Yazanlarda |
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sevginin sevinci
Eger be-yâr ne-resîdî, çerâ taleb ne-konî/ V'eger be-yâr resîdî, çera
tarab ne-konî? (Sevgili'ye, dosta, Yâre erişmedi isen, niçin arayıp
istemezsin? Eriştiysen de niçin sevinç göstermezsin? -Mevlânâ)
Sevgili'ye gönlünü teslim etmek, yolun başlangıcıdır. Hâşâ "yukarıda
bişiyler var, ben de azıcık inanıyorum, fakat din kullanmıyorum, azıcık
deist, azıcık agnostikim" demek, hiçbir hayrın başlangıcı değildir.
Hakk ile bâtıl arasında askıda kalmak demektir. Bu halde olanların
çehrelerinin bal değil sirke satmasına şaşılmaz.
Bir de "Yaratıcı"ya hiç değilse Tabiat=doğa adı ile inanıyorum, daha
doğrusu maddenin yaratılmadığına, ezelden var olduğuna ve sürekli
değişim ve gelişim kanunu'na inanıyorum, fakat ahlâkî kuralları koyan
bir bilinçli Tanrı'ya inanmıyorum, bu gibi metafizik görüşler sınıflı
toplumda hakim sınıf etkeniyle doğmuş ve sömürü kalkınca ve kalktığı
ölçüde ortadan kalkacak olan bilim dışı görüşlerdir" diyenin de yüzü
bal değil sirke satarsa şaşılmaz.
Allah'ı sadece Halik olarak değil Vedûd, Rahman ve Rahîm Rabb olarak
bilip de Resûl-i Ekrem (S.A.) (Yüce Sevgili)i sevdikleri için Allah
sevgisine ulaşanların yüzleri de bal yerine sirke satarsa şaşılır.
Allah'ın rahmet ve fazl nimetlerinin kadrini bilip de bu "nimetler"i
sevenler, gönülleri feraha erenlerdir. (Yarattı Muhammed'i (S.A.)
mahlûka rahmetinden/ Yarattı hem Ali'yi mü'minlere fazlından-Yunus Emre
bu beyitte Yunus Suresi, 10/58 e işaret ediyor).
İlâhî sevgiye erişen veliye her gün düğün-bayram, ölüm gecesi de şeb-i arusdur, deliye değil!
Bu sevgiyi kalbinde taşıyan hiç hüzünlenmez mi? Elbette bir sevdiğini
kaybetmesiyle, bir insana, bir canlıya reva görülen zulme şahit
olmasıyla hüzünlenir, her soğuk su içişinde Huseyn'i hatırlayarak
gözleri yaşarır, fakat bu hüzün, inançsızlığa veya bilinçsizliğe
dayanan bir intihar hüznü değildir. Yüce Sevgili'nin haline uyan bir
hüzündür.
Bir de bu imtiham âleminde yanlışlarının bilincine varırsa üzülür, ne
var ki Allah'ın Gafûr, Rahîm ve Vedûd olduğunu bildiği için, Allah'dan
ümidi kesmez, tövbe eder, Yunus Peygamber gibi: Ey Erhamur-Râhimîn olan
Allah! Senden başka Tanrı yok, Sübhan'sın sen, ben zâlimlerden oldum!"
diyerek Allah'a sığınır (Enbiya, 21/87) Allah'ın "Karîb" (yakın)
olduğunu bilir. Karîb'dir ve dualara icabet edendir. (Hûd 11/61, Seba,
34/50, Bakara 2/186)
Bazıları; "yine Sultanahmet Camii'nden vaaz vermeye başladı"
diyecekler. Fakat bu "bazıları", kendi İslâm karşıtı vaazlerini
"aydınlatma" yazıları sanarak böbürlenirlerken, hiç değilse bana da
İslâm'ın gerçek yüzünü tanıtma, tanıklık etme, "eşhedu" deme hakkını
tanımaları gerekmez mi? Onların hoşuna gitmek için, "filân restoranda
geçen gün yediğim filân yemek, tam bir şaheserdi, şikemperverâne
tavsiye edilir" veya "basın dördüncü güçtür, şu halde manevî kamusal
alandır, görsel ve yazılı basında, medyada konuşan ve yazanlar da
dinlere eşit uzaklıkta olmalı, hele İslâm'dan kesinkes söz etmemeli,
sadece eleştirme ve uyarma görevi açısından ele almalı, İslâm'a olumlu
bir biçimde yaklaşım yanılgısına aslâ düşmemelidir" kabîlinden yazılar
mı döktüreyim?
Oysa, Alevî olsun veya Sünnî olsun, Müslüman halkımız, İslâm'a
yöneltilen yoğun hakaret ve iftira yaylım ateşinin acısını çekmektedir.
Bu hakaret ve iftiralar dolayısı ile bazıları tepki göstererek,
söylenenlerin gerçek olduğunu, İslâm'ın gerçekten "şiddet" içerdiğini,
bunun da böyle olması gerektiğini düşünürken, bazıları da "varalım
kendimize Ali'siz Alevîlik, ılımlı İslâm, Kalvenist İslâm, Budizm,
Şamanizm vs. gibi bir din bulalım" demektedirler. Asıl muztaribler de
İslâm'a gerçeği ile îman edenlerdir.
İmdi ey kardeşler, "şiddetlen ey darlık! Açılırsın"! diyen Yüce
Sevgili'yi bırakmayalım, ne ılımlı, ne zulümlü Müslüman olalım,
hayırlar feth ol, şerler def ola! Mevlâ görelim n'eyler/N'eylerse güzel
eyler!
hüseyin hatemi
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Dinsizlikte zorlama yokturİnsan
oluş “kadr”ini temel alan, insan değerini, insan onurunu bilen, “Lekad
kerremnâ Benî Âdeme..” (İsrâ, 17/70) sırrına vâkıf olan kimse; insan
hakları ve Hukuk Devleti öğretisini benimsemeye ve bunları seçim nutku
veya tören sloganı olarak değil, esasen sevginin tabiî tezahürleri
olarak almaya da ehildir. Yöneticilerde ahlâk ve bilgi şartları
aranması gereği bunun içindir. Yönetilenlerde (seçmenlerde), “temyiz
kudreti olan bir kimse, Hukuk Devleti içinde yaşamayı ister, istemesi
tabiîdir” düşüncesi ile, genel ehliyet şartı ile yetinilmesi
düşünülebilir.
Ne var ki “yabancılaştırma ve sömürmeye
elverişli kılma süreci” sonucunda, Benî Âdem, Yaratıcısı ve Rabbi
tarafından insanlık değeri ile donatıldığını unutursa, “demokrasi”nin
seçim ilkesi; Adalet Devleti ülküsüne varılmış olmayı ifade etmez.
Demokrasi; İslâm Hukuku'ndaki karşılığı ile “velâyet-i emr ve şûrâ”
sistemi; Hukuk (Adalet) Devleti'ne varılması için elverişli olan en iyi
sistemdir. Fakat demokrasi de nihayet -Lâiklik ilkesi gibi- şeklî bir
güvencedir. Kızı değil, erkeği de insanlık bilincine, insanlık değerine
yabancılaştırırsanız, seçimi sırasında “âdil, ahlâklı, bilgili,
yetenekli” olma gibi şartlara bakmaz, esasen bakamaz, davullara ve
zurnalara oy verir. Şen ola/seçim şen ola! -Ne yani, demokrasi düşmanı
mısın, açık söyle! Amerika'da da böyle değil mi? Şu halde niye tatava
yapıyorsun? -Efendim, maksadımı iyi ifade edemedim galiba, yahut
efendim şu külhanî muhabirler çarpıttı, yaşasın demokrasi!- O kadar da
bağırma! Ben bağır dediğimde bağır! “Yaşasın demokrasi!” demek de suç
olabilir, “yaşasın cumhuriyet” desene! Neyin yaşayıp neyin
yaşamayacağını sen mi bileceksin?
Adaletin, sevgi ağacının meyvesi olduğunu ve
tadını, kokusunu ayırd edemez hale gelmiş kimselere zulmün zakkumu ve
Ebu Cehil karpuzu da “adalet” meyvesi olarak yutturulabilir. Bu sebeple
Yüce Sevgili “nasılsanız öyle idare olunursunuz” buyurmuştur.
Sevgi ağacının meyveleri arasında “dinde
zorlama yoktur” ve “din ayırımcılığı yapmaksızın her insana en yüce
ahlâk ile davranmalısınız, meğer ki meşru müdafaa şartları olsun!”
beyan ve öğütleri de vardır. (Mumtahine, 8-9; Bakara 2/256)
Sevgi ağacının meyveleri bütün insanlığa
bedelsiz sunulmuştur. Ne var ki Ebu Cehil karpuzu pazarlamacıları;
insanlar bu ağaca varmasınlar ve kendilerinin fahiş fiyatla “iyi ağaç
meyvesi” markası ile sürdükleri ürünlerin ipliği pazara çıkmasın diye
mahirane beyin yıkama ve yabancılaştırma yöntem ve mekanizmaları
geliştirmişlerdir. - Arslanım, sana İmam-Hatip Okulu'nda öğretmediler
mi? Dinde zorlama yoktur. Sen benim içkime ne karışırsın? -Şu halde
sizin de benim eşimin ve kızımın başörtüsüne karışmamanız gerekmez mi?-
Ulan daha öğrenemedin mi? Kamusal alanda sadece dînî simgelerin
kullanılması yasaktır, bu da lâikliğin gereğidir.
Bu kafa karışıklığı ile “ittihad” ve
“terakki”nin sağlanamayacağı açıktır. Bunlar emirle sağlanmaz. Adalet
Devleti bilincine ve Adalet Devleti ortamının sağlanmasına ihtiyaç
vardır. İyi Ağaç tektir. Hazret-i İsa'nın İncil'de tanıttığı “İyi Ağaç”
ile Kur'an-ı Kerim'de tanıtılan “İyi Ağaç” aynı ağaçtır. (İbrahim,
14/34). “Kelime-i tayyibe” olan Tabiî Hukuk öğretisi ve Evrensel Ahlâk
öğretisi, ancak bu ağacın ürünü olabilir. Bu ağacın kökü; İlâhî
Sevgi'de sabittir. Kelime-i habîse demek olan insanlık düşmanı zulüm
öğretileri ise, ancak “şecere-i habîse” ürünleri olabilirler. (İbrahim,
14/36). Regensburg Hitabesi'nden önce birisi Papa'ya bu âyetleri
gösterse idi ne güzel olurdu! Ne var ki - İbrahim Tatlıses'in “Urfa'da
Oksford vardı da gitmedik mi?” sözünden ilham alan - Papa
Hazretleri'nin: “bana bu âyetleri gösterdiniz de okumadım mı?” demiş
olduğunu kabul edelim ve şecere-i habîse ürünleri firmasının
kışkırtmalarına gelmeyelim. Kur'an-ı Kerîm, yine Kelime-i tayyibe
olarak, “en güzel tarzda tartışmayı, hikmeti, mev'ize-i hasene”yi
öğütlemiyor mu? Katolik Kilisesi'ne “İyi Ağacın Tekliği” gerçeğini
öğretmenin yolu, “iğrenç, galiz ve müstekreh sövgü sözleri yarışması”
açmak mıdır? Ey Ebu Cehil karpuzu bağımlısı, cevap ver!
Ebu Cehil karpuzu pazarlamacıları, Şecere-i
Habîse holdingi; “dinde zorlama yoktur” kelime-i tayyibesinin doğru
yorumu ile insanlar “Şu halde zorla güzellik olmayacağına göre, zorla
kötülük hiç olmaz” sonucunu “evleviyyet delili” (a fortiori) ile
çıkarmasınlar diye, “dinde zorlama yoktur, bunun mefhûm-i muhalifinden,
karşıt anlamından: dinsizliğe zorlama vardır ve meşrudur” sonucunu
çıkarır ve kendileri için değil İslâm ülkelerine pazarlarlar. Katolik,
Ortodoks, Şark Kiliseleri ve Avrupa Protestan kiliseleri; “İyi Ağacın
Tekliği” bilincine bir daha asla varamasınlar diye, bu Kelime-i habise,
Avrupa Hristiyanlarına da dayatılır. Bu dayatma sırasında bizim
dolduruşa getirilmiş arslanlar da “çok doğru! Avrupa'da dînî simgeler
kaldırılmalıdır, fakat bizimkilere dokunulmamalıdır” derler. - Meded yâ
Hû!
hüseyin hatemi
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ahlâk ve medeniyetAhlâk
ve Medeniyet; arz üzerinde birlikte görünmüş, belirmişlerdir. Yüce
Sevgili'nin, Vâris-i Adem'in öncüsü olan atası Adem; bugün
Beyt-ul-Atıyk'in, Kâbe'nin bulunduğu yerde, ahlâk bilincini ve ahlâki
sorumluluğu, sevgi ahlâkını tebliğe başlamış, bu sebeple de Mekke'de
ilk medenî oluşum ortaya çıkmıştır. Mekke'ye “Ümm-ül-Kurâ” denmesinin
sebebi budur. Bir sûre sonra da Kudüs mevki'inde ikinci “medîne-i
fâzıla” oluşumu belirmiştir. Medeniyet ve Medîne (civitas, cite, polis)
sevgi dini ile, dolayısı ile sevgi ahlâkı ile yaşanabilecek bir haldir.
Sevgi dini ve ahlâkı bir toplumu terkettiği ölçüde o toplumun medîne-i
fâzılası da rûh ile ilişkisi kesilmiş bir bedene döner ve bozulma ve
kokuşma alâmetleri belirir. Bu bedenin tekrar hayat bulması, canlanması
mümkündür. Ne var ki bu mucize ancak “sevgi” gücü ile gerçekleşir.
Ahlâk Sevgi'nin çocuğu, Medeniyet de Ahlâk'ın çocuğudur. İblis'in
Vâris-i Adem'e hasedinden kaynaklanan kini; bencillik ve hasedinin
çocuğu; zulüm de kinin çocuğudur. Bencillik, hased, kin ve zulmün
çocuğu olan bir “medeniyet” olamaz.
Bir toplumda sevgi ahlâkı ilkelerinin geçerli
olmaması ve bunların yerini bencilliğin, hasedin, kinin ürünü olan
sahte ve yaldızlı şeytanî (aldatıcı) sözde değerlerin alması; o
toplumda “medîne-i fâzıla” düzeninin can çekişmekte olduğunu gösterir.
Medîne-i fâzıla, bugün kullandığımız terimle: Hukuk Devleti demektir.
Bu hastalığı teşhis edenlerin susturulmasıyla hastalığın önü alınmaz.
Sözde değerlerle yazılan reçetelerin de hastalığı büsbütün arttırmaktan
başka hiçbir yararı olmaz. Tek çare; gönüllerde başlayan sevgi
mucizesiyle “hal değişmesi” ve bu hal değişmesi birikimiyle de o
toplumun tekrar sevgi toplumu olmasıdır.
İblis'in sahte değerleri ve öldürücü zehirleri
ile yazılan reçetelerin hastalığı büsbütün vahim boyutlara
ulaştıracağını son yıllardaki alâmetler üzerinde düşünürsek
anlayabiliriz. Yakın bir geçmişteki: Sahte Hizbullah'ın ölüm evlerini
hatırlayalım. Bayramdan hemen sonra da toplumumuzdaki hastalığın
düşündürücü alâmetlerine değinmiştim. Bayram günlerinde, iki uyuşturucu
bağımlısının sıra cinayetleri de bizi uyandırır gibi olduysa da
ardından yine “yattım sağıma/döndüm soluma!” dedik, merhum Sâbir'in
“incinse sağın ver yere sol yânını yuh(u)la!=uyu” sözüne uyarak uyumayı
sürdürdük, bu kez de bir buçuk yaşında bir kız bebenin karşılaştığı,
cahiliyye vahşetinden de beter davranışının haberiyle sarsıldık.
Okuyuculardan bazıları “ne yapmamız gerektiğini” sordular veya “bir an
önce harekete geçmemiz gerektiğini” haklı olarak belirttiler. Ne
yapmalıyız? Sevgi hali ve bilinci demek olan îmana, Sevgi'nin “ba'su
ba'del mevt” mucizesine imandan doğan ümîde, Sevgi Ahlâkına dönmeliyiz
(İstirca'). Bu dönüşe “irtica'” diyenlerin levmine, kınamasına
aldırmamalıyız.
Sevgi, iman ve ümid ile başlamayan hiçbir
seferberlik kutlu bir sonuca ulaşmaz. Küçüklüğünde gittiğim veya daha
doğrusu götürüldüğüm –şimdi var olmayan– Kristal Düğün Salonu'nda,
sebebi anlaşılmayan bir kavga kopar kopmaz, bizim masada oturan ve
kavganın sebebinden bizim de olduğumuz gibi tamamen habersiz olan bir
saf genç, derhal ayağa fırlamış ve bir sandalyenin iki bacağını
kavradığı gibi, kavga noktasına hava postası ile göndermişti. Bu gibi
durumlarda bilinçsiz tepkilerden veya eğri cismi değil gölgesini
düzeltme girişimlerinden, “Sevgi”yi bir slogan sözü olarak
benimsedikten sonra “Sevgi şeytandan, kîn dindendir” noktasından
başlatılan seferberliklerden aslâ hayır gelmez. Sevgi ehlinin bu
yoldaki virdi “bismillâh ve billah ve minallah ve ilellah ve alâ
milleti Resulillâh”dır. “ve alâ milleti Resulillah” ibaresini
söylemeyenlerle, Yüce Sevgili'ye kin beslememeleri ve saygısızlık
etmemeleri şartı ile, Sevgi Ahlâkı'nın ve dolayısı ile Medeniyet'in
evrensel değerleri üzerinde işbirliği yaparız, ne var ki bu evrensel
değerlerden ayrıldıkları noktalarda da “haydi eyvallah! Bu çıkmaz
sokağa sizinle birlikte girmiyoruz, inşallah tekrar ona yolda buluşmak
üzere!” diyebilmemiz şartı ile! Sevgi Ahlâkı yolunda işbirliğinin şartı
budur, ancak: Sevgi Ahlâkı'nın kesin emri olan “Adalet”in kayıt ve
şartı yoktur. İnancı ve tutumu ne olursa olsun hiç kimseye karşı
adaletten ayrılmamıza cevaz yoktur.
Ey kız çocukları aşağılık zulümlerden kurtaran
Rahmeten lil-Alemîn! Ey ism-i A'zam Mazharı! Ey gönüllerin Tabibi! Ey
Yüce Sevgili! Cahiliyye'den kurtulmak için sana ihtiyacımız var!
hüseyin hatemi
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
İnsanlığa düşman olmakMerhum
Ali Şerîatî'nin özellikle dikkatimizi çektiği bir ayırım vardır:
“Beşer”, insanın biyolojik özellikleri ile diğer canlılardan ayrılan
varlığının adıdır. İnsan, Adem sonrasının ahlâkî sorumluluk taşıyan
“beşer”idir.
Yüce Sevgili, “her çocuk, fıtrat dini olan
İslâm üzerine doğar” buyurmakla, “insan”ın sonradan kötü şartlanmalar,
kötü çevre şartları, kötü eğitim ile insanlıktan çıkabileceğine işaret
etmiştir. İlâhî Kelâm'da da buyurulduğu gibi, insan bu kötü
şartlanmalardan, kötü eğitiminden kendini kurtarmaz, fıtrat dinine,
fıtrat ahlâkına dönmezse, ahlâkî sorumluluğu olmayan hayvanlardan aşağı
bir derekeye düşmüş demektir. Kötü şartlanması onu sadece
“koyunlaştırmış” ise, “davarlaşma”dan muztarip ise, davar hükmünde
kalmayı seçmiş demek olur. (H'raf, 7/179). Bundan daha da vahîmi,
“canavar köpek”leştirilme eğilimidir. Tabiatta, Allah'ın yaratışında
köpekler de çok sevimli, sevilmeye lâyık yaratıklardır. Fakat Ashâb-ı
Kehf'e yoldaş olanları “kıtmîr” olurken, insan sûretinde canavarlar
tarafından genleriyle oynananları ve bu canavarlar tarafından
eğitilenleri, Merhum Nâmık Kemal'in belirttiği türden köpekler olurlar.
Muîni zâlimin dünyâda erbâb-i denâattir/Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insafa hizmetten!
Bu süreç, İblis ayartması ile başlar. Önce
insanlar bozulurlar. Bu bozulan, canavarlığı seçen insanlar; yalnızca
hayvanları değil, davarlaşmaya elverişli insanları da
canavarlaştırırlar ve cinayetlerinde cansız bir âlet gibi kullanırlar.
Av köpeği gibi eğitirler.
Bugün Muharrem ayının üçüdür. Adem
Aleyhisselâm ile birlikte, Muharrem ve Teşrîn aylarının ay ve güneş
yılına göre başladığı M.Ö. 5594 yılında, Beyt-ul-Atıyk civarında
insanlığın medenîleşmesi, ahlâkî sorumluluk bilincine erişmesi süreci
başlamıştır. Yine aynı noktada, M.S. 632 de de Kâinat'ın öğüncü ve
Hâtem-ul-Enbiya'nın tamamlanmıştır. Mesih'in Allah'dan niyaz ettiği,
Tevrat'ın tahrifinden sonra insanlığın adalete acıkıp susayanlarının
mahrum kalmış olduğu “Zikr” Maidesi olan Kur'an-ı Kerim; insanlığa
tekrar sunulmuş, “Zikrun lil-âlemîn” kılınmıştır. Evrenselliği ilân
edilmiştir.
....
hüseyin hatemi
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
|
|