HANiFDOSTLAR.NET

 

Kuran Müslümanı
 

(Şahıs odaklı din anlayışından Allah odaklı din anlayışına...)

Ana Sayfa Hanif Mumin  Iste Kuran Kurandaki Din  Kur'an Yolu  Meal Dinle Sohbet Odasi Hanifler E- Kitaplik Kütüb-i Sitte ?  ingilizce Site Kuran islami Aliaksoy Org  Hasanakcay Net Tebyin-ül Kur'an Önerdiğimiz Siteler Bize Ulasin

 

- Konulara Göre Fihrist

- Saçma Hadisler

- Hadislerin-Sünnetin İncelemesi

- Haniflikle İlgili Sorular Cevaplar

- Misakın Elçisi Kim?

- Kuranda Namaz/Salat

- Onaylayan Nebi

- Kuranda Namaz/Salat

- Enbiya 104

- Kuranda Yeminler

- Adem Hakkında Sorular

- Ganimetleri Resulün Eline Nasıl Vereceğiz?

- Allahın ındinde YIL ve DOLUNAYLAR

- Abese ve Tevella

- Hadisçilerce Tahrif Edilen Ayetler

- Mübarek Yer, Mübarek Vakit

- Arkadaş Peygamber

- Kuranın İndirilişinden Günümüze Gelişi

- Bir Türban Sorusu

- Kuran ve Bize Öğretilenlerin Farkı

- Namazın Kılınışı

- Hadislere Göre Namaz

- Kuranda Salat Namaz mıdır?

- Kuran Yetmez Diyen Uydurukçular

- Bizler Hanif Dostlarız

- Sahih Hadis mi İstersiniz?

- Hakkı Yılmaz'ın Tebyin Çalışması

- Kur'anı Anlamada Metodoloji

- Tarikatçıların Çarpıttığı Birkaç Ayet

- Nasıl Kur'an Okuyalım?

- Kur'anı Kerim Nedir?

- Kur'anda Oruç

- Allah'sız Bir Din ve Allah'sız Bir Kur'an İnancı

- Kuransız Bir İslam Anlayışı ve Müşrikleşme

- Meal Çalışmasına Davet

- Allah Şahit Olarak Kafi Değil mi?

- Doğru Hadisleri Ne Yapacağız?

- Kur'andaki Muhammed ve Peygamberlerin Misyonu

- Mahrem, Avret, Ziynet

- Nur Suresi Çeviri-Yorum

- Cilbab

- Resule İtaat Ne Demektir?

- Hadis Kalburcuları ve Kalburları

- Kur'anı Kerim'in İndiriliş Gayesi

- Kur'anda Amellere Karşı Cahili Yaklaşım

- İslamdışı İnanışlara Kur'andan Örnekler

- Biri Şu Haram Üretim Tesislerini Kapatsın

- Tasavvufta İslam Var mı?

- İslamda Delil Sorunu

- Kurban Kesmek

- İlahi Hitabın Serüveni

- Ecel Nedir?

- Şirk, İşrak, Müşrik, Müşareke, Müşterik

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Peygamberlere Karşı Rabbani Yaklaşımlar

- Salat-ı Tefriciye yada Zikri Çarpıtmaya Bir Örnek

- Mucize Nedir?

- Ayrılıkların Nedenleri

- Sıfır Hata veya Kur'an

- Haniflik Nedir?

- Rabıta İle Şeyhlere Tapanlar

- Hadis Zindanının Mezhepçi Mahkumları

- İslam Dininin Öğrenilmesinde Kaynak Sorunu

- Fasık ve Münafıkların Genel Tanımlaması

- Hadisler, Hıristiyanlık ve Selman Rüştü

- Kur'anı kerim'in İndiriliş Gayesi

- Müstekbirlere Karşı Cahili Yaklaşım

- Halis-Hanif İslam

- Kur'anda Şefaat

- Fuhuş Tellalı Tefsirciler

- Hayızlıyken Neden Namaz Kılınmasın?

- Cebrail, Vahiy, Melek

- Dindarlıkta Müşrikleşme Temayülü

- Büyü Yapan ve Yaptıranlar

- Yaratılış, Adem, Havva

- Kur'an Yerel mi, Evrensel mi?

- Reform Dinde mi, Dindarlıkta mı?

- Ne Mutlu Tağutu Olmayanlara

- Peygambere Saygı(?)

- Hadislere Kanıt Diye Gösterilen Ayetler

- Allah Nazara Karışmadı mı?

- Kur'anı Kerimle Amel Etmek Mümkün mü?

- Kur'anda İnkar Edenlerin Vasıfları

- Müminlerin Vasıfları

- Allah'ın Vasıfları

- Kur'anın Vasıfları

- Dine Karşı Cahili Yaklaşımlar

- Kur'an Merkezli Din

- İrin Küpü Patladı; Mevlana

- Hurafe ve Bidatlar

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Hz. İsa'nın Ölümü

- Allah'ın Mesajının Adı: Kelamullah

- Allah'ın Resule Uyarıları

- Kur'ana Göre Tenkit ve Eleştiri Nasıl Olmalı?

- Kur'anda Sevgi

- Sofuların Devlet Desteğiyle Desteklenmesi

- Hans Von Aiberg Aldatmacası

- Kabir Azabı Safsatası

- Kur'an Kıssalarının Önemi; Masal Değiller

- Kur'anda Toplumsal Sünnetler

- Tefsirde İsrailiyyat

- Kardeş Evliliği Olmadan Çoğalma

- Hans Von Aiberg Tutuklandı

- Kur'anda Tevbe Kavramı

- Yaşar Nuri Öztürk'ün Yorumuyla Namaz

- Karadelikler; Bir Büyük Yemin

- Mezhepçilerin Ümmi Açmazı

- Kabe Nedir? Mekkede midir, Kudüste mi?

- Kur'anda Ruh Kavramı

- Kur'anda Nefs Kavramı

- Amin Kavramı ve Putperestlik

- Diyanet İşleri Başkanlığının Sitemize Cevabına Cevaplar

- Resul ve Nebi -1

- Resul ve Nebi -2

- Sapık Bir Fırka: Hansçılar

- Cihad mı, Çapulculuk mu?

- Kur'an Deyip Namazı Yok Sayanlar

- Cennete Sadece Müslümanlar mı Girecek?

- Kur'anda El Kesme Cezası var mı?

- Nazar veya Göz Değmesi Var mı?

- Şehadet Getir, Münafık(?) Ol

- Kur'anda Eleştiri Metodu

- Hacc Mekkede mi, Bekkede mi?

- İslami Tebliğde Kur'an Metodu

- Saptırılan Kavram: Mekruh

- Kur'anda Cuma Namazı var mı?

- Of Be Kader, Allah mı Suçlu Yoksa Biz mi?

- Kader Açısından Cebir ve İhtiyar

- Baban Peygamber Olsa Ne Yazar

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Vahdet-i Vücud, Şirkin Alası

- Tasavvufi Bilginin Kaynağı Vahiy mi?

- İslam'da Resullük Son Bulmuştur

- Teveffi Kelimesi ve Arap Dili

- Tasavvuf Üzerine Düşünceler

- Nefis Mertebelerinin İç Yüzü

- Allah Rızası Anonim Şirketi; Tarikatlar

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -1

- Tasavvuf ve Eşcinsellik -2

- Nakşi Şeyhi Allah'ın Avukatı mı?

- Kur'anda "ve+la" Öbeği

- Putlar ve Tapanlar

- Son Peygamberimizin Okuma Yazması

- Mesih ve çarpıtılan Bir Ayet

- Hac İzlenimleri

- "Üzerinde 19 var" da Son Nokta

- Secde Emri

- Kur'andaki Hac

- Aracıların Gaybı Bildiği İnancı

- Tarikatçı - Müşrik Karşılaştırması

- Gazali'nin Kadına Bakışı

- Kur'anda Kadına Verilen Önem

- Başörtüsü Allah'ın Emri Değil

- Başörtüsü Takmak Kur'anda Var mı?

- Kur'anda Kadın Dövmek Var mı?

- Cariye, Köle; Utanmaz Mealciler

- Kadına Yönelik Şiddet

- Sünnet Edilen Kızın Öyküsü

- Erkekçe ve Kadınca Meal Konusu, Nebe 33. Ayet

- Harem - Selamlık Kimin Emri?

- Zina, Evlilik ve Örtünme Adabı

- Cariyeleri Aç, Hür Kadınları Kapat (!)

- Çok Eşliliği Yasaklayan Ayetler

- Kur'ana Göre Evlilik Hukuku

- 2 Kadın = 1 Erkek, Uydurma mı?

- Danimarkalı mı Sapık, Buhari mi?

- Ebu Hanife, Cariyenin Avreti

- Nisa 25, Hür Kadın ve Fahişe İfadesi

- Maymunların Hadisi ve Recm Vahşeti

- Hz. Muhammed'in Tebliği

- Peygamberi Tanrılaştırma

- Angarya Haline Getirilen İbadet

- Buhari'nin Hadislerini Buhari Yazmamıştır

- Hadis ve Sünnet Gerçeği

- Uydurma Hadisler, İslamın Kara Boyası

- Hadisler Dinin kaynağı Olamaz

- Uydurmaların Sınırı Yok; Şeytan Geyiği

- Beşeri Hükümler Neden Kutsal Oluyor?

- Hadis - Kur'an Çelişkisi

- Kur'anda/Dinde Olanlar ve Olmayanlar

- Cehennem'den Çıkış Yok

- Kur'anda Tağut

- Ebu Hureyre Gerçekte Kimdir?

- Hadis - Mantık Çelişkileri

- Kurban ve Kurban Bayramı Nereden Geliyor?

- Hadislere Göre Kur'an Eksiktir

- Bildiri: İslam Anlayışında Reform

- Arapça mı, Arap Saçı mı?

- Koca mı Üstün, Allah mı?

- Esbab-ı Nüzül Komedi Hadisleri

- İşte Geleneğin Dini

- Ulul Emir İle Kim Kastediliyor?

- Kul Hakkı

- Yezidi Bir Gelenek: Aşure Tatlısı

- Hz. İbrahim'den Asrımıza Dersler

- Taklitçiliğin Boyutları

- Seb-ul Mesani Nedir?

- Kelle Sayılarak Gerçek Bulmak

- Kıyamet - Mahşer Günü ve Sonrası

- Kur'anda Namaz Vakitleri

- Kur'anda Cuma Konusu

- Salih Olmak Yetmez

- Hudeybiye Anlaşması Uydurma mı?

- Kitap Yüklü Eşekler

- Kur'andaki Hac

- Hz. Nuh'un Oğlu Kimdi? İftira mı?

- Ruhun Ağırlığına Başka Bakış

- Hz. İbrahim Yalancı Değildi

- İncil'de Kadına Bakış

- Şirkin Büyüğü Küçüğü Olur mu?

- Kur'andaki Abdest ve Hijyen

- Din de Bir Araçtır

- Kur'an Okumanın Zararları

- Kur'anda Dua Ayetleri

- Kur'anda Tarih Kavramı ve Bilinci

- Şekilsel Secde Kur'anda Yok mu?

- Salat ve salatı İkame

- Kur'andaki Emr Kavramı Üzerine

- Dindar İnsanlar Şirk Koşar

- Alak Suresinin İlk Beş Ayeti

- Men Arefe'nin Çözümü

- Kur'andaki Av Yasağı

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Kur'anda İnsan Hukuku

- Din Büyüklerini Tanrılaştırma

- Allah'a ve Muhammed'e Değil

- Kur'andaki Örnek Tevekkül

- Şekilsel Rüku Kur'anda Yok mu?

- Hz. İbrahim Kuşları Kesti mi?

- Ehli Sünnet Dininin Anayasası

- İnsan Allah'ın Halifesi mi?

- Kur'an Üzerinde Düşünmek

- Şirkin Kuyusuna Düşenlere Uyarılar

- Kur'an Ölülere Okunmak İçin mi İndirildi?

- Ayda Okunan Kur'an Masalı

- Hz. İbrahim, Safa ve Merve Masal mı?

- "Haç"er-ul Esved (!)

- Mevlana Sahte Bir Peygamber Değil mi?

- Tasavvufun Tanrısı İki Zıttır

- Kur'andaki Tasavvuf: Teveccüh

- Önce Batıl ve Hurafe İle Savaşalım

- Resuller Haram Kılamaz mı?

- Elçi Muhammed ile İnsan Muhammed'in Farkı

- Tarikatlarda Aracılar Rezaleti

- Nur Suresi 31. Ayet Nasıl Çarpıtılıyor?

- Sırat Kıldan İnce, Kılıçtan Keskin mi?

- Kur'anda Zalimler

- Bütün Mehdileri Çöpe Atıyoruz

- Kur'ana Göre Ramazan Ayı ve Haram Aylar

- Tasavvufçuların İlahı; Varlık ve Yokluk

- Tasavvufçuların Küçük Putları

- Sünnet Etmek yaratılışı Değiştirmedir

- Son Peygamberimizin Mektupları

- Fıtrat ve Namaz Vakitleri

- Mescid-i Aksa Nerede?

- Büyük Kandırmaca: Hadis

- Kur'an Neden Arapça Olarak İndirilmiştir?

- Kimin dini? Kimin Kitabı? Kimin Meali?

- Evliya Kelimesinin geçtiği Ayetler

- Şimdiye Kadar Yaşanan İslam

- Ayın Yarılması Diye Bir Mucize Yoktur

- Kabe Dikili Taş Değil mi?


Up | Down | Top | Bottom
 
Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.

Yunus Suresi 105

Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.

Enam Suresi 79

İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.

Ali İmran Suresi 67

Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.

Nahl Suresi 123

De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.

Ali İmran Suresi 95

Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.

Hacc Suresi 31


Up | Down | Top | Bottom

HABERLER

 

 








 

 

  Hanif Islam

 

Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
 Hanif Dostlar Ana Sayfa -> Tasavvuf -Din Felsefe- Bilim Kurgu
Konu Konu: RABITA ILE SEYHE TAPANLAR Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazanlarda
Gönderi << Önceki Konu | Sonraki Konu >>
mümin
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 subat 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 91
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mümin

Allah Kuranı başına taç yapan herkesten razı olsun....



__________________
Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar? Araf (191)
Yukarı dön Göster mümin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mümin
 
Papatya
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 14 mart 2006
Gönderilenler: 211
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Papatya

mümin Yazdı:

arkadaþlar herkes birini putlaþtýrmýþ gidiyor Allah biz haniflere sabýr versin kimseyle dini konuþmaya yeltenemiyorsun adamlar aðzýný açtý mý hemen küfür kusmaya baþlýyorlar falan adam büyük zattýr sen biliyormusun diye baþlýyorlar bende artýk gýna geldi heralde tek baþýmayým

uhhhhhhh Hele kadinlar arasinda bu daha da kotu. Seyhin kerametlerini anlatirlarda dururlar. Sen biliyormusun diye basladiklari gibi, kerametleri sanki Gazi Antep baklavasinin tadini anlatiyorlarmis gibi anlatiyorlar..... Inanmayani akli karisiklik ile suclarlar. Ama okumadiklari icin bilmzelerki Allahin kitabi apacik bir kitap......

Ama yobazlara karsi dimdik ayakda durmasini ogreniyorum. Yobazlarin kaleleri hadis, mezhep imami, seyhlerinin laf salatalari  ile kuruldugu icin , onlari kaleleri disi orumcegin evi gibidir.  Allah ne diyor, Iste en zayifi da odur. 



__________________
Müslümanim diye hic utanmiyorum.... Mevsim Bahar..Ben artık özgur bir müslümanım. Bir elimde KURAN, Bir elimde bahar çiçekleri ve arkamda 1400 yıllık hurafe, hadis, mezhep ve şeyhlerın enkazı.
Yukarı dön Göster Papatya's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Papatya
 
Hamide
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 mart 2006
Gönderilenler: 74
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Hamide

Papatya Yazdı:
mümin Yazdı:

arkadaþlar herkes birini putlaþtýrmýþ gidiyor Allah biz haniflere sabýr versin kimseyle dini konuþmaya yeltenemiyorsun adamlar aðzýný açtý mý hemen küfür kusmaya baþlýyorlar falan adam büyük zattýr sen biliyormusun diye baþlýyorlar bende artýk gýna geldi heralde tek baþýmayým

uhhhhhhh Hele kadinlar arasinda bu daha da kotu. Seyhin kerametlerini anlatirlarda dururlar. Sen biliyormusun diye basladiklari gibi, kerametleri sanki Gazi Antep baklavasinin tadini anlatiyorlarmis gibi anlatiyorlar..... Inanmayani akli karisiklik ile suclarlar. Ama okumadiklari icin bilmzelerki Allahin kitabi apacik bir kitap......

Ama yobazlara karsi dimdik ayakda durmasini ogreniyorum. Yobazlarin kaleleri hadis, mezhep imami, seyhlerinin laf salatalari  ile kuruldugu icin , onlari kaleleri disi orumcegin evi gibidir.  Allah ne diyor, Iste en zayifi da odur. 

Teknoloji caginin bize getirdigi faydalardan birisiden, insana yanliz olmadigini hisetdirmesidir. Sabir ile kizmadan konusmaya devam.  Kimseyide denize dokmuyelim....... Yoksa denize doke doke ortada kimse kalmayacak....



__________________
Müslüman olmak güzeldir AMMA Hanif Müslüman olmak bir başkadır başka ......
Yukarı dön Göster Hamide's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Hamide
 
mümin
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 27 subat 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 91
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı mümin

 Arkadaşlar yüce İslamı kendi şahsi emelleri doğrultusunda kullanan insanlara prim vermemenin yolu, uydurma dine sapmış insanları Kurana çekmekten geçtiği için bize düşünen ayetleri çok iyi bilmek ve herhangi bir ihtilaf anında hemen Ayeti delil getirmektir.

 (YUNUS37) Bu Kur’an, Allah’tan (indirilmiş olup) başkası tarafından uydurulmamıştır. Fakat o kendinden öncekileri doğrulayıcı ve Kitabı  açıklayıcı olarak, indirilmiştir. Bunda hiçbir şüphe yoktur. (O) âlemlerin Rabbi tarafındandır.

NÛR
(34)

Andolsun, biz size açıklayıcı âyetler, sizden önce gelip geçenlerden bir misal ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için bir öğüt indirdik.

NÛR
(46)
Andolsun, biz açıklayıcı âyetler indirdik. Allah dilediği kimseyi doğru yola iletir.

 

MÂİDE
(101)
Ey iman edenler! Size açıklandığı takdirde sizi üzecek olan şeylere dair soru sormayın. Eğer Kur’an indirilirken bunlara dair soru sorarsanız size açıklanır. (Halbuki) Allah onları bağışlamıştır. Allah çok bağışlayandır, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.)

 Ayetlerde görüldüğü üzere Allah kitabının açık olduğunu ve ayetlerinin yine kitapta açıklandığını apaçık beyan etmiştir . Maide 101 de belirtildiği gibi sadece KURAN da yazılı olan şeylerden sorumluyuz. ....



__________________
Hiçbir şeyi yaratamayan, kendileri yaratılan şeyleri Allah’a ortak mı koşuyorlar? Araf (191)
Yukarı dön Göster mümin's Profil Diğer Mesajlarını Ara: mümin
 
Hamide
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 07 mart 2006
Gönderilenler: 74
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Hamide

mümin Yazdı:

 ............... Ayetlerde görüldüğü üzere Allah kitabının açık olduğunu ve ayetlerinin yine kitapta açıklandığını apaçık beyan etmiştir durum böyleyken kalkıp kitap tek başına yeterli değildir diyenler ve kendilerine açıklayıcı olarak şeyh evliya hocaefendi alim ulamayı önder seçip kitaba sırtını döneneler büyük hüsrandadır. .................Kitapta helal olan şeyleri haram, haram olan şeyleride helal sayarak kendileirni putlaştırmışlardır. Bu Putcuların önünde bir çelik gibi durabilmenin yolu Kitabul Mübini iyi okuyup anlamaktan ve zamanı geldiğinde apaçık ayeti ortaya koymaktan geçer....

şeyh evliya hocaefendi alim ulamayı önder seçip kitaba sırtını döneneler büyük hüsrandadır. O seyhler eviliyalarda bunu biliyor ama bilmeyenler onlari izleyenler. Yada Allahin verdigi akli kullanmayanlardir. Forumun aan sayfasina asilan ayet onlarin hallerini ne guzel ozetlemis.   

Zümer Suresi 3. " Gözünüzü açıp kendinize gelin! Arı-duru din yalnız ve yalnız Allah'ındır! O'ndan başkasını veliler edinerek, "biz onlara, bizi Allah'a yaklaştırmaları dışında bir şey için kulluk etmiyoruz." diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında, tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah, yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz"



__________________
Müslüman olmak güzeldir AMMA Hanif Müslüman olmak bir başkadır başka ......
Yukarı dön Göster Hamide's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Hamide
 
Alperen
Admin Group
Admin Group
Simge

Katılma Tarihi: 09 nisan 2005
Gönderilenler: 2974
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Alperen

Üniversitede okuduğum yıllardı. Devlet Yurdunda bir tarikatın elemanlarının arasında kalıyordum. Her akşam gibi toplanılırdı, hem yurttaki odamızda.

Ne mi yapılırdı toplantılarda? Tabiki Allah'ın ayetleri konuşulmazdı. Sadece halka halinde oturulup hafi(sessiz) zikir çekilirdi. Bunun öncesinde ve sonrasında ise efendi hazretlerinin olağanüstü hallerinden falan bahsedilirdi. Onun hakkında ortalıkta dolaşan söylentiler menkıbe tadında huşuyu temin etme ve imanı tazeleme adına anlatılırdı.

Hiç abartmıyorum o toplantılarda adamların ağzından tek bir ayet bile çıkmazdı. Sadece efendi hazretlerinin kerametleri ve kurtarıcılığı anlatılırdı.

Birgün atladık otobüslere ve gittik efendinin memleketine. Orada bir akşam kaldık. İkinci günün sonunda döndük oradan. Ve inanın bu iki gün boyunca ne şeyhten ne de elebaşlarından bir tek Kur'an Sohbeti dinlemedik. Yazık onlarca üniversiteli genç insana. Gusül abdesti sonrasında alınan bir tevbe (günah çıkarma ayini) ve sonrasında efendinin nezaretinde yapılan hatme. Artı bol bol silsiledeki pak(!) insanların hayatlarından altın(!) kesitler.

İslam Dininin, Kur'andaki İslam'ın yol kesen eşkiyaları bu şeyh kılıklı adamlar değil de kim?

İnsanları kendilerine iman ettiren ve bundan maddi-manevi menfaat temin eden zümreye yazıklar olsun. "Gelin sizleri menzili maksudunuza eriştireyim, sizleri Allah'a ulaştırayım" diyen bu zevata prim ve gönül verenlere de Allah izan ve basiret versin.

Bilgi ve görgü paylaşımına evet, kulluğa-köleliğe hayır...

 



__________________
Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Yukarı dön Göster Alperen's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Alperen
 
sailamasr
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 23 nisan 2005
Gönderilenler: 543
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı sailamasr

selam selam alperen

 

öyle diyorsun da çevremiz tarafından hep kafir ilan edildik. oylamayla KERAMET(!)leri sabitlenen hz. said nursi (r.a.) diye başımıza hep çivi gibi çakmaya uğraşmadılar mı?yok seyyidmiş yada şefaat edermiş filan.

kimsenin gözünü açacağı yok açık gözler belli onlarda gözünü kazara açanı KAFİR ilan ediyorlar

hesap günü çok gülücem (garantim yok ama amma put görücez di mi )

selam selam

 

Yukarı dön Göster sailamasr's Profil Diğer Mesajlarını Ara: sailamasr
 
Huysuz Melek
Katilimci Uye
Katilimci Uye
Simge

Katılma Tarihi: 18 mart 2006
Yer: United States
Gönderilenler: 75
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Huysuz Melek

Alperen Yazdı:

.................İnsanları kendilerine iman ettiren ve bundan maddi-manevi menfaat temin eden zümreye yazıklar olsun. "Gelin sizleri menzili maksudunuza eriştireyim, sizleri Allah'a ulaştırayım" diyen bu zevata prim ve gönül verenlere de Allah izan ve basiret versin.

Bilgi ve görgü paylaşımına evet, kulluğa-köleliğe hayır...

Kafir Damgasi vurmakdan cekinmiyorlar. Once sessizce cekiliyorlar sonra DAMGA geliyor. Turkiyede boyle idi Amerikada boyle. Hep aracilar hep birilerinin yardim eli lazim. Bunu bizim burdaki kilisenin papazi zaten yapiyor. Birde Menzile gitmeye ne gerek var.

Cennet gitmek icin Menzile gitmeye  yada Rabiat ya ne gerek var. Kiliseye gidip bagisiniz yapin. papazda ayni seyi soyluyor.

Yukarı dön Göster Huysuz Melek's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Huysuz Melek
 
Abdullah16
Uzman Uye
Uzman Uye
Simge

Katılma Tarihi: 21 eylul 2005
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 727
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Abdullah16

  SAİLAMASR yazdı:

      ''kimsenin gözünü açacağı yok, açık gözler belli. onlarda gözünü kazara açanı KAFİR ilan ediyorlar.''

EmbarrassedAngryEmbarrassed Klavyene sağlık.Rabbimiz Allah''Gözünüzü açın..''buyururken,bunlar karanlıkta kalmak için göz yummayı marifet sanıyorlar.İşte bu yüzden Kur'an müşrikleri zalimler ve karanlıkta kalanlar diye tanımlıyor.gözlerini açsalar aydınlıktan yana tavır alıp bu sefer karanlıkta kalanlara karşı savaşacaklar.Fethullah Gülen'in tavrı daha sinsi.Millet başını önüne almış hüngür hüngür ağlarken, o onların başına ip bağlayıp kendi egosuna ve büyük şeytan ABD'ye ibadet ettirmek peşinde.

     Tekrar tebrikler.Onikiden vurmuşsun.Hamdolsun Rabbimize ki,Kitabına yöneldikçe dilimizdeki bağı çözüyor da tam hedeften vurmalar başarılı oluyor.Av mevsimi başladı.LOL



__________________
''Eğer biz bu Kur'anı bir dağın üzerine indirseydik,kesinlikle onun,Allah korkusuyla baş eğerek parça parça olduğunu görürdün..''Haşr:21
Yukarı dön Göster Abdullah16's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Abdullah16
 
Sufi_Can
Newbie
Newbie


Katılma Tarihi: 20 mart 2006
Yer: Turkiye
Gönderilenler: 11
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP Alıntı Sufi_Can

EVET ARKADAŞLAR  SİZLER BELKİDE  SADECE İSMİNİ DUYARAK BAZI ŞEYLERİ,N YADA  BİLMEDEN KENDİ YORUMLARINIZI  YAPMIŞSINIZ  VAKTİNİZ VARASA BUYUR  OKUYUN SORULARINIZA  YANITLARI  AM ŞUNUDA BİLİNDİ  BİRİRLERİ EĞER EVLİYALAR DİL UZATIRSA YANİ ALLAHU TEALANIN SEVDİĞİ KULLARINA BİLSİNKİ  O KULA ALLAHU TEALAL  HARP BAYRAĞINI ACAR ALLAHU TEALANIN HARP BAYRAĞINI AÇMASI  SİZİN TABİRİNİZCE KONUŞİM  GÖKTEN  MELEK İNDİRMESİNE GEREK YOKTUR...
İŞTE SORULARINIZA  CEVAPLAR  VEDE  O PAPAZ DEDİĞİNİZ  VE KİLİSİDE  GÜNAH ÇIRANLARA  BENZETMEK İSTEDİĞİNİZ O  KESİM İÇİN SİZE SUNULAN CEVAPLAR BUNLARADA SİZLER CEVAĞ VERİN...
 

MÜRŞİD

 

وَمِمَّن 18; خَلَقْنَ 75; اُمَّةٌ يَهْدُون 14; بِالْحَق 17;ِ وَبِه يَعْدِلُ 08;نَ

“Yarattığımız ümmetten öyle erler de vardır ki, onlar Hak-ka iletirler ve Hak ile hüküm verirler.” (A’raf; 181)

Şüphe yok ki, hak ehli neye kavuşmuşsa, kendi işlerinde doğru yolda ve adalet üzere olduktan sonra insanlara da doğruyu gösterdiklerinde, halk arasında adil davranmalarından dolayı kavuşmuşlardır.

O hak ehli de kendisine tabi olan insanları kavuştukları şeye kavuşturmaya çalışırlar.

Ayet-i Kerimede işaret edilen erler; insanı irşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran ve insanı Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiyleri doğrultusunda terbiye ederek Allah’a ve Resulüne götürecek olan Mürşit’lerdir.

Allah-u Zülcelal nasıl ki zahiri ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden alimleri eksik etmiyorsa, batıni ilimlerin öğrenilmesi ve insanların manevi olarak kendilerini temizleyip doğru yola çevirecek olan Mürşid-i kamilleri de eksik etmemiştir.

 

MÜRŞİD-İ KAMİL’İN LÜZUMU

 

Şimdi bazı kimseler:

“Muhakkak bir Mürşid bulmak şart mıdır?” diyebilirler.

İnsan, yüzlerce kitabı ezberlese ve gece-gündüz ibadetle meşgul olsa bile bir Mürşidin terbiyesine girmeden, üzerinde bulunan hasletlerden kurtulamaz.

Tedavi yolunu bilmeyen bir hasta, nasıl doktora gitmeye muhtaçsa, nefsine mağlup olan ve bir türlü doğru yolda yürüyemeyen her insanın kendine bir Mürşid bulması lazımdır. Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

اُولئِكَ الَّذينَ هَدَى اللّهُ فَبِهُدي 07;ُمُ اقْتَدِه 18;

“İşte onlar, Allah’ın hidayet-ine ulaştırdığı kimselerdir; öyleyse sen de onların yoluna uy” (En’am; 90)

وَاِذَا جَاءَهُم 18; اَمْرٌ مِنَ الاَمْنِ اَوِ الْخَوْف 16; اَذَاعُو 75; بِه وَلَوْ رَدُّوهُ اِلَى الرَّسُو 04;ِ وَاِلى اُولِىالاَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَ 07;ُ...

“Onlara güven ve korkuya dair bir haber gelse onu yayarlar, halbuki onu peygambere ve emre selahiyetli olanlara havale etselerdi onun ne olduğunu bilirlerdi...” (Nisa 83)

Mürşid, gerçek manada Allah-u Zülcelal’i kullarına, kulları da Allah-u Zülcelal’e sevdirmektedir.

Çünkü Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Muhammed’in nefsini elinde bulunduran Allah’a yemin olsun ki, hiç şüphesiz, Allah-u Zülcelal’in en sevgili kulları; Allah’ı kullarına, kulları da Allah’a sevdiren, yeryüzünde hayır ve nasihat için dolaşanlardır.” (Beyhaki, Şihabü’l İman, 1/367)

Mürşid-i Kamillerin insanları Allah-u Zülcelal’e sevdirmesi şöyle olmaktadır. Mürşid-i kamil, kişiyi Peygamber Efendimiz -sav-’in sünnetine uymaya sevkeder. Her kim Peygamber Efendimiz’e -sav-ve O’nun yoluna uymak için gayret sarfederse Allah-u Zülcelal onu sever. Çünkü bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّو 06;َ اللّهَ فَاتَّبِ 93;ُونى يُحْبِبْ 03;ُمُ اللّهُ

“De ki: ‘Eğer siz (gerçekten) Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin.” (Ali İmran; 31)

Mürşid-i Kamilin Allah-u Zülcelal’i kullarına sevdirmesi ise şöyle olur:

Mürşid, kişiyi manevi kirlerden temizleme yoluna sevkeder. Nefis, çirkin sıfat ve huylardan temizlenince, kalp aynası parlar ve hakikati görür. Hakikati gördüğü zaman da Rabbini sever. İşte bu nefsi temizlemenin ve terbiye etmenin bir sonucudur. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

قَدْ اَفْلَحَ مَنْ زَكّيهَا

“Şüphesiz nefsini temizleyen kurtulmuştur”(Şems; 9)

Nefsin kurtulması, Allah-u Zülcelal’i tanıması ve hakikati görmesiyledir. İnsanın kalp aynası parlayınca, dünyanın ne kadar çirkin ve boş olduğunu, ahiretin ise ne kadar güzel ve devamlı olduğunu görür. Bu durumda da baki olanı sever ve ona yönelir; boş ve geçici olandan yüz çevirir. Böylece Mürşidin insana vermiş olduğu menfaatte ortaya çıkmış olur.

Mürşid-i Kamiller, dünyada Allah-u Zülcelal’in dininin tebliğ edicileri, Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleridirler. Nitekim Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Alimler, peygamberlerin varisleridir.” (Beyhaki; Şihabu’l İman, 2/263)

Madem ki peygamberlerin varisleridirler, öyle ise onlara uymak, onların gösterdiği yoldan gitmek, söyledikleri tavsiyeleri yerine getirmek lazımdır.

İnsan ne kadar çok ibadet ederse etsin, bir mürşid-i kamilin terbiyesine girerse, yapmış olduğu bu ibadetini az görür ve daha fazla ibadet etmeye gayret gösterir. Ama Mürşidsiz olursa, nefis ve şeytan insanı çok kolay aldatır. Az olan ibadetini bile dağlar gibi gösterir.

Mürşid-i Kamiller, Allah-u Zülcelal’in dosdoğru olan yolundan zerre kadar ayrılmazlar. Daima Allah-u Zülcelal’in razı olacağı işlerin üzerinde bulunurlar.

Bir kişinin hem Allah-u Zülcelal’in rızasını aradığını iddia etmesi, hem de bu gibi zatlardan kendisini uzak tutması çok yanlıştır. Oysa Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

وَاتَّبِ 93;ْ سَبيلَ مَنْ اَنَابَ اِلَىَّ

“Bana yüz tutanın yolunu tut.” (Lokman, 15)

Bu ayet-i kerimeden de anlaşıldığı gibi, peygamberlerin varisleri olan Mürşidi kamillerin göstermiş olduğu yoldan ayrılmamak lazımdır.

Çünkü Ashab-ı Kiramlar da Peygamber Efendimiz’e -sav-tabi olmuşlar, O’nun manevi terbiyesine girerek, göstermiş olduğu yoldan yürümüşlerdir. Günümüzde de O’nun varislerine uyan kimseler nefsin çirkin sıfatlarından kurtulup güzel sıfatların sahibi olurlar.

Netice olarak, mümin olan kişi şuurlu bir şekilde düşündüğü zaman, Allah-u Zülcelal’in dostları ile beraber olmanın ve bir Mürşid-i kamilin manevi terbiyesi altına girmenin bilhassa günümüzde şart olduğunu görecektir.

Çünkü bugün günahlar bir deniz gibi olmuştur. İnsanın kendisini böyle bir ortamda muhafaza etmesi çok zordur. Kendisini muhafaza edebilmesinin çaresi Mürşidi kamilin terbiyesine girip, onun vermiş olduğu reçeteyi uygulamakla mümkündür. Çünkü Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde:

“Kişi kendi arkadaşının dini üzerinedir. Öyle ise kişi kiminle arkadaşlık yaptığına baksın.” (Ebu Davud) buyurmuştur.

Onun için insan Allah-u Zülcelal’in yolunda sapmadan doğru bir şekilde yürüyebilmek için daima iyi kişilerle birlikte olmalıdır. Böyle kimselerle beraber olmak hem Allah-u Zülcelal’i, hem Peygamber Efendimiz -sav-’i hem de Allah dostlarını razı eder.

 

MÜRŞİD-İ KAMİL’İN ALAMETLERİ

 

İnsanları irşad eden Mürşid-i kamillerin bir takım alametleri vardır. Bir Mürşid-i kamilde bulunması gereken vasıflar şunlardır:

- Öncelikle ilmiyle amel eden alim bir zat olması lazımdır.

- Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine vakıf, tasavvuf ve hakikat ilimlerinde derin bir bilgiye sahip olmalıdır.

- İnsandaki manevi hastalıkların nasıl meydana geldiğini ve bununla nasıl mücadele edileceğini bilmelidir.

- Dünyaya ve dünya malına rağbet etmeyen bir kimse olmalıdır.

- Silsile yönünden Peygamber Efendimiz’e -sav-ulaşan kamil bir Mürşidden icazetle izin alarak irşada başlamış olmalıdır.

- Bütün insanlara karşı sonsuz bir şefkatin ve eşsiz bir merhametin sahibi olmalıdır.

Bunların yanında:

- Çok güzel bir ahlaka sahiptir.

- Her türlü elem ve kederi sükunetle karşılar.

- Bütün işlerinde ölçülü davranır ve daima nasihatte bulunur.

- Asla boş işlerle vaktini geçirmez. Bütün vaktini ibadet ve taatle, Allah’ın zikri ile, hizmetle ve insanların güzel ahlak sahibi olmaları için uğraşmakla geçirir.

- İnsanların ayıplarını yüzlerine vurmaz.

İşte kısaca anlatmaya çalıştığımız bu vasıfları taşıyan kimseler gerçek manada kamil Mürşidlerdir.

 

MÜRŞİD-İ KAMİL’E İNTİSABIN LÜZUMU

 

Nasıl ashab-ı kiram efendilerimiz, Peygamber Efendimiz’e -sav-namaz kılmak, oruç tutmak, zekat vermek ve İslam dininin diğer emir ve nehiylerini yerine getirme hususunda beyat etmişlerse; bu gün de insanların bir Mürşid-i kamile intisap edip bu hususları yerine getirmeye çalışmaları, Peygamber Efendimiz -sav-’in sünnetine uymak açısından çok önemlidir.

Çünkü Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّو 06;َ اللّهَ فَاتَّبِ 93;ُونى يُحْبِبْ 03;ُمُ اللّهُ

“De ki! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah’ta sizi sevsin.” (Âl-i İmran; 31 ) buyurmaktadır.

Ashab-ı kiram Allah-u Zülcelal’in sevgisini kazanabilmek için Peygamber Efendimiz’e -sav-biat ediyorlar yani tabi oluyorlardı. İşte bu günde insanlar Peygamber Efendimiz -sav-’in hadis-i şerifinde:

“Alimler peygamberlerin varisleridir.”(Beyhaki) diye bildirildiği alim ve salih kimselere intisap ederek Peygamber Efendimiz’e -sav-olan sevgisilerini belirterek, Allah-u Zülcelal’in sevgisini kazanmaya çalışmaktadırlar.

Mürşid-i kamiller dinin rehberleridir. Bunun için onlara uymak ve gösterdikleri yoldan gitmek gerekir.

Her insana bir Mürşid gerektiği şüphe götürmez bir gerçektir. Mürşidsiz olarak yola çıkan kimse, en sonunda yolunu kaybeder.

Ali bin Vefa, şöyle buyurmuştur:

“Eğer hakiki bir Mürşid bulursan, kendi hakikatini bulmuş olursun. Hakikatini bulunca Allah’ı bulursun. Allah’ı bulunca da herşeyi bulmuş olursun. Bütün mesele böyle bir Mürşidi bulmaktır. Bunu anla, ganimet olarak bil ve istifade et.”

Şimdi hiç kimse; “Böyle bir Mürşid-i nereden bulayım” demesin. Yukarıda özelliklerini yazdık. Aklını kullanan ve doğruyu arayan kişi, böyle bir Mürşidi kolaylıkla bulabilir.

Allah-u Zülcelal, Mürşidi kamiller vasıtası ile kullarını uyandırmaktadır. Bu Mürşidler Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi ve O’nun ümmetini irşad etmekle görevlendirilmiş kimselerdir. Onun için Peygamber Efendimiz -sav-’in şu hadis-i şerifi hepimiz için bir rehberdir:

مَنْ أطَاعَنِ 10; فَقَدْ أطَاعَ اللّهَ، وَمَنْ عَصَانِي فَقَدْ عَصَى اللّهَ

“Kim bana itaat ederse, mutlaka Allah’a itaat etmiş olur. Bana isyan eden, Allah’a isyan etmiştir. Benim (görevlendirdiğim) emrime itaat eden, bana itaat etmiş olur. Ona isyan eden, bana isyan etmiş olur.” (Buhari; Ahkam, 1)

Madem ki alimler ve Mürşid-i kamiller, Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleridir; öyle ise onlara itaat edip gösterdikleri yoldan ayrılmamak lazımdır.

Günümüzde de alim ve salih olan evliyalara gelen kimseler yapmış oldukları günahlardan ve kötü ahlaklardan pişmanlık duyarak dönmek ve bu dönüşlerine de bu salih kimseleri şahit tutmak suretiyle, Allah-u Zülcelal’e karşı tövbe, istiğfarda bulunup bu salih kimselerin vermiş oldukları tavsiyelere uyarak Allah-u Zülcelal’in dosdoğru olan yolunun üzerinde yürümeye çalışırlar.

Zaten Peygamber Efendimiz -sav-’in yanına gelenler de, O’nu Allah-u Zülcelal’e karşı şahit tutmak suretiyle geçmişte yapmış oldukları bütün günahlardan ve kötü ahlaklardan dönüp Allah-u Zülcelal’in  yoluna giriyorlar ve Peygamber Efendimiz -sav-’in emir ve tavsiyeleri doğrultusunda yaşamaya gayret gösteriyorlardı.

Burada bir hususa açıklık getirmek istiyorum. Maalesef bazı mümin kardeşlerimizin alim ve salih kimselerin yanına gelerek onları şahit göstermek suretiyle, yapmış oldukları günahlardan tövbe etmelerini bazı kimselerin aynen, hristiyanların papazlarına giderek günah çıkartmalarına benzettiklerini üzülerek duyuyorum.

Peki şimdi onlara soruyorum. Alim ve salih olan evliyanın yanına gelip onları da şahit tutarak Allah-u Zülcelal’e tövbe edenleri, niçin sahabenin Peygamber Efendimiz -sav-’le yapmış olduğu biata benzetmiyorlar da hiç alakası olmadığı halde, Hırıstiyanların bir adetine benzetiyorlar?

Allah-u Zülcelal’in rızasını arayan ve ahiretinin üzerinde meraklı olan mümin kardeşlerimizi bu yanlışlarından dönmeye ve çok büyük bir menfaati olan tövbeye ve salih kimselerle birlikte olmaya çağırıyorum.

 

TÖVBE

 

Tövbe, Allah-u Zülcelal’in çok büyük bir merhamet kapısıdır. Allah-u Zülcelal kullarına iman nimetinden sonra büyük bir nimet olan tövbe nimetini nasip etmiştir.

Tövbe, günahlar ve kötü alışkanlıklar üzerinden ayrılıp pişman olmuş bir kalple bir daha günah işlememeye niyet etmektir. Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا تُوبُوا اِلَى اللّهِ تَوْبَةً نَصُوحًا

“Ey iman edenler! Kalpten samimi bir şekilde tövbe ederek Allah’a dönün.” (Tahrim; 8)

İnsan şeytanın sermayesi olan günahları terkederek, Allah-u Zülcelal’e dönmelidir. Çünkü kurtuluşun bundan başka çaresi yoktur. Niketim Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede ise şöyle buyurmuştur:

  وَتُوبُو 75; اِلَى اللّهِ جَميعًا اَيُّهَ الْمُؤْم 16;نُونَ لَعَلَّك 15;مْ تُفْلِحُ 08;نَ

“Ey Müminler! Hepiniz Allah’a tövbe ediniz ki, kurtuluşa erebilesiniz.” (Nur; 31)

İnsanın tövbe etmesi, kalbinin manevi olarak uyanmasının alametidir. Manevi olarak uyanmaya başlayan kimse de:

1-Nefsinin acizliğini hatırlayınca boynunu büker.

2-Günahlarını hatırlayınca, hemen tövbe eder.

3-Dünyayı hatırlayınca, düşünüp ibret alır.

4-Ahireti hatırlayınca sevinir.

5-Allah-u Zülcelal’in kudret ve azametini hatırlayınca da ürperir.

 

TÖVBENİN LÜZUMU

 

Tövbe, müminin sıfatıdır. Her mükellef olan insanın Allah-u Zülcelal’e karşı tövbe etmesi farz-ı ayndır. Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

اِنَّ اللّهَ يُحِبُّ التَّوَّ 75; بينَ وَيُحِبّ 15; الْمُتَط 14;هِّرينَ

“Gerçekten Allah çokça tövbe edenleri ve güzelce temizlenenleri sever.” (Bakara; 222)

Tövbenin misali şuna benzer; bir kimse nasıl vücuduna bir zehir girdiği zaman, o zehiri kusmak suretiyle vücudundan atmaya çalışırsa; Allah-u Zülcelal’e karşı yapmış olduğu hata ve günahların affedilmesi için de tövbe etmelidir. İhlaslı bir kalple yapılan tövbe, bütün kötülükler için panzehirdir.

İnsan tövbe etmekle, Allah-u Zülcelal’i sevindirir, en büyük düşmanı olan şeytanı da kahreder. Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Kulunun tövbesi ile Allah-u Zülcelal’in hoşnut olması (ve ferahlanması); bir kişinin yiyecek ve içeceği deve üzerinde ıssız bir çölde giderken devesini elinden kaçırması ve bulmaktan umudunu kesip, üzüntülü bir şekilde bir ağacın altına gelerek yan üstü yatarken, tam bu esnada devesini yanı başında görmesi üzerine, hayvanın yularından yapışarak ve aşırı sevincinden şaşırarak duyduğu sevinçten daha fazladır.” (Buhari, Müslim)

İşte tövbe de insan için böyle kurtarıcı ve kıymetli bir ameldir. Onun için kendimizi bu kıymetli olan amelden mahrum etmememiz ve düşmanımız olan şeytanı kahredip, Allah-u Zülcelal’i sevindirmemiz lazımdır.

Bütün bunlara rağmen bazı kimseler:

“Tövbe bana lazım mıdır? Ben ne yaptım ki tövbe edeyim?” diyorlar. Peki onlara şöyle bir soru soralım:

“Bizim peygamberimiz ne günah işlemişti ki tövbe ediyordu?” O, günahtan masum olduğu halde; bir hadis-i şeriflerinde:

“Ey insanlar! Allah’a tövbe edin ve O’ndan bağışlanma dileyin. Doğrusu ben, günde yüz sefer tövbe ediyorum, siz de Allah’a tövbe edin.” (Müslim, Ebu Davut) diye ümmetini tövbeye çağıran Peygamber Efendimiz -sav-’in sünnetine uymayan kimse, nasıl “ben Allah-u Zülcelal’i seviyorum ve Peygamber Efendimiz -sav-’in ümmetindenim ve onun mutabatını yapıyorum” diyebilir?

İnsanın bunları diyebilmesi için biraz yüzünün olması lazımdır. Allah-u Zülcelal’in ve Peygamber Efendimiz -sav-’in huzuruna beyaz bir yüzle çıkabilmek için emirlerini yerine getirmek lazımdır.

Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّو 06;َ اللّهَ فَاتَّبِ 93;ُونى يُحْبِبْ 03;ُمُ اللّهُ

“De ki! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin.” (Âl-i İmran 31)

Günahların hepsi, manevi olarak birer pisliktir. Her günah kalbin üzerine siyah bir nokta olarak konar. Bu siyah noktaları tövbe ile temizlemek gerekir. Tövbe insanın hem dünyası, hem de ahireti için bir kurtuluş kapısıdır. Çünkü Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ لَمْ يَتُبْ فَاُولئِ 03;َ هُمُ الظَّالِ 05;ُونَ

“Kim tövbe etmezse, onlar zalimlerin tâ kendileridir.” (Hucurat; 11)

Onun için herkes tövbe etmede acele etmelidir. Çünkü ölüm insana çok yakındır.

Tövbenin bizim dinimizde çok önemli bir yeri vardır. Mümin, kendisini ancak tövbenin kurtaracağını bilmeli ve tövbe ettiği zaman büyük bir sevinç duymalıdır.

Yukarıda dediğim gibi, tövbe müminlerin sıfatıdır. Allah-u Zülcelal Kur’an-ı Azimüşşan’da tövbe eden müminleri methederek şöyle buyurmuştur:

وَالَّذي 06;َ اِذَا فَعَلُوا فَاحِشَة 11; اَوْ ظَلَمُوا اَنْفُسَ 07;ُمْ ذَكَرُوا اللّهَ فَاسْتَغ 18;فَرُوا لِذُنُوب 16;هِمْ وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُو 76;َ اِلا اللّهُ وَلَمْ يُصِرُّو 75; عَلى مَا فَعَلُوا وَهُمْ يَعْلَمُ 08;نَ

“Onlar bir kötülük yaptıkları zaman yada nefislerine zulmettikleri zaman, Allah’ı hatırlarlar. Ve hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Ve kimdir Allah-u Teâladan başka günahları mağfiret eden? Onlar Yaptıkları kötülükte bile-bile ısrar etmezler.” (Al-i İmran; 135)

Günahlar çirkin ve sonu ateştir. Bu çirkin olan ve sahibini ateşe götüren günahlardan kurtulmanın çaresi tövbedir. Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

وَمَا اَعْجَلَ 03;َ عَنْ قَوْمِكَ يَا مُوسى

“Ve şüphe yokki Ben’de Tövbe eden, inanan ve yararlı iş yapan, sonra doğru yola giden kimseyi bağışlarım.” (Taha; 82)

Tabiki şeytanda görevini yaparak insanları Allah-u Zülcelal’e karşı tövbe etmekten geri bırakmak için gayret sarfetmektedir. İnsan bir günah işlediği zaman şeytan:

“Sen Allah’a asi oldun. Artık senin tövbeni kabul etmez.” der. Tövbe edeceği zaman:

“Eğer tövbe eder, sonrada günah işlersen, Allah seni daha şiddetli cezalandırır.” der. Tövbe ettiği zamanda:

“Bir defa günah işlemekle bir şey olmaz. Yine tövbe edersin” diyerek yine günaha düşürmeye çalışır. Onun bu hilelerine aldanmadan, Allah-u Zülcelal’e karşı daima tövbe etmemiz; nefsimize mağlup olduğumuz zaman da:

وَمَنْ يَغْفِرُ الذُّنُو 76;َ اِلا اللّهُ

 “...Zaten günahları Allah’tan başka kim bağışlayabilir k.i.” (Ali İmran; 135) ayet-ini hatırlayarak tövbeye sarılıp şeytanı kahretmemiz lazımdır.

Halk arasında bilinen ve yapılan üç türlü tövbe vardır. Bunlar:

1.Yapmış olduğumuz günahlardan dolayı kendi kendimize yaptığımız tövbedir.

2.Camilerde ve sohbet meclislerinde, bir hocanın beraberce tekrarlatarak yaptırdığı tövbedir.

3. Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleri olan kimselerin yanına gidip, Allah-u Zülcelal’e karşı o zatları tövbe ettiğimize dair şahit tutarak yaptığımız tövbedir.

Bir kimse, salihlerin ve Peygamber Efendimiz -sav-’in varislerinin yanına giderek Allah-u Zülcelal’e tövbe ettiği zaman; O salih ve alim kişinin Peygamber Efendimiz -sav-’in manevi varisi olması ve Peygamber Efendimiz -sav-’den bu güne bir zincirin halkaları gibi irşad vazifesi için görevli olması nedeniyle tövbe eden kişi bir daha eski günahların üzerine dönmeme gayreti ve kuvveti kazanır ve ibadet ve taate sarılarak Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmaya çalışır.

Bir kimse tövbe ettikten sonra:

-Dilini boş ve lüzumsuz sözlerden, gıybet, yalan ve koğuculuktan muhafaza ederse;

-Kalbinde herhangi bir kimseye karşı kin, düşmanlık, kıskançlık veya riya, kibir, kendini beğenme gibi hastalıklar kaybolmaya başlamışsa;

-Kötü kimselerden uzaklaşmaya başlamışsa;

-Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerinin üzerinde gayret gösteriyorsa tövbesi kabul olmuş demektir.

Bir insanın karşısına bir kişi çıkıpta:

“Allah-u Zülcelal’e karşı tövbe etmek lazımdır” diyerek, buraya kadar anlattığımız bilgilerden yararlanarak onu tövbeye davet ederse, iyi bilsin ki o kişi iyi bir kimsedir. Çünkü Allah-u Zülcelal bir kimse için hayır muradederse, iyi insanları karşısına çıkarıp kendi yoluna davet eder.

Bu güne kadar tövbenin ne olduğunu ve insana nasıl bir menfaat verdiğini bilmeyen kardeşlerimiz, İnşallah bu bilgileri öğrendikten sonra, kendilerine en menfaatli olacak şekilde tövbe etmelidirler. Çünkü insanı Allah-u Zülcelal’e sevdiren ve onu cennete müstehak eden şeyde tövbedir.

Allah-u Zülcelal bize ve bütün mümin kardeşlerimize pişman olmuş samimi bir kalple tövbe etmeyi nasip etsin. Amin!

 

ZİKİR

 

Zikir, Allah-u Zülcelal’i hatırlamaktır. İnsanın görevi de Allah-u Zülcelal’i hatırlamak ve O’na kulluk yapmaktır. Esasen Allah-u Zülcelal’e yapılan ibadetlerin hepsi bir zikirdir. Her kim O’nun ibadetinin üzerinde devam ederse, Allah’ı zikretmiş olur.

Tabi bunun yanında Allah-u Zülcelal’in isimlerini zikretmek suretiyle yapılan zikir vardır ki, Allah’ın zikrinden kastedilen zikir, bu zikirdir. Allah’ın zikri iki kısımdır:

1-Dil ile zikir: Yalnız dil ile yapılan zikrin fazla menfaati yoktur.

2-Kalp ile zikir: Kalp ile  yapılan zikirde de dil zikretmez.

3-Hem kalp ile Hem de dil ile yapılan zikir: İnsan  hem kalp ile hem dil ile Allah-u Zülcelal’i zikretmesi, en güzeldir.

Onun için Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اذْكُرُو 75; اللّهَ ذِكْرًا كَثيرًا

“Ey iman edenler!Allah’ı çok zikredin.” (Ahzab; 41)

Zikir, kalbin cilasıdır. İnsanın kalbinin temizlenmesi ve kemale ulaşması için zikirden daha üstün bir şey yoktur. Allah-u Zülcelal’in zikri, dünya ve dünyanın içindekilerden daha kıymetlidir. Onun için Peygamber Efendimiz -sav-, sahabe-i kiramlara:

“Size amellerinizin en hayırlısını, Allah katında en temiz olanını, derecelerinizi en fazla yükselteni ve sizin için altın ve gümüş infak (Allah yolunda harcama) etmekten, düşmanlarınızı muharebe meydanında öldürmekten veya şehit olmanızdan daha hayırlı amelleri haber vereyim mi?” buyurmuş; sahabe-i kiramlar:

“Ver Ya Resulallah!” deyince:

“Allah’ın zikridir.” (İbni Mace) diye cevap vermiştir.

Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise:

“Yeryüzünde; ‘Allah, Allah diyen bir kimse bulundukça kıyamet kopmaz.” (Müslim, İman; sh.66) buyurmuştur.

İnsan bu ayet-i kerimeleri ve hadis-i şerifleri okuyunca kendisi için neyin karlı olduğunu anlaması lazımdır. Allah-u Zülcelal’in zikrinin ne kadar kıymet-li olduğunu idrak edip nefsin hilelerine düşmeden hemen Allah’ın zikrine sarılması gerekmektedir.

Benim için hayırlı olan, Allah-u Zülcelal ve Peygamber Efendimiz -sav- haber vermiş onun için Allah’ın zikrine sarılmalıyım diye düşünmeli ve kendini zikre vermelidir.

 

Yahya bin Muaz (rh.a) şöyle demiştir:

“Ey cahiller ve gafiller! Eğer siz Allah-u Zülcelal’in zikrini yaptığınız zaman, Levh-i Mahfuz’daki kalemin sesini bir duysaydınız, aşk ve muhabbetten uçardınız.”

İşte sadece bu söz bile derin olarak düşünülürse insan için zikrin, ne kadar kıymetli olduğu anlaşılır.

RABITA

 

Rabıta; iki şeyi birbirine bağlayan ilgi, bağ, münasebet gibi manalara gelir.

Tasavvuf yolunda ise rabıta; Allah-u Zülcelal’e O’nun Resulüne ve Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleri olan salih kimselere duyulan bir sevgiden ibarettir. Nasıl ki sevgi; sevgilinin hayalini, güzelliğini, hal ve hareketlerini düşünerek kalbi sevgiliye bağlamak anlamına geliyorsa; rabıta da insanın Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmak için O’nun salih kullarına gönülden bağlanmaktır.

Yani rabıta, muhabbet ve hürmetle kalbi bağlamaktan ibarettir. Rabıtanın özü şudur: Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olan alim ve salih bir kimseyi düşünmek, sadece onun şahsını hayal etmek ve müstakil olarak ondan bir şey istemek değildir. Bilakis aslında her şeyi yaratan ve yapan faili hakikinin Allah-u Zülcelal olduğuna itikat ederek, Allah-u Zülcelal’in o alim ve salih kimseye ihsanda bulunup, o insanda ortaya çıkardığı fazileti düşünmektir.

Bu durum şuna benzer. Bir fakir ihtiyacını karşılamak için bir zenginin karşısına gelip talepte bulunur. Fakat o fakir bilir ve inanır ki, gerçekte veren ve ihsan eden Allah-u Zülcelal’dir. Çünkü yerlerin ve göklerin hazineleri O’nun elindedir. O’ndan başka faili hakiki yoktur. Fakir, zenginin kapısında ancak, Allah’ın nimet kapılarından bir kapı ve oradan kendisine bir nimet vermesinin mümkün olduğunu bildiği için durur. İşte rabıtanın özü de budur.

Lakin günümüzde bazı kimseler:

“Allah-u Zülcelal’den başka varlık düşünülür mü? Niçin Allah’ı düşünmüyoruz da, bir insanı düşünüyoruz? Bu şirk değil midir? Allah-u Zülcelal’in sevgisi bölünmüş olmuyor mu?” gibi aklın kabul etmeyeceği yanlış bir takım fikirler öne sürerek, samimi olarak Allah-u Zülcelal’in rızasını arayan insanların kafalarına şüphe sokmaya çalışıyorlar.

Öncelikle şunu belirtelim ki, zat ve sıfatları ile hiçbir benzeri ve eşi, ortağı bulunmayan Allah-u Zülcelal’i düşünmek, O’nun zatını hayale getirmeye çalışmak değildir. Çünkü insanın bir zatı düşünebilmesi için, onu görmesi gerekir. Onun için insan ne kadar istese de Allah-u Zülcelal’i hayal edemez ve zaten hayal etmesi de caiz değildir. Çünkü Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“Allah’ın zatını tefekkür etmeyin. O’nun nimetlerini ve yaratıklarını düşünün. Çünkü siz Allah’ın zatını düşünmeye güç yetiremezsiniz.” (Beyhaki, Şihabu’l İman; Ahmet bin Hanbel, Müsned)

Hal böyle olunca, insanlar içinde Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olmuş alim ve salih olan ve Allah-u Zülcelal’in:

 “...Ben onları severim, onlarda beni sever...” (Maide 54) iltifatına ulaşmış ve hayatlarının her anını insanlara faydalı olabilmek için harcayan, kalpleri ilahi nurla dolu olan salih kimseleri sevmenin, bu sayede Allah-u Zülcelal’in rızasına doğru gitmeye çalışmanın gerekli olduğu açık olarak anlaşılmaktadır. Çünkü onlar Allah’ı hatırlatır, Allah’ı sevdirir ve herkesi Allah’a sevketmeye çalışırlar.

Bu da Allah-u Zülcelal’in bir vergisidir. Bunca alim ve salih kimselerin ısrarla söylediği, büyük menfaatleri olan bir şeyi, ancak ahiretinin üzerinde meraklı olan kimselere nasip etmektedir.

Herkesin şunu iyice bilmesini istiyorum ki, bu kadar alim ve salih kimselerin tasavvuf ve Tasavvuf’un kural ve kaideleri hakkında kitaplar yazmaları, bunları savunmak için değil; insanı Allah-u Zülcelal’in rızasına götüren bu yola bilmeden veya bilerek düşmanlık eden kötülemeye çalışan kimselerin içinde bulundukları bu büyük yanlıştan dönmeleri içindir.

İnşallahu Teâla bu yazılanları okuyup hakikati idrak edebilenler, tuttukları bu yanlış yolu bırakacaklardır. İnatçı olanlara ise söyleyecek bir sözümüz yoktur. Çünkü inad, tedavisi olmayan bir hastalıktır.

En büyük hidayet ve nur kaynağı olan Peygamber Efendimiz -sav-’i görüpte iman etmeyenler, o güneşten zerre kadar ışık alamadan ölüp gitmişlerdir.

Şüphesiz bir kişi, istifade etmek amacıyla Peygamber Efendimiz -sav-’in varisi olan alim ve salih kimselere baktığında, sohbet meclislerinde bulunduğunda istifade eder. Onu düşündüğünde de durum aynıdır. Görmesi ile düşünmesi arasında fark yoktur. Şu örnek bu meseleyi daha iyi açıklar.

Ebu’l Hasan el-Harkani (rh.a)’ in yanına bir kişi gelir ve bir müddet oturur. Sonra Ebu Yezid-i Bestami (rh.a) hakkında ne düşündüğünü sorar. Ebu’l Hasan Harkani de:

“O, öyle bir zattır ki, onu gören hidayet bulur.” diye cevap verir. Adam:

“Bu nasıl olur? Ebu Cehil bile Peygamber Efendimiz -sav-’i gördüğü halde iman etmed.i” deyince; Ebu’l Hasan Harkani der ki:

“O, Ebu Talib’in yetimi Muhammed’i gördü. Peygamberi görmüş olsaydı, imanla şereflenirdi.” Yani Peygamber Efendimiz -sav-’i, Allah’ın Resulü olarak görseydi, iman ederdi. Nitekim Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“Onların sana baktıklarını sanırsın, oysa onlar görmezler.” (Araf; 198)

Yani Allah-u Zülcelal’in sevdiği kimseleri sevmek, onlara uymak ve onlara benzemeye çalışmak, Allah-u Zülcelal’i sevmenin alametidir. Rabıta da bu sevgiyi kazanmaya çalışmanın yollarından biridir.

 

RABITANIN DELİLLERİ

 

Rabıta, bir ibadet değildir. Ancak Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmanın, O’na ulaşabilmenin ve yakın olabilmenin bir yoludur. Rabıta haktır ve Kur’an-ı Kerimde ve Peygamber Efendimiz -sav-’in hadis-i şeriflerinde pekçok  delilleri vardır.

Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

يَا اَيُّهَا الَّذينَ امَنُوا اتَّقُوا اللّهَ وَكُونُو 75; مَعَ الصَّادِ 02;ينَ

“Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun.” (Tövbe; 119) Sadıklarla beraber olmak iki kısımdır:

1- Cismani yani zahiri beraberlik: Sadıkların meclislerine devam ederek onlardan ilim ve fazilet almaktır. İlimsiz hiçbir şey olmaz. İnsan istikamet üzere yaşamayı ilim öğrenerek elde edebilir. Onun için ashab-ı kiramlar, Peygamber Efendimiz -sav-’in etrafında pervane gibi dönerek, daima O’nunla beraber olmaya çalışırlardı.

2- Manevi beraberlik: Sadıkların gıyabında, daima onları düşünmek, fikren ve ruhen onlarla beraber olmak ve onların güzel halleri ile hallenmeye çalışmaktır.

Salih kimselerle zahiri ve manevi olarak beraber olmaya çalışanlar, ne kadar hata ve günah sahibi olsalar da, bu salihlerin nasihatleri ve duaları ile tövbekâr olurlar.

Günah ve bidat ehli insanlarla beraber olanlar ise, kendileri iyi bir halde olsalar bile, onlardan etkilenip bozulurlar. Onun için Peygamber Efendimiz -sav- bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur:

“İyilerle dost olan, misk satanla beraber olan gibidir. Onun güzel kokusu diğerine bulaşır. Kötülerle dost olanda demirci çırağı ile beraber olan gibidir. Onun isi ve pis kokusu da diğerine bulaşır.” (İbn-i Mübarek; Kitabü’z Zühal; Hd. No: 358)

Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise:

“Kişi, arkadaşının dini üzerinedir. O halde, herkes kiminle arkadaşlık ettiğine baksın” (Tirmizi; Zühd,45) buyurmuştur.

Diğer bir hadis-i şeriflerinde ise:

“Kişi sevdiği ile beraberdir.” (Buhari; Edeb, 96) buyurmuştur. Bu hadis-i şeriflerden de anlaşıldığı gibi, kişi kiminle beraber olursa yavaş-yavaş onlar gibi olmaya başlar. Onun için insan daima zahiri ve manevi olarak iyi kimselerle beraber olmaya çalışmalıdır.

Rabıta; kötü kimselerin dolayısı ile de şeytanın insana verdiği vesveselerden kurtulmanın bir yoludur. Çünkü:

“Şayet Rabbinin burhanını (delilini) görmeseydi.” (Yusuf; 24) ayet-i kerimesinin tefsirinde müfessirlerin çoğunluğu, manevi tasarruf ve yardımın varlığını açık olarak söylemişlerdir.

Bu alimlerden Keşşaf kitabının yazarı Zemahşeri, Mutezile mezhebinden olduğu halde, bu ayet-i kerimede rabıtanın işaret edildiğini söylemiştir.

Hz. Ebu Bekir (r.a), kaza-i haceti anında bile Peygamber Efendimiz -sav-’in hayalini gözünde canlandırdığı için, bu halden rahatsız olmuş, bu durumu Peygamber Efendimiz’e -sav-bildirdiği zaman Peygamber Efendimiz -sav- bunun sevgiden dolayı olduğunu ve bir sakıncasının olmadığını hacetini yapabileceğini söylemiştir.

İmam-ı Azam (rh.a), Ravza-i Mutahhara’yı ziyaret ederken yaptığı münacaatta şöyle demiştir:

“Duyduğum zaman ancak senden hoş sözleri duyuyorum. Baktığım zaman da ancak seni görüyorum.”

Mevlana Celaleddin-i Rumi (k.s) şöyle demiştir:

“Yalancı vasıtalar kul ile Allah-u Zülcelal arasında perde olurlar. Ancak enbiya ve evliyaya rabıta yapmak böyle değildir. Bilakis o rabıta perdeleri yırtıcı, alaka ve sebepleri kesicidir.”

Hanefi imamlarından Taceddin el-Hanefi (rh.a), Taciye adlı risalesinde, Allah-u Zülcelal’e ulaşan yolları anlatırken şöyle demiştir:

“Üçüncü yol müşahede makamına ulaşmış ve zati sıfatlar üzerinde tahakkuk etmiş olan salih bir kimseye yapılan rabıtadır. Zira bu sıfatlarla sıfatlanmış salih kişiyi görmek:

“Onlar o kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır.” (Fethu’l Kadir; 3/458) mealindeki hadis-i şerif gereğince kalpte Allah’ın zikrine karşı sevgi meydana getirir. Böyle bir salih kimsenin sohbetinde bulunmak ise:

“Onlar Allah ile sohbet kuranlardır.” (Buhari; Ashabın Fazileti, 4) mealindeki hadis-i şerifin gereğince Allah-u Zülcelal ile kalbi beraberliğin oluşmasını sağlar.

Yani rabıta hakkında daha bir çok deliller vardır. Fakat bu kadarı ile yetiniyoruz. Allah-u Zülcelal’in rızasını samimi olarak arayanlar için bu kadarı yeterlidir.

Burada mümin kardeşlerime şunu söylemek istiyorum. Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede:

قُلْ اِنْ كُنْتُمْ تُحِبُّو 06;َ اللّهَ فَاتَّبِ 93;ُونى يُحْبِبْ 03;ُمُ اللّهُ

“Deki! Eğer Allah’ı seviyorsanız bana uyun ki Allah’ta sizi sevsin.” (Âl-i İmran 31) buyurmuştur.

Bir kimseye uymak onun yaptıklarını yapmakla mümkündür. Bu da ya bizzat o kimsenin görülmesini veya hayal edilmesini gerektirir. Böyle olmadan o kimseye uymak mümkün değildir.

Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleri olan alim ve salih kimselerde, Allah-u Zülcelal’e giden yolun rehberleridir. Her kim zahiri veya manevi olarak onlarla beraber olmaya ve onlara benzemeye çalışırsa kurtuluşa erecektir, İnşallah! Çünkü Allah-u Zülcelal başka bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

وَمَنْ يُطِعِ اللّهَ وَالرَّس 15;ولَ فَاُولئِ 03;َ مَعَ الَّذينَ اَنْعَمَ اللّهُ عَلَيْهِ 05;ْ مِنَ النَّبِي 17;نَ وَالصِّد 17;يقينَ وَالشُّه 14;دَاءِ وَالصَّا 04;ِحينَ وَحَسُنَ اُولئِكَ رَفيقًا

“Kim Allah ve Resulü’ne itaat ederse, işte onlar Allah’ın kendilerine iyilik ettiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraberdir. Ve bunlar ne güzel arkadaştırlar.” (Nisa; 69)

Rabıta, kalbi gaflet çukurundan çıkarıp, ona ilahi kemalatı ve Rabbani tecellileri aksettirir, kalp sahibini de yüksek derecelere çıkarır. Onun için bir kişinin kendisini böyle menfaati açık bir işten mahrum edip uzak durması veya inkar etmesi, nefsine karşı yapmış olduğu çok büyük bir haksızlıktır.           

Başta da dediğim gibi sevgi, sevdiğinin hayalini, güzelliğini, hal ve hareketlerini düşünerek kalbi sevgiliye bağlamak anlamına geliyorsa, rabıta da insanın Allah-u Zülcelal’in rızasını kazanmak amacı ile O’nun salih kullarına gönülden bağlanmaktır. Nitekim Peygamber Efendimiz -sav-, Hz. Ömer (r.a)’e:

“Ya Ömer! Beni nefsinden çok sevmedikçe kamil bir iman sahibi olamazsın.”(Ebu Davut) buyurmuştur.

Mademki alim ve salih olan evliyalar da Peygamber Efendimiz -sav-’in varisleridir, öyleyse onları sevmek ve onların hal ve hareketleri ile hallenmek, onlara benzemeye çalışmak da insanın kamil bir iman sahibi olmasına sebep olmaktadır. Bu sevginin bir yolu da, onları düşünmek suretiyle yapılan rabıtadır.

Bu tasavvuf yoluna ve tasavvuf ehline dil uzatan kimseler, eğer vicdanlı ve Allah-u Zülcelal’in rızasını arayan kimselerse, bu yazmış olduklarımızı okuduktan sonra, kendilerinin yanlış bir fikrin peşinde gittiklerini anlayıp doğru yola dönmekten başka çarelerinin kalmadığını anlayabilirler. Çünkü onların fikirleri Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine, Peygamber Efendimiz -sav-’in ve seleflerin sözlerine tamamen ters düşmektedir.

Bu kimselerin fikri şuna benzer:

Geçmişteki bütün alimler, bir Mürşidi kamilin yanına gitmenin ve ona rabıta yapmanın çok menfaatli bir şey olduğunu İslam’ın özüne aykırı olmadığını kitaplarında belirtmişler, diğer insanlara tavsiye etmişler ve kendileri de bunu bizzat yapmışlardır.

Şimdi bugün; Rabıta yapan kimse, ‘ben Mürşidimin muhabbetini kazanmak için ona rabıta yapıyorum (onu düşünüyorum)’ diyor. Rabıtaya karşı çıkanlar ise; sanki geçmişteki bütün alimler hatalı, sadece kendileri doğruymuş gibi;

 ‘Hayır, siz ona ibadet ediyorsunuz. Bu yaptığınız İslam’a aykırıdır’ diyorlar.

 Onların bu tespiti çok yanlış bir tespittir. Şimdi bir kimse eline bir tas su alıp;

‘Ben su içiyorum’ dese; bir kişi de;

‘Hayır sen zehir içiyorsun’ dese; ama o kişi ısrarla;

‘Çeşmeden suyu ben aldım, içen benim, sen değilsin ki. Buradaki herkes bu suyun temiz olduğunu söylüyor, ve bu suyun temiz olduğunu mühendisler dahi söylüyorlar’ dediği halde, o kişi yine dese ki;

‘Hayır, sen zehir içiyorsun.’

Peki şimdi size soruyorum. Bu yanlış değil midir? Herkes diyecektir ki evet, o kişinin ısrarı yanlıştır. Çünkü elinde tas olan kişi su içtiğini söylemektedir. Karşısındaki ise, onunla hiçbir alakası olmamasına rağmen, yapmış olduğunu reddederek başka bir şey söylemektedir.

Geçmişteki alimler de sanki bu dinin mühendisleri idiler, onlar ilimleri ile amildiler. Şimdi onların söylediklerine mi inanalım, yoksa, ne amel olarak; ne de ilim olarak onların yanından dahi geçemeyecek olan kimselerin sözlerine mi inanalım? Tabi ki, biz alimlerin sözlerine itibar ediyoruz ve onların yaptıkları menfaat veren amelleri yapmaya gayret ediyoruz.

Eğer Allah’tan başkasını düşünmek dinen caiz olmasaydı, sahabe-i kiramlar, Peygamber Efendimiz -sav-’i düşündükleri zaman, ona olan sevgilerini dile getirdikleri zaman Peygamber Efendimiz -sav- bu yaptıklarının yanlış olduğunu onlara söylerdi.

Sonuç olarak, rabıtaya karşı çıkan kimseler ne söylerlerse söylesinler, onların bu fikirlerinin yanlış olduğu bu yazdıklarımızla meydana çıkmaktadır.

 

İNSANLARI ALDATARAK DOĞRU YOLDAN UZAKLAŞTIRMAYA ÇALIŞANLARA BİR KAÇ SÖZ

 

Cezbe ve Vecd Hali

Tasavvuf ve tasavvuf ehline karşı çıkanların bir kısmı; bazı zatların cezbe ve vecd halinde söylemiş oldukları sözleri öne sürerek tasavvuf  yolunun yanlış bir yol olduğunu iddia etmektedirler.

Ama o zatlar bu sözlerini cezbe veya vecd halinde; yani Allah-u Zülcelal’in tecellisi onların üzerine geldiğinde kendilerinden geçmiş bir halde iken söylemişlerdir.

Biz tasavvuf ehli olduğumuz halde onların bu sözlerini eğer cezbe halinde bulunmazsak  söylemek bizede caiz değildir

Bu hal ile ilgili İmam Şârâni (rh.a) şöyle buyuruyor:

İbnu Abbas (r.a):

اَللّهُ الَّذى خَلَقَ سَبْعَ سَموَاتٍ وَمِنَ الاَرْضِ مِثْلَهُ 06;َّ  يَتَنَزّ 14;لُ الاَمْرُ بَيْنَهُ 06;َّ لِتَعْلَ 05;ُوا اَنَّ اللّهَ عَلى كُلِّ شَىْءٍ قَديرٌ وَاَنَّ اللّهَ قَدْ اَحَاطَ بِكُلِّ شَىْءٍ عِلْمًا

“Allah, o (Zat-ı Kibriya) dır ki, yedi göğü ve yerden de onların mislini yaratmıştır. Allah’ın fermanı bunların arasından iner ki, böylece Allah, her şeye kadir olduğunu veher şeyi ilmiyle kuşattığını bilesiniz” (Talak; 12) ayetini okuduktan sonra şöyle dedi:

“Ben size  يَتَنَزّ 14;لُ الاَمْرُ بَيْنَهُ 06;َّ (Talak 12) ayet-ini kendi anladığım gibi tefsirini yapacak olsam, beni mutlaka taş yağmuruna tutardınız.

Yani: Size bu anlatılanlar sanmayın ki bilinmiyor. Fakat bunların hepsini size açmama imkan yok, çünkü dimağınız almaz buyurdu. (İmam Şarani (k.s) El Yekâdü Vel Cevâhir Fil Beyani Akâidi Ekâbir sayfa 21)

Ahmed bin Hanbel (rh.a)’in müsnedinde de şöyle bir hadis-i şerif zikredilmektedir:

“Peygamber Efendimiz -sav- Hz. Ali (r.a)’e şöyle buyurdu:

-Sen bendensin. Hz. Cafer (r.a)’a:

-Senin ahlakın ve yaratılışın, benim ahlakım ve yaratılışım gibidir. Hz. Zeyd (r.a)’e de:

-Sen benim azadlığım (azad olmuş kölemsin) demiştir. Bu şekilde söylemesi üzerine bu üç sahabe vecde gelerek tek ayak üzerinde dolaşmaya başlamış-lardır” (Ahmed b. Hanbel)

Sahabe-i Kiram Peygamber Efendimiz -sav-’in huzurunda edeplerinden öyle hareketsiz bir şekilde oturuyorlardı ki, onları görenler sanki üzerlerine kuş konmuşta o kuşları ürkütmemek için böyle hareketsiz olarak oturduklarını zannederlerdi. Ama Peygamber Efendimiz bu üç sahabeye böyle buyurunca kendilerini tutamamışlar ve ayağa kalkarak tek ayak üzerinde dönmeye başlamışlardır.

Eğer kendilerini tutabilselerdi bu hareketi yapmazlardı. Peygamber Efendimiz -sav-’in huzurunda böyle bir olay zuhur edebiliyorsa, günümüzde de bu türlü olaylar zuhur edebilir.

Yine Hz Ebubekir (r.a)’in hilafeti zamanında Yemenden gelen bir gurup müslüman Kabe-i Muazzamayı gördükleri zaman titremeye başlamışlar, bazı sahabeler yemenlilerin bu halini Hz. Ebubekir (r.a)’e şikayet ettiklerinde, Hz. Ebubekir (r.a)’de onlara:

“Siz ne çabuk unuttunuz bizde İslam’a ilk girdiğimizde böyle değil miydik” diye cevap vermiştir.

İşte bu verdiğimiz örnekler cezbe ve vecd halidir.

Burada şunu bilmek lazımdır ki; cezbe haktır ve Allah-u Zülcelal tarafından kuluna verilen bir ikramdır.

Çünkü Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur:

“Allah dilediğini kendisine çeker” (Şura; 13)

Yani bir kişi sohbet, zikir meclislerinde bulunduğu zaman Allah-u Zülcelal’in rahmeti, feyzi, bereketi onun kalbine gelir, gelen bu rahmete ve feyize dayanamayan kişi iradesinin dışında bağırma, ağlama, titreme gibi haller gösterir.

Demek ki, zaman zaman Sahabe-i Kiram’dan da söz olarak ve fiil olarak diğer insanların anlayamayacakları ama Allah-u Zülcelal’in tecellisinden kaynaklanan haller zuhur etmiştir.

Bu şuna benzer:

Nasıl ki tazyikli akan bir çeşmenin altına küçük bir bardak konulduğu zaman bardak sarsıntı geçirir ve su bardağın dışına taşarsa, kalbine Allah’ın rahmeti ve feyzi gelen kimselerde dayanamayarak cezbeye vecde düşerler. Bu durumda diğer insanların dimağlarının almadığı hallere girebilir ve söz sarfedebilirler.

Cezbe hali aynı sıtmaya tutulmuş veya felçli olan bir kimsenin hali gibidir. Sıtmaya yakalanan bir kimse titremesine nasıl engel olamazsa cezbe haline giren bir kimsede aynı şekilde kendisine hakim olamaz.

Tabiki en güzeli; insanın cezbeye hakim olmaya çalışmasıdır. Ancak buna takat getiremeyip cezbe haline düşerse kimse ona bir şey diyemez.

Allah-u Zülcelal’in rahmetinin ağırlığına dayanmak kolay bir şey değildir.

Onun için bu örneklere bakarak cezbe halinin İslam dininin içinde olan bir olay olduğu anlaşılmaktadır. Bu yüzden bu gibi durumlara dil uzatmamak lazımdır.

 

 

BUYURUN ARKADAŞLAR  BİRAZ UZUN AMA İNŞALLAH FAYDALI OLMUŞTUR SİZLERİN ACISINDAN BAZI SORU İŞARETLERİ KAFANIZDAN SİLİNMİŞTİR İNŞALLAH....

 

 

 

 

 

 

 

 
Yukarı dön Göster Sufi_Can's Profil Diğer Mesajlarını Ara: Sufi_Can
 

<< Önceki Sayfa 46 Sonraki >>
  Yanıt YazYeni Konu Gönder
Yazıcı Sürümü Yazıcı Sürümü

Forum Atla
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme
Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme
Sizin yetkiniz yok forumda konu silme
Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme
Sizin yetkiniz yok forumda anket açma
Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma

Powered by Web Wiz Forums version 7.92
Copyright ©2001-2004 Web Wiz Guide
hanif islam

Real-Time Stats and Visitor Reports Sitemizin Gunluk, Haftalik, aylik Ziyaretci  Detaylari Real-Time Stats and Visitor Reports

     Sayfam.de  

blog stats