Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Aracı Koymada Şirk:
Ömer Karaaslan
İyi bil ki, halis din yalnız Allah´ındır. O'ndan başka veliler edinenler şöyle derler: "Biz bunlara, sırf bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz". Süphesiz ki Allah, onlar arasında, ayrılığa düştükleri şeyde hükmünü verecektir. Allah, yalancı, nankör (inkarcı) insanı doğru yola iletmez. (39/3)
Gerçek dua/medet umma yalnızca O’nadır. O’ndan başka dua ettikleri, kendilerine hiçbir cevap veremezler. Bunların durumları, suyun ağzına gelmesi için avuçlarını ona açmış bekleyen adama benzer. Hiçbir zaman suya kavuşamaz. İşte kafirlerin duası sapıklıktan başka bir şey değildir. (13/14)
1. Giriş:
İnsanlar Allah’ı yanlış değerlendirmenin sonucu içine düştükleri diğer bir şirk türü de salih ve veli kabul edilen insanları Allah ile kendileri arasına aracı koymak suretiyle onları şirk koşmaktır. Burada da yine niyet Allah’a daha yakın olmaktır. Allah’ın günahkar kuluna o kişilerin yüzü suyu hürmetine rahmetle yaklaşacağı zannı bu şirkin temelinde yer almaktadır. Halbuki bu düşünce Allah’ı yanlış tanımaktır. Ve iyi niyet insanı şirkten korumamaktadır. Zira Hrıstiyanlar da bir peygamberi şirk koşarken kötü niyetle bunu yapmamaktadırlar. Bu şirk türünün en yaygın olduğu yer tarikatlardır.
2. Kavramların tanımı:
Veli: yardımcı, dost, koruyucu, kollayıcı. Gerçek manada veli Allah’tır. Mü’minler de birbirlerinin velileridirler/dostlarıdırlar. Allah’tan başka gerçek manasıyla veli edinmek şirktir.
Vesile: vasıta, araç demektir. İslam’da Allah’ı razı etmede vesile sadece iman ve salih amellerdir.
İbadet: boyun eğiş, karşılıklı saygı, korku veya sevgiye dayalı bağlılık ilişkisi.
Din: yaşam biçimi, hayat tarzı.
Tasavvuf: Tarikatların dayandığı düşünceye, yaşam biçimine verilen genel isim. Tasavvuf kendine özgü inancı, davranışları, değer yargıları ve ölçüleri olan, İslam’dan ayrı fakat İslam’danmış gibi gösterilen bir dindir. Kuzu postunda kurt misali. Etikette İslam yazılı fakat malın kendisi sahte. Kur’an’da geçen kelime ve kavramların arkasına gizlendiğinden, bu kavramları kullandığından insanları aldatabilmiş ve tarihten bugünlere kadar gelmiştir.
Tasavvufun veli, vesile/rabıta kavramlarına yüklediği anlam:
Veli: beşer üstü, fevkaladelik gösteren, şefaatçi olan, kendisinden medet umulan, Allah ile kul arasına aracı/kayırıcı olarak sokulan, kutsal kabul edilen insandır.
Vesile/rabıta: Müridin mürşidini, yani Allah’ın velisi kabul ettiği kişinin simasını her zaman zihninde hayalinde canlandırması, onu anması/zikretmesi, ihtiyaç anında ondan medet umması ve benzeri ibadet olan davranışları yapmak suretiyle Allah’a daha yakın olunacağına inanmak.
Görüldüğü gibi bu kavramların anlamları tasavvuf düşüncesinde çok farklı ve Kur’an tasdikli değil. Burada tasavvufun yaptığı Kur’an’ın bu kelimelerini alıp içini boşaltmak suretiyle farklı/şirk olan anlamlar doldurmak. Bu AİDS virüsüne benziyor. İnsan, direk virüsün kendisinden dolayı zarar görmüyorl, bu virüs sağlam organlarının hücrelerini boşaltarak içine gizleniyor ve yeni yeni tohumlar ekiyor ve çoğalıyor. İnsanın koruma mekanizması sağlam hücre sanarak bu şekilde devre dışı bırakılıyor, hücreler tamir edilemiyor. Durum bunun benzeridir.
3. Aracı koyma şirki:
Allah’a kul olabilmek için aracılara ihtiyaç yoktur. Yüce Rabbimizin kapısında zorba bekçiler olan diktatörler yoktur.
Aracılık konusunda insanlar bazılarını Allah’a yaklaştıran birer salih kul olarak görür ve bu kullara Allah tarafından uluhiyet, yücelik, sultanlık veya velilik verildiğine inanırlar. Bu inanca dayalı olarakta, tapılmaya[her ne kadar kendileri bunun böyle olmadığını söyleseler de durum değişmez] hak kazanmışlardır. Bunlara kulluk edilmedikçe, Allah’a ibadet de makbul olmaz. Çünkü bunlar da Allah’ın ortaklarıdır. Görür, duyar ve insanlara şefaat eder ve işlerini düzenlerler. Zaman ve mekana bağlı değillerdir, GAYBI BİLİRLER.
Bu şirk türünün sebeplerinden bir diğeri de aşırı tazim ve aşırı sevgidir. Tazim ve sevgi başta iyi niyetle başlayabilir. Hatta kendisine tazimde bulunulan insanlar Allah katında makbul ve böyle bir tazimden de kaçan insanlar olabilir. Allah’ın dışında tanrılaştırılan insanlar genelde iyi niyetle ve aşırı sevgiden ilahlaştırılmışlardır. Hz. İsa ve Meryem, Üzeyr peygamber ve hatta melekler bile sevgiden ötürü ilahlaştırılmışlardır. Yine müşriklerin meşhur Lat, Uzza, Menat, Suva gibi putlar da aşırı tazime hedef olmakla ortaya çıkmış putlardır. Kur’an, insanlardan kimilerinin Allah’tan başka ilahlar edindiğini ve onları Allah’tan daha çok sevdiğini, iman edenlerin ise Allah’a olan sevgisinin daha kuvvetli olduğunu söyler(Bakara ; 165).
Şunu hemen belirtelim ki sevgi hissi, sevgiye layık olan yüce Allah’a verilmezse tazime, oradan da şirke dönüşebilir. Çünkü aşırı sevgi, görmeyi perdeler, sadece hisler ön plana çıkar ve bakış açısı tamamen hissi ve duygusal olur. İşte insanlar çoğu zaman bu sevgi hislerini tatmin edebilmek için bazı varlıkları aşırı derecede severek ilahlaştırırlar. Kur’an’ın ifadesiyle ‘ Allah’tan başka sevgili putlar edinme’ gerçekleşmiş olur.
Cenab-ı Hak bize o kadar yakındır ki, şah damarımızdan daha yakın olduğunu kitabında söylüyor ve bize hiç aracısız ibadet etmemizi, sadece kendisinden yardım istememizi emrediyor. Bunu bütün namazlarımızda, Fatihalarımızda söylüyoruz. Fakat bunlardan tamamen gafil bazı kimseler, bu aracılık müessesini asırlardır yaşatmakta devam ediyorlar ve günümüzün geçer akçelerinden birisi de budur.
3.1. Geçmişle bugün arasında fark yok- sadece isimler değişiyor:
Arap müşrikleri Yaratıcı(ilah) olarak bir tek Allah’a inanıyorlardı. Ancak tıpkı bugünde aynısının yapıldığı gibi Allah’a daha çok yaklaşmak niyetiyle o Lat, Menat adlı evliyalara sığınıyorlar. İslam Tarihçileri Lat, Menat, Uzza gibi putların, zamanında yaşamış salih insanlar adına dikilmiş birer put olduğunu yazarlar. Günümüzde değişen bir tek şey var. Lat, Menat yerine Gavsı Azam, Hacı Bektaş, Mevlana Celaleddin, Kutb-i İrşad, Mürşid-i Kamil vb. isimlerinin gelmesi.
„Allah ile kendi arasında bir vasıta ve şefaatçiyi kabule kendisini mecbur bilen adam, yâ zanneder ki Allah, kulunun istediğini bilmiyor.. Yahut kendi uzaklarda olduğundan işitmiyor da böyle bir vasıtaya muhtaç oluyor... Bir hükümdarın, kabul etme istemedigi dileği vezir ve memurlarının tesiriyle kabul ettigi gibi. Dünya büyüklerinin idarelerinde mecbur oldukları gibi. Böyle fâsid ve batıl zanlara kapılan adam bilmiyor ki, padisah bu vasıta ve müsavirlere muhtaçtır..” (Ímam Birgivi)
3.2. İslami Deliller:
Ayetlerden:
· Allah’tan başka yakardıkları(çağırdıkları, yalvardıkları) hiç bir şeyi yaratamazlar, üstelik onlar yaratılıp durmaktadırlar. Onlar ölüdürler, diri değildirler. Ne zaman dirileceklerinin şuuruna da varamazlar. (Nahl; 20-22)
· De ki: Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah’tan başka getirebilecek ilah kimdir?’ Bak, biz nasıl ayetleri ‘çeşitli biçimlerde açıklıyoruz da’ sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (En’am; 46)
· O, Allah’tır, kendisinden başka ilah yoktur. Ilkte de, sonda da hamd O’nundur. Hüküm de O’nundur ve O’na döndürüleceksiniz. De ki: ‘ Gördünüz mü söyleyin; Allah, kıyamet gününe kadar geceyi sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size aydınlık verecek ilah kimdir? Yine de dinlemeyecek misiniz?’ De ki: Gördünüz mü söyleyin, Allah, kıyamet gününe kadar gündüzü sizin üzerinizde kesintisizce sürdürecek olsa, Allah’ın dışında size içinde dinleneceğiniz geceyi getirecek ilah kimdir? Yine de görmeyecek misiniz? (Kasas; 70-72)
· De ki: ‘ Allah’ın dışında öne sürdüklerinizi çağırın. Onların göklerde ve yerde bir zerre ağırlığınca bile(hiç bir şeye) güçleri yetmez; onların bu ikisinde hiç bir ortaklığı olmadığı gibi, O’nun bunlardan hiç bir destekçi olanı da yoktur.(Sebe’; 22)
Ayrıca bkz.: Zümer 36-38 ; Zümer 43,44; Yunus 18; Zümer 3; Bakara 186; A’raf 128; Ahzab 3; Talak 3; Taha 46; Kaf 16; Yasin 74; Meryem 81; Ahkaf 4-5; Şuara 213; Fatiha 5; Nahl; 20-22; En’am 46; Kasas 70-72; Sebe’ 22
Peygamber ve Sahabeden:
Örneğin Allah‘ın Rasulü hem Rasûl, hem de O’nun bir velisi idi. Ve kızına diyordu ki: «Kızım Fatıma! Sakın babam Peygamber diye güvenme!.». Bu ikazını sık sık tekrarladığını hadis kitapları tekrar tekrar naklediyorlar.
İnancımıza göre Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer, Hz. Ali de velî idiler. Fakat zamanlarında kimseler bu velîlerle Rabıta kurarak, bunların simalarını gözlerinin önüne getirerek Allah’a yakınlık kurmaya çalışmamış ve kimse bunların herhangi birinden şefaat (yardım) talebinde bulunmamıştır, her Müslüman, her mü’min yalnızca Allah’tan şefaat (yardım) isteğinde bulunmuştur. Zira Rasûlullah (s.)’da onlara bunu öğütlüyordu.
3.3 Tasavvufun delilleri:
Tasavvufun ileri sürdüğü deliller delil sayılamayacak kadar zayıftır. Gerçek olsa idi, yani bu veliler gaybı bilseler, bereket yağdırsalar, istemekler öldürebilseler ve benzeri kerametleri gerçek olsa idi;
Uhud’da Hz. Hamza’yı öldürmek isteyen ve kendisinden 15 adım geride bulunan Hind’in vahşisinden haberi yoktu.
Hz. Ömer, iki adım gerisinde safta namaza duran ve hançerlemek isteyen Ebu Lülü künyeli zerdüştinin kalbinden geçenden habersizdi.
Hz. Ali kendisini öldürmek için aylardır plan kuran ve namazda yanına kadar sokulan caniyi bilemedi. Eğer veli olmak tasavvufun söylediği gibi olağanüstülük manasında olsaydı tüm bunları farkedemezler miydi? Yoksa bu sahabeler tasavvufun velilerinden daha mı küçükler?
3.4. Kur’an’a göre Peygamberin aracılığı/elçiliği
Kur’an, Yaratıcı ile yaratılan arasında aracı/elçi olan seçkin kişilerin nebi(çoğulu, enbiya) resul(çoğulu rüsül) diye anmaktadır. Bunların ilki haberci, ikincisi de mesaj getiren elçi anlamındadır. Müslümanlar Hz. Muhammed’i bu anlayışa bağlı olarak Resulullah (Allah’ın Elçisi) Nebiyullah (Allah’ın habercisi) ve yine Kur’an’ın bir ifadesine dayanarak Hatemülenbiya (Nebilerin sonuncusu) diye anarlar.
Bu aracılık meselesinde Kur’an’ın sergilediği tavır, kendine has bir tavırdır. Kur’an’a göre, Peygamberin aracılığı, insanların Allah’a gidiş konusunda kaderlerine hükmetmek değildir. Kur’an’ın tabiriyle, bu aracılık sadece bir tebliğ(mesajı açıklama) keyfiyetinden ibarettir. Peygamber bunun ötesinde ne bir yükümlülük, ne de bir hak taşımaktadır. Başka bir deyimle, Peygamber(Farsçadan dilimize geçmiş olan bu tabir de haber getiren anlamındadır.) yola ışık tutar; fakat yolu yürüyecek olan bizleriz. Peygamber, bizi sırtına alıp götüremeyeceği gibi, yürüdüğümüz yoldan geri dönmemize de sebep olamaz. Biraz daha açık söylersek, Kur’an, vaftiz ve aforoz kavram ve kurumlarını reddeder. Insanoğlunun kaderi başkalarının denetimine verilmemiştir.
Sonuç:
Allah’ın insanlara herkesten daha çok yakın olduğu ve her türlü duasına icabet ettiği halde, insanlardan bazılarının direk Allah’tan istemeyip, araya aracılar koyması şaşılacak bir şey. Düşünün, yakınınızda size yardım edecek güçlü biri var; siz ise ondan yardım istemeyip ta uzaklarda ve size hiç bir yardımı olamayacak birini arayıp bulmaya çalışıyorsunuz. Bu şu demektir; ya siz yanınızdaki varlığın gücüne inanmıyorsunuz veya aracıları O’nun kadar üstün görüyorsunuz!
Her iki halde de oldukça yanlıs yapıyorsunuz. Çünkü yüce Rabbimiz, ‘(Ey Muhammed) kullarım sana beni sorarlarsa (bilsinler ki) ben şüphesiz (onlara) yakınım. Benden isteyenin duasını kabul ederim’ diye buyurmuştur (Bakara; 186). Yine Kaf suresinin 16. ayetinde de ‘Ona şah damarından daha yakınız’ diye buyrularak, insanların herkesten önce Allah’ı kendilerine yakın bilerek O’na yönelmeleri; O’na dua ve niyazda bulunmaları ve sadece O’na taatte bulunmalarının gerektiği vurgulanmıştır. Bu hak, tamamen Allah’a aittir. Bu hakkı gasbedenler, Allah’ı gereği gibi tanımamış ve Allah’a şirk koşmuş olacaklardır
http://www.kuranislami.com/akide/aracisirk.html
|