savasen Uzman Uye
Katılma Tarihi: 24 eylul 2005 Yer: Turkiye Gönderilenler: 331
|
Gönderen: 30 kasim 2019 Saat 00:16 | Kayıtlı IP
|
|
|
Yaşayan Kuran: Türkçe Meal-Tefsir
Yaklaşık beş yıl süren "Yaşayan Kuran; Türkçe Meal-Tefsir" adlı çalışmamızın, metinsiz, tefsirsiz "sade mealden" oluşan ilk iki boyu yayınlandı.
Metinli ve tefsirli diğer boyların da basımına hızla devam ediliyor. Üç ciltlik takım halindeki büyük boylar ise Ramazandan sonra çıkmış olacak. Bu vesile ile tefekkür hayatım boyunca benim için son derece anlamlı olan böylesi bir gün vesilesi ile çalışmamızı kısaca sizlere tanıtmak istiyorum. *** Çalışmamızı kısaca "Kuran'ı yaşanmış tarih, canlı tabiat ve yaşayan hayat ile yorumlayıp açıklamak" şeklinde takdim edebiliriz. Çünkü bunların hepsinin ana kaynağı tektir (ummu'l-kitap) ve hiç durmadan birbirini açıklar, tefsir eder. Bize düşen bu yaşayan, canlı, hareket halindeki açıklamaları yakalayabilmektir.
Çalışmamızın meal, çeviri ve yazım tekniği açısından kendine özgü bazı özellikleri bulunmaktadır. "Kuran ve meali"nden ne anladığımızı, bu meali diğerlerinden ayıran temel özelliklerin neler olduğunu yazdığım önsözde uzun uzun anlattım ama burada oradan kısaltmalar yaparak kısaca aktarayım;
1- Meal bölümünde Cibril hadisinden ilhamla İslâm'ın "üzerine bina edildiği" kimi temel kavramlar meal boyunca Kuran'da geçtiği ve Müslüman bilincin idrakinde oluştuğu şekliyle verilmiştir. Bunlar Allah, Rab, şeytan, melek, rızık, vahiy, peygamber, kitap, ahiret, cennet, cehennem, namaz, oruç, hac, zekat, cihat, hicret, tövbe, adalet, emanet, ehliyet gibi yaklaşık 20 civarında kavramdır. 2- Meal bölümünde özel kişi, halk, kavim, topluluk, din ve yer isimleri zorunlu olarak korunmuştur; Bunlar da Cebrail, Âdem, Nuh, İdris, Hud, İbrahim, İsa, Musa, Davud, Süleyman, Yunus, Muhammed, Zeyd, Kuran, Tevrat, İncil, Zebur, İsrail oğulları, İslâm, Yahudiler, Hıristiyanlar, Sebe, Havarî, Semud, Ad, Kabe, Mekke vb. 40 civarında isimdir. 3- Meal bölümünde Kuran'ın "biz" ve "öteki" idrakini yansıtan kâfir, muslim (müslüman), mümin, münafık, zalim, tâğut kavramları da geçtiği şekilde verilmiştir.
Böylece Kuran'ın "omurgası" diyebileceğimiz yaklaşık 70 kavram Kuran'da geçtiği şekilde (Arapça ifadeler aynıyla Lâtin harfleriyle yazılarak) meal metninde yer almıştır. Aksi halde bunlara da Türkçe anlam bulmaya çalıştığınızda "Yüzüne renk gelmeyen" tuhaf bir meal dili ortaya çıkmaktadır.
Yukarıdaki ilk üç maddede geçen "omurga kavramlar" dışındakilerin tamamı "yaşayan Türkçede" karşılanan anlamlarıyla yer almıştır. Bunlar meal metinine de yansıtılmıştır. Aksi halde bunları da olduğu gibi verdiğinizde "Hayat değil tapınak dili" dediğimiz yaşayan hayattan kopuk, başka dilde karşılığı olmayan, sadece yedinci yüzyıl Arap dil, tarih ve kültür evrenine mahsus, antik (eski) çağ metni muamelesi gören ve de sadece uzmanlarının anladığı tuhaf bir meal dili ortaya çıkmaktadır.
Kavram ve deyişlere verilen ana anlamlardan bazı örnekler şunlardır;
Tevhid; birlik, Samed; bölünmez bütünlük, Şirk; ortak koşmak (Allah'ın birliğini ve bölünmez bütünlüğünü parçalamak) Kevn; oluş, Emr; iş ve oluş Dehr; süreç, Kasem/Yemin; dile gelme İbda/mubdi; yaratmak; ortaya çıkarmak, meydana getirmek Abd/ibadet; ibadet etmek; çalışmak, üretmek, meydana getirmek Hayy; dipdiri yaşam kaynağı, Kayyum; yarattıkları üzerine titreyen, Kavvam; kadınlar üzerine titreyen, Dinu'l-kayyime; hayat üzerine titreyen, yaşayan hayat dini, Kitabun kayyime; hayat üzerine titreyen, yaşayan hayat kitabı, İvecen kayyime; fil dişi kulelerinde değil yaşayan hayat içinde oluşan, Halk-ı cedid; yeniden yaratma, Takva; Allah bilinciyle yaşamak/Allah'ın öfkesini çekmekten sakınmak Rahmet; sevgi ve merhamet, Kerem; cömertlik, Latif; incelik, Ğafur; Bağışlayan, affeden Hikmet; bilgelik, Hılm; ince ruhlu, Ecr/ceza; karşılık, Amel-i salihât; iyilik, güzellik, doğruluk için çalışmak, Sırat-ı müstakim; doğruluk ve dürüstlük yolu, Hidayet; Doğru yolu göstermek, doğru yolda yürümek Hayr; erdem, Muhsin; güzel ahlâk sahibi, İhlas; saf bir yürek temizliği içinde olmak, Huşu; korku ve titreme, Sıdk/sadakat; sözü namus bilmek, Muhsan; namusuyla bir yuva kurmuş kadın, Hanif; sağduyudan şaşmayan, Ahd-i misak; fıtrî söz, vicdanın dile gelişi Hablun minallah; Allah'ın yolu, Hablun minennâs; Ana insanlık yolu, Basiret; kalp gözü, vicdanın sesi, Basâiru li'nnâs; insanlığın vicdanı vb.
Bu şekilde tefsir bölümünde yaklaşık 350 kavram analizi yapılmıştır. Analizlerde daha çok karşılaştırmalı filoloji (dilbilim) üzerinde durulmuş. Bunlara verilen anlamlar meal metinine yansıtılmıştır. Dipnotlarda (tefsir bölümünde) ise bunlara neden bu karşılıkların verildiği, hangi gerekçelerle böyle yorumlandığının savunması yapılmış, karşılaştırmalı ilâve yorumlarla delilleri gösterilmiştir.
Tefsir bölümünde ise yazım tekniği olarak şu yöntem takip edilmiştir; 1- Sure isminin hemen altında sureyi tanıtıcı ve bu sureye neden bu ismin verilmiş olduğuna dair kısa açıklamalar yer almaktadır. 2- Kuran'ın Arapça asıl metninin yanından akan metin ana meal metnidir. Burada mümkün mertebe akıcı, yalın bir Türkçe kullanılmaya çalışılmış, hiç bir yerinde parantez açmak suretiyle metin yarılmamıştır. Parantezin de meal gibi yanlış anlaşıldığını düşürsek bunu neden yaptığımız anlaşılabilir. Şöyle ki; parantez açınca meale yorum katılmış, açmayınca yorumsuz verilmiş olduğu sanılmaktadır. Hâlbuki parantez açmadan verilenler de yorumdur. Parantez içi ise yorumun biraz daha açıklamasıdır. Yani her ikisi de yorumdur. Çünkü Arapça asıl metnin dışında yazılan her şey yorumdur, ister parantez dışı, ister parantez içi olsun, ister üstte ister altta olsun fark etmez. Az önce geçtiği gibi burada yorum Arapça (Kuran) metninin zihindeki yankısı anlamında kullanılmaktadır.
3- Meal bölümünde "BÜYÜK HARFLERLE" başlayan yerler konunun değiştiğini veya arada zaman farkı olduğunu göstermektedir. 4- Tefsir bölümünde "Harfi harfine" diye başlayan yerler Arapça asıl metinde geçen sözcükleri aynıyla vererek yapılan çeviridir. Yani mealde yorumlanmış bir cümle Arapça aslında hangi kelimelerin geçtiğini göstermek için tefsir bölümünde (dipnotta kısmında) tekrar verilmiştir. "Harfi harfine" diye başlayan yerler bunu ifade etmektedir. Böylece asıl metinden tümüyle kopmamak ve metinde geçenle geçmeyenin görülmesi sağlanmak istenmiştir. 5- Tefsir bölümünde "Rivayete göre" diye başlayan yerler sebep-i nüzul kısmı olup genellikle klâsik tefsirlerden özet bilgileri ihtiva etmektedir. Yararlanılan kaynaklar sadece meşhur olan ismi verilerek parantez içinde gösterilmiştir. (Razi, Taberi, Kurtubi, Zemahşeri) vb.
6- Tefsir bölümünde "BÜYÜK" harfle başlayan bölümler kavram analizlerinin yapıldığı yer olup daha çok sözlükbilgileri verilmekte, mukayeseli dil analizleri yapılmakta ve adı geçen sözcüğün nereden geldiği, kökünün ne olduğu, bu kökten hangi kelimelerin klâsik ve şu anki yaşayan Arapçada kullanıldığı, bugünkü yaşayan Türkçede ona tekabül eden kelime veya deyimin ne olduğu, hangi Türk edebiyat metninde (şiir, türkü, deyiş, atasözü) nasıl kullanıldığı vs. gösterilmekte ve kavrama ait yorumlar yapılmaktadır.
7- Tefsir bölümünde "Demek ki" diye başlayan yerlerde ayetten bugüne dair yorumlar çıkarılmakta ve "Bugün olsaydı?" bakış açısından metinden metine değil daha çok çağdan çağa yorum esas alınarak yorumlara girişilmektedir. 8- Tefsir bölümünde yine "Öyle görünüyor ki", "Görüldüğü gibi", "Dikkat edilirse", "Anlaşılan" vb. şekilde başlayan açıklamalar konunun akışına göre surenin, ayetin veya pasajın (ayet gurubunun) anlaşılmasına yönelik kimi izahlar olmaktadır…
Demek ki elinizdeki çalışmada "Türkçe" olarak okuduğunuz her şey -meal metni de dâhil- esas metnin (Arapça Kuran) benim zihin dünyamdaki yankılanmaları olmaktadır. Yedinci yüzyıl Sami/Arap dil, tarih ve kültür evreninde bizler bu dünyada yokken oluşmuş bir metni, yüzyıllar sonra kendi doğup büyüdüğüm Türk, dil, tarih ve kültür evreni ortamına getirdiğimde gördüklerim, duyduklarım, anladıklarım, hissettiklerimdir…
Keza şu an yeryüzünde Tanrı'nın kelâmı diye bilinen diğer kutsal kitapları da en az Kuran kadar okumuş incelemiş bulunmaktayım. Ama açık yüreklilikle itiraf edilmeli ki bu Kuran çok başka bir şey. Kuran'ın Allah'ın kelâmı olduğuna dair inancımdan hiç bir şüphem yoktur. Okudukça bu inancımın daha da arttığını gördüm. Dahası benim gönlümde Kuran tam anlamıyla "vicdanın ve merhametin evrensel sesi" olarak kök salmıştır. Allah, 7. yüzyıl Mekke-Medine ortamından seçtiği bir öksüzün saf bir yürek temizliği içindeki vicdanı üzerinden tüm insanlığa mesajını iletmeyi murad etmiş, bunu anlamaktayım.
Bu nedenle Kuran'ın "hitabının tarihsel mesajının evrensel" olduğu genel ilkesinden hareketle kimi okumalara ve yorumlamalara giriştim. Gördüm ki ele aldığı kişi veya olaylar tarihin konusu olsa da onlar üzerinden verdiği mesajlar kesinlikle tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Bu nedenle insanlığın bu kitaba şiddetle ihtiyacı vardır. Her doğan çocuğu Âdem olarak gördüğünüzde mesajın tem yerini bulduğunu göreceksiniz. Çünkü aslında Âdem kıssası her doğan çocukla birlikte yeniden başlıyor; insan, şeytan, kötülük, iyilik, kadın, erkek, günah, tövbe, pişmanlık, bilgi, akıl vs. Keza her hayata atılan gencin Yusuf olarak gördüğünüzde mesajın on ikiden vurduğunu göreceksiniz; haset, hile, entrika, yalan, ihtiras, şehvet, tutku gibi dürtülere karşılık, bilgelik, adalet, güven, dostluk, kardeşlik, vefa, söz ve namusun yükselişi…
Bunlar bugün hala klâsik romanların veya filmlerin değişmez konusu değil midir? Demek ki klâsik konulara dair yazılan her roman, çekilen her film aslında bir Âdem, bir Yusuf kıssasının yeni versiyonlarından başka bir şey değil… "Yaşayan Kuran" derken kastettiğim de esas itibarîyle budur. *** Bu çalışma boyunca, başka hiçbir işle uğraşmadan, Şehit Seyyid Kutup'un tefsirine verdiği isimde geçtiği gibi "Kuran'ın gölgesinde" yürüdüm. Bu kitabın on dört asırlık tarihi boyunca hakkında söylenenleri, o çağın Müsümanlarında yankılananlar olarak değerlendirdim. Böylesi görkemli bir zenginliği gururla ve saygıyla andım. Ancak hiç bir âlimin veya hiç bir ekolün ne mutlak takipçisi ne de mutlak reddedicisi oldum. Ana ümmet geleneğine yaslandım. Buradan akan tarihe, bilince, idrake, hissiyata, aidiyete ve haysiyete katıldım. Çok okudum, çok araştırdım, eskiçağlarda yaşamış âlimlerden çok şey öğrendim. Fakat sonuçta onlardan süzdüğüm kendi sonuçlarımı yansıttım.
Kuran'ın belirli bir çağa değil de genel olarak "Çağ dile gelsin" diyerek her çağda onu kim okuyorsa o çağa yemin ettiği üç ayetlik Asr (çağ) suresinin verdiği mesajı buna yordum. Yani iman ederek kendi çağlarının göğsüne iyilik, güzellik, doğruluk için, hak ve adalet için, dertleri ve acıları paylaşmak için omuz omuza verip tohum ekenler kurtulacak, gerisi hüsrana uğrayacak, kaybedecek…
Sonuç olarak bütün bunları okuyanlarla paylaşmak için yazıya döktüm, kitap haline getirdim. Umarım kaybedenlerden olmam. Bu çalışmanın okuyan herkese bir faydasının olması en büyük dileğimdir.
Söylediğim her şey, noktasına virgülüne kadar hesabı sorulma ve verilme makamındadır. Hem dünyada hem ahirette. Esas hesap sorucu olarak ise Allah yeter. O'nun sevgisi ve merhameti sonsuzdur. O'na sığındım, O'na güvendim.
Mümin yüreklerde iyilikle, hayırla anılsın.
Dinlerini hurafelere boğmuş zihinlere aydınlık ve ışık saçsın. Dinlerinden ümidini kesmiş zihinlerde ise yeniden uyanışa, canlanışa, böyle bir dine mensup olmakla gurur duymaya vesile olsun. Baki kalan şu kubbede hoş bir seda olsun.
R. İhsan ELİAÇIK
__________________ En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir.
Birbirini anlamayan...
Can Yücel
|