Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
MİSTİSİZM: Hayal Dünyasına Kaçış tasavvufun kaynağı
Öncelikle programa hakim olan hatalı bakış açısının üzerinde durulması gerekmektedir. “Mistisizm” ile “din” birbirlerinin parçaları değildirler. Din Allah’ın insanlığa elçileri ile tarif ettiği bir yaşama şeklidir. İnsanlar kendi iç dünyalarında ve çevrelerinde Allah’ın varlığına ait delilleri gördükten sonra, akıl ve vicdanlarıyla bu çağrının hak(doğru) olduğuna karar verirler. Yeryüzünde en doğru yaşayış biçimi Allah’ın tarif ettiği din ahlakıdır. Din ahlakına uygun yaşamaya başlamak için sağlam bir akli muhakeme şarttır.
Mistisizm ise –dinden tamamen farklı olarak- insanın mantık ve akıl yürütme yoluyla erişemediği metafizik kavramları bir hayal dünyasında aramasıdır. Mistisizm kelime olarak, 'gözlerini kapamak' anlamına gelen 'myein' sözcüğünden türetilmiştir. Meditasyon ya da trans hali de bu akıl ve mantık dünyasından sıyrılıp mistik bir ortam oluşturmaya çalışmaktır. Mistisizm akımı, akıl gücünü bir yana bırakarak duyguyu ön plana çıkarır.
Bu nedenler yüzünden, “mistisizm” ile gerçek din ve Allah’ın varlığına iman arasında bir benzerlik kurulması tamamen yanlıştır. Çünkü gerçek din, Allah’ın varlığını, akli delillere dayalı olarak kavramayı emreder.
Nitekim günümüzdeki araştırmalar da, dini inancın ateistlerin iddia ettiği gibi bir 'akıl hastalığı' değil, tam aksine akıl sağlığının temel şartı olduğunu göstermektedir. Söz konusu 'akıl hastalığı' yorumunu aslında ilk olarak 19. yüzyılın ateist düşünürlerinden Freud yapmıştır. Ancak geçen zaman, Freud'u çarpıcı bir biçimde çürütmüştür. Amerikalı yazar Patrick Glynn, bu konuyu şöyle özetler:
20. yüzyılın son çeyreği (Freud’un kurduğu) psikoanalitik vizyona hiç de uygun davranmadı. Bunun en dikkat çekici yönü ise, Freud’un din hakkındaki görüşlerinin tamamen yanlış çıkmasıydı. İronik bir biçimde, son 25 yılda psikoloji alanında yapılan araştırmalar, dini inancın, Freud’un ve müridlerinin iddia ettiği gibi bir tür nevroz veya nevroz kaynağı olmak bir yana, genel zihinsel sağlık ve mutluluğun en tutarlı ögelerinden biri olduğunu ortaya çıkardı. Üstüste yapılan pek çok araştırma, dini inanç ve ibadetlerle; intihar, alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, boşanma, depresyon gibi konulardaki sağlıklı davranışlar arasında güçlü bir ilişki olduğunu gösterdi. Kısacası, ampirik bilgiler, psikoterapi mesleğinin sözde “bilimsel” ortak kanısı ile tamamen ters düştü. Sonuçta, yine Patrick Glynn’in ifadesiyle “20. yüzyılın sonunda modern psikoloji, dinin yerini almak bir yana, dinle yeniden tanışmaya başladı” ve “insanın zihinsel yaşamı hakkındaki salt seküler bir bakış açısının hem teorik hem de pratik düzeyde çöktüğü ortaya çıktı.”
Bu açık gerçeklere rağmen BBC 2 kanalı, Freud'dan miras kalan köhne bir iddiayı birkaç yeni sözde bulguyla süsleyerek yeniden öne sürmekte, ancak başta da belirttiğimiz gibi gerçekte bu iddiaya hiçbir akılcı ve bilimsel bir kanıt gösterememektedir. Bu da, BBC 2'nin çıkış noktasının, aynı Freud'da olduğu gibi, ateist önyargıdan başka bir şey olmadığının kanıtıdır.
Medeniyet Önderleri Peygamberler
Programda, temporal lobda saptanan patolojinin neden olduğu mistik duygulanmaların dinin kaynağı olduğu ileri sürülerek, tarih boyunca gelmiş peygamberlerin de bu tür sorunları olan kimseler olabileceği yanılgısı ortaya atılmıştır. Programda geçmişe dönük böyle bir araştırma yapılamayacağı da kabul edilmektedir. Bu ifade, söz konusu iddianın bir spekülasyondan ibaret olduğunu göstermektedir.
Bununla beraber, bu sapkın iddiayı çürütecek pek çok kanıt vardır. Peygamberler yaşadıkları çağın en akıllı kişileri olup, kendilerini takip eden toplumları medeniyetin en üst seviyesine ulaştırmışlardır. Yaşadıkları çağlarda en başarılı komutan, en başarılı devlet adamı ve düşünür olmaları sebebiyle içinde bulundukları toplumlara lider, sonraki nesillere de davranışları ile örnek insanlar olmuşlardır. Tarih boyunca nesilden nesile aktarılan bu gerçeğe rağmen programda ileri sürülen hastalık iddiası mesnetsiz bir iftiradan ibarettir.
Sonuç
Deneyi yorumlayan kişilerin dine karşı önyargıları, sonuçları da yanlış değerlendirmelerine neden olmuştur. Akıl ve vicdanlarıyla fark ettikleri gerçekleri peygamberlerin anlattığı hak dinlerde bulan bir insanın, gerçeği doğruladıktan sonra Allah’ın istediği biçimde yaşamaya başlamasından daha akıllıca bir davranış olamaz. Bu akılcı davranışı bir hastalık olarak tanımlamak ise tümüyle mantık dışıdır.
Gerçekte peygamberler için ileri sürülen söz konusu 'akıl hastalığı' iddiası, yeni bir iddia değil, tarih boyunca inkarcıların peygamberlerin hak yoldaki mücadelelerini engellemek için başvurdukları bir iftiradır. Kuran'da, pek çok peygamber için benzer bir iddiada bulunulduğu bildirilir. Aynı iftira Peygamberimiz Hz. Muhammed'e de yapılmış ve Allah O'na şöyle vahyetmiştir:
Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun. Sen, Rabbinin nimetiyle bir mecnun değilsin. Gerçekten senin için kesintisi olmayan bir ecir vardır. Ve şüphesiz sen, pek büyük bir ahlak üzerindesin. Artık yakında göreceksin ve onlar da görecekler. Sizden, hanginizin 'fitneye tutulup-çıldırdığını.' (Kalem Suresi, 1-6)
http://forum.antoloji.com/tartisma/tartisma.asp?forum=15601& amp;page=99&mesaj=0
|