Yazanlarda |
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Metehan! Zeytin yağının saflığı, duruluğu,
parlaklığı/aydınlatıcılığı yanında
kayganlığı da
var!...
Muhabbetle. |
|
|
Pek değerli Hakatansapmaz abim,
Çok doğru! Ben biraz yazının sonunu aceleye getirdim galiba...
-Zeytin yağının saflığı, Rafine oluşunda yatıyor..
ancak anladığımız Sanayi Rafinasyonu değil...
KALB ile daha Saf hale gelebilir.
(Bu arada Kalb ve Damarlar için ilaç niteliği taşıması ne ilginç bir ironi değil mi?)
-duruluğu, parlaklığı/ (NUR)aydınlatıcılığı
Nur üzerine Nur.
sevgiler...
&nb sp;
24 / NÛR - 35
Allah göklerin ve yerin nurudur. O'nun nuru içinde kandil bulunan bir oyuk(tan yayılan ışığa) benzer.
O kandil ki sırça fanus içindedir;
o fanus ki, inci (gibi parıldayan) bir yıldızdır sanki! Ve o kandilin yakıtı,
ne doğuda ne de batıda eşine rastlanmayan mübarek bir zeytin ağacından alınmaktadır.
Ve o ağacın yağı (öyle arı duru, öyle parlak ki)
neredeyse ateş değmeden de ışık verecek: Nur üstüne nur!
Allah, (erişmek isteyeni) nuruna eriştirir; işte (bunun içindir ki)
Allah insanlara örnekler vermektedir; çünkü her şeyi bütün boyutlarıyla (yalnızca) Allah bilir.
M.Esed
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
selam,
Bugün sizlerle www.temizfikir.com adlı çok değerli bir
kardeşimizin Emekleri ile oluşturulan siteden konu başlığına uygun bir Çalışmayı paylaşmak istiyorum.
Ebukerem kardeşimize Emeğinden dolayı teşekkürler.
Allah kendisine ecrini misliyle verecektir.
sevgilerimle...
RIZK ve İNFAK
I. YAŞADIĞIMIZ DÜNYANIN ANLAMI VE AMACI
Şu an içinde yaşadığımız dünya, Modernizm adı verilen, hayatın ve insanın anlam ve amacının yine insan aklı
tarafından belirlendiği bir dünya. Son 300 yıllık insanlık tarihi incelendiğinde, bu dünyanın, Batılılar
tarafından inşa süreci kolaylıkla görülebilir. İnsan’ın heva ve heveslerinin rehberliğinde kurulan bu dünyanın
insan için belirlediği amaç ve buna uygun olarak oluşturduğu değerler bu gün hepimizin yaşamlarının
vazgeçilmez şartları ve hedefleri haline gelmiştir.
Modernizm’e göre insanın bireysel amacı: MUTLU olmaktır. Mutlu olmak ise insanın tüm ihtiyaçlarını tatmin
etmesi ile mümkündür. Bunun yolu insanın dünyaya, tabiata, diğer canlılara ve eşyaya hakim olmasından geçer.
İnsan ihtiyaçları “sınırsız” olduğundan bu hakimiyeti sağlamak için insan sürekli “ilerlemek” zorundadır.
İlerlemek için, aklı ile teknoloji üretmek ve bu teknolojiyi kullanarak ihtiyaçları için gereken üretimi
başarmak zorundadır. Bu başarıldığında, dünya ve tabiata hakim olacak, sınırsızca üretip, sınırsızca
tüketebilecektir ve böylece YERYÜZÜ CENNETİNİ kurabilecek ve amacına ulaşıp MUTLU olacaktır. Bunun başarılması
için her yol mübahtır, çünkü her şey insan içindir.
İnsan’ın bağımsız aklından oluşturulan bu HAYAT AMACI, önce Avrupa’da yerleştirilmiş ve son 150 yıldır
dünyanın hemen hemen her köşesine “ihraç” edilmiştir. Son 50 yıldır insanların ve oluşturdukları toplulukların
(devletler) çok büyük bir bölümü hayatı ve amacını bu şekilde algılamakta ve “İLERLEYİP GELİŞEREK MUTLU OLMAK”
istemektedirler. Tek kelime ile özetlemek istersek insanlar ve devletler “pastadan” daha fazla pay alarak
ZENGİN olmak istemektedirler, çünkü ihtiyaçlarını karşılamanın tek yolu maddi güç (para) elde edip,
tüketebilmektir. Bütün insanlar ve devletler bu amaç uğruna yaşamaya başlayınca, sınırsız ihtiyaçlar ve
dünyanın sınırlı kaynakları dengesizliğinden dolayı REKABET oluşmaktadır. Bu rekabet insanları kişisel
çatışmaya, devletleri ise savaşa sürükler. Son 200 yıllık dünya tarihi bunun açık delilleri ile doludur.
Sadece şu son 100 yılda insanların kendi aralarındaki savaşlarda yaklaşık 80 milyon insan birbirini öldürmüş
bunun yarısı kadarı da sakat kalmıştır. Bu felaketlerin sonucunda güç ellerinde olan küçük bir azınlık
inanılmaz bir tüketebilme kapasitesine ulaşmış (zenginleşmiş), büyük bir kısmı yarı aç yarı tok bu uğurda
“mücadeleye”, bir kısmı ise açlıkla yok olmaya devam etmektedir
İnsanlar, bu acımasız ve vahşi düzende gerek kişisel, gerek ailesel, gerekse toplumsal olarak ayakta
kalabilmek, yaşayabilmek ve daha fazla tüketip “mutlu olabilmek” için tüm hayatlarını EKONOMİ denilen kavrama
göre dizayn etmişlerdir. İnsan için artık daha 6 yaşından itibaren her şey ölene kadar ekonomik olarak güçlü
olmak amacı üzerine kurulmuştur ve bütün yapıp etmeleri bu amacı gerçekleştirmek içindir. Bu hale gelmiş yaşam
koşullarında insanlar, geleceklerini “garanti” altına almak için bencilleşmiş, cimrileşmiş ve bütün
ilişkilerini ekonomik refah seviyelerine göre sınıflaştırmışlardır. En itibarlı insan en zengin insan, en
itibarlı devlet en zengin devlet algısı içselleştirilmiştir. Hayatın tek anlamı ve amacı EKONOMİ olmuştur.
II. KURAN’IN EKONOMİYE BAKIŞI
Kuran’ın ekonomiye bakışı, insanın yaratılışının ve dünyadaki amacının anlamından bağımsız değildir. Kuran’a
göre insanın gerçek hayatı bu dünya değil ahiret hayatıdır:
“Size verdiğimiz her şey, sadece dünya hayatının geçimliğidir, ama Allah katında (ahirette) olan daha değerli
ve daha kalıcıdır.” (Şura Suresi – 36)
“Zaten (akletseler bileceklerdi ki) şu dünya hayatı (tek başına) geçici bir oyun ve oyalanmadan başka bir şey
değildir, Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır, keşke bunu olsun bilebilseydiler” (Ankebut Suresi – 64)
Dünya hayatının, insanın amacı :
“O (Allah), ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için yaratmıştır” (Mülk Suresi – 2)
“Ben, cinleri ve insanları, sadece Bana kulluk etsinler diye yarattım” (Zariyat Suresi – 56)
Bu geçici dünyada yaratılış imtihanının özelliği gereği yapıp ettikleri gerçek hayatı olan ahiretteki
durumunu ve konumunu da belirleyecektir. Ekonomi konusu, bu dünya hayatındaki amacına ulaşırken ihtiyaçlarını
karşılaması ve bunu yaparken “insan” yanını geliştirebilmesi için bir araçtır. Asla amaç edinilmemelidir. Amaç
edinildiği takdirde, gerçek amacın unutulacağı, gerçek amaç unutulursa da hedefe varılmayacağı, bunun
sonucunda da insanın hüsrana uğrayacağı, Kuran’ın yüzlerce ayetinde insanlığa bildirilmiştir:
“Ey insanlar! Allah’ın vadi gerçektir, sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı (şeytan) da Allah
hakkında sizi kandırmasın!” (Fatır Suresi – 5)
“İyi bilin ki (tek başına) bu dünya hayatı, bir oyun ve oyalanmadan, albenili bir gösteri ve birbirinize karşı
övünme yarışından, mal ve evlat çoğaltma hırsından olurdu. Bu (tiplerin sonu) şu yağmur örneğine benzer; o
yağmurun yeşerttikleri çiftçileri pek sevindirir, sonra kurur ve sen onu sararmış görürsün; en sonunda da toz
toprak olur. Ama ahrette böyle olmayacak. Ya şiddetli bir mahrumiyet ya da Allah’tan bir bağışlanma ve
hoşnutluk olacak: Zira (tek başına) bu dünya hayatı, aldatıcı bir geçimlikten başka bir şey değildir. (Hadid
Suresi – 20 )
Kuran’da, yaratılışı gereği mal ve servete çok düşkün olduğundan ve bunu hayatın amacı edinirse, felaketinin
çok büyük olacağından dolayı belki de insanın en çok uyarıldığı konulardan biri budur. Yazımızın ilk bölümünde
belirttiğimiz ve bugün içinde yaşadığımız hayat, insana, Kuran’ın bu konudaki ısrarlı uyarısına uymamanın daha
dünyada yaşarken ne demeye geldiğini apaçık göstermiştir.
Kuran, bu konunun amaç edinilmemesi gerektiğinin sebebini de, insanın yeryüzündeki hayatı boyunca ekonomik
gereksinmelerinin (rızklarının), yaratıcısı Allah’ın taahhüdünde, garantisinde olduğunu açıkça beyan ettiği
ayetleri ile açıklar:
“Allah, bütün rızıkları veren, mutlak ve sınırsız güç ve kudret sahibi O’dur” (Zariyat –58)
“Kendi rızkını taşıyamayan nice canlı vardır ki, onlarında rızkını sizin de rızkınızı veren Allah’tır. O her
şeyi işitiyor, biliyor” (Ankebut Suresi – 60 )
“Eğer O, rızkını tutsa (vermese), rızkınızı verecek olan kimmiş? Hayır; onlar, bir azgınlık ve nefret içinde
inatla direniyorlar” (Mülk Suresi – 21)
“Yeryüzünde hiç bir canlı yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın. Onun karar (yerleşik) yerini de ve geçici
bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitapta (yazılı)dır”
(Hud Suresi – 6)
İnsanın bu dünya hayatındaki gereksinimleri ve ihtiyaçları RIZK, NİMET ve META kavramları ile açıklanır. Rızk
kavramı, yeme, içme, araçlar, aletler gibi maddi ihtiyaçların, Nimet kavramı, ise hem maddi hem manevi
ihtiyaçların genel kavramları olarak kullanılır ve asıllarının ahiret yurdunda oldukları belirtilir. META ise,
sadece dünya ile ilgili kullanıma sunulan direkt ve endirekt faydaları, alet ve maddeleri belirtmek için
kullanılır.
III. RIZK ve ER-REZZAK
Allah, Kuran’da yeryüzünde yaşayan tüm canlıların ve tabiki insanın da hayatı boyunca Rızklarına kefil
olduğunu, O’nun garantisi altında bulunduğunu yukarıda birkaçını verdiğimiz ayetlerden de anlaşılacağı gibi
açıkça belirtmiştir.
Bu garantörlüğünün ve rızkları dünyaya ve içindeki canlılara gönderenin de yalnızca kendisi olduğunu belirtmek
için, güzel isimlerinden birinin de ER-REZZAK olduğunu yine Kuran’da insanlara duyurmuştur.
“Hiç şüphesiz, Rezzak (rızık veren) , metin kuvvet sahibi olan Allah’tır”
(Zariyat Suresi – 58)
İnsanın imtihan araçlarından birinin de, indirdiği bu rızkları adil şekilde paylaşması olduğu, bunu
yapmayanların imtihanın bu konusundan geçemeyecekleri ve belki de en önemlisi bu konunun bireysel değil
toplumsal felaketlere de yol açacağından dolayı insan tarafından insana karşı işlenen en büyük suç olacağını
belirtmiştir. Üretilen tüm ekonomik değerler tepeden aşağı hatta hayvanları da unutmayacak şekilde adil bir
sistemle paylaşılmalıdır. Servet sahibi olanlar, o servetlerin kendilerinin imtihanı vesilesi ile diğer
insanlara adil bir şekilde dağıtmakla görevlendirildikleri için emaneten verildiğini unutmamalıdırlar.
Bollukta da darlıkta da herkes adilce beraber olmalıdır.
“Kul hakkı yemek” bu dünyada tazmin edilmediği takdirde affı olmayan bir günah olarak Kuran’a inanan
insanlarca kabul edilmiştir. İnsanın temel ihtiyaçlarını karşılamak için, helal yoldan bu rızktan payını almak
için çalışmasının, bir “ibadet” olarak görülmesinin sırrı da budur.
“Allah rızkı kiminize diğerinden daha fazla vermiştir; Peki, kendisine fazla verilenler emirleri altında
çalışan insanları servetlerine ortak etseler de onlar da bu konuda eşit hale gelseler ya! Şimdi ( bunu yapıp
rızkı adilce bölüştürmedikleri için açlık var deyip, kıtlık var deyip) Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?”
(Nahl Suresi – 71)
“İnsan eliyle yetiştirilen ve kendi başına yetişen bahçeleri, bağları, hurmagilleri, çeşit çeşit ürün veren
tarlaları, biri diğerine çok benzeyen, biri diğerinden çok farklı zeytingilleri, ve narı yaratan var eden
Allah’tır. Her biri ürün verdiğinde ürünlerinden yiyin ve hasat günü (insanlara,yoksullara,yanınızda
çalışanlara,ihtiyacı olan her canlıya) haklarını verin; fakat israf etmeyin, Unutmayın ki Allah, israf
edenleri sevmez” (Enam Suresi – 141)
Yine Allah, bu hayatın imtihanlarından birinin, rızkının arttırılıp eksiltilmesi olacağını, her iki durumda da
isyan ve azgınlığa düşülmemesi gerektiğini açıklar. Rızkların sınırsızca ve sonsuzca aşırı verilmesinin,
insanın zaaflarından dolayı tüm toplumu azgınlığa ve bunun sonucu olarak dünyevi ve uhrevi felaketlere
sürükleyeceği de ayrıca açıklanır:
“De ki : Şüphesiz Rabbim, rızkı dilediğine genişletir ve dilediğine bir ölçüye göre verir, fakat insanların
çoğu (bundaki hikmeti) bilmezler” (Sebe Suresi – 36)
“ Eğer Allah, kullarına rızkı sınırsızca geniş ve çok verseydi, elbet yeryüzünde azıtıp sapıtırlardı, lakin O,
dilediğine akıl sır ermez bir ölçü ile indirmektedir, çünkü O, kullarının her halinden haberdardır, her şeyi
tarifsiz bir görüşle görmektedir”
(Şura Suresi – 27 )
Kuran’ın bu bilgileri ışığında, kendisine iman eden bir kişi için EKONOMİ ( RIZK ) konusunun bu dünya
hayatının amacı değil, hem bir aracı hem de imtihanın bir sorusu olduğu oldukça açıktır. Kuran’a iman etmiş
bir kişi için rızkının garanti altında olduğu, bunun için tarifsiz korkulara kapılmasının ve büyük sıkıntılara
girmesinin anlamsız olduğu da bir “müjde” olarak Kuran’da belirtilmiştir. Yeryüzüne indirilen rızkın tüm
canlılara yeterli olduğu, yapılması gerekenin kurulacak ekonomik sistemlerle bunun adaletli bir şekilde
paylaşılması gerektiği, ayrıca imtihanın büyük sorularından biri olarak önümüze konmuştur. Biriktirme,
stokçuluk, karaborsacılık, sömürü, haksız kazanç, israf ve cimrilik bu rızk dengesini bozacağından ve
insanları mağdur edeceğinden dolayı yasaklanmış ve yerilmiştir. Bunun karşısında insanların Allah’ın rızkını
adil bir şekilde topluma yaymalarının ve sonucunda bu imtihanın başarılmasının yolu olarak İNFAK kavramı temel
prensip olarak açıklanmıştır.
IV. İNFAK
İnfak kelimesinin türediği NEFEKA kökünün lügat anlamı, “elden çıktı, bitti” manasına gelmektedir. İnfak,
yarar veren bir şeyi ona muhtaç olanlarla karşılıksız olarak paylaşmak demektir. İslami bir kavram olarak,
insanların, Allah’ın indirdiği rızk ve nimetleri kendi zaruri ihtiyaçlarını karşıladıklarından sonra kalan
kısmını İNFAK ve SADAKA adları altında, muhtaç olan kişilerle paylaşması manalarına gelir. Burada, SADAKA bu
paylaşım da ihtiyaçtan fazla rızkı olanın, fazla kısmından bir farz olarak infak edeceğini ( Tevbe 60 ), İNFAK
ise gönülden ilave olarak verilenleri belirtir.
Burada gündeme “temel ihtiyaçlar” kavramı girer. İnsanlığın binlerce yıldan beri muhatap oldukları Vahiy ve
Fıtratları gereği kabul görmüş temel ihtiyaçlar :
a) Yeme içme ihtiyacı
b) Barınma (ev) ihtiyacı
c) Giyim ihtiyacı
olarak ana gruplara bölünebilir. Bu temel ihtiyaçların karşılanmasında İslam’ın belirlediği ve Kuran’da
açıkladığı aşırıya kaçmadan, israf etmeden bunların karşılanması ölçüsüdür. İnsan kendisi ve bakmakla yükümlü
oldukları hakkında bu temel ihtiyaçlarını karşılamak için çalışır ve bu çalışmasının sonunda elde ettiği
kazançla bunları yerine getirir. Kuran burada iki temel prensip ile insanın bu çabasını bir hayat amacı haline
getirmesi ve sonucunda kendisini, yaşadığı toplumu felakete sürüklemesini önlemek ister. Bunlardan birincisi
İSRAF kavramıdır. İsraf amaçsızca saçıp savurmak, amaçsızca tüketmek demektir. Bu Kuran’a göre yasak bir
davranıştır.
“Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf
edenleri sevmez” (A’raf Suresi – 31)
“…..Her biri ürün verdiğinde ürünlerinden yiyin ve hasat günü (insanlara,yoksullara,yanınızda
çalışanlara,ihtiyacı olan her canlıya) haklarını verin; fakat israf etmeyin, Unutmayın ki Allah, israf
edenleri sevmez” (Enam Suresi – 141)
Kuran’ın ikinci temel prensibi, Allah’ın verdiği rızıklardan İNFAK etmektir. Birçok ayette mü’minlerin
özelliklerinden bahsederken onların İNFAK edenler olduğu ısrarla vurgulanır. Adeta ayrılmaz bir özellikleri
olduğu belirtilir. Mü’minlerin toplumsal ibadetlerinden en önemlisi olan ADALET’in gerçekleşmesinin yolunun,
ADALET’in alt şubelerinden biri olan ekonomik dengenin sağlanması olduğu, bunun yolunun da İNFAK etmekten
geçtiği belirtilmiştir.
“Onlar (Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar), gaybe inanırlar, İslam’ı hayatlarına hakim kılarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler” (Bakara – 3)
“Ey iman edenler, kazandıklarınızın iyi olanından ve sizin için yerden bitirdiklerimizden infak edin.
Kendinizin göz yummadan alamayacağınız bayağı şeyleri vermeye kalkışmayın ve bilin ki, şüphesiz Allah, hiç bir
şeye ihtiyacı olmayandır, övülmeye layık olandır” (Bakara – 267)
“Onlar ki, mallarını gece, gündüz; gizli ve açık infak ederler. Artık bunların ecirleri Rableri katındadır,
onlara korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır” (Bakara – 274)
“Allah rızkı kiminize diğerinden daha fazla vermiştir; Peki, kendisine fazla verilenler emirleri altında
çalışan insanları servetlerine ortak etseler de onlar da bu konuda eşit hale gelseler ya! Şimdi ( bunu yapıp
rızkı adilce bölüştürmedikleri için açlık var deyip, kıtlık var deyip) Allah’ın nimetini inkar mı ediyorlar?”
(Nahl Suresi – 71)
“Onların (Allah’a karşı sorumluluk bilincinde olanlar), mallarında, isteyebilen ve isteyemeyen muhtaçların da
bir hakkı, payı vardır” ( Zariyat Suresi – 19)
İnfak’ın önündeki engeller olan biriktirme hırsı, cimrilik, bencillik, açgözlülük, nefsin aşırı tutkularına
saplanmak, gösteriş merakı, kibirlenmek, övünmek, gibi hasletler eleştirilmiş ve bunlarla mücadele etmenin
imtihanın bir parçası olduğu belirtilmiştir. Toplumsal ve siyasi olarak ekonomik hayatı felce uğratacak, fesad
edecek ve bunun sonucunda ekonomik dengeyi bozacak araçlar olduğundan Faiz, tefecilik, stokçuluk, aşırı
biriktirme, sömürü, gasp, hırsızlık, aşırı kar, haksız rekabet, hileli mal, israf olan lüks tüketim, rüşvet
yasaklanmış ve bunların uhrevi cezası da olduğu belirtilmiştir.
“Şeytan, sizi fakirlikle korkutuyor ve size çirkin -hayasızlığı emrediyor. Allah ise, size kendisinden
bağışlama ve bol ihsan (fazl) vadediyor. Allah (rahmetiyle) geniş olandır, bilendir” (Bakara – 268)
“Altını ve gümüşü biriktirip de Allah yolunda harcamayanlar… Onlara acı bir azabı müjdele” (Tevbe Suresi – 34)
Bu konuda Kuran’daki en çarpıcı anlatım ve açıklamalar için Tekasür ve Maun Sureleri çok dikkatli bir şekilde
okunmalı ve üzerinde dikkatle düşünülmelidir.
V. SONUÇ
Buraya kadar Kuran’ın gölgesinde incelediğimiz RIZK ve İNFAK kavramlarının zihinlerimizde inşa ettiği EKONOMİ
anlayışı ile, şu an içerisinde yaşadığımız KAPİTALİST sistem ve MODERNİZM’in insana dayattığı EKONOMİ
anlayışının birbirinden ne kadar farklı olduğu görülmüştür.
Allah’a ve ahirete iman eden, bunun bir sonucu olarak dünya hayatının tüm alanlarını, Allah’ın kendisine ikram
ettiği VAHİY-AKIL-FITRAT-VİCDAN ve TECRÜBE nimetlerini dengeli olarak kullanarak oluşturmak isteyen mü’minler
bu durumda ne yapmalıdır?
Yeryüzündeki hayatın, tüm insanlar için eşit imtihan şartlarına kavuşması konusunda Kuran’ın inşa edici yol
göstermeleri ve içindeki bilgeliği (hikmet) kullanarak ADALET eksenli bir yaşamın kurulması için çabalamak tüm
mü’minlerin gerçekleştirmesi gereken bir vucubiyettir. Bu konuda önce öz nefislerimizden ve ehlimizden
başlayan bir Kuran’i inşa süreci yaşamamız ve bunu bir şahitlik/örneklik olarak tüm insanlığa sunmamız
konusundaki toplu gayretlerimiz bu dünyadaki gerçek AMACIMIZI oluşturmaktadır. Bu hayatı kapsayan tüm
alanlarda olduğu gibi EKONOMİ alanında da böyledir.
Şu an yaşadığımız ekonomik düzen tüm adaletsizlikleri, vahşilikleri ile bizim anlık imtihanımızın bir
parçasıdır. Bu düzene kapılmadan, yılmadan, imkanları zorlayarak, kendimizi Kuran’ın belirlediği prensiplerde
yaşatmaya çalışmak bir nevi “cihad”, hem de oldukça çetin bir cihad olarak bizi beklemektedir.
Bu anın vacibini yerine getirirken, Kuran ve Rasullerin ( selam hepsine ) öğretisinden çıkan ana prensipler
ışığında oluşturacağımız bir yaşam modeli hem kendimizin bu imtihanı başarmasını sağlayacak, hem de insanlığı
ve gelecek kuşakları bu konuda içine yuvarlandıkları acı ve zulümlerden kurtaracak bir hayat düzenine ışık
tutabilecektir. Bir yola çıkış hamlesi olarak, Kuran ve Rasullerin verdiği bu temel prensipleri özetlemeye
çalışırsak :
1- Kainattaki tüm varlıkların yegane sahibi ( EL-MALİK ), ALLAH’tır. İnsanın bedeni dahil tüm canlı ve cansız
varlıklar Allah’a aittir ve bize bu dünyada bir emanet olarak verilmiştir. Hiçbir şeye mutlak manada sahip
değiliz, her şey bize dünyada yaşantımıza devam edebilmemiz ve bunları nasıl kullandığımız konusunda da
imtihan edilmemiz için emanet olarak verilmiştir. Mülk, ALLAH’ındır.
2- RIZK ve NİMETLERİN de yegane sahibi, yaratıcısı, kaynağı ve vereni ( ER-REZZAK ), ALLAH’tır. Tüm canlıların
rızkını Allah indirmektedir. Bu konuda güneş, toprak, yağmur, ticaret, üretim araçları, faaliyetler ve
insanlar dünya hayat düzenin birer aktörüdür. İnsan, Allah’ın indirdiği bu rızkı adil olarak kullanma, dağıtma
ve paylaşma imtihanını da vermektedir. ( Allah tarafından verilmiş yeryüzünün halifesi sıfatı ile ). Bu
manada, Allah’ın bize verdiği rızk ve nimetlerden İNFAK etmek, imtihanın bir şartıdır ve mü’minlerde bir
meleke bir ahlak haline gelmelidir.
3- Ekonomi bu dünya hayatının bir ARACIDIR. Asla amacı değildir. AMAÇ, yalnız ALLAH’a kulluk ederek, ve bu
kainatın yaratılış senaryosundaki TEK AKIL VE İRADE SAHİBİ VARLIK olarak rolümüzü gerçekleştirmektir. Bu rol
için gerekli olan zaruri ihtiyaçları karşılama araçlarını hayatın AMACI haline getirmek, insanı gerçek amaçtan
saptıracak ve insanı anlamsızlaştıracaktır. Varlığının ve yaratılışının gerekçesini ortadan kaldıracaktır.
4- İnsanın bu dünyada işleyebileceği en büyük günah ZULÜM günahıdır. Allah’a karşı zulüm O’na herhangi bir
şeyi ortak koşmak sureti ile O’nun hakkını gasp etmektir. İnsanın insana karşı işleyebileceği en büyük zulüm
ise kul hakkı yemektir, kulların en önemli hakkı da Allah’ın indirdiği rızk ve nimetlerdeki paylarıdır.
Bunları sömüren, çalan, gasp eden, yağmalayan, stoklayan, saklayan, aşırı biriktiren, adil olarak bölüşmeyen
mutlaka bir kulun hakkını yemiştir ve bu günahın affı – dünyada tazmin edilmedikçe- yoktur.
İsraf , lüks ve aşırı tüketim yasaklanmıştır. Bunları yapanlar diğer ihtiyaç sahipleri için kendileri vesile
kılınan malları israf etmek sureti ile onların haklarını gasp etmişlerdir.
Alemlerin Rabbi olan Allah’ın, insanlığa bir lutfu, bir hediyesi, bir ikramı olan Kuran’la hayatımızı inşa
etmek, buna iman ve gayret eden mü’minler olmak, bununla insanlığa ŞAHİTLER olarak yaşamak ve bu hal üzere
ölmek duamızdır.
Allah’ın yeryüzündeki Şahitlerine selam olsun.
Dualarımızın sonu alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd etmektir.
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Allahın bir Kulu Yazdı:
Merhaba Metehan abi,
Bilginin paylaşımı esnasında öyle bir seviye tutturdun ki ilgi ve hayranlıkla okuyor
ve üstelik te dehsetli keyif alıyorum.
Karşılıklı paylaşımlarımızı artırarak kollektif aklı devreye koyacağımız ümidini taşıyor
ve sana bu yolda ki hakikat arayışı mücadelende muvaffakiyetler diliyorum Rabbimden.
Anahtar kelimeler'e baktığımızda sistemi anlama yolunda hepsi cok derin anlamlar içeren bilgiler ihtiva etmektedir.
Üzerinde durulan anahtar kelimelerdeki bilgiler bizlere çok sey ifade ediyor.
Anahtar kelimeler konuyu artık çok derin, karmaşık ve ne yapabileceğimizi göremediğimiz bir halden alarak,
çözümün tam da gözümüzün önünde durduğu bir noktaya gelmemize yardımcı olurlar.
saygılarımla metehan abi... |
|
|
selam tüm Hanif Dostlara,
Bu Dünya çok garip,bir o kadar da sürprizlerle dolu...
Bugün Dost bildiklerin,iyi gününde seni alkışlar,pohpohlar sürekli gaz verirler...
Ama ne zaman ki Zor bir günün oldu,yahut Alkışlara tepki vermediğini gördüler...
bir bakmışsın ki Dönüp arkasını gitmişler...
Sen yine eski sen olarak,Rabbinle başbaşa kalırsın.Sınavın kaldığı yerden devam eder gider...
Hayat bize dersler verir...Sınav süreklilik gösterir.
Anahtar kelimeler her zaman SABR ve Şükürdür.Kademeler ancak bu ikisi ile geçilebilir.
Gerçekten de kademeler vardır.Hindu felsefesinin ve Ruhçu öğretinin tersine,sürekli bu Dünya ya
tekamülü tamamlamak için gelmek yok.Kur'an bunun mümkün olmadığını bize açıkcsa bildiriyor.
Berzah ötesinden geri dönüş Sünnetullaha aykırı,ancak istisna yapmaya da Rabb elbet kadir.
Bizi doğrudan ilgilendiren ise bellik kareleri geçebilmek.Bunu ancak bir tek hakkımızın olduğu yine birtek
Hayatta yapabiliriz.İşte Sınavın kademeleri derken bunun kast ediyorum.
Düştüğümüz yerden kalkmak ve başarmak için Azm etmek..Sabr ve Şükür döngüsü ile...
Buna örnek olarak Hayatımızda geriye doğru baktığımızda dikkat çeken TEKRARlar dan anlayabiliriz.
Birşeyler kendini tekrar ediyorsa...O kademeyi geçemediğimizin alametidir.
2 / BAKARA - 155
Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât,
ve beşşiris sâbirîn
2-155
Muhakkak ki, ölüm tehlikesiyle ve açlıkla, dünya malının, canın ve (alın teri) ürünlerinin kaybı ile sizi sınayacağız.
Ama zorluklara karşı sabredenlere iyi haberler müjdele.(m.esed)
Buna örnek olarak,sürekli yeni girdiği işyerlerinden atılan kişiyi verebiliriz.
Her türlü potansiyele sahib olmasına rağmen karşısına SABR ile geçmesi gereken bir "Huysuz" iş arkadaşı veya
Gaddar Patron/Müdür çıkıyorsa, bu O kişinin sınavında bir kareyi bir türlü geçemediğini gösterir.
Devam etmek ümidi ile...
sevgiler...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
evrensel Ayrıldı
Katılma Tarihi: 16 kasim 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 422
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
UlulElbab Yazdı:
evrensel Yazdı:
Merhaba Metehan abi,
Bilginin paylaşımı esnasında öyle bir seviye tutturdun ki ilgi ve hayranlıkla okuyor
ve üstelik te dehsetli keyif alıyorum.
Karşılıklı paylaşımlarımızı artırarak kollektif aklı devreye koyacağımız ümidini taşıyor
ve sana bu yolda ki hakikat arayışı mücadelende muvaffakiyetler diliyorum Rabbimden.
Anahtar kelimeler'e baktığımızda sistemi anlama yolunda hepsi cok derin anlamlar içeren bilgiler ihtiva etmektedir.
Üzerinde durulan anahtar kelimelerdeki bilgiler bizlere çok sey ifade ediyor.
Anahtar kelimeler konuyu artık çok derin, karmaşık ve ne yapabileceğimizi göremediğimiz bir halden alarak,
çözümün tam da gözümüzün önünde durduğu bir noktaya gelmemize yardımcı olurlar.
saygılarımla metehan abi... |
|
|
selam tüm Hanif Dostlara,
Bu Dünya çok garip,bir o kadar da sürprizlerle dolu...
Bugün Dost bildiklerin,iyi gününde seni alkışlar,pohpohlar sürekli gaz verirler...
Ama ne zaman ki Zor bir günün oldu,yahut Alkışlara tepki vermediğini gördüler...
bir bakmışsın ki Dönüp arkasını gitmişler...
|
|
|
İşte sen busun...
Biriler'inin adeta açıklar'ını kollayıp kendini haklı çıkarma adına yaptığın şu şey onaylanabilir gibi değildir.
Ben alkışlarımı tutarlık çizgisini ihlal etmeyen her kardeşimize yaparım.
Bu ne pohpohlama nede gazdır.Burada kimsenin gaza ihtiyacı yoktur.
Çuvaldızı evvela kendine batırma erdemliliğini sergilersen gerçekleri görebilirsin.
Beni tutarlık ilkesini çiğnemekle itham eden sen acaba böyle yaparak tutarlı bir davranış sergilediğinimi ZAN ediyorsun...
Yaptığın hangi eleştiriye tutarsız ve erdemliğe yakışmayan cevaplar verdiğimi gördün?Yazdın bende bunu Adiliyet ilkesi gereğince tektek cevapladım ilgili konuda.Ne olduysa ondan sonra oldu zaten.
Ayrıca ben burada bazı yazılar yazarken biriler'inin bana ne gaz vermesini nede şahsım adına olumlu sözler duymak adına yaptım.
Çok hızlı ve karşındakini düşünmeden yazmak hatalı bir davranıştır.
Ben buradan gidiyorsamda bunun tek sebebi sen değilsin.
Ben varlığımı seninle temellendirmedimki seninle devam edeyim.
Bizler hakikat yolunun yolcularıyız.
Yolu yolcu ile tanıma gafletine asla düşmeyiz.
Düşüncelerimizi açıklarız.Beğende olur beğenmeyende.
Gidiş amacım içsel yolculuğumun bu tür anlamsız polemiklerle baltalanmasına müsaade vermememden kaynaklanıyor.
Artık bu sana son sözümdür.
40 yazıp bir düşüneceğine,40 düşün bir yaz daha iyi olacaktır.
Noktayı burada koyuyorum.
var git işine...
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
sevgili evrensel,hasan bey,
Lütfen hitab ve tepkileriniz düzeltiniz,
Mümkünse yukarıda ki yazıyı EMEK verdiğim bu çalışmanın arasından çıkarınız.
Lütfen Terbiyenizi takınınız.
Lütfen yüzünüzün yalnızca ilk gösterdiğiniz güzel tarafını bana çeviriniz.
Başka türlü ben sizinle iletişim kuramam.
Lütfen Gemileri yakmayınız.
sevgiler...
metehan
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
evrensel Ayrıldı
Katılma Tarihi: 16 kasim 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 422
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Metehan bey,
Yukarıda size yönelttiğim cevabi yazımda terbiyesizliği gerektirecek cümleler bulunmamaktadır.
Madem emek verdin bu yazına yapılacak eleştirel düşünceler'ede saygı duy. Hem ben ayrılma kararı aldıktan sonra bunu çeşitli imalarla anlatım yoluna girmişsiniz.Kendimi savunma hakkım biraz olsun... bari ona müsaade et.Bu kadar hoşgörüsüz olmak doğru değildir.
Farkındamısın sürekli sen beni kendine çevirmeye çalışıyorsun? Benim yüzümde değişiklik olduysa bunu beni terbiyesizlikle suçlayacağına az kendinden arasana?
Alıntıladığınız cümleler yanlış anlaşılmaya müsait... Ayrıca bir yerde diyorsunki;bir dönem metehan abi sonra metehan kardeş daha sonra metehana döndü...
Saygı ve sevgi karşılıklıdır.
Cümle içersinde size saygısızlık olarak addedilebilecek ifadeler bulunmamaktadır. Sadece en doğal olan savunma ve cevap hakkımdır.
Ben uslubumu karşı tarafın ifadelerine göre belirlerim.Asla saygısızlık etmem. Bu yönüyle şu an yazdığınız yazı içersindeki hoş olmayan yakışıksız itham'ı hakedecek hiçbirşey yapmadım. Lütfen ifadelerinize dikkat edin.. Ben sizinle veya bir başkası ile ilişkimi sürdüreceğğim diye hoş olmayan ifadeler'e izin veremem.saygı da duyamam.
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
YA SABR
"Allahümme inna sabirun"
"İnna lillehi ve inna ileyhi raciun"
Biliyorum ki sende ,bende ayrı ayrı imtihan oluyoruz.
Biliyorum ki Allah Sabredenlerle beraberdir.
İmtihanların çakıştığı anlarda Sabr dilemekten başka ne yapılabilir ki?
SELAM
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
evrensel Ayrıldı
Katılma Tarihi: 16 kasim 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 422
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sana diğer başlıkta uzunca bir cevap yazmıştım ama konu kilitlenmiş... Sana tek sözüm vardır. İnsanlar'ı gaza getirerek daha fazla zavallılaşma lütfen... İthamlarına cevap verdik adımız terbiyesiz'e çıktı... Ben haksızlığa karşı asla tahammül edemem. Eğer ithamlarına verdiğim savunma hakkım olmayıcaksa ve bu beni çirkinleştirmeye gerçek yüzümün ortaya çıkmasını sağlıyorsa evet ben çirkinim. Ben ithamlarına cevap verdim terbiyesiz oldum.Sen bu sözü söyleyerek çirkinleşmedin ben çirkinleştim demek...
Öyle olsun... Artık sana tek bir cümle yazmıyacağım. Çünkü şahitliği yerine getiremiyorsun. Lafların altında ezilincede saldırganlaşmaya başlıyorsun.
Kocaman sabır yazılarıyla mesajlar ver bakalım...
Sen beni yermeye devam et...
Ben noktayı koydum metehann. sen virgül koy öenmli değil..
__________________ BİLİNÇSİZ BİR ŞEKİLDE ORTAYA ÇIKAN ALIŞKANLIKLARIN BEDELİNİ HİSSİZLEŞEREK ÖDERİZ...
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Saydığın ve benim Saydığım ve diğer sayamadığımız insanların
hepsi saygıdeğerdir.
Senin bu forumu "Göbeğinden çatlatmaya" gücün yetmez.
Tıpkı içinde ki "sevgi ateşini" canlı tutmayı başaramadığın gibi...
Cevap yazmayacak olmana sevindim...çünkü gittikce gerçek yüzün ortaya çıkmaya başlıyor
Çirkinleşiyorsun
Bizler hayatımızın sonuna kadar Virgül koyacağız çünkü Noktayı Allah koyar
selam
Lütfen artık bu başlığa müdahale etme!
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
UlulElbab Yasaklı
Katılma Tarihi: 15 kasim 2009 Yer: Micronesia Gönderilenler: 488
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Metehan Yazdı:
Kıssa nın konumuzla ilgili kısmını kısaca özetlemek gerekirse;
Bildiğiniz gibi Musa imtihanının zor bir anındadır ve hayat çizgisinin keskin bir
dönemecinde,istemeden "Katil" olmuştur.Canını kurtarmak için Medine dışına iltica etmek
zorunda
kalmıştır.Üzerinde canından başka bir şey taşımamaktadır.
Koyunlarını suvarmak için sıra bekleyen kızlara da-ne bir art niyet-nede bir beklentisi
olmaksızın sırf Allah Rızası için yardım etmiştir.
Arı-Duru bir Gönülle yaptığı bu hasen amelden sonra bir Gölgeye çekilir ve ACZİNİN
Farkındalığı içinde Rabbine yönelir.
"Rabbim, bana indireceğin hayırlı herhangi bir nimeti bekleyen bir
çaresizim/muhtacım."
Burada dikkat ederseniz Hayırlı Herhangibir Nimetidiliyor Rabbimizden.
Demiyor ki bana Ev ver Araba ver...şunu ver..bunu ver..
ve özellikle Hayırlı olması halinde ver.Yani ver ne olursa olsun yine ver tarzında
değil.Burada isteyiş adabına dikkatinizi çekmek istiyorum.
Bizler maalesef isterken Hoyratca,Futursuzca ve Nefsimizin isteği doğrultusunda,
haşa istiyenin bir yüzü kara...tarzında istiyoruz.
Biz istiyelim de...şeklinde isteklerde mi bulunuyoruz acaba?
İstemenin Adabı,Sınırı,Şekli nedir? Sonuçları hayatımıza nasıl etkiler de bulunuyor?
Farkındamıyız? |
|
|
Evet...Kaldığımız yerden devam edeceğiz...Farkındamıyız?
Kıssanın bu bölümünde Musanın hayatında bir dönüm noktasını inceleyeceğiz...
Ancak birkaç ayet geri gidip(flashback yapıp)şu Ayeti dikkatle incelemeliyiz:
21)Medyen tarafına yönelince şöyle dedi: "Umarım Rabbim beni isabetli bir yola kılavuzlar."
Musa hiçbir MADDİ varlığı yokken nasıl bir Aile...Mal..ve varlık sahibi olmuştu?
Musanın Duası şuydu:
"Rabbim, bana indireceğin hayırlı herhangi bir nimeti bekleyen bir çaresizim/muhtacım."
Devamını Kur'an dan dinlemeye devam edelim:
Tam o sırada kadınlardan biri, utangaç bir tavırla yürüyerek ona geldi.
Dedi: "Babam, bizim için yaptığın sulamaya karşılık sana birşeyler vermek üzere seni çağırıyor."
Mûsa gelip ihtiyara hikâyeyi anlatınca, o dedi ki: "Korkma, artık zalimler topluluğundan kurtuldun."
25) Kadınlardan biri şöyle dedi: "Babacağım, ücretle tut onu.
Her halde ücretle çalıştırdıklarının en hayırlısı olacak; güçlü, güvenilir biri."
26) İhtiyar dedi ki: "Bana sekiz yıl çalışman şartıyla şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum.
devam edecek inşaAllah...
__________________ Demek ki,gerçekten zorlukla beraber kolaylık da vardır,ŞERH-5
|
Yukarı dön |
|
|
|
|