Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli yunusemre Kardeşim!
Allah Razı olsun! Rabbim sizi hep güzelliklere vesile kılsın.
İrdelenmesi gereken iki ayet (A'raf 189-190)ile ilgili yapılan bir çalışmayı
bilgilerinize sunmak istiyorum.
A'raf ;189, 190. Ayet:
"O, sizi bir candan yaratan ve ondan da, kendisine ısınsın diye, eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki zevce ağırlaştı o zaman onlar (o ikisi) Rablerine dua ettiler: “Eğer bize salih (bir çocuk) verirsen, ant olsun ki kesinlikle şükredenlerden olacağız.”
Ne zaman ki onlara (o ikisine) salih (bir çocuk) verdi, o ikisine verdiği şey hakkında onun için ortaklar kıldılar. Onların ortak koştuğu şeylerden Allah münezzehtir, yücedir."
Hem ayetleri hem de asıl konuyu iyi anlayabilmek için tahlili biraz geniş tutmak gerekmektedir.
"O, sizi bir candan yaratan ve ondan da, kendisine ısınsın diye, eşini yapandır."
Üzülerek tespit etmiş bulunuyoruz ki, bizim bugüne kadar okuduğumuz gerek Türkçe gerek Arapça meal ve tefsirlerin içinde ayetin bu bölümünün, Yahudi kültürünün etkisinde kalınmadan yapılmış bir çevirisi veya açıklamasına rastlamak mümkün değildir.
Çünkü bunların hepsi de, Tevrat’ın Tekvin bölümünün II. Bab, 18–25. cümlelerinde yazılı olanları, yani ilk insanın Âdem olduğunu, ondan (kaburga kemiğinden) Havva’nın yaratıldığını ve Âdem’in kaburga kemiklerinin sayısının Havva’nınkinden bir adet noksan olmasının da bundan kaynaklandığını, ya açıkça yazmakta, ya da ima etmektedir.
Hâlbuki ayetin lâfzında Âdem ve Havva diye birilerinden söz edilmediği gibi, ima yolu ile bile olsa ayetlerden bu kimselerin varlığını anlamak mümkün değildir.
İnsanın bir candan yaratılması, ondan da eşinin yaratılması konusu sadece bu ayette geçmemekte, Nisa suresinin 1. ayeti, Zümer suresinin 6. ayeti gibi daha birçok ayette dile getirilmektedir.
Ayrıca, Rum suresinin 20, 21. ayetleri de konumuz olan ayetin daha iyi anlaşılmasına yardımcı olacak ayetlerdir.
Burada önce, cinsiyeti olmayan bir canlıdan bahsedilmekte, sonra da bu canlıdan onun eşinin yaratıldığı bildirilmektedir.
Bu yaratılış tarzı sanki bugünkü “klonlama”ya benzemektedir. Rabbimiz, insanın eşinin kendisinden yaratılmasının gerekçesini de göstermiş; bu yaratma tarzının, ikisinin arasında bir sıcaklığın, yakınlığın, sevginin, sükûnetin (yatıştırmanın) doğması için olduğunu açıklamıştır.
Yani insanlar görünüm olarak erkek ve dişi olarak ayrılsalar da, yaratılışta tek canlıdan türedikleri için, aynı özellikleri taşımaktadırlar ve özde birbirlerinden farkları yoktur.
Erkeklik ve dişilik farkı da zaten ilk yaratılışta değil, Nisa suresinin 1. ayetinden anlaşıldığına göre yaratılışın üçüncü aşamasından sonra oluşmuştur.
Özetlenecek olursa, ayetin bu giriş bölümünde, Allah’ın plânlı yaratıcılığı vurgulanmak suretiyle insanlar tevhide, imana yönlendirilmektedir.
"Ne zaman ki onu örttü / bürüdü ?(örtüp bürüdü)?, hafif bir yük yüklendi ve bununla gidip geldi.
Ne zaman ki zevce ağırlaştı, ikisi (karı koca) Rabbleri Allah’a yalvardılar: “Eğer bize bir salih (sağlam çocuk) verirsen kesinlikle şükredenlerden olacağız!
Ne zaman ki Allah onlara bir salih (düzgün bir çocuk) verdi, o ikisi Allah’ın o ikisine verdiği şeyler hakkında onun için ortaklar kıldılar."
Görüldüğü gibi eşler, hamileliğin başlangıcında, ne annenin başarılı bir doğum yapacağı, ne de bebeğin salih olup olmayacağı ile ilgili bir endişe taşımamaktadırlar.
Onlara göre işler yolunda gitmektedir. Ama anne adayı ağırlaşıp doğum yaklaştığında panik başlar ve insanlar, başlarına gelen her sıkıntıda olduğu gibi, açık açık veya içten, sürekli Allah’tan yardım isterler ve eğer sağlıklı iyi bir çocuk ihsan ederse kesinlikle şükredenlerden olacaklarına, kesinlikle nankörlük etmeyeceklerine dair Allah’a sözler verirler.
Çocuk sağ ve salim doğduğunda ise, verilen sözler unutulur ve çocuğun sağlıklı oluşu, Allah’tan başka etkenlere bağlanmaya başlar, şirk ortaya çıkar.
Bu çocuk ve şirk meselesi, İbrani kültürüyle oluşturulmuş Âdem-Havva masalı ile birleşmiş ve ortaya “martaval masal” niteliğinde rivayetler çıkmıştır:
İbn Abbas:
Bu âyette geçen “bir nefs” kelimesiyle Hz. Âdem;” bundan da, eşini yapan..” kelimesiyle de Hz. Havva murad edilmiştir. Yani, Allah Teala, Hz. Havva’yı, eziyet vermeksizin, Hz. Âdem’in kaburgasından yaratmıştır. ... Vakta ki Âdem, Hz. Havva’yı bürüyünce, Havva, hafif bir yük yüklendi (hamile kaldı). Çocuk onun karnında ağırlaşınca, İblis, bir adam suretine girip Havva’nın yanına gelerek şöyle dedi: “Ey Havva, bu nedir? Ben, bunun bir köpek ya da herhangi bir hayvan olmasından korkuyorum. Onun, nereden çıkacağını nereden bileceksin? Arkandan mı çıkıp seni öldürecek, yoksa karnın mı yarılacak?” Bunun üzerine Havva endişelendi ve bunu, Âdem’e anlattı. Böylece de Âdem ile Havva, hep bunun endişesi ve hüznünü taşıdılar. Daha sonra o İblis, Havva’ya gelerek şöyle dedi: “Eğer Allah’tan onu, tıpkı senin gibi kusursuz ve hilkati tam bir kimse yapmasını ve onun, senin karnından çıkmasını istersen, sen ona Abdül Harîs adını verirsin...” Melekler arasında, İblis’in adı el- Harîs idi. İşte bu, Cenab-ı Hakk’ın “Fakat Allah onlara düzgün bir çocuk verince, kendilerine verdiği çocuk hakkında ona eşler tutmaya başladılar” âyetinde ifade edilen husustur. Yani,”Allah onlara, düzgün ve kusursuz bir çocuk verince, Âdem ile Havva, O’na eşler tutmaya başladılar” demektir. İşte, buradaki koşulan şirk ile Harîs (İblis) kasdedilmiştir. Kıssanın tamamı bundan ibarettir.” (Razi Tefsir-i kebir)
Ayette tesniye kalıplarıyla ifade edilen ikili / karı koca kim?
Arap dili bilgisine vakıf olanlar bilirler ki, “Kelâmda, mutlak surette zamirlerin merciinin, lâfzen veya manen veya hükmen mezkûr olması lâzımdır.
” Bu ayette ise, lâfzen, manen ve hükmen Âdem ve Havva diye bir merci bulabilmek mümkün değildir.
Ayetteki “nefs ve eşi” ifadelerinden “manen” bu ikilinin karı koca oldukları anlaşılmakta ve gerek tesniye ifadelerinin öznelerinin, gerekse zamirlerin mercileri de, bu “karı koca”ya raci olmaktadır.
Klâsik Arap edebiyatında birçok uygulaması görülen bu durumun en meşhur örneği; “İ’dilû hüve ekrebü littekvâ” (Adaletli olun o (adalet) takvaya en yakın olandır.)” ayetindeki “hüve (o) zamirinin, ayette açıkça “adl (adalet)” sözcüğü melfuz ve mezkûr değilken, ayetin manasından anlaşılan “adl (adalet)” sözcüğüne raci olmasıdır.
Ayetteki zaman kiplerinin “geçmiş zaman kipi” olması, Kur’an’ın pek çok yerinde görüldüğü gibi, Allah için zaman mefhumunun söz konusu olmadığını ve anlatılanların kesinlikle gerçekleştiğini veya gerçekleşeceğini vurgulamak içindir.
Ayette konu edilen bu karı koca, Âdem-Havva, Ali-Ayşe, Ahmet-Fatma gibi bilinen ve tanınan birileri değil, genel olarak tüm insanlar, tüm karı kocalardır.
Dolayısıyla ayette ifade edilen davranışlar da tüm insanların tüm karı kocaların genel karakteridir, genel fıtrî özellikleridir.
İnsanın şirke ve nankörlüğe meyilli bu ham karakteri Hud suresinde de dile getirilmiştir:
Hud; 9, 10: "Ve eğer insana, tarafımızdan bir rahmet tattırıp sonra da onu kendisinden çekip alsak, kuşkusuz o umutsuzdur, çok nankördür."
"Ve eğer, kendisine dokunan mutsuzluktan sonra, ona mutluluğu tattırsak, elbette, “Kötülükler benden gitti.” der. Ve kuşkusuz o, şımarıktır, böbürlenen biridir."
Kur’an’da, konumuz olan ayet üslûbunda ve Hud suresinin yukarıda verdiğimiz ayetlerinin tefsiri mahiyetinde olan birçok ayet vardır:
Tövbe; 75, 76: "Ve onlardan, “Eğer Allah lütfundan bize verirse, mutlaka bağışta bulunacağız ve kesinlikle iyilerden olacağız.” diye Allah’a söz verenler vardır."
"Sonra, ne zaman ki Allah, onlara lütfundan verir, onda cimrilik ederler ve yüz çevirerek geri dururlar."
Yunus; 22, 23: "O, size karada ve denizde yolculuk ettirendir. Gemilerde bulunduğunuzda gemiler içindekileri tatlı bir rüzgârla götürür, (yolcular) neşelendiklerinde şiddetli bir fırtına gelip çatar, dalgalar her mekândan gelir. Ve onlar, çepeçevre kuşatıldıklarını anlayınca, dini Allah için arındırarak O’na yalvarırlar: “Bizi bundan kurtarırsan, hiç kuşkusuz, şükredenlerden oluruz.”
"Sonra O, onları kurtarınca, bir de bakarsın ki, yeryüzünde haksız yere azgınlık ederler. Ey insanlar! Gerçekten, şimdiki hayatın geçici yararları için azgınlığınız, bizzat kendi zararınızadır! Sonra dönüşünüz Bizedir. Yaptıklarınızı size bildireceğiz."
Nahl; 53, 54: "Ve iyilik olarak sahip olduğunuz ne varsa, işte Allah’tandır. Sonra size bir zarar dokunduğunda, hemen yalnız O’na sığınırsınız."
"Sonra, zararı sizden giderince, sizden bir gurup, Rabblerine şirk koşarlar."
Lokman; 31, 32: "Ayetlerini size göstermek için, geminin denizde, Allah’ın nimetiyle kayıp gittiğini görmedin mi? İşte gerçekten bunda, tüm çok sabırlı ve çok şükreden için, ayetler vardır."
"Ve gölgeler gibi bir dalga onları kapladığında, O’nun için dini arındırarak Allah’a yalvarırlar. Ama ne zaman ki karaya çıkararak kurtardı, onlardan bir kısmı muktesıttır. Ve ayetlerimizi ancak, tam hain ve tam nankör bile bile inkâr eder."
Rum; 33:"Ve insanlara bir sıkıntı dokununca, Rabblerine yönelerek O’na yalvarırlar. Sonra, onlara kendinden bir rahmet tattırınca, bir de bakarsın ki, içlerinden bir gurup, Rabblerine şirk koşarlar."
Ankebut; 65: "İşte gemiye bindiklerinde, dini yalnız O’na özgü kılarak Allah’a yalvarırlar. Sonra ne zaman ki onları karaya çıkarıp kurtardı, bir de bakarsın ki onlar, şirk koşuyorlar."
İsra; 67: "Ve denizde size bir zarar dokunduğunda, yalvardıklarınız kaybolup giderler. O, kaybolmaz. Sonra O, sizi karaya çıkararak kurtarınca, yüz dönersiniz. Ve insan, çok nankördür!"
Aşağıda verdiğimiz Zümer suresine ait ayetler ise, konumuz olan 189, 190. ayetlerin bire bir tefsiri olarak değerlendirilebilir:
Zümer; 6–8: "O sizi tek bir nefisten yarattı, sonra ondan eşini yaptı. Ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, yaratılıştan yaratılışa geçirerek yaratır. İşte bu, Rabbiniz Allah’tır. Mülk (krallık, hâkimiyet) yalnız O’nundur. O’ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?"
"Eğer inkâr ederseniz, gerçekten Allah, size muhtaç değildir. Bununla birlikte, kulları için, inkârdan hoşnut olmaz. Eğer şükrederseniz, sizden bunu hoşnutlukla karşılar. Hiçbir taşıyıcı, başkasının yükünü yüklenmez. Sonunda, dönüşünüz Rabbinizedir. O yaptıklarınızı size bildirecektir de. Kuşkusuz O, göğüslerde olanı bilir."
"Ve insanın başına bir belâ gelince, Rabbine yönelerek O’na yalvarır. Sonra Allah, katından bir iyilik verince, önceden niçin O’na yalvarmış olduğunu unutuverir. Allah’ın yolundan saptırmak için, O’na bir takım ortaklar koşar. De ki: “İnkârından bir süre yararlan! Evet, sen Ateş halkındansın.”
Onların şirk koştuklarından Allah münezzehtir.
Ayetteki bu ifade, insanların yukarıda anlatılan olumsuz yönlerinin, Allah’ın, ortak koşulanlardan münezzeh olduğunu bilmemelerinden ileri geldiğini ve bu yanlış davranışların vahye dayalı bilgilerle, öğretilerle ortadan kaldırılması gerektiğini anlatmaktadır.
Ayetin bu bölümünde dikkat edilmesi gereken bir husus da, “yüşrikun (şirk koşup durdukları)” ifadesiyle “tesniye” ifadelerden, “cem’i (çoğul)” ifadeye yapılan geçiştir. Bu bölümden itibaren pasajın sonuna kadar da konu hep “cem’i (çoğul)” olarak ifade edilmiştir.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
|