Rabbimiz Hz. Musa’ya ilim vermişti.
Mûsa, yiğitlik çağına ulaşıp olgunlaşınca ona hikmet ve ilim verdik. Biz, güzel düşünüp güzel davrananları böyle ödüllendiririz. (Kasas 14)
Evet Hz. Musa’ya Rabbimiz ilim vermişti ama ona vermediği birbaşka tür ilim daha vardı. Hz. Musa yol arkadaşı ile birlikte çok farklı bir kişiyle karşılaştı.
Orada, kullarımızdan öyle bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir rahmet vermiş, lütfumuzdan bir ilim öğretmiştik.
Mûsa ona dedi ki: "Sana öğretilenden bana da bir olgunluk/bir bilgi öğretmen şartıyla sana tâbi olayım mı?"
Dedi: "Doğrusu sen benimle beraberliğe dayanamazsın." "Havsalanın almadığı bir şeye nasıl dayanacaksın?" Mûsa dedi ki: "Allah dilerse beni sabırlı bulacaksın; hiçbir işte sana karşı gelmeyeceğim." (Kehf 65/69)
Hz. Musa Rabbimizin Katından İlim Verdiği bir kuldan bilgilenmek istiyor. Bu nedenle o şahıs ile bir sözleşme yapıyor ve yolculuğa çıkıyor. Peygamberde bile olmayan bu ilim neydi? Bu ilim Peygambere neden verilmemişti?
Rabbimiz neden kullarından bir kuluna tarihin akışına ve insanların kaderine direkt müdahale etme yetkisi vermişti? Bugün de aramızda böyle kullar var mıdır acaba?
Benzer bir kul, Hz. Süleyman sözkonusu olduğunda da karşımıza çıkıyor. O kul bir Cin değil. Bir insan. Şimdi bu kısmı da üstteki gibi inceleyelim. Önce Rabbimizin Hz. Süleyman’a da bir ilim verdiğini görelim. Allah Hz. Süleyman’a bir ilim verdiğini şu ayette bildiriyor:
Yemin olsun, biz, Davûd'a da Süleyman'a da bir ilim verdik. Onlar şöyle dediler: "Bizi, mümin kullarının bir çoğundan üstün kılan Allah'a hamd olsun." (Neml 15)
Gördüğümüz gibi Rabbimiz Hz. Süleyman’a da bir ilim vermiş. Bu ilimle Cinlere ve Rüzgara hükmetmiş. Cinleri emrinde çalıştırmış ve Uzak mesafeleri belki hava taşıtları tasarlayarak çok kısa bir sürede almış. Hatta hayvanlarla konuşabilme gibi çok enteresan bir ilim de verilmiş Hz. Süleymana. Ama ona verilmeyen, onun yanındaki başka bir kişiye verilmiş olan bir ilim var.
Kendinde Kitap'tan bir ilim olan kişi de şöyle dedi: "Ben onu sana, gözünü açıp yumuncaya kadar getiririm." Derken Süleyman, tahtı, yanında kurulmuş görünce şöyle konuştu: "Rabbimin lütfundandır bu. Şükür mü edeceğim, nankörlük mü diye beni denemek istiyor. Esasında, şükreden, kendisi lehine şükretmiş olur. Kim de nankörlük ederse bilsin ki, Rabbim Ganî'dir, cömerttir." (Neml 40)
Rabbimiz tarafından kullarına verilen iki farklı tür ilim mi var?
İlm-ü Ledün konusunda siz ne düşünüyorsunuz? “Kitaptan bir ilim” denilerek kitapların anası olan levhi mahfuzdan ilim almış olan kişiler mi kastediliyor?
Fazlaca suistimal edilen bu mevzu hakkında sizlerin görüşü nedir?
Ayrıca, bu konunun Kur’anı daha iyi anlayıp anlayamamakla bir ilgisi var mı? Ankebut 43 ile bu konunun bir alakası var mı? (Bunlar bizim, insanlara vermekte olduğumuz örneklerdir ki ilim sahiplerinden başkası onlara akıl erdiremez. (Ankebut 43))
|