Şu da emredildi: Yüzünü dine bir Hanif olarak çevir. Sakın müşriklerden olma.
Yunus Suresi 105
Ben bir Hanif olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. Müşriklerden değilim ben.
Enam Suresi 79
İbrahim ne bir Yahudi idi, ne de bir Hıristiyan. O sadece hanif bir müslümandı. O müşriklerden değildi.
Ali İmran Suresi 67
Şu da kuşkusuz ki, İbrahim başlıbaşına bir ümmetti; bir Hanif olarak Allah'ın önünde eğiliyordu. Müşriklerden değildi.
Nahl Suresi 123
De ki Allah doğrusunu söylemiştir / vaadinde sadıktır.Haydi artık Hanif olarak İbrahim'in Milleti'ne uyun! Müşriklerden değildi o.
Ali İmran Suresi 95
Allah'a ortak koşmadan, Hanifler olarak... Allah'a ortak koşan kişi, gökten düşmüş de kendisini kuşlar kapışıyor veya rüzgar onu uzak bir yere fırlatıp atıyor gibidir.
Şimdi iddalara bakalım,yozlaştırılan kavram Hakkı Yılmazında dikkat çektiği Ledün kelimesi,
Semazen yazdı:
Ancak, peygamber olmayanlara gelince; onlar için “rahmet” dua kalıpları halinde ve ledün zarfı ile ufkumuza sunulmuş... Yâni, Âli İmran:7’deki “ilimde râsihler” rahmeti Rabbimizin ledünnünden (ındinden değil) isteyerek dua etmişler... Âli İmran:8...”...heb lenâ min ledünke rahmeten..”
(ÂLİ IMRÂN suresi 38. ayet) Hünalike dea Zekeriyya rabbeh, kale rabbi heb li mil ledünke zürriyyeten tayyibeh, inneke semiud düa'
İşte Hz Zekeriya peygamber için bu kelıme gecıyor,oda yuzlerce peygamberden bırıdır,tasavvuf evlıyası değil,peygamberliği tüm dinlerde açıktır,hani geçmiyordu? Allah Zekeriya peygamberle ledün katından muhatap oluyor.Kehf suresınde diyanette peygamber olarak almış:
Değerli Safbilgi,
Ne yapıp ettiniz ve yine ortalığı karıştırarak;okuyucunun kimin tam olarak ne söylediğini anlamasına blokaj uyguladınız... Öncelikle, yarım kalan yazımın birinci kısmı Hz. X'in peygamber olduğunu iddia edenlerin sâdece Kurân'dan getirebilecekleri delilleri tasnif etmekte.. Hatta, bu yolla Hz. X'in peygamber olduğunu düşünenlere derli toplu olmanın ötesinde deruni bir özet sunmakta idi.. Siz, birinci kısımda yazılanları an-la-ya-bil-di-ği-niz-den emin misiniz??
Bu konuda ne kadar az kelâm ederseniz o kadar fâhiş hata yapmaktan korunacağınızı düşünüyorum.. Üzgünüm, açık sözlüyüm.. Çünkü, meseleyi müdrik olmak bir yana ciddi bir Kurân tahlilinin nasıl ortaya konulabileceği hususunda bilgi ve tecrübe açığınız var..
Böyle bir zaafiyet içinde olmasaydınız; yukarıdaki cümleleri yazmak hatasına düşmezdiniz... Neye itiraz ettiğinizin bile farkında değilsiniz...Lütfen, bilenler bilmeyenlere anlatsın.. Zira, fâhiş hatalar ve meselenin çapına bir türlü uyum sağlayamayan aceleci yorumları okumaktan ve onları cevaplamaya mecbur kalmaktan bıktım...
Safbilgi Yazdı:
Kehf 65:fevecedâ abden min ıbâdinâ âteynâhu rahmeten min ındinâ ve allemnâhu min ledünnâ ılmen”
Diyanet Vakfı
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafmızdan bir ilim öğretmiştik.
Sözün özeti ındın veya ledün her ikiside kat,taraf demektir,tüm meallerde böyledir,Allahın katı bır tanedır on tane değil,herkese aynı kattan seslenir,lutuf verir.Allahın evliyalara farklı kattan seslenip lutuf verdıği,peygamberlere ise aşağı kattan verdiği koskoca bır yalan ve Hz Muhammede iftıra ve saygısızlıktır.Evliyaları peygamberden üstün kabul etmek isteyenler sağlam delıllerle gelsınler...
Demek, sözün özü olarak bütün meallerde böyle?! Ne kadar çaplı bir bakış açısı.. MaşaALLAH, meseleyi çözümlediniz... Benim, bu anlamlı ifade karşısında ikinci kısımda yazacak birşey bulmam ve hele hele "sağlam deliller" getirmem imkânsız görünüyor...
Şimdi, size çok basit bir soru yöneltiyorum; Sn. Safbilgi! Meallerden aldığınız kelime anlamını (ledün, ınde) hafızanızda tutarak lütfen cevap veriniz... Meallerde, manası aynı kapıya çıkan ınde ve ledün zarflarının Kurân'da geçtiği âyetlerde -nasıl olsa mânâları aynıymış diyerek- değişiklik yapabilir misiniz? Yâni, ledün yazan yere ınde, ınde yazan yere ledün zarflarını koyabilir misiniz?? Olmaz mı???????
Neden???? Neden Değerli Arkadaşım???? Neden???????????
Yok mu klavyeyi kıran bir ikon??? Küplere binmiş durumdayım...
Kurân okuyorsunuz ve fakat yüzeysellikten kurtulamıyorsunuz???
Kurân'ımızda bir meselenin çözümünü, bir sorumuzun cevabını arıyorsak; önce sloganlardan ve taraflardan arınmamız gerekli... Taraflık veya karşıtlık hisleri aklımızı esir alırsa; yaptığımız Kurân okumasında Kurân'ı değil kendimizi okuruz... Lütfen, unutmayalım Cenâbı Allah'ın kelamını okumaktayız... O'nun ne murad ettiğini anlamaya çalışıyoruz.. Kendi muradımızı O'na ve O'nun kitabına onaylatmaya değil... Böyle bir analiz neticesinde, Hz. X'in peygamber olmadığı -zinhar- ispatlanırsa; hakikaten ispatlanırsa "bu beni aradığım cevap değil" diyebilir miyiz??
Dalga geçmiyoruz degil mi, Dostlar?! Hakikaten, "İkra"dan yanayız değil mi, Dostlar???
Tasavvufçular her zaman arapça kelimeleri ve kavramları yozlaştırıp değiştirerek,ek anlamlar koyarak yarı ılah şeyhler yaratmak için, cahıl halkı sömurmek hegamonyası altına almak için uğrasır.( vahıy,Allahın isimleri,Kurandaki bazı mutesabıh kelımeler,arz,dabbe,nefs ,rahmet,veli...ve bir çok kavram)Cahıl halk nasılsa arapça sözlüğe bakmaz yada gramer bılgısı zayıftır ve Kuran bılgısıde ,kandırmak tarıkata ,tasavvuf dinine sokmak kolaydır.Eleştırdığım Semazen değil,evliya ve seyhi yarı ılah yapanlardır,şahsa yazı yazmıyorum.O tasavvufa prım vermıyorum dedı zaten sadece tarafsızca tartışıyor.Bu kelimelere ve İslami kavramlara tarıhte yanlış anlamlar yukleyen o degıl tasavvufçu tarıkatçı yoz zıhnıyet,benım savasım bu tarıhtekı yozlaşmayla.
Sizlerin Kurân'ı "okuma" ve Kurân'dan daha ziyâde aydınlanma anlayışınız bir garip!! Bu işler siparişle olur mu?? Zihnimizdeki bir düşünceyi -doğru veya yanlış- Kurân'a zoraki onaylatmanın adı "ikra" olur mu??? Bizim hepimizin Kurân'ımızı "ikra" eylemekten muradımız, Cenâbı Allah'ın muradını anlamaya ve öğrenmeye çalışmak değil midir??? Bunu başarabilmek, takım tutar gibi sırtımızı belli bir görüşe -her ne şart altında olursa olsun- dayamak suretiyle mümkün olur mu???
Aynı şeyleri kendin yapmıyormuş gibi konuşmakla eline ne geçiyor.Sen sanki kendi öğretilerini bize ve Kurana dayatmıyorsun,biz dayatıyoruz,çok zekisin.
Ağır abi ayaklarına yatman bile seni ele veriyor ve benim sana bir kinim de yok,ama senin bana varki ,her sözün arkasında bir bit yeniği arıyorsun.
Senin ikraların sadece ve sadece din adına kendi ön kabullerini dayatmaya yönelik olup Kuranı tek kaynak kabul etmeyen senin gibi birisi allemei cihan olsa ne yazar.benim gözümde necissiniz vesselam.
__________________ "Bir kavme olan kininiz sizi adaletten ayırmasın.."
Senin ikraların sadece ve sadece din adına kendi ön kabullerini dayatmaya yönelik olup Kuranı tek kaynak kabul etmeyen senin gibi birisi allemei cihan olsa ne yazar.benim gözümde necissiniz vesselam.
Koyulaştırdığım satırlarınızı bir daha okuyun lütfen..
Biz, incelememizin birinci kısmında ne yönde veriler sunduk?! Sizin savınızı destekleyecek yönde... Yâni, Hz. X'in peygamber olduğu iddiasının Kurân'daki muhtemel delilleri yönünde...
Dikkat etseydiniz görürdünüz; ilgili âyetleri ledün+rahmet ve ınde+rahmet kullanılışlarına göre listeledik.. Yâni, Hz. X'in peygamber olduğunu müfessirlerin çoğuna düşündürten şeyin "rahmet" kelimesi olduğu bilerek bunu yaptık.. Peki, Hz. Zekeriyya'nın kıssasında geçen "ledün+zürriyet" birlikteliğinin konumuzla ilgisi var mı?? Hayır yok!! Tıpkı, Kurân'ımızda birçok yerde geçen "ınde+x" ve "ledün+x" kullanılışlarının meselemizle hiçbir ilgilerinin olmayışı gibi...
Bilmediğiniz bir konuda inadına ısrar ediyorsunuz.. Yok mu çevrenizde, size bilmediğiniz bu konuda ısrar etmenizin mânâsız olduğunu anlatacak donanımda bir Allah'ın kulu???
Bu konu birçok arkadaşımız gibi benim de çok merak ettiğim ve çözümleyemediğim bir konu. Bu yüzden Semazen'in ve diğer arkadaşların açıklamalarını ben de dikkatle takip etmekteyim. Yani bu başlık benim için de bir fırsat.
Musa ve Alim kul konusunda senelerden beri birçok görüş okudum ama bir türlü oturmadı bende. Açıkçası bu müzakereden umutluyum.
örneğin Semazen'in dikkat çektiği ledün+rahmet ve ınde+rahmet ayrımı gayet dikkat çekici ve önemli.
Bu yüzden lütfen tasavvuf ve tarikat düşmalığı yapalım derken konu gümbürtüye gitmesin aman. Birilerinin her "ak" dediğine "kara" deme mecburiyetinde de hissetmeyelim kendimizi.
Biz doğrulara talip olalım, onları heder etmeden; takıntılarımızla ve bazı konularda sonunda birileriyle aynı kapıya çıkma ihtimalinden kaynaklanan endişelerimizle.
__________________ Yunus 105. Şu da emredildi: "Yüzünü dine bir hanîf olarak çevir. Sakın müşriklerden olma!"
Katılma Tarihi: 28 haziran 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 538
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
Selamün Aleyküm! Değerli Alperen Kardeşim!
Kehf 82:"Ve emmel cidaru fekâne li ğulameyni yetiymeyni fiyl mediyneti ve kâne tahtehu kenzün lehüma ve kâne ebuhüma saliha feerade Rabbüke en yeblüğa eşüddehüma ve yestahrica kenzehüma rahmeten min Rabbik ve ma fealtühu an emriy zâlike te'vilü ma lem testı' aleyhi sabra;"
Düğümün 82. ayette olduğunu düşünüyorum.
82. Ayet:
Ve gelelim duvara; o, şehirde iki yetim oğlanındı, altında onlar için bir
define vardı ve babaları iyi bir zat idi. Onun için -Rabbinden bir rahmet
olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini
çıkarmalarını diledi. Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle
Kendisine rahmet (peygamberlik) verilen ve Allah tarafından bilgilendirilen “bilgin kul”, duvar meselesini açıklarken “Onun için ( ……. فاراد ربّك ) - Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım.” diye açıklamıştır.Demek oluyor ki, bu üç olaydan sadece üçüncü olay vahy ile bildirilmiştir. Yani “bilgin kul”, sadece duvar doğrultma işini kendi bilgisi ve iradesiyle gerçekleştirmemiştir.
Ayetin orijinalindeki “ وما فعلته عن امرى ve mâ fealtühü an emrî” ifadesi, tefsir ve meallerin ekserisinde (hemen hemen hepsinde) “ve ben bunların hiç birini kendi görüşümle yapmadım.” diye çevrilmiştir. Bu çeviriye göre üç olaydan hiç birinde “bilgin kul”un kendi görüşü ile davranmadığı, her üç olayda da aldığı vahyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa bu çeviri yanlıştır. Doğru çeviri; “Ve ben onu (duvarı doğrultmayı) kendi görüşümle yapmadım” şeklindedir.
Rivayetçilerin ve dirayetsizlerin yanlış meal ve tefsirlerinin doğru olabilmesi için ayetin orijinalinin “عن امرى فعلتهنوماVe mâ fealtühünnean emrî” şeklinde olması gerekirdi. Ancak bu takdirde cümlenin anlamı, “Ben onları kendi görüşümle yapmadım” şeklinde olurdu. Halbuki ayetin orijinali böyle değildir.
Üç olayın da vahye dayandığı görüşü, ayetlerin içeriği ile uyumlu değildir. Eğer üç olay da vahye dayalı ise “bilgin kul”, 79. ayette geminin kusurlu hâle getirilme işi kendi tasarrufunda imiş gibi “ben diledim” dememeli ve 80 ile 81. ayetlerde anlatılan “gulam”ın öldürülmesi olayında başkalarını da kapsayan “korktuk” ve “istedik” şeklindeki çoğul ifadeler kullanmamalı idi. Ayrıca bu üç olay vahye dayalı olsaydı, 82. ayetteki “Ve ben onu (duvar doğrultma işini) kendi görüşümle yapmadım.” ifadesi cümlenin en sonunda, “işte senin sabredemediğin şeylerin açıklaması” ifadesinden sonra olmalı idi. Böylece her üç olay da “bilgin kul”un kendi görüşü ile yapmadığı şeylerin kapsamına girmiş olurdu.
Sonuç olarak rivayetlerin, masalların, menkıbelerin, ayetin orijinal anlamını ihmal ettirdiği anlaşılmaktadır.
Katılma Tarihi: 11 ekim 2006 Yer: Turkiye Gönderilenler: 69
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
safbilgi Yazdı:
- Hangi âyete göre Resul ve Nebiler herkesten üstündür? Üstünlük takva ile değil midir? Kimin daha takva sahibi olduğunu kim bilebilir?
Safbilgi: Kuranda belırtıldığı üzere Alemlere rahmet olarak gelen ve Allahın ahlakını övdüğü peygamberımız Hz Muhammed herhaldeki senın tasavvuf dininin peygamberlerınden ,Mevlanadan,Geylaniden ,Said Nursiden ,evliyalarından takva yönunden üstün....
Selam Safbilgi,
Tasavvuf dinimiz yok, olmadı da. Din TEK'tir, o da TeSLiMiyettir. Kur'an'ı sizin anlayışınızla yorumlamıyoruz, sadece hepsi bu!..
Bu zevat Rasûlullah Efendimiz'den daha üstündür de demedim. Üstünlük takvadadır ve kimin en takvalı olduğunu da Allah bilir demiştim. Rasûlullah Efendimiz en takvalı ise üstün olan da odur. Kimseyi -tartışılmasının gereksiz olduğunu düşündüğüm- bir üstünlük yarışına sokmuş değilim.
- "Vahiy sadece Peygamberlere olur, Vahy meleği Cebraildir ve sadece peygamnberlerle irtıbat kurar" demişsiniz. Peki, kendisine Cebrail gelen Meryem, kendisine VAHİY gelen Musa'nın annesi, İsa'nın Havarileri, Bal arısı, Kıyamet (Uyanış) sürecindeki Arz da size göre peygamber midir? Arınan her insana (Bal arısı ve Arz ile kastedilen de insandır) ÖZ'ünden BİLGİnin gelmesi(Vahiy) doğal ve mantıklı değil mi dir?
Safbilgi: Burda vahy emir anlamına gelip peygamber Hz.İsanın aracılığı ve önderliğinde olmuştur,aynı şekilde diğer ayettede vahy topluma yine peygamber aracılığıyla olmuştur,direkt toplumdaki her kişiye tek tek Cebrail ile değil.bal arısı ise zaten yaratılışı üzere bal toplamak için emrolunmuştur.Yani senın tasavvuf dinine ait peygamberlerin Mevlana,Said Nursi ve Geylani Allahla konuştuğunu idda eden şizofrenlerdir.
"Vahiy=Emir'dir" diyerek Allah'ın kelimesini bedellendiriyorsunuz, başka bir anlam ile yüklüyorsunuz. Oysa "Emir" kelimesi Kur'an'da ayrı bir kelime olarak zâten geçmektedir.
Verdiğiniz âyetlerde belirttiğim duruma ters bir durum söz konusu değil. Siz, Havarilere emir geldiğini anlayabilirsiniz; ama benim kanaâtim; -"Vahiy" kelimesinin Kur'andaki kullanılış anlamına baktığımda- Havarilere (Vahiye ulaştıklarına göre Rasuldürler) ve İbrahim-13. âyetinde bahsi geçen Rasullere (topluma değil) vahyedildiğidir.
Bir de melekler şöyle demişlerdi: �Ey meryem, Allah seni seçti.Seni tertemiz kıldı ve seni alemlerin kadınları üstüne yüceltti.
(Meryem tum alemlerin kadınlarının üstundedır , vahıy alması tebliğ ve halkı gönderılen Kitaplara iman içindir.Allah kadın peygamber seçmemiş olabilir ama Hz Meryem ve Musayı koruyup buyuten annesi özel bir konumdadır.Allah bu iki kadını (Tevrat ve İncil tebliğ eden ve tarıhte iki buyuk dinin kurulmasına sebeb olan Musa ve İsaya ) anneliği sebebiyle yuceltmiş özel bır konuma getirmiştir.
Bu cümlelerinizle zâten Meryem ve Mûsa'nın annesinin Rasulluğunu ifade ediyorsunuz. Rasul, kendi ÖZ'ünde açığa çıkan Hakikat bilgisini, mesajı anlatandır, paylaşandır (kadın veya erkek).
Safbilgi: Peki siz bir evlıyanın mucizesıne tanık oldunuz mu?Mevlananın mucizeleri yada üstunlüğü belirtılmışmi Kuranda?
Kur'an'da bahsi geçen mucize diye nitelendirilen olaylara da tanık olmadım. Ayrıca belirtmem gerekirse, evrende Fiziko-biyokimya kanunlarının dışında olağanüstü olayların olabileceğine de inanmıyorum.
Kur'an'da "Takva sahipleri üstündür" ifadesi geçer.
Safbilgi: Batman gıbı uçan, su üstunde yuruyen, aynı anda iki üç yerde bulunabılen..
Elektron da su üzerinde yürüyemese de bir kaç pozisyonda aynı anda bulunabiliyor. Demek ki, farklı BOYUTlarda yer alanlarda makro dünyanın kuralları geçerliliğini yütürebiliyor.
Safbilgi: Allahın kudreti yanında bunlarada kudret verıyor,şefaat beklıyor,dokunulmaz put yapıyor, porno ve şirk unsuru Mesnevıye toz kondurmuyorsunuz.
Ağzımızdan (en azından benim) çıkan cümleler bunlar değil, lütfen!.. Tek Şefaat edici, Tek Kudret sahibi TEK ve Sonsuz varlık/yapı olan Allah'tır.
Mevlâna'nın anlatmak istediğini gene en iyi kendisi bilir.
Safbilgi: Son olarak Dabbet-ül Arzıda vahıy alan bır canlıya yormuşsunuz,
Biz, incelememizin birinci kısmında ne yönde veriler sunduk?! Sizin savınızı destekleyecek yönde... Yâni, Hz. X'in peygamber olduğu iddiasının Kurân'daki muhtemel delilleri yönünde...
Dikkat etseydiniz görürdünüz; ilgili âyetleri ledün+rahmet ve ınde+rahmet kullanılışlarına göre listeledik.. Yâni, Hz. X'in peygamber olduğunu müfessirlerin çoğuna düşündürten şeyin "rahmet" kelimesi olduğu bilerek bunu yaptık.. Peki, Hz. Zekeriyya'nın kıssasında geçen "ledün+zürriyet" birlikteliğinin konumuzla ilgisi var mı?? Hayır yok!! Tıpkı, Kurân'ımızda birçok yerde geçen "ınde+x" ve "ledün+x" kullanılışlarının meselemizle hiçbir ilgilerinin olmayışı gibi...
Bilmediğiniz bir konuda inadına ısrar ediyorsunuz.. Yok mu çevrenizde, size bilmediğiniz bu konuda ısrar etmenizin mânâsız olduğunu anlatacak donanımda bir Allah'ın kulu???
Bilmemek demişsiniz,tarikatçılığa hizmet maksadıyla zarf olarak kullanılan bir eke yozlaştırarak yuklenen anlamı bilmemek evet,ancak tasavvufu yasayan bılır,ama ben bılmemekte ısrar edıyorum.Konuya dönersek Allah Hz Zekerriya peygambere katından bır lutuf vermiştir ve bu lutufu verdığı kat ledün katıdır (sadece evlıyalar için kullanılan esrarlı kat olmalıydı sızın iddanız üzere),
Rahmet kelimesı dırekt geçmıyor dıye hemen itiraz etmişsiniz,rahmet zaten lutuftur,bağışlamadır,sözlük anlamına bakın.Allah Zekeriyya peygambere lutfu,bağışlamayı ledun katından verıyor,oysa sizin iddanıza göre bu esrarlı üstün kat sadece evlıyalar için açıktı,peygamberlere açık degıldı?
Rahmet, lutuftur, bağışlamaktır, sözlüğünüz yoksa yada bılmıyorsanız bu evlıya peygamberden ustun iddasına hiç gırmeyın...
NEYSE DEDIĞINIZ GIBI YAPALIM SADECE İNDİN+RAHMET VE LEDÜN+RAHMET BAKALIM AYETLERDEN,
FILM ESAS ŞİMDİ KOPUYOR TUM DOSTLAR DIKKATLI OKUSUN:
Kehf 65:fevecedâ abden min ıbâdinâ âteynâhu rahmeten min ındinâ ve allemnâhu min ledünnâ ılmen”
Diyanet Vakfı
65. Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet (vahiy ve peygamberlik) vermiş, yine ona tarafmızdan bir ilim öğretmiştik.
Ayette bu isimsiz peygamber için indin+rahmet ve ledün+ilmen geçiyor.İDDANIZIN KENDİNİ YALANLAYAN MANTIKSIZLIĞI,bu isimsiz peygambere rahmet indinden veriliyor aynı diğer peygamberlere olduğu gibi,sizse peygamber olmayanlar için ledun +rahmet kullanılır demiştiniz,ilimde derinleşenler Ali İmran 7-8 ayetini vererek ve Kehf 10 daki mağarada yıllarca kalan yiğitler örnek olarak.
Yani indin +rahmet ,Kuranda yalnızca peygamberler için kullanılmış.Açıkki bu zatta kesınlıkle peygamber,aksi iddanız mantıksız.Kehf 65 de bu zata verilen rahmetin yanında ledün yok indin var,kendi kendinizi yalanlamış oldunuz,tasavvuf ve tarikatların belkemiğini benim yerime siz kırdınız kutlarım.
Böylece ilim konusuna bakmaya bıle gerek kalmadı.Ama bakalım,tasavvufa yıne ekmek çıkmaz.Allah kımı peygambere kuş dilini öğretmiş,kımının emrıne cınlerı ve seytanları vermiş,kimine ölü dirıltme ilmi vermiş,kimine sıhırlı asa vermiş ,kimine ruya tabırı ılmı vermiş vs... Her peygamberın bırbırınden degışık ilmi üstünlükleri var.Kuranda bu üstünlüğe değinmiş,ancak bir peygamber vahyle gelen ilim yönünden baska bır peygamberden üstün olabilir.Peygamberler seçilmiş özel kişilerdir.
Rabbin, göklerdeki ve yerdeki kimseleri de daha iyi bilir. Yemin olsun biz, peygamberlerin bir kısmını bir kısmına üstün kılmışızdır. Davûd'a da Zebur'u verdik.
Öz benliğini beyinsizliğe itenden başka kim, İbrahim'in milletinden yüz çevirir?Yemin olsun ki biz onu dünyada seçip yüceltmiştik.Ve o, ahirette de barış ve iyilik sevenlerden biri olacaktır elbette...
Semazen Yazdı:
Ancak, peygamber olmayanlara gelince; onlar için “rahmet” dua kalıpları halinde ve ledün zarfı ile ufkumuza sunulmuş... Yâni, Âli İmran:7’deki “ilimde râsihler” rahmeti Rabbimizin ledünnünden (ındinden değil) isteyerek dua etmişler... Âli İmran:8...”...heb lenâ min ledünke rahmeten..”
Meselâ, Ashab-ı Kehf de öyle yapmış... Kehf:10.... “âtinâ min ledünke rahmeten..”
Hadislerin etkisinde kalan Diyanet bile mealinde bu zatı peygamber almış,lütfen daha neyi kurcalıyoruz...
Vahy aldığı açık bir zat tabıkı Allahın elçisi yani ilahi kusursuz bilgiye muhatap kalmış bir peygamberdir,elçiler sadece dini tebliğle uğraşmaz Allahın her emrını yerını getırır,peygamberımız vahıyle kafırlerı öldürmedı mi?İsimsiz peygamberin,Mümin bır anne babanın zarar veren kafir oğlunu vahıyle öldurmesıne şaşırıp bu zatı peygamberden farklı göstermenın manası var mı?Hele de bunu tasavvuf dini adına yapmanın ve tarikatlara yesıl ışık yakmanın?
Kuranda adı geçmeyen bir çok sayısız peygamber olduğu belirtilmiştir.Bu peygamberin ismini ve şahsiyetini Musa daha önceden bılmıyordu,yani hikayedeki öğütün esprisi gereği ismi verılmemiş,o da nice gelmiş geçmiş peygamberden birisidir.
Resullerin haberlerinden, kendisiyle kalbini destekleyip sağlamlaştıracağımız her şeyi sana anlatıyoruz. Bunun içinde sana hak gelmiştir. Bunda, inananlar için bir öğüt ve hatırlatma da vardır.
Biz, öncekiler için de nice peygamberler gönderdik.
Bu hıkaye bıze herseyın görunduğu gıbı olmadığını hayır sandığımızın şer, şer sandığımızın hayır olabıleceğini (Hz Musanın yanılgısı) gösteriyor.Başka ayetlerde de bu vurgu gecer, dua ederken hayırlısı ne ise o olsun demek öğütlenir.Bizlerse Kuran okurken bu peygamber hıkayesinden kendımıze ilgili ögutu çıkarmak yerıne ayrı bir din tasavvuf dınıne kuruluş malzemesi olarak anlıyoruz tabiki 1400 senelık yozlaşmanın etkisiyle.
Bu isimsiz peygambere verılen ilmi ve şahsiyetini ,Allahın Musaya önceden gaybten vahy etmeyıp ve onu imtihana sokup sonraki nesıllere öğüt hıkaye yapması hikayenın basında kişinin Musa için net olmaması yada yarı esrarengız olması, hıkayenın yukarıda bahsettığım şer sandığımız hayır olabilir öğütü için olması gereken gidişata yorulmalıdır, bu zatın peygamber olmadığı iddasına değil.
Aramızda herhangi bır evliya peygamberimizden üstun olabilir dıyen bır forumdaş var mı?
DOST1 YAZDI:
''Velâyet” mastarından müştak/türemiş “velî” sözcüğünün anlamı ise, “yakın olan, yakın duran” demektir.
“Velî” sözcüğü ve bu sözcüğün çoğulu olan “evliyâ” sözcüğü Kur’ân’da hep sözcük anlamında kullanılır.
Orijinal İslâm Dininde “Velî ve “Evliyâ” diye bir kavram kesinlikle yoktur.
“Velî ve “Evliyâ” kavramları İslâm’ın zuhurundan yüzyıllar sonra yabancı güçlerin ve kültürlerin etkisiyle Müslümanların bünyesine sokulmuştur.
“Velî” sözcüğü Kur’ân’da hem Allah için hem de kullar için kullanılmıştır. “Velî” sözcüğü aynı zamanda Esmâ-i Hüsnâ’danbirisidir.
Sizin yetkiniz yok foruma yeni mesaj ekleme Sizin yetkiniz yok forumdaki mesajlara cevap verme Sizin yetkiniz yok forumda konu silme Sizin yetkiniz yok forumda konu düzenleme Sizin yetkiniz yok forumda anket açma Sizin yetkiniz yok forumda ankete cevap yazma