Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Gerek soru sorarken gerekse bana bir soru sorulmuş ise dikkatli davranmaya çalışırım. Bana bir cevap verdiyseniz, ayetleri de referans gösterdiyseniz mutlaka okurum, öncesiyle sonrasıyla incelerim. Müsterih olunuz. Laf olsun diye yazmıyorum.
Sizin "sulamak", "su indirmek", "su vermek" gibi deyimlere verdiğiniz anlam ile benim verdiğim anlam arasında benzerlik dahi yok. Bu konuda sizinle çok ayrıyız.
Benim hem bu deyimlere verdiğim anlam hem de sorularınıza cevabım "birbirini açıklıyor" diye verdiğim ayetlerde bulunuyor.
Ama madem tekrar sordunuz, tekrar cevaplayayım:
1. Müşriklerin yolculara su dağıtması ve mescid-i haramı imar etmesi, insanlara bilgileri anlatmaları, nurlu mescidi korumaya çalışmaları, doğruyu tavsiyeleri, ıslaha çalışmalarıdır.
Müşrikler, asıl doğru yol üzerine olanların kendilerinin olduğunu iddia etmektedirler. Müşrik olduklarını kabul etmezler, insanları doğru yola ilettiklerini zannederler, yani nurlu mescidi kendilerinin onardığını,imar ettiklerini sanarlar. Vahy bilgisine sahiptirler, bunları anlatırlar, fakat kendilerini unutmuşlar, bunları hayatlarına tatbik edememişler, eyleme, cihata dökememişler, kitap yüklü merkepler gibi olmuşlardır. Hayatlarına başka putlar sokmuşlardır. Doğru yolda olup, Mescid-i haram'ı imar ettiklerini sanarlarken, imar ettikleri mescid-i dirar olmuştur.Oysa bilmeyen topluluk onlardır.
2. Allah, hacılara hizmet vermek ile inanarak cihat etmeyi asla kıyaslamaz, böyle bir kıyaslamayı bizim gerizekalı sandığımız hiçbir müşrik de yapmaz.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
[QUOTE=cin13] Tevbe19: Ya siz hacılara su vermeyi/dağıtmayıve Mescidi haram’ı onarmayı / imar etmeyi Allaha ve Âhıret gününe inanıp daAllah yolunda cihat etmekte bulunan ile bir mi tuttunuz? Bunlar Allah’ın indinde/katında denk olmazlar, Allah zalimler kavmine hidayet vermez. / Allah yoluna iletmez.
Allah’ın mescitlerini imar etmek = Doğru yolu göstermek, hidayete sevk etmek
Mescid-i Haram : Muhammed'in mescidi, nurlu,nurlanmış mescid
hrm:nurlu
Bunu yukarda verdiğiniz çeviride yerli yerinde görelim:
9/19: Ya siz hacılara su vermeyi/dağıtmayı ve Muhammed'in nurlu mescidini onarmayı/imar etmeyi Allah'a ve Peygamber'e inanıp da Allah yolunda cihat etmekte bulunan ile bir mi tuttunuz? Bunlar Allah'ın indinde/katında denk olmazlar, Allah zalimlere kavmine hidayet ver mez/Allah yoluna iletmez.
"Mescid" kelimesini çevirmeyip tekrarlamayı tercih etmişsiniz?! Sizi anladığım kadarıyla "mescid'e, günümüz yaygın anlamıyla, mescid demiyorsunuz?
Bir de Mescidi Haram'ın geçtiği şu ayetlerden sorayım ne anladığınızı:
*(Ey Muhammed!) YüzünüMuhammed'in nurlu mescidinetaraf çevir! (Ey inananlar!) siz de, here nerede olursanız, yüzlerinizi ona (Muhammd'in nurlu mescidine) taraf çevirin! ... (2/144)
*(Ey Muhammed!) Ve her nereden çıkarsan yüzünüMuhammed'in nurlu mescidineçevir! Çünkü o rabbinden hakkın ta kendisidir... (149). Ve siz de (ey inananlar) her nereden çıkarsanız, yüzlerinizi ona (Muhammed'in nurlu mescidine) taraf çevirin ki insanların size karşı bir hücetleri/bahaneleri olmasın! Ancak zalimler, onlardan korkmayın benden korkun! Ben de size düşen nimetimi/dinimi tamamlayayım/gerçekleştireyim siz de doğru yolda olasınız. (150) ?!
Ve rastladığınız yerde onları katl edin, sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın! Çünkü fitne katilden beterdir. Ama onlarla Muhammed'in nurlumescidininin yanındaçatışmayın, ta ki onlar sizinle onun içinde (Muhammed'in nurlu mescidinin içinde) savaşmadıkça! Şayet onlar sizinle çatışırsa onlara katledin! Kafirlerin alcağı karşılık işte bu! (2/191) ?!
Sevgili Cin 13! En iyisi ben ayetleri yazıp sormaktansa, siz bu ve diğer "mescidi Haram'ın geçtiği ayetlerin tam birer çevirilerini verin, görelim ve ona göre sorular sorup konuşalım/değerlendirelim! (diğer ayet numaraları: 2/196, 217, 5/2, 8/34, 9/7, 19, 28, 17/1, 22/25, 48/25, 27.
Ben size yönelik yazarken bu arada siz Değerli İsimsiz'e yönelik yazınızı göndermişsiniz... Size yönelttiğim soruların cevapları orada var. Ancak şayet uygun görüyorsanız, ilgili ayetlerin birer tam çevirisini de sizden istirham ediyorum.
Bu arada şunu da demeden geçmeyeyim:
Öyle görünüyor ki, siz Ehl-i Kitap'la Mekkeli müşrikleri karıştırıyorsunuz. Ayrıca münafıklarla müşrikleri de.
Ben bahsi geçen tüm ayetlerden ne anladığımı daha önce yazmıştım.
Bu mescidlerin de içinde namaz kılınan mescidler olmadığını söylememe
gerek olduğunu sanmıyordum. Varmış. Hayır, bu mescidler günümüz yaygın
anlamındaki mescidler değildir.
-----
Herkes doğru yolda olduğunu sanıyor. Müşrikler de. Herkes doğru yola çağırıyor. Müşrikler de.
Müşrikler de nurlu mescidi imar ettiklerini düşünüyor, Muhammed de.
Bizim yüzümüzü çevirmemiz gereken nurlu mescid, Muhammed'in mescididir. O'nun yoludur, O'nun huzurundaki mesciddir.
Müşriklerin mescidi, imar ettiklerini düşündükleri nurlu mescid ise zarar mescididir.
Müşriklerin imar ettikleri mescide Muhammed'in nurlu mescidi demek, kelime oyunudur, hata aramaktır.
2:191 için:
Müşriklerle olan mücadelenize, Muhammed'in mescidine vardığınızda ara verin. Onlar size sataşmadıkça. (çünkü orası eğitim alanıdır. 2 ila 3 gün kalınıp dönülecektir. orada kurallar vardır, geri durmamız gereken) Eğer sizinle mücadeleye girişirlerse, onların nefslerini öldürün. (fikir ve inanç bazında mücadele) Bkz. Tevbe 12-18
Edit: Haktansapmaz: Bu arada şunu da demeden geçmeyeyim:
Öyle görünüyor ki, siz Ehl-i Kitap'la Mekkeli müşrikleri karıştırıyorsunuz. Ayrıca münafıklarla müşrikleri de.
Buna bir cevabım olursa,sonraya bırakıyorum. Çünkü çok erken kalkmam gerekiyor.
İyi geceler.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
İnananlar! Babalarınıza ve kardeşlerinize göre, eğer yalanlamak inanmaktan önce geliyorsa onları sırdaş edinmeyin. Hanginiz bunu yaparsa zalimdir (23). De ki: Babalarınız ve oğullarınız ve kardeşleriniz ve eşleriniz ve aşiretiniz ve kazandığınızmallar ve durgunlaşıverir diye korktuğunuz ticaret ve hoşunuza giden konutlar eğer size göre Allah'tan ve elçisinden ve Allah yolunda savaşmaktan önce geliyorsa artık Allah, emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah sapan toplumu iletmez (24).
Huneyn'e giden yol. İnananlar orada pusuya düştüler.
(Fotoğraf Diyanet sayfasından).
And olsun, Allah size birçok yerde yardım etti. Ve Huneyn gününde. Hani, çokluğunuz hoşunuza gitmişti de bunun size hiçbir yararı olmamıştı. Tüm genişliğine rağmen yeryüzü size dar gelmişti. Sonra, sırtınızı dönüp kaçtınız (25). Sonra Allah, elçisinin ve inananların üzerine sükunet indirdi; yalanlayıp sapanların üzerine ise sizin görmediğiniz ordular gönderip belalarını verdi. Yalanlayanların cezası budur işte (26). Artık, Allah istediğinin doğrulmasını onaylar. Allah esirger; bağışlar (27).
23 ve 24. ayetlerin konusu inananlarla onların halen İslamı yalanlayan aileleri arasındaki ilişkiler. Bunu, insanın ailesini VELİ edinmekten yasaklanması bağlamında 12-14. ayetleri yorumlarken açıklamıştım.
25, 26, 27. ayetlerin konusu ise Huneyn savaşıdır, ki arka planda şu olaylara uzanır:
-sıcağın kavurması
-İçten imanı yapmacık olandan ayıran sûrenin sıcak dolunayda inmesi
-Mekke'nin fethi
-büyük hac
Sıcak dolunay, ki furkân onda indirildi… (2:185)
Biz onu ölçü gecesinde indirdik... (97:1)
FURKAN: farkı ortaya çıkaran, ÖLÇÜ. Açık ve net. Şehru ramazân ve leyleti'l kadr aynı gecedir. O indirilenin bir sûre olduğu ise Tevbe 64, 86, 124, 127’de açıklanıyor. Örneğin Tevbe 86:
"Allah’a inanın; elçiyle birlikte savaşın!" diyen bir sûre indirilince onların varlıklı olanları senden izin isteyip "Bırak bizi, oturanlarla oturalım!" dediler - Ve izâ unzilet sûretun en éminû billâhi ve câhidû mea’r resûlih…
İşte bu. İmanı içten olanlar elçiyle birlikte savaşa koştular; imanı yapmacık olanlar sıvıştılar. Ölçü bu.
*
İnananlar "sıcak dolunay"a bir kaç gün kala Mekke'ye yürüdüler. Hurmaların ağaçlardan toplandığı zaman olan sıcak yaz mevsimi başlamıştı. Onun için "Bizi mallarımız alıkoydu - şegaletnâ emvaluna (48:11)" diye bahane uydurup sıvışanlar arasında her halde Medine'li hurma üreticileri de vardı.
Mekke'ye sıcak dolunayın başında girdiler. Önemli hiçbir direnmeyle karşılaşmadan doğruca Mescidi Harâm'a vardılar. Orada kendileriyle andlaşma yaptıkları müşriklere dört dolunay(erbâ'ate eşhur) süre tanıdılar (9:2).
Hemen ardından Mekke'yi tamamen denetimleri altına almak için ne gerekiyorsa onu yapmaya giriştiler. Ve on, on beş gün gibi çok kısa bir süre içinde istedikleri sonucu elde ettiler.
İkinci yasak dolunayda hac yaptılar. Ve buna BÜYÜK HAC anlamında HACCI EKBER dediler (9:3). Çünkü uzun süre ataları İbrahim nebinin mescidini ziyaretten alıkonmuşlardı. O yasağı bileklerinin gücüyle kırıp "o ev"e kavuşmak onlar için MUHTEŞEM bir olaydı. Tarifsiz duygular içindeydiler.
*
O esnada Mekke'den sonra sıranın kendilerine geldiğini düşünen Taif bölgesinin ortak koşanları inananlardan önce saldırmak üzere araziye çıktılar.
Bunu öğrenen Allah'ın elçisi de açıkta vuruşmayı yeğleyerek araziye çıktı. İlk kez SAYICA ÇOK askeri vardı.
Herkes o çokluğa güveniyor, "Bizi kimse alt edemez!" diyordu.
Özellikle İslama yeni girmiş olan Mekke'li inanırlar umut dolu bir heyecan içindeydi. Allah nasıl olsa gökten ordular indirip düşmanın belasını verirdi.
Gerçekte onlardaki, cahilin cesaretiydi; ki korkunun en kötüsüdür. Çünkü o korku tıpkı gizli şirk gibi gizlidir; gûya bastırılıp bir heyecan gösterisinin arkasına atılmıştır. O duygudan gelen bir boş verişle, gözü kara ve gözü kör, yürüdüler.
İmanı yapmacık olanlar ise yine sıvıştılar ve kendilerini ele verdiler.
Gökteki ay kaç günlüktü? Dolunay ayın 14'ü olduğuna ve inananlar "büyük hac"cı dolunayı izleyen 10 gün içinde yaptıklarına göre (2:189) hac bittiğinde ay 14 + 10 = 24 günlüktü. Üç dört gün de savaş hazırlığı yapıp "arazi"ye çıkmaları aldıysa Huneyn'e vardıklarında ay her halde 28 günlüktü.
Yani aslında gökte ay yoktu. Bunun anlamı, gece çok karanlıktı. Düşmanın pusu kurması için son derece uygun bir ortam. Artı, düşman kendi toprağındaydı; pusu kurmaya en elverişli yerin neresi olduğunu biliyordu.
Dar bir boğazın iki yanına saklandılar. Yayları ellerinde, okları yanlarında beklemeye başladılar.
İnananlar seherin ak ipini kara ipinden seçtikleri an elçinin imamlığında Allah'a sığınmak anlamında SALÂT* ettiler (4:101-103). Ardından, Taif'e giden yola düştüler (baş taraftaki fotoğraf).
O dar boğaza girdiklerinde koptu kıyamet. Üzerlerine sağdan, soldan, önden, arkadan yılanlar gibi "hisss"leyen oklar yağıyordu. Cahil cesareti ile hareket edenler panikleyiverdiler. Önce onlar, sonra onları görenler çil yavrusu gibi dağıldılar.
Orada pek çok inanır şehid oldu.
Burada Hz Muhammed,KOMUTAN OLARAK, hata mı yaptı; örneğin önlem almadı mı? Yok öyle bir şey. Allah'ın elçisi örnek bir komutandı (33:21). Önlem alıp ileriye bir öncü birliği yollamıştır elbet ama her halde pusudaki düşman kendisini o öncü birlikten saklamayı bir şekilde başardı ve arkaya haber verilmesine engel oldu.
*
Söylentiye göre (Buhari, Cihad 52; Muslim, Cihad 78) herkesin çil yavrusu gibi dağıldığı o anda Allah’ın elçisi alabildiğine sakin bir inanır ve bilge imiş AMA atına atladığı gibi düşmanın üstüne saldırmış; yakın çevresi zor tutmuş onu. Bir yandan atını dizginliyor, bir yandan bağırıyormuş: "Ben Allah’ın elçisiyiiiim! Gerçek buduuur!"
Bu söylentinin uydurma olduğu önce kendi içindeki tutarsızlıktan belli: Allah’ın elçisi alabildiğine SAKİN ama tek başına düşmana saldıracak kadar AKLI BAŞINDAN GİTMİŞ durumda. Bu bir.
İki: O ANDA komutan her şeydir. O, hayatta kalacak ki ordu bir başa sahip olsun ve onun etrafında yeniden toplansın. Uhud’da bu gerçeğin ayırdında olup bir mağaraya sığınacak kadar aklı başında davranan Allah’ın elçisi Huneyn’de aklını mı yedi?
Üç: Sonra Allah, elçisinin ve inananların üzerine sükunet indirdi. Elçi Allah'ın indirdiği o sükûnetten elbet nasibini aldı. Sakindi.
Bence Allah’ın elçisi en yakınındaki bir kayanın arkasına sığınarak önce kendisini güvene almış, sonra yakınında bulunanlara "Ayakta durmayın, siper alın!" diye seslenmiştir. Onlar da yerleşince hep birlikte bir durum değerlendirmesi yapıp inananlara elçinin sağ olduğunu bağırarak duyurmaya karar vermişlerdir.
Geri gelenler de siper alınca düşman onları muhatap kabul etmiş ve savaşın doğal kuralları işlemeye başlamıştır. Yani Attrk'ün deyimiyle kazanılan an o andır. İnananların lehine, durum önce dengelenmiş, sonra üstünlük sağlanmıştır.
Kesin olan şudur:
SONUNDA yenilenler, ortak koşanlar oldu. Onlar bozguna uğrayıp Huneyn'deki savaş alanından onlar çekildiler. Tamam, inananlar bir sürü şehid verdiler ve yaralandılar… ama ayakta kaldılar. 26'da "Allah onların belasını verdi. Yalanlayanların cezası budur işte!" denmesi ve 4:104'te "O topluluğu kovalamakta gevşemeyin!" buyurulması bunu gösterir :
O topluluğu kovalamakta gevşemeyin. Siz acı içindeyseniz onlar da sizin gibi acı içindeler. Üstelik siz Allah’tan onların ummadığını umuyorsunuz.
Yani ahrete inanıyorsunuz. Şimdi ölseniz bile yok olmayacaksınız; Allah sizi ahrette diriltip yaşatmayı sürdürecek. Onlar ise ahrete inanmıyor. Şimdi ölürlerse onlar için her şey bitecek. Ölümü göze alamazlar. Kaçarlar.
*
"Yalan sayanların üzerine" Allah’ın"ordular gönder"mesine gelince, burada önemli olan o orduları hiç kimsenin görmemesidir. Çünkü aslında gönderilen maddi bir ordu yok. Allah’ın yaptığı, manevî destek sağlamaktır. YÜREKLENDİRME (Âl-i İmrân 126):
Allâh bunu sırf size müjde olsun ve kalbleriniz bununla güven bulsun diye yaptı.
_____________________________________
*"Kuran’da namaz var mı yok mu"nun cevabı Nisâ 101-103'te. Oradaki "1 kıyam + 1 secde"lik SALÂT eğer namaz ise Kuran'da namaz var.
"Kıyam"ın ne olduğunu 3:191 ve 4:103'te geçen (قياما) KIYAMEN VE KU'ÛDEN VE ALÂ CUNÛB İHİM / İKUM ifadesi açıklar. "Secde"nin ne olduğu hakkında ise lütfen bakınız:
ARAZİDEKİ o SALÂT birileri ne olsun isterse hop o oluvermez. Ama o kadar çok şeye yoruyorlar ki onu. Kuran dersi diyorlar; motivasyon, İslamî günlük yaşam, düşmanın TAKİP edilmesi, o savaşa dair özel talimat ve emirlerin öğretilmesi...
Önce, Kuran dersi ve motivasyon... "1 kıyam + 1 secde"lik midir?
İkincisi, bu keyfîlik hoş gürülebilirdi eğer CEPHE kavramını gözardı etmeselerdi. Onu da paşa gönüllerince DERSANE yapıp çıkıyorlar.
Oysa CAN PAZARI ders alıp ders verdiğiniz değil, can alıp can verdiğiniz yerdir. Siz ve düşmanınız orada iki gladyatörsünüz. Siz onun boş anını yakalamaya çalışırsınız, o sizin boş anınızı.
O yüzden Allah 102'de uyarıyor; salât esnasında silah ve eşyanız yanınızda olacak:
Kafirler isterler ki ودالذينكفروا silah ve eşyanızdan uzak olun da لوتغفلونعناسلحتكموامتعتكم bir baskınla üstünüze çullansınlar فيميلونعليكمميلةواحدة
Yani sel esnasında bir salın üzerine çıkan felaketzedeler ne ise savaş esnasında araziye çıkan askerler odur.
Aşağıdaki resme bakar mısınız. Sel baskınına uğrayanlar o salın üzerinde namaz kılıyorlar ama siz onlara ders anlatmaya kalkarsanız, hani derler ya; "Koyun can derdinde, kasap et derdinde!" Siz KASAP olursunuz.
Doğrudur: cephede askerler motive edilir. Ama 102'deki salât MOTİVASYON olamaz; yoksa Allah 101'de "Kafirlerin size saldırmasını bekliyorsanız motivasyonu (?) ihmal etmeniz caizdir!" demezdi. Motivasyonu ihmal edenler savaşta yenilir, ölür. Akıl var izan var. Allah inananlara "Yenilin! Ölün!" der mi?
Komutan cephede askerlerini motive eder ama YENİ ayetler öğretip ezberleterek değil, onlara daha önce öğrenip benimsemiş oldukları "kutsal değerler"i anımsatarak.
Tıpkı idam mahkumuna verilen TELKİN gibi. Mahkuma, "Rabbine gidiyorsun. O seni anlar, bağışlar!" denir. RAB kavramı yeni değildir o mümin için. Mümin Rabbini zaten bilir.
Artı, mahkum infaza RAZI olduktan sonra bir de namaz kılıp Allah'a sığınır. Yani motive olmak başkadır, Allah'a sığınmak başka.
Ve ŞEHİDLİK kutsal değerlerden biridir.
Hz Peygamberin silah arkadaşları şehadetin bedelini ve ödülünü anlayıp "Kabul!" demek suretiyle attılar adımlarını İslama. O, önşart idi. Ve o andan itibaren hep bildiler; arazide salât ederken de biliyorlardı; kavram yeni değildi.
Çünkü şehidlik ahret inancının getirisidir. İman edenler bilirler ki öldükten sonra Allah onları yeniden diriltecek ve ödüllendirecek. Şehid, işte bunun gerçekliğine canını vererek tanık olan kişidir.
Âl-i İmrân 140: İnsanlar arasında (zafer ve yenilgiye dair) günleri böyle dönüştürürüz Biz. Çünkü Allah inananları bilecek ve onlardan şehidler edinecek.
Şehid olmanın anlamı Âl-i İmrân 140'tan önce de biliniyordu. Ayet onu kayda geçirdi; o kadar.
Nisâ 102’deki uygulama işte o şehadete RAZI olan inanırların salâtıdır. Onlar zaten motive olmuş durumdalar. Şimdi, "Duyduk, itaat ederiz!" diye tekmil verip ALLAH’A SIĞINIYORLAR. Tıpkı sel baskınına uğrayan inanırların o salın üstünde Allah’a sığınmaları gibi. Namazdır o.
Ders ise araziye çıkmadan önce "cephe gerisi"nde yapılır. Akıl var, izan var.
Say ki yeni ayetler Bakara 222-223'tür. "SALÂT Kuran dersidir!" diyenler kadınların aybaşı hallerini mi öğretip ezberletecekler can pazarında?
"Öyle görünüyor ki, siz Ehl-i Kitap'la Mekkeli müşrikleri karıştırıyorsunuz. Ayrıca münafıklarla müşrikleri de."
Evet, haklı olabilirsiniz. Belki de tüm söylediklerim yanlıştır.
Benim anlayışıma göre, müşriklerin mekkeli olma şartı yok. Ayrıca müşrik, ehl-i kitap,münafık gibi kavramlar ayrık değiller. Bir kişi bunlardan biri veya birkaçını taşıyabilir. Örnek: Tevbe 8'de müşriklerin münafıklığı, Tevbe 30: müşrik ehl-i kitaplar.
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
Müşriklerle olan mücadelenize, Muhammed'in mescidine vardığınızda ara verin. Onlar size sataşmadıkça. (çünkü orası eğitim alanıdır. 2 ila 3 gün kalınıp dönülecektir. orada kurallar vardır, geri durmamız gereken) Eğer sizinle mücadeleye girişirlerse, onların nefslerini öldürün. (fikir ve inanç bazında mücadele) Bkz. Tevbe 12-18
Merhaba Gökhan bey,
Ben se bir yarışma sanmıştım... Özür dilerim.
QÂTELEHUM ALLAH: Allah onların nefislerini öldürsün (fikir ve inanç bazında mücadele)
QATL'e yüklediğiniz bu yakıştırmadan sonra size diyeceğim bir şey kalmamıştır.
Dikkat ettiniz mi, ben bu forumda, sizin diyecek birşeyinizin kalmadığı kaçıncı kişiyim?
__________________ Dinin bakış açısına göre,tüm bu fantastik harikulade evren,tüm bu karmakarışık şeyler, ancak, Tanrı’nın, insanların iyi ve kötü için çabasını gözlediği bir sahnedir.. Bu sahne,bu oyun için çok büyük!
İnananlar! Ortak koşanlar pisliktir; kendilerinin bu yılından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkuyorsanız Allah Kendi bolluğundan isterse size lutfedecektir. Allah bilir, bilgedir (28).
Mescidi Haram "o ev"in avlusudur. O ev: İbrahim nebinin mescidi. Yani Mescidi Haram şimdi Cuma namazında camilere sığmayıp avluya taşanlar gibi "o ev"e sığmayıp avluya taşanların oluşturduğu camidir. O yüzden çatısız ve kubbesizdir. Avlunun batı ucunda "Muhammed’in evi" var. Namazdan çıkanlar onu görürler. Ötesi dağ, tepe.
Bu avlu-mescid, daha çok inanır bir arada namaz kılabilsin diye, Muhammed'in evine doğru sürekli genişletiliyor. Orası düz bir alan.
Mekke'nin geleneksel halk pazarı da her halde burada kurulurdu.
İbrahim nebinin halkı ortak koşan değil inanan kimselerdi. Nebi 180-200 yaşına geldiğinde dinî hac farz kılınınca iki hac bir arada yapılır oldu. Mescidi ziyaret etmek suretiyle yaşatmaya gelenler alış veriş te yapmak suretiyle Mekke'nin ekmek teknesine katkıda bulunuyorlardı. Kıscası ticarî ve dinî haclar birbirini destekliyordu.
Sonra ortak koşanlar peydah olmaya başladı.
Önceleri hoş görülüydü bunlar. İnananları müşteri sayıyor ve bir daha bir daha gelmeye özendirmek için onlara su dağıtıp yemek veriyorlardı. Kendilerini inananların yerine korcasına salât bile ediyorlardı. Ama o evin önündeki salâtları ıslık çalıp engellemekten ibaretti- mâ kâne salâtuhum ındel beyti illâ mukâen ve tasdiyeh (35).
Giderek amansız birer İslam düşmanı oldular. Çünkü İslam, yoksulların sömürülmesine itiraz etmek suretiyle, onların tekerine çomak sokuyordu. Ayrıca, kurulmaya çalışılan İslam devleti gerçek olursa yönetim ortak koşanlardan inananlara geçecekti. Buna izin veremezlerdi.
İnananlar din savaşı veriyordu, onlar iktidar kavgası. Onun için Mescidi Harâmdan alıkoymakla (5:2, 8: 34, 22:35) yetinmediler, inananlara "Eli kurusun!" dedirtecek kadar acımasız işkenceler ettiler.
Tebbet (111): Ateşin oğlunun... elleri kurusun! Kurudu da (1). Malı ve kazandıkları ona hiçbir yarar sağlamadı (2). Alevli ateşe atılacak o (3)...
Mutaffifîn (83): O suçlular inananlara pis pis gülerlerdi (29). Yanlarından geçerken birbirlerine kaş göz ederler (30) ve ailelerine varınca o yaptıklarıyla şişinirlerdi (31).
İnananlar yeşil birer ağaç idi; ortak koşanlar ise onlara sıçramaya yeminli alevler. Bir arada var olamazlardı artık.
*
Yeri gelmişken, "Kuran'da Allah MESCİDİ HARÂM diyor ama MEKKE demek istiyor!" iddiasını hatırlar mısınız. Ve lütfen şunu sorar mısınız kendinize:
MESCİDİ HARAM eğer Mekke idiyse ve Mescidi Haram'a sokulmayanlar aslında Mekke'ye sokulmuyor idiyse ortak koşanlar inananları nerde işkenceden geçiriyordu, kendileri de onlara takılıp gitmiyeceklerine ve onlara dışarda işkence etmiyeceklerine göre?
Bakın, inananların Mescidi Harâm'a girmeleri önlenebilir ama Mekke'de oturmaları önlenemez. Anılan iki yer asla bir değil. Mescidi Harâm başkadır Mekke başka.
Ve İslamın ilk günleriyle sınırlı değil bu durum. Ta fetih esnasında dahi inananlar-inanmayanlar iç içedir. O yüzden Allah inananları Mekke'nin göbeğinde üstün getirdikten sonra dahi inananlar ortak koşanlara ateş edememiştir çünkü yanlışlıkla inananları vurabilirlerdi.
Fetih sûresi: Allah Mekke'nin göbeğinde sizi onlara üstün getirdikten sonra onların elini sizden, sizin elinizi onlardan çekendir... (24). Eğer orada inanan erkekleri ve inanan kadınları bilmeden ezmeniz söz konusu olmasaydı... (25).
O inanan erkekler ve inanan kadınlar fetihten önce de Mekke'deydiler ama Mescidi Harâm'da değil. Oraya girmeleri yasaktı.
Fetih 34:Onlar insanları MESCİDİ HARÂM’DAN alıkoyup dururken, Allah onlara neden ceza vermesin? Onun "evliya"sı da olamazlar. Onun evliyası sakınanlardır ancak. Ama ortak koşanların çoğu bunu bilmezler.
Burada evliya dostça SEVEN anlamındaysa ortak koşanlar bir kenti elbet sevebilirler. Bunun için şu ya da bu dinden olmak gerekmez. Ama MESCİD başka. O, Allah’ın evidir; onu sevmek için Allah’ın dininden olmak gerekir.
Yok, evliya ONARIP KORUYAN anlamına geliyorsa durum yine aynıdır. Ortak koşanlar bir kenti elbet onarıp koruyabilirler. Bunun için şu ya da bu dinden olmak gerekmez. Ama MESCİD Allah’ın evidir; onu onarıp korumak Allah’ın dininden olanlara düşer.
Her iki durumda da buradaki MESCİDİ HARÂM kent değil "mescid"dir.
Ve başka bir kanıt: İNSANLAR kavga dövüş etmeden Mescidi Harâm'da durabilir ama bütün kentte?En azından gelin kaynana kavgası olur; bu mahallenin çocukları öteki mahallenin çocuklarıyla sapan savaşı yapar; onlara yardıma koşan büyükler tekme tokat bir birlerine girerler. Hattâ bıçak çekerler.
Bakara 191'i bu açıdan okuyalım:
Onlar Mescidi Harâm'ın içinde sizinle savaşmadıkça siz Mescidi Harâm'ın önünde onlarla savaşmayın - Ve lâ tukâtil ûhum ındel mescidil harâmi hattâ yukâtil ûkum fîh...
*
Bir de diyorlar ki "Ortak koşanlar Mekke'nin kendisine girmekten men edilmiştir; Mekke'nin yalnızca bir mescidine değil kentin kendisine giremezler (9:28)."
İyi de, Kuran bunu onaylar mı?
MİKAT-HILL MAHALLİ-HAREM SINIRLARI
İş, mevcut uygulamaya kaldıysa mavi çizginin içindeki alan "harem"dir yani MEKKE. Artı, örneğin Mina. Çünkü Mina Mekke'nin mahallesidir. HAREM yasak demek. Oralar sürekli yasak. Mekke'de hiçbir zaman, örneğin, avlanamazsınız.
Kırmızı çizgiyle mavi çizginin arasındaki alan ise "hıl"dir (حلا). RABİG, CİDDE, HUDEYBİYE, ARAFAT... hıl bölgesindedir. Yasaklar oralarda ihramlılar için geçerlidir. Yani yalnızca 2 gün. İhramsızlar için yasak yok.
Hıl bölgesinin ötesindeki yerlere gelince oralara UFUK AŞIRI anlamında âfâk, oralılara ise âfâkî deniyor. Örneğin KARN, TAİF, YELEMLEM ufuk aşırıdır. Oralarda yasak hiçbir zaman yok.
Mekke'de YILIN ONİKİ AYINDA örneğin avlanmak yasaktır. Uygulama bu. Oysa Allah diyor ki:
Size helal iken avlanın - ve iza haleltum festâdû (5:2).
Size yasak iken av hayvanı öldürmeyin - lâ taktulu's sayde ve entum hurum (5:95).
Bu kadar açık ve net. Avlanma yasağına dair ilahî hüküm Mekke ya da başka her hangi bir yerle değil, avlanma mevsimini gösteren BİYOLOJİK TAKVİM ile kayıtlıdır. Av hayvanları sizin olduğunuz yerde ne zaman üreyip yavrularını büyütüyorsa o zaman avlanmayacaksınız. Avlanma yasağı sona erince avlanabilirsiniz; avlanmak size o zaman helal.
Ölçüt zamandır, yer değil. MİNA ve ARAFAT gibi yan yana iki yerden birini yasak, ötekini serbest ilan edemezsiniz.
HIL kelimesine gelince o, HELAL demek. İnsanlar ihramlı (?) olmadıkları sürece HIL bölgesinde yasaklı değiller. Neden? Biyolojik takvim HILL bölgesine tanımadığı ayrıcalığı Mekke'ye neden tanısın?
Aslında birilerinin paşa gönlüdür ayrıcalığı tanıyan.
Artı, İHRAM iki gün için hac esnasında giyilir. Av yasağı yalnızca iki gün müdür? Bu keyfîliği ciddiye almanın lüzumu var mı?
Ve en önemlisi, "VE İZA HALELTUMsize helalken"anlamına geldiğine göre "VE ENTUM HURUM size yasakken" anlamına gelir; SİZ İHRAMLI İKEN anlamına gelmez. Allah'ın hükmü Araplara özgü o donsuz giysiye mecbur değil. Fena halde çarpıtıyorlar.
*
Yorumlamaya çalıştığımız ayet 28'e dönersek, Allah'ın buyruğu: ortak koşanlar, onların bu yılından sonra (ba'de âm ihim hézé) Mescidi Harâm'a yaklaşmasınlar.
Anılan yıl fetih yılıdır.
İnananlar
Haziran sonu-Temmuz başına denk gelen birinci yasak dolunayda Mekke'ye girdiler.
Temmuz sonuna denk gelen ikinci yasak dolunayda "büyük hac"cı yerine getirdiler.
O dolunay hilale inip varınca Huneyn'de savaştılar.
Ağustosun ortalarına denk gelen üçüncü yasak dolunayda Tebuk seferine çıktılar.
Ayet o dönemde indi. Büyük olasılıkla seferden dönüş esnasında. Çünkü ortak koşanların bütün fitnelerini sergilediği devir olmuştu o yılın öncesi ve kendisi.
İnananların
o "eski ev"i ziyaret ederek yaşatmasına engel oldular.
Öncelikle yakın çevredeki yoksullara bağışlamak istedikleri hayvanların yerine ulaşmasına engel oldular (48:25).
Bu tür fitneleri, bir daha sergilenmemek üzere, sona erdirmenin zamanı gelmiştir: ORTAK koşanların bundan böyle Mescidi Harâm'a girmeleri bir yana yaklaşmaları dahi yasaktır. PAZAR yerine giremiyecekler demek bu. Mekke'nin geleneksel halk pazarı kaldırılmıştır; bir daha kurulmayacak.
Ve yalnızca ortak koşanların son yılıdır -âm ihim hézé. Çünkü kaldırılan, "ticarî hac"dır. Bundan böyle yalnızca dinî hac yapılacak. Ve o hac esnasında inananların alış veriş yapması caizdir (2:198).
Haram-lar yapilmamasi gereken-ler ise mescidi haram yapilmamasi gerekenlerin idare noktasi,sistemi.Bu inananlarin neler yapmasi degilde neler yapmamasi gerektigi hakkinda bireyi ve toplumu ilgilendiren bir sistem veya yapi (beyt)
Tevbe 17 de Allah'in inananlara gosterdigi yapilmasi ve yapilmamasi gerekenler,duzen ve denge noktasi olan mesacidellahi degilde...Kendi kalipsiz,dogru bir olcegi bulunmayan kanun,sistem ve duzenlemelerle ugradiklari ve ugrattiklari,haksizliklara zulumlere maruz kalmalarina ve bunlari gore gore sahit olmalarina ragmen, bu kurduklari karsit mescit ve yapilar ile diretmeleri... ''İyilik ve güzellikten başka bir şey istemiş değiliz!" diye gerile gerile yemin de edecekler. Allah şahittir ki, onlar kesinlikle yalancıdırlar'' 9/107 ki bu yuzdendir mesacidellahi kurma kapasitesine erisememeleri ve becerememeleridir.
Tek yaptiklari (bagliliklari) engel olmaktan baska birsey degildir. Islik calmak, el cirpmak, tezahurat A ci, B ci gibi olup gercegi engellemektir. ve Allah'in dedigide olmakta.. ''O halde, inkâr etmekte olduğunuz için tadın azabı.'' 8/35 etrafimiza bakinca bu azabi gormekteyiz sanirim.(8/34,35,36 bkz.)
Tevbe 18 de o mesacidellahi kuracaklarin ozellikleri acik ve net.
Eger o kapasitede degilse kisiler onlarin kurduklari mescitler karsi mescitlerdir,sistemlerdir,yapilardir ve problemlidir,problemdir.
9/108.O mescidde hiçbir zaman (namaz için) durma. İlk gününde takva (Allah korkusu, saygısı ve kötülükten korunma) üzere kurulan mescidde durman daha lâyık ve uygundur. Onun içinde temizlenip arınmayı sevenler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever.
9/109.Yapısını, Allah'tan korkup (kötülüklerden) sakınmak ve O'nun rızâsına erişmek (temeli ve niyeti) üzerine kuran mı hayırlıdır, yoksa yapısını, çökmek üzere bulunan bir yar kenarına kurup da onunla beraber Cehennem ateşine yıkılıp giden mi hayırlıdır ? Allah zulmeden topluluğu doğru yola eriştirmez.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma