Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Bizim örf ve adetlerimize göre yuvanın gerçek sahibi olan kadın , ailenin ve toplumun temel direğini oluşturmaktadır.

Ancak, bütün bu değerlere karşın kadınların çoğunluğu hala toplumumuzda ikinci dereceden rol veren kurallar ile yaşama devam etmektedirler.

Kadın maalesef toplumda gerekli değeri görememektedir.

Gelişmiş toplumlarda sasha'nın da belirttiği gibi kadın ayakları üzerine durabilmekte ve hak ettiği değeri görebilmektedir.

Günümüz toplumunda kadınlar için ayrıklı bir durum söz konusudur.

Bir uçta, var olan olanaklardan yararlanabilen kentteki kadının durumu, öteki uçta ise, ana – eş- ücretsiz tarlada evde çalışan kırsal kesimdeki kadının durumu.

Ve, bu iki uç arasında farklı konularda farklı koşullara tabi olan kadınlar olarak da yer almaktadırlar.

Eğer kadını yaşamın her alanın da gerektiği değeri almalarına yardımcı olabilir ve gerçekçi bir toplumun inşasını yaratabilir isek işte o zaman kadın toplumda hak ettiği değeri görecektir.

Toplumları ayakta tutanlar kadınlardır.

Kadınlara toplumsal güvence ve destek sağlanmadıkça hak ettikleri yerlere gelemezler.

Eğer hakettikleri yerlere gelmelerini sağlayabilir isek sağlıklı bir toplumdan bahsedebilmemiz mümkün hale gelir.

İyi akşamlar...

ben çıktım....

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Sasha sana bir olay anlatacam bizzat kuzenlerim tarafından yaşanmış trajik bir o kadar da düşüncelere daldıran bir vakıa...

  Bilirsin doğu halkının geleneksel yapısını.Kadınların sokaklarda erkeklere nazaran rahat hareket etme hakkı olmadığını az çok biliyorsundur..

 Benim 3 bayan kuzenim gölün kıyısında o toplumda tuhaf karşılanacak olan bir küçük eğlence gerçekleştirmek için kıyıda bisikletle gezmeye çıkarlar.gerçi küçük yaştaki kızların bisiklete binmesi pek bir tuhaf karşılanmaz ama benim kuzenlerim genç kızlık çağlarında...Meydan Allah'ın değil mi Allah da bizim Allahımız değil mi diyerekten umumi bir yer olan bayındır kıyıda gezinti yaparlarken aşağı yukarı kendi yaşlarında bir genç o sırada kuzenlerimi görür ve ağır ve müstehcen bir laf atar.Tabi bayanlığı bir tarafa bırakalım insan olarak laf yemenin aşağılayacı tarafı hiç kimse  kaldıramaz.İşin ilginç yanı gencin yanında annesi var.Annesinin yanında lafı atıyor...Neyse hadi anasından utanmadı diyelim zaten anası terbiye verseydi yapmayacaktı ama sıkı dur anasının bundan sonraki yaptığına bak.Kuzenlerim gence değil de anasına şöyle diyor :Teyze hadi oğlunu anladık terbiyesizdir sen neden onun bu terbiyesizliğine sesini çıkarmıyorsun?

  Ana tabi oğlunun küçük düşmemesi telaşı ile toplumun kadın  bakışı kavramlarına cuk diye oturur ve kuzenlerime şu lafı patlatır....: Siz almış bisikletinizi kıyıda erkeklere kendinizi göstere göstere gezerseniz benim oğlum napsın?

  Şimdi bu anadaki psikolojik tepki ananın kadına bakış açısı mıdır yoksa erkek evladını yetiştirme anlayışı mıdır...İkisi de ...Ama en kötüsü o ana bunu bilmemektedir...Ahirette emaneten aldığı evladından sorguya çekileceğini...Ve o kendi oğlunu yetiştirme ahlakının aslında tüm toplumun ahlaki düzeyi arasındaki bağlantıyı...

 Burda anlatmak istediğim kadınların çocuklar üzerinde ahlaki yapının mimarı olduğu ...her ne kadar arkadaş çevresi sonradan çocuğu bozsa bile sonuçta onu düzeltecek de anadır...Babaların etkisi de var ama insan duygusal anlatımlara(ana ruhu) daha meyilli olduğu için ananın sözleri daha delicidir....Baba çoğu zaman korkutur ama ana yumuşak yola getirir...Ben toplum ahlakı üzeirnde ananın emeğinin ne kadar gerekli olduğunu yukardaki olayda anladım...

  Kadını ezen bir erkeği yetiştiren de kadındır bunu unutma!

Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP

Gönderici ve alıcı arasında mesaj ve geri bildirimde anlam açısından uyum ve etkileşim sağlanabilmişse iletişim başarılıdır.

Başkalarına ulaşmak, anlatmak, anlamak, öğrenmek, paylaşmak isteminde etkileşim ve etkili bir iletişim iletmek istenileni iletebilme gerekiyorken,konunun beklenen tepkiyi uyandırması gerekirken farklı yönlere kaydığını görüyorum.

Birey tanınmadan toplum analiz edilemez.

Toplum bireylerden meydana gelir.

Eğer bireyler nitelikli olma yolunda yetiştirilir ve o konjoktör hazır hale getirilirse, özlediğimiz topluma kavuşma yolunda büyük mesafe katetmiş oluruz.

Peki birey ne durumda?bilinmez bir yaşam kaygısının içinde çalkalanıp duruyor.Sebeplerini önceki iletimde ayrıntıları ile anlattım.

Ayrıca Baskın güçler öylesine kültür bombardımanı ile bizleri karşılaştırıyorlarki böylesi bir ortamda sağlıklı bireylerin özellikle kokuşmuş eğitim sisteminde yol alıp ivme kazanması adeta imkansız hale gelmiştir.

Televizyonda da yoğunluğu oluşturan magazin programları sayesinde sadece hayatı şan, şöhret ve para olarak gören bir gençlik oluşturulmadımı?

Medyanın baskısını en çok çeken gençler toplum adına düşünmekten ve tartışmaktan uzaklaştırılıyor. Amerika ve Avrupa ülkelerinden aldığımız televizyon programları bizleri ilginç bir şekilde televizyon bağımlısı haline getiriyor. Uykusuz gecelerimiz kitap okuyarak değil de televizyon izleyerek geçiriyorsak yanlış bir şeyler vardır.

Kendi özünden uzaklaştırılan insan uçurumun kenarında duruyor.

Toplumsal yozlaşmanın etkisiyle kapkaç,rüşvet,adam kayırma,görevi kötüye kullanma,kadına taciz,hoşgörüsüzlük,bizden-sizden ayırımının artması,toplumdaki herşeyi parayla değerlendirme çabası,silah kullanımının artması,çevreye duyarsızlık ve daha birçok örnekte görüleceği üzere,arttı.

Bizlere bu yüzden çok iş düşmektedir.

Yolumuz zorlu ve dikenli.

Toplumumuzun yozlaşmasını engelleyebilmek amacıyla tek tek her bireye görev düşüyor.

Biz bu yozlaşmaya kayıtsız kalır isek topyekün çöküşümüz kaçınılmazdır.

Hepinize selamlar ve sayılar sunarım...

yarın görüşmek üzere.

Hasan....