Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Soruyor, sorguluyordu…
İyi bir gözlemciydi. Hayatı gözlemliyordu. Dengeyi keşfetmişti ama hala kavrayamamıştı! Etrafında ki ve kendindeki çarpılıkları ve kötülükleri de.
Nereden başlaması gerekiyordu?
Kendisini düşündü… Sevdiklerini, sevmediklerini…
Sevdiklerini düşündü… Onları mutlu edenleri ve mutsuz edenleri..
Sevmediklerini düşündü… Onların çirkin davranışlarını, ve nedenlerini bulmaya çabaladı.
Neden sonra başlangıç noktasını fark etti, Sonra adlandırdı!
İnsan..!
Evet İnsandı! tüm çirkinlikleri, haksızlıkları gerçekleştiren, tüm güzellikleri kirleten…
Ama gene o İnsandı! Çirkinlikleri temizlemeye ve haksızlığa karşı durmaya çalışan…
Nasıl bir yaratıktı İnsan..!
Hayvanlara baktı.. Onlar bile insanlardan daha adaletli değil miydi?
Ne yavrusunu terk ediyordu, ne sorumluluğundan kaçıyordu...
Bitkilere baktı…
İlgi gösterince, haksızlık etmeden, ne istediğini beklediğini bilerek severek yaklaşınca, kelimesiz verdiği sözü gerçekleştiren, sana bir değil bin veren o Bitkilere…
Ya o İnsan!
O İnsanlar değil mi, Güçlü ise, adaleti yontan, kendinden güçlü ile karşılaşınca adalete sığınmaya kalkan.. Yavrusunu dahi öldüren, kötülüğe teşvik eden, sonra kendisine sınırsızca vereni, annesini babasını ya da diğerlerini nedensiz! Ezen.
Nasıl oluyordu da bir İnsan! O küçücük, tatlı mı tatlı, ilgi ile yeşeren ve boy veren o İnsan, meyve verme zamanına gelince Cimrileşiyor, harisleşiyor köküne, Onu besleyen ailesine, sosyal çevresine zararlı bir unsur haline gelebiliyordu.
Ne hoşgörüsü ne tevazu ne doğrusu kalıyordu. Oysa o bunları doyasıya tadarak gelmemiş mi idi bugüne? Bunlardan habersiz olabilir miydi? Elbette olamazdı.
Dine inanan bazıları ile görüşmelerini düşündü.
Kendisi de bir şeye inanıyordu belki ama bunların bir farkı vardı. Bunlar o İnsanı Yaratan Allah’ ın kitabına sahip olduklarını iddia ediyorlardı.
Aralarında temel benzerlik yaratanın bir olduğu bilinciydi.
Ama yaratan bir inancı etrafında toplananlarla, anlaşamadığı, kabul edemediği bir çok görüş vardı
Çünkü bunların bir kısmı yaratanın oğlu ve ruh’ u ile bir olduğunu söylüyordu? Bir oğlu olsa ikincisine ya da bir çoğuna engel neydi. Veya oğlunu kayıran bir tutum da ise, gene yaratan sadece kendi seçtiği topluluğu kayıtsız destekliyor ve diğerlerine hak tanımıyor ise bu durumda Yaratanın, kendi etrafındakilerden farkı ne idi?
Yaratan sevgisini ve korumasını kim olursa olsun, hak edenlere O’ ndan korkanlara ve sakınanlara vermezse Zalim, ikiyüzlü olmaz mıydı?
Bu inanıştakilerin Yaratanın onlara verdiğini iddia ederek sahiplendikleri kendi kitaplarında yazanlara apaçık uymadıkları yaptıkları zulüm ve çirkin davranışlar ile alenen ortada olduğu halde, bu dinlere inanmayan bazı insanlar nasıl oluyordu da her zaman örnek olacak güzel davranışlar sergileyebiliyorlardı.
Ya O Kitaplara inanlardan bir kısmı nasıl oluyordu da aynı kitaba inandıklarını söyleyen bu çirkin ve akılsız davranış sahiplerinden üzüntüye düşüyor ve Kitap’ ları ellerinde onlardan uzaklaşıyordu veya dışlanıyordu. Üstelik bunların geneli gerçekten takdir edilen ve sevilen kimselerken.
Onları daha çok sevdiğini ve onların kendisine daha yakın olduğunu düşündü. Onlar gibi kendiside bir yaratıcıya inanıyordu. Bundan emindi.
O halde tek emin olduğu, bir olan Yaratıcının izini aramalıydı, İnsanı yaratan o güç sahibini
O Yaratıcı, herkesin yaratıcısı sevgi dolu olmalıydı, herşeyi kontrol edebilmeli her şeye hükmetmeliydi ki adaletli olabilsin,
O Yaratıcı, herkesin yaratıcısı cömert olmalıydı , karşılık beklemeden sınırsızca, bir annenin evladını sardığı gibi sunabilmeliydi her şeyi.
Her şeyi sunabilmeliydi değil mi?
Ama neredeydi O?
O nu göremiyordu, duyamıyordu. Ama çok yakınında olması gerekmiyor muydu? Kendisine doğruyu göstermesi, onu koruması, gerekmiyor muydu? Neredeydi O?
Etrafa bakındı çaresizlik içinde idi hani dokunsanız ağlayacak cinsten bir sızı vardı içinde…
Cimri olmamalıydı, göstermeliydi kendini O, ihtiyacı vardı O’ na..
Neredesin diye haykırdı, yutkundu .. baş başa kaldı buğulu gözleri ve düşünceleri ile..
Bir yakını anlatmıştı…
Hani Yaratandan umutlarını kesmişlerdi, hep uzakken birbirlerine, bir arada olmak zorunda oldukları o vakit.
Hani Uzakken bir birlerine, her biri güç, üstünlük yarışında iken, bir arada oldukları halde güçleri yetersiz kalmıştı maruz kaldıkları tehlikeye…
Ve terk etmişlerdi sahip oldukları canları hariç her şeyi, boyunları bükük bir halde..
İnançları o güne kadar peşinde koşturmadıkları ama dursun bir köşede kırıntıları kime ne zararı var dedikleri o inançları da yitirilmek üzere idi benliklerinde.
Ne kendilerini koruyabiliyorlardı nede birileri onları…
Ve idrak edemedikleri olaylar art arda gelmişti. Gözlerinin önünde kavrayamadıkları bir gerçek ki sonra nedendir, Yaratan’ ın yardımı, kendilerine desteği dedikleri koruması…
İnançları tekrar pekiştiren o olaydan o kadar etkilenmişlerdi ki..
Ama kısa bir süre sonra tekrar yüz çevirdiklerini neden fark edemediler?
Yoksa ben, bende mi yüz çevirdim yoksa.. Ondan mı mahrum kaldım her şeyin, gücün ve idarenin sahibinden, yardımından?
Ondan mı göremiyordum O’ nu?
Oysa ki O hiç terk etmemişti hiç uzaklaşmamıştı yanlarından. Burada olmalıydı..
Gözler daha farklı bakmaya başlamıştı.. Küçücük bir çatlaktan olsun sızan bir ışık aramaya başladı…
Diğerleri gibi kendisini de İnsanı da yaratan o idi. Ona ve onlara anne veren, Baba veren onu koruyacak, besleyecek sebepler veren oydu tüm cömertliği sunan.
Yüreği genişlemeye ve sızısı yerini huzura terk etmeye başlamıştı. İşte bu Yaratanın yanında olduğuna bir delil olmalıydı. Evet o her zaman kendisini ve doğruluğu gösteriyor olmalıydı ve işte artık görebiliyordu. Her nereye baksa onun idaresini ve kuvvetini.
Yaratanın her şeyi yarattığını kavradı..yakaladı ve sarıldı..
Bir çok şeyi kendi ya da yakın bulduklarının çabası ile elde edebilmişti.
Akvaryumda ki bir balık gibi…
Tek eksiği zaman zaman daha geniş deryalarda dolaşmaktı. Ama o elindekileri terk edip deryaya kavuşmayı gerçekten istememişti ki.
Örtüyü kaldırdı, arayışa uzandı, sorularının cevaplarını ve inancının akışını Yaratanın izinde ararsa mutlak doğru bir bilgi ile somutlaştıracağını anladı ve sırtını döndü destekçilerine, bildiklerine.
Yaratan ona en doğrusunu anlatmalıydı ve anlatacaktı. Bu pis çamurlu sudan çıkmadan, Yaratanın peşine düşmeden her şeyin gri olabileceğini, önce kendini eski düşüncelerinden temizlemesi gerektiğini, ancak o zaman doğru gözlemde bulunabileceğini fark etti. Artık Yaratanın öğretilerini görmeyi becerebilirdi.
Daha önce bunları neden akıl edemediğine ya da başkalarının akıl edemeyişine biraz hayıflandı ama eli yüreğine vardığında hiçbir zaman bu kadar sorgulamadığını itiraf etti.
O’ na gerçekten ihtiyacı olduğuna hiç inanmamıştı ki.
Görmek, anlamak, bilmek…
Düşünmek bir damla olduğunu ve o damlanın deryayı oluşturduğunu kavramak….
Kendisini arındırmak ve suyu saflaştırmak…
Her şeye yeniden başlamaktı.
Bir çocuk gibi ama artık düşmeden yürüyebilmeyi başarabilirdi. Tüm yanlışlar oradaydı, Arkasında..
Yanına alacağı gören gözleri, duyan kulakları ve bunların besledikleri aklı, yüreğiydi.
Yanılmıyorum dedi… Yaratana döndüğünü fark etmişti…
Akvaryumu terk etmişti..
Artık her gördüğünü takip ediyor ve güzel sonuçlara varıyordu, kendisini güçlü hissettiren ve tek olmadığını düşündüren.Yeni düşünceleri meyvelerini vermeye başlamıştı, biliyordu ama korkuyordu da.
Demek ki dedi kendine daha sıyrılamamışım bulunduğum bataklıktan. Ya da vazgeçmemişim kendimi kandırmaktan.
Yo hayır ne işi var bunca güzelliğin bataklıkta, çirkinlikler daimidir orada.
Oysa bu gördüklerim tertemiz ve ne kadar güzel!
Üzerimde sıkıntıda yok artık, eğer kötü yanlış düşünceler içinde olsam nasıl davranırdım doğru?
Çirkinlik üzere olsam onlar gibi olurdum, ben onlardan gerçekten uzağım..
Yüreğim artık mutlu..
Önceden bırakıyor muydu beni huzurlu?
Hayır, kesinlikle Yaratanın yolundayım....
Öyleyim.
Değil mi?!
Durdu... bakındı...Yolun başına..
Ardından , ağır ağır ilerlemeye başladı, istek, merak ve umutla
__________________ Anlatan da aciz dinleyen de aciz, Hamd O Allahüssamed'e ki İlahi Kelam ile seslendi
|