Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Katılma Tarihi: 31 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selam
forumları dolaşırken benim hazırlamak istediğim konyla ilgili bir yazı buldum.Bu kardeş benim anlatmak istediklerimi sanki tercümanı olmuş.Noktasından virgülüne kadar katıldığım için buraya aktarıyorum.
BAKIŞLARDAKİ YIKICILIK NE KADAR GERÇEKÇİ VE İNANDIRICIDIR?
Nazar: Nazar değmesi, yerleşik tanımıyla, bazı kişilerin; çevrelerindeki insanlara, canlılara, hatta bazı kişilere ait eşyalara zarar verici, bakışlarındaki yıkıcı, çarpıcı ve öldürücü gücü ifade etmektedir.
Bu anlayışın sonucu sosyal, siyasal ve ekonomik sektörler doğmuştur: Okuyup üfleyen, hatta tüküren üfürükçüler, nefesi güçlü hocaefendiler, nazarlıklar, mavi boncuklar, kumaş parçaları, kurşun dökmeler, muskalar, tılsımlar, hamaylılar, cevşenler, nazar boncukları ve daha onlarca fetiş(doğaüstü gücü olduğuna inanılan canlı veya cansız varlık: tapıncak veya put) inançlar... Bu inancın yayılması için derin bir uğraş içinde olanlar, bu ve benzeri yollarla halkı kendilerine muhtaç etmesini bilmişlerdir.
Nazar ya da göz değmesiyle birçok insan maddi, manevi veya bedensel zarar gördüğüne inanmaktadır. Hatta nazara inanmayanları inançsızlıkla suçlamaktadırlar. Yukarıda da ifade edilmiş olduğu gibi, onlara göre imanın altı şartı vardır; sanki yedinci şartı nazara inanmak(!), sekizinci şartı büyüye inanmak(!), dokuzuncu şartı efendilerine inanmaktır(!) Eğer inanmazsanız, size kuşkuyla bakmakta, hatta kolaylıkla dindışı görebilmektedirler.
Nazar değmesi yoluyla; kimisinin ev eşyalarının kırıldığı, kimisinin elektrik ve elektronik aletlerinin bozulduğu, kimisinin yüzünde çıbanların veya sivilcelerin çıktığı, kimisinin yatağından uzun süre kalkamadığı, kimisinin onulmaz hastalıklara yakalandığı ve doktor doktor dolaştığı, kimisinin işinde veya okulunda başarısız olduğu, kimisinin dostça ilişkilerinin bozulduğu, kimisinin de depresyona girdiği söylenmektedir.
Acaba bu, gerçek neden midir? Olayı nazara bağlarsak, bu sorunları gerçek anlamda çözebilir miyiz? Nazara bağlamak çok mu mantıklı? Hayatımızda gördüğümüz zararların yüzde kaçının, yüzdeyüz nazara bağlı olduğuna somut bir biçimde tanık olduk? Yoksa bir iki kendi kuruntumuz, yüzlerce de başkalarının kuruntularıyla mı olaya gerçeklik kazandırıyoruz?
Nazara bilimsel kılıf arama gibi bir hezeyan kulaktan kulağa oldukça yayılmıştır. Dünyadaki din mensuplarının birçoğu, kendi uydurma inançlarına hep bilimsel bir dayanak arayarak, inandıklarını meşrulaştırma yoluna gitmiştir. Oysa bir konunun bilimsel olup olmadığını anlamanın açık bir yolu vardır. Eğer bir çalışma uluslar arası düzeyde kabul görmüş bir bilim dergisinde makale olarak yayımlanmışsa, bu konu bilimsellik kazanmıştır demektir. Bu dergilerin sayısı çok fazla değildir. Bu dergilerin, bilimsel çalışmayı yayımlama kriterleri vardır. Bu kriterlere uyuyorsa, o takdirde yayımlanabilir; yoksa siz 50 yıllık profesör olsanız, 500 kitap yazmış olsanız dahi, bu ölçütlere uymuyorsa yayımlanmaz. Bu dergilerde yayımlanmış bazı konuların bilimsel olup olmadığı yeni baştan tartışılabilir. Ama burada yayımlanmamış bir konunun bilimsel olarak ispatlandığı iddia edilemez. Bu bilimsel dergilere iki örnek vermek istiyorum: Science(Bilim)
www.science.com ve Nature(Doğa) www.nature.com. Nazarın veya başka konuların bilimsel olarak kanıtlandığını iddia eden bir kafa, bu konunun hangi bilim dergisinin hangi sayısında olduğunu belgelerse, bunun bilimsel olduğunu düşünebiliriz.
Nazarın dindeki kanıtına Kur’an ve hadis kitapları gösterilmektedir. Şu bilinmelidir ki Kur’an ‘da açık-net biçimde nazarı ifade eden bir ayet yoktur. Ancak ayetlerin anlamını zorlayarak mantıkdışı birçok konu için her türlü sonucu çıkarmak olasıdır. Bu, Kur’an ‘ın istismara açık olmasından değil, tüm erdem ve adalet kitaplarının kapsamlı ve ince ayarlı oluşundan dolayı istismarcıların kendilerine pay çıkarabilmesidir.
Nazarın açık kanıtını hadis kitaplarında bulabiliriz. Hadis kitapları; esenlik dileğinde bulunduğumuz Peygamber ‘in ölümünden yaklaşık ikiyüz yıl sonra yazılmış, içerisinde doğru sözlerin yanısıra, uydurma sözlerin de karıştığı onlarca ciltlerden oluşan Peygamber ‘e yakıştırılan sözleri içeren kitaplardır. Bir hadis(Peygamber ‘e yakıştırılan söz), Kur’an ‘a aykırı ise, o söz Peygamber ‘e ait değil, başka birine ait uydurma bir sözdür.
Meşhur altı hadis kitabında 4041-4042-4043 ve 7004 no’lu hadisler, nazar konusundaki hadisleri aktarmıştır. Bu hadislerde, nazarın hak olduğunu, nazarı değen kimseye abdest aldırılıp, hatta bacaklarını da yıkatıp, abdest suyunu nazardan etkilenen kişinin üzerine sırtından dökmek gerektiğini anlatır. Bu sözün kesin doğru olduğuna inanıyorsanız, bu tedavi yöntemini tartışamazsınız.
Anlamsal zorlamalarla Kur’an ‘dan nazara kanıt olarak getirilen, nazar duası veya nazar ayeti, 68Kalem/51-52 ‘dir.
68/51-“İnkar edenler, Kur’an ‘ı dinlediklerinde, bakışlarıyla seni neredeyse devireceklerdi. (Peygamber hakkında)O, bir delirmiştir, diyorlardı.” 68/52-“Oysa o(Kur’an), tüm insanlık için bir öğüttür.”
Bu ayetlere dikkat edilirse, eğer nazar varsa, diyelim ki var; a)Allah ‘a inananların değil, inkar edenlerin nazarları değmektedir(!)
b)Yine nazar varsa, inkar edenlerin nazarları her zaman değil, Kur’an ‘ı dinledikleri zaman değmektedir(!)
c)Nazarları değince de, Peygamber ‘e zarar vermek istemişler, ama zarar verememişlerdir(!) Çünkü ayette neredeyse diyor, demek ki zarar verememişler.
d)Aynı ayette, Peygamber ‘i delirmişlikle suçladıklarına göre, bu durumun, kıskançlıklarından değil, öfke, kin ve nefretlerinden kaynaklandığı anlaşılmaktadır.
Ayette asıl konu Peygamber değil, Kur’an karşıtlarının Kur’an ‘a tahammülsüzlükleri olduğunu öğrenmekteyiz. Dinde kendisine önemli bir rol yükleyen katı bir inanır, Kur’an ‘dan kendi inancına ters bir bilgi geldiğinde, bunun savunucusunu bakışlarıyla delmek, devirmek ve yıkmak istemez mi?
Nazara diğer bir kanıt olarak Kur’an ‘dan Felak ve Nas sûreleri getirilir. Bu iki sûrede de nazara doğrudan bir vurgu yapılmaz.
Felak sûresinde; kötülüklerden Allah ‘a sığınmadan söz edilirken, kıskancın yapabileceği kötülüklerden de Allah ‘a sığınılır. İnsanların birbirine yaptığı yüzlerce kötülük varken, nazarın akla gelmesi dinin mantıkdışına itilmek istenmesinden kaynaklanmaktadır.
Gerici dini anlayışlarda; mantığı, doğal dürtüleri ve kadını, ya bastırmak veya dışlamak egemendir. Kıskançlığa en somut örnek, eşlerin veya sevgililerin birbirlerini kıskanmasıdır. Bu kıskançlıkta eşler, acaba gözleriyle mi, yoksa sözleriyle ve davranışlarıyla mı birbirlerini rahatsız ederler?
Bu arada, eğer nazar varsa, Müslüman olmayanlar, Felak ve Nas sûresi gibi duaları bilmediklerine göre, nazarla ilgili sorunlarını nasıl çözecekler? Yoksa sadece Müslümanlara mı nazar değmektedir? Müslüman olmayanları nazar etkilemez mi(!)?
YAŞADIĞIMIZ SORUNLARI DIŞ ETKENLERE BAĞLAMAK NE KADAR GERÇEKÇİDİR?
Kur’an ‘da nazara inanmak bir tarafa, nazar inancını reddeden ayetler oldukça net ve açıktır. 42Şura/30-“Başınıza gelen her türlü musibet(bela, kötülük, olumsuzluk), sizin kendi ellerinizin işlediklerinden kaynaklanmaktadır. Allah, çoğunu da affetmektedir.”
İkinci ayet, 4Nisa/78-79 ‘da buna kanıttır. 4/79-“Sana gelen her iyilik, bil ki Allah ‘tan ‘dır. Sana gelen her kötülük de, kendindendir…”
Bu ayetlere göre, insanı derinden etkileyen her türlü olay, BÜYÜ, UĞURSUZLUK, ŞANSSIZLIK, KADER, BURÇ, MUSKA VEYA NAZAR kaynaklı değildir. Kendi yaptıklarımızdan dolayıdır.
Allah ‘ın bilgisi ve kontrolü dışında hiçbir şey gerçekleşmez-6En’am/59 Bu gerçeği göz ardı edip, olayı bu kavrama bağladığımızda ya da bu kavramın gücüne inandığımızda, Allah devredışı kalmış olmuyor mu? Allah ‘ı edilgen, etkisiz ve yetersiz görmüyor muyuz? Allah ‘tan başkasına insanüstü veya doğaüstü güç yakıştırmak, Allah ‘a ortak arayışı olmaz mı?
İnsanların bakışlarıyla birbirlerini rahatsız etmeleri veya endişeye düşürmeleri dışında bilimsel olarak ispatlanmış elimizde herhangi bir bilimsel bulgu yoktur. Her dinde mensuplarından birçoğunun bilimsel kılıf uydurmaya kalkışmaları, bir çok konuda olduğu gibi bu konuda da geçerlidir.
Oldukça kuraldışı(istisna) olarak görülen, özel eğitimden geçmiş bazı kişilerin gösterileri, zâten bu kapsamda değerlendirilmemektedir. Özel eğitimle, hokkabazlıkla ve illüzyonla yapılan gösteriler, konumuzun dışındadır.
Bir kasabanın, bir ilçenin veya bir ilin tüm insanlarını incelemeye alalım: Bakışlarıyla, bir binayı, bir ağacı, bir insanı deviren kaç kişi bulabiliriz? Bakışlarıyla televizyonu yerinden indiren, arabayı durduran, insanın kolunu-bacağını kıran, gözünü çıkaran, bir elbiseyi yırtan, üzerimize taş fırlatan, altımızdan koltuğu çeken kaç kişi vardır? Bu ve benzeri inançlar, halkı uyutan ve uyuşturan, kendisinden ve kendi gölgesinden bile korkutan inançlardır. Böylesi inancın yaygarasını koparanlar; nazar ve büyü teraneleriyle, evinde eşya bozulunca faturayı komşuya, çocuk başarısız olunca faturayı bir başkasına çıkararak halkı farkına varmadan birbirine düşürmektedirler. Çünkü onlara göre, nazarın kim de olacağı belli olmaz, kimin kime zarar vereceği de belli olmaz. Onlar; nazar, büyü vb. inançlarla insanların başarısızlıklarını, sıkıntılarını, hastalıklarını ve zararlarını gizemli bir şekilde başkalarına yıkmakta, sorumluluğu başkalarına yüklemekte ve insanları birbirlerine düşman etmektedirler.
Nazar; toplumda dedikoduyu, arkadan çekiştirmeyi(gıybeti) ve ikiyüzlü ilişkileri besleyen, insanları birbirine düşman eden, sevgi ve dostluk ilişkilerini ortadan kaldıran, insanları kendi gölgesinden bile korkutan bir anlayışı körüklemiştir. Yaşadığı çoğu sorunu nazara bağlayanların insan ilişkileri son derece yapaydır. Sevgi iddiaları, çürüktür. Saygı gösterileri yapmacıktır. Nazara bağladıkları olaylar, ya kulaktan dolmadır veya kandırmacadır, ya da malzeme olarak kullanacağı binde bir olay, inatçılığı yüzünden önüne çıkarılmış ve sapmasına bir neden bulmuştur. Zaten her türlü uydurma inanç için de kullanacağı bir malzeme ve bahane yok mudur(!)?
ŞANS, NAZAR, UĞUR, TESADÜF, RASTLANTI
Kur’an ‘da nazar, büyü ve uğur gibi gizli ve gizemli güçlere bağlı bir inanç yoktur. Her şeyin Allah ‘ın kontrolünde olduğuna, Allah dilemedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremeyeceğine-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11 ve başımıza gelen sıkıntıların kendi işlediklerimizin sonucu olduğuna-4/78-79 42/30 dair bu ayetler incelenebilir.
1. Allah, bizi hak etmediğimiz bir nedenden dolayı, sırf birisi baktı(nazar etti) diye cezalandırmaz. Cezalandırması, O’nun adalet anlayışına ters düşer-11/101 16/118 43/76
2. İnsanın başına gelenler, kişinin kendi yapıp ettiklerindendir-42/30 4/79
3. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle baktık diye onun başına gelenlerden biz sorumlu tutulamayız-52/21 74/38 4. Birisine(bir çocuğa) veya bir eşyaya sevgiyle bakmak kınanmamıştır-3/14
5. Allah isteyip uygun görmedikçe kimsenin sıkıntı ve zarar veremez-6/17,71 7/191-198 10/18, 106-107 21/66 22/12-13 33/17 39/38 46/4-5 48/11
6. Kötülüğü ve zararı başkasından bilmek Kur’an ‘ın öğretisine aykırıdır-4/78-79
7. Kur’an ‘da nazara(bakışlardaki yıkıcılık) olur veren bir ifade ve nesnel(somut) olarak kanıtlanmış bilimsel bir bulgu yoktur. 68/51 ‘de, Tanrıkarşıtlarının vahiyelçisi Muhammed ‘e olan öfkelerini ve onu doğru yoldan kaydırma isteklerini anlatmaktadır. Nitekim benzer ifadeler başka ayetlerde de vardır-17/73-76
9. Nazara(bakışlardaki yıkıcılığa) inanmak; toplum içinde insanları birbirine düşürmek, dedikodu ve bölücülük yapmak, dertlerimiz, sorunlarımız, sıkıntılarımızın kaynağını yanlış yerde aramak ve böylece sorunları katlanarak sürmesine neden olmaktır.
10. Milyonda bir olasılığın gerçekleşmesi, bizim kaderimizde yazılı olması, tesadüf, rastlantı veya şansla değil, dürüstlüğümüz, emek ve çabamızladır. ÖSS sınavı gibi.
yolda giderken birden üzerinize bir buzdolabı düşüyor.
neden?
bu soruyu sorduğunuzda herkes kendi fikrince bunun cevabını verecektir ve ötekinin fikrinin ne kadar olmaz olduğunu iddia edecektir.
1. ALLAH diledi
2.şans/şanssızlık
3.buzdolabını taşıyan ip koptu (eğer yukarı çekiliyorsa)
4.buzdolabını taşıyan mekanizmanın başındaki adam kalp krizi geçirdi.
5.adamı eceli çağırıyordu
6.yürüyen adama büyü yapıldı
7.mekanizma başındaki adama büyü yapıldı
8. azrail ikisini de bir araya toplayıncaya kadar çok uğraştı.
9.tevafuk
10-11-12
herkes bir yorum getirecek ve ötekinin yorumuna ŞARLATANLIK diyecek
herkesin kendince bir temeli var.anayasal düzene göre başı örtmek -devlet kurumlarında-yasak ama dinen yasak değil.
bu karşımızdakini laiklikle zındıklıkla,tanrıtanımazlıkla,yobazlıkla suçlayabilmek için harika bir konu. zaten toplum bu gerilimi başka türlü atamıyor.
nazar konusuna gelince : ilerde -bilim tarafından- ispat edilince kimse özür filan dilemeyecek
ötekiler için dilemediler nazar için de dilemeyecekler.
bilim küstah ve kibirlidir. ben o yolun dayatmacılığını sevmiyorum ve bu benim tercihimdir.
Katılma Tarihi: 31 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Bu kadar seçeneğe ne gerek var.Mutlaka büyücüler yapmıştır kardeş
Burada sorulması gereken soru bilimin tanımladığı büyü ile kurandaki büyü tanımı aynı mı?. bu konuya AYNIDIR dediğimiz için geldik,ilerde aynı olmadığı ortaya çıkınca tekrar kurana bakılacak ve tanımlama yeniden yapılacak.
Bırak bilmi bir tarafa Bilimin ne deyip ne demediği beni zerre kadar ilgilendimiyor.Tanımı kendin yapmışsın.
sıkılmazsanız biraz büyünün anlamından bahsetmek istiyorum
büyü: kişileri fıtratları dışında hareketlere,tercihlere zorlamak ve onların psikolojik bozukluk yoluyla ya da cinler aracılığıyla istekli kişinin çıkarlarına uygun ortam yaratabilme aracıdır (saılmasr)
Yani , kısaca insanları tercihi elinden alınmış kuklaya çevirebilme sanatı
Peki bu insanlara ilahlık tanıma yetkisi değildirde nedir.İnsanları iradelerinin dışında tercihe zorlama şeklindeki bir güç, Allahtan başka kimde olabilir ki
Var sayalım ki böyle bir şey var.Size göre bu durumda olan insanların imtihan sebebide ortadan kalkmış olması ve onların yaptıkları hiç bir işten dinen sorumlu olmamaları gerekir.Çünkü bu insanlar iradeleri dışında bu işleri gerçekleştirmişlerdir
Soru bir.Büyülenmiş insanlar cennetlikmidir ?
Soru iki; Büyülenmiş insanlara çözüm öneriniz nedir ?
İrade dışı zorlamayı varsayarsak, menfi olduğuğu gibi ,müsbet olmasıda gerekir
Oysaki iki şekilde müsbet veya menfi irade dışı zorlama yetkisi Allah tarafından kesinlikle reddedilmektedir
Müsbete örnekler
Enam 107 Eğer Allah, dileseydi onlar şirk koşmazlardı. Seni onlara bekçi kılmadık. Sen onlara vekil de değilsin.
İsra 54 Rabbiniz sizi daha iyi bilir. Dilerse size merhamet eder veya dilerse azap eder. Biz seni onlara vekil olarak göndermedik
Zümer 41 Biz, kitabı sana insanlar için "hak" olarak indirdik. O halde onu kim rehber edinirse kendisi için edinir. Kim de dalalette kalırsa, ancak kendi aleyhine kalır. Sen onlara vekil değilsin.
Şura 6 Kendisinden başka veliler edinenleri, Allah gözetlemektedir onları! onlara, sen vekil değilsin.
Aliimran 120 Seninle tartışmaya girişirlerse de ki:-Ben, bana tabi olanlarla birlikte kendimi Allah’a teslim ettim. Kendilerine kitap verilenlere ve ümmilere de de ki:-Siz de teslim oldunuz mu? Eğer teslim oldularsa doğru yolu bulmuşlar demektir. Eğer yüz çevirirlerse, sana düşen yalnızca tebliğdir. Allah kullarını görmektedir.
Maide 99 Peygamberin görevi ancak tebliğdir. Açıkladığınızı da gizlediğinizi de Allah bilir.
Rad 40 Onlara vaadettiğimiz azabın bir kısmını sana göstersek ya da (daha önce) senin ölümünü takdir etsek, senin görevin ancak tebliğdir. Hesaba çekmek bize aittir.
Nahl 82 Buna rağmen yine de yüz çevirirlerse, O zaman sana düşen açıkça tebliğdir.
Nur 54 De ki:-Allah’a itaat edin, Peygamber’e itaat edin. Eğer yüz çevirirseniz, onun (yüklendiği) sorumluluk kendisine, sizin sorumluluğunuz da size aittir. Eğer ona itaat ederseniz, doğru yolu bulursunuz. Peygamberin görevi açıkça tebliğ etmekten başka bir şey değildir
Şura 48 Eğer sırt çevirirlerse, seni onlara bekçi olarak göndermedik. Sana düşen ancak tebliğ etmektir. Biz insana kendimizden bir rahmet tattırdığımız zaman, ona sevinir. Eğer, kendi eliyle işledikleri sebebiyle bir kötülük dokunursa, insan hemen nankör kesilir
Tegabun 12 O halde Allah’a itaat edin, elçisine itaat edin. Eğer yüz çevirseniz, elçimize düşen ancak açıkça tebliğ etmektir
Kasas 56 Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.
Bunun aksi olarakta ister peygamber isterse şeytan olsun sevmediğini delalete zorlayamaz
Menfiye örnekler
İsra 64- "Onlardan gücünün yettiğini yerinden oynat. Atlıların ve yayalarınla onların üzerine yaygarayı bas! Mallarda ve çocuklarda onlara ortak ol! Ve onlara vaadlerde bulun." Fakat şeytan onlara aldatmadan başka bir şey vaad etmez.
65- Doğrusu benim (ihlaslı) kullarım üzerinde senin hiçbir hakimiyetin yoktur. Vekil olarak Rabbin yeter.
Sebe 20- Yine yemin ederim ki, İblis onlar hakkındaki zannını hakikaten doğru buldu da içlerinde müminlerden ibaret bir gruptan başkası ona uydular.
21- Halbuki İblis'in onlar üzerinde hiçbir saltanat kudreti yoktu. Fakat biz ahirete imanı olanı belli edecek, ondan şüphe içinde bulunandan ayırt edecektik. Öyle ya Rabb'in her şeyi gözetleyendir
Bu ayetlerde görüldüğü gibi Allah teala irade dışı zorlama yetkisini hiç bir kula vermediğini söylüyor,sen ise aksini iddia ediyorsun.
Allahın A dediklerine B diyerek kuran dışı bir yığın haramlar icad eden mezhepçileri yerin dibine batırırken, aynı mentaliteyi büyü konusunda sergilemek çelişki değilmi ?
büyü=şarlatanlık tanımı bilime aittir.(saılamasr)
Ne yani din aksini mi söylüyor ?
Senin tanımladığın büyüyü, Allah; aksini söyleyerek erdemlilktir mi diyor?
Dinin sahibi Allah olduğuna göre, Allahın kitabından yaptığınız tarifi olumlu gösteren bir tek ayet verebilirmisiniz ?
Büyünün aslı olduğuna inananlar şu ayeti delil olarak ileri sürmektedirler. bu ayet kuranın bütünlüğünden koparılarak anlaşılmaya çalışılınca ister istemez böyle bir sonuca varmak mümkün gözükmektedir. ancak ne varki ayette zannettikleri gibi büyünün aslı olduğuna dir herhangi bir işaret yoktur. gelelim ilgili ayetin izahına,
"Seytanlarin Süleyman'in hükümdarligi hakkinda söylediklerine uydular. Oysa Süleyman kafir degildi, ama insanlara sihri ögreten seytanlar kafir olmuslardi. Babil'de, iki iktidar sahibi (yahudi hahamı) Harut ve Marut'a bir sey indirilmemisti. Bu ikisi "Biz sadece imtihan ediyoruz, sakin inkar etme" demedikçe kimseye bir sey ögretmezlerdi. Halbuki bu ikisinden, koca ile karisinin arasini ayiracak seyler ögreniyorlardi. Oysa Allah'in izni olmadikça onlar kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek, faydali olmayacak seyler ögreniyorlardi. And olsun ki, onu satin alanin ahiretten bir nasibi olmadigini biliyorlardi. Kendilerini karsiliginda sattiklari seyin ne kötü oldugunu keske bilselerdi!" (Bakara 2:102)
BU AYETİN MEALİKİME AİT? EDİP YÜKSEL DAHİL BAKTIĞIM TÜM MEALLERDE “MELEKEYNİ” İFADESİ İKİ MELEK OLARAK TERCÜME EDİLDİĞİ HALDE SEN NEDEN BU KELİMENİN TERCÜMESİ İÇİN “İKİ İKTİDAR SAHİBİ” DİYORSUN? MELİK YADA MALİK İLE MELEK NEDEN AYNI ŞEYLER OLSUN? NEDEN VE HANGİ BİLGİYE GÖRE PARANTEZ İÇİNDEKİ “YAHUDİ HAHAMI” AÇIKLAMASINA İNANALIM? HARUT VE MARUT’UN YAHUDİ HAHAMI OLDUĞU BİLGİSİNİN KAYNAĞI NEDİR?
hanif Yazdı:
... Harut ve Marut’ Babil’de -ki burasi Irak’ta Firat nehri üzerinde bulunan bir sehirdir.- dis görünüsleriyle salah ve takva sahibi olarak taninan ve halka sihir ögreten iki yahudidirInsanlarin saf inançlari bu iki kisi hakkinda öyle bir noktaya ulasmisti ki, onlarin semadan inmis iki melek olduklarini ve sihri Allah’tan gelen vahiy ile insanlara ögrettiklerini saniyorlardi. Bu iki adamin sahtekarliklari öyle bir dereceye varmisti ki insanlarin kendileri hakkindaki saf inançlarini sürdürmelerini saglamak için kendilerinden sihir ögrenmek isteyen herkese, "Biz bir fitneyiz. Sakin inkar etme"; yani "Kuskusuz biz imtihan vesilesiyiz; seni deniyor, imtihan ediyoruz ki bununla (sihir ögrenmekle) sükür mü, küfür mü ediyorsun, ortaya çiksin. Biz sana küfre düsmemeni tavsiye ederiz." diyorlardi. Bunu; halk, bilgilerininilahi, sanatlarinin ise ruhani oldugunu ve aslinda iyilik etmekten baska bir maksatlari bulunmadigini zannetsinler diye söylüyorlardi. Tipki günümüzde de bir takim deccallerin yaptigi gibi. Bunlar da zanlarinca sevgi ve nefret için kendilerine muska yazmayi ögrettikleri kimselere; "Sana evli bir kadini, kocasindan baska bir erkege yöneltmek için yazmamani tavsiye ederiz." Seklinde evham ve uydurmadan baska bir gerçegi olmayan seyler söylerler.
Yahudilerin bu hususta bir çok hurafeleri vardi. Öyle ki Harut ve Marut’a, sihir ilminin Allah’tan indigine ve onlarin insanlara sihir ögretmek için gelen iki melek olduklarina inaniyorlardi. Iste bunun üzerine Kur’an ayetleri sihrin semadan indigi seklindeki iddialari hakkinda onlari yalanlamak ve hem sihri hem de onu ögrenen ya da ögreten kimseleri zemmetmek için geldi.
"Yuallimune’n-nase’s-sihira ve ma unzile ala’l-melekeyni" ifadesinde geçen "ma" burada, (olumsuzluk bildirir).
"Onlar bu ikisinden koca ile karsinin arasini açacak seyler ögreniyorlardi." Sözü sembolik bir anlatimdir ve böylelikle yapilan is en çirkin sekliyle ortaya konmus olmaktadir. Yani yaptiklari bu is öyle bir raddeye gelmisti ki, artik kari-koca gibi toplumun en güçlü birimi olan aileyi onunla parçalama imkanini elde etmeyi, çesitli hileleri ve bozgunculugun yollarini ögreniyorlardi.
Karı ve kocanın arasını ayırmak için insanların zannetiği gibi uzaktan komanda esrarengiz güçlerin olması gerekmez.Karı ve kocayı birbirine düşürerek olumsuz propaganda bunun için yeterlidir. Nitekim bunun örneklerine günümüzde çoğu kez şahit olmaktayız
İNSANLARIN KARI İLE KOCANIN ARASINI AÇACAK OLUMSUZ PROPAGANDAYI HARUT VE MARUTTAN ÖĞRENMELERİNE NE GEREK VARDI? KARI İLE KOCANIN ARASINI AÇMANIN NE GİBİ ÖĞRENİLECEK YÖNÜ OLABİLİR? EN CAHİL İNSAN BİLE HİÇBİR EĞİTİM ALMADAN EŞLERİN ARASINI AÇABİLİR. İFTİRA, YALAN VE DEDİKODU BUNUN İÇİN YETERLİDİR. SEN İNSANLARIN HARUT VE MARUTTAN EŞLERİN ARASINI AÇACAK ŞEYLER ÖĞRENMESİNİ NEDEN SEMBOLİK BULUYORSUN?
hanif Yazdı:
Özet olarak bu ayetin manasi basindan sonuna kadar su sekilde anlasilmaktadir:
Yahudiler Kur’an’i yalanladilar ve ondan yüz çevirdiler. Kur’an’a karsilik Hz. Süleyman ve mülkü hakkinda, onlarin çarpik zihniyetli alimlerinden isittikleri hurafeler ve efsaneleri(1) yaymaya çalistilar. Hz. Süleyman (as)’in küfre girdigini iddia ettiler. Oysa Hz. Süleyman (as) küfre girmemisti. Fakat onlarin tabi olduklari seytanlari (önderleri) küfre girdiler ve insanlara sihri ögretmeye ve sihrin Harut ve Marut’a indigini iddia etmeye basladilar. O ikisini melek olarak isimlendirmislerdi. Onlara hiç bir sey indirilmedigi halde, insanlara kendilerinin salihlerden olduklari zannini yerlestirdiler. Halkin, onlari iyilik etmekten baska maksatlari olmayan ve kendilerini küfürden korumaya çalisan kimseler olduklarini sanmalari için ugrastilar. O ikisinden ögrendikleri hile ve desiseler, kendilerinin insanlar arasina tefrika sokabileceklerine halki inandiracak derecedeydi.
Ne var ki sihir ve büyüyü ayırt etmede hataya düşülmüş ve ikisi birbirine karıştırılmıştır. Oysa Kuran, bu ikisini ayrı ayrı şeyler olarak beyan etmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyle:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanın söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman kafir olmadı, lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı.” (2.102)
Burada iki şeyden bahsediliyor: Biri sihir, diğeri de Harut ile Marut’a indirilen şey. Bu ikisi arasında da atıf vavı bulunmaktadır. Arapça gramerinde bilinen bir gerçektir ki atıf vavı mugayyerâtı gerektirir. Yani atıf, atfedilenle matufun aleyhine ayrı ayrı şeyler olduğunu gösterir. O halde sihir ile Harut ve Marut’a inen şeyler farklı farklı şeylerdir.
(Elmalılı Hamdi Yazır) Bakara 102- Tuttular Süleyman'ın mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeylerin ardına düştüler. Oysa, Süleyman kafir olmadı, ama o şeytanlar kafir oldular; İnsanlara büyücülük ve Babil'de Harut, Marut adında iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi: "Biz ancak bir imtihan için gönderildik, sakın sihir yapıp kafir olma!" demedikçe bir kimseye büyü öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı-koca arasını ayıran şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek ve faydası olmayacak bir şey öğreniyorlardı. Andolsun ki, onu her kim satın alırsa, onun ahirette bir nasibi olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Keşke kendilerini ne kötü şey karşılığında sattıklarını bilselerdi!
ELMALILI TEFSİRİNDEN
Sihrin bütün niteliği, hayali hakikat zannettirecek şekilde insan ruhu üzerinde aldatıcı bir tesir meydana getirmekten ibaret olduğu halde bunun bir kısmı tamamiyle hayal, diğer bir kısmı da bazı gerçeklerle karışıktır. Bundan dolayı her sihrin, gerçek tesirden büsbütün yoksun olduğunu iddia etmek doğru olmaz. Bu âyet - i kerimede her ikisine işaret için, öncekine , ikinciye de ve bu cümlesine atıfla buyurulmuştur. Yani bu şeytanlar sırf kendi uydurmaları olan sihri ve bir de Babil'deki Harut ve Marut adında iki meleğe indirileni, insanlara ve o zamanki İsrailoğulları'na ta'lim ediyor, öğretiyorlardı. İşte böyle yapmakla kâfir olmuşlardı.
Gerek mütekaddimînden, gerek müteahhirinden (eskilerden ve yenilerden) bazı tefsirciler bu ‘ma’yı nâfiye telakki edip, mânâyı da "Babil'de Harut ve Marut adındaki o iki meleğe sihirden bir şey indirilmedi, Harut ve Marut hikayesi de bu şeytanların uydurduğu bir yalandır." meâlinde göstermişlerdir. Âyetin aşağısındaki siyakı buna müsait olsa idi biz de bunu tercih ederdik, fakat siyak buna müsait görünmüyor, aykırı düşüyor. Şu halde biz de çoğunluğun açıklaması vechile "mâ" harfini mevsûl olarak alıyoruz ki, bu hem âyetin zahir (açık) ifadesine uygun düşmekte, hem de anladığımız kadarıyla derin hakikatleri içermektedir.
Bu âyet evvela Harut ve Marut kıssasının özünü ve içyüzünü açıklıyor ve bunun hadd-i zatında bir sihir değil, ancak öğretim tarzı ve kötüye kullanılması cihetiyle sihir ve küfür olacağını anlatıyor. Nitekim "o iki meleğe indirilen şey" hakkında açıkça sihir tabiri kullanılmamış, ancak sihre atfedilmiştir. Bununla beraber bunun şeytanlar tarafından öğretim tarzının küfür olduğuna ve bundan özel bir sihir yapıldığına işaret kılınmıştır. Demek ki, "o iki meleğe indirilen" hadd-i zatında bir sihir değil, fakat fesat ehlinin elinde küfre vesile olabilecek bir şey iken, bu şeytanlar bunu yalnızca sihir için öğretmişlerdir. Halbuki Harut ile Marut bunu öğretecekleri zaman "Biz bir fitneyiz, yani bu öğreteceğimiz şeyler fitneye müsaittir ve kötüye kullanılması da küfürdür. Şu halde sakın sen bunu belleyip de küfre girme!" demedikçe ve bu yolda nasihat etmedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. Gelişigüzel herkese belletmezler, sû-i istimalden, küfürden, sihirden yasaklarlardı. Bu şeytanlar ise öyle yapmadılar, tam aksine bunlarla herkese sihir öğretiyorlar.
Bu iki melek ve bunların öğrettikleri hakkında birçok sözler söylenmiş, çeşitli görüşler ve bahisler ortaya konmuştur. Bütün bunları görüp değerlendirdikten sonra bizim âyetten anladığımız şudur: Bilindiği gibi, meleklerin insanlara öğretileri ya vahiy veya ilham demektir. Harut ile Marut'un Cibrîl gibi vahiy meleklerinden olduklarına dair herhangi bir delil yoktur. Bilakis âyet bunları her şeyden önce bilgi getiren melekler değil, bilgi gönderilen melekler şeklinde gösterdiği için nüzulde aşağı derecedeki melekler d en oldukları açıktır. Şu halde öğretilerinin de peygamberlere gelen vahiy derecesinde olmayıp ilham cinsinden olduğu aşikardır. İlham ise herkese olabilir.
Demek oluyor ki, eski bir medeniyet merkezi olan Bâbil şehri ahalisinden birtakım kimseler, iki şekilde, böyle iki ilahî kuvvet ile ilhama mazhar olmuşlar, bu sayede hilkatteki gizli sırlardan bazı harika ve acaip şeyler öğrenmişler ve öğrenirken bunların şerre de müsait olduğunu, şu halde kötüye kullanılmasının küfür olacağını da öğrenmişlerdir. O halde bu iki meleğe indirilen ve Bâbil halkından bir çoğuna ilham yoluyla öğretilen bu şeyler hadd-i zatında sihir değil idi. Fakat sihir olarak da kullanılabilir ve böyle kullanılınca da katıksız küfür olurdu. Bunun için âyette bunun sihir olduğu ifade edilmiştir.
Artık burada melekler sihir öğretir mi diye bir soru sormaya ve buna cevap aramaya yer yoktur. İşte bundan sakınmak için "mâ" yı nâfiye (olumsuz) yapmaya lüzum yoktur ve bu âyetin siyakına da ters düşmektedir. Melek sihir öğretmez, fakat meleklerin hayır için öğrettikleri ve ilham ettikleri gerçekler, küfür ehlinin ve şeytanların elinde şer ve fitne çıkarmak için sihir olarak da kullanılabilir.
Katılma Tarihi: 31 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
BU AYETİN MEALİKİME AİT? EDİP YÜKSEL DAHİL BAKTIĞIM TÜM MEALLERDE “MELEKEYNİ” İFADESİ İKİ MELEK OLARAK TERCÜME EDİLDİĞİ HALDE SEN NEDEN BU KELİMENİN TERCÜMESİ İÇİN “İKİ İKTİDAR SAHİBİ” DİYORSUN? MELİK YADA MALİK İLE MELEK NEDEN AYNI ŞEYLER OLSUN? NEDEN VE HANGİ BİLGİYE GÖRE PARANTEZ İÇİNDEKİ “YAHUDİ HAHAMI” AÇIKLAMASINA İNANALIM? HARUT VE MARUT’UN YAHUDİ HAHAMI OLDUĞU BİLGİSİNİN KAYNAĞI NEDİR?
Selam dostum
Bu ayetin meali tamamen bana ait.Neden iki iktidar sahibi diyorum.Mushaftaki harekeler beni bağlamaz.Çünkü onlar sonradan kurana eklenmiştir ve beşeridir.Doğruda olabilir yanlışta.
Konuya geçmeden önce bir kaç örnek vereyim
Maide altı da erculekum kelimeside yanlış harekelidir.Hem gramer kurallarına hemde ayetin akışına terstir. Zira (Bİ)harfi cerden sonra gelen kelimede esreli olması gerekir yani erculikum
Bakınız mushafa
vemsehu bi ruusikum başlarınızı ifade eden kelime doğru bir şekilde esreli harekelendirildiği halde ve aynı şekilde rical kelemeside erculikum olması gerektiği halde hareke lamın üstündedir. Hal böyle olunca rical kelimeside sırf bu hareke harasından dolayı ayaklara atfedilmesini gerektirmektedir.İşte bunun için sünniler ayaklarını yıkarlar.Oysaki Allahın istediği ayakların meshedlimesidir
Erculekum ayaklarınızı yıkayın
Erculikum ayaklarınızı meshedin
diğer bir örnek
Araf 40 Bizim ayetlerimizi yalanlayıp da onlara karşı kibirlenmek isteyenler var ya, işte onlara gök kapıları açılmayacak ve onlar, deve iğne deliğine girinceye kadar cennete giremiyeceklerdir! Suçluları işte böyle cezalandırırız!
Bu ayetteki deve kelimesi mushaflarda cemel olarak geçer.harekesiz CML. Devenin iğne ile ne bağlantısı vardıır ki.Oysaki ipin iğne ile bağlantısı vardır.Normal durumda ip iğne deliğine girer.Ama bir halat asla.İşte Allahu telala olması asla mümkün olmayan bir şeyi halatın iğne değiline girmesini örneğini vererek beyan etnektedir.Bir insan bile böyle alakasız cümle kurmazken Alemlerin rabine bunu yakıştırmak abestir.
CML kelimesini cumel diye okursanız bağlantı ortaya çıkıyor.Çünkü cumel halat demek
Melekeyn kelimesini sonundaki isneyn çift sayısını bildiren kısmı çıkartırsak melek kelimesi harekesiz MLK olarak yazılıdır.
harekeyi lam harfinin üstüne koyasanız melek diye okunur
melek;Allahın görünmeyen kulları
Harekeyi lam harfinin üstünde koyarsanız melik diye okunur
Melik;iktidar,güç sahibi,kıral: Bakınız yusuf 43
Haham meselesine gelince Allah şeytan diyor bene haham demişim çokmu.Daha önceki ayetleri okursan 91 den itibaren burda kast edilenlerin kitap ehlinden yahudiler olduğu apaçık anlaşılmaktdır.
Bakara 102- Tuttular Süleyman'ın mülküne dair şeytanların uydurup izledikleri şeylerin ardına düştüler. Oysa, Süleyman kafir olmadı, ama o şeytanlar kafir oldular;
Kim bu şeytanlar ? Allaha açıklıyor işte
Babil'deki iki iktidar sahibi Harut, Marut insanlara indirilmeyen sihri öğretiyorlardı. Halbuki o ikisi: "Biz ancak bir imtihan için gönderildik, sakın sihir yapıp kafir olma!" demedikçe bir kimseye büyü öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı-koca arasını ayıran şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça bununla kimseye zarar veremezlerdi. Kendilerine zarar verecek ve faydası olmayacak bir şey öğreniyorlardı. Andolsun ki, onu her kim satın alırsa, onun ahirette bir nasibi olmadığını da çok iyi biliyorlardı. Keşke kendilerini ne kötü şey karşılığında
Allahu tealanın bu ayetin başında Hz Süleymanın mülkünden hasetmeside çok dikkat çekici.Yahudilere göre Hz Süleyman Kendisine diğer peygamberlerden farklı olarak Allah tarafından bahşedilmiş olan bir takım yetenekleri insanlara büyü diye tarif ediyorlar. Allahu teala iseonların bu konudaki yalanlarını red ederek süleymanın mülkünün sihr olmadığını beyan ediyor
MANTIK ŞU
O sihir ile bunları yapmış,biz niye yapmayalım, bizde yapabiliriz.
Nah yaparsınız!!!! Salaklara müşteri mi yok ?
dis görünüsleriyle salah ve takva sahibi olarak taninan ve halka sihir ögreten iki yahudidirInsanlarin saf inançlari bu iki kisi hakkinda öyle bir noktaya ulasmisti ki, onlarin semadan inmis iki melek olduklarini ve sihri Allah’tan gelen vahiy ile insanlara ögrettiklerini saniyorlardi. Bu iki adamin sahtekarliklari öyle bir dereceye varmisti ki insanlarin kendileri hakkindaki saf inançlarini sürdürmelerini saglamak için kendilerinden sihir ögrenmek isteyen herkese, "
Bu bir yorumdur.Kabul etmek zorunda değilsin.Kuranın ruhuna ters düşmeyen yorum yapma herkesin hakkıdır. Ters olduğunu düşünüyorsan doğrusunu getirmek sana düşer
Tevhid ve erdem karakterleri evrensel olduğu gibi,şirk ve fesat karakterleride evrenseldir.Asla değişmez.Günümüzde de bu şeklide davranan yığınlarca şarlatan mevcut
Onlar bu ikisinden koca ile karsinin arasini açacak seyler ögreniyorlardi." Sözü sembolik bir anlatimdir
Karı ve kocanın arasını ayırmak için insanların zannetiği gibi uzaktan komanda esrarengiz güçlerin olması gerekmez.Karı ve kocayı birbirine düşürerek olumsuz propaganda bunun için yeterlidir. Nitekim bunun örneklerine günümüzde çoğu kez şahit olmaktayız
İNSANLARIN KARI İLE KOCANIN ARASINI AÇACAK OLUMSUZ PROPAGANDAYI HARUT VE MARUTTAN ÖĞRENMELERİNE NE GEREK VARDI? KARI İLE KOCANIN ARASINI AÇMANIN NE GİBİ ÖĞRENİLECEK YÖNÜ OLABİLİR? EN CAHİL İNSAN BİLE HİÇBİR EĞİTİM ALMADAN EŞLERİN ARASINI AÇABİLİR. İFTİRA, YALAN VE DEDİKODU BUNUN İÇİN YETERLİDİR. SEN İNSANLARIN HARUT VE MARUTTAN EŞLERİN ARASINI AÇACAK ŞEYLER ÖĞRENMESİNİ NEDEN SEMBOLİK BULUYORSUN?
Sembolik düşüncesinde hata yaptığımı kabul ediyorum.Bunu bana niye soruyorsun ki kardeşim demekli onların onların cehaleti o dereceye gelmiş ki karaı koca arasını ayırmak için birilerine danışma ihtiyacı duymuşlar.İlla gizemli bir güç mü öğre meleri gerekiyor?
Fakat onlarin tabi olduklari seytanlari (önderleri) küfre girdiler ve insanlara sihri ögretmeye ve sihrin Harut ve Marut’a indigini iddia etmeye basladilar. O ikisini melek olarak isimlendirmislerdi. Onlara hiç bir sey indirilmedigi halde, insanlara kendilerinin salihlerden olduklari zannini yerlestirdiler. Halkin, onlari iyilik etmekten baska maksatlari olmayan ve kendilerini küfürden korumaya çalisan kimseler olduklarini sanmalari için ugrastilar.
Katılma Tarihi: 31 mart 2005 Yer: Germany Gönderilenler: 380
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Alperen Yazdı:
Selam Dostlar
Aşağıdaki yorum hakkında ne dersiniz?
Ne var ki sihir ve büyüyü ayırt etmede hataya düşülmüş ve ikisi birbirine karıştırılmıştır. Oysa Kuran, bu ikisini ayrı ayrı şeyler olarak beyan etmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyle:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanın söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman kafir olmadı, lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı.” (2.102)
Burada iki şeyden bahsediliyor: Biri sihir, diğeri de Harut ile Marut’a indirilen şey. Bu ikisi arasında da atıf vavı bulunmaktadır. Arapça gramerinde bilinen bir gerçektir ki atıf vavı mugayyerâtı gerektirir. Yani atıf, atfedilenle matufun aleyhine ayrı ayrı şeyler olduğunu gösterir. O halde sihir ile Harut ve Marut’a inen şeyler farklı farklı şeylerdir.
Elbette böyle bir ayrım yapmak zorundalar. Çünkü bunların maksatları farklı.Ne idüğü belirsiz hadisleri haklı çıkartabilmek için ayetleri yontuyorlar
İşte delil adresini verdiğin siteden
Büyüye gelince, büyü sihirden farklı bir şeydir. Sihrin hakikati yoktur, ama büyünün hakikati vardır. Karı koca arasını açmak,arkadaşlar arasında düşmanlık meydana getirmek veya tam zıttı kişiler arasında muhabbet meydana getirmek ve buna benzer halleri meydana getirmek için yapılan büyünün hakikati vardır. Büyünün tesiri vardır ve haktır, yani hakikatte mevcuttur. Nesei’nin rivayet ettiği bir hadiste, Lebid b. Asam yaptığı bir büyüyle Hz. Peygamber (as)’ı büyülemiştir. Bunların tesiri vardır ve hakikattir. Bundan dolayı Kuran, büyüden korunmayı öğretti.
Bu hadis Allaha apaçık bir iftiradır.Zira kuran peygambere mecnun yani cinlendi diyen müşriklerin iddasını red etmektedir
Sebe 46 de ki: Size bir tek öğüt vereceğim: Allah için ikişer ikişer ve teker teker ayağa kalkın, sonra da düşünün! Arkadaşınızda (peygamberde) hiçbir delilik yoktur! O ancak şiddetli bir azap gelip çatmadan evvel sizi uyaran bir peygamberdir
Araf 184 Düşünmediler mi ki, arkadaşlarında (Muhammed'de) delilik yoktur? O, ancak apaçık bir uyarıcıdır.
Büyü diye kuranda bir kavram yok.Kuranda sihr geçer.Her dildeki kavramı kurana yamamaya çalışırsak bunun sonu nereye varır. İngilizce magi deniliyor.Şimdi burdan yola çıkıp büyü, sihir ,magi ayrı ayrı şeyler mı diyecez.Böyle saçmalık nerde görülmüş ?
Ne var ki sihir ve büyüyü ayırt etmede hataya düşülmüş ve ikisi birbirine karıştırılmıştır. Oysa Kuran, bu ikisini ayrı ayrı şeyler olarak beyan etmiştir. Konuyla ilgili ayet şöyle:
Süleyman’ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanın söylediklerine tabi oldular. Halbuki Süleyman kafir olmadı, lakin şeytanlar kafir oldular. Çünkü insanlara sihri ve Babil’de Harut ile Marut’a indirileni öğretiyorlardı.” (2.102)
Burada iki şeyden bahsediliyor: Biri sihir, diğeri de Harut ile Marut’a indirilen şey. Bu ikisi arasında da atıf vavı bulunmaktadır. Arapça gramerinde bilinen bir gerçektir ki atıf vavı mugayyerâtı gerektirir. Yani atıf, atfedilenle matufun aleyhine ayrı ayrı şeyler olduğunu gösterir. O halde sihir ile Harut ve Marut’a inen şeyler farklı farklı şeylerdir.
O şeytanların (o Babilli putperestlerin töresini izleyenlerin), Süleyman’ın krallığı hakkında uydurduklarına tabi oldular.Süleyman kafir olmadı.Fakat onlar , insanlara o sihri veBabilkaynaklı o iki melek –Harut(Korku / Korkan) ve Marut(Üzüntü / Üzülen)-ile ilgili (Babilliler tarafından) indirilen (verilen/bahşedilen/döktürülen) şeyleri öğreterek kafir oldular. O iki şey , kişiye « biz bir fitneyiz/ayartıcıyız, sakın kâfir olma! » demekten başka bir ders vermemekteler. İnsanların ise, o iki şeyden çıkardıkları ders, kişi ile eşinin arasını ayıracak şeylerdir. Onlar, Allah’ın izni (verdiği eylem serbestisi) hariç hiçbir kimseye sihir yoluyla herhangi bir zarar verememekteler. Onlar, hem kendilerine zarar veren,hem de kendilerine yarar sağlamayacak şeyler öğrenirler. Sihre müşteri olan kimselere ahırette güzel muamele olmadığını bilmişlerdi. Uğruna benliklerini sattıkları o şey, ne de kötüdür; keşke bilseler.”
Toplumlarda büyü ile ilişkili olarak korku/korkan ve üzüntü/üzülen ile igili türlü türlü efsaneler vardır ve bunlarla yasak aşklara meşruluk kazandırılmaya çalışılmaktadır.Yani eşlerin arasını açmak:
Gök kraliçesi İştarBabillilerin tanrıçasıYeremya 7:18 de kınanır.
Tammuz Babillilerin verimlilik tanrısıHezekiel 8:14 te kınanır.
Lat Uzza Menat gibi melek inançları 53.sure 23.ayette kınanır.
Ayrıca bakınız.15.sure14-15 ve 43.sure19-21.ayetler.
Harut-Marut ve Zühre Yıldızı efsanesi gibi efsaneler (Ma’lum efsane) Bakara 102 de kınanır.
“ONLAR(HALK); O KİMSELERİN, KİŞİ İLE EŞİNİN ARASINI AÇMADA
BAŞVURDUKLARI O ŞEYİ, O İKİ ŞEYDENKAYNAKLANANI ÖĞRENMEKTELER.”
Babilde putperestler tarafından uydurulan büyü ve korku-üzüntü efsaneleri ve de türevleri (Harut, Marut adlı iki melek ve Zühre yıldızı gibi efsaneler) aşkın nelere kadir olduğunu,aşk uğruna işlenen cinayetlerin ve zinanın karşı konulamaz olduğunu, neredeyse bu olayların mazur görülmesi gerektiğini bilinç altına işlemeye çalışır.Bu öğreti, Bakara 102 de efsaneye ve onlarla ilişikin büyü denen uygulamalara atıf yapılarak kınanır. Efsane ile Süleyman’ın babası ve annesi ile ilgili iftiraya(babası ve annesinin sözde yasak aşkı ve aşk uğruna işlenen cinayet), büyü ile de Süleyman Tapınağı'nın geometrik ölçüleri ve Süleyman’ın bu gizemle krallığını kuvvetlendirmesi ile ilgili iftiralara yani Süleyman’ın Kral oluşu ve Krallığını kuvvetlendirişi ile ilgili gerçek dışı söylencelere atıf var.Kuran Süleyman peygamberin kral oluşu ile ilgili olarak babası Davut’a iftira atanları ;ayrıca bu iftiraları ve iftiraya zemin hazırlayan o tür efsaneleri,Süleyman’ın kral olduktan sonra büyücü olup bu yolla krallığını güçlendirdiği şeklindeki uydurukları öğreti yapanları şeytan (kötü kişiler) olarak isimlendirir.
Örnek gösterilen Süleyman ve krallığı ile ilgili yorumcular tarafından eklenmiş kutsal olmayan öğretilerden bazılarını Mevdudi TefhimülKuran’da Sad Suresi 26.ayetin tefsirinde örneklemiş. (II.Samuel 11:2-25)
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma