Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Sayın asım bey o zaman kuran tümüyle tarihseldir dediğimizde alınıcak derslerde cariye ,hicret evlilik usullerinde bize verilen mesajlar ne olabilir yada o dönemin kültüründen kaynaklanan bi çok kavramın uygulanışında hangisini tercih edicez???
mesela namaz oruç gibi kaidelerin aslında zaten var olan bilinen uygulamalarında bu gün için geçerli olması kültürel olduğunu düşündürüyor
bende o zaman bu kavramları kültürel görebilirim hatta melek cin şeytan tabirleride o zamanın kültürel mizaci kavramlar olduğunu düşündürtüyor çünkü bu kavramlara getirilmek istenen yorumlardaki farklılıkları görünce hangi emirleri tarihselcilikten mesaj olarak kabul edicez
Kelam, hadis ve kavl kelimeleri ayrıca üzerinde durulması lazım gelen kelimeler olup, benim size sualim ise vahiy ve vahiy almanın nasıllığı ile birlikte, bir insanda peygamberlik misyonunun niçin, neden ve nasıl başladığıdır?
Ayrıca "Allah'ın emri Peygamber'in kavli ile" sözü hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Kelam, hadis ve kavl kelimeleri ayrıca üzerinde durulması lazım gelen kelimeler olup, benim size sualim ise vahiy ve vahiy almanın nasıllığı ile birlikte, bir insanda peygamberlik misyonunun niçin, neden ve nasıl başladığıdır?
Ayrıca "Allah'ın emri Peygamber'in kavli ile" sözü hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Teşekkür ederim.
Muhabbetle...
Selam Öğrenci,
Vahy almanın nasıllığı hususu gaybe ilişkin bir konu. "Mevcudumuzda" olmayan / olamayan bir bilgi.
Ayet el Kürsi'de "Yarattıkları onun ilminden ancak onun dilediği kadarını kavrayabilir" deniliyor. Yarattıklarının kavrayamadığı ilim / bilgi, onların üzerine vecibe olmaz.
Hz. Peygamber'in veya önceki peygamberlerin zamanında yaşayanların da bu hususa dair bir bilgilerinin olduğunu düşünmüyorum.
Düşüncem o ki, Hz. Peygamber'e ve dolayısı ile vahye tanık olanların mesuliyeti öncelikle vahyin indirilişinde yahut Peygamber'deki bir mucizede değil, akla ve vicdana hitap eden "apaçık" beyandadır.
Yani Kuran, muhataplarını "öncelikle" (!) gaybe imana mecbur tutmuyor.
Ortada gerektirici hiç bir sebep yokken, akıl sahibi beşerin bunu icra etmesini beklemek, o beşere o aklı veren yönünden çelişki doğurur.
Kuran, öncelikle akla ve vicdana seslenerek, Atalar, Çoğunluk ve Otorite tanrılarının boğduğu, bloke ettiği aklı ve vicdanı harekete geçiriyor.
İnsanı düşünmeye sevkediyor.
"Allah'tan vahiy aldığını iddia eden bu kişi bana ne söylüyor, beni neye çağırıyor, çağırdığı şey akla ve adalete / vicdana uygun mu? Bana kötülüğü mü emrediyor ? Beni çağırdığı şey kimin işine yarıyor ? Beni kendi menfaati için mi çağırıyor ?"
İnsan önce bu ve benzeri sorulara yanıt arayacak. Sözü işitip, o söz hakkında tefekkür ettiğinde ezberleri bozulacak ve daha önce bloke olmuş düşünce çarkları işlemeye başlayacak.
Peygamber'in kendisini çağırdığı şeye uyduğunda, onun doğruluğunu velevki o kendisine bir eziyet dokundursa dahi bizzat yaşayarak hissedecek.
Sözün sanatı, üslubu, açıklama biçimi insanı cezbedecek.
O söz, insanları hiç boşa çıkarmayacak. Kendi içinde asla çelişmeyecek. Dosdoğru bir yol üzerinde bulunacak.
O sözü okuyana duyulan güven, o sözün ileri sürdüğü deliller, veriler o sözün beşer sözü olmadığı hususunda insanlarda kanıksama doğuracak.
İşte o sözün bildirdiği gaybe iman, ancak bu aşamadan sonra vukuu bulur. Çünkü kişi o sözün bir beşer sözü olmadığına iman etmiştir. Kişi, bunun çok öncesinde de buna iman etmiş olabilir. Ama bu iman, Kuran'ın öngördüğü "basiret üzerine yaşama ve basiret üzere ölme" ilkesine uygun değildir. O iman, gören gözlerin, işiten kulakların, bilenlerin imanı değildir. Sadece bir sanıdır. Kuran, henüz bu imana erişmemiş kimselere daima mühlet verilmesini salık veriyor. Çünkü, hiç bir mazeretin kalmayacağı bilgi seviyesi henüz oluşmamıştır.
Sözü uzatmak istemiyorum. Görüleceği üzere bu süreç, tamamen pozitif bilgi, düşünce ve vicdan üzerine kuruludur. Bu süreçte, vahyin nasıl nüzul olduğuna tam bir ilimle vakıf olup, bu sebeple inanma yoktur. Çünkü eğer Allah böyle bir iman dilemiş olsaydı elbette yeryüzünde herkes hemen iman ederdi. Yahut onları acz içerisinde bırakacak bir sultan indirilir ve onlara mühlet de verilmezdi.
Peygamberlik görevinin ne zaman, kime ve ne sebeple tevdi edileceği meselesi hakkında Kuran'da veriler vardır. Bu veriler, bu yöndeki nedenselliğin insan için gizli tutulduğunu gösteriyor. Çünkü mevcut "detaylı" veriler, bizim kavrayıp tasnif edebileceğimiz bir bütünlük arzetmiyor.
Örneğin;
Peygamberliğin Nuh ve İbrahim'in soyuna verildiğini okuyoruz. Ama o soydan olduğu halde peygamber olmayan nice insan var.
Harun, Musa'nın talebi üzerine, Lut, İbrahim'e tek iman eden kimse olması sebebiyle, İbrahim, sınanması neticesinde peygamber oluyor.
Yusuf'un ve İsa'nın resullüğü küçük yaşta belirirken, İbrahim soyundan ardı ardına resul gönderilmesine karşın, İbrahim'in babası, Nuh'un oğlu kafir oluyor.
Bu ve benzeri veriler, peygamberliğin Rabbin "seçimi" sonucunda oluştuğunu, Rabbin bu seçimi hangi kıstasları uygulayarak izlediği hususunu insana kapalı tuttuğunu gösteriyor.
"Niçin" sorusunun cevabı Kuran'da "Müjdelemek ve uyarmak" olarak belirtiliyor.
Peygamberlerin ve kendilerine vahyedilen şeyin ortak özellikleri irdelendiğinde, bu ortak meselelerin tümünün az yukarda değindiğim üzere imanın konusu kapsamında kaldığı görülecektir.
Mesela, bütün peygamberler, kavimlerine Rabbin nimetini hatırlatmışlardır. Bu şükr ve nankörlük kıstasıdır. Çünkü nimet, o kavmin ve kavmi oluşturan kişilerin mevcududur ve onlar bu mevcudu nasıl değerlendirdikleri hususunda hesaba çekileceklerdir.
Bütün peygamberler kavimlerinden Allah'ın Yaratışını, O'nun kelamını, "düşünmelerini" istemişlerdir. Mevcut ezberlerini bozacak nice misaller vermişlerdir. Çünkü akıl, insanın mevcududur ve o bundan hesap verecektir.
Hiç bir Peygamberin hiç bir beyanında kendisine nasıl vahyedilmekte olduğunun bilindiği ve bu sebeple iman edilmesi gerektiği yolunda bir yargı yoktur.
Verdiğiniz kelimelerin kök anlamları hususunda ise herhangi bir incelemem / okumam olmadı.
Esenlik dileklerimle...
__________________ "(Onu size indirdik ki) <Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa indirildi, biz ise onların okumasından habersizdik (o Kitâpları okuyamıyor, dillerini anlayamıyorduk)> demeyesiniz."(En'am,156)
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Elimizdeasirlarca once bize cok yabanci bir ortamda olusmusbir kitap var.
Metni uzerinde sayisiz farkli yorumlarin yapildigi, konularinin cogunlugunda gunumuze degin konsensus olusmamis bir Kitap, olusumunu muteakip her turlu ihtiras kavgalarinin ve sayisiz ekollerin dayanagi kilnmis bir Kitap, Kuran.
Bu gecmise sahip olan kitaba, cagdas yaklasimlarin metod sorunlari yasadigi ve henuz zihinlerinde bir netligin olusmadigi apacik ortadadir. Bu yuzden henuz netlesmemis zihinlerin kesinlik iceren iddialari tutarsizliklar icermeye mahkumdur. Neticede Kuran’dan kaynaklandigini iddia eden bu yeni ekollerin ilerleyen zaman birimlerinde birbirlerine olan uzakliklari acilari geregi genisleyecektir, yani tekerrur eden bir gecmis yasanmaya mahkum kilinacaktir diye dusunmekteyim
Bu sekilde gelismelerin sunnetullah geregi kacinilmazligi soz konusu olabilir mi?Yani Tarih bu sekilde tekerrur etmek zorunda midir? Kuran referansli fakat birbirlerinden farkli apayri dinlerin dogmasi mecburi midir?
Gecmiste olanlarin kavranmasi ve benzer hatalardan uzak durulmasi gidisatin degistirilmesini etkiliyebilir mi?
Konunun basina donecek olursak tarihteki ekollerin konulari uzerindenanlayis belirlemek yerine, oncelikle bizim icin yabanci-acemhaline gelmis olan bu metinlerin anlasilmasi hususunda mesafe katetmemiz gerekmektedir.
Hakkiyle davranildiginda, gunumuzun bilimsel arac ve gereclerinin kendisine uygulanmasi sonucu, metinleri anlamaktaki isabet oranimizin Muhammed’den sonraki yuzyildan daha fazla olduguna inaniyorum. Daha once belirttigim ve hafife alinmis olan izahim , unutulmus bir dilde, Hititce’de yazilmis metinlerin cozumu, bu konuda cok guzel bir ornektir.
Bence basit bir ifadeyle belirtecek olursak,Kuran metinlerini anlamaya calisirken temel engellerden en onemlisi olan husus, cagdas genel kultur birikimimizin ve gunumuz gerceklerinin dogrultusunda anlayis sahibi olmanin disina cikamayisimizdir. Ikinci buyuk engel ise konulara ideolojik yaklasim bicimimizdir, yani anlayislar berraklasmadan aceleci bir bicimdeherhangi bir yaklasimi kiyasiya savunmaga kalkismamizdir.
Kuran uzerine calismalar yapan kimselerin muslumankimligiyle degil bilim adami kimligi ile yaklasmalari metin anlamlarinin tarafsiz bir sekilde tespiti icin zorunluluk olarak karsimiza cikmaktadir. Ayetlerin anlamlarini belirlemeyi, inanc kavgasina donusturen zihniyetlerin, geriye gitmenin disinda hic bir katkisi olmamistir ve olmayacaktir. Birilerinin ne kadar samimi inanan olup olmadigi, arastirmadaki sihhat acisindan onemli birbelirleyici degildir. Kuran’in bir beser sozu olduguna inanan bazi arastirmacilarin dahi, sozel acidan, Kuran ugruna olmeye hazir kitlelerden cok daha isabetli bir sekilde Kuran’i anladiklarini ve bizlere ogrettiklerini mahcubiyetle gormekteyiz.
Yukaridaki yazdiklarimdanKuran’i anlamada butun ihtilaflari giderecek bir sonucun mumkun oldugu gibi bir anlam cikarilmasina karsi tedbir olarak, buna inanmadigimi belirtmek isterim. Benim ifade etmeye calistigim, Orjinal metnin muhataplarina ifade ettigi anlamin en uzagindayken tahminlerle sonuca ulasmanin yanlisligini belirtmektir, Kuran’i isabetli anlamaya yonelik hazirliklarin yapilmasini birakip ekollesmenin, bizleri goturebilecegi sona dikkat cekmektir.
Konu basligi olan Kuran'in tarihselligi ile neyin kastedildigi o kadar net degildir. Bu anlayisi savunanlar birbirlerinden cok farkli sonuclara goturen fikirler ortaya surmektedirler. Kuran'in cagimiza hitap edemeyecegini ve ortacaga aidiyyetini savunan dusuncenin baskisindan cok etkilenmis olduklari izlenimine sahibim. Ideolojik ekollesmenin her birine gostermemiz gereken temkini bu anlayisa karsida uygulamak zorundayiz. Kuran'in belli bir tarihi surece intikal etmis olan vahyinin, bu ortami esas edinen anlatimlarindan yola cikarak, daha farkli zaman ve mekanlara yansitilmasina sinirlama getirilemez. Kuran mesajini bazi olusumlara istinaden vermistir, bu dogrudur fakat bu mesajlar bu tarihsel ortam ile sinirli degildir. Kuran'da var olan tarihsel vakialar mesaj degil mesajin gerekceleridir. Kuran'in verdigi ogut bu gerekcelerle iliskilendirilerek tespit edilmek suretiyle, tarihin her devrine yansitilabilir. Zaten Kuran'in vahiy sureci icinde de bunlar bu sekilde yasanmistir.
Cagdas kaygilari on plana almak bizi yaniltabilir ve Kuran'in verdigi ogute perde teskil edebilir. Nitekim Kuran, yanlis gidisata mudahele etmek icin iletilmistir, ondan ayni istifadeyi etmenin yollarini aramak gerekir.
güzel bi sunum olmuş Muhlis bey.lakin göstermiş olduğunuz yol üzerine örneklendirebilirsek daha iyi kavranmış olur ve belki çözüme gidebiliriz.DEVLET HUKUKsistemini ele alalım mesela cezai müeyyidelerde aslının alınıp uygulanması mümkün olabilirmiydi bi hırsızın elinin kesilmesi yada savaş esiri bayanların cariye olarak alınması vs.. genişletilebilir
başlık olarak sunumların yapılmasından ziyade konuların üzerinde objektif olabilsek birbirimizi daha iyi anlıycaz diye düşünüyorum
Sorularıma karşı zahmet edip yapmış olduğunuz cevabi değerlendirmeleriniz için teşekkür ederim.
Anladığım o ki; Yüce Allah'ın emri ve Resullerinin misyonunu toparlayarak bir ayetle ifade etmeye çalışırsak:
"Hiç şüphe yok ki Allah adil davranmayı, iyilik yapmayı ve yakınlara karşı cömert olmayı emreder; ve her türlü utanç verici hayasızlığı, selim akla ve sağduyuya aykırı çirkinliği ve sınırları hiçe sayan taşkınlık ve azgınlığı yasaklar: size (bu) öğütleri verir ki, sorumluluklarınızı aklınızda tutabilesiniz." 16/90 (m islamoğlu)
Muhabbetle...
__________________ Benliğin galebe çaldığı hiçbir yerde, vahiyden, adaletten ve merhametten bahsedilemez.
Bu meselede bir iki şeyde ben paylaşmak istiyorum;
Yazılı ve sözlü eserler, genellikle bir niyete sahiptirler. Bu niyet, onların okuyucu ve dinleyici tarafından anlaşılmalarını sağlar.
"Tam anlama" yazarın ve okuyucunun niyetinin birlikte gerekleşmesi durumudur. Bu Kur'an'ı Kerim söz konusu olduğunda Murad-ı İlahi ile Kur'an'ı okuyanın niyetinin birlikte gerçekleşmesi durumudur. Bu ikisinden biri gerçekleşmediği zaman tam anlama gerçekleşmiş sayılmaz.
Kur'an'ı anlamada sahip olduğumuz ikişey Murad-ı İlahiyi anlamak ve metin kendisini kavramaktır. Murad-ı İlahinin ne söylediği anlaşılmasının yanında "ona göre" hareket etmede vardır.
Anlama "dil" üzerinden gerçekleşen zihinsel bir süreç olduğu için, dile hakimiyet esastır. Çünkü anlaşma sözcüklerle ve sözcükler üzerinden gerçekleşir. Anlatanın ve anlayanın aynı dili konuşuyor olmaları esastır. Murad-ı İlahi de kendini "bir dil aracılığıyla" ifade etmiştir. Anlama; faaliyeti Anlatan, anlatılan ve anlayan'dan oluşur. Elbetteki bütün "dil faaliyetleri gibi" bir tarihsel bağlam zorunluluğu mevcuttur. Hiç bir söz zamansız, mekansız ve muhatabsız söylen(e)mez.
Anlatan'a şu soru sorulamıyorsa "seni doğru mu anladım?", o zaman yapılacak şey "nasıl doğru anlayabilirm dir?" Bunu Kur'an'ı Kerim için yinelersek "Kur'an'a seni doğru mu anladım?" sorusunu soramıyorsak, o halde "Kur'an'ı nasıl doğru anlayabilirim?" sorusuna cevab vermek zorundayız. Kur'an'ı doğru anlamak "murad-ı İlahi'yi de doğru anlamak" demek olacağından. "Ona görede" hareket edilecektir.
Anlayan öznelerden kaynaklanan farklı anlamalar bir şekilde izah edilebilinir.
Burada hayati soru bence şudur?
1. Metnin kendisinden kaynaklanan farklı anlamalar mümkün müdür?
2. Aynı metni okuduğumuz halde neden farklı anlıyoruz?
3. Kur'an metni farklı anlamlara ne kadar izin verir?
Bir de şu soru duygusallıktan sıyrılarak tartışılmalıdır (Hermeneutik açıdan)
Katılma Tarihi: 26 nisan 2007 Yer: Australia Gönderilenler: 854
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Merhaba
Kuran butunlugunde konu edilen Kuran’i anlamanin, cok farkli bir anlam tasidigini gormekteyim. Kuran’a gore vahyi bir kisim insanlar anlar, digerleri ise anlayamaz. Kuran’in kendilerine indirildigi anlayanlarin ve anlamayanlarin ayni dili, arapcayi konustuklari hepimizce bilinmektedir. Vahyin arap dilinde olmasina ragmen, Mekkelilerin cogunlugunun hatta oyleki arap diline daha iyi vakif olan elit tabakanin cogunlugunun, onu anlamamis olanlardan olarak bahsedilmesi, sozel bir anlamaktan farkli bir durumun oldugunu apacik ortaya koymaktadir.
Sozel anlayis ile iliskili olarak kullanilan Arapca Kuran –anlasilir Kuran kelimesi, bu hususta bir sorun yasanmadigini bize gostermektedir. Hic bir Mekkeli biz bu lafizlarin arapca dilindeki anlamlarini anlamiyoruz diye bir sikayet yapmamistir. Aksine Kuran,onunmuhataplarca anlasilirligini, Muhammede yapilan iftiralara karsi bir arguman olarak kullanmistir.
O haldeKuran’da, sadece inananlarca mumkun olan anlamanin ifade ettigi mana, sozel olmanin cok otesindedir. Kuran bu sekliyle anlamak ifadesini acik ve netbir sekilde mesaja inanmak manasinda kullanmaktadir. Yani onun mesajini anlayanlar ,onun ilahi hakikiyyetinikavrayanlar anlamlari kastedilmistir. Bu anlamda Kuran kalbini ona acanlara anlasilir, kalbini onunmesajina kapatan inkarcilara anlasilmazdir.
Kuran’in iletildigi ortamdan uzak cevrelerin , ozellikle bizler gibi bu ortamdan habersiz kimselerinKuran’i sozel anlama cabalari ilebu kullanimlar karistirilmamalidir. Kuran’in indirildigi ortami arastirmayan kimselerin, onu ilk iletildigi ortamdaki sekliyle anlamalari mumkun degildir. Spekulatif yaklasimlarla kendi zihinlerini Kuran’a yamayis, kuran’i anlamak degil carpitmak olur. Zaten tarih boyuncada bu tarz spekulatif yaklasimlar yuzunden lafzi acidan Kuran’i anlamak zorlastirilmistir.
Sonuc olarak bu iki anlamak seklini ayristirarak kullanmak zorundayiz .
Ayrica yanlis bir anlayisin dogmamasi icin sunuda belirtmeliyim; gunumuz toplumlari , Kuran'in anlasilmasi yolunda dogru bir usul takip etmek suretiyle, onu anlamaya muktedirdirler.
Sevgili bayboranin anlayan ozneler ifadesinden Kuran’in muhataplari gibi bir sonuc cikariyorum. Tahminimce kendisi bu sozel anlayistan bahsetmektedir. Ayrica birbiriyle iliskili uc sorunun genel degerlendirmesini bir onceki yazimda vermis oldugumu dusunuyorum, gerekirse ilerde devam edebiliriz.
Baybora;
Bir de şu soru duygusallıktan sıyrılarak tartışılmalıdır (Hermeneutik açıdan)
Sevgili baybora Hermenotik-Hermeneutics hakkindabir yaziyi ozelinize gonderecegim, sizinde bildiginiz gibi antik caglardan bu yana sayisiz hermenotik teoriler ileri surulegelmistir. Benim tercihim ispat edilebilir yontemlerin on plana cikarilmasinin ardindan, bu tarzbir felsefeye ,eger gerekirse basvurulmasidir. Nitekim bu yontem islam tarihi boyunca ismi anilmadan her ekol tarafindan uygulanmis ve herbiri kendi hermenotik yorumunu dogru kabul etmistir.
“Kuran acik metin midir? Kapali metin midir?”ifadenizi tam olarak anlayamadim.
Beyan etmek ise duyurmak, ilan etmek demektir. Bu nedenle Kur'an'ı ilk anlayan özneler, anladıklarına inanıyor ve yine anladıklarını reddediyorlardı, bu tavır onları mu'min veya kafir yapıyordu (onların anlama/fehm meseleleri olmamıştır, kafirler fıqıhedemiyorlardı).
Yine Kur'an onlara bir "hitab"tı sonra "Kitablaştı". Ben kur'an'ın mubin beyanlarının ilk anlayan özneler için "dil" düzeyinde mümkün olduğunu düşünüyorum.
Kur'an'ı Kerim Kitablaştıktan yani iki kapak arasına derlenip mushaflaştıktan sonra ve peyamberin(a.s) vefatıyla "dolaylı anlayanların" anlama sorunları baş gösterdi. Onlar bunu aşmak için ilk anlayan öznelere başvurdular. İşte bu noktada tefsir faaliyetleri ortaya çıktı.
Metnin inzal bağlamıyla araya zamansal mesafe girdikçe, özgün anlamdan uzaklaşıldı ve kelimelerin/kavramların zaman içerisinde içleri dolduruldu-boşaltıldı, genişletildi-daraltıldı. Bunda siyasi ve mezhebi tesirlerin etkiside oldu.
Yine benim anladığım metne "seni doğru anladım mı?" soruları sorulamayacağından anlamlar takdir edilmeye başlandı. Bir de anlamanın subjektif karakteride hesaba katıldığında, bize, yani Kur'an'ı bugünkü anlayan öznelerine kadar bir çok mesele birikerek geldi.
Bunun için ben Kur'an'ı dolaylı ve modern anlayan öznelerinin "Arab olmasının" veya "Arapça" bilmelerinin Kur'an'ı anlamaya yetmediğini biliyorum, tarihte, bugünkü durumda buna şahidtir.
Bir metin "açık olması"nı okuyanın dil düzeyinde (metnin orjinali) ve kelime/kavramlarını bir kaç okuyuşta anlaması olarak anlıyorum.
"Kapalı" metin ise dil düzeyinde(metnin orjinali) ve kelime/kavramları bir çaba gerektiren, o metin hakkında ön bilgilere, alt yapıya, metnin kendisinde açıklamaya (dipnot, parantez, kelime tahlili) ihtiyaç duyulan metinler olarak anlıyorum.
Kur'an metni benim anladığım "ilk anlayan öznelere açık bir metindi"
Dolaylı anlayan özneler ve modern anlayan öznelere kapalı bir metindir.
Bunun için çaba ve emek gereklidir.
Özellikle çeviriler üzerinden yürütülen "açıklık" tartışmalarının ciddiye alınabilecek tarafı bulunmamaktadır. Bugün, metnin kendi dilinden okuyan Arablar içinde bu durum aynıdır. Onlarda metni anlayamamaktadırlar.
İşi, mistik ve ilham boyutuna getirmeden, Kur'an'ı anlamada geçmiş tecrübenin "anlama çabalarında" öne sürdükleri ilkeleri ve bugünde farkına varılan sıkıntıları da hesaba katarak birşeyler yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Daha önceki bir yazımda belirtmiştim, yine tekrar etmekte mahzur görmüyorum, bu durum devam ettikçe "yalnız kur'an" diyerek te mezhebleşmek, ekolleşmek mümkündür.
şimdilik burada kesiyorum,
İnşAllah devam edebilirim
selam ve dua ile,
rıdvan
__________________ Tanrı'ya inanan adam olmak kolay, ve fakat Tanrı'nın inanacağı adam olmak zor!
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma