Yazanlarda |
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bakara233:''Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz, vereceğinizi örfe uygun bir şekilde öderseniz,size sorumluluk yoktur.Allah'tan sakının, yaptıklarınızı gördüğünü bilin.'' Nisa23:''Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları,kız kardeş kızları,sizi emziren sütanalarınız,süt bacılarınız,eşlerinizin anaları,kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup, evlerinizde bulunan üvey kızlarınız ile evlenmek size haram kılındı.Eğer onlarla nikâhlanıp da,henüz birleşmeden,gerdeğe girmeden boşamışsanız, kızlarıyla evlenmenizde size bir vebal yoktur.Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ile ve iki kız kardeşle birlikte evlenmek de size haram kılındı. Ancak İslâm’dan önceki yapılan evlilikler bu hükümlerin dışındadır. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir.'' Kıymetli efrayim58 kardeş,yukarıdaki ilk ayette süt anneye süt emzirme ücretinin verileceğine işaret edilmiş,2.ayette de süt anneyle ve süt kardeşle evlenmek haram kılınmış.Medeni kanunumuzda süt anne ile ilgili hükümler var mıdır?Bunu bilmiyorum ama yüce Allah bunu asırlar önce kurumsallaştırmış ve Kur'anı vasıtasıyla müminler için kurallar ortaya koymuştur.yani seninde dediğin gibi annenin ölme,hastalanma,kaybolma durumu gibi olumsuz durumlara karşı tedbir olarak süt anneliği kurumsallaştırmış ,alternatifini sunmuştur.mamalar ise anne sütü gibi olamaz.tıpta bunu ifade ediyor zaten.Kanunlar halk için yapıldığına göre bu yönde de kanunlarımızın olması lazım,şayet yoksa yapılmalıdır.Hatta bunun için gönüllü kuruluşlar da açılmalıdır,şirketler de olmalıdır.çünkü bir ihtiyaçtır.süt anneler ile veya süt kardeşle evlenmek medeni kanunlarımızda serbest midir?bunu bilmiyorum ama şayet gerçekten serbestse,bence yukarıdaki ayete uygun olarak yasaklanmalıdır.bu durumda bazıları belki diyecektir,laik devlet,yasalarını dinden almaz,akıldan alır diyeceklerdir.bende onlara şöyle derim.o tür anormal evliliklerden doğacak çocukların sakat doğma oranının diğer normal evliliklere oranla üç katı daha fazla sakat çocuk doğma ihtimalini tıp bile kabul ediyorken böyle akılsızca bir şey nasıl insanlara akıl diye yutturulur derim o zaman.Yüce Allah her şeyin en iyisini bilir,selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili medeni 0002,
Medeni kanunumuzda süt anne ile ilgili hükümler var mıdır? Diye sormuşsunuz. Medeni kanunumuzda süt anne ve süt kardeş ile evlilik konusu yoktur.Evlenilmesi yasak değildir. Yanılmıyorsam,1927 veya 37 tam bilemiyorum, meclise bir kanun teklifi veriliyor.Süt anne ve süt kardeş evliliklerinin yasaklanmasının medeni kanunumuzda yer alması ile ilgili.Ama oy çokluğu ile ret ediliyor.Bir daha meclise böyle bir kanun teklifi gelmiyor.
...Hatta bunun için gönüllü kuruluşlar da açılmalıdır,şirketler de olmalıdır.çünkü bir ihtiyaçtır.Demişsiniz. Bu söyleminizden,süt annelerini teşvik edelim manası çıkıyorsa, o daha vahimdir. Burada süt anelerin ve çocuklarının evlenmemesi gerekir.Kanun,evliliğe izin verdiği sürece süreç tersine işler ve daha vahim sonuçlar olur.Süt kardeş evlilikleri artar ki,kaş yapayım derken gözden oluruz.
Sizin de dediğiniz gibi, ayetin kurumsallaştırdığı bu konuyu,biz insanlar da kanunlarımızla kurumsallaştırmalıyız.
Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kıymetli efrayim58 kardeş,yukarıdaki yorumumda ''yani seninde dediğin gibi annenin ölme,hastalanma,kaybolma durumu gibi olumsuz durumlara karşı tedbir olarak süt anneliği kurumsallaştırmış,alternatifini sunmuştur.''ifadesini kullanmıştım.Bu teşvik amaçlı değil,ihtiyaç amaçlı bir ifadedir.Tabiki bu işin takip ve kontrolünü devlet veya sağlık bakanlığı yapmalıdır ve şu durumları açıklığa kavuşturmalıdır. 1-Evli çiftlerin çocuklara sirayet edecek genetik hastalıkları varsa,çocuk yapmalarını engelleyecek tedbirleri almalıdır. 2-Devlet,çiftlere nikah için sağlık taraması şartı getirmeli,kan uyuşmazlığı veya çocuklara sirayet edici hastalığı olanları çocuk yapmalarına mani olacak tedbirleri almalıdır. 3-Annenin sütünün olup olmadığını veya çocuğa yeterli olup olmadığını,süt yoluyla çocuğa sirayet edecek hastalığı var mı sormalıdır veya bunun tespiti için muayene ve tedavisini yapmalıdır.şayet böyle bir hastalığı varsa veya sütü yetersizse hemen süt anne devreye sokulmalıdır. 4-Sağlık Bakanlığı,bütün süt annelerin ve emzirdikleri çocukların hem sağlık taramasını hem de kayıtlarını yapmalıdır.sağlıklı süt annelere bu iş için izin verilmelidir.Devlet,bu kayıtlar sayesindede yanlış veya hatalı evlenmelere mani olmalıdır. Kıymetli efrayim58 kardeş,bir anne çocuğunu emzirmek zorunda değil,annenin böyle bir hakkı da var,böyle bir durumda baba,çocuğa ücretle süt anne tutmak zorundadır diye sanki bir yerlerde okumuş gibiyim,ama ayetten delili var mı,onu araştıracağım inşaallah. selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Bakara233:''Emzirme
süresini tamamlamak istiyenler için analar bebeklerini tam iki yıl
emzirmeli.Ananın yiyecek ve giyecek ihtiyacını ise çocuğun babası güzel
ve uygun bir şekilde karşılamalı.Kimse kapasitesinin üzerinde sorumlu
tutulamaz.Ne anne çocuğu yüzünden,ne de babası çocuğu yüzünden zarara
sokulmasın.Bunu gerçekleştirmek mirasçısının da görevidir.Ana ve baba
danışıp anlaştıktan sonra sütten kesmek isterse, ikisine de bir günah
yoktur.Çocuklarınızı sütanneye emzirtmek isterseniz ücretini uygun bir
biçimde ödediğiniz sürece size bir sorumluluk yoktur. Allah'ı dinleyin,Allah yaptıklarınızı görür.''(Edip Yüksel Meali) Kıymetli efrayim58 kardeş,araştırdım ve bu ayeti buldum,bu ayete göre sanki tavsiye olarak algıladım.sanki annenin çocuğu emzirme zorunluluğu yok,ama tavsiye edilmiş gibi anladım.Bu konuda daha geniş bilgisi olan arkadaşlardan bilgi talep ediyorum.Bazı mezheplere göre zorunlu,bazılarına göre çocuk,süt annenin sütünü emmezse zorunlu,bunun dışında zorunlu değil gibi görüşler var.Ben de bu görüşteyim.Birde şöyle tartışmalar var,anne veya evin hanımı çocuğun bakımından da sorumlu değil iddialarıda var,hatta yemek yapmak zorunda bile değilmiş,evi temizlemek zorunda bile değilmiş.yani ayetlerden bir delil olmadan tam bir kanaate varamıyorum.Aklıma soruyorum,aklıma göre bütün bunlardan sorumludur ve zorunludur diye düşünüyorum ama dediğim gibi tam bir kanaate varmış değilim,hukuk ince iştir,atmasyonlarla olmaz.Bu konuda yorumcu arkadaşların bilgilerinede ihtiyaç vardır.tabiki ayetler ışığında olmalı. selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili medeni0002,
Sorduğunuz soruların bir kısmına cevaben aşağıdaki bilgiyi gönderiyorum.
Sevgi ile,
Arap ailesi; koca, eş veya eşler, çocuklar ve cariyelerden oluşmaktadır. Elbette bunlar arasında özellikle çocuklardan ya da torunlardan evli olan çiftler de bulunmaktadır. Cahiliyye döneminde ise kadınların durumu..
Bu yönüyle Arap aile yapısı, önceki toplumların aile yapısına benzemektedir(1). Cahiliye evlenmelerinde kadınla erkeği birbirine bağlayan nikah, dînî bir mahiyete hâiz olmadığından kadın, ancak çocuk doğurduktan sonra aileye dahil edilirdi. Bundan dolayı bir kadın çocuk doğurmadan önce ölürse kocası taziye edilmezdi. Çocuksuz kadın diyet vermeye mahkum olursa bu diyeti kocası değil, kadının mensup olduğu aile topluluğu verirdi. Araplar, yalnız bu aile topluluğu akrabalığına önem verdiklerinden evlenme yolu ile ortaya çıkan akrabalığın önemi yoktu. Bu nedenle bir baba ölürse oğulları, üvey anneleri ile evlenebilirlerdi(2).
İslam öncesi aile yapısı, köklü temellerden yoksun görünmektedir. Sebebi ise, o dönemde kadınlara ve kız çocuklarına itibar edilmemesi, değer verilmemesidir.(3) Araplarda hakim olan evlenme çeşidi, erkeğin kendi kabilesi veya aşiretinden bir kadınla evlenmesidir. Daha çok amca kızlarıyla evlenmenin revaçta olduğu müşahede edilmektedir(4). Ancak bu, kabilesinin dışındaki kızlarla evlenmesine engel değildir. Kendi kabilesinin dışında birisi ile evlendiğinde eşi artık kendi kabilesine katılmış sayılırdı.(5) Bu dönemde erkek, kadın üzerinde otoriter ve hakimiyet sahibidir. Yabancı kabileden yapılan evlilikte kadına, ailesiyle birlikte belirlenen mehir verilir. Bu normal bir evliliktir. Bunun dışında bir de genelde bir başka kabileyle yaptıkları savaşta elde ettikleri esirlerle evlilik yapılırdı. Kaynaklar, Arapların başka tür evliliklerinin de bulunduğunu bildirmektedir. Bunları şu şekilde özetleyebiliriz: 1-İslam’ın bazı şartlarla devam ettirdiği evlilik. Buna göre bir erkek, veli veya babasından kızı ister, muayyen bir mehir karşılığında onunla evlenirdi. 2-Trampa şeklinde evlilik. İki kişi kızlarını veya velisi bulundukları kadınları ve kızları mehirsiz olarak değişirdi. İslam, bu tür evliliği yasaklamıştır. 3-Analıkla evlenmek. Ölen kişinin başka kadından olan en büyük oğlu analığını mehirsiz olarak alabilirdi. 4-İki kızkardeş ile birlikte ve sınırsız olarak birden fazla kadınla evlenmek. İslam, birincisini men ederken, ikincisini de bir takım şartlara bağlamıştır(6). Burada biz bunlar hakkında tafsilatlı bilgi vermeyeceğiz. Ancak şu kadar var ki, bu tür evlilikler oldukça azdır. Toplumsal ilerleme olarak da tabir edebileceğimiz İslam öncesi dönemde hakim olan evlilik, erkeğin sınırsız olarak dilediği kadın veya kadınlarla evlenmesi şeklinde idi. Bu durumda boşama, erkeğin elindeydi ve istediğinde onu ailesine geri gönderebiliyordu. Bütün bunlara rağmen kadın, bazı medenî kabilelerde saygınlığını elde etmiş ve korumuştur. Genellikle baba, bu tür kabilelerde kızıyla evlilik öncesinde istişare eder ve onun fikrini almaya özen gösterirdi. Belirtildiğine göre Hâris b. Avf, Evs b. Hârise’den kızına talip olduğunda Evs, kızıyla konuyu görüşmüş ve ona göre karar vermiştir(7). Isfahânî’nin aktardığına göre(8) kadın, istediği erkeği seçme ve istediği zaman da boşama hakkına sahipti. Yine Isfahânî’nin belirttiğine göre ilginç bir boşama metodu bulunmaktadır. Buna göre: "Kadınlar sayaçtan bir evde oturuyorlardı. Eğer evin kapısı doğu yönünde ise, onu batı yönüne çevirirler, eğer Yemen yönündeyse Şam tarafına çevirirlerdi. Bundan erkek, artık kendisinin boşandığını anlardı(9). Yukarıda da belirttiğimiz gibi, cahiliye döneminde bazı kadınların elde ettikleri bu durum, yaygın olmamış aksine konum ve itibar sahibi kabilelerde söz konusu olmuştur. Cahiliyye döneminde yaygın olan adetlerden biri de, kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adetidir. Kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adetinin, kadını küçük görmenin yanında çeşitli nedenleri vardı: Birinci neden, ekonomik idi. Çünkü fakirlikten ötürü aile fertlerinin az olması isteniyordu ve erkek çocuklar büyüdükten sonra aile bütçesine katkıda bulunurlar ümidiyle yetiştiriliyorlardı. Fakat kız çocuklar büyüdükten sonra evlenecekleri için daha küçük yaşta öldürülüyorlardı. İkinci neden ise, genel kargaşa ile kabileler arasındaki sürekli savaş idi. Erkek çocuklara, büyüdüklerinde savaş zamanlarında yararlı olmalarından dolayı önem veriliyordu. Oysa kız çocukları savaş zamalarında bir işe yaramadıkları gibi, ayrıca korunmaları da gerekiyordu. Üçüncüsü, Arap kabileleri birbirlerine hiç bir haber vermeden savaş açarlar ve esir aldıkları kızları ya pazarlarda satarlar ya da kendileri cariye olarak kullanırlardı. İşte bu nedenlerden dolayı kız çocuklarını daha küçükken öldürüyorlardı. İslam, cahiliye adeti olan bu adeti yermiş ve kesinlikle yasaklamıştır(10). Cahiliye döneminde genelde orta ve aşağı tabakalarda kadının hiç bir önemi ve rolü yoktu. Bu durum, zaten doğuşta başlıyordu. Bir adamın erkek çocuğu dünyaya gelirse, sevinir, şenlik yapar; kız çocuğu doğarsa utanır ve bir suç işlemiş konuma düşerdi. Özellikle aşağı tabakalarda kadının kocası yanındaki değeri, onun, mülkiyetinde olan malların değerinden fazla değildi. Bu dönemde Arap erkeği, adet zamanlarında bir kadınla bir odada oturmazdı. Onlarla birlikte yiyip içmezdi, hatta bazen adet gören kadın geçici olarak evden bile çıkarılabilirdi. Kadınlar herhangi bir sebeple boşandığında, onlara eziyet olsun diye onun bir başkasıyla evlenmesine engel olunurdu. Kocanın ölümünden sonra kadınlar, tam bir yıl matem tutarlar ve iddet beklerlerdi. İslam bu süreyi üç ay ile sınırladı. Genelde durumları bu olan kadının göçebe hayatında görevleri oldukça fazlaydı. Çadırda çocuklara bakmak, develeri veya davarları sağmak, hurma lifinden hasır, deve tüyünden giyecek ve çadır örmek gibi daha pek çok iş, kadınlara aitti. Bunların dışında savaş sırasında savaşçılara su taşımak, şiirler söyleyerek onları cesaretlendirmek, yaralıları tedavi etmek de kadınların görevleri arasındaydı. Bütün bunlar, yine de kadına önemli bir hak kazandırmazdı.(11) Şehirlerdeki cariyelerin durumları, daha kötü idi. Bazı cariyelerin sahipleri, onları fuhşa sevk eder, kazandıkları paraları ellerinden alırlardı. Kadının namusuna saygı göstermek, çöldeki göçebe hayatında, şehirlerdeki yerleşik hayattan daha fazla idi(12). İslam, cariyelerini fuhşa zorlama uygulamasına ile son verdi(13). Bütün bunlarla birlikte asil ve zengin kimselerin kızları ve karıları (sosyete) bir şahsiyete sahip olup itibarlı sayılırlardı. Cahiliye döneminde kadınlar, miras alma hakkına da sahip değillerdi. Erkekler, hiç bir sınır tanımaksızın istedikleri kadar kadınla evlenebiliyorlardı. Bu durum muhakkak ki, ailenin erkek evladını çoğaltmak ve düşmanlara karşı kuvvetli olmak arzu ve ihtiyacından doğmaktaydı. İslam, bu sınırsız evlenmeyi yasaklayıp, dört kadınla sınırlamıştır. Cahiliye döneminde bir baba kızını, onun isteyip istemediğine, isteyenin çok yaşlı olup olmadığına bakmadan istediği erkeğe verebilirdi. Aynı zamanda iki kız kardeş ile evlenmek, Arapların adeti idi.(14) İslam, bunu da kesinlikle yasaklamıştır.(15) Arapların nikah hususunda yaptıkları en kötü şeylerden biri de, üvey anneleriyle evlenmeleri idi. Bir Arap, karısını boşar veya ölürse, bu adamın büyük oğlu bu kadınla evlenmek istediği zaman elbisesini o kadının üzerine atar ve mehir vermeden o kadınla evlenirdi(16). İslam, bunu dayasaklamıştır(17). İslam geldiğinde cahiliye adetlerinden hoş olmayanları kaldırdı ve yerine akla dayalı çözümler getirdi. Ailenin artık sınırlarını belirledi. Meşrû olmayan evlilik çeşitlerini iptal etti. Cahiliye döneminde bazı haklardan men edilen kadına hukûkî, sosyal vs. haklarını iade etti(18). Eş sınırlamasına gitti.(19) İslam’ın öğretileri, fertleri arasında karşılıklı sevgi ve istikrarın sağlanması ve temellerini barışın oluşturduğu bir yuva kurmaya yönelik idi. Bu, ayette de açıkça ortaya konulmaktadır: “Sizin için kendinizden sükunet bulacağınız eşler yaratıp sevgi ve merhamet peyda etmesi Allah’ın ayetlerindendir...”(20).
Yrd. Doç. Dr. Ali AKSU
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim,
Sevgili medeni0002,
Yukarıdaki bilgilere ilaveten, arap geleneğinin önemli bir kurumuda evlatlık edinmeydi.Evlatlığın eşiyle evlenilmez,kendi çocuğunun geliniyle aynı kabul edilrdi.
Peygamberimizin evlatlığı olan ZEYD,yine peygamberimizin halasının kızı Zeynep ile evlenmişti.Boşandıktan sonra,ayet gelmiş ve peygamberimiz zeynep ile evlenmiş ve bu evlatlık kurumu ortadan kalkmıştır.
Biz çağdaşlar,cahiliye devrindeki bu kurumu harfi harfi devam ettiriyoruz.Evlatlık hukuksal bir sistemin içindedir.miras hakkından kan bağı ve süt bağı olmayan kardeşlerişyle eşit yararlanır. baba,evlatlığın eşi ile evlenemez. Oevlatlık da, eşinin annesiyle evlenemez yasaktır.
Sevgi ile,
Ahzâb 37 (Medenî 90) |
(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. |
|
Yukarı dön |
|
|
medeni0002 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 15 kasim 2010 Yer: Turkiye Gönderilenler: 936
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kıymetli efrayim58 kardeş, ''Peygamberimizin evlatlığı olan ZEYD,yine peygamberimizin halasının kızı
Zeynep ile evlenmişti.Boşandıktan sonra,ayet gelmiş ve peygamberimiz
zeynep ile evlenmiş ve bu evlatlık kurumu ortadan kalkmıştır.'' demişsin.Yani evlat edinmek haram mıdır?yani şimdi Kur'ana göre çocuğu olmayan bir insan bir yurda gidip oradan kendine bir evlatlık alması haram mıdır?.sorumu iyi anlayın lütfen,evlenme amaçlı değil evlatlık edinmek amaçlı olarak bir çocuk alması haram mıdır?Haramsa ayetten delilin var mıdır?.Benim ahzab37'den anladığım,evlatlık edinmenin haram olduğu değilde,evlatlığın eşiyle evlenmenin haram olduğudur.ama ayetten anladığıma göre Zeyd,hanımını boşayınca peygamberimiz onu alabilmiştir.ve böyle bir durumda diğer müminlerinde alabileceğine işaret edilmiştir. 2.bir sorumda şudur:
alıntı yaptığın bir yerde ''Cahiliyye döneminde yaygın olan adetlerden biri de,kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adetidir''diye bir ifade yazılı.Bu ifade bana pek mantıklı ifade olarak gelmiyor.Niçin dersen.Eski cahiliyye arapları kız çocuklarını ''adet olduğu üzere'' iddia edildiğine göre bunu o zamanki toplumun en az yüzde 95'i yapıyor demektir,peki peygamberimizin veda hutbesini en az yüzbin tane müminin dinlediği rivayetleri de olduğuna göre Bu yüzbin tane insan nereden gelmişlerdi?uzaydan mı gelmişlerdi?yani bunlar arap soyundan olan insanlar değiller miydi?Bunların anneleri öldürülmüş olsaydılar ki çoğu zaten müşrik çocuklarıydı,babaları olmasa bile en azından nineleri araptı,bu çocuklar nineleri olmadan nasıl dünyaya gelmişlerdi?yani anlayacağın kısaca bu yukarıdaki iddia bana pek inandırıcı gelmiyor.evet bu konuda bir ayet olduğu söyleniyor ancak o ayetin yanlış tercüme edildiğine inanıyorum,çünkü hayatın gerçekleriyle uyuşmayan şeyleri Rabbim ayet olarak vahyetmez. selamlar,sevgiler.
__________________ medeniyet
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim
Sevgili medeni0002,
Kafanıza yatmayan soruları bildiğim kadarı ile aydınlatmaya çalışayım.
Yani evlat edinmek haram mıdır? diye sormuşsunuz.Haram ve helalin sınırlarını çizmek Allah'ın taktirindedir.Peygamberimize bile bu taktir bırakılmamıştır.Buradaki amaç şudur.İslam öncesi evlat edinmek etkin,yaygın ve önemli bir kurumdu.Peygamberimiz de o toplumun kurallarına uyarak evlat edindi. Evlat edinmek o kadar önemli bir kurumdu ki, öz evladıyla aynı haklara sahipti.Öz evladının hanımı ile evlenmek yasak olduğu gibi,evlatlığın hanımıyla da evlilik yasaktı.
Bu geleneği tamamen ortadan kaldırmak amacıyla,cahiliye arapların asla kabul edemeyecekleri ve şoka girecekleri bir olay oldu.Peygamberimiz,evlatlığının eşiyle evlendi.Bu büyük bir olaydı,mutlaka ayetle desteklenmesi gerekiyordu vede bilindği gibi,ayet gönderildi.
Yani şimdi Kur'ana göre çocuğu olmayan bir insan bir yurda gidip oradan kendine bir evlatlık alması haram mıdır? Diye sormuşsunuz.Evlat edinme islamiyette kesinkez kaldırılmıştır yok hükmündedir,dolayısıyla haram kavramı diye bir şey yoktur.
İyi anlayın lütfen,evlenme amaçlı değil evlatlık edinmek amaçlı olarak bir çocuk alması haram mıdır?Haramsa ayetten delilin var mıdır?.Diye sormuşsunuz.İster evlenmek,ister evlatlık niyetiyle alın, o sizin için dışarıdaki herhangi bir dinkardeşinizden farkı yoktur.Dışarıdaki herhangi bir müslüman sizin için neyse evlatlıkta aynı hükümdedir.Ayrıcalığı yoktur.
Alıntı yaptığın bir yerde ''Cahiliyye döneminde yaygın olan adetlerden biri de,kız çocuklarını diri diri toprağa gömme adetidir''diye bir ifade yazılı.Bu ifade bana pek mantıklı ifade olarak gelmiyor.Niçin dersen.Eski cahiliyye arapları kız çocuklarını ''adet olduğu üzere'' iddia edildiğine göre bunu o zamanki toplumun en az yüzde 95'i yapıyor demektir,peki peygamberimizin veda hutbesini en az yüzbin tane müminin dinlediği rivayetleri de olduğuna göre Bu yüzbin tane insan nereden gelmişlerdi...Demişsiniz.
Bu sorunuzun cevabı ise, ilk doğan kız çocukları için geçerli,daha sonra doğanlar için değil.Buradaki alıntıda bu ayrıntı unutulmuş,haklısın,dikkatimden kaçtı. Ben de özür dilerim.
Peygamberimizin evlatlığının eşiyle ile evlenmesinin kendisine ne kadar zor geldiğini,Allah'ında peygamberimizin bu zorlanması karşısındaki tavrını, çeşitli tevsirlerde okuyabilirsiniz.
Bu konularla ilgili aşağıda 3 ayet.
Ahzâb 4 (Medenî 90) |
Allah, bir adamın içinde iki kalp yaratmadığı gibi, "zıhar" yaptığınız eşlerinizi de analarınız yerinde tutmadı ve evlatlıklarınızı da öz oğullarınız olarak tanımadı. Bunlar sizin ağızlarınıza geliveren sözlerden ibarettir. Allah ise gerçeği söyler ve doğru yola O eriştirir. |
Ahzâb 37 (Medenî 90) |
(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir. |
Nisâ 23 (Medenî 92) |
Analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeş kızları, kızkardeş kızları, sizi emziren analarınız, süt bacılarınız, eşlerinizin anaları, kendileriyle birleştiğiniz eşlerinizden olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız size haram kılındı. Eğer onlarla (nikahlanıp da) henüz birleşmemişseniz kızlarını almanızda size bir mahzur yoktur. Kendi sulbünüzden olan oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi birden almak da size haram kılındı; ancak geçen geçmiştir. Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir. | Sevgi ile,
|
Yukarı dön |
|
|
efrayim58 Uzman Uye
Katılma Tarihi: 13 subat 2007 Gönderilenler: 1098
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Efrayim,
Sevgili medeni0002,
Ben bir tefsir buldum, bilginize.
Ahzâb Suresi 37. Ayet ve Tefsiri |
Hani sen,67 Allah'ın kendisine nimet verdiği ve senin de kendisine nimet verdiğin kişiye:68 "Eşini yanında tut ve Allah'tan sakın"69 diyordun; insanlardan da çekinerek Allah'ın açığa vuracağı şeyi kendi nefsinde saklı tutuyordun; oysa Allah, kendisinden çekinmene çok daha layıktı.70 Artık Zeyd, ondan ilişkisini kesince,71 biz onu seninle evlendirmiş olduk; ki72 böylelikle evlatlıklarının kendilerinden ilişkilerini kestikleri (kadınları boşadıkları) zaman, onlarla evlenme konusunda mü'minler üzerine bir güçlük olmasın.73 Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
67. Burada başlayan ve (48. ayete kadar devam eden) bölüm, Hz. Peygamber (s.a) Hz. Zeyneb (r.a) ile evlendikten ve münafıklar, Yahudiler ve müşrikler onun aleyhinde propaganda yapmaya başladıktan sonra nazil olmuştur. Bu ayetler incelenirken, vahyin Hz. Peygamber'i (s.a) ayıplayan, ona iftira atan ve kendi arzularını tatmin etmek için ona hakaretlerde bulunan İslâm düşmanlarını doğru yola getirmek ve onları eğitmek için indirilmediği gözönünde bulundurulmalıdır. Bu ayetlerin nazil oluşunun asıl sebebi, Müslümanları bu propaganda kampanyasından korumak ve onların şüphe ve tereddütlere düşmesini önlemekti. Tabii ki Allah'ın kelamı kafirleri tatmin edemezdi. O sadece bunun Allah kelamı ve gerçek olduğunu bilen ve inanan kimselere tesir edebilir. Bu doğru ve salih insanların da, düşmanlar tarafından öne sürülen iddialardan etkilenme ihtimalleri vardı. Bu nedenle Allah bir taraftan onların zihinlerindeki bütün muhtemel şüpheleri bertaraf etti, diğer taraftan hem müslümanlara, hem de Hz. Peygamber'e (s.a) böyle durumlarda nasıl davranmaları gerektiğini öğretti.
68. Burada, ayetin devamında adından açıkça bahsedilen Hz. Zeyd (r.a) kastedilmektedir. Allah'ın ve Rasûlünün ona nasıl nimet verdiklerini anlayabilmek için Hz. Zeyd'in (r.a) hayat hikâyesini kısaca gözden geçirmek gerekir. Zeyd, Kelb kabilesinden Hârise bin Şurahbil'in oğluydu ve annesi Tay kabilesinin bir kolu olan Beni Ma'n'dan Su'dâ binti Sa'lebe idi. Zeyd sekiz yaşında iken annesi onu ailesinin yanına götürdü. Orada iken Beni Kayn bin Cesr kabilesi onlara saldırdı, mallarını talan etti, Zeyd'in de içlerinde bulunduğu bir grup adamı esir aldı. Daha sonra Beni Kayn kabilesi Zeyd'i, Taif yakınlarındaki Ukaz panayırında sattı. Onu Hz. Hatice'nin yeğenlerinden biri olan Hakim bin Hizâm satın aldı. Hakim, Zeyd'i Mekke'ye getirdi ve halasına hediye etti. Hz. Peygamber (s.a), Hz. Hatice ile evlendiğinde Zeyd'i eşinin hizmetinde buldu. İyi davranışlarından ve halinden hoşlandığı için onu eşinden istedi. Böylece bu şanslı çocuk bir kaç yıl sonra kendisine peygamberlik verilecek olan bu mükemmel insanın hizmetine girdi. Hz. Zeyd o sırada 15 yaşındaydı. Sonraları babası ve amcası onun Mekke'de olduğunu öğrendiklerinde, Hz. Muhammed'e (s.a) geldiler ve fidye karşılığı oğullarını geri almak istediler. Hz. Peygamber (s.a): "Çocuğa soracağım; sizinle mi gidecek, yoksa benimle mi kalacak, buna kendisi karar verecek. Fakat eğer benimle kalmayı tercih ederse, ben benimle kalmayı seçen birini geri göndermem." dedi. Onlar da: "Çok güzel, çocuğa sor" dediler. Hz. Peygamber (s.a) Zeyd'i çağırdı ve: "Bu adamları tanıyor musun" diye sordu. Zeyd: "Evet, biri babam, biri de amcamdır." dedi. Hz. Peygamber (s.a): "Beni de, onları da tanıyorsun. Onlarla gitmek veya dilersen benimle kalmak hususunda serbestsin." dedi. Zeyd: "Seni bırakıp da başkasıyla gitmek istemiyorum." cevabını verdi. Babası ve amcası: "Zeyd, köleliği hürlüğe ve başkalarıyla kalmayı anne-babanı ve aileni bırakmaya tecih mi ediyorsun?" diye sordular. O: "Bu adamda gördüğüm şeylerden sonra, dünyadaki hiçbir şeyi ona tercih edemem" dedi. Bu cevabı duyduklarında amcası ve babası Zeyd'in Hz. Peygamber'le (s.a) kalmasına razı oldular. Hz. Muhammed (s.a) hemen Zeyd'i azad etti ve Kâbe'de bir grup Kureyşli önünde: "Şahit olun. Şu andan itibaren Zeyd benim oğlumdur. Ben ona varisim, o da bana varistir." diye ilan etti. Bundan sonra onu Zeyd Bin Muhammed diye çağırmaya başladılar. Tüm bunlar Hz. Muhammed'e (s.a) peygamberlik gelmeden önce meydana gelmişti. Daha sonra Allah ona peygamberlik ihsan etti.
Bunu duyar duymaz hiç tereddüt etmeksizin ona inanan dört kişi vardı: Hz. Hatice, Hz. Zeyd, Hz. Ali ve Hz. Ebu Bekir (r.a). Hz. Zeyd o sıralarda 30 yaşındaydı ve 15 yıl boyunca Hz. Peygamber'e (s.a) hizmet etmişti. Hicretin dördüncü yılında Hz. Peygamber (s.a) onu halasının kızı Zeyneb ile evlendirdi, onun adına mehrini ödedi ve ev kurmaları için gerekli eşyaları temin etti.
İşte bu nedenle Allah bu ayette: "Allah'ın nimet verdiği, senin de nimet verdiğin kimse..." buyurmaktadır.
69. Bu sözler, Hz. Zeyd ile Hz. Zeyneb arasındaki ilişkiler kötüye gittiği ve Hz. Zeyd en sonunda Hz. Peygamber'e (s.a) karısını boşamak istediğini bildirdiğinde söylenmiştir. Hz. Zeyneb (r.a) Allah ve Rasûlünün emri olduğu için onunla evlenmeyi kabul etmiş olduğu halde, Zeyd'in ailesi tarafından büyütülmüş azatlı bir köle, kendisinin ise Arabistan'ın en soylu ailesine mensup olmasına rağmen bu köle ile evlendirilmiş olduğu fikrini aklından çıkaramıyordu. Bu yüzden Hz. Zeyd'i evlilik hayatında kendine denk görmüyor ve bu da aralarında zamanla daha da kötüye giden anlaşmazlıklara neden oluyordu. Bu sebeple evlilikleri, bir yıl kadar sonra boşanma ile son buldu.
70. Bazı kimseler ayetin manasını yanlış anlayarak şöyle yorumlamışlardır: Hz. Peygamber (s.a) Zeyneb ile evlenmeyi ve Zeyd'in (r.a) onu boşamasını istiyordu. Fakat Zeyd (r.a) gelip hanımını boşamak istediğini söyleyince, Hz. Peygamber (s.a.) onu istemeyerek de olsa durdurdu. Bunun üzerine Allah: "Allah'ın açığa vuracağı bir şeyi içinde gizliyordun." buyurdu. Oysa ayetin gerçek anlamı bunun tam tersidir. Eğer bu cümle aynı surenin 1,2,3. ve 7. ayetleriyle birlikte okunursa, Hz. Zeyd ile eşi arasındaki anlaşmazlık şiddetlendiğinde Allah, Hz. Peygamber'in (s.a) kalbine Zeyd (r.a), Zeyneb'i (r.a) boşadığında onunla Hz. Peygamber'in (s.a) evlenmesi gerektiğini ilham etmişti. Fakat Hz. Peygamber (s.a) o günkü Arap toplumunda evlatlığının dul karısı ile evlenmenin, hem de bir avuç dolusu Müslüman hariç bütün ülkenin kendisine düşmanlık beslediği bir anda, ne anlama geleceğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle bu konuda adım atmaya çekiniyordu. İşte bu yüzden Zeyd (r.a) karısını boşamak istediğini söyleyince Hz. Peygamber (s.a): "Allah'tan kork, eşini yanında tut." diyordu. Bununla kastettiği şuydu: Kendisinin bu imtihandan kurtulabilmesi için Zeyd'in (r.a) eşini boşamaması gerekiyordu, aksi taktirde boşanma vuku bulduğunda bu emri yerine getirmek zorunda kalacak ve böylece birçok iftira ve suçlamalara hedef olacaktı.
Fakat Hz. Peygamber (s.a) karşılaşacağı iftira ve suçlamalardan kaçınmak amacıyla, bilerek Hz. Zeyd'in (r.a) eşini boşamasını engellerken, Allah bu davranışı Peygamberi'nin (s.a) yaşaması gereken mükemmel bir tecrübe olarak kabul ediyor ve Peygamber'in (s.a) bu evliliği vasıtasıyla büyük bir reform yapmayı murad ediyordu. "İnsanlardan korkuyordun, oysa asıl korkulmaya layık olan Allah idi." cümlesi ile de aynı noktaya temas edilmektedir.
Bu ayeti, İmam Zeyn'ül-Abidin Ali bin Hüseyin (r.a) de aynı şekilde açıklamıştır: "Allah Hz. Peygamber'e (s.a), Hz Zeyneb'in (r.a) de eşlerinden biri olacağını ilham etmişti. Fakat Zeyd (r.a) ona gelip şikayet edince, Hz. Peygamber (s.a) ona Allah'tan korkmasını ve eşini yanında tutmasını emretti. Bunun üzerine Allah, Peygamberine şöyle buyurdu: "Seni Zeyneb ile evlendireceğimi sana bildirmiştim. Fakat sen Zeyd'in hanımını boşamasına engel olurken, Allah'ın açığa vuracağı bir şeyi gizliyordun." (İbn Cerir, İbn Ebi Hâtim'dan naklen İbn Kesir).
Allame Alüsi de Ruhu'l-Meani'sinde ayete aynı anlamı vermiştir: "Bu, Hz. Peygamber'in (s.a) bu durumda sessiz kalmayı veya Zeyd'e istediğini yapmakta serbest olduğunu söylemeyi terkedip onu boşanmaktan alıkoyduğu için Allah'ın hoşnutsuzluğunu belirten bir ifadedir. Bu hoşnutsuzluk şundan ibarettir: 'Ben sana, Zeyneb'in senin eşlerinden biri olacağını daha önceden bildirdiğim halde, niçin Zeyd'e eşini yanında tutmasını söyledin?"
71. Yani, Zeyd karısını boşadı ve iddet süresi sona erdi. "Zeyd ondan ilişiğini kesince" sözleri artık Zeyd'in (r.a) o kadınla ilgili hiçbir işinin olmadığı anlamına gelir. "İlişkinin kesilmesi"sadece boşandığını söylemekle meydana gelen bir durum değildir. Çünkü iddet süresi içinde, koca eğer dilerse karısına tekrar dönebilir ve kadının hamile olup olmadığı anlaşılıncaya dek kocanın karısına olan ilgisi devam eder. Bu nedenle kocanın eski karısı ile olan ilişkisi ancak iddet süresinin bitmesiyle sona erer.
72. Bu ifade, Hz. Peygamber'in (s.a) Hz. Zeyneb ile kişisel arzusu nedeniyle değil, Allah'ın emri sonucu evlendiğini göstermektedir.
73. Bu sözler, Allah'ın, insanlar tarafından başka türlü kabullenilmesi çok zor olan bir sosyal reformu Peygamber'i (s.a) aracılığı ile gerçekleştirdiğini göstermektedir. Arabistan'da evlatlık ilişkileriyle ilgili uygulamada olan yanlış gelenek ve adetlere bir son vermenin başka yolu yoktu. Sadece Allah'ın Rasûlü bu adetleri ortadan kaldırmak için bir önlem alabilirdi. O halde Allah bu nikahı, sadece Peygamber'in (s.a) ev halkına bir eş daha eklemek için değil, önemli bir sosyal reformu gerçekleştirmek için murad etmiştir.
|
|
Yukarı dön |
|
|
hasakcay Uzman Uye
Katılma Tarihi: 22 ocak 2008 Gönderilenler: 1236
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Hz. Zeyd ile eşi arasındaki anlaşmazlık şiddetlendiğinde Allah, Hz. Peygamber'in (s.a) kalbine Zeyd (r.a), Zeyneb'i (r.a) boşadığında onunla Hz. Peygamber'in (s.a) evlenmesi gerektiğini ilham etmişti.
İLHAM ETTİ bence kevnî anlamdadır. Aslında Muhammed aklına danışmış, vicdanının sesi olan "Görevini yap!" çağrısını dinlemiş, sonuç olarak aklının ve vicdanının sesine kulak vererek Zeyneb'le bir Cahilî hurafeyi yıkmak çin evlenmek zorunda olduğunu anlamıştır. İLHAM bu. Yoksa o anda nebidir, Allah'tan vahiy almaktadır. Allah ona neden İLHAM etsin de VAHİY yollamasın?
Hz. Peygamber (s.a) o günkü Arap toplumunda evlatlığının dul karısı ile evlenmenin, hem de bir avuç dolusu Müslüman hariç bütün ülkenin kendisine düşmanlık beslediği bir anda, ne anlama geleceğini çok iyi biliyordu. Bu nedenle bu konuda adım atmaya çekiniyordu.
Cahiliye döneminin Arap toplumunda bir adamın evlatlığının dul karısı ile evlenmesi neden tepki çekerdi; Muhammed'in o evliliği neden yaptığını anlamamız için bunu iyi bilmemiz gerekiyor. Bkz 33:4-5.
72. Bu ifade, Hz. Peygamber'in (s.a) Hz. Zeyneb ile kişisel arzusu nedeniyle değil, Allah'ın emri sonucu evlendiğini göstermektedir.
Bakın, Allah'ın aslında kevnî olan müdahalesi abartılıyor. Oysa Allah yapmadı o evliliğin nikah emurluğunu; bir insan yaptı. Ve Allah değil o insan dedi: "Sizi karı koca ilan ediyorum!"
Arabistan'da evlatlık ilişkileriyle ilgili uygulamada olan yanlış gelenek ve adetlere bir son vermenin başka yolu yoktu.
Kesinlikle. Çünkü o cahilî topluma göre evlatlık eşittir özevlat idi. İnsan özevladının eşiyle evlenemez. Yoksa "başımıza taş yağar!" Daha önce 33:4-5 vahyedilip evlatlığın özevlat olmadığı sözel olarak açıklandığı halde bağnazlar anlamadılar, inanmadılar. Tek çare uygulama yöntemine baş vurmak yani göstere göstere anlatmaktı.
Muhammed eski evlatlığının eski eşiyle evlendi. Müşriklerin öne sürdüğünün aksine, kimsenin başına taş yağmadı. GÖRDÜLER.
Sevgi ile,
Hasan Akçay | |
__________________ hasanakcay.net
allahindini.net
|
Yukarı dön |
|
|
|
|