümüne yol açtığını bildirdi. BM İnsani İşler Koordinasyon Bürosu (OCHA) tarafından hazırlanan rapora göre, İsrail askerleri 4 Ocak’ta Gazze’nin merkezindeki Zeytun Mahallesi’nde bir eve 110 Filistinliyi sığınmaları için yerleştirdi ve bu kişileri evden çıkmamaları konusunda uyardı. Görgü tanıklarına dayanılarak hazırlanan raporda, bu evin daha sonra İsrail’in açtığı ateşte isabet aldığı ve 30 kadar kişinin öldüğü kaydedildi. Filistinli sağlık görevlileri 5 Ocak’ta yaptıkları açıklamada, İsrail’in tank ateşinde bir evde aynı aileden 12 kişinin öldüğünü bildirmişti. Görevliler, ölü sayısının, enkazdaki diğer cesetlerin çıkarılmasıyla 30’u bulduğunu belirtmişti. İsrail ise, BM’nin bu iddiasını reddetti. İsrail’in Gazze Şeridi’ne saldırılarında ölen ve yaralanan her üç kişiden birinin çocuk olduğu bildirildi. BM’nin Çalışma ve Yardım Ajansı’nın Gazze’deki operasyonlarından sorumlu yetkilisi John Holmes, Gazze’de ölen 803 kişiden 257’sinin, yaralanan 3330 kişiden de 1080’inin çocuklar olduğunu söyledi.
Operasyonlara devam BM Güvenlik Konseyi’nin önceki gece taraflara kalıcı barış için acil ateşkes çağrısı yapmasına karşın İsrail, Gazze’deki operasyonlarını dün de sürdürdü. Filistin topraklarından İsrail’e yönelik roket atışları da devam etti. Hamas’ın askeri kanadı El Kassam Tugayları, dün Beyt Lahiye’de bir evi işgal eden İsrail askerlerine baskın düzenleyerek pusuya düşürdüğü 8 İsrail askerini öldürdüklerini iddia etti. İsrail bombardımanlarında evi isabet alan İhab Vahidi adlı fotomuhabiri, annesi ve eşi ile birlikte hayatını kaybetti. Bombardımanlar sırasında, Ukraynalı bir kadın ile 1.5 yaşındaki oğlunun da öldüğü bildirildi. İsrail ordusu, Gazze’nin kuzeyine düzenlediği hava saldırılarında 6’sı aynı aileden olmak üzere 9 Filistinliyi öldürdü. İsrail, Gazze’ye yönelik saldırılarını sürdürürken Batı Şeria’ya da tam abluka başlattı.
Filistinli bir kadın, İsrail’in vurduğu Refah’taki bir binanın enkazında yürüyor.
‘Obama, Hamas’la diyalog kuracak’ ABD’de 20 Ocak’ta başkanlık görevini devralacak Barack Obama yönetiminin, şimdiki Başkan George W. Bush’un Hamas’ı izole etme politikasını terk ederek Filistinli örgütle doğrudan olmasa da bir iletişim kanalı kuracağı iddia edildi. İngiliz “The Guardian” gazetesinin Obama’nın geçiş ekibine yakın kaynaklara dayandırdığı haberine göre, Amerikan haber alma teşkilatları aracılığıyla Hamas ile temas kurma hareketi, Bush yönetiminin, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın terörist örgüt olarak tanımladığı ve 2006’da Kongre’nin Amerikan mali yardımı yapılmasını yasakladığı Hamas örgütüyle tüm ilişkileri kesme politikasının tamamen sonu anlamına geliyor.
Gazze hutbelerde ‘Lanetlenmiş kavmin lanetli askerleri’ İsrail’in Gazze operasyonu, dün Türkiye’deki camilerde okunan hutbelerin konusu oldu. Diyanet İşleri Başkanlığı, dünkü hutbe konusunun Gazze’deki insanlık dramı olmasını istedi. Birçok müftülük, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hazırladığı hutbeyi alırken, bazı müftülükler ise kendi metinlerini yayımladı. Aksaray Müftülüğü’ndeki Sanayi Mahallesi Cami İmamı Hamdi Coşkun imzasını taşıyan hutbede, “Lanetlenmiş kavmin gözlerini kan bürümüş lanetli askerleri, ne bıraktılar ki?” ifadesi kullanıldı. Konya Müftülüğü’nün hutbesinde ise, “Filistinli bebeği kundağında öldüren her füze, Avrupa’nın temsil ettiği bütün medeniyet değerlerini de vuruyor. Onların iç yüzünü ve ikiyüzlülüklerini de açığa çıkarıyor” denildi.
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yaşam Hakkı Evrenseldir! Ekmeksiz, susuz, ışıksız, ilaçsız bırakılan Gazze halkı soykırıma uğrarken İsrail tarafından uygulanan devlet terörüne seyirci ve suskun kalan veya kınama demeci ile yetinen bütün devletler suç ortağıdır.
Kız Çocuğu
Kapıları çalan benim kapıları birer birer. Gözünüze görünemem göze görünmez ölüler.
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar. Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar.
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu. Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu.
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok. Şeker bile yiyemez ki kâat gibi yanan çocuk.
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver. Çocuklar öldürülmesin, şeker de yiyebilsinler.
1956 - Nazım Hikmet Ran
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Yahudi Yazar Gideon Levy’nin ‘kan, ırkçılık ve nefret’ itirafı Filistin’in Gazze Şeridi’nde kadın, çocuk, yaşlı demeden yüzlerce masum insanı katleden Siyonist İsrail ‘Biz kendimizi savunuyoruz.
>
Sivillerin öldürülmesi kaçınılmaz’ gerekçesine sığınırken, Yahudi bir yazar İsrail ve İsrail toplumunun kana susadığını ve kafasının içinin nefret ve ırkçılık dolu olduğunu” belirtti. İsrail yanlısı Türk ve Amerikan medyasının saklamaya çalıştığı Gazze’deki Siyonist vahşeti, Yahudi bir yazar deşifre etti. Başta Hürriyet gazetesi olmak üzere kartel gazeteleri, Gazze’deki bebek katillerini ‘İsrail kendini savunuyor’ şeklinde özetlenebilecek yorumlarla kamuoyunu aldatırken, Yahudi yazar Gideon Levy, Yahudi toplumunun ‘ırkçı ve kana susamış’ ruh halini analiz etti.
“ÖLDÜREBİLDİĞİN KADAR ÖLDÜR”
İsrail’in Haaretz gazetesinde bir makale yazan Gideon Levy isimli Yahudi yazar, İsrail’in Gazze’de uyguladığı soykırım politikasının perde arkasındaki gerekçeleri değerlendirdi. Gazze’deki saldırının İsrail toplumunun nasıl bir niteliğe sahip olduğu açısından açıklayıcı olduğuna değinen Levy, İsrail ordusunun ‘Öldürebildiğin kadar öldür’ mantelitesi taşıdığını ve bu düşüncenin HAMAS üyelerine yönelik olunca daha da korkunç olduğunu belirtti.
Bir İsraillinin öldürülmesine karşılık 100 Filistinlinin öldürüldüğünü ve bunun bile İsrail toplumunda bir tepki oluşturmadığını kaydeden Yahudi yazar, “Sanki bizler onların kanının 100 defa bizimkinden daha değerli olduğuna karar verdik. Bu bizim özümüzde var olan ırkçılığı gösteriyor” diye yazdı.
“İNSANLIKTAN KONUŞMAYA HAKLARI YOK”
Gazze’deki savaşı haklı bulanların aynı zamanda tüm suçları da haklı bulduğunu yazan Levy, “Bu savaşın haklı olduğunu söyleyenlerin, insanlık ve ahlâk konusunda konuşmaya hakları yok. Bir yandan suç işlerken, diğer yandan kendi gözümüzde temiz olduğumuzu söylüyoruz. Bu savaşı destekleyenler aynı zamanda vahşeti destekliyor” ifadelerini kullandı.
YENER DÖNMEZ
__________________ Andolsun, size öyle bir kitap indirdik ki sizin bütün şeref ve şanınız ondadır. Hâlâ aklınızı kullanmayacak mısınız? ENBİYA 10
Katılma Tarihi: 24 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 669
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
İsrailden milletin korktuğu falan yok,onların korkularının kaynağı başka başka..yoksa kim takar israili vs yi..ama korku ve endişe dağları sarmış..
Arap birliği imiş:)güleyim..korkaklar birliği:)mısırdakide mübarek falan değil,aynı Sansar Kitap Evi'ndeki kitap yüklü kitap satıcısı eşşeklerden farksızlar..
Kahrol israil ha..kahrol abd desek şuna,kahrol israilmiş,israil kim?gözde büyütülecek bir değeri varmış gibi,sanki devasa bir güçmüş gibi,tüm dünya abd hariç aman yapma etme diyor,siz tek köpeğe yöneldiniz,köpek çiftliğindekilere neden dikkat kesilmediniz..
müsülmanlar gerçekten korkuyor,dünyalarını düzenlerini kaybetmekten korkuyor..bu aradada Allahtanda korktuklarını söylüyorlar..!!
abd ve köpekleri ise korkmuyorlar,ne Allahtan ne bizlerden..barış için ayağa kalkmak gerek,kıyam etmek gerek,kıyam düşünüşün ardınca gelmiyor mu?ayağa kalmak yoruyor mu?o zaman hep beraber düşünüşe devam..ve slogan ''kahrol israil''bu mu???
__________________ Herkes kendi ameliyle Allah’ın huzuruna gider
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma