Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
O topluluğu kovalamada gevşemeyin. Siz acı çekiyorsanız onlar da sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyor. Ve siz Allah’tan onların ummadığını umuyorsunuz. Allah bilir, bilgedir.
Bence burada anlatılan:
Kafirler inananlara saldırmak üzeredir. İnananlar daha önce davranıp onları etkisiz hale getirmek için araziye çıkarlar, onlarla teması sağlayıp savaşa tutuşurlar. Güçler aşağı yukarı eşittir. Ama kafirler daha önce yılıp çekilirler.
İki taraftan da yaralananlar var.
İnananların düşmanı kovalaması ve yakalayıp tamamen etkisiz hale getirmesi gerekmektedir ama onların içinde de ölümle yüz yüze gelmenin yol açtığı ürküye kapılanlar var. "Kafirler kaçtı işte; bu kadar yetiversin!" diyorlar. Allah bu gevşemeye karşıdır. Ayette bunu belirtiyor.
Kafirlerin ummadığı ama inananların Allah'tan umduğu şey şehidliğin uhrevî ödülü olabilir. İnananlara elbet büyük şevk vermiştir bu beklenti.
Değerli Hayrullah, gönül isterki insan hür ve rahatça kendini, düşüncesini ifade edebilsin ve hiç bir kimse rahatsızlık duyup hakaret edilmesin, senin dinin/anlayışın sana benim ki bana diyerek medenice tartışabilsin, engellenmesin.
Oruç tutturma nedeni açlığın ne menem şey olduğunu anlamak değildir. Bu uygulamayla kimse aç kalmıyor. Belki insanlar bir müddet biraz susuyorlar o kadar. Günde iki öğün hatta bir öğün yemek yiyenler aç kalmıyorlar, bu bir gerçek. Ben çok ramazanları bir akşam yemeğiyle geçirdim. Ramazan boyunca vediğim kilo 3-4 kiloyu geçmezdi. İki öğün yiyenlerin çoğu ya kilolarında artış oluyor yada azalma olmuyor.
Aç kalmak günlerce bir lokma ağzına koyamamaktır. Açların halini oruçlular anlar savı tıro vıro. Öyle bir şey olsaydı "sakınasınız/korunasınız" yerine "açların halini anlayasınız, açları doyurasınız" ifadesi yer alırdı.
Gelelim senin Nisa 104'le ilgili isteğine:
101. ayette bir düşmandan sözedliyor, bunu unutmayalım. 104'te de bu kavimle karşılaşmakta gevşeklik, isteksizlik yapmayın deniyor. Devamında da "siz elem (acı) duyuyorsanız biliniz ki onlar da sizin gbi acı duyoyor. Üstelik siz onların beklemediği şeyi Allah'tan bekliyorsunuz." Demek ki "düşman kavim" çevirisi yanlış değildir.
Bir de 103'te geçen bir "Fe izatme'nentum.."un manası sefer dönüşü ikametinizde..." olmalı diyorum. Itmi'nânın, gönül huzurunun yanı sıra "sakin olmak/ mukim olmak" anlamı da var. Yani sefer halinin zıddı ikamet hali. Bu ayette bu ifadenin bu anlamda olduğu kanaatındayım.
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın Hayrullah41,
nisa 100 deki anahtar kelime yuhacir - göç etme, hicret ile ilgili, nisa 101 de ise ahahtar kelime sefer- Sefer kelimesinin iki anlamı var. Türkçemizde de bu iki anlamıyla kullanılıyor. Yani bu kelime için Arapça bilmeye lüzum yok. Birinci anlamı yolculuk. şu sefer sayılı uçak, şu sefer sayılı otobüs gibi ifadelerde duymuşunuzdur. İkinci anlamı savaş örneğin hazarda ve seferde diye bir ifade duymuşunuzdur. Barışta ve savaşta anlamına gelir.
Dolayısı ile hicret te bir seferdir. Siz barışçı amaçlarla yolculuk yapıyorsunuz. Bu göç olur, ticaret olur, Hac olur, eşkiya takibi olur. Bunlar hepsi bir yolculuktur. Yani seferdir.
Şimdi burada ayetin bir savaş durumunda geçtiği VARSAYIMI ile çevrildiğinden bahsetmişsiniz. Savaş demeyelim de , güvenli olmayan bir yolculuk durumu VARSAYIMI ile değil GERÇEĞİ ile çevrilmiştir. Çok ta açıktır yani.
104 ün cü ayette el kavmi geçiyor. Yani ingilizce de The tribe gibi. a tribe olsaydı kavmun olacaktı. Yani burada belirli, bildiğiniz bir kavim var. Bu kavim nasıl bir kavim. Seferinizde size saldıracak veya saldıran, saldırmış bir kavim. Burada insanlar Kur'an metninde olmadığı halde anlam kuvvetlendirmek için ya parantezde, yada parantezsiz olarak düşman kelimesini katmışlar. Metinde düşman yok. Ama o düşman kelimesi anlamı bozmuyor. Bir açıklayıcılık getiriyor okadar. Maalesef Kur'an tercümelerinin hepsinde bu tavır var. Belki bir ilke olarak yorumlu tercüme değil de mota mot tercüme yapılsa, birden fazla anlamı olan kelimelerde bütün anlamlar verilse daha iyi olur. (Yeni tercümelerde bu ilkeye uyuluyor. )
www.kuranmeali.org ta hem arapçayı, hem arapça okunuşu latin harflerle transliterasyonu, hem de ayette geçen her kelimenin ifadenin türkçe ufak sözlüğü var. Arapça bilmeseniz de kendiniz de tercüme edebilirsiniz.
Kur'an çevirileri yeterlidir. Ama bu ümeyye dine öyle şeyler ekledi ki, bu tercümeleri yapan insanlar acaba bazı baskılardan korkarak örneğin mezhepçiler, ehli sünnet gibi gereği gibi çevirmediler mi diye bir şüphe var. Bu bende de , bu sitedeki bir çok arkadaşımda var. Örneğin Maide 6 da ayağın meshedilmesi var. Ama çevirileri çoğu yıkanmasından bahsediyor. Bu işte mezheplerin çeviriye baskısıdır. BUnun gibi şeyler var mı? öğrenmeye çalışıyoruz.
Bu nedenle sayın Haktansapmaz ve sayın Hasan Akçayın ve dahi başka Arapça bilen arkadaşların ilminden istifade ediyoruz.
Ben namaz = salat veya namaz = değildir salat olarak yaklaşmıyorum konuya.
Namaz alt kümedir Salat veya Salat kapsar namaz olarak yaklaşıyorum. Diyanet Vakfı ilmihalinde hicretten önce namazın sabah ve akşam iki rekat olarak kılındığını yazıyordu. Daha sonra Miraç ile beşe çıktığını falan yazar. Bu ilmihal İnternet üzerin de de vardır.
Hatta bunu ilk okuduğum zaman, ey Allahım dedim bak ne güzel sabah ve akşam yapmışsın. Vakitler ne güzel. İnsanın en özel vakitleri. Hiç bir şekilde insanı ayağına dolaşmıyor. Şöyle bir namaz olsa Vallahi eksiksiz kılarım dedim.
Öyle olduğunu öğrendiğim günden beri, (Nur 58) çok şükür dediğim gibi yapıyorum. Bu bilgiden sonra bana dini hayat aynen bir cep telefonu operatörünün reklamı gibi geldi. OOOH BEEEEEEEE. Bu dur.
Herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
bir abimiz devleti kim yönetsin diye yazmış . nacizhane fikrimi söylemek istiyorum.
devleti, devlet bahçeli yönetsin, cumhur başkanımız ilker başbuğ olsun, idam cezası yürürlüğe girsin, bebek katili ve yandaşları, ırak hükümeti gibi meydanda asılsın,
vede üç hilal ay yıldız bayrak gibi hep göklerde asılı dursun
iiinşallah
İlgilenip yazdıklarımı okuduğun için Allah senden razı olsun. Ama "DEVLETİ KİM YÖNETSİN"in günümüzdeki şu kişiyle bu kişiyle yani günlük siyasetle ilgisi yok.
Devleti kim yönetsin; kral mı, din adamları mı ya da halk mı? Cevap, Bakara 104’te. Devleti HALK yönetecek:
يأيها الذين امنوا : İnananlar! لا تقولوا راعنا : "Bizi güt!"demeyin. قولوا انظرنا : "Bizi kâle al!" deyin واسمعوا : ve dinleyin.
Elmalılı’nın açıklamasına göre
(رعي) RA’Y ve RİAYET… hayvanat hakkında GÜTMEK, insanlar hakkında da siyaset adı verilen YÖNETMEK anlamına gelir.(Hak Dini Kur’an Dili).
Yani yönetimde hangi partiler ya da hangi kişiler olursa olsun biz halk olarak kâle alınmamızı sağlıyacağız; davar gibi güdülmeyi reddeceğiz. Allah’ın Bakara 104’teki buyruğu bu.
Aman yanlış anlamayın. Benim yazdıklarımın günlük siyasetle ilgisi yok. En iyisi biraz daha açıklıyayım. O zaman belki doğru anlaşılır, Allah isterse.
Allah, devleti bir kralın yönetmesini istemiyor çünkü krallar yönettikleri ülkelerin altını üstüne getirirler, tıpkı Buş nasıl Irak’ın altını üstüne getirdiyse. Allah bunu Seba melikesinin ağzından Neml 34’te belirtiyor.
ان الملوك : krallar اذا دخلوا قرية : bir ülkeye girdiler mi افسدوها : oranın altını üstüne getirirler وجعلوا اعزة اهلها اذلة : ve saygın insanlarını sayılmaz ederler.
Peki, din adamlarının? Hayır! Onların yönetmesini de istemiyor çünkü din adamları halkın malını haksız yere yerler ve Allah’ın yoluna engel olurlar. Yüce Allah bunu Tevbe 34’te söylüyor.
يأيها الذين امنوا : İnananlar! ان كثيرا من الاحبار والرهبان : Hahamların ve rahiplerin çoğu لياكلون اموال الناس بالباطل : halkın malını haksız yere yerler ويصدون عن سبيل الله : ve Allah’ın yoluna engel olurlar.
Hadîd 27'de رهبانية-rubaniyet diye geçen "din adamlığı"nı din adamları icat ettiler:
ورهبانية ابتدعوها : icad ettikleri din adamlığına gelince ما كتبناها عليهم : Biz yazmadık onu onların üzerine; الا ابتغاء رضوان الله : Allah’ın hoşnutluğu için kendileri uydurdular فما رعوها حق رعايتها : sonra da onun gerektirdiği gibi davranmadılar…
Yani din adamlarının ağızlarından düşürmediği رضوان الله hin oğlu hince bir bahanedir; çaldıkları minarelere uydurdukları kılıf. Amaç: "اموال الناس-"ı yemek.
DEMOS halk demek; KRASİ yönetim. DEMOKRASİ halk yönetimi. Allah işte onu istiyor. Devleti halk yönetecek, işleri kendi aralarında görüşerek. Allah, bunu Elçisine buyuruyor. Âl-i İmrân 159 ve Şûrâ 38’de.
وشاورهم في الامر - işleri onlarla görüş (Âli-İmrân 159). امرهم شوري بينهم - Onların yönetimi işleri aralarında görüşmekledir (Şûrâ 38).
Demokraside yöneticileri KADIN erkek bütün halk seçer. Örneğin Hz Peygamber döneminde EMÎR denen devlet başkanını halk seçerdi. Yüce Allah Mümtehîne 12 ve Fetih 10’da nebîsine buyuruyor bunu.
Mümtehîne 12
يأيها النبي : Ey nebi, اذ جاءك المؤمنات : inanan KADINLAR sana gelip في معروف : örfe uygun işlerde علي ان … لا يعصينك : sana isyan etmiyeceklerine dair يبايعنك : sözleşmek isteyince فبايعهن : onlarla sözleş.
Hz Peygamber döneminde halk devlet başkanını DOĞRUDAN seçerdi yani her vatandaş elini Hz Peygamber’in elinin üstüne koymak suretiyle ona oy verirdi. Yüce Allah'ın buna atfettiği öneme bakar mısınız:
Buna göre, Hz Peygamber dönemindeki yönetim DOĞRUDAN DEMOKRASİ idi. Yani halk oylarını milletvekilleri aracılığıyla DOLAYLI olarak değil de doğrudan veriyordu.
O zaman nüfus çok az idi; bu mümkündü. Şimdi de İsviçre’nin bazı kantonlarında uygulanıyor çünkü onlar nüfus açısından büyükçe birer köy.
Ama 70 küsur milyonluk Türkiye’de doğrudan demokrasi mümkün değil; o yüzden TEMSİLÎ DEMOKRASİ uygulanıyor: halk milletvekillerine oy veriyor; onları seçiyor. Milletvekilleri Mecliste cumhurbaşkanını HALKI TEMSİLEN seçiyor.
SEÇİM halk ile yöneticiler arasındaki "temsil sözleşmesi"dir. Demokraside seçilenler halkı temsilen yönetirler devleti.
Mümtehîne 12'de geçen iki kavram önemli: halkın YÖNETİME İSYAN hakkı ve âdetten ayrı bir şey olan ÖRF. Hani senin anlattığın bir nişan olayı vardı. Aşşapalı’nın biri kurusıkı tabancasıyla nişanı bir birine katmıştı da gençlerden bi güzel dayak yemişti. Sen "ellerine sağlık" diyordun.
Aşşapa'lının, nişanı bir birine katmasına, gençlerin ona bi güzel dayak atmasına ve gençler için senin "Ellerine sağlık!" demene bu iki kavram açısından bakılınca ilginç bir durum ortaya çıkıyor. Anlatırız Allah isterse ama bu yazı çok uzadı.
Hırsız varsa bir şehirde, orda Allah'ın hükmü ile hükmedilmiyor demektir.
Bir belde, ağaların-efendilerin-sömürücülerin zaptı ile zaptediliyor, insanlık bölük bölük bölünüyor ise, o belde de hüküm hak üzre değildir.
Sen şu SINIFTANSIN, ben şundanım fikrini dine sokup, hırsızın bileğine göz dikenlerin hükmü Hak hükümmüdür ?
Yazık.
Merhaba Eren kardeşim. Abdurrahman Özlük hocamız demişti ki:
...hırsızın cezası, kendisinin alıkonmasıdır. Ayrıca, çaldığı malın tazmini de gerekir. Dikkatleri “feqtau eydiyhuma” (ikisinin elleri) derken “eller”‘in çoğul geldiğine çekmek istiyorum! “Eller” kişileri temsil ediyor. Şayet iki hırsızın birer elinin kesilmesi kastedilmiş olsaydı,”feqtau yedeyhima” (ikisinin birer elini kesin!) şeklinde “eller” ikili (iki el) gelecekti. Halbuki eğer kesilecekse bu durumda ikişerden toplam 4 elin kesilmesi söz konusudur.
Allah’ın 5:64’te MECAZEN bir (يدالله) ve iki eli var (يدا ه) ama 36:71’de üç (ايدي نا). Neden? Kuran’ın başka ayetlerinde bir insanın da "üç el"ine atıfta bulunuluyor mu?
See they not that it is We Who have created for them - among the things which Our hands (ايدينا) have fashioned - cattle, which are under their dominion? (36:71)
Aklıma takılan: ELLERİN SAYIMI hesaba kitaba gelmiyen bir şey mi? En iyisi ona güvenip kanıt gözüyle bakmamak mı?
Hırsızın ellerini kesip atmak suretiyle Allah’ın hükmünü yerine getirdiğini sanarak o elleri coşkuyla havaya kaldıran taliban… Allah’ın Mâide 38′deki hükmü gerçekten bu mu?
Katılma Tarihi: 07 ekim 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 672
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Sayın Arapça bilen arkadaşlar,
Böyle yoruma açık bir dil olur mu. Böyle aynı cümlenin anlamları biri çinde biri maçinde bir dil ile insanlar nasıl anlaşır.
Bu nasıl bir dildir,
Bunu uygulayanlar, bunu anlayanlar nasıl insandır.
Kur'anı ister Arapça, ister Türkçe okuyalım. Sonunda Sadakallahül Azim. Yani Şüphesiz Allah doğru söyler diyoruz da. Daha aynen çizgi filimlerde ne konuştuğu anlaşılmayan bir karakter için söylenen "Ne diyo Harry ne diyo " modunda kalıyoruz.
İlk okuyuşta doğru anlamıyorsak bu nasıl açık bir kitap.
Batı toplumu bizi geçmemiş olsa, hatta bizimle dalga geçmemiş, tanzimatla, laiklikle , kopenhag kriterleri ile falan ayar vermemiş olsa, biz hala yanlış uygulamaya veya uygulamalara devam edeceğiz.
Ama ayarı yedikten sonra, aa Kur'an da hırsızlığın cezası el kesmek falan değilmiş, hapse de atılsa oluyormuş diyoruz. Bu laikçi yönetim hırsızları hapse atıp orada besliyor, O zaman bak İslam yönetimi olsa elleri kesilse ortalık sütliman olur diye homurdanan dinci lerin düşüncesi nereden kaynaklanıyor. Arada uçurumlar var. Aynı konuda kim yalan söylüyor. Böyle saçma şey olurmu. El gidiyor el. Bizi dünyaya rezil eden bir uygulama. İngiliz daha 1839 da bunu yürürlükten kaldıracaksın, yoksa ben sana Kavalalı Mehmet Ali 'ye , Rusyaya karşı yardım etmem haa deyince Osmanlıda yürürlükten kalkıyor. Bunu bilen kaç müslüman veya İslamcı var Türkiyede.
Aa çok evlilik te yanlışmış diyoruz. Faiz riba ile aynı değil, enflasyon oranında olabilir, işte piyasanın finansman ihtiyacı var diyoruz. Ama hiç bir zaman da biri iteklemeden, aklımızı zorlayıp bir şeyler bulamıyor ve bir yere varamıyoruz. İşimiz gücümüz arkadan takip.
Kusura bakmayın, ben Arapçaya falan güvenmiyorum.
Her türlü hükümde, yorumda De omnibus dubitam - herşeyden şüphe et modundayım. Bu modda da iman ancak Allahın varlığı ve ibadet inancı olabiliyor. Ötesini bilime bırakıyorum.
Çünkü batı akılcılığı ve bilimi karşısında ama onlardan etkilenmekle, yada onların zorlamasıyla bir ayar yemeden bir yere varamıyoruz. Varamıyacağız da.
Din vicdan işidir. Dini hizmet ibadet hizmetidir , bunun dışında kalan hukuktur, ekonomidir, sosyal yaşamdır ve diğer bilim dallarıdır bunlara bilim karışır ,çağdaş uygarlık düzeyini yakalayın diyen Atatürk , doğru yapmış ve doğruyu uygulamış gözüküyor.
Allahın işine karışmak gibi olmasın ama keşke Kur'anı Latince indirseymiş. Çünkü dünyada bir tek latincede bir kelime tek anlama gelirmiş. Neyse o. Bir de böyle anlamı var falan yok. Lafı yanlış yerinden anlamak gibi bir durum yok. Belkide Avrupada Ortaçağda falan bilim dilinin latince olmasının sebebi budur.
Bilim gerçeği arar. Bütün bilim adamları ya deist, ya ateisttir. Neden. Din adamlarının işlerine karışmaması için. Din adamları Allah böyle buyurdu. Gerçek budur der. Bilim kabul etmez, gerçeği arar. Ispat ister.
Ben bugünkü tevrat, talmud, incil ve hadisleri tanrı buyruğu olarak kabul etmiyorum. Onlara dindar yahudi ve hristiyanlar gibi bir iman gerekliliğim olmadığından, dışardan daha tarafsız bir kişi olarak ne gibi zararları olduğunu görüyorum.
Bir tek Kur'ana Vahiy olarak inanıyorum. Onu tanrı buyruğu olarak kabul ediyorum. Onda da böyle yorumları okuduktan sonra, ümeyye ye lanet okuyorum. Hadisler yoluyla aklı kullanmayı engelledikleri için.
Aristo demiştir ki bilim gerçeği arar. Tanrı vardır. Ama orada durur. Ne yaratmıştır. Ne de yok edecektir. Dünya ne yaratılmıştır, ne de yok olacaktır. Senin İslam bilginleri dediğin Farabi, İbn-i Rüşd, İbn-i Sina. Buna inanırlar. Aristo, Kur'andan da, peygamberden de önce gelir onlar için. Neden. Kimse Kutsal kitap ve hadis falan yoluyla bize baskı yapmasın, bizim yolumuzdan engellemesin diye.
Ama baskı olmuştur. Ama bundan dolayı bir ibni sina bir kadavra falan inceleyememiştir. Taa bunların incelenmesi 1600 lü yıllarda Francis Bacon ve William Harveyi beklemiştir. Bilime deneysel metod ancak 1600 lerde girmiştir.Bir sorgu yargıcı olan Francis Bacon dediki, ben suçluya işkence yaptırıyorum. Suçlu herşeyi söylüyor. Kurbağayıda kesip biçersem Kurbağa bana her şeyi anlatır. Lafı. Ondan evvel bir canlının bilimsel amaçlı kesilmesi, parçalanması, incelenmesi diye bir olay yok. Tarih 1600 ler. Küçücük çocuğun akıl edebileceği bir olayın 1600 sene falan akıl edilememesini neyle açıklayabilirsiniz.
Ondan evvel at kadan forum. Aristo ne söylüyorsa doğrudurdan öte bir yaklaşım yok. Aristoyu da gerçek halinden saptırıp, dinin kucağına alan Akinolu Thomas. Adamın yaptığı , insanlar Aristoyu bayrak edinip dine karşı çıkacaklarına, Aristoyu bayrak edinip dini savunsunlar. Adam İskolastiği kurmuş. Ben bunları Hukuk fakültesinde Kamu Hukuku isimli bir derste okumuştum da, Vay anasıı demiştim.
Akinolu thomas, Aristo ile Hristiyanlığı barıştırır. Aslında yapılan halk dili ile şudur. Yar mı bana yan bakan diyen Aristoyu, Varmı bana yan bakan diyen Hristiyanlığın korumasına alarak, var mı bize yan bakan haline getirip İskolastik felsefesini başlatmış. Böylelikle Aristo gibi düşünmeyen, serbest düşünceli bilim adamlarını da (ör. Copernik, Galileo) baskı altına alıp kafir ilan edebilmiştir.
Bu Akinolu Thomas 1200 lü yıllarda yaşar. Ve Mealen insanları neden iskolastik çerçevesinde düşünmeye zorluyorsunuz şeklinde bir soruya yine mealen şu karşılığı verir. O zaman insanlar o kadar ileri gider ki, onları kimse kontrol edemez. Yani adam serbest düşüncenin bilimsel gelişmenin önünü açacağını görüyor. Ama kontrol edemeyeceği için izin vermiyor. Onun için ben deizm dir, Aydınlanmadır, Darwin dir falan Bilimin kendini savunma mekanizmaları yaratmasını makul karşılıyorum.
Bugünkü Evrim teorisi bile 19 yüzyılda , artık yanına teknolojiyi de alan bilimin , Dinlere karşı kendini bir savunma refleksidir. Yani diyor ki bana karışma, bunca yıl karıştın. İnsanlığı yerinde saydırdın. Bundan sonra gölge etme başka ihsan istemez demesi.
Aynen Aristonun , tanrı vardır ama hiçbir işe karışmaz demesinin modern zamanlar versiyonu. Kendi işine karışan üfürükçü güçlere haddini bildirme manifestosu. Din bizi geri bıraktı veya din bilimsel değilin bir şekli. Evet tüm insanlığın yüzyıllarca olduğu yerde saymasının temel sebebi batıda da, doğuda da din adamlarıdır. Dinin uygulama pratiğidir.
Bilim şurada 1800 lerin başlarından beri ne yaptıysa yapmıştır. Ondan evveliyatı havanda su dövmektir.
Her ne kadar Kur'ana inanıyorsam da , yaradılışçı isem de , canlıların evrimini sırf bilimin kendini koruma faaliyeti olduğuna inanıyor, ve şartları olgunlaştığı zaman , gerçekten bilimin dini örgütlerden (talibandır, Katolik kilisesidir. Budistler, hindular vb. ) çekinecek bir şeyi kalmadığı gün bunun yıkılacağına inanıyorum. Ama bugün için adamlar çok sağlam gözüküyor. Belki de bilimin mahalle baskısı Darwinizm dir. Amerikan üniversitelerinde Evrime inanmayan bilim adamlarına görev verilmediğini okumuştum bir yerlerden. (sanırım Encyclopedia Britannica 1974 baskısında Evolution maddesinde yazıyordu. Şu anda o kitap ta elimin altında olmadığı için kesin emin de konuşamıyorum. ) Belki de adamlar haklıdır. Bundan bile emin değilim yani.
Lütfen şu apaçık olan kitabı iyice apaçık yapın. Bu Arapça gibi bir dil görmedim ben. Ne kadar eğiliyor, bükülüyor. Ben hiç bir dilde böyle abidik kubidik twist durumlar görmedim. Resmen isyan ediyorum. Yeter yaa.
Kitabın yorumunda bilimsel gelişmelerin etkisinde kalmamız, Tevratın, incilin, Hadislerin, arap ve yahudi geleneklerinin etkisinde kalmamızdan bin kere iyidir.
Herkese selamlar.
__________________ Allah Aklını kullanmayanların üzerine pislik yağdırır.
Selamlar sevgili Saffet kardeşim yazının altına imzamı atıyorum,ben bu konuda ne düşünmüşsem sende de aynen o var..Arapça adı üstünde arapsaçı gibi..valla yeter be..zaten meallerin hiçbirine artık güvenmiyorum..hepsinde mavuyanın izleri olabileceğini düşünüyorum..sağlıcakla
Katılma Tarihi: 31 temmuz 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 71
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
erenin hükmü.
Şeytanın hükmü ;
Hırsızın elini bilekten kesmek,
Allah'ın hükmü;
Hırsızın elini maldan kesmek...
__________________ Allah ve melekleri, Resule namaz kılıyor. Ey iman edenler, siz de resule namaz kılın...... çok ilginç bir çeviri oldu değilmi. böylelikle salatın ne anlama geldiğinide öğrenmiş olduk :))
ingiliz 3.000 sterlin alır 2000 ini yer 1000 inide ne yapacağı sorulmaz.
Alman 2000 avro kazanır 1000 ini yer 1000 inide ne yapacağı sorulmaz.
Türk 600 tl asgari ücret alır ne nasıl yaşayacağı ne yapacağı sorulmaz..
şimdi bu sormayan zevat mı bunu belirleyecek,yoksa kredi kartından maaşına haciz geleni işten atabilirsini birde onun muhasebesiyle uğraşamazsın diyen yargıtay mı?
hepsi yükünü tutmuş gidiyorlar?
işler adiliz ayağına adaletsizlikle yürüyor,numara yapılıyor..
taşaronda çalışan işçi çıkmak istediğinde senin benimle anlaşman var burdan memnun değilsen seni ağrıdaki şubemize gönderelim deyiveriyorlar,ee haliyle vatandaş gidemiyor sonra devamsızlıktan KANUNEN işten atılıyor.. :) zihniyet ard.Neyi düzeltecekler?
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma