Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
HAC konusunda benim, özel olarak Tevbe sûresinden ve genel olarak öteki sûrelerden anladığım:
Mekke, YESRİB İSLAM DEVLETİ tarafından ele geçirilince, Müslümanların ve müşriklerin iç içe yaşadığı bir yer haline geldi. Sokak savaşlarına teşne bir durumdu bu.
Ama müşrik önderler savaş istemiyordu çünkü savaş, Mescidi Harâm'ın çevresinde kurulan geleneksel "ekonomik hac"cı iptal edecekti. Oysa Mekke'lilerin tek gelir kaynağıydı o panayır.
Müşrikler İslamın emîrini evinden yurdundan sürüp çıkararak (9:40) ve inananlara amansız baskılar yaparak savaşı başlatan taraftı; sonra Yesrib'e saldırı üstüne saldırı düzenleyerek savaş halini sürekli ayakta tutmuşlardı (33:13).
Panayırın tehlikeye girmesinden elbet onlar sorumluydu. Müslüman yetkililere "barış"mayı önerdiler. Ama Allah'ın Elçisi öneriyi bir şartla kabul edebilirdi:
Müslümanlarla müşriklerin yapmakta olduğu, bir DİN SAVAŞI idi. Ve baskı yapmak öldürmekten kötü (2:191) olduğu için İslam açısından o savaş müşriklerin elinde artık baskı yapma gücü kalmadığında yani müşrikler şirki bırakıp İslama girdiğinde sona erecekti:
Eğer tövbe ve salât edip arındıranı verirlerse onlar sizin "dinde kardeş"lerinizdir (9:11).
O halde barış önerisinin İslam yetkililerince kabulü kabul edilenin silah bırakışması değil ATEŞ KES olduğunun bilinmesi şartına bağlıydı. Allah bir ayet indirerek bunu kayda geçirdi:
Yasak dolunaylar çıkınca müşrikleri her gördüğünüz yerde öldürün; yakalayın, alıkoyun ve her gözetleme noktasında gözetleyin. Ama tevbe ve salât edip arındıranı verirlerse yollarını açın (9:5).
Aslında Müslümanlar da barış istiyordu çünkü üzerlerine farz olan "dinî hac"cı ancak barış ortamında yerine getirebilirlerdi (2:196, 3:97, 22:27, 22:29).
Andlaşma, Mescidi Harâm'ın önünde BÜYÜK HAC GÜNÜ imzalandı (9:2). "Dört yasaklar"ın ilki olan kızıl dolunay yani ŞeHRu ramazân* sabahı.
O gün başlayan hac yılın ilk haccı, dolayısıyla BÜYÜK HAC idi; arkadan gelen üç dolunayın her birinde eda edilenler ise OLAĞAN HAC. Kasas 27'deki HAC kelimesi buna kanıt sayılabilir:
Bana sekiz PANAYIR çalışmana karşılık iki kızımdan birini sana vermek isityorum -İnnî urîdu en unkiheke ihda 'bneteyyehéteyni alâ en te'curânî semâniye HICAC.
Görüldüğü gibi Şuayb için Musa sekiz panayır çalışacak, SEKİZ YIL değil. Bir yılda dört panayır olduğuna göre İKİ YIL demek bu.
Tevbe 1-5'te anılan yılın ekonomik ve dinî hacları birlikte yapıldı. Hattâ müşrikler hacılara su dağıtarak ve Mescidi Harâm'ın bakımını yaparak dinî hacca katkıda bile bulundular (9:19).
Ama bazı müşrikler "ateş kesi"i ihlal ettiler. Müslümanlar buna karşılık verdiler ve korkulan sokak savaşları gerçek oldu. Müşrik ana-babalar ve Müslüman evlatlar ilk kez karşı karşıya geldi. Müşrik ana-babaları ve kardeşleriyle iş birliği yapanlar uyarıldı (9:23).
Dört aylar sona erince ateş kes te sona erdi. Savaş yeniden başladı ve bir sonraki dört aylara kadar İslam Devleti kesin üstünlüğü sağladı. Müşriklerin o yılından itibaren Mescidi Harâm'a yaklaşmaları yasaklandı (9:28).
Tevbe sûresinin bundan sonraki bölümünün konusu artık açık şirk ve müşrikler değil bir başka adı münafıklık olan "kapalı şirk"tir. Medine münafıklarına MEKKE MÜNAFIKLARI(9:113) ekleniyor.
Ekonomik haccın iptal edilen getirisine karşılık dinî hac esnasında ekonomik etkinlikler caiz kılınarak gelir-gider dengesi sağlandı (2:198).
Namaz-Salat tartışmalarını buraya tekrar taşıyacak değilim,
Elbetteki kelimelerin cümle içerisinde anlamlarını gözeterek,
Kelimelerin bazen hakiki bazende mecaza yorumlandığı bir vakıadır.
Mecaza yorumlaya bilmemiz için bir "karine"ye ihtiyaç bulunur. Bu bazen cümleden, bazen aklen gerekli olur.
Sözü fazla uzatmadan;
1. "(avram) Orada, Bet-El'in doğusundaki dağlara taşındı. Çadırını, batıdan Bet-El ile, doğudan Ay arasında kalacak şekilde kurdu. Orada Tanrı'ya bir "mezbeah" inşa etti ve Tanrı'ya İsmi'yle dua etti" (Tora Türkçe çeviri ve açıklamalarıyla Tora ve Aftara, 1. kitab, Bereşit, leha leha :8, (s.83) Gözlem gazetecilik ve basın yayın)
Bet-El "Tanrı'nın Evi" "Bet-Elohim"
"Tanrı'nın ismi'ni anması" Avram'ın Erest-Yirael'e girer girmez, onun işe koluyup, etrafındaki insanlara Tek Tanrı'dan bahsetmeye ve onları Tanrı yoluna davet etmeye başladığını belirtir. (leha leha: s.85)
2. İsra: 3-7
Süleyman(a.s) yaptığı mabed, Bet-Ha Mikdaş/s (K-d-ş/s)
1. ve 2. diasporaya işaret etmektedir. Sözü uzatmamak için iki sürgün için detaya girmeyeceğim. Esed Merhum ayet-i kerimelerin dipnotunda açıklama yapmıştır. Benim bir makalemde bunun üzerinedir.
Tora'da ise mabedin yapımı detaylı anlatılır.
Kur'an'ı Kerim'i burayı "el-mescid" olarak nitelemesi manidardır.
3. Mekke'deki ev: Kur'an'ı Kerim'den işaretle bu evinde İbrahim(a.s)'ın yaptığı ayetlerin zahirinden anlaşılmaktadır.
4. Bugün evlerden sadece bir tanesi durmaktadır. Diğerinin bir duvarı (ağlama duvarı) bulunmaktadır.
5. Bet-beyt kelimesinin "Din anlamında" kullanımına uygun olduğu yerlerde vardır.
Mesela Nuh(a.s) evi için (72:28) Mufessir Kurtubi "din" anlamında da kullanılır demektedir. (Kurtubi, İlgili ayet)
Şimdilik bu kadar açıklamayı yeterli görüyorum,
Allah ilmimizi/ilminizi ziyade etsin güzel kardeşim,
selam ve dua ile,
kardeşiniz rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba,
Benim sahsi anlayisim, Ibrahim ve kabe iliskisinin olmadigi yonundedir. Kuran kissalarindan tarih cikarma anlayisina karsi cikan arkadaslarin bu konuda cekimser davranmalarini anlayisla karsiliyorum.
Tarihi Ibrahim hakkinda eski ahidden baska ciddi bir bilgi mevcut degildir.
Eski ahidin anlatimlarindan yola cikarak Ibrahim'i mekke'ye getirerek Ismail ve annesini oraya yerlestirdigi cikarimi epey zorlama gibi gorunmektedir. Boyle bir halde gecmisleri hakkinda her tur detaylari zabit tutan ehli kitabin en onemliler listesinin baslarinda yer alan Ibrahim'in bu tapinagini benimsemeyisleri hatta kayda dahi gecmeyisleri bir turlu izah edilemez.
Gocebe hayattan ticari sebeblerden oturu Mekke civarinda yerlesik yasama gecen kabilelerin eskiden mevcut bir tapinagi yeniledikleri veya eskiye isnadederek yeni bir tapinak insa ettikleri dusunulebilir. Bu tapinagin butun inanislara adanmasi ve bu bolgenin cok akillica kutsal ilan edilmesi muthis zeki bir anlayisin urunudur. Colun ortasinda her turlu saldiriya musait bu beldede, degisik bolgelerden ozellikle suriyeden getirilen urunleri pazarlayan bu dahi ticari girisimcilerin kutsal belde ve kutsal aylar duzenlemesi ticaret icin mukemmel bir ortam yaratmistir. Kendileri pek dindar olmayan bu toplum her dinden olan topluluklari buraya yoneltmeyi basarmalari sonucu buyuk zenginlikler elde etmislerdir. Iste bu anlayis Ibrahim kabe iliskisininde olusmasinda katkida bulunmustur. Benim kabe anlayisimin kisa bir ozeti
Benim sahsi anlayisim, Ibrahim ve kabe iliskisinin olmadigi
yonundedir. Kuran kissalarindan tarih cikarma anlayisina karsi cikan
arkadaslarin bu konuda cekimser davranmalarini anlayisla karsiliyorum.
Tarihi Ibrahim hakkinda eski ahidden baska ciddi bir bilgi mevcut degildir.
Eski ahidin anlatimlarindan yola cikarak Ibrahim'i mekke'ye
getirerek Ismail ve annesini oraya yerlestirdigi cikarimi epey zorlama
gibi gorunmektedir. Boyle bir halde gecmisleri hakkinda her tur
detaylari zabit tutan ehli kitabin en onemliler listesinin baslarinda
yer alan Ibrahim'in bu tapinagini benimsemeyisleri hatta kayda dahi
gecmeyisleri bir turlu izah edilemez.
Selam, O zaman akla şu sorular geliyor; 1-Niçin Kuranda peygambere,kabenin yıkım emri yok. 2-Çatısı tevhid olan bir dinin yayıldığı merkezde,nasıl olurda şirk unsuru barındıran bir yapının ayakta kalmasına müsade edilir. 3-Kabe,peygamberden sonra ora halkının çıkarları için mi inşaa edildi? 4-Kuranda adı geçen temelleri yükseltilen beyt neresidir? 5-Musa peygamberle yolculuk halindeki toplumun musadan,yol üzerinde gördükleri elle tutulur gözle görülür bir totem istemeleri sonucu, musanın onlara olan tavrı,ibrahimin beytini onarmasımıdır? 6-Evet bu onarması derseniz,İbrahim peygamberin beyt temellerini sadece onu anlayan evladı ismaille beraber onarması,sistemi onarmak mıdır? 7-Kuranda anılan mescitler sistem midir?Alış verişi bırakın ve salata koşun emrinde salatat koşulan ve toplanılan mekanın adı nedir? 8-O dönemde kabenin mabed olarak tanınmayışı,yahudilerin kıskançlık düşmanlık ve gadrları sebebiyle olmadığını söyleyebilirmisiniz? 9-İstikamet yön anlamındadır,kıblenin anlamı istikamet midir?yoksa üzerinde gidilen tarz mıdır? Buyrunuz.
yahudilerin ibrahime bu kadar önem verip onun çok önem verdiği kabeyi görmezden gelmeleri konusu çok enteresan..
bu açıdan bakmamıştım hiç..
kabe hakkındaki düşüncelerin ise yenilir yutulur cinsten değil kardeşim...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
10-hac 26 da yer olarak çevrilen kısma'' mahal'' diyebilir miyiz? diyemezsek eğer,niçin meallerin hemen hepsinde bu kısım yer-mahal olarak çevrilmiş.
Okunuş Ve iz bevve'na li ibrahime mekanel beyti el la tuşrik bi şey'ev ve tahhir beytiye littaifine vel kaimine ver rukkeis sucûd. Diyanet Hani biz İbrahim’e, Kâbe’nin yerini, “Bana hiçbir şeyi ortak koşma; evimi, tavaf edenler, namaz kılanlar, rükû ve secde edenler için temizle” diye belirlemiştik. Elmalılı Orj. Hem unutma o vakti ki o beytin yerini İbrahime şöyle diye hazırlamıştık: sakın bana hiç bir şey şirk koşma, ve beytimi dolaşanlar ve duranlar ve ruküa sücude varanlar için tertemiz et Ö.N. Bilmen Ve yâd et ki, İbrahim'e Beyt-i Şerif'in yerini bir makam kılmıştık, «Bana bir şeyi şerik koşma ve Benim beytimi tavaf edenler için ve mukim olanlar için ve rükû ve secde edenler için tertemiz tut,» diye (hazırlamıştık). C. Yıldırım Hani bir vakit Beytü'l-Haram'ın yerini İbrahim'e hatırlattık da ona, «bana hiç bir şeyi ortak koşma, evimi tavaf edenlere, (onda) ayakta duranlara, rükû' ve secde edenlere tertemiz tut» demiştik. A.F. Yavuz (Ey Rasûlüm), hatırla o zamanı ki, biz Kâbe’nin yerini İbrahîm’e beyan etmiş ve ona: “-Bana hiç bir şeyi ortak koşma. Beyt’imi de tavaf edenler için, orada oturanlar, rükû ve secdeye varanlar için iyice temizle.” diye vahy etmiştik. H.B. Çantay Hatırla o zamanı ki biz Beytin yerini İbrâhîme: «Bana hiç bir şey'i eş tutma, Beytini tavaaf edenler, kıyam edenler, rükû' ve sücûd edenler için iyice temizle» diye merci' yapmışdık. M. Esed Çünkü, İbrahim'e bu İbadet Evi'nin kurulacağı yeri gösterdiğimiz zaman (o'na demiştik ki:) "Bana kimseyi ortak koşma! Ve Benim Mabedimi, onu tavaf edecek olanlar için, onun önünde (Rablerini tazim ve tefekkür ederek) dikilip duranlar için, saygıyla eğilenler ve yere kapananlar için temiz tut!" A. Bulaç Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut." Y.N. Öztürk Bir zamanlar İbrahim için, o evin yerini, şöyle diyerek hazırlamıştık: Bana hiçbir şeyi ortak koşma, evimi; tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû, secde edenler için temizle. Diyanet Vakfı Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. Elmalılı S1 Bir zamanlar Kabe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: «Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, (kıyama) duranlar, rüku ve secdeye varanlar için Evim'i tertemiz et! Elmalılı S2 Bir zamanlar Kâbe'nin yerini İbrahim'e şu şekilde hazırlamıştık: Sakın bana hiçbir şeyi ortak koşma; tavaf edenler, orada (kıyama) duranlar, ruku edenler ve secdeye varanlar için evimi tertemiz et. TefhimulKuran Hani biz İbrahim'e Evin (Kâbe'nin) yerini belirtip hazırladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) «Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükûa ve sücuda varanlar için Evimi temiz tut. F. Kuran Hani İbrahim'e Beytullah'ın yerini gösterdik ve kendisine şöyle dedik; «Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve bu evimi tavaf edenler, ayakta dikilenler, rükua ve secdeye varanlar için temiz tut.» A. Gölpınarlı An o zamanı ki hani biz İbrâhim'e, bana hiçbir şeyi şerik tutma ve tavâf edenlere, namaz kılanlara, rükû edenlere, secde kılanlara tertemiz tut evimi diye Beyt'in yerini göstermiştik. S. Ateş Bir zamanlar İbrâhim'i Beyt(Ka'be'n)in yerine kondurmuş(ve ona şöyle emretmiş)tik: "Bana hiçbir şeyi ortak koşma ve tavâf edenler, ayakta duranlar, rükû' ve secde edenler için Evimi temizle." S. Yıldırım (26-28) Zira Biz vaktiyle İbrâhim’e Beytullah'ın yerini belirlediğimiz zaman: "Sakın Bana hiç bir şeyi ortak koşma ve Ben’im Mâbedimi tavaf ederken, kıyamda, rükûda veya secdede olarak ibadet edenler için tertemiz tut!" Hem bütün insanları hacca dâvet et ki gerek yaya, gerek uzak yollardan gelen yorgun argın develer üzerinde sana gelsinler. Gelsinler de bunun kendilerine sağlayacağı çeşitli faydaları görsünler ve Allah’ın kendilerine rızk olarak verdiği kurbanlık hayvanları, belirli günlerde Allah’ın adını anarak kurban etsinler. Siz de onların etinden hem kendiniz yiyin, hem de yoksula ve fakire yedirin. A. Uğur Bir zamanlar İbrahim'e Beytullah'ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. G. Onan Hani biz İbrahim'e Evin (Kabe'nin) yerini belirtip hazrladığımız zaman (şöyle emretmiştik:) "Bana hiç bir şeyi ortak koşma, tavaf edenler, kıyam edenler, rükua ve sücuda varanlar için Evimi tertemiz tut."
11-hac suresi 27 de geçen ''sana'' ifadesinden bunun sadece hayatta olan peygambere bir biat olsun için,Allahın o zamanda yaşayanlar için Kulları üzerinde bir hakkı olduğunu mu anlamalıyız?gerek yaya gerek hayvanların binit olarak kullanıması ifadesi bunu mu anlatmaktadır? yok eğer öyle değilse,açıklaması şu an gördüğümüz tablonun ta kendisi midir? Buyrunuz..
Kuran'ın o günün cari din dilini / terimleri kullanarak insanları başka bir istikamete taşıdığına inanıyorum.
R.İ.Eliaçık'ın özellikle "cin" , "melek" , "şeytan" vs. terimlerin Kuran'da aslında bunların hiç birinin olmadığını açıklar tarzda kullanıldığına ilişkin makalelerini bu konuda çok önemsiyorum.
Ortada yanlış olan bir "A" var. Kuran, bu "A" yı kullanarak zaman içerisinde / tedricen aslında "A"nın "B" olduğunu anlatıyor.
Muhtemelen Kuran'ın muhatap toplumu kelimeleri çok iyi kavrayabileceği için bunu anladı. O arada bir karmaşa var. O her neyse, ondan sonra eski din dili tekrar canlanıyor ve hakikat olarak sunuluyor. Dini ıstılah anlamı adı altında Kuran'ın yaptığı düzeltmeler bir bir etkisizleştiriliyor.
Sonra biz asırların birikimi altında öyle bir ön yargı ile yüklenmişiz ki, bakıyoruz ama göremiyoruz.
Beyt konusu da bence böyle... Kuran da, beytin Kabe gibi anlaşılabilceği ciddi ayetler var... Mesela müşriklerin o evin yanındaki salatı... Bilmiyorum belki bunu da yanlış anlıyoruz.
Hele Mescid-i Haram konusu sevgili Muhliskul'un aktarımına çok yakın... Yani fiilen duran bir yapı... Soru şu: Sizin bahsini ettiğiniz ayetlerde ve benzerlerinde hiç de öyle maddi bir yapıyı anlatmadığı görülebilecek ifadeler neden var ? Acaba Kuran, o ayetlerde önceki inanışa bir düzeltme mi yapıyordu ?
Mesela Bakara suresindeki Mescid-i Haram'a yönelmenin öncesinde ve sonrasında, nereye dönersek dönelim Allah'ın yüzünün orada olduğu bilgisi niçin veriliyor ? Sanki bilinen üzerine bina edilmiş yeni bir öğreti var...
Belki salat da böyle... Bilinen üzerinden yeni bir anlama yolculuk... Çünkü salatın öyle kullanımları var ki, koyacağınız hiç bir kalıp tam bir yetkinlikle kuşatamıyor onu...
Ehli kitap içerisinde Peygamberler silsilesindeki, temel öğretideki muazzam paralelliği ibadet ve muamelat hususunda göremiyorsunuz.
Çetrefilli konular vesselem....
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Kâbe toplumlarca kutsal ve saygın olarak bilinirdi. Hintliler
Kâbe'ye saygı gösterirlerdi ve kendilerince üçüncü uknum olarak kabul
edilen "sifa"nın ruhunun, eşiyle birlikte Hicazı ziyaret ettiği sırada
Ha-cer-ül Esved'e hulul ettiğini söylerlerdi.
Fars ve Keldani
Sabiileri onu yedi büyük evden biri kabul ederlerdi.[53] Bir de, eski
ve uzun süre ayakta kalmış olması dolayısıyla Zühal'in evi olduğuna
inanılırdı.
Farslar da Kâbe'ye saygı gösterirlerdi. Hürmüz'ün ruhunun ona hu-lul ettiğine inanırlardı. Bazen Hac için gittikleri de olurdu.
Yahudiler
ona saygı gösterir, İbrahim'in dini üzere orada Allah'a ibadet
ederlerdi. İçinde resimler ve heykeller bulunurdu. Bunlar arasında
ellerinde fal okları bulunan İbrahim ve İsmail'in resimleri de yer
a-lırdı. Bakire Meryem'in ve Mesih'in resmi de yapılmıştı. Bu da
Yahudiler gibi Hıristiyanların da ona saygı gösterdiklerinin tanığıdır.
Araplar
da Kâbe'ye büyük bir saygı gösterirlerdi. Onu Allah'ın evi kabul
ederlerdi. Her taraftan gelip ona hac ziyaretinde bulunurlardı.
Kâbe'nin İbrahim tarafından yapıldığını söylüyorlardı. Hac, İbrahim'in
Araplar arasında tevarüs eden dininin bir kuralıydı.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
kabe salat tartışmalarının sonlandığı sırada sevgili Muhliskulun fikri sebebiyle tartışmaya dahil oldum,aslında şahsım adına,bu tartışmalardan zıtları bırakıp aynilerde birleşilsin ve konu bağlansındır arzum.
Salatı sadece vakitli ve şekilsel anlamak salatı anlamamanın ta kendisidir, ve görüşünüzce, hayatın hemen her anında O yüce kudrete İbrahimcesine boyun eğmek ve yaşamaya çalışmak elbet şekilsel olandan katbe kat yüksek bir seviyedir,
İnsanın psikolojisinde saygı sevgi önemli bir yer tutar,isteğimiz o ki; şekilsel salatı kabul edenler sizlerin bir kısmını andığınız salatın ve aslında kuranın önerdiği salatın ne olduğunu anlasınlar,amaç bu görüşlere sahip bireyleri ortak kelimede buluşturmak olsun.
İnsan Rab karşısında fikren boyun eğer,aynı insan şeklende eğilmek isteyebilir, aslında bu bir ihtiyaçtır desem sanırım hata etmiş olmayız, Korku ve ümitle birşeyler umacaktır ve bunun içinde sanırım ya ayakta ya otururken veya secde haline geçmek isteyecektir, ayetleri işitince sevinçle şükürle çeneleri üzerine kapanan insan psikoloji bunu açıklar ama bu sevinç öyle böyle bir sevinç değildir bu sevinç tam anlamıyla karmakarışık ve içten duygularla gelen bir sevinçtir.
Hurafeler yerle bir olsun, Sizler İbrahimin beytini temizleyenler olun, Sizler İbrahimin sistemini onaranlar olun, Sizler şekilsel alana sıkıştırılan salatın,bu olmadığını sadece bir şubesi olduğunu ilan edin ve cedelleşmeyin..ne siz ne biz. sadece ortak kelimede buluşalım ve bunun adıda hak olsun. siz hakka şeklen yönelenin yakasından tutmayın, biz şeklen yönelmeyenin yakasından tutmayalım, biz bir olalım ve içinde şirk unsurları olan beytlerin içine Hakkı fırlatalım. Temennim budur.
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma