Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
ERKEK EFENDİ AHMAD İLE CARİYE MARİA
Şimdi bu kölelik hayatını örneklerle anlatayım. Ben Bu bilgileri Türkiyedeki bütün hukuk fakülterinde ders olarak okutulan Türk Hukuk Tarihi dersinde öğrendim. Kaynağım da Prof Ahmet Mumcu’nun Türk Hukuk Tarihi ders kitabıdır. Bu kitap 1980 lerde İstanbul Hukuk Fakültesinde okutulmaktaydı.
Örneğin zengin bir Arap taciri düşünelim. Adı AHMAD olsun. Şimdi AHMAD esir pazarına gidip orada erkek veya bayan esirlerden birini satın alabilir. Örneğin hoşuna giden bizanslı genç kız MARİA yı parasını bastırdı satın aldı.
Şimdi bu AHMAD evli de olsa, bekar da olsa bu MARİA nın üzerinde sex hakkı vardır. Onunla yatabilir. Buna karısının yapabileceği bir şey yoktur. Toplum buna onay vermektedir. Karısının babasıda, erkek kardeşleride aynı şeyi yapabilmektedir.
Peki bu durumda MARİA ne yapabilir. AHMAD ı reddedebilirmi. Kur’ana göre böyle bir istek belirtebilir.
NUR SURESİ33.
33- Nikah (imkanı) bulamayanlar, Allah onları Kendi fazlından zenginleştirinceye kadar iffetli davransınlar. Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mükatebe yapın. Ve Allah'ın size verdiği malından onlara verin. Dünya hayatının geçici metaını elde etmek için -ırzlarını korumak istiyorlarsa- cariyelerinizi fuhşa zorlamayın. Kim onları (fuhşa) zorlarsa, şüphesiz, onların (fuhşa) zorlanmalarından sonra Allah (onları) bağışlayandır, esirgeyendir.
Mükatebe, yazılı anlaşma demek. Onları yazılı anlaşmayla azad et. Birazda sermaye ver ki hür dünyada kendilerine bir yaşama alanı bulsunlar. Manasında.
Peki pratikte ne oluyor. MARİAzaten kötü bir esaret geçirmiş. Efendisi böyle yaklaşınca o da cevap veriyor. Ayrıca onun da istekleri var. Sonra şöyle bir hakkı var efendisine bir çocuk doğurursa, UMMUL VELED (Çocuk annesi ) oluyor. Bu durumda AHMAD, MARİA yı azad etmek ve nikahına almak zorundave alıyor da zaten. Toplumun kabulü bu.
AHMAD’ın karısıFATİMA, kocası için esir pazarından bir MARİA, veya KRİSTİN alabilir. Hem ev işlerinde kendine yardım ettirir, hem de kocasını mutlu eder. ( Her dönemde olduğu gibi o dönemdede kocasını seven akıllı kadınlar yaşamaktadır. )
Cariye efendinin Mahremidir.
Cariyeler örtünmezler Örtünmeleri yasaktır. Genel olarak başı açıktır.Kolları açık olabilir. Elbiselerinde dekolte olabilir. Cariyelerin kıyafeti adeta aynen bugünkü modern cici kızların kıyafetidir.
Bir erkek cariyeye istediği gibi bakar. Kötü ve taciz edici bakışını sakınmaz.
NUR SURESİ 30
30- Mü'minlere söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar. Bu, onlar için daha temizdir. Gerçekten Allah, yaptıklarından haberdardır.
Bu ayeti cariyeler için uygulamazlar. Hür kadınlar için uygularlar. Aslında ayet genel. Müslüman bir erkek, Hristiyan bir kadına da haram şekilde bakamaz.
Aslında hiçbir şekilde böyle rahatsız edici, yiyecekmiş gibi bakamaz. Modern kızı dindışı görür. Modern kız Ortaçağların Cariye elbisesini giymektedir. Bu nedenle kıyafeti İslami değildir. Aynen Ortaçağlardaki Arap erkeklerinin baktığı gibi bakar ve rahatsız ederler. Bu konuda Süleyman Ateş hocamızın görüşü için bk. Link.
Zatenbazıcahil dinci (aslında bu kelimeyide sevmiyorum da dindar gözüküp cehalet ve yobazlığıyla insanı dinden soğutan kişi, insanları din imanla aldatan kişi manasında kullanıyorum.)erkeklerin modern giyimli kızlara yaklaşımı budur.Dindarı da, laik i de (aslında böyle de söylemek istemiyorum da anlatacak kelime bulamıyorum) aslında Nur 30 a aykırı davranıyor. Çünkü onlar için bu insanlar eskinin hizmetçi, cariyesi. Allahın ayetleri sanki onları korumuyor.
Bu bir örf olarak uygulanmış. Cariye müslüman olsada başını örtemez. Kapalı giyinemez. Cariyelik statüsü gereğince böyle giyinmek durumunda. Esir olduğu için bu onun esaretinin üniforması adeta. Eğer örtünürse esaretten kaçma ihtimali olur.
Zekeriya Beyaz Hocamızın Tesettürle ilgili olarak bir kitabı vardı. Bu kitapta Cariyeleri Göğüsleri açık gezdirirdi. Belki dışarda bu kadar olmasa da buna yakın dekolte ile geziyorlardı. Cariyelerin Avreti aynen Erkeğin Avreti gibidir. Erkeğin avreti Göbek ile Diz arasının örtülmesidir. Cariye de Göbek ve Diz arasını örtmesi yeterli. Bakınız Ömer Nasuhi Bilmen İlmihali İnternet Versiyonu Link.
O zaman ne oluyor . Ortalıkta Milo Venüsü gibi dolaşan kadınlar. Üstelik Halkın algısına göre bakışlarınla yiyebilirsn. Gözlerin bayram eder. Artı hatta taciz edebilirsin. Kimse cariyeyi korumaz. Hatta efendisi bile.
Koruma hür kadın ve kızlar içindir. Bunlara bakmak bile büyük problem teşkil eder. Çünkü bunlar satılık maldır ve sürekli baskı altındadır. Bunlar Mehir (başlık) ile satılacaktır. Araplar çok dedikoducu bir halktır. Milletin karısı ve kızının namusu ile ilgili dedikoduyu severler. Bir dillerine düşme hayatın kayar. Aynen Hz. AİŞE nin başına gelen ler, Aynen Muallakatı Seba (yedi askı) nin enbüyük şairi İMRÜL KAYS ın başına gelenler. (Bir başka yazıda bahsederim) Bir dedikoduya, iftiraya uğrarlarsa o kızların evlenmesi falan zordur. Aynen bizim Doğudaki Kürt aşiretlerinde olan kadına baskı, namus cinayeti vb. şeyler aynen Arap kabilellerinde de olmaktadır.
Bu konularla ilgili bilgiler için Hüseyn Hilmi IşıkSaadeti Ebediyye Kitabı
Buralarda Acaip baskıcı yorumlar var. Sağa bakma haram. Sola Bakma haram. Kadınla tokalaşma haram.
Ama bunlar sadece hür kadınlarla ilgili şeyler. Cariyelerle ilgili böyle bir koruma ve günah yoktur. Yabancı kadın dediğisanin mahremin olmayan hür kadın kız. Yoksaköle kadın değil. Sen başkasının bile olsa cariyeye istediğin gibi bakar. Taciz eder. Sarılır öpersin bile.
Şimdi diyeceksin ki, öf bunaldık. Evlenmek zor. Param yok. Artı okulum var. Eski devirlerdeki gibi cariye de yok. Kanımdaki hormonlar başıma bela. Bir çözüm yokmu bu işe.
Tabii Saadeti Ebediyye kitabımız bunu da düşünmüş. Bakınız ilgili link.
Bu yazım Erkek Efendi ile Köle Kadın arasındaki ilişkileri İslam Hukukuna göre anlatıyordu.
Sonraki yazımdaKadın efendi (hanım)ile Erkek Köle arasındaki Hukuki ilişkiyi ele alacağım. Oda Hanım ZÜLEYHA ileKöle YUSUF un hukuki konumları üzerine olacak.
Bu yazı klasik geleneksel müslümanlara çok ağır ve ters gelmiş olabilir.
Onlar olayı bu şekilde bilmiyorlardı.
Ama yazdıklarımın hepsi doğrudur.
Herkesin konu ile ilgili kapsamlı araştırma yapmasını öneririm.
Bir tek benim dediklerimle yetinmeyin.
Herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Merhaba Saffet Metin. Uyku tutmadı; Saffet Metin ne demiş, bari onu okuyayım dedim. Ama yazınız bana göre çok uzun; bu saatte ancak birazını okuyabildim. O bölümde dikkatimi çeken iki hususa değinmek istiyorum.
Örneğin zengin bir Arap taciri düşünelim. Adı AHMAD olsun. Şimdi AHMAD esir pazarına gidip orada erkek veya bayan esirlerden birini satın alabilir.
Hayır! Allah Enfal 67'yi indirip savaş hariç esir edinmenin yollarını kapatmıştır. Örneğin esir pazarından esir almak haramdır: Allah'ın Elçisini izleyen hiçbir inanır ve Allah'ın Elçisisavaşıp yeryüzünde üstün gelene kadar tutsaklar edinemez - Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâ yushine fi'l ard.
İnananlar ancak savaşta esir alabilirler; savaş sona erince de onları ya BAĞIŞLARLAR ya da TAZMİNAT alırlar -fe immâ MENNEN ba'du ve immâ FİDÂE. Üçüncü bir seçim hakları yok; örneğin savaş esirlerini alıkoyup köle ya da cariye yapamazlar. Allah'ın buyruğu bu (47:4).
Köle edinmenin zaten yalnızca iki yolu var. Allah ikisini de kapatmış. Bu ayetlerden önce edinilmiş olan köleler ise tasfiye ayetleri (örneğin Nûr 32) gereğince özgür bırakılacak. Allah'ın buyruğu bu.
*
Sağ ellerinizin malik olduğu (köle ve cariyelerden) mükatebe isteyenlere -eğer onlarda bir hayır görüyorsanız- mukatebe yapın... (Nûr 33).
Parantez içindeki köle ve cariyeler Allah'ın sözleri değil; bu çeviriyi kim yaptıysa onun sözleri. O zat rablik taslamış. Allah'ın dediği: ma meleket eyman ukum yani YEMİNLERİNİZİN SAHİP OLDUKLARI. Örneğin resmi makama yemin vererek edindiğiniz evlatlıklar, yetimler, yetimeler ve bakımını üstlendiğiniz parasız garibanlar.
MUKÂTEBE, yazmayı yani farz kılmayı dile getiren bir fiil, KİTABEN ve KUTİBE gibi. Örneğn salât, inananların üzerine vakten yazılmıştır -inne's "salât"e kânet ale'l mu'minîne KİTÂBEN mevkûtâ (4:103); siz inananların üzerine oruç yazıldı-KÜTİBE aleykumu's siyâm (2:183).
Nûr 33'teki KİTÂBE ve KÂTİBÛ da bunu dile getiriyor. Yaşına eren yetimlerinizi, yetimelerinizi eğer zihnen de olgun buluyorsanız mallarına kavuşturacaksınız. Ekonomik açıdan sizden bağımsız olacaklar (4:6). Ve bakımını üstlendiğiniz parasız garibanları da sizden bağımsız konuma getireceksiniz. Kimi severlerse onlarla özgürce evlenecekler.
İfadenin öncesi ve sonrası "evlenmek"le ilgili olduğuna göre kendisi de evlenmekle ilgilidir. O halde anılan kimselerin evlenme özgürlüğünü bir hak olarak tanıyacaksınız; SATMAYACAKSINIZ, onlara yazacaksınız -KÂTİB ûhum.
Namaz kılmak, oruç tutmak onlara nasıl analarının ak sütü gibi helalse evlenmek te öyle haktır, helaldır.
8:67 ve 47:4'ten önce edinilmiş olan köle ve cariyeler ise yoksul olup onlar için MUKATEBE söz konusu değildir. Onları evlendirmek sizin boynunuzun borcu. Bir önceki ayet olan Nûr 32'de Allah "köleler"inizi ("ibâd"ikum) ve "cariyeler"inizi ("imâ"ikum) evlendirin diyor zaten -Ve "enkihû"l eyâmé minkum ve's sâlihîne min İBÂD ikum ve İMÂ ikum. "Onlara özgürlüklerini satın!" demiyor; "Onları evlendirin!" diyor.
"MA MELEKET EYMAN diye anılanlara gelince onlar başka, İBÂD ve İMÂ başka. Erkek köleler: İBÂD. Cariyeler: İMÂ. Onların zaten beş parası yok. Hangi izan ve vicdan ile "Ya paran ya özgürlüğün!" diyeceksiniz, Nûr 32'yi vahyeden Allah'a inat? Dağ başı mıdır İslam?
Onun için Allah'ın sözlerini çarpıta çarpıta İslamı zıvanadan çıkarmış olan zevata lütfen inanmayın.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın Hasan Akçay,
Aslında konu bütünlüğünü bozmamak için uzun yazıyorum. Aslında böyle uzun yazıları en azından üçe falan bölmekte yarar var.
Yazınızda benim şimdiye kadar bildiklerime uymayan ifadeleriniz var. Arapçanız güzel, Fikirleriniz geleneksel değil.
Yazınızda bazı iddialarınız var ki işte bunlara uyulsa neredeyse kölellik anında olmasada peygamberden 100 yıl kadar sonrasında biter gibi.
Ama uyulmamış. Hatta bunlardan büyük bir çoğunluğun haberi yok.
Bazı arkadaşlar bazı konularda öyle yorumlar yapıyorki ben de şaşırıyorum. Yani hiç bu yönden bakmadıydım. Veya arkadaş o ayetleri ben de okuyorum ama senin verdiğin yorumlara ulaşamıyorum gibi oluyor bazen.
Hemen Enfal 67 ve Muhammed 4 ü inceledim. Size hak vermemek elde değil.
Ama insanlar böyle uygulamamışlar. Esir, köle, cariye 20. yüzyıl başına kadar vardı.
Sonuçta benim Anlattığım şeyler, Kur'an yorumu değil, toplumun yaşayış biçimi.
Tarihi gerçekler. Sosyolojik gerçekler. Araplar nasıl yaşamışsa onu anlatıyorum. Araplar da güya islama göre yaşadılar.
Bugün esir yok, cariye yok ama evinde pakistanlı veya endonezyalı bayan eleman çalıştıran bir arap şeyhi önce işsizlikle korkutarak, sonra biraz bol para verip motive ederek her şeyi yapabilir. Bunu bir Türk, Rus, Alman, İngiliz zengin de yapabilir. Her kuşun eti yenmez ama eti yenen kuş ta çoktur.
Tüm dünyada 1865 ten sonra kademeli olarak azalmakla birlikte taa yirminci yüzyıl başına kadar esir pazarları vardı.
O zamanlar öyle gündeliğe giden kadınlar yok.
Ev işleri için cariye alınıyor.
Bunlar ev işi için olduğu gibi, güzel esirler sex amaçlı da alınabiliyor.
Örneğin Bazı osmanlı ailellerinde Habeşistan dan gelme bacı kalfalar var. Televizyon öncesi radyo programlarında Uğurlugil ailesi diye bir radyo skeci vardı. Yıldız Kenter, Rahmetli Şükran Güngör ve yine Rahmetli Tevfik Gelenbe oynardı.Tevfik Gelenbenin oynadığı bir bacıkalfa rolü vardı ki yaşı45 ten yukarı olan herkes hatırlar.
Bu bacı kalfalar kimlerdi. Onlar habeşistandan getirilmiş, istanbulda esir pazarlarında satılmış cariyelerdi. Çocuk bakar, ev işlerine yardım eder, bütün ev halkı onu sever vb. Kültürümüzün içindeki renklerdi bunlar.
Sayın Hasan Akçay, Sizin Kur’ani yorumlarınıza da bakacağım. Ama bazen diyorumkişu arapçayı öğreneceğim. Yani Ne arapçaymış arkadaş, ne Kur’an mış yahu.
Kur’an diyecek ki ben apaçık bir kitabım. Ama bazı ayetler olacak ki çözümü için bütün memleketin enerjisini harcıyorsun çözemiyorsun.Şu Nur 31 i çözemedim bir türlü.
Çünkü arap örflerini din edinirsen. Çünkü Mezhep sınırları içinde kalırsan. Çünkü dosdoğru çevirdiğin için tepki çeker, dinsizlikle falan zorlanırsan işin zor.
Şimdi Orada MA MELEKET EYMAN var birde cinsel isteği azalmış ihtiyarlar var.
Şimdi diyorsunuz ki Ma MELEKET EYMAN – Erkek köle ve Cariyeleri kapsarmı, sadece cariyelerimi kapsar. Bu cinsel isteği az ihtiyarlar illa hizmetçi olmak durumundamı. Yani atıyorum uzak bir akrabanız, adam doksan yaşında. Evin hanımı kızı kendini sakınmıyor.
Yani bu sakınma nedir. Başı açık. Her yeri kapalı. Bu şimdi günahmı yani
Çünkü buadamın cinselliği bitmiş. Filan diyemi düşünüyorlar.
Böyle bir şey düşünülmesi de garip. Erkek “Horoz ölür , Gözü çöplükte olur”, “Beyhude geçti günler” teranesi çağıran bir varlık.Yaşı kaç olursa olsun.Adamın tamam gücü yok, isteği yok ama lüzumsuz gıdığa da gerek yok yani.
Burada bir çarpıtma var. Kimse açık açık bir şey demiyor.
Hep abidik kubidik twist.
Ondan sonra homurtular. Tekfirler. Kur’anı kendi kafasına göre yorumlayan kafir olurlar.
Arkadaş gerçekten ne diyor Nur 31.
Örneğin Züleyha ya göre Yusuf genç , yakışıklı , Zıpkın gibi erkek köle.
Züleyhanın kendini sakınması için Yusufun illa elden ayaktan mı düşmesi gerekiyor.
Yoksa burada insanların tepkisini çekmemek için kölelik hukukumu saptırılıyor.
Kadın, erkek köleden kendini sakınırmı, Örneğin Züleyha kendini Yusuftan ne kadar sakınır. Yusuf Züleyhayı ev haliyle tesettürsüz saçı açık, kolu açık görebilirmi.
Şimdi siz bir erkek olarak eşinizin , annenizin, kızkardeşinizin de mahremisiniz. Ayrıcaeşiniz dışında mahremi olduğunuz kadını da edep dahilinde görebilirsiniz. Örneğin kızkardeşinizin sırtındaki bir sivilceyi sıkabilirsiniz. Buna kimse de bir şey demez. Belki kız kardeşiniz bebeğini emzirirken bir başkası varsa ayrı bir odaya gidip emzirir de, veya yoksa bir örtüyle, temiz mendille göğsünü kapatarak emzirir de, sizbüyük veya küçük erkek kardeşisiniz diye kapatmadan da emzirebilir.
Atıyorum. Yusuf , Züleyha ile yalnız bir odada kalabilirmi. Yusuf Züleyhanın sırtındaki ona acı veren bir sivilceyi sıkabilirmi. Veya üşütüp, hasta olmuş Züleyhanın , sırtına kupa çekebilirmi. Bunları illa başka bir kadının mı yapması lazım. Yusuf Züleyhaya mahremmi. Bu mahremiyetin sınırı nedir.
Örneğin Züleyha evlidir. Kocası işleri yoğun bir işadamıdır. Züleyha hacca gitmek istemekte, Kölesi Yusufla hacca gidebilirmi? Kocası ve dinimiz buna cevaz verebilirmi ? Kölellik ne kadar bir mahremiyet vermektedir.
Bunu sonraki yazımda anlatacağım. Arkadaş kısa yazayım diyorum. Yazamıyorum. Her yazım böyle uzun. Şu anda 120 küsur yazım var sitede. Aslında bunların herbirini üçe bölsen, 400 e yakın yazım olurdu sitede.
Ama uzun da olsa sıkıcı değil. Hep somut konulardan bahsediyorum, soyut değil. Arkadaşlar okuduklarını söylüyorlar.
Bir de kısa yazmayı becerebilsem. O da olacak inşallah.
Herkese Selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Sayin Saffet Metin, kolelik ile ilgili basit ve kisa olan alinti bir yaziyi asagiya kaydediyorum.
Zamanim olmadigi icin tercume etmedim. Yanilmiyorsam Ingilizce bildiginizi soylemistiniz.
Sayin Arkadasim kolelik olsun baska bir konu olsun her tasin altinda arap aramak cok yanlis olur. Tipik bir Yasar Nuri tarzi. Gunah kecisi haline getirilen emeviler hakkinda sahip oldugumuz bilgilerin cogunu bize kimler aktarmistir? Iste bu kisim cok onemli. Daha sonradan araplasmis bazi ortadogu ulkelerinde emevi aleyhtarligi olmasi dahi bu ifademle celiskili degildir. Emin olun ki Abbasiler yani anti-arap koalisyonu Islam dinini yozlastirmada emevi araplari cok geride birakir. Bunlara atalarimiz Turklerde alet olmustur.
Nasil ki emeviler kendilerini mesru gostermek icin, Ali ve soyunu tahkir icin, yogun gayret sarfetmis ise Abbasiler bunun cok daha asirisini gerceklestirmistir. Yonetimde secim sarti arayan, saltanata karsi surekli mucadele vermis olan samimi muslumanlari oyuna getirerek, Fars -Turk ve diger acem koalisyonu, emevileri aratacak yeni kukla bir saltanati egemen kilmislardir. Hile ve zorbalikla basa gecen her idare kendini hakli gostermek icin her turlu vasitayi kullanmistir. Muhaliflerini alcaltici propagandayi, hakikatler olarak kaydettirmistir. Tarih gibi uzmanlik isteyen bir dalda yetersiz arastirmalarla tespitler yapmak pek dogru degildir. . Ayni konuyu her tarafin tanikliklariyla ele almak ve bu verileri bilimsel cizgi takip ederek islemek gerekir. Gercek bir tarihcinin sunumu taraflilik niteliklerinden ari bir yapiya sahiptir. Benim en buyuk ilgi ve arastirma alanim olmasina ragmen Tarihi bir konuda cok kesin konusmamaya gayret gosteririm.
Ezber tarih anlayisi terk edilmedikce dogru bilgileri ortaya cikarmak mumkun olmayacaktir.
Sayin Arkadasim Zekeriya Beyaz gibi ilmi kaliteden mahrum kimseleri ciddiye almamani tavsiye ederim. Watt gibileri Islam tarihi ile ilgili akademik kalitede eserler vermistir, onlari okumaniz cok daha efdaldir.
Butun elestirilerime ragmen sizi, samimi olarak kendini ve cevresini gelistirme cabasinda olan bir kimse olarak goruyorum.
Allah'a Emanet olun.
Kadir
HISTORY OF SLAVERY
Slavery enters human history with civilization. Hunter-gatherers and primitive farmers have no use for a slave. They collect or grow just enough food for themselves. One more pair of hands is one more mouth. There is no economic advantage in owning another human being.
Once people gather in towns and cities, a surplus of food created in the countryside (often now on large estates) makes possible a wide range of crafts in the town. On a large farm or in a workshop there is real benefit in a reliable source of cheap labour, costing no more than the minimum of food and lodging. These are the conditions for slavery. Every ancient civilization uses slaves. And it proves easy to acquire them.
War is the main source of supply, and wars are frequent and brutal in early civilizations. When a town falls to a hostile army, it is normal to take into slavery those inhabitants who will make useful workers and to kill the rest.
There are several other ways in which slaves are acquired. Pirates offer their captives for sale. A criminal may be sentenced to slavery. An unpayable debt can bring the end of liberty. The impoverished sell their own children. And the children of slaves are themselves slaves - though with a cheap supply of labour available through war, not many owners will allow their slaves the diversion of raising a family.
Information about slaves in early societies relates mainly to their legal status, which is essentially that of an object - part of the owner's valuable property. The Code of Hammurabi, from Babylon in the 18th century BC, gives chilling details of the different rewards and penalties for surgeons operating on free men or slaves. But it also reveals that the system is not one of unmitigated brutality. Surprisingly, Babylonian slaves are themselves allowed to own property.
But the first civilization in which we know a great deal about the role of slaves is that of ancient Greece.
Both the leading states of Greece - Sparta and Athens - depend entirely upon forced labour, though the system in Sparta is more properly described as serfdom rather than slavery. The distinction is that the helots of Sparta are a conquered people, living on their own hereditary land but forced to work it for their Spartan masters. Their existence is a traditional rural one to which certain rights remain attached.
The slaves of Athens, by contrast, have no conventional rights. But their condition varies greatly according to the work they do.
The most unfortunate Athenian slaves are the miners, who are driven often to the point of death by their owners (the mines are state-owned but are leased to private managers). By contrast other categories of slaves - particularly those owned directly by the state, such as the 300 Scythian archers who provide the police force of Athens - can acquire a certain prestige.
The majority of Athenian slaves are domestic servants. Their fortune depends entirely on the relationship they develop with their owners. Often it is close, with female slaves looking after the children or acting as concubines, or a male slave running the household as a steward.
No free Athenian works in a domestic capacity, for it is considered shameful to be another man's servant. This inhibition applies equally to a subsidiary position in any form of business.
As a result male slaves in Athens do all work of a secretarial or managerial nature, for in these contexts they are unmistakably somebody else's personal assistant. Such jobs include positions of influence in fields such as banking and commerce.
The same loophole, offered by the self-esteem of free citizens, provides even greater opportunities to slaves in imperial Rome. The most privileged slaves are the secretarial staff of the emperor.
But these are the exception. In the two centuries before the beginning of the empire (the last two centuries BC) slaves are employed by Romans more widely than ever before and probably with greater brutality. In the mines they are whipped into continuing effort by overseers; in the fields they work in chain gangs; in the public arenas they are forced to engage in terrifying combat as gladiators. There are several slave uprisings in these two centuries, the most famous of them led by Spartacus.
In the period after the collapse of the Roman empire in the west, slavery continues in the countries around the Mediterranean. But the slaves are employed almost exclusively in households, offices and armies. The gang slavery characteristic of large Roman estates does not reappear until the tobacco and cotton plantations of colonial America (one notable exception is the salt mines of the Sahara).
Nevertheless the slave trade thrives, and the Mediterranean is a natural focal point.
More than anywhere else, the Mediterranean provides the geographical and economic environment to encourage a slave trade. Civilized regions surround the central sea. To the north and south stretch vast areas populated by relatively unsophisticated tribes. Border warfare results in tribal captives being enslaved. In addition to this, market forces encourage the tribes to seize prisoners of their own to service a developing slave trade.
During the eastward expansion of the Germans in the 10th century so many Slavs are captured that their racial name becomes the generic term for a 'slave'. At the same period the delivery of slaves to the Black Sea region is an important part of the early economy of Russia.
South of the Mediterranean, the dynasties of Arabs along the coast stimulate an African slave trade. The town of Zawila develops in the Sahara in about AD 700 specifically as a trading station for slaves. Captured in the region around Lake Chad, they are sold to Arab households in a Muslim world which by the 8th century stretches from Spain to Persia.
Slavery is an accepted part of life in Arabia during the time of Muhammad, in the 7th century, and the Qur'an offers no arguments against the practice. It merely states, particularly in relation to female slaves, that they must be well treated. In general that has been the case, compared with the barbaric treatment of slaves in some Christian communities.
The Christian Gospels make no specific mention of slavery, though slaves may be expected to benefit from the general bias in favour of the poor and the oppressed. During the early Middle Ages the missionaries and bishops of the Roman Catholic church argue against the ownership of slaves in the emerging dynasties of northern Europe. At first they make little headway. But gradually slavery disappears in western European countries - largely replaced by the serfdom of the feudal manor.
But a new and disastrous chapter in the story of slavery begins with the arrival of the Portuguese in west Africa in the 15th century.
Meanwhile the Muslim habit of using slaves in the army has led to one unusual result - in itself an indication of the trust accorded to slaves in Middle Eastern communities.
In 1250 the slave leaders of the Egyptian army, known as Mamelukes, depose the sultan and seize power. A succession of rulers from their own ranks control much of the Middle East, as the Mameluke dynasty, for nearly three centuries.
The Portuguese expeditions of the 15th century bring European ships for the first time into regular contact with sub-Saharan Africa. This region has long been the source of slaves for the route through the Sahara to the Mediterranean. The arrival of the Portuguese opens up another channel.
Nature even provides a new collection point for this human cargo. The volcanic Cape VerdeIslands, with their rocky and forbidding coastlines, are uninhabited. But they contain lush tropical valleys. And they are well placed on the sea routes between West Africa, Europe and America.
Portuguese settlers move into the Cape Verde islands in about 1460. In 1466 they are given an economic advantage which guarantees their prosperity. They are granted a monopoly of a new slave trade. On the coast of Guinea the Portuguese are now setting up trading stations to buy captive Negroes.
Some of these slaves are used to work the settlers' estates in the Cape Verde islands. Others are sent north for sale in Madeira, or in Portugal and Spain - where Seville now becomes an important market. Negroes have been imported by this sea route into Europe since at least 1444, when one of Henry the Navigator's expeditions returns with slaves exchanged for Moorish prisoners.
The labour of the slaves in the Cape VerdeIslands primes a profitable trade with the African region which becomes known as Portuguese Guinea or the Slave Coast. The slaves work in the Cape Verde plantations, growing cotton and indigo in the fertile valleys. They are also employed in weaving and dying factories, where these commodities are transformed into cloth.
The cloth is exchanged in Guinea for slaves. And the slaves are sold for cash to the slaving ships which pay regular visits to the Cape VerdeIslands.
This African trade, together with the prosperity of the Cape VerdeIslands, expands greatly with the development of labour-intensive plantations growing sugar, cotton and tobacco in the Caribbean and America. The Portuguese enforce a monopoly of the transport of African slaves to their own colony of Brazil. But other nations with transatlantic interests soon become the main visitors to the Slave Coast.
By the 18th century the majority of the ships carrying out this appalling commerce are British. They waste no part of their journey, having evolved the procedure known as the triangular trade.
The triangular trade has an economic elegance most attractive to the owners of the slave ships. Each of the three separate journeys making up an expedition is profitable in its own right, with only the 'middle voyage' across the Atlantic involving slaves as cargo.
Ships depart from Liverpool or Bristol with items in demand in west Africa - these include firearms, alcohol (particularly rum), cotton goods, metal trinkets and beads. The goods are eagerly awaited by traders in ports around the Gulf of Guinea. These traders have slaves on offer, captured in the African interior and now awaiting transport to America.
With the first exchange of merchandise completed, the slaves are packed into the vessels in appalling conditions for the Atlantic crossing. They are crammed below decks, shackled, badly fed and terrified. It is estimated that as many as twelve million Africans are embarked on this journey during the course of the Atlantic slave trade, and that one in six dies before reaching the West Indies - where the main slave markets on the American side of the ocean are located.
The most valuable product of the West Indies, molasses extracted from sugar cane, is purchased for the last leg of the triangle. Back in England the molasses can be transformed into rum. And so it goes on.
The horrors of the slave trade do not go unnoticed in England, however hard the traders try to justify their activities (even, preposterously, proclaiming the care and consideration which they show to their precious cargo).
The first sharp prick to the public's conscience comes in 1688 with the publication of Aphra Behn's novel Oroonoko (about the sufferings of an African prince and his loved one, transported by the English to slavery in Surinam). By this time the Quakers are already prominent in their condemnation of this inhuman trade, with the society's founder, George Fox, speaking strongly against it. In 1772 there is a landmark case when Lord Mansfield frees James Somerset, belonging to an American master, on the grounds that he has set foot in England.
Shortly afterwards, at the time of the American colonies' fight for independence, the Quakers again give a lead. The clamour for freedom, expressed so powerfully in the Declaration of Independence, can be seen as inconsistent in a population with a large Negro minority which is not in any sense free. The issue is starkly shown when the British troops fire on patriots in the Boston massacre of 1770; the first man to fall in this demonstration for freedom is a slave, Crispus Attucks.
In 1774 Quakers in Britain decide to expel any member involved in the slave trade. In the same year Quakers in Pennsylvania sets up the first abolitionist society, and in 1776 the Pennsylvania Quakers free their own slaves. The first state to abolish slavery is Massachussetts, in its new constitution of 1780. Other northern states follow suit during the next few years.
But the southern states are determined to retain slavery, which is claimed to be an economic necessity (this rift becomes evident in the constitutional convention in Philadelphia). As a result the abolitionists concentrate their efforts on abolishing the trade in slaves, assuming that this will have the gradual effect of ending slavery itself.
A book of 1786 by Thomas Clarkson (Essay on the Slavery and Commerce of the Human Species) is followed by the foundation in London in 1787 of the Society for the Abolition of the Slave Trade, with Quakers again predominant. William Wilberforce emerges as the champion of the cause in parliament.
By a coincidence the slave trade is declared illegal on both sides of the Atlantic in 1807. In America the constitutional congress has agreed in 1787, under pressure from the southern states, that no law on slavery will be passed for twenty years. As soon as the agreed time is up, legislation is enacted - outlawing the slave trade from 1 January 1808. Meanwhile in London in 1807 parliament prohibits the carrying of slaves in any British ship and the import of slaves into any British colony.
These prove hollow victories. Enough children are now being born into slavery to work the plantations, even in the rapidly expanding cotton economy of the southern states. The new cause must be the abolition of slavery itself.
Slavery has been a major area of disagreement between the northern and southern states ever since the first compromise is achieved on the issue at the constitutional convention of 1787. It becomes a particularly hot political issue in 1819 during congressional debates on the application of Missouri for statehood.
Settled largely from neighbouring Kentucky, Missouri contains many slaves on the plantations. In 1819 a New York congressman, James Tallmadge, proposes an amendment to the Missouri bill to the effect that no further slaves shall be brought into the state and that children of existing slaves shall be freed at the age of twenty-five.
The house of representatives, with a preponderance of congressmen from the more populous north, passes the Tallmadge amendment. In the senate, where eleven southern and eleven northern states have two senators each, the amendment fails to win a majority. It is an issue of great importance since the two new senators of a 'free' or a 'slave' state will tip the existing balance one way or the other.
The impasse is broken by another in the series of practical compromises on this contentious issue. It is agreed in 1820 that the district of Maine will be separated from Massachusetts to become an independent free state, the 23rd in the union. Missouri, with its slaves, follows in 1821 as the 24th. The balance is kept in the senate.
The Missouri Compromise, as the measures of 1820 become known, includes one other clause passed separately by congress. This legislates in advance for the territory beyond Missouri, stating that no more slave states shall be admitted to the union north of latitude 36.30 (the continuation of the southern boundary of Missouri).
The compromise holds good for the next thirty years, during which an equal number of new slave and free states enter the union (Arkansas, Florida and Texas in the south, Michigan, Iowa and Wisconsin in the north). But in 1849 the issue returns. California applies to join the union as a free state. For the first time since 1820 the southern states are in danger of being outvoted in the senate.
This time the compromise patched together is more complex, consisting of five separate agreements passed during 1850. Concessions to the north include the key issue of Californian admission to the union as a free state; and the banning of the slave trade (but not slavery itself) in the nation's capital city, Washington, and the surrounding district of Columbia.
Concessions to the south are the promise that when New Mexico and Utah are ready for statehood, they may enter the union either with or without slavery; the federal payment of $10 million dollars of Texan debt; and new and more stringent Fugitive Slave Laws.
The Fugitive Slave Laws, passed in 1793, have been a continuing cause of local friction. They allow southern slave owners to reclaim escaped slaves found in northern states. Northern magistrates have often made a policy of deliberately frustrating the slave owners' legal rights in this respect. The Fugitive Slave Laws of 1850 attempt to prevent this (though in practice they have the opposite effect, prompting northern states to pass new laws safeguarding liberty).
It is believed by many that the Compromise of 1850 will resolve the thorny issue. It does nothing of the kind. Within four years the question of Kansas escalates the crisis.
President Lincoln has undertaken the Civil War intending only to preserve the Union. His purpose, and that of the Republican party, has never been to end slavery in the southern states. But two costly and inconclusive years of war begin to alter his opinion.
There are several reasons. The abolitionist lobby in the north is passionate and vocal. Increasing resentment at the southern states, begetters of this painful conflict, lessens any inclination to protect their supposed rights as slave-owners. And a new moral dimension added to the Union war aims is likely to bring its own diplomatic and political benefits.
Liberal opinion in Britain, where the government often seems inclined to support the south, will be impressed by an anti-slavery crusade. And flagging domestic acceptance of the war will be refreshed by an injection of idealism, particularly in the cause with which Americans identify most powerfully - that of liberty.
Lincoln decides, in the summer of 1862, to make the emancipation of the slaves a central plank of his policy. But this summer, bringing successive defeats in Virginia of Union armies, seems not the right moment. It is important that such an important announcement shall not seem to be made in desperation.
The president is given his opportunity when the engagement at Antietam, in September 1862, can be presented as a Union success on the battlefield. Five days later he issues a preliminary proclamation. It states that if the Confederate states have not laid down their arms by the end of the year, he will declare their slaves to be free.
Naturally the states fail to respond, so on 1 January 1863 Lincoln issues his Emancipation Proclamation. It declares that all people held in slavery in the rebel states are now free; it urges them to refrain from violence; and it announces that freed slaves will be welcome to serve in the US army and navy.
Most of this is as yet only of symbolic relevance. No slaves are formally freed anywhere, since the proclamation does not apply to slave states fighting on the Union side (where Lincoln cannot as yet afford to offend their owners). Nevertheless many southern slaves take the opportunity to flee to the north. By the end of the war about 180,000 Negroes have joined the armed forces, greatly boosting Union military strength.
And the symbolic effect is enormous. The struggle now has a high moral purpose. The attitude of the slaves is transformed, whether in Union or Confederate states, by the knowledge that a Union victory will be followed by freedom.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
HANIM ZÜLEYHA İLE KÖLE YUSUFUN HİKAYESİ
Şimdi Köle Yusuf ile Efendi (Hanım) Züleyha ‘nın durumunu açığa çıkaralım.
Önce Kur'an dan Yusuf Suresinin tümünü okuyunuz.
Orada Yusuf ile Züleyha , kocası evde değil iken yalnız kalabilmekteler. (burada ne tevrat nede Kur’an kadının isminden bahseder. Züleyha adı İranlı Şair Firdevsinin bir eseri ile ortaya çıkıp yaygınlaşmış bir detaydır. Biz de Kur’ana göre Vezirin, Tevrata göre Efendi Potifar ‘ın karısına bu ismi vereceğiz ve onları yazımızdaki misalleri örneklemek için bir sembol olarak kullanacağız.)
Hani Peygamberimiz ne demişti. Bir erkek , bir yabancı kadınla (Yani kendisine nikah düşen, mahrem olmayan bir kadınla ) yalnız kalmasın. Bu temel olarak gözetilen islami anlayıştır.
Ama Yusuf ile Züleyha Evde herhangi bir odada yalnız olabilmekteler.
Züleyha muhtemelen zamanına göre makul bir giysi içinde. Ama yüzünü, gözünü Yusuftan saklamadığı açık.
Ayrıca , Onların evde yalnız bulunmasına kimsenin itirazı yok.
Hiçbir Kur’an müfessirinin, yahu Yusuf bir köle idi, erkek köle hanımına göre yabancı bir erkek hükmündedir.(demekki değilmiş.) Ateşle barut yanyana durur mu. Hele ki Hz. Yusuf gibi son derece yakışıklı, kadınları etkileyen bir erkek. Böyle bir şey olabilirmi.Bu kadının kocası nasıl bir erkektir yahu. Salakmıdır, nedir, yoksa tipimi öyle gösteriyor falan demiyorlar.Ne günlere kaldık vb. homur homur yapmıyorlar.
Her nedense kimsenin aklına böyle bir eleştiri gelmiyor.
İnsanların böyle bir şey söylememesi, Hz. Yusufun peygamberliğine ve karakter ve Ahlakına duyulan güvenden mi. ? Hadi Hz. Yusuf kendine güveniyor, zina yapmıyor. Buna yol açacak şeylerden de kaçınması gerekmiyor mu.? Evde hanımınla yanlızsan, hanımın özellikle bir şey emretmek için çağırmadıkça bahçeye çık, temiz hava al. Hz. Yusufta böyle bir icraat ta yok.
Peki nedir işin aslı. Erkek köleler de hanımlarının mahremidir. Bu mahremiyeti kölelik statüsü sağlamaktadır. Yani onlarla da kaç göç yoktur. Yani bir hür insanla olan kendisine nikah düşen düşen (na mahrem) insanla olduğu gibi değildir ilişkiler.
Ma meleket eymana, kadın,erkek bütün köleler girmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır Bunları Cariye diye çevirmiş. Çünkü bir sonraki ifadedeerkeklerden cinsel isteği azalmış hizmetçilerden (tabiine) bahsediliyor. Şimdi olayı bu hizmetçi lafı karıştırıyor.
Şimdi Nur suresi 31 in konumuzla ilgili kısmı.
ev mâ meleket eymânuhunne evit tâbiîne gayri ulîlirbeti miner ricâli
Burada ma meleket eymanuhunneyeElmalılı sadeceelinin altında bulunan cariyeler demiş. Çünkü sonraki ifade erkeklerden cinsel isteği azalmış hizmetçiler. Diyor.Çünkü sonraki ifadede erkekten bahsediyorsa, o zaman önceki ifadede kadından bahsediyor diye düşünüp öyle yazıyor. Ayrıca böyle yorumlamak işine de geliyor. Çünkü tepki çekmiyor.
Fakat bir çok müfessir de (Diyanet meali, Öztürk ve Ateş mealleri) Ma meleket eymanuhunne – sadece cariyeleri değil erkek kadın tüm köleleri içeriyor, diyor. Yani Hz. Yusuf ta Züleyhanın Ma Meleket Eymanuhum – undan. Ayrıca Ali Aksoy un da geniş bir yazısı var bu konuda.
Peki bir sonraki ifadedeErkeklerden Cinsel İsteği azalmış hizmetçiler. Bu hizmetçiler (tabiine ) kelimesinde geçiyor.
Bu tabiiine kelimesinde bahsedilen hizmetçi acaba köleleri kapsıyormu. Yoksa belli bir konunun esnafı, uzmanı, hür olup ta ücret karşılığı yine başka zengin insanlara emeğini satan insanlarımı ifade ediyor. ( Tabii böyle bir sonuca varmamın sebebi Hukuk fakültesinde okuduğum Roma Borçlar Hukuku ile Borçlar özel hukuku dersleri.)
Mesela aklıma tablekar ayvazlar geldi. Konaklarda ücretli olarak hizmet eder. Ziyafetlerde garsonluk yapar, Genellikle hristiyanlardan ve çoğunluklada Ermenilerden olan bir meslektir. Genelde Köle değildir. Hizmetçi olarak yaşar falan. Hizmetçilerin hepsinin köle olması gerekmiyor.
Yani Ma meleket Eymanuhum de Köle hizmetçiler (erkek,kadın dahil) ki bunlar mahremdir, sonraki tabiine ifadesinde geçen ifadeden de Hür olan hizmetçileri anlıyorum ki, bunlar mahrem değildir.
Yani Hz. Yusuf canavar gibi bir erkektir. Ama köledir. Bundan dolayı Züleyhanın Mahremidir.
Ama köle olmasaydı, cinsel istekleri yerinde olduğu müddetçe Züleyha ya namahremdi.
Olay budur. Örneklere daha devam edeceğim.
Sayın Muhliskul Gönderdiğiniz İngilizce yazıyı okuyup yorumumu yazacağım.
Herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
HANIM ZÜLEYHA İLE KÖLE YUSUFUN HİKAYESİ 2
Peki bu kölelik ilişkisi bu mahremiyeti nasıl sağlıyor.
Yani arkadaş köle iseniz. Sizin efendinizden, hanımınızdan ayrı bir hayatınız yok.
Toplum size hiçbir yaşama hakkı vermez.
O statü ile mutlaka birine bağlı olmanız gerekir.
Ancak Azat edilirseniz , toplum içinde yaşama hakkı kazanırsınız. Bununda yolu kadıya gidilir, efendiniz veya hanımınız orada böyle bir kağıt verir. Oldu bitti.
Kadılıklar, o devrin hem mahkemesi, hem de noteri.
Hür bir erkek, başka hür bir kadına karşı her türlü cinsel kötü niyeti besleyebilir. Bununla baş etmesi biraz daha zordur. Çünkü her iki tarafın da arkası vardır.
Ama bir köle besleyemez. Canına susamamışsa.
Çünkü kölenin sahibi kölesini haklı veya haksız her sebeble öldürebilir veya öldürtebilir.
Kimse o kölenin hakkını aramaz. Yani suçmu işledi, iftirayamı kurban gitti. Haklımıydı, haksızmıydı. Kimse bakmaz.
Atıyorum Yusuf hanımı Züleyha’ya kötü kötü bakıyor. Niyeti bozuk. Züleyha da bundan hoşlanmıyor, korkuyor.
Yapacağı yaşadığı yerin Subaşılığına gidip, şikayet. Askerler anında Yusufu öldürüp hakkından gelirler.
Hadi Yusuf Züleyha ya zarar verdi. Yine de o acı sondan kurtulamaz.
Yusuf Züleyha ile aynı evde yaşar. Sadece Nikahlı olmadıkça onunla cinsel ilişkisi olamaz. Kimsede bu konuda ne bir dedikodu, ne homurtu, ne şikayet. Çünkü yasal.
Peki diyelim ki Züleyha yusufa aşık. Yusuf ta hanımına aşık. Ayrıca Züleyha evli değil. Ne yaparlar. Yani aynı evde zina mı yaparlar. Hayır buna kimse cesaret edemez. Ayrıca günahına değmez.
Züleyha ertesi günü Yusufu alır. Kadılığa giderler. Önce Kadılıkta Yusuf için azad kağıdı verir. Sonra eğer yusuf Müslüman değilse, müslümanlık işlemi yerine getirilir. Yusuf Müslüman olur. Eğer sünnetli değilse Yusuf’un sünnet olması gerekir. Çünkü uygulanan hukukta Müslümanla evlenen kadına illa müslüman olacaksın baskısı yok iken, müslüman kadınla evlenecek gayri müslim erkeğin mutlaka sünnet olması ve şehadet getirmesizorunludur.
Ardından hemen mahallelerindeki camiinin imamına giderler, eşe dosta haber verip nikahlarına çağırırlar. Birkaç koyun kestirir, et ve pilav pişirtirler. İmam hazretleri onların nikahını kıyar. İşlem tamam.
Bu işi kimse yadırgamaz. Yok koskoca zengin kadın kölesiyle evlendi falan. Asla düşünmezler böyle bir şeyi.
Züleyha kölesi Yusufla, çarşıda , pazarda gezer. Kimse dedikodusunu yapmaz.
Halbuki Araplar çok dedikoducudur. Kadın erkek münasebetlerinde Allah korusun dillerine düşme. Ama kölesiyle gezen hiçbir kadın için dedikodu yapmazlar, yapamazlar. Bu onların doğal, ahlaki yaşama biçimidir.
Bir gerdanlık olayında(Hz. Aişenin olayı) , bir İmrül Kays olayında davrandıkları gibi davranmazlar.
İmrülKays ı da anlatayım. İmrülKays Peygamberimizden yaklaşık 50-60 sene kadar önce yaşamıştır. Şairdir. Kabe duvarına asılan Muallakatı Seba (yedi askı) şiirlerinin en önemli şairidir.
Suriye bölgesinde yaşayan ve oldukça büyük bir kabilenin reisinin oğludur. Diğer kabilelerle siyasi çekişmesi vardır. O zaman o bölge bizansa bağlıdır. Babası İmrül Kaysı Bizans imparatorundan siyasi destek almak için İstanbula gönderir. Tabii bunu haber alan diğer kabilelerin adamları da istanbula gider.
İmparator İmrülkaysı kabul eder. Onun yanına bir ordu verir. Yanına da Bizansın desteğini ifade açısından bir prenses verir.
İmrülkays kadınlarla kolay ilişki kuran, gönül çelen bir adamdır. Prensesle de çok çabuk samimi olur.
Bu arada rakip kabilelerin adamları da imparatorun huzuruna çıkarlar. Derki İmrülkays şairdir. Çapkındır. Gönülçelendir. Bu özelliğini bütün araplar bilir. Bundan dolayı imparatorun onu bir prensesle Suriye göndermesi hiç iyi olmamıştır. Bu dedikoducu araplar, imrülkays la prenses hakkıknda yerli yersiz konuşacak, imparatorun şeref ve haysiyetini ayaklar altına alacaklardır.
Bunu duyan imparator İmrülkays ı ortadan kaldırmaya karar verir. O zamanın geleneklerince taltif edilen insanlara imparator tarafından gönderilen Özel elbise giydirilmektedir. (Osmanlıdaki Hilat gibi) İmparator zehirli bir elbise hazırlatıp. Hemen İmrülKays ın ardından gönderir. Elbise Ankara ya (O zamanki adı Galatya) varmış olan İmrülkaysa bir törenle giydirilir. İmrülkays bunun bir idam merasimi olduğunu anlamaz. Zehir derisinden, terinden vücuduna geçer ve İmrülKays ölür.
İşte araplar, kadın erkek münasebetlerinde böyle davranan bir ulustur.
Şimdi tekrar Hanım Züleyha ile Köle Yusuf münasebetlerine dönecek olursak olayı aşağıdaki örnekler üzerinden daha iyi çözersiniz.
Atıyorum Züleyhanın evine baskın yaptılar, orada kölesi yusufla yakaldılar. Bu zina karinesi değildir. Yani kadın evde ha kocasıyla, ha erkek kardeşi ile, ha erkek kölesi ile. Hiç farketmez mahremiyet açısından.
Örneğin İranda oluyormuş. Asker polis, yolda yanında erkek olan kadınlara işte bu erkek kim. Kocan mı, kardeşinmi. Yani bir mahremin mi diye soruyormuş. Na mahrem ise kadına da erkeğe de karakolda dayak var. Böyle bir durumda Züleyha derki “Bu benim kölem Yusuftur”olay bitti. Geçiniz Hanımefendi.
Örneğin Züleyha evli. Çarşıya çıktı. Esir pazarında Yusuf u gördü. Beğendi. Satın aldı. Eve getirdi. Evde sadece ikisi var. Akşam kocası eve geldi. Kimdir bu adam dedi. Züleyha da Yusufu esir pazarından satın aldığını veyeni köleleri olduğu söyledi ve olay bitti. Ne kıskançlık, ne homurdanmane de bir başka şey oldu.
İşte dediğim gibi bunlar bilinmeden, herkes bir tarafa çeker, bir başka şekil yorumlanır. Fili tarif ederkenbiri hortum der, öteki bacak der, beriki gövde der. Biri de kuyruk der. Herkes bir yere asılır. Çeker de çeker. Millet boğuşmaktan bitap düşer.
Yüce Allahın hem de birkaç kere apaçık kitaptır dediği yüce kitabımız anlaşılması çok güç bir kitap olur. İnsanın aklına da garip garip düşünceler gelir. Ya Yüce tanrım yani bu kitabın nesi apaçık ya, millet yorumlamaktan bitap düştü, yıllardır perişan olduk. Bu ne iştir yaaa.
Ayrıca bir soru daha sormuştum. Züleyha Yusufla Hacca gidebilirmi diye. Ulema caiz görmemiş. Böyle yapan da olmamış. Yaşanılan şehirde mahremiyette bir sakınca görmemekle birlikte, yolculukta, başka bir şehirde yine de ne olur, ne olmaz ihtiyatlı davranmışlar.Çünkü yolculuk ortamında kadın ikamet ettiği şehire göre daha zayıf, daha savunmasız.
Hatta İmam Şafii en az iki kadın birlikte olmak şartıyla, mahremsiz hacca gitmeye izin vermiş ama köleyle gitmeyi hiçbiri caiz görmemiş. Bugün Diyanet te hacca gitmek isteyip te örneğin kocası , oğlu,kardeşi ölmüş veya sağ da işte gidemiyor. Zengin değil. Vakti yok.İşi müsaait değil vb. O durumda olan kadınlardan bir kadınlar grubu oluşturuyor ve hacca, umreye gönderiyor. Şafii dışında diğer mezheplerde caiz olmayan bir uygulama. Şafii'nin uygulamasını Suudi Arabistan kabul ediyor. Bu konuya da böyle bir çözüm bulunmuş oluyor.
Herkese Selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
İslam’da kölelik denince bizi yalnızca Kuran bağlar yani Allah ne diyorsa o. Allah ise diyeceğini Muhammed 4 ve Enfal 67’de demiş:
Muhammed 4: Nebi, yeryüzünde üstün gelene kadar esirler edinemez - Mâ kâne li nebiyyin en yekûne lehû esrâ hattâyushine fi'l ard.
Nebi savaşın dışında esirler edinemez. Örneğin* korsanların sattığını, mahkemenin köleliğe mahkum ettiğini, borcunu ödeyemiyeni, yoksulun sattığı evladını ve kölenin köle olarak doğan çocuğunu alıp kendisine köle yapamaz. Bunların hepsi üstün gelene kadar, üstün gelmedikçe, üstün gelmeden önce kapsamına girer.
Enfal 67: Siz üstün gelince bağları sağlam atın; sonrası ya tazminattır ya da bağışlarsınız.
Sizinle savaşmakta olan düşmanın askerlerini esir alırsınız ama savaştan sonra onları alıkoyup köle yapamazsınız. Öyle bir seçeneğiniz yok. Allah haram etmiş.
Nebi, savaşın dışında esirler edinirse ya da savaş esirlerini alıkoyup köle yaparsa Enfal 67 ve Muahmmed 4'ü vahyeden Allah’a baş kaldırmış olur; nebilik elinden alınır; kafir olarak ölür ve o Büyük Gündeki cezaya çarpılır. Nebi bunu göze alamaz (10:15).
Allah’ın ayetlerine ya inanıp uyarsınız ya da onları inkar edip Allah'a baş kaldırırsınız. Keyfiniz bilir. Sonucuna katlanırsınız; o kadar. İslam budur.
Sevgi ile.
___________________
* War is the main source of supply, and wars are frequent and brutal in early civilizations. When a town falls to a hostile army, it is normal to take into slavery those inhabitants who will make useful workers and to kill the rest.
There are several other ways in which slaves are acquired. Pirates offer their captives for sale. A criminal may be sentenced to slavery. An unpayable debt can bring the end of liberty. The impoverished sell their own children. And the children of slaves are themselves slaves - though with a cheap supply of labour available through war, not many owners will allow their slaves the diversion of raising a family.
Merhaba Abdurrahman. Bana göre onlar köledir. Ücretsiz çalıştırılan insanlar. O devirde köleler aşağı bir konumda görüldüğü için o ayette şeytan diye anılıyor olabilir.
***
Merhaba Saffet Metin. Ele aldığınız bazı hususlardaki görüşlerimi açıklayabilir miyim.
Hani Peygamberimiz ne demişti. Bir erkek , bir yabancı kadınla (Yani kendisine nikah düşen, mahrem olmayan bir kadınla) yalnız kalmasın.
Bu söylenti Ahzab 55’e aykırı yani uydurmadır.
*
Hz. Yusuf gibi son derece yakışıklı…
Hz Yûsuf yakışıklı mıydı değil mi? Kuran’ın buna dair hiçbir söylemi yok; konu bu değil. Önemli olan şu: KADINLAR onu abarttılar –ekberne hu (12:31). Tıpkı tesettürcü ERKEKLER kadınları nasıl abartıyorsa.
*
Erkek köleler de hanımlarının mahremidir.
Hayır! Tesettürcülerin uydurması bu; Allah’ın sözü değil. Uydurmak zorundalar çünkü 24:31’de kadınların sağ ellerinin altındakiler var MA MELEKET EYMAN UHUN. Onların kadınların ziynetlerine bakması caiz; Allah öyle diyor. Tesettürcülerin iddiasına göre ZİYNETLER kadının “avretler”idir. O halde MA MELEKET EYMAN UHUN kadının erkek köleleri olsun ve o konumları sayesinde sahibesine mahrem olsun ki tesettür bid’atı kitabına uysun.
Ma meleket eymana,kadın,erkek bütün köleler girmektedir.
Yukarda açıklamaya çalıştım. MA MELEKET EYMAN köleler değil. Kölenin erkeği “abd”dir, dişisi emet. Bunların çoğulları ibâd ve imâ. Bunlar başka, MA MELEKET EYMAN başka. MA MELEKET EYMAN değişik konumda olan insanlardır.
Örneğin
(1)bakımı üstlenilen erkekler ve kızlar (24:31,33:55)
(2)Araplara özgü bir “yemin nikahı”yla edinilen eşler (23:6, 33:52).
erkeklerden cinsel isteği azalmış hizmetçiler…
CİNSEL kelimesi de Allah’ın sözlerine ilavedir. Allah’ın söylediği şu: tâbi’ıyne gayri uli’l “ırbe”ti mine’r ticâl –kadınlara tâbi “ihtiyaç”sız erkekler.
IRBE ihtiyaç demek; gayriuli’l ırbe: ihtiyaçsız. Onların hangi şeye ihtiyacının olmadığını tesettürcü ön yargıyla değil önyargısız akıl etmek gerekir.
Fakat bir çok müfessir de (Diyanet meali, Öztürk ve Ateş mealleri)Ma meleket eymanuhunne – sadece cariyeleri değil erkek kadın tüm köleleri içeriyor, diyor.
Doğrudur; onların erkek olanı da var dişi olanı da. Kanıt için Nûr 33’e bakılabilir: Sizden izin isteyen ma meleket eymanınıza gelince, ONLARA izin verin –kâtib ÛHUM. ÛHUM iyelik adılıdır; erildir.
*
Hz. Yusuf ta Züleyhanın Ma Meleket Eymanuhum – undan.
Hayır! Yukarda açıklamaya çalıştım; Hz Yûsuf onun “abd”idir yani kölesi.
Bakımı üstlenilenler ile köleler arasında şu önemli fark var: KÖLELER kendilerini satın alan ailenin MALI olduğu halde bakımı üstlenilenler aileye yalnızca ”bağlı”dır. Köle değil aileye yalnızca “bağlı”dırlar. Tıpkı ailenin yasal yaşına ermemiş olan kızları gibi.
Kuran bunun kanıtlarıyla dolu. Örneğin Nisâ 25’te MA MELEKET EYMAN ile evlenmeniz tavsiye ediliyor ve bunu onun ailesinden İZİN alarak yapmanız isteniyor. Tıpkı yasal evlenme yaşına ermemiş olan kızlarla evlenirken yaptığınız gibi.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma