Sufidede Newbie
Katılma Tarihi: 27 mart 2006 Gönderilenler: 27
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Prof. Dr. Hayreddin Karaman’a... Tasavvuf İslam’ın Nesi Olur ?
İktibas Dergisi, Ömer Şevki Hotar, Sayı: 217, Şubat 1997.
Son günlerde olup bitenleri büyük bir şaşkınlıkla izliyorum.
Tasavvuf ve tarikatlarla ilgili gelişen olaylarda Türkiye'deki laik-kemalist-solcu kesimin büyük bir bölümü, İslâm'ı tasavvuf ve tarikat kirine karşı savunarak, dine katılan bidat ve hurafelerin İslâm dışı olduğunu yüksek sesle dile getirerek Kur'an-i İslama sahip çıktılar. (En azından olayın dış yüzü böyle görünüyordu.)
Buna karşı İslamcı birçok aydın, gazete köşelerinde, radyo ve televizyonlarda -laik kesimi onaylayarak, İslâm'ı teberri edecekleri yerde- tarikat ve tasavvuftaki bir sürü pisliğin müdafii kesildiler. (TV deki H. Hüseyin Ceylan ile Adnan Keskinin tartışmalarını izlerken Keskin'in verdiği, tasavvuf kitaplarını dolduran iğrenç örnekleri bile müdafaya kalkan müslümanların varlığını utançla izledik).
Tasavvufçuların temel din kitaplarından verilen en galiz en çirkin pornografik örnekleri bile 'şeyh kerametidir’ inancıyla savunan 'İslamcıları' esefle izliyorum.
İslâm'ın o ak-pak yüzünü; müridinin yatak odasını gözetleyen röntgenci şeyhlerle kirletmeye kalkan ve bunu keramet olarak müdafa eden din bilmez cühela takımına acıyla tebessüm edip geçmek mümkün... Fakat Prof. Hayrettin Karaman gibi mümtaz bir ilim adamının şu sözleriyle karanlık bir kapıyı aralamasının sebebi, belli bir kesimin hoşnutluğunu kazanmak mıdır acaba?
Hayreddin Hoca şöyle diyor: "Tasavvuf İslâm'ın özü ve ruhudur, İslâm tasavvufu Zat-ı Risalet ve ashabının marifet ve hayatlarından kaynaklanan Şeriatın zıddı, mukabili, nakizi değil, şeriatla iç içe ve onun ta kendisidir..." (1)
Evet bu minval üzere sürüyor sözleri.
Muhterem Hocam; en sıradan müridanın bile ağzına pelesenk ettiği "tasavvuf İslâm'ın özü ve ruhudur" sözünü bir bilim adamı olarak siz nasıl tekrarlarsınız ? İslâm'ın kendisi bir öz, hem de eşsiz ve eksiksiz bir özdür. İslâm kabuğuyla özüyle, var olan bir dinin adıdır. İslâm biçimi ve ruhuyla yamaya, payandaya ihtiyacı olmayan bir bütündür.
Siz 'İslâm'ın özüdür' diye Kur'ani olmayan tasavvufa; bir başka Hoca efendi, İslâm'ın kabuğudur zannıyla 'adil düzen' diye uyduruk bir kavrama sahip çıkar ise, bu dinin hali nice olur?
Tarikatçı müslüman, tasavvufçu müslüman, şeriatçı müslüman, kökten dinci müslüman, nurcu müslüman, süleymancı müslüman, adil düzenci müslüman gibi müslümanların parça bölük olmaları hep bu indi ve sathi düşüncelerin bir sonucu değil midir? Her gurup, 'bizim bu isimle kastettiğimiz İslâm'ın kendisi, özüdür' diyerek ortaya çıkmıyor mu?
Bugün tasavvuf adıyla ortaya çıkan sapıklıklar hep 'İslâm'ın özüne, ruhuna, batıni yanına sahip çıkmak, ibadetlerden lezzet almak' adına yapılmıyor mu?
İslam'ı -amaç ne olursa olsun- parça bölük etmeye hiç kimsenin hakkı yoktur.
Allah açık bir biçimde bu dinin adını İslam, müntesiplerini de müslüman olarak adlandırmıştır. O halde Kur'ani hangi eksiği tamamlamak üzere ilave kavram ve türedi isimleri, İslâm hem de İslâm'ın özü sayıyoruz?
Anlatılmak istenen; ibadetlerimizde yakalamakta zorlandığımız ve zaman zaman şekilde öte anlam taşımadığını belirterek, kulluğun duygu boyutunu dile getirmek ise; bütün bunların da, ‘takva, ihlas, huşu, ihsan, hudu, haşyet, havf’ gibi Kurani isimleri vardır. Tasavvuf gibi temel itibariyle kirli bir sözcükten medet ummaya ne gerek var ?
Nebi (as.) ve ashabı, birbirlerine tasavvufu değil, ihlası, huşuyu, havfı tavsiye ediyorlardı. Biz neden böyle yapmayalım? İlah olarak Allah, kitap olarak Kur'an, rehber olarak Nebi ile yetinmeyi ne zaman öğreneceğiz?
Evet, tasavvuf menşe itibariyle kirlidir. Mutasavvıfların şeyh-ül ekber dedikleri, Muhyiddin İbni Arabi, Cüneyd-i Bağdadi, Beyazid-i Bistami, Abdulkadir Geylani, Hallac-ı Mansur, Ahmed Yesevi... gibi adamlar ve onların kitapları tasavvufun ilkelerini koyan dini kaynaklardır. Bu kitaplarda (hatta isterseniz daha genel bir ifadeyle, bütün tasavvuf kitaplarında) vahdet-i vücud bu dinin temelini teşkil eder. Vahdet-i vücud inancının ise İslâm'ın zıddı olduğu dinini bilen her müslümanın malumudur.
Yine, tasavvufi tarikatların; murakabe, istimdat, istiğrak, gibi İslâmla çelişen olmazsa olmaz şartları vardır. Dolayısıyla tasavvuftan vahdeti vücud anlayışı, tarikatlardan istimdat, murakabe, rabıta kaldırılırsa geride ne tasavvuf ne de tarikat kalmaz. Bu yüzden, son günlerdeki pislikleri müdafaaya güç yetiremeyen bir kısım sofinin, "evet bunlar çirkin şeyler ama her tarikat böyle değildir ya da bizimki böyle değil. .."iddiaları da gerçeği yansıtmamaktadır.
Zira yukarıda tasavvuf ve tarikatların olmazsa olmaz şartlarını saydık... Ayrıca Tarikatlar ve tasavvuf kurum olarak; İslam’da var sayılan bir gediği (!) kapatmak, peygamberi kullukta aşmaya çalışmak, Allah ve Resulü'nün yüklemediği yükleri insanlara yüklemek, ruhbanlık icat etmek, dünyadan el etek çekmek, riyazet, uzlet gibi İslâmi olmak bir yana Kur'an'la çatışan talep ve istekler nedeniyle kurulmuştur. Bu sebeple suç tarikatler içindeki uçkuru gevşek sofilerin değil, bizatihi bu kurumların kendilerinden kaynaklanmaktadır.
Bu yüzden 'kötü örneklere bakarak bütün tarikatları karalamak, genellemeler yapmak yanlıştır...' diyenler yanılıyorlar.
Tarikatlar İslâm'ın önermediği ruhbanlık kurumlarıdır. Temel itibariyle İslâm dışıdır.
Tasavvuf ve tarikatları müdafaa edenlerin önemle üzerinde durdukları bir husus da, ‘İslam’ın Anadolu’ya tarikatlar yoluyla girdiği ve yayıldığı dolayısıyla İslâm'a hizmetinin inkâr edilemeyeceği’ iddiasıdır. Bu yanlış inanç, tasavvuf ile İslâm'ı aynı şey sanmalarının bir sonucudur. Oysa İslâm ve tasavvuf ayrı iki dindir.
Anadolu'da tasavvuf ve tarikatlerin hızla yayıldığı doğrudur. Fakat ne yazık ki, tasavvufun bu hızlı yayılışı, gerçek İslâm'ın Anadolu'da yayılmasının önündeki en büyük engel olmuştur. Bu sebeple İslâm'a hizmet etmek şöyle dursun, Onun güzel ve berrak yüzünü sürekli perdelemiştir.
Muhterem Karaman Hoca'nın inancında oldukları için, mutasavvıflar, kabuk saydıkları İslâm'ı bırakarak onun özü olan tasavvufla iştigal ediyorlar. Sayın Prof. Hayreddin Karaman'a göre haklı da olmalılar, öyle ya öz dururken kabukla-biçimle uğraşmak niye?
Muhterem Hocam, yirmi yıl önce yayınlanan 'İslam Hukukunda İçtihat' adlı eseriniz bugün bile neredeyse el kitabım... Saygı duyduğum bir insansınız... Fakat, Allah için ifadelerinizle karanlık bir kapının açılmasına yardımcı olmayınız.
http://www.kuranislami.com/tasavvuf/hayreddin_karaman_tasavv uf.html
|