Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Selamün Aleyküm! Değerli Hasanoktem Kardeşim!
Hasanoktem yazdı:
değerli kardeşim dost1,
bu iki görüşten , neden birincisini değilde ,ikinci görüşü tercih ediyorsunuz?
peki,sahabenin elinde olduğu iddia edilen diğer mushaflar nerede?
bu Mushaflardan hangisini esas alacağız?
bu Mushaflar kaybolmuşsa, ne yapacağız?
bence, birinci tercih(tertib vahye dayalı olduğu için) Kur'an'a muvafık görünüyor. Rasülüne/elçisine Kur'an'ı gönderen Yüce Allah , herhalde onun tertibinide üstlenecekti. bu kadar önemli bir işi, insanların insafına, beşeri zaaflarına terkedecek değildi. ve ,bu kitap ,içindeki Ayetlerden, tertib ve düzenine kadar,Sure ve Ayet sıralamasına kadar,ve tüm harekelerine varana kadar yüzde yüz yüce Allah'ın koruması altında olmalı ve yine yüzde yüz Yüce Allah'ın imzasını taşımalıydı/ taşımaktadır:
Bu görüşlerden neden ikinci görüşü tercih ettiğimi yazdım. Birinci tercihin vahye dayalı olduğunu söylüyorsunuz. Nasıl ki, ben size “Bu Kur’an’ın tertibi vahye dayalı değildir.” diye bir ayeti delil getiremiyorsam; siz de bana “Bu Kur’an’ın tertibi vahye dayalıdır.” şeklinde bir delil getiremiyorsunuz. Nasıl ki ben aklımı işletiyorsam , siz de aklınızı işletiyorsunuz.
“…Kur’an’ın harekelerine varana kadar yüzde yüz Yüce Allah’ın koruması altında olmalı…”diyorsunuz.
Daha önceki iletilerimde de belirtiğim gibi Osman Mushafı olarak mülahaza edilen Mushaflardan bir nüshası İstanbul Topkapı Müzesinin Kutsal Emanetler bölümünde sergileniyor. İnternetten ulaşıp görebilirsin. Eğer görebilme mutluluğunu yaşadıysanız, o Mushafta hiç hareke gördünüz mü? Gidip de görebilme bahtiyarlığını yakalayamamışsanız lütfen gidiniz ve görünüz.
Bir önceki iletimde Arap Alfabesinden sözetmiş ve 22 harf olduğunu, bunun da yazımda 15 harfe kadar düşürülebildiğini söylemiştim. Mekke döneminde inen ayetler bu harflerle yazıldı. Kur'ân'a noktalar, ta'şîr işaretleri sonradan konmuştur ki bunlar Osman dönemindeki Mushafta yoktu. Delili nedir derseniz;
Peygamber Efendimizin Topkapı Sarayındaki Kutsal Emanetler Bölümündeki sergilenen nameleri. Yine yukarıda sözünü ettiğim Osman Mushafı.
Ayrıca,hicretin 7. yılında “Elçiler Gönderilme Senesi”nde kaleme alınmış ve Peygamber Efendimizin mührünü de taşıyan Necaşiye, ,Mukavkıs’a, Heraklius’a, Kisra’ya,Munzir’e, Ceyfer ve Abd’a yazdığı mektupların aslı.
(Tarayıcım olsa idi çekilmiş resimlerini gönderecektim.)
Bunları görmek isterseniz Muhammed Hamidullah’ın İslam Peygamberi adlı iki ciltlik eserine bakabilirsiniz.
“…yine yüzde yüz Yüce Allah'ın imzasını taşımalıydı/ taşımaktadır: “ diyorsunuz.
Kur’an beşer sözü değil ki “..Allah'ın imzasını taşımalıydı…” diyorsunuz. Böyle bir iddiada bulunan yok ki, Kur’an indiğinden bu yana muarızlarına meydan okumaktadır. Kıyamete kadar da okumaya devam edecektir.
Nisa 82: “Kuran'ı durup düşünmüyorlar mı? Eğer o Allah'tan başkasından gelseydi, onda çok aykırılıklar bulurlardı.
Fussilet 41:” Onlar, O Kur'an kendilerine geldiğinde onu inkar edenlerdir. Halbuki o, benzeri bulunmaz bir kitaptır.”
Fussilet 42:” Ona ne önünden, ne ardından batıl yaklaşamaz. O, bütün kaniatın övdüğü bir hikmet sahibi tarafından peyderpey indirilmiştir.”
Kur’an’ın tertibinin, iniş sırasına göre olmayıp da farklı şekilde olması, Kur’an’ın, Allah sözü olmadığı anlamına gelmez.
peki,sahabenin elinde olduğu iddia edilen diğer mushaflar nerede?
bu Mushaflardan hangisini esas alacağız?
bu Mushaflar kaybolmuşsa, ne yapacağız?
Bu Mushafların şu an kimin elinde olduğu ile ilgili kesin ve net bir bilgiye sahip değilim. Ancak bu Mushaflardaki farkların Taberi’nin Cami’u’l beyan-ı, Zemahşer’nin Keşşaf’ı, Razi’nin Mefatih’i, Kurtubi’nin el-Cami’li Ahkam’il-Kur’an gibi kaynak tefsir kitaplarıyla, ” Ebu Dâvûd es-Sicistani’nin oğlu Abdullah tarafından toplanan “Kitabu'l-Mesâhif” de olduğunu biliyorum.
Şu sahabenin ya da bu sahabenin tertibini esas alalım diye bir öneride bulunmadım. Önerim İslam Alemindeki yetkin tüm alimlerin toplanarak Kur’an’ın kronolojik sıraya göre parça parça inen ayetlerin peşpeşe getirilerek yeniden tertip edilmesidir.
Tüm İslam Alimlerince Kur’an’ın uslup ve içeriğini de gözardı etmeden yapılacak toplu bir çalışmanın İslam Alemi için gerekli olduğunu düşünüyorum.
15 Hicr 9:
O zikri( Kur'an'ı) biz indirdik biz; ve onun koruyucusu da elbette biziz!
değerli kardeşim, bu nasıl korumadırki, bize göndermiş bulunduğu Kur'an'ın içindeki Sureleri, Ayetleri, harekeleri başı boş ve insanların insafına bırakmış(haşa).bugünde, Kur'an Surelerinin, Ayetlerinin, harekelerinin yerlerini ,sıralarını bilmece,bulmaca çözer gibi ,gerçek yerlerini bulup yerleştirmeyi, bizim irademize emanet etmiş.bu surenin yeri şurada,bu Ayetin yeride burada olmalı;o hareke yide şöyle şöyle yerleştirmeliyiz. yok yok bana çok mantıklı gelmedi, Sureyi şuraya koymada buraya koy, Ayeti de, diğer Sureden getirip ,bu Sureye filan no lu Ayetin hemen arkasına yerleştir, bu harekelerde Ayetin ne demek istediğini çarpıtıyor, daha mantıklı bir anlam verecek olan, şu şu harekeler ile değiştir.
Değerli Hasanoktem Kardeşim!
Ülkemizde Yaşar Nuri Öztürk, mevcut bilgilerine göre surelerin iniş sırasını esas alan Kur’an Meali yazdı. Ne oldu? Kıyamet mi koptu? Bu çalışmasından Müslüman kardeşlerimiz yararlanmadı mı? Böyle oldu diye Kur’an’ın korunmasına bir halel mi geldi?
Hicr suresinin 9. ayetini tahlil edelim.İnşaAllah.
Okuyanlarca da daha iyi anlaşılsın diye ayetin öncesi ve sonrasını da yazacağım.
6-) Ve kalu ya eyyühelleziy nüzzile aleyhiz Zikru inneke lemecnun; Dediler ki: “Ey kendisine Zikr indirilen kimse!.. Muhakkak ki sen mecnunsun (delisin, cinnlenmişsin)”.
7-) Lev ma te'tiyna bilmelaiketi in künte mines sadikıyn; “Eğer doğru söyleyenlerden isen, bize melaike getirmeli değil misin?”.
8-) Ma nünezzilül melaikete illâ bil Hakkı ve ma kânu izen munzariyn; Biz melaike’yi ancak bil-Hakk indiririz... O vakit te onlara zaten mühlet verilmez/göz açtırılmaz.
9-) İnna nahnu nezzelnez Zikra ve inna lehu leHafizun; Doğrusu O Zikri biz indirdik, Biz! Ve muhakkak O’nun hafızları biziz!.
10-) Ve lekad erselna min kablike fiy şiyeıl evveliyn; Andolsun senden önceki ilk şia’lar içinde de (Rasu’ler) irsal ettik.
11-) Ve ma ye'tiyhim min Rasûlin illâ kânu bihi yestehziun; Onlara bir Rasûl gelir gelmez, mutlaka onunla alay ederlerdi.
12-) Kezâlike neslükühu fiy kulubilmücrimiyn; İşte böylece onu mücrimlerin kalbine sokarız.
13-) La yu'minune bihi ve kad halet sünnetül evveliyn; Ona (Zikr’e) iman etmezler... Evvelkilerin sünneti de gelip geçmiştir
14-) Ve lev fetahna aleyhim baben mines Semai fezallu fiyhi ya'rucun; Üzerlerine Sema’dan bir kapı feth etsek de, onun içinde uruc ediyor olsalardı,
15-) Lekalu innema sükkirat ebsaruna bel nahnu kavmün meshurun; Elbette şöyle derlerdi: “Gözlerimiz bağlandı/sarhoş oldu, hatta biz büyülenmiş bir kavimiz”.
9.ayetteki lehu kelimesindeki zamir ya Zikr olabilir ya da Peygamber Efendimiz olabilir.
Lehu kelimesindeki zamir Zikr olursa ayetin anlamı, "Biz bu zikri, muhafaza edeceğiz"
Lehu kelimesindeki zamir Peygamber Efendimiz olursa ayetin anlamı, “Biz, Muhammed'i koruyacağız" olur. Ayetin öncesine bakıldığı zaman Allah’ın, inzâl'dan, vahiy'den bahsettiği görülmektedir ve indirilen şey de, kendisine vahiy indirilen kimseye delâlet ettiğine göre, bu zamirin Peygamber Efendimize gitmesi daha güzel ve yerinde olur. Çünkü O, bilinendir. Nitekim,Kadir suresinin 1.ayetinde” İnna enzelnahu fiy leyletilKadr”, ''Muhakkak biz onu, Kadir gecesinde inzal ettik" ifâdesi de böyledir.
Buradaki huve zamiri, daha Önce bahsedilmemiş olmasına rağmen, Kur'ân'a gider. Onun,bilinen ve meşhur olması sebebiyle, ondan zamirle bahsetmek güzel olmuştur.Hicr suresinin “İnna nahnu nezzelnez Zikra ve inna lehu leHafizun;” ayetindeki lehu kelimesindeki zamirin Peygamber Efendimize gittiğini düşünüyorum. Bence en uygun olanı budur.Şüphesiz en iyisini bilen Allah’tır.
Hasanoktem yazdı:
Dayanağım da birinci görüşü belirtenlerin Kur’an’dan hiçbir delil getirememeleridir. Getiremedikleri gibi arkasından da hemen “bu konuda icma var” diye bağlayıcı bir tavır sergilemeleridir. İcma var ise İbni Mesud Mushafı, Hazreti Ali Mushafı, İbni Abbas Mushafı,Ubey b. Kab Mushafındaki tertipler niye farklıdır.
değerli kardeşim dost1,
peki ,ya yukarıdaki satırlarda, Kur'an'a dayanan yani zann teşkil etmeyen tek bir cümle gösterebilir misin?
bu satırlardada her yerde olduğu gibi, yine rivayetleri esas almışsınız.hani , yalnız Kur'an gözlüğü ile bakacaktık?peki bu sözü edilen ve farklı olduğunu rivayetler yoluyla iddia ettiğiniz ibn-i Mesud mushafı nerede?Hz.Ali Mushafı nerede?ibn-i Abbas, Ubey b.Kab mushafları nerede?
peki bu sözü edilen Mushafları, elimizdeki Kur'an ile karşılaştırma ve doğru tertibi kesin olarak görebileceğimiz , müsterih bir şekilde : işte Yüce Allah'ın bize gönderdiği : uyduğumuzda cennete, ona uymadığımızda bizi cehenneme götürecek kadar ciddi olan KUR'AN kesinlikle budur diyebilecekmiyiz
Değerli Kardeşim!
Mavi renkte görülen yazılarım için tarihi kaynaklardan başka bir delilim yoktur. Tarihi kaynaklara dayanılarak yapılan değerlendirmeyi zan olarak kabul ediyorsanız. Evet, aynen dediğiniz gibi zan ile hareket ediyor oluyorum. Yalnız bana zan ile hareket ediyor diyorken siz kardeşim de aynı şeyi yapıyorsunuz. Tekrar soruyorum. Kurân’ın tertibinin vahye dayalı olduğuna dair bir Kur’an ayeti gösterebiliyor musunuz?
Osman Mushafı olarak mülahaza edilen ve İstanbul’daki Topkapı Sarayının Müzesinde bulunan Mushafta hareke var mı? Yine Peygamber Efendimizin mührünün de olduğu namelerine hareke var mı? Tüm bunlarla ilgili olarak söyledikleriniz zanna dayanmıyor mu?
İletimin neresinde “…işte Yüce Allah'ın bize gönderdiği : uyduğumuzda cennete, ona uymadığımızda bizi cehenneme götürecek kadar ciddi olan KUR'AN kesinlikle budur diyebilecekmiyiz” böyle bir ifade bulunuyor. Bu söyleminiz şimdi zan değil mi?
Değerli Hasanoktem Kardeşim!
Hasanoktem yazdı:
“Andolsunki, biz bu Kur'an'da bütün meseleleri, misalleri sayıp dökmüşüzdür.”
Kur'an ın koruması/hıfzı altında olduğundan bahsetmiş işte, Kur'an' ın kolaylaştırılmış olduğundan bahsetmiş işte, Kur'an'ın çelişkisiz olduğundan/manasında çelişki bulunmadığından bahsetmiş işte, Kur'an'ın sözlerinde ivecen/eğrilik olmadığından bahsetmiş işte, hikmet dolu olduğundan, ümmete miras bıraktığından(summe evresnel kitebe) den bahsetmiş işte,
Mealini verdiğiniz ayet ve Kur’an ile ilgili yazdığınız yargıları belirten ayetlerin hiç biri de Kur’an’ın tertibinin vahyi olduğunu göstermez. Böyle bir ayet yok değerli kardeşim. Eğer böyle bir ayet olsaydı 1400 yıldır bununla ilgili müzakereler yapılır mıydı hiç? Ayete rağmen aksi iddia edilebilr mi? İnanan ve ben Müslümanım diyen bunu yapabilir mi?
Kur’an, Rasül/Elçinin masasının üzerindeki Kur’an dır.her şeyiyle o Kur’an dır.Ayetlerin kendisiyle, Surelerin diziliş ve numaralandırılmasıyla, Ayetlerin sıra ve numaralandırılmasıyla, harekeleriyle velhasıl her bir şekil ve durumuyla, Yüce Allah tarafından korunmuş olmasının/hıfzedilmesinin , taahüt edilmesinin verdiği güven ile buna bütün yüreğimle inanıyorum.ve elime Kur’an’ı aldığımda ,bu kitabın her bakımdan ama her bakımdan Yüce Allah’ın koruduğu/hıfzettiği kitab olduğunu bilmemin verdiği ,ruh hali ve inancıyla okuyorum. Bu kitabın bana sevgili Peygamber/Rasül/Elçiden KESİN VE TAM bir miras olarak bırakıldığını biliyorum.
Bu günkü Kur’an içerik olarak Peygamber Efendimizin zamanındaki Kur’an’dır ayetlerin kendisi ile. Diğer belirttiklerinize katılmamakla birlikte saygı duyuyorum. Kişiler inandıkları şekilde yaşarlar. Siz öyle inanıyorsunuz, ben böyle inanıyorum. Bu inanç nedeniyle de kimseyi kınamıyorum. Kimseye benim gibi düşünmek ve inanmak zorundasınız demiyorum.
Kur’an’ her okuyuşumda şimdi benim için iniyor haz ve heyacanıyla okuyorum. Okurken, bu ayetler Peygamber efendimize tüm insanlığa tebliğ etmesi için gönderildi. Bu görev bizim için de aynı. Tebliğ görevini sürekli yapmalıyız diye düşünüyorum. Peygamber Efendimizin yaşadığı yerleri gözümün önüne getiriyorum. Safa tepesinde Mekkelilere okuduğu ayetleri düşünüyorum… Eminim ki benzer duyguları sen de yaşıyorsundur Kur’an’ı okurken.
Değerli Hasanoktem Kardeşim!
75 Kıyame 16-17-18
(Ey Muhammed),onu hemen tekrarlamak için dilini tepretme.
Onu (senin kalbinde)TOPLAMAK ve sana okutmak BİZE DÜŞER.
O halde sana Kur'an'ı okuduğumuz zaman onun okunuşunu takip et.
Mealini verdiğin ayetlerin orijinalini de yazdım.
16-) La tuharrik bihi lisaneke lita'cele bih; Onu acele için Onunla dilini hareket ettirme
17-) İnne'aleyna cem'ahu ve Kur'ânehu; Muhakkak ki Onu cem’etmek ve Onun Kur’anı bizim üzerimizedir.
18-) Feiza kare'nahu fettebı’ Kur'ânehu; O’nu okuduğumuzda, Onun Kur’anı’na tabi ol!.
19-) Sümme inne 'aleyna beyaneh; Sonra, muhakkak ki O’nun beyanı da bizim üzerimizedir
“bu Ayetler, harekelerinde Yüce Allah tarafından vahiy ile belirlendiğini bize ispatlamaktadır…” diyorsunuz. Bu ayetler çok açık ve net. Peygamber Efendimize vahiy geldiğinde acele etmemesi, bunun cem edilip okutulmasının Yüce Rabbimizin üzerinde olduğu, onun Rabbimiz tarafından okutulacağı,beyan edileceği vurgulanıyor. Bu ayetler indiğinde harekesiz ve noktasız olan Arap alfabesiyle yazılıyor. Kur’an’ın bu günkü anlamda harekelenmesi sonradan yapılıyor. Örneğin 17.;18 . ayette Kur’anehu diye harekelendirerek okuduğumuz bu kelime -klavye nedeniyle arap harfleri ile yazamıyorum- hemzenin harekesinin r’ye nakli ile hemzenin hazfi olarak da okunur.Daima hemzeyi y’ye çevirerek de okunur.
Hasanoktem yazdı:
“…yani, biz veya bir başkası, iyi niyetle/ kötü niyetle , velhasıl hangi şekilde ve durumda olursa olsun, bu dünya da hiç kimse, Kur'an'a , sureye , Ayete veya Ayete anlam veren harekelere dokunamaz.
Değerli Hasanoktem Kardeşim!
Bunu Emevi zalimlerine sormak gerek. Kur’an’ın harekelendiği tarih onların zamanını gösteriyor.
Hasanoktem yazdı:
“Bakara 23 -24 te de buyurulduğu gibi, bütün kötü niyetlerine rağmen ve bütün yardımcılarını çağırmalarına rağmen, misli/benzeri bir sure getiremeyecekleri apaçık bir şekilde belirtilmektedir.”
Okuyan kardeşlerimiz de görsün diye ayetleri olduğu gibi yazıyorum.
23-) Ve in küntüm fiy raybin mimma nezzelna alâ abdina fe'tu bisûretin min mislihi ved'u şühedaeküm min dunillahi in küntüm sadikıyn; Eğer kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, haydi onun mislinden bir sûre getirin. Eğer sadıksanız Allah’dan ğayrı şahitlerinizi çağırın
24-) Fein lem tef'alu ve len tef'alu fettekunnaralletiy ve kudühennasu velhıcareh u’ıddet lil kafiriyn; Eğer yapamazsanız- ki hiç bir zaman yapamayacaksınız- o halde ittika edin/korunun yakıtı nas ve taşlar olan o malum NARdan; ki o, kafirler için hazırlanmıştır.
Kur’an bu meydan okumasını indiğinden bu yana yapmaktadır. Kıyamete kadar da yapacaktır. Beşer sözü ile Allah’ın sözü boy ölçüşebilir mi hiç?
Hasanoktem yazdı
“…fakat şunuda söylemek zorundayım ki,Ayetler aynı Ayetlerdir diyorsunuz ama, mazur görün, bir çeşit (haşa) çuvala boşaltılmış gibi yerleri yurtları birbirine karışmış, Sure-Ayet sıraları,numaraları, harekeleri değişmiş durumda olduklarını iddia ediyorsunuz…”
Değerli Hasanoktem Kardeşim!
Bu konuda yazdıklarım aşağıdaki gibidir.
Sözlerim yanlış anlaşılmasın.Bu gün elimizde bulunan Kur'an'daki tüm ayetler aynen Peygamber Efendimize inen ve tebliğ edilen ayetlerdir. Ama sayfalar, sureler ve tertip o günkü değildir. Yani Kur'an Allah'tan bu sıra ve tertip üzere gelmemiştir. Bu nedenle de surelerin tertibi konusunda İslam bilginleri ve tüm araştırmacılar arasında oldukça yoğun bir ihtilaf vardır.
Rabbim, İslam alemine, Kronolojik olarak parça parça inen ayetleri arka arkaya getirerek yeniden tertiplemeyi nasip eder.İnşaAllah.
Tekrar ediyorum:Kur'ân'ın tamamının, Peygamber Efendimizin hayatında bir nüsha halinde yazıldığına iman ediyorum. Hazreti Ebubekir zamanında görevlendirilen Zeyd ekibi tarafından titiz bir çalışma ile Kur'ân'ın sûreleri derlenip bir araya getirildi. Fakat sûre denilen bu bölümler, esaslı bir sıraya konmamış, derlenen parçalar, rastgele bir araya getirilip bir cild Mushaf halinde bağlanmıştı. Bu Mushaf, özel nüshalardan farklı idi. Çünkü özel nüshaların kiminde sûreler iniş sırasına göre dizilmiş, kiminde böyle bir metod izlenmemişti.
Hazreti Alî Mushafını görmüş olanlar, onun sûrelerinin iniş sırasına göre düzenlenmiş olmakla beraber içerikte Osman Mushaf inin aynı olduğunu söylemektedirler. Sadece sayısı pek az bazı kelime farkları vardır. Bunlar da anlam değişikliği yapmayan sinonim kelimelerdir. Meselâ Osman Mushafında Fâtiha'daki ihdinâ kelimesi, Alî Mushafında arşidnâ şeklindedir. Bunların ikisi de aynı anlamı verir: "Bizi doğru yola ilet" demektir.
Kur'ân'ın olduğu gibi korunduğunda kuşku yoktur. Peygamber Efendimizin yazdırdığı âyetler sonradan derlenmiş, sûreler de titiz bir çalışma ile dizilmiş ve o Kur'ân, zamanımıza kadar gelmiştir. Bunda hiç kuşku yoktur.
İsrarla tekrar ediyorum. Bu gün elimizde bulunan Kur’an’daki ayetler, Peygamber Efendimize inen ayetlerdir. Ne bir eksik ne bir fazladır.
Ancak Peygamber Efendimizce surelerde bir sıralama yapılmamıştır. Ayetler hangi konu ile ilgili ise oraya yazdırılmıştır. Halife Ebubekir zamanında bu sayfalar Zeyd başkanlığındaki komisyonca tertip edilmiştir. Halife Osman zamanında da yine Zeyd başkanlığında toplanan komisyonca yapılan çalışma ile dört veya yedi adet çoğaltılmıştır.
Değerli Hasanoktem kardeşim! Herkes inançlarıyla yaşar. Benim bu konudaki değerlendirmelerim ve inancım bu. Senin değerlendirmelerin ve inancın da belirtiğin gibi.
Aynı şeyleri birbirimize tekrar etmenin okuyucuyu usandırmaktan başka bir işe yaramayacağını düşünüyorum.
Şahsım adına söylüyorum. Bu konuda yanlışım varsa Rabbim düzeltsin beni.O’na inandım,O’na sığındım. Yalnız O’na kulluk yapıyorum. Yalnız O’ndan yardım istiyorum. O Tevvab’dır, tevbe ediyorum. O Settar’dır günahlarımı örtmesini diliyorum. Hasılı Rabbime güzel isimleriyle seslenerek yalvarıyorum, yakarıyorum. Rabbim ilmimizi artırsın. Gerçekleri görmeyi ve bulmayı cümlemize nasip etsin.
Kusursuz olan Allah’tır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah’a emanet olunuz.
|