Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Kuran'ın Aslı Yakıldı mı?
Bu dikkat çekici başlığa Kuran’a
karşı saldırıların yapıldığı ateist sitelerde çok fazla
rastlanmaktadır. Bu başlık kullanılan yazılarda genelde tarihi bazı
olaylar çarpıtılarak, konu saptırılmakta, insanların Kuran’a bakışında
kuşkular oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu sinsi yaklaşım, tarihi
gerçekler objektif değerlendirildiğinde boşa çıkacağı açıktır.
Bu yazıda sizlere Kuran’ın derlenmesi ve günümüze kadar nasıl geldiğini
anlatmaya çalışacağımız. Bu süreç içinde yaşanan olaylar, ön yargılı
ateistler tarafından nasıl çarpıtıldığına değinmeye çalışacağım.
Kuran’ın vahyedilmesi ve yazılması:
Vahiy
kelime gizli konuşmak, fısıldamak anlamlarına gelmektedir.
Peygamberlere vahiy onun elçisi Cebrail tarafından getirilmiştir.
Peygamberler de kendisine aktarılan bu vahyi, görevi gereği diğer
insanlara aktarmıştır. Al’a suresinde Allah Kuran’ın peygambere vahyini
şöyle anlatmaktadır:
87/6- Sana okutacağız, sen de unutmayacaksın.
Kuran
peygamberimize vahiy olunurken ezberletiliyordu. Peygamberimiz de
ezberlediği bu ayetleri onunla birlikte olan vahiy katiplerini
yazdırıyordu. Her ayetin hangi surede olacağını işaret ediyordu. Bir
yandan da sahabe tarafından peygamberin koyduğu bu tertibe göre ayetler
ezberleniyor ve okunuyordu.
Kuran’ın yazılmasını iyi anlayabilmek için günümüzden 14 asır önceki
şartları da göz önünde tutmak önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle
İslam dinin ilk yıllarında ekonomik güç ve imkanlar çok iyi değildi.
Yazı için gerekli olan araçlar çok ilkel düzeydi. Bunun yanında gerekli
araçlara da ulaşmak çok zordu. Kuran ayetleri çok ilkel yazı
gereçleriyle deri, kemik, taş parçaları,bağırsak, hurma yapraklarının
üzerine yazılıp peygamberimizin evinde korunuyordu.
Ayrıca Arap yazısı çok gelişmiş durumda değildi. Harekelendirme ve
harflerden bulunan noktalar yazıda kullanılmıyordu. Örneğin “Be” harfi
ile “Te” harfini ayıran noktalar bu dönemde henüz kullanılmıyordu. Bu
harfler yazının akışına göre ne olduğu tayin edilip ona göre
okunuyordu. Bu nedenle Arapça’nın okunması ve yazılması çok zordu.
İlk Derleme Çalışması:
Peygamberimiz
döneminde Kuran hala vahyedildiği için kitap olarak henüz
derlenmemişti. Fakat hafızlar tarafından sıra ile okunuyor ve her gelen
yeni vahiy Kuran’da peygamberimizin işaret ettiği sureye konuluyordu.
Peygamberimiz vefat ettiğinde Kuran bir çok hafız tarafında ezbere
okunur durumdaydı ve vahiy tümü yazılı kayıt altına alınmıştı.
Ebu Bekir dönemindeki Yemame savaşında bir çok sahabenin şehit düşmesi
ve bunlardan bazılarının Kuran hafızı olması, hafızların azalmasına
sebep oldu.
Bunun için Hz. Ömer’in teklifi doğrultusunda Ebu Bekir tarafından
Kuran’ın tümünün tek bir nusha halinde toplanmasına karar verildi. Zeyd
ibn Sabit tarafından surelerin tertibi göz önünde bulundurulmadan tüm
yazılı ayetler toplatıldı. Toplanan bu ayetler dönemin imkanlarına
uygun kağıt yapraklar üzerine yazılmıştı.
Zeyd’in derlediği bu Kuran, Ebu Bekir’in korumasında kalmış, onun şehit
edilmesinden sonra Ömer’e geçmiş, onun şehit edilmesinden sonra ise
kızı Haysa’ya intikal geçmiştir.
İkinci Derlenmesi:
Osman’ın
halifeliği sırasında İslam devletinin sınırları çok genişledi. Farklı
Arap kabilelileri İslam’ın kabul etmelerinin yanında farklı ırklardan
insanlar da İslam dinin seçiyorlardı. Ana dilleri farklı olan
insanların Kuran’ı okuyuşları doğal olarak farklı olacaktı. Aynı
şekilde farklı arap kabileleri arasında da günümüzdeki Araplar arasında
olduğu gibi derin lehçe farklılıkları vardı. Bu nedenle gerek bu farklı
arap kabileleri ve gerekse farklı milletlerin Kuran okuyuşları arasında
farklılıklar oluştu. Bu okuyuş farklılıkları anlaşmazlıklara ve
tartışmalara yol açmaya başlamıştı. Hatta bu tartışmalar gruplaşmalara
ve insanların bu farklılıklardan dolayı birbirlerini tekfirlikle
suçlamaya kadar ulaştı.
Bu durumu anlamak için Türkçe’den örnek vermek gerekirse;
“ Her Müslüman kardeşler” ayetini doğu şivesiyle konuşan bir kişi ile
İstanbul şivesi ile konuşan kişi farklı telaffuz edecektir. İstanbul
lehçesiyle “kardeştir” ifadesini doğu lehçesiyle konuşan bir kişi
“Gardaşdır” diye telaffuz edebilir. Burada bir anlam farklığı yokken,
okunu farklılığı oluşmaktadır.
Arapça’da farklı lehçeler arasında Türkçe’ye göre çok daha büyük
farklılıklar vardır. Bu yüzden anlam olarak aynı olsa da, farklı
okunuşlar ortaya çıktı. Bu okunuşları insanlar yazıya geçirdiği zaman
bu seferde zaten ilkel bir yazı durumunda olan Arapça’da yazılarda
farklılıklar oluşmaya başladı. Tükçe’deki örneğe dönersek. Kardeştir
kelimesini başka Arap kabileleri lehçelerinden dolayı yazıda da farklı
yazdılar.
Kişisel gayretlerle yazılmış olan Kuran’lar hem metotsuz olarak
toplanmış ve içinde bir çok imla hatası ve kişisel yorumlar
barındırıyordu. Bazılarında Kuran dışında peygamberimize ait sözler de
yazılmaya çalışılmıştı.
Bunun ilerde sorun yaratabileceğini gören Osman harekete geçerek, bu farklılıkları ortadan kaldırmaya karar verdi.
Bir komisyon kurularak Kuran peygamberimizin lehçesi olan Kureyş
lehçesinde Ebu Bekir döneminde toparlanmış olan metinlerden, okunuş
sırasına göre derlendi.
Bundan sonra okuma farklılıklarını ortadan kaldırmak ve Müslümanları
tek bir okuyuş etrafından birleştirmek için bütün şahsi Mushaflar ve
Kuran parçalarının yakılmasına karar verildi.
Bu dönemde devlet çok büyümüş ve ekonomik imkanlar daha çok artmıştı.
Daha önceden imkansızlıklar içinde deri, kemik, taşa yazılmış ve zaman
içinde sürekli okunduğu için yıpranmıştı. Kuran çok daha iyi imkanlarla
ve gelişmiş bir yazı tekniği ile Kureyş lehçesinde kağıda yazılmıştı.
Artık eski ve yıpranmış nushalar da ihtiyaç kalmamıştı. Bunlar da
ortadan kaldırıldı.
Böylece kureyş lehçesinden yazılmış tek nusha kaldı. Günümüzde tüm
İslam dünyasından kullanılan nusha da bunun kopyasıdır. Günümüzde
birbirinden farklı düşünen, hatta birbirine düşman dahi olan onlarca
Müslüman grup, mezhep, tarikat yada düşünce ekolü vardır. Bu grupların
hiç birisinde ayrılık sebebi Kuran’ın metni hakkında değildir. Sii yada
Sünni olsun hepsi aynı Kuran’a iman eder. Farklılıklar Kuran dışında
bazı hadisleri insanların kaynak olarak kabul etmesinden kaynaklanır.
Sonuçta Kuran’ın aslının yakılması olayı kısaca budur. Ateist
iddialarda olduğu gibi ortada şüphe uyandıracak hiçbir durum yoktur.
Allah Kuran’ın Allah katından olduğuna delil olarak içinde hiçbir
çelişki olmamasını göstermektedir. Bu sitede de asıl bu gerçeği
yazılarımızda vurgulamaya çalışıyoruz. Eğer Kuran Rabbimizin katından
gelmeseydi, ilahi bir bilginin eseri olmasaydı, içinde bir çok
çelişkiler bulunurdu.
Bunun dışında içinde barındırdığı bilimsel ayetler ve matematiksel
sistem ve kelime tekrarları Kuran’ın günümüzden 14 asırdan fazla bir
süre önce Arap çöllerinde yaşamış olan bir insanın sözleri
olamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Kuran Rabbimizin sözleridir. Kendi yolunu insanlara göstermek için bir
hidayet rehberi olarak gönderilmiştir. Hesap günü geldiğinde biz ondan
sorulacağız. Alıntı:
Sevgili arkadaşlar, sizlerin bu konudaki bilgi veya görüşleriniz nelerdir?
*Bu konu var mı diye Fihrist bölümüne baktım; fakat konuyu göremedim. Gözden kaçırmış olabilirim; daha önce bu konu açıldıysa; birleştirmenizi rica ediyorum. Ayrıca Fihrist bölümü için teşekkürler. Saygı ve sevgilerimle...
__________________ Cinlerden ve insanlardan; insanların kalplerine vesvese veren sinsi vesvesecinin kötülüğünden, insanların Rabbine, insanların Melik’ine, insanların İlah’ına sığınırım.
|