Yazanlarda |
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Merhaba,
O zaman duanın hiç bir ehemmiyeti kalmıyor...Sizin dua tezinize karşılık söylemiştim.
Yine de pratik hayat baktığımızda, kim hangi durumu arzular ve onun peşinde koşar ise, o durum içinde buluyor kendini...
örneğin, kumar peşinde koşan, aynı tür serseri grubunda buluyor kendini.. veya iyilikpeşinde koşanlar otür gruplar ile yakınlaşıyor vs...
selamlar
|
Yukarı dön |
|
|
asım Uzman Uye
Katılma Tarihi: 14 agustos 2008 Yer: Turkiye Gönderilenler: 1700
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
tanrı dileyenin dilediğini yerine getirir öylemi...
sen dile hemen tanrı koşsun onu yerine getirsin...
tanrı diye tasarladığımız bizim tanrımız mıdır kölemiz mi...
__________________ O halde yüzünü, Allah'ı bir tanıyarak dine, Allah'ın insanları üzerine yaratmış olduğu fıtratına doğrult. Allah'ın yaratışında değişiklik bulunmaz. Dosdoğru din budur. Fakat insanların çoğu bilmezler.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MErhaba Asım abi,
dile-N-mek demedim, dilemek dedim...
çok sinirli gördüm seni, görüşmeyeli...
selamlar
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın Perü.
Amel-fiil-eylem, yani netice doğurucu işlemler ile dış dünyada bir etki doğurmayan ''talep''leri ayırmalısınız. Elleri açıp, kendini acındırarak, içerisine arzuları-istekleri üfürüp yüze sürmek diye adlandırılan ''dua'', kandillerde yapılan ''ver'' talepleri, ölünün arkasından yapılan 'günahların affı'' talepleri ve benzerleri hep imtiyaz talepleridir.
Dua diye geçen kelimenin manasını iyi kavramak gerekir:'Allah'a sığınma- veli edinme, Allah'a secde ve rükû, Allah'a konsantre olma- salat etme.'(Bu tanım, tahmin ediyorum Sayın Haktansapmaz'ın; imtihana girmeden önce dua ettiğini söyleyen birine söylemişti,oradan aldım galiba).Dikkat edin bu tanımdakilerin hepsi birer eylemdir.(Sayın Ali Aksoy'un da bu yönde tesbitleri olmuştu).
İşte,''sen dua edersin Allah icabet eder.'' veya ''hidayet istiyorsan o şekilde dua ediyorsun'' ifadeleri Allah'ı 'hazır-ol'da tutmaktır.Dilim varmıyor ama 'Allah'ı babamızın uşağı görmektir. Allah duaya icabet etmez, eylem karşılığını bulur; bu karşılıkları da Allah yaratmıştır; olumlu eylemlere de Allah 'ameli salih' der.
Allah kura çekerek kişileri sorumlu tutmaz.Alah'ı zalim yaparsınız. ''Etme-bulma'' dünyasıdır yaşam.Eylemlerinizi yaparsınız, karşılığını da bu dünyada veya ahırette bulursunuz.
25/77'yi tetkik edin, ama 'yalvarmanız' ifadesini 'iman ve itaat' olarak yazın oraya.
Güzel bir laf vardır. ''Arayan bulur, hem belâsını-hem mevlasını diye.''
Saygılarımla. Galip Yetkin.
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Zaten Kuran'ın bir çok ayetinde geçen duâyı çoğu müfessirler ibadete yormuşlar.
|
Yukarı dön |
|
|
veyselicnumbers Groupie
Katılma Tarihi: 26 ocak 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 60
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
haktansapmaz Yazdı:
Zaten Kuran'ın bir çok ayetinde geçen duâya çoğu müfessirler ibadete yormuşlar. |
|
|
Merhaba, ben buna katılmıyorum, dua duadır, ibadet ibadettir. Dua ibadete eşittir diyemeyiz.
Kader, irade ve dua konularında Kürşat Otçu diye bir adama karşı birşeyler yazmıştım, aşağıdadır:
Kürşat Otçu diyor ki:
"dua etmek doğru değildir. " "Peki ama ezeli bir irade kabul edildiğinde bu duanın ne manası kalır ki? Çünkü zaten ezeli olarak, ne meydana gelecekse onun irade edilmiş olduğuna inanılıyor. Ezeli olan şey ise değişmez; demek ki, duayı edenlerin çoğu farkına varmadan Allah’a hadis bir irade ispat ediyorlar."
"Dua etmenin bir mahzuru da şudur ki; zaten meşhurdur. Allah’ın ilminde bir değişmenin olabileceğini ihsas ettiriyor. Zaten Allah’ın ilminde değişme olmaz, o halde bu duanın bir manası yoktur. Dua etmemek gerekir.Ama sorulursa Kuran da ayet var, “Dua edin ki size icabet edeyim” buna ne dersin? Cevap: Yukarıda da izah ettiğim gibi bu Allah’ın kullarını aldatmasına bir örnektir. Çünkü dua edildiğinde ortaya çıkan mahzurları anlattım; buna karşılık böyle bir ayet var. İşte burada kullarını aldatıyor Allah. Evet peygamberlerin de dua ettikleri Kuran’da vardır. O halde onlar da bu inceliklerin farkına varamamışlardır demek gerekir. Denirse ki, o halde bu ayetin manası nedir? şöyle diyorum: Yukarıda nedensizlik prensibini anlatmıştım. Yani Kuran ayetleri de Allah’ın ezeli ilminde vardır ve bu yönüyle nedensizdir, dolayısıyla manasızdır demek gerekir. Ancak Kuran okurken bu gibi dua ile ilgili ayetleri de elbette okuyacağız. Ancak ayet oldukları için ve bir mana kasdetmeyeceğiz, manası yok, nedensiz diyeceğiz. Yani Allah’ın ezeli ilminde bilinmesi hasebiyle nedensiz diyeceğiz yoksa elbette ki bu ayetlerin nedeni Allah’ın ilmidir yani Allah’tır. "
"Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." Kursat Otcu ------------------------------------------------------------ ------------------------------------------------ Kürşat, aslında sorduğun soruların cevabı soruların içinde. Sen aklını doğru kabul edip, nasslardan aklına uymayanı "bu bozuktur" deyip inkar ediyorsun. İşin tuhaf tarafı aklın da sürekli değişiyor. Aslında yapman gereken nassları doğru kabul edip, aklındaki bozukluklukları düzeltmeye çalışmandır.
Birinci düzeltme: "Dua etmek doğru değildir, duanın bir manası yoktur, dua etmemek gerekir." diyorsun. Kuran'da da birçok dua etmeyi teşvik eden ayet olduğunu kabul ettiğin halde. Bir de utanmadan haşa "Allah kullarını aldatıyor" diyorsun. Şimdi bu yaptığın çok yanlış, Kuran'daki ifadeler ise çok doğrudur. Senin akli delilini çürütmeye gelince; "Allah'ın ezeli ilmi değişmez, dua gereksizdir" diyorsun. Burada yaptığın şuna benziyor, terazinin bir kefesini elinle sabit tutuyorsun, diğer kefesine bişeyler koyuyorsun, bakın bunların ağırlığı değişmedi diyorsun. Kardeşim sen Allah'ın ezeli ilmine sahipmisin ki böyle diyorsun? Allah'ın ezeli ilminde senin dua edip etmeyeceğin zaten var. Otobüs örneğinde dediğin şey, ezeli ilminde senin dua edeceğin ve Allah'ın da bunu kabul edeceği yazıyorsa, sen zamanı gelince dua edersin, Allah ta duanı kabul eder. Yani, sen şimdi dua edersen bu kaderde de varmış demektir ve Allah ta ona icabet eder. Sen zaman mefhumunda hata ediyorsun. Ezeli ve değişmez kader vardır. Fakat orada senin dua edip etmeyeceğin de yazılıdır. Şimdi anladın mı? Bir de şu ayet var; "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Allah Kuran-ı Kerim'de diyor ki: "Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var.". Kürşat Efendi diyor ki "Duanın ehemmiyeti yoktur." . Hadi canım sende!
İkinci düzeltme: "Cüzi İrade yoktur, Cebr vardır." diyorsun. Şimdi sana cüzi iradenin olduğunu ve Cebr olmadığını ispatlayacağım. Şu anda sen yaşıyorsun ve aklın başında. Kuran'da (Bakara 132)(Fe la temutünne illa ve entüm müslimun / Siz de ancak müslümanlar olarak ölün) diye bir ayet var. Duanın ehemmiyetine ve Allah'ın dualara icabet edeceğine inanıyoruz (Bunu yukarda izah etmiştim). Şimdi sen Allah'tan seni müslüman olarak öldürmesini, ve ateşin azabından korumasını isteyebilir misin, isteyemez misin? İsteyebilirsin. (Tabi Allah istemeni istemişse ki sen onun isteyip istemediğini şu an bilmiyorsun, ama bir dakika sonra öğreneceksin, çünkü sen istersen ve bu yönde kalpten dua edersen, bu demektir ki Allah ta senin istemeni istedi.) Ee iste o zaman, seni tutan nedir? Bak, işte bu içindeki isteme senin cüzi iradendir. Tamam Allah'ın külli iradesinde yoksa sen de isteyemezsin. Ve ma teşaune illa en yeşa allahu rabbül alemin. Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Burada Allah'ın meşietinden bahsediliyor, evet, ama kulun meşietinden de bahsediliyor, o da mevcut. Buradaki incelik şudur, sen dilediğini yaptığını görüyorsun, istersen oturuyor, istersen zıplıyorsun. İşte bu senin cüzi iradendir. Ama "Allah dilemedikçe sen dileyemezsin." o zaman senin cüzi iraden yok hükmünde mi olacak? Hayır, çünkü sen Allah'ın senin ne isteyeceğini istediğini baştan bilmiyorsun. Sen dilediğini yapıyorsun. Buradaki incelik şudur, sen "Alemlerin rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz." ayetine inanıyor musun, inanmıyor musun? İnanıyorsan, onun senin hakkında hayır dilemesini dilersin yani o yönde dua edersin, Allah ta seni boş çevirmez. Yok eğer inanmıyorsan, o zaman özgür (sandığın) iradenle ya Kuran'ı çürüteceksin ki bu imkansızdır, ya da Kuran'daki tehditlere gönül rızasıyla katlanacaksın, başına gelince itiraz etmeyeceksin.
(Fatiha 6) Bizi doğru yola ilet. (Bakara 128) "Rabb'imiz! Bizi, sana teslim olmuş iki müslüman kıl. Soyumuzdan da sana teslim olan müslüman bir ümmet oluştur. Bize ibadet yerlerimizi göster, bizim tövbemizi kabul et. Sen, evet sen, Tevvâb'sın, tövbeleri cömertçe kabul edersin; Rahîm'sin, rahmetini cömertçe yayarsın."
(Bakara 201)"Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır."
(Ali İmran 8)"(Onlar şöyle yakarırlar): “Rabbimiz! Bizi hidayete erdirdikten sonra kalplerimizi eğriltme. Bize katından bir rahmet bahşet. Şüphesiz sen çok bahşedensin.”"
(Furkan 65) "Onlar, şöyle diyenlerdir: “Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını uzaklaştır, gerçekten onun azabı sürekli bir helâktir!”"
Bak şimdi, sen ne yapıyorsun, Levhi mahfuz'daki yazılı kader metni elinde ve sabit olarak farzediyorsun. Sonra da ben dua ederek bunu değiştiremem diyorsun. Fakat şunu unutuyorsun, sen şimdi dua edersen, kaderde de dua edeceğin yazılmış ve o gerçekleşmiş demektir. Ve kaderde senin dua ettiğin yazılmışsa, ona Allah'ın verdiği cevap ta yazılmıştır. Çünkü Allah bütün dualara icabet eder. Dolayısıyla sen bundan sonraki kaderini bir nevi değiştirmiş gibi olursun. Dua et, Allah ta icabet etsin. Sanki herşey şu anda oluyormuş, ezeli olarak belirlenmemiş gibi. Sen ezelde, şimdi dua etmeyi isteyip istemeyeceğini Allah'ın istediğini bilmiyorsun. Senin bildiğin, şu anda istersen dua edebileceğindir. Etsene, ne duruyorsun. Sen şunu mu diyorsun; Ezeldeki kaderde, senin şu anda dua etmek isteyeceğini Allah istemiş, mesela uzun ömür istiyorsun diyelim, bunu dua ile isteyeceğini Allah istemiş, fakat ondan bir süre önce senin ne zaman öleceğini sabitlediği için senin duana icabet edemeyecek. Bunu mu diyorsun? Bu yanlış. Allah senin ne zaman öleceğini sabitlerken senin filanca an gelince dua edeceğini biliyordu, onu da dikkate alarak ne zaman öleceğini sabitledi. Yani dua'na icabet etti. Senin yanılgın şurada, Kürşat sen çoğu zaman aynı yanılgıya düşüyorsun, o da şudur: Terazi meselesi. Terazinin bir kefesini elinle sabit tutup, sonra öbür kefesine bişeyler koyup, "bakın bunların ağırlığı değişmedi" diyorsun. Dua konusuna bunu tatbik edersek, sen diyorsun ki "Allah ezeli ilmiyle kaderi, olup olacakları yazdı, ecelinin ne zaman oduğunu bile yazdı, bunlar dua ile değiştirilemez." Bunu diyorsun değil mi? Hayır efendim öyle değil. Sen duayı yani dua etmeyi niye Allah'ın yazdıklarından ayrı bir yere koyuyorsun? Sanki, herşey yazıldı bitti, orada dua edeceğin yazılmadığı halde dua ediyoruzmuş gibi düşünüyorsun. Hayır. Alakası yok! Yazılan şeyler içinde dua edeceğin de yazılı. Şimdi anladın mı? Ve Allah'ın ona nasıl icabet ettiği de yazılı. Sen Allah'tan hidayet, hidayete erdirdikten sonra kalbini eğriltmemesini, uzun ömür, bol rızık, bu Dünya'da iyilikler, öbür dünyada iyilikler, ateşin azabından korumasını ve ne istiyorsan isteyebilirsin. İşte bence cüzi irade de bu oluyor. Yani dua kabiliyeti! "Deki; Eğer duanız olmasa Rabbimin katında ne ehemmiyetiniz var. (Furkan 77) " Demek ki neymiş, duamız olmasa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz yokmuş, yani duamız varsa Rabbimizin katında ehemmiyetimiz var demektir. (Tekvir 81:29 Ve ma teşaune illa en yeşaallahu rabbul'alemiyne.) Âlemlerin Rabbi olan Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. Bence kaderin sırrı şu; Şimdi bu (81:29) ayetine inanıyor musun? "Evet" ise ne yapman lazım? Demin bahsettiğim duaları yapman lazım. Yani Allah'ın seni salih kullarından eylemesini Allah'tan dua etmen lazım. "Hayır" ise, o zaman iradenin özgür olduğuna inanıyorsun ve Allah'ın Kuranını yalanlıyorsun demektir. O zaman yapman gereken, ya Kuran'ın benzerini getirerek ya da başka bir şekilde Kuran'ı çürütmen lazım. Ya da kendi içinde çelişkili olduğunu kabul ederek, eğer Allah ve Ahiret varsa "özgür" iradenle yaptıklarının cezasına gönül rızası ile katlanacağını beyan etmen lazım. Zaten bazıları diyor ki, "bu durumda bütün arkadaşlarım cehennemde olacak, Jimi Hendrix bile cehennemde olacak, onlarla sıcak bir ortamda vakit geçirmeyi yeğlerim." diyorlar.
Tüfek meselesine gelince. "Adam tüfeği ateşlemeseydi de öbür adam ölecekti, çünkü ecel sabittir" diyorsun. Yine terazi hatası. Bak şimdi doğrusunu açıklayayım: Bir kere bu soruda bir yanlışlık var, o da şudur:"Adam tüfeği ateşlemeseydi" ne demek? Sorun burda. Anladın mı? Yani kaderde ateşleyeceği yazılmışsa "ateşlemeseydi ne olurdu" denmez, çünkü ateşlemek zorunda. Ha sen eğer şunu sormak istiyorsan, "Allah kaderinde ateşleyeceğini istemiş ve yazmış, ezelde, fakat Allah ateşlemesini istemeseydi ne olurdu?", bunu soruyorsan eğer, işte bu ayrı bir soru oluyor, yani soru şuna döndü; "Allah filanca şeyi istemiş, ama istemeseydi ne olurdu?". Dikkat edersen sen şimdi kaderde yazılı olan bişey başka türlü olsaydı ne olurdu? diyorsun. İşte Bediüzzaman'ın dediği şey bu, Allah bunu istemeseydi ne isterdi? bizce meçhuldür. Çünkü saçma bir sorudur. Belki adamın bir sene evvel zatürreden ölmesini isterdi, ya da o anda kalp krizi geçirmesini isterdi, ya da 15 sene sonra trafik kazasından öleceğini isterdi. Yani kaderde sabit olan iki şey var birisi tüfek atılması, diğeri adamın ölmesi. Sabitlerden biri olmasaydı ne olurdu saçma bir soru. O zaman şu da sorulabilir. "Adam tüfeği ateşledi, sabit olan eceli bir yıl ileri atalım diyelim, o zaman ne olur?". Deminki soru da bu soru gibi saçma. Adamın kafası parçalanacak ama biZ eceli bir sene sonraya attığımız için yaşayacak! İşin özeti; "kader böyle olmasaydı, kaderdeki ecel nasıl olurdu, yani kaderin yeni hali nasıl olurdu? " saçma bir soru, cevabını da Ancak Allah bilir, çünkü isteyen ve irade eden O.
http://www.ClockFool.com
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Sayın Perü.
Konunun buraya varacağını hissettiğimden dolayı ''Allahın ceset olarak en iyi makineyi......'' diye başlayan yazımı yazmıştım.
Kadere inanmanın islamın şartlarından biri olmaktan çıkarılmasından beri Kadercilik, enel hak, hem-hal olma , allahtan parça gibi ara verilmiş sofist düşünceleri yeniden canlandırmak mı istiyorsunuz.
Bu söyledikleriniz sitemizde ''Özgür irade yok'' başlığı altında görüşülmüştü. Hâlâ daha yazışmalara açık.
Gelin siz bana Allah'ın ''Rabb'' sıfatından ve bunun insanlara yansımasından ve bu yansımanın nedenlerinden ve sonuçlarından bahsedin.
Hürmetlerimle. Galip Yetkin.
|
Yukarı dön |
|
|
veyselicnumbers Groupie
Katılma Tarihi: 26 ocak 2009 Yer: Turkiye Gönderilenler: 60
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
galipyetkin Yazdı:
Sayın Perü.
Konunun buraya varacağını hissettiğimden dolayı ''Allahın ceset olarak en iyi makineyi......'' diye başlayan yazımı yazmıştım.
Kadere inanmanın islamın şartlarından biri olmaktan çıkarılmasından beri Kadercilik, enel hak, hem-hal olma , allahtan parça gibi ara verilmiş sofist düşünceleri yeniden canlandırmak mı istiyorsunuz.
Bu söyledikleriniz sitemizde ''Özgür irade yok'' başlığı altında görüşülmüştü. Hâlâ daha yazışmalara açık.
Gelin siz bana Allah'ın ''Rabb'' sıfatından ve bunun insanlara yansımasından ve bu yansımanın nedenlerinden ve sonuçlarından bahsedin.
Hürmetlerimle. Galip Yetkin.
|
|
|
Merhaba,
Galiba yanlış anlaşıldım. Ben kadere inanırım. Kadercilik, enel hak, hem-hal olma , allahtan parça gibi ara verilmiş sofist düşünceleri yeniden canlandırmak gibi bir niyetim de ASLA yok. Ben sadece Nahl-93 ayetinin hikmetini anlamaya çalışıyorum, o açıklamalarım da bu amaca matuftu. Siz Nahl-93 ayetinin hikmetini çözdüyseniz bize de söyleyin, biz de öğrenelim.
Saygılarımla
Veysel Perü
http://www.ClockFool.com
|
Yukarı dön |
|
|
KaraMizah Katilimci Uye
Katılma Tarihi: 17 subat 2011 Yer: Belize Gönderilenler: 11
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selam;
Yaratıcı ihtiyaç sahibidir ! İhtiyaçlarını gidermek için
ister !
Yaratıcı yaratmaya muhtaçtır ! İhtiyacını gidermek için
yaratır !
Yaratıcı kul edinmeye muhtaçtır ! İhtiyacını gidermek için
insanlardan isteklerde bulunur !
Yaratıcının ne
isteyebilecekleri üzerine söylenen 3 lü kombonizasyon yukarıda yazdıklarım.
Peki ya hal böyle mi? Yoksa bu istekleri
Rab adına dillendiren insanın kendisi mi?Ruh ile başlayan
ve zekata kadar uzanan zincire baktığımızda
(Ruh -> Esma -> Karea -> Tesbih -> Zikir -> Salat ->
Zekat ) Rab ile iletişime geçmek isteyen ademin adam olma sürecini görürsünüz.
Adem adam olmak isterse el-kitaba yönelir, el-itaptan gözlemledikleri kendisine
verilen esma ile entegre edildi mi esmalar kavle dönüşür karea olur karea
olunanlar esmalarla bezenir(tesbih) zikre (hatırlanan) dönüşür.
Zikr
ile yol alanlar adam olmalarının gereği olan duruşu sergilerler,yaşadıkları
hayatta almaları gereken konumu alırlar (salat),yaşadıkları hayatta konum
almasını bilen adem arınmayı (zekat) gerçekleştirerek adam olmanın son
halkasını tamamlar ve böylece Evren üzerinden (el-kitap) yapılan gözlemler
neticesinde kelimeler seçilir, anlatım tarzları belirlenir, mevzuya has
örnekler ortaya konur, duygu ve düşünceler seçilir, tüm bu durumlar için
sıralama düzene koyma sağlanır. Ama gözden kaçmaması gereken asıl husus bunu
kim muhatab ise onun seçtirmesidir. Evrensel algı ile, evrensel gözlem ve
tespitler ile doğrudan muhatab olan adem (insan)dır. Ve muhatabiyeti ölçüsünde
kelimeleri seçtirir, örnekleri seçtirir. Kelimeleri muhatab olduğu hayat
sahnesi içinde kullandığı yer ve zaman ve araçlara göre seçen insanın
kendisidir.
Yaratıcı ihtiyaç sahibi değildir! O halde hiçbir ihtiyacı
olmayanın bir isteği de yoktur!
Tanrı yaratmaya muhtaç değildir! O halde yaratmaya ihtiyacı
olmayanın yaratmak suretiyle bir ihtiyacının giderilmesi söz konudu değildir!
Tanrı kul edinmeye muhtaç değildir! Çünkü her şey Onun
kontrolü ve bilgisi dahilinde hareket eder yani bir nevi tüm mevcudat mahlukat
zaten Ona boyun eğmiştir. Dolayısıyla muhtaç olmadığı bir duruma yönelik bir
istekte bulunmaz Tanrı.!
Bu yazdığım 3 lü kombonizasyon da insan zihninde oluşan
düşünme egzersizleri. Şimdi 3 lü 2 farklı kombonizasyon var elimizde hangisi
doğru sorusunun cevabını arıyor insan J oysa ki onun cevabı yaşadığı hayatın
içinde.
İnsan yaşamadığı hallerin, anların,ihtiyaç duymadığı
durumların sorusunu soramaz. Yaşanılan hayat muhatabiyet ölçüsünde beraberinde
sorusunu da getirir cevabını da.
3 lü kombonizasyonlara sondan başa doğru cevap aramak
istersek bakalım neler göreceğiz perdenin öte yüzünde;
“Tanrı ihtiyaç sahibi değildir” çıkarsaması bizi alıp götürür ihtiyacı olmayan bir Tanrı
anlayışına peki ihtiyaç sahibi olmayanın yaratması neyi tamamlamak içindir?
Egosunu tatmin için mi?,Bir eğlence olsun diye mi? Yoksa Hayy olmasının bir
karşılığı olarak yaratmak Onunla beraber bir zorunluluk bir ihtiyaç mıdır? Onun
varlığı yaratma filiyatını sürekli tekrarlamasıyla mı anlamlıdır insan
zihninde,insan benliğinde kendisine üflenen ruh içinde. Yoksa yaratmak Onun
kaderi midir? O her an bir iş ve oluşta ki bu evrende yaratma bitmek
tükenmeksizin sürüyor, insanın eliyle değişime uğrayan evrene yine insan eliyle
şekil veren Tanrı kelamını tekamüle uğrayan evren üzerinden yeni kelimelerle, yenilenen
mimikleriyle insanlara sunuyor. İnsan an be an Rabbin mimiklerine dokunuyor
fakat bu dokunuş varlığından sıyrılıp benliğine bakabilenler için anlamlı.
Benliğine bakabilen elçiler ağacın ardındaki sesi duyuyor, rüzgarın uğultusunun
neyi anlattığını anlayabiliyor, kedinin miyavlaması, köpeğin havlaması, arının
vızıltısı bir takım mesajlar veriyor insana O’ndan gelen.
“Tanrı yaratmaya muhtaç
değildir!” Tanrı yaratmaya hakikaten insan gözüyle bakıldığında muhtaç
değildir. Lakin bir de evren gözüyle bakmaya çalışabilirse insan görünen alemin
sürekliliği için yaratmanın sürekliliğinden bahseder.Yaratmak sürekli olmaz ise
mevcut sistemin kendini yenileyerek ilerlemesi mümkün olamaz, yaratmak sürekli
olmaz ise O’nun kelimeleri sonlanmış olur. Tanrı tüm bu hallerden ötürü
Kendisini yaratmaya adamıştır. Tanrı insan gözüyle yaratmaya muhtaç değildir
savı doğru görünse de Tanrının evren üzerine yaydığı kendi mimikleri üzerinden
bakıldığında durum hiç de öyle görünmemektedir. Tanrı kendi sisteminin
devamlılığı için sürekli yaratmaya muhtaçtır. Yaratmanın sonlandığı yerde
sistemin işleyişi sonlanır ki bu aşkın olanın aşkınlığıyla bağdaşmaz. Tanrının
fişini çekemezsiniz fişi çekilen ancak mahlukattır.
“Tanrı kul
edinmeye muhtaç değildir!” Tanrı kendi eliyle var ettiği varlığın
kulluğuna muhtaç değildir.Kul edinmek Tanrının varlığı için bir ihtiyaç olarak
düşünülürse yaratılan Yaradana posta koymağa kalkar. Ha diyebilirsiniz
şimdilerde yaratılmış olan Tanrıya posta koymağa kalkmıyor mu? (kafir) Bu karşı
duruş bu posta koyuş Tanrıyı kendisine muhtaç bırakan bir tarz da hiçbir zaman
olmamıştır. Tanrı her şeyin sahibi ise her şey kendisine secde eder kılınmış
ise,her varlık kendisine rüku eder kılınmış ise nedir ki Tanrıyı kendisi için
kul edinmeye zorlayan etmen?
Dolayısıyla Tanrı kul edinmeye muhtaç
değildir çıkarsaması doğru bir çıkarsama olarak duruyor karşımızda.
Ancak kul olmak değil de sorumluluğu yerine
getirmek,verilen görevi harfiyen yapabilir olmak şeklinde düşündüğümüzde, bir
iş ve görevi yerine getirme itaatkarlık olarak tanımlanır. Tanrının sürekli
yaratma gerekliliği noktasından baktığımızda bu durumda var edilen ve var
edilişin sürekliliğinin olduğu evrende O’nun mimiklerine dokunan insan O’nun
var ettiği meleklerin kendisine secde etmesiyle birlikte kendisine düşen görevi
yerine getirecek, kendisine verilen yetilerle birlikte hatırlatılanlarla yol
aldığı ölçüde sorumluluklarını yerine getiren, itaatkar, bilinçli bir varlık
olarak konum alacaktır. İşte aslında Tanrının kul edinmeye muhtaç olmayıp ta
yarattığı evreni ıslah eden, düzenleyen, geliştiren,sosyal adaleti ihdas eden,
kurumsal yapılarıyla sistemin işleyişine akli ve bedeni katılımda bulunmasını
öğrettiği insanı bu şekliyle sorumlu tutmuştur.
Yaratıcı ihtiyaç sahibidir ! İhtiyaçlarını gidermek için
ister !
Yaratıcının ne tür ihtiyaçları olabilir?
Kendi penceremizden cevaplar arayalım bu soruya bakalım neler göreceğiz;
Yaratıcı yemeğe mi? Suya mı? İletişime mi?
Konuşmaya mı muhtaçtır? Bu ihtiyaçlarını bizim algılarımız cihetinde
düşündüğümüzde Tanrı ile eş bir platformda yer alırız ki biz Tanrı değiliz
Tanrı ise biz hiç değil. Dolayısıyla, Tanrının ihtiyaç sahibi oluşunu bedensel
ihtiyaçların giderilmesi biçimiyle düşünmek anlamsız. O halde neye ihtiyaç
duyar Tanrı, yarattığı varlık ile iletişim kurmaya mı?,onunla konuşmaya mı?
Yine insan zaviyesinden baktık hadiseye İnsan Tanrı değil ise bu sorunun
muhatabı kendisi hiç değil, amma soruyu Tanrıya sorulmuş bir soru olarak
düşünüp Tanrı ile konuşuyormuşçasına cevap verdiğimizde Tanrı’nın ihtiyaç sahipliğini muhtaç oluşla
izah edemeyiz.Çünkü var oluşun yasalarını elinde tutanı var ettikleri üzerinden
bir muhtaciyete sokmak ne akli ne de mantıki bir sorgulama. Peki Yaratıcı tüm
ihtiyaçları kucaklayandır tüm ihtiyaçların sahibidir dersek konu biraz daha
netleşecek ve Yaratıcının ihtiyaç konusu
olan tüm öğelerin sahibi olduğu anlaşılacaktır. Bu meydan da toparlayacak
olursak, Yaratıcı yaratmak hususunda ihtiyaç sahibidir,O yaratmasının
devamlılığı için yaratmaya muhtaçtır. O, kendinden olana muhtaçtır. O, hiçbir
şeye muhtaç değildir O, ihtiyaç sahibi de değildir.
Yaratıcı yaratmaya muhtaçtır ! İhtiyacını gidermek için
yaratır !
İnsan
gözüyle,insan algısı ve tefekkürüyle değerlendirdiğimizde bu çıkarsama için
söylenebilecekler; O’nun muhtaciyeti yarattıkları üzerinden hasıl olan bir
muhtaciyet olmayıp bilakis kendiyle alakalı bir muhtaciyet olduğudur.
İnsanın
acziyeti sebebiyle kendinden Ali olana ,aşkın olana muhtaciyeti anlamlıyken var
oluşun kaynağını bir başka kaynağa muhtaç kılmak tekliğin ,düzen ve intizamın
yerle bir olması anlamına gelir ki görülen evren de bu tarz bir şirk, bu tarz
bir düzensizlik söz konusu değildir. O halde yaratıcı neden yaratmaya muhtaçtır
sorusunun cevabı Yaratıcının yaratma fiiliyatında yer alır. Yaratmaya
muhtaçtır,çünkü yaratmak O’nun kaderidir.Yaratmaya muhtaçtır çünkü yaratması
işleyen düzenin devamlılığının gereğidir.Kainatın işleyişindeki ahenk ve
intizam yaratıcının mimiklerindeki canlılık O’nun varlığının delili ve
sunumudur. Yaratmaya muhtaçtır çünkü yaratılanların yaratılmalarının
devamlılığı için O’nun Hayy olması elzemdir. Hülasa O’nun yaratmadaki
muhtaciyeti kendinden olup yine yarattığı evren için merhamet ve rahmettir.
Yaratıcı kul edinmeye muhtaçtır ! İhtiyacını gidermek
için insanlardan isteklerde bulunur !
Yaratıcı kul edinmeye muhtaçtır! Yargısı
tamamen insani cihetten bakışın verdiği bir cevap olarak durur karşımızda.
Yaratıcı işlettiği bir işletme, bir fabrika
sahibi gibi kendi bünyesinde çalışanların verimli ve çalışkanlığı ölçüsünde kar
marjını yükseltecek bir patron bir işveren midir ki kendisine ırgat
aramaktadır? Ve bir fabrikatörün fabrikasında ihtiyaç duyduğu gibi yarattığı
mahlukata muhtaç mıdır O? Oysa ki nice fabrikalar nice işletmeler bir hiçtir
O’nun zenginliği yanında. Yaratıcı kul edinmeye muhtaç değildir ancak
yaratılmış olan Onun kendisine öğrettiği ilme muhtaçtır. Yaratılanın öğrendiği
ilm, edindiği bilgi (esmalar) O’nun üflediği ruh ile insanda yetiye, melekeye
dönüşür. Yetilerin, dürtülerin karşılığını vererek bir yaşam süren insan
anlamlı bir hayatı yaşar.
Yazılanlar sesli düşünmelerimdir. İnsan
yanlışıyla doğrusuyla içinde olanları kayıt altına alabilmelidir. Yanlışın
doğrunun göreceli kavramlar olduğu yaşam sahnesinde birinin doğrusu ötekinin
yanlışı olarak algılandığı bir hayatta asl olan birisinin hayatını yaşamak
değil kendi hayatınızı yaşamak olmalıdır. Sesli düşünmelerim sessizliğin
derinliğinden duyduklarım, varlığımdan sıyrılıp benliğime kulak verdiğim
anların “ikra” edilmesidir.
Esenlik yüreğinize dolsun sağlıklı, mutlu
huzur dolu günler dilerim.
Yürek sahibi babayiğitler el-kitabı okumak için durmadan
yürüyün kendinize bir yer bir makam bir koltuk biçmeyin.Yollar yürümekle
aşınmaz lakin koltuklar oturmakla aşınır .
|
Yukarı dön |
|
|
Guests Guest Group
Katılma Tarihi: 01 ekim 2003 Gönderilenler: -259
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Ne tuhaftır hali pür melalımız! Adam abdest aldı, "Allah kabul etsnin!", Namaz kıldı "Allah kabul "tsin!", oruç tuttu "Allah kabul etsi!", Hacca gitti geldi Allah kabul etsin!"... Sanki bu mübarek ramazanda(!) Allah'a Antep'ten bir tepsi Antep baklavası, Saim Usta'dan bir tepsi burmalı Diyarbakır kadayıfı sunmuş da "Allah kabul etsin"! Halbuki, o tepsiyi alır götürür bir ihtiyaç sahibine verir, ihtiyaç sahibi de alır "oh! canıma deydi" dediyse, işte Allah kabul ettiii!
Sayın Peru, ben de senin sözde dua anlayışına katılmıyorum. Dua laftır, ibadet emre uyumdur, gereği yapmaktır. Güzel bir ata sözümüz var: Lafla peynir gemisi yürümez" diye. Ama duahanlar yürür yürür der. Duaları kendilerinden kabul oluyor, olmuyor değil. Bu onların mesleği, geçimleri ondandır. Kendilerinden yana paralar yukardan yağıyor. Bak tV ekranlarına, her birinde bir dua şarlatanları ellerini açmış gözlerini yummuş ağlamaklı ses tonlarıyla dualar ediyorlar, kabul olur isteklerde bulunuyorlar.(!) Ahmaklar da seslerini Allah'a duyarabilmek için yüksek sesle,yüreklerden acıklı acıklı "ÂMÎN ÂMÎN ÂMîN" diye eşlik ediyorlar. Ne hazindir hallerimiz, değil mi? Lafla bir isteğin, bir işin gerçekleştiğinin bir örneği var mıdır sayın Peru! Hep söylerim; sözde dua kabul olsaydı, 50-60'mış yıldan beri bütün islam alemi, içinde şeyxi meşayixi, velisi evliyası, caânisi âbidi, zâlimi mazumu, yoksulu zengini, kadını erkeği, zayıfı güçlüsü, hastası sağlıklısı, âlimi câhili, yaşlısı genci, velhasılı her müslümanı solo koro halinde, her vesileyle, yakaladığı her ortamda, "Allahım! Ey yüce rabbimiz! Sen kahharsı, şu isral zalimini Kahhar isminle kahr et!" diye yalvarıp yalvarıp yakarıyor. Ama Rab yerinden tınlamıyor, İsrail zulmüne, cinayetlerine dinlene dinlene devam ediyor. Allah da onlarda yana! Değil mi sasyın PErû?
|
Yukarı dön |
|
|
|
|